17 Aralık 2020 Perşembe

BİR MELAMİNİN ANLATIMI

Sual – Sizi İslâmiyete ve şeriat kanunlarına aykırı hareket etmekle itham ediyorlar. CEVAP – Ben ne vakit namaza başladığımı hatırlamıyorum; yani o kadar küçük yaşta başladım namaza. Dokuz yaşımda hayat mücadelesine atıldım. Usta Şükrü’nün yanında nalbant çıraklığı yapardım. Bu yaşta ramazanda oruç da tutardım. Oruçlu oruçlu, hayvanların ayağını tutarken bayılırmışım. Ustam, ayıltmak için başıma su dökermiş. İş için bir yere gönderirlerdi. Yolum bir câmiden geçiyorsa câminin her penceresinin önünde üç İhlâs, bir Fâtiha okur, evvelâ Hz. Muhammed’in, sonra diğer peygamberlerin, daha sonra da ecdâdımızın ve bütün din kardeşlerimizin ruhuna hediye ederdim. Sanki Hz. Muhammed’in benim Fâtiha’ma ihtiyacı varmış gibi. Bu yüzden gecikir ve Usta Şükrü’den dayak yerdim. Yani şunu anlatmak istiyorum ki, mensup olduğum aile tamamiyle dindar ve koyu şeriatçı idi. Bizleri de öyle yetiştirdiler. Şeriata bu kadar sadakat göstermiş olan bir insan şeriata muhalefet eder mi? Ediyor gibi görünüyorsa mutlaka bir hikmeti vardır. Ben Develioğlu’na(anlatan şansın mürşidi) çattığım zaman mutaassıp bir gençtim ve şeriat kanunlarına kılıkılına riayet ederdim. Develioğlu’nun sözleri vicdânıma ağır gelirdi; sözlerine inanamazdım. Sonradan anladım ki onun sözleri Yunus Emre, Nîyâzi gibi büyük âşıkların sözlerini tutuyormuş. Ve asıl onun hareketleri şeriata uyuyormuş. Kendilerini şeriat ehli zannederek Develioğlu’na “Zındık!” diyenler ise kat’iyyen şeriat ehli değildi. Onlar şeriatı ve İslâmiyeti anladıklarını zannediyorlardı amma, İslâmiyet onların anladıkları gibi değil. İslâmiyet o kadar güzeldir ki… En güzel tarafı, âşikârlığıdır. (Muhammed dini âşikâre!) demezler mi? Peki, kitapların veya din adamlarının bize öğrettikleri dinin neresi âşikâr? Dinin âşikâr olması, gizli tarafının kalmaması, herşeyin bilinmesi demektir. Öyleyse kendi kendimize soralım: Yaptığımız ibâdetten haberimiz var mı? Kime bağlıyız? Nereden geldik, nereye gidiyoruz? Yaptığımız ibâdetten hangimizin dimağına bir tad gelmişti? Hâlbuki Hz. Muhammed (Men lem yezük lem ya’rif: yani, tatmayan bilmez) demiş. Şu halde dinin zevkini tadamadıysak onu bilmiyoruz demektir. Bizim din anlayışımız ve bilgimiz, umumiyetle sevâb ve günâh duvarları arasına sıkışıp kalmaktan ibârettir. Bâri sevâbın, günâhın ne olduğunu bilsek de sevâbın hakkını sevâba, günâhın hakkını günâha versek kurtulacağız amma, onu da yapamıyoruz. Hani bir masal anlatırlar: Bir padişahın üç oğlu varmış. Bunlar “Dünya Güzeli”ne talip oluyorlar. Büyük oğlanla ortanca, çıktıkları seyahatten elleri boş dönüyorlar. Nihayet küçük oğlan gidiyor. Çocuk yolda bir ihtiyar kadına misafir oluyor. Ona

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder