31 Aralık 2021 Cuma

MENFİ RUH SAHİBİ

 Nurettin Topçu,öğretmenliği sırasında Bakan emri ile tayini Denizli'ye çıkartılmıştı.Bakan olan Hasan Ali Yücel ,İstanbul Erkek lisesinden hocası idi.Kendisini çok iyi tanımasına rağmen ,etrafın manevi tazyikiyle onu İstanbul'dan uzaklaştırma ihtiyacı duydu.Ancak bu baskıyı yapanların Nurettin Topçu için söyledikleri suçlama "Menfi Ruh sahibidir" sözleri idi.Hasan Ali Yücel bir yıl sonra tekrar tayinini İstanbul'a getirdi.Nurettin Topçu "Menfi ruh sahibi olmanın ne anlama geldiğini bir yazısında şöyle demişti:

"Herhangibir şekilde yönetimden şikayet edenlere 'menfi ruh sahibi' denildi.Böylelerini kanun karşısında mahkum edebilmek için alınlarına iki meş'um mühürden biri vurulmak istendi:Yaşlı ise Mürteci, genç ise kominist denildi.En ufak şikayetçi ve her mazlum bu mühürle kanun karşısına çıkartıldı"

TAVSİYELER

 Abdülaziz Bekkine hazretlerinin , vaazlarında halka yaptığı tavsiyelerinden dir:

*Hakk'a kulluğunu idrak eden kimseye , halka hizmet borç olur.

*İmanın merkezi Allah aşkıdır

*Dünyada her şey bir şeyle tartılır.Sevgi de fedakarlıkla tartılır.

*Mümin, din kardeşinin yükünü yüklenen, fakat kendisi kimseye yük olmayandır.

*Dindarlık üç boyutludur.Hürmet,merhamet ve hizmettir.Büyüklük ve ihtişam karşısında kalan insanın iç dünyasında hürmet duuygusu uyanır.Daha doğrusu insanda doğuştan var olan bu duygu harekete geçer.

Merhamet(acıma) duygusu da doğuştan sahip olduğumuz duygudur.Mukaddesata saygı uyarsak, acı çekenlere de acırız.Onların acısını gidermek ve dindirmek için çalışırız.Onların çektiği acılar , bizi onlara yardım etmeye zorlar, hizmete sevk eder.Hizmet'in dindeki adı "salih amel"dir.Yerinde ve zamanında yapılan 'iyilik', yani, işe yarayan ve ihtiyacı karşılayan yardım ve davranış

ALLAH'I TARİF ETMEK

 Meraklı bir genç Abdülaziz Bekkine hazretlerine sordu:"Hocam müsadenizle bir şey sormak istiyorum,şu Allah dediğimiz yüce zat , kimdir? nasıl biridir?Onu bana tarif edermisin?.Abdülaziz Bekkine hazretleri:"Ah be evladım,ben O'nu sana tarif edebilecek olduktan sonra ,O'nun Allahlığı nerede kalır? dedi ve delikanlıyı ciddiye alarak:"Bir şey bütün yönleriyle ve bütün özellikleriyle bilinmeden tarif edilemez.Cenab-ı Hakk, sonsuz yüceliklere ve sonsuz özelliklere sahiptir.Biz o özelliklerin çok azını biliyoruz.Yani kur'an da bize bildirilen kadar.Eksik bilgilerle sonsuzu tarif etmeye kalkarsak, yanlış tarif etmiş olmazmıyız?O'nun Zat'ını, mahiyetini O'ndan başka kimse bilmez ki.O'nun zatını bilmek yine O'na mahsustur.Kur'an O'nu bütünüyle değil bize lazım olan kadarı ile bildiriyor.Mirac olayında dahi Hak Teala, Efendimize zatın değil, zatına mahsus özelliklerin bir kısmını tanıtmıştır."Min ayatina" lafzı celilindeki 'min' bu anlama gelir.Bu nedenle Allah, akılla tarif edilemez.İmam Şibli "Allah'ı akılla tarif eden , şirke düşmekten kurtulamaz" diyor

ABDÜLAZİZ BEKKİNE HAZRETLERİ

Yakınları arasında "Hoca Efendi" denilen bir bayan öğretmen Abdülaziz Bekkine hazretlerine gelir ve "Emekli olmak istediğini" belirtir.Hazret gerekçesini sorar:Bayan öğretmen;"Okulda olduğum zamanlar başımı açmak zorunda kalıyorum.Namazlarımı vaktinde kılamıyorum, eve gelince kılıyorum.Emekli olursam namazımı vaktinde kılacağım,başımı açmayacağım" der.

Hazret şöyle der:"Siz emekli olup okuldan ayrılınca sizin yerinize nasıl bir öğretmen geleceğini bilmiyorsunuz.Din düşmanı bir öğretmen gelirse , o yavrucakları zehirlemeye kalkarsa , onun vebalini nasıl taşıyacak, hesap vereceksin.Siz uzun yıllar öğretmenlik yapacak yaştasınız.Şükür sıhhatiniz de yerinde.Bak beni dinle kızım, okulda kılmadığın öğlen ve ikindi namazlarını eve gelince , akşam namazı ile birlikte kılarsın.Başını da okuldan çıkınca örtersin.Baş örtmekten dolayı elde edeceğin sevap , dersi terk etmenin vebalini karşılamaz.Başını açmaktan dolayı sana gelecek olan günahı Allah bana yazsın.Sen işine devam et.Emekli olman için sana izin yok" 

NURETTİN TOPÇU MANEVİYAT ARIYOR

 Maneviyat arayışında olan Nurettin Topçu'yu arkadaşı önce Celal Hoca'ya sonra Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı'ya götürür.Topçu bu zatların bilgilerini beğenir .Ancak arkadaşından şunu ister:"Ben tasavvufun ilmini değil, kendini arıyorum.Ruhuma gıda olacak şeyi bulmak istiyorum"

Fransa Borbon'da okumuş Nurettin'i Abdülaziz Bekkine hazretlerine götürecektir ancak "Ben seni bir yere götüreceğim, ama titizlenmek yok.Orada yere oturmak var.Tahta kaşıkla yemek var".der.Nurettin kabul eder.Abdülaziz Bekkine hazretlerinin kuralıdır:"Kafiri getir bana, kibirliyi getirme".

O akşam Hoca efendinin vazife yaptığı Zeyrek camisine gelirler.Caminin imam evinde Aziz Efendi anlatmaya başlar:

"Avrupa uleması ile bizim ulemayı kıyaslıyorlar.Orada felsefe okurlar.Felsefe aklın şüphelerine cevap arama ihtiyacından doğmuştur.Bir filozofun tamam dediği şeye , bir başkası hayır, tamam değil diyebilir ve karşı çıkabilir.Nitekim çıkıyorlar.Çünkü bakış açıları farklıdır.Felsefe şüphe üzerine kurulu farklı düşünce sistemleridir.Oysa insan sadece akıl sahibi değil, aynı zamanda kalb zahibidir.İnsanın kalbi güven ister, istikrar ve huzur ister.Ve böylece mutlu olmak ister.Aklın ihtiyacı ile kalbin ihtiyacı birbirinden farklıdır.Kalp inanmak ve imanın verdiği güvenle mutlu olmak ister.İnsanı mutluluğa götüren şey , kalbindeki imandır.İman olmadan, yakin olmaz., yakin olmadan da mutluluk olmaz.Aklın esas görevi , imana giden yolu açmaktır.Yoksa aklın durmadan değşen gel-gitlerine ayak uydurmakla mutluluk elde edilemez.Ebedi ve değişmez hakikatı bulmak ve ona bağlanmak lazım.Herkesin aklı aynı olmadığı gibi kendi aklımız da her zaman hep aynı akıl olarak kalmaz.Akıl aynı yerde durmaz , sürekli değişir ve gelişir.Bir kırk-elli yaşına geldiğimiz zaman , onbeşyaşındaki aklımızla düşünmeyiz.Çünkü onbeş yaşındaki aklımız , o yaşla birlikte bizi terk edip gitmiştir.O eski akıl artık bize çok yabancı kalır.O eski aklımızı zaten bizde beğenmeyiz.Bu kadar değişken olan bir şeyle ebedi ve değişmez olan hakikatı nasıl bulacağız.? Oysa kalbimiz, sabit ve değişmez hakikatlara bağlanma ihtiyacındadır.Bunu da bize ancak saf ve samimi iman sunabilir.Zaten iman, kalbin, her türlü şüpheden kurtulup , ebedi ve değişmez hakikata bağlanması demektir.İslamda şüphe yoktur,şüpheyi kesinlikle redederiz.  

30 Aralık 2021 Perşembe

SONRA

 Tony Yurkoviç’ten!

Gün daha yeni başladı ve ... saat şimdiden akşamın altısı.

Pazartesi henüz gelmişti ki  ve aniden Cuma oldu. ... ve ay çoktan bitti ... ve yıl neredeyse bitti.

... ve hayatımızın şimdiden 40, 50 veya 60 yılı geçti.

... ve ebeveynlerimizi, arkadaşlarımızı kaybettiğimizi anlıyoruz.

... ve geri dönmek için çok geç olduğunun farkındayız ...

O halde... yine de deneyelim, kalan zamanı en iyi şekilde değerlendirmeye çalışalım...

Sevdiğimiz aktivitelerin peşinden koşmayı bırakmayalım...

Griliğimize biraz renk katalım...

Hayattaki kalplerimize merhem veren küçük şeylere gülümseyelim.

Ve her şeye rağmen, bize kalan bu zamanın sükûnetiyle yararlanmaya devam etmeliyiz. "Sonrasını" ortadan kaldırmaya çalışalım ...

Sonra yaparım... Sonra söylerim... Sonra düşünürüm...

"Sonra" bizimmiş gibi her şeyi sonraya bırakıyoruz.

  Çünkü anlamadığımız şey şu:  

sonra kahve soğur...

sonra öncelikler değişir...

sonra büyü bozulur...

sonra sağlık geçer...

sonra çocuklar büyür...

sonra anne baba yaşlanır...

sonra sözler unutulur...

sonra gündüz gece olur...

sonra hayat biter...

  Ve sonra genellikle çok geç olur .... O halde ... hiçbir şeyi sonraya bırakmayalım ...  

Çünkü hep daha sonraya kadar bekleyerek en güzel anları kaybedebiliriz, ...

en iyi deneyimler,

en iyi arkadaşlar,

en iyi aile ...

Gün bugün... Şimdi an...

Artık hemen yapılması gerekenleri yarına ertelemeyi göze alabilecek yaşta değiliz.

29 Aralık 2021 Çarşamba

LOKMAN HEKİMİN HİKMETİ

 lokman Hekim'e senin hikmetin nedir diye sorulunca "Ben yapmam gerekmeyen şeyi sormam, beni ilgilendirmeyen şeyin de peşine düşmem" dermiş.

Lokman Hekim'in türbesi Amasya iline bağlı Vermiş köyüne üç km yakınlıkta bir tepe üzerinde imiş.

İSLAM TIBBI VE İBNİ SİNA

 Abbasiler döneminde Harun Reşit( 786-809) ve oğlu Me'mun (813-833) 'Beytül hikme' adını verdikleri kütüphane, akademi birimi ve tercüme bürosundan oluşan bir merkez kurdular.Buradaki mütercimlere , hazırladıkları kitaplar ağırlığınca altın verilirdi.Bizans, İran, Hindistan ve Çin' in tıp birikimi buraya toplanmıştı.O dönemde ilk hastahane ve ilk eczane ,'Bimaristan' adıyla 805 tarihinde Harun Reşit tarafından kuruldu.Avrupa'nın ilk hastahanesini Endülüs Emevileri kurdu.'Ölümden başka her hastalığın tedavisi vardır' inancıyla islam dünyası tıbbı teşvik etti.Bu vesileyle birçok bitkisel ilaç ve şurup üretildi.

İslam tıbbının yıldızı , Sina ile tekrar parlamıştır.Goethe Almanlar için, Da Vinci İtalyanlar için, Aristoteles Yunanlar  içinne ise İbni Sina'da Müslüman Türkler için odur.El-Kanun ve el-Şifa  ile mevcut tüm tıp bilgisini yazıya geçirmiştir.Enfeksiyon, hijyen , karantina kavramlarını Batı'ya tanıtan kendisidir.Kitapları beş yüz yıl boyunca temel kitap olarak okutulmuştur.Tarihte onun eserleri kadar okutulan tıp kitabı yoktur".

İbni Sina 17 yaşında iken hiçbir hekimin tedavi edemediği Samanoğulları hükümdarı Nuh'u iyileştirince şöhreti yayılmış ve saray hekimliğine atanmıştır.Saray kütüphanesinde tüm tıp kitaplarını incelemiştir.32 yaşında iken Büveyhi devlet hükümdarı Şemsed Devle'yi ağır bir hastalığın pençesinden alıp şifaya kavuşturması vezirliğe yükselmesine vesile olmuştur.

İbni Sina Horasan'da hekimlik yaparken vezirlerden birinin kızı hasta olmuşyemiyor, içmiyor ve konuşmuyormuş.İbni Sina kıza mal-i hülya teşhisini koymuş.Yani hülya hastalığı.Kızın nabzını tutarak şehirdeki tüm semtleri saymaya başlamış semtlerden birini anlatırken kızın nabzı hızlanmış.İbni sina kızın aşık olduğunu , delikanlının o semtte yaşadığını anlamış, ailesine söylemiş ,Oğlanı aratıp bulmuşlar ve kız ile evlendirmişler.İşte ilk karasevda teşhisi böyle konulmuş.

Mesnevinin ilk hikayesi budur. 

ENTROPİ YASASI

 Termodinamiğin yasalarından biri olan Entropi Yasasına göre :"Karanlık yoktur, ışığın olmaması vardır.Soğuk yoktur, ısının olmaması vardır.Çirkinlik yoktur, güzelliğin olmaması vardır.Kötülük yoktur, iyiliğin olmaması vardır.O halde iyi-doğru-güzel yönünde müspet eylemler yapılmadıkça zıddı olan menfi eylemler ayrık otları gibi dünyamızı işgal eder.

Bir filozof 'Bana yeni anne ve babalar verin, dünyayı yeniden inşa edeyim'diyor.

DİNİMİZ DEVLET

    İslam’ın ikincil yer bulduğu Türk ilahiyatının merkezinde devlet vardır. O nedenle bu yazının başında “dinimiz devlet” ifadesini kullandım.

   Türk ilahiyatının merkezinde devlet, İslam ilahiyatının merkezinde Allah vardır. Bu çelişkiyi kaldırmanın yolu Türk ilahiyatında merkezdeki devletin bir tür “tanrı gibi” algılanmasını sağlamaktır.

   O nedenle Türk ilahiyatında tapınılacak kişi, devlettir. Böylece devlet aşkındır. Devlet, çeşitli hizmetleri versin diye ortaya çıkmış bir araç değil bir aşkın varlıktır. Kökeni Orta Asya, kut geleneğine dayanan bu anlayışın kemale varmış hali camilerin resmi bir kurum olmasıdır.

   Türkiye’de mabet, resmi bir kurumdur ve milli bir müessesedir. Orada, İslam’ın evrensel mesajı ikincildir ve daha ziyade Türk kutunun, Türk devletinin merkezde olduğu bir vaaz dinlenir. Ve doğal olarak Türk ilahiyatında “küfür” devlet ile ters düşmektir.

   Allah’a inancınız yüzünden her gün beş yüz rekat namaz kılan has bir mümin bile olsanız, devlet ile kavgalı iseniz “Türk ilahiyatına” göre siz “küfür” içindesinizdir ve cezalandırılırsınız. İslam ve Türk ilahiyatlarının bu açıdan karşılaştırması şöyledir:

   Her kafir yok edilmeli değildir ama her hain –ki bazıları muhlis Müslüman bile olsa- yok edilmelidir!

   Böylece Türk ilahiyatını, içinde İslam’da olan ancak bundan fazla olan ve Türk tarihsel dünyevi ve folklor muhayyilesinin ürettiği bir düşünce olarak tanımlamak mümkündür. “Tanrı” burada bazen açık bazen üstü kapalı olarak Türk boyunu korur. Onun tarih boyunca zaferler yazmasını, kusursuz ve hatasız olarak bugüne gelmesini ister.

   Bu haliyle O, esasen Türklerin Tanrı’sıdır. Diğer Müslümanların bile bir gün mutlaka Türklerin devletinde –tıpkı Osmanlı devrinde olduğu gibi- toplanması istenir. Türk ilahiyatının bir kaç asr-ı saadetinden birisi de o nedenle Osmanlı devridir.

   Türk ilahiyatının azizleri -bir kaç istisna hariç- o nedenle devlet büyükleridir. “Bütün Osmanlı padişahları velidir”. Dünyanın en büyük tarihçisi dindar bir Türk’e Sultan Murad’ın içki içtiğine ikna edemez. “2. Abdülhamid velidir abdestsiz yere basmamıştır”. Fatih, Yavuz, 1. Osman ve dahi pek çok diğer Osmanlı sultanları Allah’ın seçilmiş kullarıdır.

   Bugün “Türk ilahiyatının” önemli bir adeti/ibadeti üzere insanlar bu kişilerin türbesine gidip dua eder, temenni de bulunur. Bugünkü Türkiye’de şehir isimli olanları çıkarırsak üniversitelerin pek çoğunun ismi “devlet büyükleri” biçimindedir.

   Türk ilahiyatının merkezinde devlet olduğu için, devlet ne yapsa halk bunu doğru görür. Bunu anlamak için biraz theodicy kavramına bakmak gerekiyor. “Madem Tanrı adildir neden küçük çocukların katledilmesine izin veriyor?”

   İlahiyat tartışmalarında kötülük sorunu bu tip konuları ele alır. Ancak bir Tanrı’ya inanmak aşkın bir durumdur ve iman size bu tip çelişkili durumlarda bile inancınızı korumanızı sağlayacak yaklaşımlar üretir.

    İnanan, Tanrı’nın kötülüğe izin verdiğine asla rıza göstermez. Hep bir açıklama vardır. Türk ilahiyatında theodicy sorunu ise devlet ile ilgilidir. Devlet ne yapsa kötü değildir.

   O nedenle Yenikapı Camii önünde “dün Ergenekon vardı bugün yok diyorlar, ne diyorsunuz?” sorusuna muhatap olan vatandaşın aklı karışmaz: “Devlet ne diyorsa odur” der.

   Çünkü, burada devlet aşkındır çelişkileri “müminlerine” hep hikmetli gelir. Geçen yıl kahraman olan bugün devlet düşmanı olur. Kimse buna şaşırmaz.

    “Türk ilahiyatının” mezhebi ise millettir. O nedenle aydınlar, farklı olanlar “sapkındır”. Herkes gibi inanmak gerekir. Bu mezhep bir ölçüde anti-entelektüeldir. Sıradan olmayı herkes gibi olmayı tavsiye eder. “Eski köye yeni adet getirmek” büyük günahtır. Halk nezdinde daima memur, aydını döver.

   Aydını aşağılamak bu mezhebin en belirgin özelliğidir. “Bu millet mübarektir” ve onu anlamayan halkından kopmuş “Tanzimat aydını” gibidir. Bireyden daima “Anadolu halkının keskin ferasetine boyun eğmesi” istenir.

   Bunu devlet bilerek ister çünkü çok iyi bilmektedir ki Anadolu’nun kamuoyu kısa vadeli bazı sarsılmalar olsa bile her zaman devletin arkasındadır. Çünkü “devlet çürük tahtaya basmaz”. Kısacası Türk ilahiyatının mezhebi halktır.

   Seküler-Kemalizm’den İslamcı-muhafazakar devre doğru giderken pek çok şey değişiyor. Ancak değişmeyen bu yazıda ele almaya çalıştığım Türk ilahiyatıdır.

   Bütün sarsıntıların altında ana bir akıntı olarak Türk ilahiyatı her şeyi yine belirliyor. Çünkü aktörlerin söyledikleri farklı olsa bile yapısal olarak hemen hepsi üç aşağı beş yukarı aynı.

   Hepsi “Türk ilahiyatının” içinde büyüdü ve sosyalleşti.

   Sakallısı, sakalsızı, laiki, dindarı, Nurcusu, İslamcısı, İstanbul burjuvazisi velhasıl kim gelirse gelsin o nedenle ülkede pek çok şey değişmemektedir. Farklı şeyler istiyor olsa bile yine istenilen devlete biat etmektir.

   İşte “Türk ilahiyatı” dip asıl dalga olarak yerinde durduğu için ülkede ne kadar çok şey tam tersi istikamette değişmiş bile olsa bazı şeyler değişmiyor.

   Devlet yine aynı şeyleri söylüyor ve yapıyor, millet yine bütün olup biteni destekliyor..

(Gökhan Bacık)

28 Aralık 2021 Salı

DÜNYA NASIL DAHA YAŞANABİLİR HALE GELİR?

     Bir bilim adamına bu soruyu sormuşlar:"Dünya nasıl daha iyi yaşanabilir bir hale gelir?" cevap olarak şunlar söylenmiş:'Birebir iyilik yapmakla olur'.Karşılıksız, sessiz ve hiç tanımadığınız insanlara yaptığınız iyiliklerle dünya yaşanabilir hale gelir.

26 Aralık 2021 Pazar

KİMİ YİTİRDİK?

 Herkes farklı şekilde değerlendirecek.Kimi yitirdik? Dostoyevski söylemişti:"Ancak beni toprağa verdikleri  zaman farkına varacaklar ve kimi yitirdiklerini anlayacaklar.

Necib Sultan kimdi? Şüphesiz Maneviyatın Derin Devletiydi.Hasan Hüda hazretleri gibi idare bölümünün yüksek rütbelisiydi.Mareşal rütbelilerde eğitimini tamamlıyanlardan idi. "Tekrar geri gelmeyeceğim " demişti. 

YÜKSEKLERİN FIRTINASI

 Yükseklerin fırtınası gibi sınavı da zordur.Yüksek konumlara talip olanlar yüksek ahlaka sahip değillerse er geç fırtınada tepetaklak olurlar.Tarih kabristanı bunun örnekleri ile doludur.

BULAMAYANLAR

 "Kim bu inciyi , bu denizi bulamadıysa la oldu, ne ilayı buldu ne illallahı!

(Feridüddin-i Attar)

SİMYACILARIN İKİ BÜYÜK HEDEFİ

 Simyacıların iki büyük hedefi vardır:Maddeyi altına çevirmek ve ölümsüzlüğü bulmak.Bedrettin Tebriz isimli bir derviş kimya ilmiyle uğraşıyordu ve Mevlana Efendimizin fukara dervişlerine bu ilimden bir şeyler öğreterek zengin olmaları isteğini Hz.Pir'e ilettiğinde Hz.Pir:"O yerdeki tuğlayı bana verirmisin" deyince Hz.Pirin eline gelen tuğlayı tekrar Bedrettin Tebriz'in eline iade ettiğinde Bedrettin bakar ki elindeki nesne paha biçilmez bir cevher.Tuğlayı yere bırakması emredilir ve tuğla akabinde eski halini alır.Hz.Pir buyurur:"Bedrettin!Biz müritleri dünyaya bağlanmaktan men etmeye çalışıyoruz sen ise onları dünyaya bağlamaya.Bu hali terketmezsen seni reddederim"

ACI İLE YOĞRULSUN Kİ TADI GÜZELLEŞSİN

 Feridüddin Attar hazretleri buyurur:"Biberin has olanı yetişsin diye , çiftciler on gün boyunca suyunu vermeyi keserler ki; acılasın , o acı ile yoğrulsun ve tadı muhteşem olsun"

Hayat da böyledir bazen hayat suyunu doya doya içeriz ; bazen de olgunlaşmamız için o sudan mahrum kalmamız gerekir."

İçerdeki cevherin dışarıya çıkması için , bazen ağaç kovuğunda Zekeriya, Bazen Kerbela'da Hüseyin bazen denizlerde Musa olmak gerekir.

Amerika'nın kıraç topraklarında yetişen sisal bitkisi ,sert verimsiz topraklarda ,soğuk rüzgarlara,kavurucu sıcaklara göğüs gererek içindeki elyafı çıkartır.Bu bitkiyi verimli topraklarda yetiştirmek istemişler, ağaç yetişmiş, daha büyük yapraklar çıkartmış ancak bakmışlar ki yapraklarında elyaf yok

İnsan içindeki cevherde zorluklara katlanma ve mücadele ile gelişmektedir.

25 Aralık 2021 Cumartesi

KÜLLERİNDEN DOĞMAK

GAM FİKRİ , NEŞENİN YOLUNU VURSA ÜZÜLME, ÇÜNKÜ GAM,SANA BAŞKA NEŞELER HAZIRLAMAKTADIR(Hz.Mevlana) 

SARAYDA KEDERLİ,ZİNDANDA MUTLU OLMAK

 Bir şeyh efendinin talebesi sürekli her şeyden yakınıyor, şikayet ediyor, karamsar davranışlar sergiliyordu.Söylediklerinin çoğunda belki haklıydı.Şeyh efendi bu dervişi izliyordu.Bir gün bir avuç tuz aldı bir bardak suya karıştırdı.İçmesini istedi.Mürit ağzına ilk yudumu alır almaz derhal çıkardı"Çok acı" dedi.Şeyh efendi müridi köyün kenarındaki göle götürdü.aynı miktardaki tuzu göle attı .Gölden bir bardak su aldıve öğrencisine içirdi.Nasıl olmuş? diye sordu.mürit:"Çok nefis" dedi.Şeyh efendi:"Bak evladım! Hayattaki zorluklar bir avuç kuz gibidir, onu engin bir gönülle karşılarsan sana zarar vermez.Barayda kederli, zindanda mutlu olmak sana bağlı"

23 Aralık 2021 Perşembe

DERVİŞ VE AKREP

 Derviş suya düşen bir akrebi kurtarmak ister.Elini uzatınca akrep sokar.Derviş tekrar dener , akrep yine sokar.Bunu görenler dayanamaz ve dervişe:"İyilik yapmak istediğin halde sana zarar verene daha ne diye yardım edersin?" Derviş:"Akrebin fıtratında sokmak var, benim fıtratımda ise yaratılanı sevmek, merhamet etmek; o fıtratının gereğiniyapıyor diye ben niye fıtratımı değiştireyim"

NİLÜFERCA KOKULAR

 Bir yıldız kayıyor kayıyor kayıyor

Bir dal uzuyor uzuyor

Bir gül kanıyor seher vaktinde

Yanıyor bir ateş için için

İçimde içimin de içinde 

Bir ezgi dönüyor dönüyor dönüyor

Bir ney eriyor dudaklarımda . (Erdem Beyazıt, Aşk risalesi)

SIĞINMAK

 bir çocuk hata yaptığı zaman annesine sığınır; o çocuğun en mutlu olduğu an hata yaptığında annesine sığındığı andır.İnsanın en mutlu olduğu an da Yaratıcıya sığındığı andır.Hayatta sığınacağımız bir limanımızın olması gerekir.Bu olmadığında gelecek kaygıları başlar.Modernizm Tanrı'yı dışladığı için bu güveni verecek gücü oluşturamadı.Çünkü hayatı dünya ile sınırlı gördü.Ölüme çözüm üretemedi, hayata anlam katamadı ve teselli veremedi.Dolayısıyla varoluş kaygısını giderebilmek için Allah'a sığınmak ve varoluşun hikmetini bilmek gerekiyor.Okyanusta, kaptanınıza güvenirseniz rahat rahat ilerleyip dolaşabilirsiniz.Öbür türlü ancak, unutarak , düşünmediğiniz zaman ilerliyebiliyorsunuz.Hastalık olduğu zaman, bir musibet olduğu ve ölüm adına bir şey olduğu zaman korkuya kapılıyoruz.

İnancın, hayattaki bela ve musibetlerden koruyucu yönü vardır.

22 Aralık 2021 Çarşamba

NECİB SULTANIN ARKASINDAN

 [01:52, 22.12.2021] Havva Baci konya: Hayırlı geceler.tel bozuldu kızımdan yazdım size necip efen dinin fotoğrafını göndermissiniz teşekkür ediyorum.Baş sağlığı dileyemiyorum efendim sadece dünya değiştirdi bizi bırakmayacak biliyorum bi oakadarda gidişini kabullenemiyorum.Bugün biraz yazmak istedim canım çok acıyor nolur dinleyin beni😭

[02:04, 22.12.2021] Havva Baci konya: Ben 12 veya 13 yaşında hz mevlananin ne olursan ol sözüne takıldım nekadar güzel bir söz neolursam oluyum beni kabul eden biri var.Sonrası necip efendimizi gördüm ya 12 yada 13 yaşındayım gördüğüm gün mevlananin gel sözünü yüreğime pekiştiren o güzel adamı gördüm necip efendimizi .öyle güzel bakıyordu gözleri hiç unutmadım gözlerinde olan aşk sözlerinde olan incelik beni ona muptela etti.Bana allahı sevdiren hz ali efendimizi hz hasan hz hüseyin efendimizi çok ama çok sevdiren sessizce içime sevgiyi veren bu güzele necip efendimeze sonsuz teşekkür ediyorum.Benden kilometrelerce uzakta ama sevgisi ona duyduğum sevgi acayip bişey anlatamayacagım kadar acayip onu çok seviyorum.Aklim gitti diyor gönlüm hayır burda diyor okadar çok canım acıyorki aglamaktan başka çare bulmadım.

[02:21, 22.12.2021] Havva Baci konya: Bir hafta önce sizi gördüm rüyamda aramaya cesaret edemedim hasta diyeceksiniz diye.Sizi arayıp necip efendimizin mührünü benim içinde öpün diyemedim vakit geldi mi diyemedim.Benim size soracağım şu ben bu kadar severken bu kadar yanarken neden gideceğini taşınacagıni daha sonra vaktin geldiğini niye bana söylüyorlar ben ona gitme diye hergün yalvardım beni sana getiren yok dedim seni görmesemde gitme dedim peki ben bu kadar severken neden hazırlıklarını söylediler bana insan sevenin canını bu kadar acıtırmı?nolur söyleyin bana.Ama giderken bana bir güzellik yaptı aşk nedir nasıl bir duygudur bilmiyordum ve hergün bir kapıdan dilencilik yapıyordum bana biraz aşk verin o duygu nasılmış bende bileyim anlatımım doğru mu bilmiyorum pazartesi akşamı aşkın ne olduğunu anladım aşk çok büyük bir acı imiş herşeyden vazgeçiyorsun inanılmaz bir hasret lik okadar acı bi oakadarda tatlı nasıl birşey anlamadım acımı yaşıyorum yaşadığım ne?hakkınızı helal edin eğer bunları yazmasam ölü cem beni birtek siz anlarsınız allah birliğimizi dirligimizi bozmasın hayırlı geceler

[02:32, 22.12.2021] Havva Baci konya: Hani diyoya hz mevlana istersin vermezler adı aşk olur ben çok istedim ama gelemedim necip efendime üzgünüm çok üzgünüm

20 Aralık 2021 Pazartesi

NECİP EFENDİ ANISINA

Onlar Alilerdir Aliler
Sandık bizler deliler
Oysa 'sadık' veliler
Gelen birdir, giden bir

Yolcu, yolunda gerek
Biz de bilirdik bir ersek
Boş laf olur ne desek
Gelen birdir, giden bir

Selam sana ey diri
Tamam ettin seferi
Hakkın gizli neferi
Gelen birdir, giden bir
....
20.12.2021

BU GİDEN DE ,BU GELEN DE YENİ 1 =BİR

HU
hiç hak etmediğimi düşünsem de sıradışı bilgilerle gelen ,sıradışı dostlarım oldu ..onları anlamak kabiliyet ve olguluğum olmasa da onların çok âli makamları gereği bana hep sabi çocuk muamelesi ile tevazu ve anlayışla yaklaştılar ..çünkü bende bu yol için çok sıradışı ve her zaman rastlanılabilecek bir yol çocuğu değildim..

evvel zamanımın sahip olduğu tekamüldeki yeri ve bu sayedeki dostlarına beni paslaması ile pek çok acaip ile tanışıp ,vazifem gereği kaydettim ve hem madden hemde yazarak onları birbirlerine sahip olduğum esma sayesinde bağlayıp ,birleştirdim ..benden beklenen işimi doğru yapmaya çalışırken bazen aşırı tembel oluşumdan dolayı çok gecikebiliyorum veya fazla tezcanlılığım yüzünden de çok fazla erkenci olabiliyorum.. dengelemek de ayrı mesele ..fakat harikulade sağlam ve haybabam misali cömert dostlar kazandığım içinde bahtiyarım

evvel zamanımın 2007 de beni Konya da Metli dede ye ilk yollaması ile Konyada tüm hayatımın yerle bir olup değişmesi ve bunu bloğuma kaydedişim bana Metli dede nin bölünerek kaybolmuş ve dağılmış evlatlarının geri dönüşümü ile onlarda birlik ve tekrar birleşmek meydana getirdi..hatta en son Metli dedenin kendi torunu dahi yurt dışından yazıp, dedesini sordu ve bende diğerlerinde olduğu gibi ,onu da Metli dedeyi tanıyan daha büyüklere yönlendirdim ..

az evvel adana dan bir tel geldi ve sonra ben iskenderun u aradım..METLİ DEDENİN halifelerinden en sonuncusu NECİP BABA SULTAN da HAKKA YÜRÜMÜŞ VE DÜN İSKENDERUN DA SIRLANMIŞ..MAKAMI ÂLİ -MENZİLİ MÜBAREK OLA İNŞALLAH..

METLİ DEDE nin efendisi Sıtkı Dede'yi yi efendisi ;Konya da mürşit kalmadığı için Dergaha postnişin olarak yollar ama o tekkeye gittiğinde bunu oradakilere utancından söyleyemez ve onu mutfakta aşçı yaparlar..seneler sonra efendisi onu görmeye geldiğinde bu durum ortaya çıkar..ne yazıkki bugünki siyasi mevlevilik makamlarının onu hala yok sayıp -gizli batında var kabul etmesi de ayrı bir acıdır ... ve metli dede nin kur an-ı kerimlerin bugün hala var olmasında büyük rolü de vardır ..ve onun 6 metrekarelik mini odasına belli sürelerle sokup çıkarttığı kişilerden kayıtlı altyüz küsur kişi doğuş ile şiir okuyucu ve yazıcı olmuşlardır ki bende şahidim :)

işte dün sırlanan NECİP SULTAN da ,efendisi metli sultanla aynı kaderi yaşayan saklı kalmış bir erdi..onun hanesine beni taktime götürdüklerinde, içeriden yarı uykulu ve başka bir alemden gelişini gördüğümde ,onu nedense ASHAB-I KEHF İN 7 UYURUNDAN BİRİ OLARAK ALGILAMIŞTIM Kİ ,HALA AYNI DÜŞÜNCEDEYİM.. zaten bugün geldiğimiz yeni zamanın meşrebi de rüya ilimlerinin bilim ve teknolojiye dökülmesi üzerine kurulu değil mi?rüyadan dünyaya düşmek böyle bir şey ..

siyasi islam ve siyasi tasavvuf ile daha halkın içinde ama halktan da sırlanıp gizli batını yaşayan erlerimiz her zaman biz bilmesekte var oldular ve var olacaklar..onlar ailemizde ,iş yerlerimizde ve sokakta olabilir ve biz burnumuzun önündeki cevheri tanıyamıyor olabiliriz..

ve biz biliyoruz ki,O GİTSE DE YENİSİ GELMİŞTİR VE GELİR .DEVAM EDEN BİRLERDİR ONLAR..BİZE DÜŞEN YENİ GELENİN HANGİ ELBİSE DE OLDUĞUNU ANLAMAK VE ONU DA SELAMLAYARAK ONAYLAMAK=SECDE KILMAKTIR VESSELAM

nur cihan
....
Teşekkürler Nurcihan Sultan! sizin gayretiniz,Metli Dede'nin evlatlarının tanışmasına vesile oldu.Hak Teala icra ettiğiniz manevi vazifeyi kabul etsin.Aşık Fatma Ahıska(Aşık Anne)'nın evlatlarına ben ulaştım.İnşaallah siz İzmir'deki Cahide Sultan'ın manevi evlatlarına ulaşır , birliğe dahil kılarsınız.(Ş.SANİ)



MÜRŞİT TERBİYESİ

 Bir nevi Lisansüstü eğitim olarak kabul edilebilir."Babaları uyarılmamış olduğu için gafil bir kavmi uyarmak üzere gönderildin"(36/6) ayeti bir anlamıyla buna işarettir.Ziraatta tohum ıslah istasyonları vardır.kötü tohumu ıslah ederek verimli bir tohum haline getirir.Cemiyette de bu istasyonların görevini yapan maddi ve manevi müesseseler vardır."Karanlıktan aydınlığa çıkartır"(2/257) ayeti buna işarettir

NECİB SULTANIMDAN

 Necib Sultanımdan bu sefer söz yok. Hareket var. Bekaya uçtu. Efendimiz (SAV) in Pazartesi günü doğup, pazartesi günü vefat ettiği gibi bugün sırlandı. Seyyid idi. Ama asla ifade dahi etmedi. Sol kolunun omuzuna yakın yerindeki yuvarlak siyah ben'i ni bedenini gasl ederken ziyaret edip öpmek mümkün oldu. Kınında bir kılıç idi. Kılıç bugün itibarı ile kınından çıktı.
Vedası habersiz değildi ancak ani oldu sevenleri için.1929 Sivas Şarkışla doğumlu olan ve anne tarafından Seyyid olan Baba hazretleri ailenin tek oğlu idi.1951 den itibaren 17 sene İskenderun'da Terzilik mesleğini icra etti.1974 ila 1994 arasında Dörtyol'da aynı mesleği icra etti. 1994 ile 2021 arasında tekrar İskenderun'da yaşadı ve İskenderun Karaağaç Mezarlığına sırlandı. 

18 Aralık 2021 Cumartesi

EVRENSEL DEĞERLERİN LÜZUMU

Kur'an evrenseldir.Hükümleri tüm insanlık içindir.Kur'an da ve Evrensel peygamber (SAV) de yaratılan her şey için evrensel öğütler ve hitaplar mevcuttur.

Batı'nın şu anda insanlığa sunduğu iki önemli sosyal hastalık var;Birincisi bireysellik adı altında sunulan benmerkezcilik, ikincisi ise konforizm.Yani sadece kendi rahatını ve zevkini düşünen insanlar ortaya çıktı.Bunların sonucunda ise insanlar yalnızlaştı, mutsuzlaştı ve çıkarı peşinde koşan varlıklar haline geldi.Bir ailede böyle tek bir fert bile olsa o ailede huzur olmuyor.Toplumun çoğunluğu böyle olursa toplumsal barış ortadan kalkar.Bu nedenle sadece bireysel mutluluk için değil sosyal huzur için de evrensel değerlerin tanımlanıp yeniden inşa edilmesi gerekmektedir.

Modern yaşam insanın parasal sermayesini artırıp duygusal sermayesini azaltmaktadır.

Evrensel değerler:(Sevgi, saygı, cesaret, sadakat, affetme, paylaşma,cömertlik, alçakgönüllülük,fedakarlık, özeleştiri, adalet v.s )toprağa düşen cemredir.

Bunlar Kuran ahlakı olup Efendimiz (SAV) de tecelli ederek örneği gösterilmiştir.

RUH SAĞLIĞI

 Psikiyatrinin üç boyutu vardır.

Bunlardan biri tedavi hekimliğidir.Hasta olan insanlarla ilgilenir ki zor, zahmetli ve maliyetlidir.İkincisi ÖNLEYİCİ HEKİMLİK olup erken tanı koyup hastalık ilerlemeden tedaviye geçmek.Yeti yitimini engeller, sosyal işlevselliği artırır.

Üçüncüsü ve en önemlisi KORUYUCU HEKİMLİK tir.İnsanların hasta olmaması için neler yapılması gerektiğini araştırır.

"Hastalıklar, musibetler karşısında nasıl tavır alacağız?" sorusuna verilecek cevap:"Bir şeyin çaresi varsa üzülmeye değmez,çaresine bakacaksın.Çaresi yoksa üzülseniz de sonuç değişmeyeceği için daha fazla üzülmeye değmez" 

NURETTİN TOPÇU/DİN

 Nurettin Topçu İSLAM VE İNSAN isimli  bu eserde, İslâm'ın temeli ve Kur’ân’ın özü olan ahlâkın kaybedilmesi sonucu İslâm ülkelerinin birlik ve beraberlikten ayrıldıklarını ve Müslümanların İslâm'ın gerçek ruhundan uzaklaştıklarını savunur. Topçu'ya göre bazılarının yaptığı gibi, ahlâkı dinden veya dini ahlâktan ayırmak, insanın iç dünyasını yine kendisinden ayırmak demektir. Zira ahlâk, esasında dinî olgunluktan ayrı bir şey değildir. Ahlâk, hayvanî hayattan insanî hayata geçiştir. Bunun yanı sıra, her ikisi de içte derinleşme yoluyla sonsuzluğa yönelme ve bunda ruhun selametini arama idealidir. Nurettin Topçu'ya göre tasavvuf, dinde dogmatizmi reddeden felsefi bir duruştur. Hatta tasavvuf, felsefî düşüncenin ta kendisidir. Düşünüre göre İslâm dinini, kabuğundan sıyırıp özüne kavuşturan güç bizzat tasavvuftur.

NURETTİN TOPÇU/FETİH

 Büyük Fetih (1962, 1998): Nurettin Topçu, bu kitabında fethi üçe ayırmaktadır. Bunlar, Cengiz'in fethi gibi yükselmeyi gaye edinen ve hırsla yapılan fetihler; Mevlana’nın fethi gibi aşk ile yapılan, Allah'a yükselmek için vasıtaya ihtiyaç duyulmayan fetihler; Fatih'in fethi gibi Hakk'a götürücü vasıtaları arayan fetihlerdir. Topçu, Fatih'in fethini, “İnsanla Allah'ın terkibi olan hareket” olarak tanımlamakta ve düşünmektedir. Din ve ahlâk mürşidi olarak gördüğü Fatih'in şahsiyetini ise üç boyutta incelemekte, onu devlet adamı, ilim adamı ve kalp adamı olarak tanımlamaktadır. Yine onun iyi bir devlet adamı oluşunu, sahip olduğu ilme bağlamakta ve bunu “Âlim hükümdar oldu” diyerek ifade etmektedir.

KÖTÜLÜKTE MÜCADELEDE EN ETKİLİ EYLEM

 Kötülükle mücadelenin en etkili yöntemi karşılıksız ve sessiz iyilikler yapmaktır.Tıpkı ayrık otlarını bahçeyi ekip biçerek yok ettiğiniz gibi.

NURETTİN TOPÇU/ÖĞRETMEN,

 Tahammülsüzlüğün ve şikâyetin başladığı yerde öğretmenlik biter. Öğretmen, başarısızlığı daima kendi eksikliğinde, zayıflığında aramalı ve kendini düzeltmeye çalışmalıdır. Gandi talebesinde bir hata görürse, bunun sebebini kendi yetersizliğinde arardı. Öğretmenlik sevgi işidir. Bu ruh sevgisidir. Tehdit ve dayakla öğretmek, öğretmenin işi değildir. Hayat, bize var olanı olduğu gibi yansıtır. Öğretmen, var olması gerekeni öğretir. Öğretmen ruhumuza aşılar yapan doktor gibidir. Ruh dünyamızın hem duygu hem bilgi hem de irade bölgelerinde tedavisini ve aşılarını yapmaya mecburdur. Kalbe yapılan ilk aşı merhamet aşısıdır. Sonra insanları sevmek, arkasından sorumluluk duygusu aşısı gelir.

Yaratıcının en güzel eseri olan insanın; olgun bir varlık haline gelebilmesi için, bütün terbiye aşamalarını geçmesi gerekir. Bu insan; çocukluk çağında merhametle sık sık kendini denemiş, toplumu sevmeye alışmış, şahsiyetini aramış bulmuş ve mesuliyetlerinin şuurunda olan bir kişidir. Ancak böyle bir hazırlıktan sonra fikir ve zekâ için gereken aşılar yapmanın bir değeri olabilir. Duyguları iyice yoğrulmamış bir çocuğa kültür dersleri, tarih, coğrafya bir eşya dersleri gibi okutulur, edebiyat dersinde de biyografiler ve yalnız edebiyat tarihleri öğretilirse; öğrencinin kültüre olan ilgisini ve edebi zevkini, olduğu gibi yok ederiz. Durmadan matematik formülleri ezberletmek de zekanın soyut dönüşünden ibaret olan matematik kabiliyetini körleştirir. Çocuk his ve ruh gıdasından mahrum kalınca, kendine yaklaşamaz.

Yığın halinde dimağa istif edilen, öğrenciyi harekete sürüklemeyen bilgilerin faydası yok, zararı çoktur. Öğretmen irade yeteneğimize de işlerlik kazandırır. Zira bu eğitimle geleceğimizi belirleriz. “Neye doğru gidelim? Neyi isteyelim?” sorusu ve buna bağlı olarak gerçekleşen hareket ihtiyacı, alışkanlıklarımızın terbiyesiyle bir sonuca ulaşabilir. William James’in dediği gibi; “öğretmen, yalnız iyi alışkanlıklarımızı harekete geçirmeli, kötü hareketlerimizi de frenlemelidir…”

Öğretmen, yalnız ruhların sahibidir. Öğretmenlik ülküsünün bizi ulaştırabildiği sonuçlara bakılırsa görülür ki, o, hakikatte doktorumuzdur. Disiplin kurucumuzdur. Toplum düzenimizin bekçisidir. Sosyal ve ekonomik ilişkilerimizin düzenleyicisidir. Haberi olsa da olmasa da bunların hepsinden o sorumludur. Sokrates, “İnsan, insanın gölgesinde yetişir” der. Karakterlerimizdeki dengesizliklerin, medeni terbiyemizdeki düşüklüklerin sorumlusu yine o’dur. Biz kibirliysek, biz sabırsızsak, biz bütün bunlardan habersizsek yine o sorumludur. Demek ki bize sorumluluğun ne olduğunu bilen öğretmen lazımdır. Bir öğretmen; sabrın üstadı, bilim ve hakikatin hayranı, ruhlara ve beyinlere gerçeklerin tohumlarını eken, onlardan feyz (manevi haz) alan, sorumluluğun aşığı ve sonsuzluğa inanan bir insandır.

Öğretmen, sahip olduğu sorumluluklar içinde en fazla hür (özgür) olan insandır. Çünkü sorumluluğumuz, hürriyetimizin kaynağıdır. Sorumluluk, dıştaki tesirlere karşı koyan ve bizi içimizden iten ilahi kuvvettir. Öğretmen ve öğrenci ilişkileri dikkat ve saygı çerçevesinde düzenlenmelidir. Öğretmen aileyi hangi açı ve mesafeden görebiliyorsa, aile de öğretmeni o açı ve mesafeden görebilmelidir. Milli eğitim demek, öğretmen demektir.

Öğretmenin bir meslek adamı olması, öğretmenliğin bir meslek haline gelmesi gerekmektedir. Mesleği sadece öğretmenlik olan ve bu ulvi görevden başka bir iş göremeyen

İdealistler ordusuna sahip olduğumuz gün; büyük zaferimizi kazanmış olacağız. Bu gayeye doğru yürürken öğretmenlerin ilim ve irfan seviyelerini yükseltmeye mecburuz. Okul, ahlaki hayatımızda etkin ve yapıcı rolü olan devletin kurduğu, büyük bir aile ocağıdır. Yarınki toplumun bütün karakteri, duygu ve düşünceleri burada hazırlanır. Terbiye ediciler bu büyük ailede baba rolünü üstleneceklerdir. Hocaya babadan daha çok şeref bağışlayan gelenek bizim geleneğimizdir.

Öğretmen, hareketleriyle bilgilerini ve düşüncelerini birleştirmiş örnek bir babadır. Çocukluk ve gençlik çağlarının büyük bir kısmı onun himayesinde geçmektedir. Bir babanın her bakımdan çocuk üzerindeki tesiri, öğretmenden daha azdır. Gençliğin vicdanının yapıcısı geniş ölçüde öğretmenlerdir. Bir devrin vicdani hatalarını, o devir neslini yetiştirmiş olan öğretmenlerin ruhi zafiyetlerinde aramak hakkımızdır. Bir nesli, içine düştüğü uçurumdan ancak öğretmen kurtarabilir. Gandi öğretmendi. İşe ilkokul çocuklarını yetiştirmekle başlamıştı. O, toplumun başında bulunan bir rehber rolünü hakkıyla oynamış ve zafere ulaşmıştır.

Öğretmen, her şeyden önce, kendi kişiliğiyle örnek olmalıdır. Bunların en başında merhamet ve adalet duygularını aşılamak gelir. Hoca öğrencisine karşı baba gibi merhametli olmalı, zulüm yapmamalıdır. Zulüm; kötü sözle, gözden düşürmekle, küçük görmekle, bir de intikamcı metotlarla not vermekle yapılır. Bunları yapan bir hoca, gelecek nesiller ve insanlık için zalim hazırlamaktadır. Bazen okulda en pısırık olan bir öğrencinin, hayatta zalim ve baskıcı bir karaktere sahip olmasını; kendilerinden zulüm gördüğü hocalarından almış olduğuna hükmedebiliriz.

Halbuki okul, ruhları iyileştirecek, gençleri güzel ahlak sahibi yapabilecek bir kurumdur. Öğretmenin işi sadece iyilerle öğünmek değil, genç ruhların hepsini iyi ve ahlaklı yapabilmektir. Üniversite profesörlerimizin, köy çocuklarını okutmaya başladıkları gün, bu memleket kurtulacaktır… Milletimizin ruhi temeli olan İslam’da, Peygamberimiz ilk öğretmendi. Öğreten o, inandıran o, yürüten o idi. Anadolu’yu fetheden Oğuzlar, başlarında Nizamülmülk gibi bir öğretmen buldular. Gerçekten de bir büyük öğretmen olan bu vezir; büyük fethin ruhunu, manasını, ahlakını ve devamının şartlarını nesillere telkin edecek öğretmenleri, Bağdat’ta açtığı Nizamiye Medresesi’nde yetiştirmiştir. Daha sonra Osmanlılar, öğretmeni baş tacı yaparak yükselmesini bildiler.

Öğretmen, gençlere sadece bilmediklerini öğreten bir nakledici değildir. Bu iş, kitabın işidir. Bilmediğimiz şeyleri kütüphanelerde bulabiliriz. Her alanda sadece bilinmeyenin bilinmesiyle, eski devrin gelişmeye kapalı skolastik, orta çağ felsefesi öğrenilmiş olur. Kitaplardaki örümcek, beyinlere işlenmeye devam eder. Sadece sınıfta okutacağı bilgilere sahip olan bir eğitimcinin yapabileceği iş bundan ileri gidemez. Bunun için kültürlü bir adama, kafaları işletmesini bilen gerçek bir öğretmene ihtiyaç vardır. Mesleğini, maaşının azlığı ve çokluğuyla değerlendiren bir insan, bu mukaddes vazifeyi yapamaz. Bu iş, okulu ticari bir kurum gibi gören, öğretmenliği esnaflık yerine koyan, kültürsüz fukaranın işi değildir. Bu iş para işi değil, ruh işidir.

Öğretmen sadece bir memur değildir. Kendisine verilen görevi gözlerini kapatarak yapan, müfredatı sene sonuna kadar bitirmeyi başaran birisi de değildir. Hatta dersini hakkıyla kavrayan öğrenci yetiştirmekle; öğretmen görevini başarmış sayılmaz… Hayat ve kâinat hakkında kendine ait görüşlere sahip olan, bizzat kendisi için kurallar koyabilen bir bütün insan yetiştirmekle ancak bu kutlu görev başarılmış olur. Mutlulukla, erdemi, bilimle, politikayı, gerçekle, ideali ayırabilmeyi; yine öğretmen öğretecektir.

Görülüyor ki öğretmen bizim bütün ruh yapımızın sanatkarıdır. Böyle olunca, ruhumuzdaki bütün aksaklıklardan sorumludur. Eğer fazilet, (erdem) tarih kitaplarında bir efsane diye okutuluyor ve ancak büyük lokmayı kazanmasını bilen insan yüceltiliyorsa… Eğer, mazlumların yanında onların göz yaşlarını kurulayan bulunmuyor ve zalimler alkıştan sağırlaşmış hale geliyorlarsa… Eğer zekalar, sömürülecek malikâne olarak, kalplerden başka bir yer bulamamışlarsa… Eğer bilim, insanlığı bir insan gibi tutup kaldıracak yerde, dostları birbirine düşman yapacak bir karakter kazanmışsa… Eğer çocuklar, büyüklerinden daha kurnaz, yaşlılar çocuklardan daha ümitsizse… Böyle bir hayatın kurbanı haline gelmişlerse…

Orada öğretmen vazifesini yapmamıştır. O diyarda öğretmenlik iflas etmiştir. Ve orada öğretmen yok demektir…

Bizim gayemiz; öğretmen adını taşıyan, kendisine ruhları emanet ettiğimiz büyük idealistin, gerçek kimliğini anlatmaktır... Öğretmen; bilen, öğreten, aydınlatan, yol gösteren, terbiye eden, veli, eğitici, koruyucu ve emin vasıflarına sahip olan bir insandır.

“Kırk yıl öğretmenlik yaptım, mabede nasıl girmişsem, sınıfa da öyle girdim” diyen, Nurettin Topçu 1909’da İstanbul’da doğdu. Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi’ni bitirdi, orta öğrenimine Vefa Lisesi’ne devam etti. Birinci sınıfta babasını kaybetti. İstanbul Erkek Lisesi’nde felsefeye yöneldi ve bu okulu bitirdi. Avrupa’da öğrenim görmek gayesiyle girdiği imtihanı kazandı. Fransa’ya gitti. Fransızca öğrenmek için Aix Lisesi’ne kaydedildi. Aksiyon felsefesinin kurucusu Maurice Blondel’i burada tanıdı.

İki yıl sonra Strasburg Üniversitesi’ne girerek felsefe öğrenimi gördü, ahlak kurlarını tamamladı, sanat tarihi lisansı yaptı. Massignon’a Türkçe dersleri verdi. M.Blondel üzerinden başlayan mistik ilgisi İslam tasavvufuna, özellikle vahdet-i vücut felsefesine doğru gelişti. Strasburg’da ahlak felsefesiyle ilgili hazırladığı “Conformisme et Revolte” başlıklı tezini Paris, Sorbonne Üniversitesi’nde savundu ve üstün başarı kazandı. Avrupa’ya öğrenime giden Türkler arasında ahlak üzerine çalışan ilk öğrenci ve Sorbonne’da felsefe doktorası veren ilk Türk Nurettin Topçu’dur.

Tezini bitirdikten sonra Fransa’da kalması yönündeki teklifleri kabul etmeyip 1934 yılında Türkiye’ye döndü. Galatasay Lisesi’nde felsefe öğretmeni olarak göreve başladı. İzmir, Denizli ve İstanbul’da çeşitli liselerde felsefe gurubu dersleri öğretmenliği yaptı. İzmir’de bulunduğu süre içinde Hareket Dergisi’ni yayımlamaya başladı. Bu arada Bergson ’la ilgili teziyle felsefe doçenti ünvanı aldı. Türk Kültür Ocağı, Milliyetçiler Derneği, Milli Türk Talebe Birliği, Aydınlar Ocağı, Türkiye Milli Kültür Vakfı’nda seminer ve konferanslar verdi. 1974’te yaş haddinden emekli oldu. Kısa süren bir hastalıktan sonra 10 Temmuz 1975’te vefat etti. Topkapı Kozlu Kabristanı’nda defnedildi. Rahmetle anıyoruz.

Eserleri: İsyan Ahlakı, Ahlak Nizamı, Ahlak, Amerikan Mektupları-Düşünen Adam Aramızda, Bergson, Büyük Fetih, Felsefe, İradenin Davası-Devlet ve Demokrasi, İslam ve İnsan-Mevlâna ve Tasavvuf, Kültür ve Medeniyet, Mantık, Mehmet Akif, Millet Mistikleri, Psikoloji, Reha (roman), Sosyoloji, Taşralı (hikayeler), Türkiye’nin Maarif Davası, Var Olmak, Varoluş Felsefesi-Hareket- Felsefesi, Yarınki Türkiye.(Şaban KUMCU

Kaynaklar: Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, Dergâh Yayınları

17 Aralık 2021 Cuma

CAZİBE KUVVETİ

 Nasıl ki,atomun içinde nötron, proton ve elektron varsa ve bunları birbirine bağlayan şey çekim kuvveti ise; canlılar arasında çekimi sağlayan şey de sevgi duygusudur.Sevgi, insanları birbirine yakınlaştıran 'görünmez bağ' denilebilecek duygudur.Eskilerin 'kuvvetli cazibe' dedikleri şeydir bu.Sevginin üzerine değişik olumlu duyguların eklenmesiyle de sevginin türleri oluşur".

Sevgi akıllı enerjidir.Sevgi içinde yedi renk barındıran ışığa benzetilir.Sevgi, ışığın bir bitkiye etki ettiği gibi karşımızdaki insana etki eder.Sevgi karşımızdaki kişinin beyninde görmediğimiz bir ışık gibi , akıllı bir enerji olarak etki uyandırır ve karşımızdakinin beyninde değişimlere , mutluluk kimyasallarının salgılanmasına neden olur.Bu yönüyle sevgi somut bir şeydir"
Sevgi evreni döndüren güçtür.Sevgi bir enerji bandıdır.Pozitif sevgi bandının içine giren her madde , sevginin çekim gücü içindedir.Sevgi karşı tarafın anlayacağı bir dille aktarıldığında kıymet kazanır.İnsan içindeki bir ham duygu olarak var olan sevgiyi , çekim duygusunu kültürel olarak şekle sokmak gerekir.Bu bakımdan sevgi öğrenilmesi gereken bir duygudur.
Gönüllü itaat sevgiye, gönülsüz itaat korkuya dayalıdır.İstemeden sunulan itaatte, korku nesnesi ortadan kalktığında bağlılık da biter.Söze uymayı sağlayan asıl unsur sevgidir.

KAKNÜS KUŞU

 Kaknüs kuşunun hayat döngüsü vardır.Kaknüs , kuğu anlamına gelen Yunanca kökenli kiknos kuşudur aslında.Yurdu hindistandır.Uzun, kuvvetli bir gagası vardır.O gagada ney gibi bir çok delikler bulunur.Yüze yakın delik vardır.Kuşun eşi de yoktur; tektir bu kuş.Gagasında her delikten başka bir ses çıkar; her sesten de başka bir nağme duyulur.Bütün kuşlar susarlar.Onun sesinin güzelliğinden hepsinin de aklı başından gider.

Bu kuşun ömrü bin yıla yakındır.Öleceği vakti bilir.Öleceğini anlayıpta kendisinden ümidi kesti mi çalı çırpı toplar, onları çepeçevre yığar.Tam ortasına da kendisi geçer, yüzlerce türden başka çeşit bir derli nağme çıkar.Hem fgeryat eder hem de ölüm derdinden gazel yaprağı gibi titrer.Onun feryadını duyup işiten bütün kuşlar , onun çoşkunluğunu gören bütün yırtıcı hayvanlar , karşısında düşüp ölürler.Hepsi onun ağlamasına ağlar; bir kısmı da dermansız, takatsız bir hale düşüp ölür gider.Onun bu ölüm günü acayip bir gündür.Gönüller yakan feryadından başka adeta gönüllerden kan damlar.Nihayet bir soluk ömrü kalınca şiddetle kanatlarını çırpar .Kanadından bir kıvılcım sıçrar; alev alır, ateşlenir.O ateş çevresindeki çalı çırpıyı tutuşturur; bu suretle tamamıyla yanar gider .Külde bir zerre bile ateş kalmayınca o külden başka bir Kaknüs kuşu meydana gelir.ateşler içinde kaknüs.Yanan, küllerinden yeniden doğan yepyeni Kaknüs,Daha parıltılı, daha göz alıcı, daha güzel sesiyle şarkı söyleyen bir kaknüs.(Feridüddin-i Attar-Mantıkul-Tayr)

16 Aralık 2021 Perşembe

EDEP KELİMESİ

 Edep kelimesi Arapça'da Elif, dal, be harfleri ile yazılır ve edep diye okunur.Anlamı, insanın eline, diline,ve beline hakim olmasıdır.Ebced hesabıyla elifin değeri bir,dal'ın değeri dört, be'nin değeri iki olduğuna göre bu kelimenin değeri yedidir.Bu de edebin yedinci  nefis mertebesine , yani nefsi safiyeye ulaştığında tam olarak ortaya çıkacağını gösterir.İnsan o mertebeye geldiğinde  her şeyin kendisi olduğunu görüp edebe ulaşyır ki orası "Ene" yeridir.

Edepli insan; aklı feraset noktasına erişmiş , zeki, akl-ı selim ve kalb-i selim saphibi , güzel düşünceli, hile hurda bilmeyen, insanlık katarından ayrılmayan, her tarafta Hakk7ı gören, Allah'dan ve kendinden korkusundankötü bir iş yapamayan, kimseye zarar vermeyen, kainatı bir noktada toplayan kimsedir.

"Edebin hatası kendisini edepli görmesidir" derler.Bu kural akıl için de geçerlidir. 

TERBİYE YERLERİ

 Terbiye yerleri içinde Aile,çevre  dışında Okul,askerlik,hapishane terbiyeleri vardır.Okul terbiyesinde , çocuk öğretmeninden etkilenir.Öğretmen sevgisi haşyete(Allah sevgisine) benzer.Öğretmen hem çok sevilir hem korkulur.

Askerlik terbiyesinin bir özelliği de mecbur tutmak suretiyle insanları tenezzüle alıştırmalarıdır.

Hapishane terbiyesinde ise oraya düşenler , en azından yaptıklarına pişman olurlar.Hapishaneler bir nevi terbiye ocağıdır.Buradaki terbiyeler maddi terbiyelerdir. 

YAZI YAZARKEN

 Kamiller nazarında her harf canlıdır ve bir insana tekabül eder.Bu nedenle insan bir şey yazarken çok dikkatli davranıp başta nasıl başlamışsa sabırla sonunda da aynı özeni göstermelidir.

AİLE TERBİYESİNDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR

 Çocuğunu terbiye etmeyeçalışan bir anne, babanın, çocuğunun o huyları kendilerinden aldığını düşünerek öncekendilerini terbiye etmeleri etmeleri yazımdır.Örneğin çocuğunun karşısında sigara içen bir anne baba, çocuğuna sigara içmemesini söylemesi çocuğu ikna etmez.Ancek kendi bırakmış yahut hiç içmemişse o zaman sözleri çocuğu etkiler.Çocuk yetiştirmek büyük bir fabrikayı idare etmekten zordur.

Konuşmasız ilişki denilen bakışlarla terbiye en etkilidir.

Bazı kimseler çok sık yemin ederler.Söyledikleri yeminin anlamının ne olduğunu bilmeden alışkanlıkla bunları yaparlar

Yemin kelimeleri Vallah, Billah,Tallah'tır.

Vallah , kemalattan vazgeçtim anlamına gelir.

Billah, ilahi terbiyeden yararlanmaktan vazgeçtim anlamına gelir.

Tallah ise risalet nurundan istifade etmekten vazgeçme anlamına gelir.

Bu manalar yemin kelimesinin kolay kolay ağza alınmaması gerektiğini söyler.

12 Aralık 2021 Pazar

AHİRETE NASIL GİDİLECEKTİR

 Çaya konulan şeker nasıl eriyince kayboluyorsa , insanlar da ahiret aleminde göçtüklerinde çayda eriyen şeker gibi madde halinden mana haline intikal edecektirNasıl yediğimiz yemeklerin enerjisi, bu dünyaaleminde enerji halinden katı hale geçip bizim bedenimizi oluşturmuşsa , bu reaksiyorun tersine dönmesi de bizim ahiretimizi meydana getirecektir.

İnsanlar, dünya yaşantılarında kazandıkları vücudu müktesebe ile ahirete gideceklerve oradaki yaşantıları bu kesb(kazanç) üzerine olacaktır.Bu durum "Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz ve nasıl ölürseniz öyle haşrolunursunuz" hadisi şerifinde beyan edilmiştir.Kişi bu dünyadaterakki etmişse o dünyaya bu terakki haliyle gidecektir.Burada gözü açılmışsa, orada da gözü açık olacaktır.

Bu dünya iyi olandan daima iyi doğacaktır.Kötü den de kötü doğacaktır.Ancak Allah isterse kötüden iyi, iyiden kötü doğabilir.Bu O'nun isteğine bağlıdır.

11 Aralık 2021 Cumartesi

AKREBİN GEBE KALMASI ÖLÜMÜDÜR

 Akrebin gebe kalması ölümüdür.Zira akrep yavruları annelerinin karnını yiyerek dünyaya gelirlerve annelerinin karnı onlara yuva vazifesi yapar.İnsanın bundan ders alması gereklidir.Çünkü akrepte bulunan "sokma" huyu kötü bir huy olup bu huydan doğanlar ilk zararı ona verirler.

"KABİRLERİ ZİYARET EDİNİZ"

 Efendimizin hadis-i şerifi ."Kabirleri ziyaret ediniz" emrinde aslolan ölmeden önce ölmüş, beden kabrinde olan kimselerdir.Bu zatlar aslında "Yürüyen kabirler"dir.

ÖLÜMDEN KORKMAYANLAR

 Dünyada kendi isteği ile ölmüş olanların ölüm korkuları zail olmuştur.Ölüm korkusu , Allah'ın varlığını gasp edip kendine varlık verenlere mahsustur.Ölünün ölümden, denize düşenin yağmurda ıslanmaktan korkusu olur mu?Ölüm denilen göçün şeriat erbabı için korkutuculuğu vardır.Çünkü onlar, aslen Allah'ın olan varlığı kendilerine hasrettiklerinden , kendilerinin zannettikleri o varlıktan yoksun kalmaktan korkarlar.Ölmek için önce dilini tutmak gerekir.Çünkü ölüler konuşmazlar.Mezarlığa bu nedenle "Hamuşan(dilsizler) Mahallesi "denir.


İNSAN ÖBÜR ALEME DÜŞÜNCELERİ İLE NOKLOLUR

 İnsan öbür aleme düşünceleri ile naklolur.Burada bıraktıkları; et,  kemik , malı ve mülküdür.Gözden kaybolanın bedeni insan-ı kebire,ruhuysa manevi insanı kebir olan insan-ı kamil'e munzam olur.

Hint ve Mısır inanışlarında ,Mısırlıların tekrar dünyaya geldikleri zaman rahat yaşabilmek için mücevherlerini de ölüleriyle birlikte gömdükleri, hatta piramitleri bu nedenle yaptıkları belirtilir,

Bektaşi inancında ise , ölünün arkasından "Allah rahmet eylesin" yerine ,"Allah, devrini asan etsin" denir ve bunu maddeden manaya geçişle izah ederler.Bu da doğru bir deyimdir.Çünkü devretmedik bir şey yoktur.Gelen Hakk, giden Hakk, yani gelende , giden de "Sen" dir..Çünkü esmadan , sıfattan , geçildiğinde , geriye Şems-i tebriz hazretlerinin dediği gibi:

Bu tevhidden murad ancak/ Cemal-i Zat'a ermektir.

Görünen kendi Zat'ıdır/Değil sanma ki gayrullah/salatullah,selamullah,Aleyke ya Resulullah

Bazı Evliya kabirlerinde b.unu ifade eden yazılara rastlarız:GELEN BİR,GİDEN BİR,KALAN BİR,BU BİR SIR

9 Aralık 2021 Perşembe

MİHRAP

 Camilerimizde imam efendinin namaz kıldırdığı yere "mihrap" ismi verilir.Mihrap, harp yeri demektir.Şer'i namazda imam mihraba çıkar ve cemaat ona uyarak namazını kılar.Bu durumda cemaatın namazı gizlidir.ve cemaat hem dıştan, hem de içten bu imama uyduğu için , içten kıldığı namaz gizli olmaktadır.Burada imamdan kasıt imamuz zamandır.İmam, imam-üz zaman olarak kabul edildiği için herkes ona tabi olmakta , o ne derse o olmakta, harbe karar verirse harp, sulha karar verirse de sulh olmaktadır.

ERENLERİN TORUNU OLMAK(5)

 Ahir zamanın ahirinde olduğumuz bu günlerde yürekten aşık olanlara, yürekten sevenlere ihtiyacımız var.Bu satırları yazarken belki birileri okur ve onlara ışık oluruz diye düşünerek yazdım.Hayatta çıkılmaz zorluk, çekilmeyecek acı,ve dayanılmayacak çile yoktur.Erenlerimize sımsıkı sarılmalıyız,Birbirimize kenetlenmeliyiz.

Metli dede de, Aşık Anne'de dünyalarını değiştirdiler.Ala hala aramızdalar.Onlar bizler için çalışırken bizde onlar için çalışmalıyız.Kalplerimizi arındırdıkça , bakan göz değil, gören göz oldukça daha güçleneceğiz.Büyük mücadelenin son neferleriyiz.Zikirlerimiz çoğaldıkça, Deccalin büyüsünden çıkıp , Hakk yoluna ileriyeceğiz ve İnşaallah sonunda biz kazanacağız.

Metli dede, Aşık Anne sizi çok seviyorum.Bize öğrettiğiniz ve çizdriğiniz yol için teşekkür ederiz.Mevlana hazretlerini saygıyla ve hürmetle anıyorum.Çizdikleri aşk yolu için.

ERENLERİN TORUNU OLMAK(4)

 "ŞİMDİ ANLIYORUM Kİ SOKAKTA KARŞIMIZA ÇIKAN BİR ÇİÇEĞİN BİLE SEBEBİ VAR.hİÇBİRİMİZ BOŞUNA KARŞILAŞMIYORUZ.Veya bir araya getirilmiyoruz.Herbirimiz bir görevle buradayız.Hak Teala küçük bir Pire'ye bile bir görev vermiştir.Biz öylesine yaratılmamışız.Allah hepimize görevlerimizi keşfetmeyi nasip etsin.Hakk'ın bize şah damarımızdan daha yakın olduğunu gerçek manada anlamak ve idrak etmeyi nasip etsin.Her aç kaldığımda, her büyük yokluğa düştüğümde ,her kötü bir gün yaşadığımda hep şükür etmeyi , tevekkülle beklemeyi öğrendim.Sabır her şeyin ilacı imiş.ancak zamanla öğreniliyor imiş.

Hayatım şuan kırk yaş döneminde .Dönüp geriye baktığımda şükretmeyeceğim bir an yok.Şimdiçoklu hastalıklarla uğraşıyorum.Zaman,vücudumuzun zekatını ödeme zamanı.Gelen hastalıklara hamd olsun.Bize emanet edilen bedene, fazla yüklenmenin de bir bedeli olacak.Hayatımızda her şeyin bir bedeli var, bir de sonucu.

Ölümden hiç korkmuyorum.Cennet yahut cehennem aramıyorum.Benim cennetim de cehennemim de burası .Allah7ın ne kadar affedici olduğunu biliyorum.Benim için her şey cennet.Ben yanımdan geçen ufak bir çocuğun gözlerinde cenneti, dilenen bir dilenciyi gördüğümde de en büyük cehennemi yaşıyorum.Birileri aç iken, hasta iken, mutsuz ikensizin bunu kalbinizin derinliklerinde hissetmeden rahat olmanız imkansız.Bu acı bana göre en büyük cehennem

Bütün bunları anlamamı sağlayan ,aşkı kalbime nakşeden Aşık Anne ve Metli Sultan'dan Allah razı olsun

Bir parça lokumun bu kadar tecelliyi beraberinde getirmesi inanılmız.Allah'ın şanslı kullarındayız ki Aşık Anne ve Metli sultanı tanıyarak büyüme şansına eriştik.

ERENLERİN TORUNU OLMAK(3)

 "Biz Erenlerin kızı ve torunu idik.Bir yanı çok büyük ve acı bir sınav, bir yanı ise mucizevi aşk yoluydu.Aşk yolunu yaşadıkça sevgimiz büyüdü ve denizler kadar olmaya başladı.

Biz doğru yolu ne cennet vaadi için nede cehennem korkusundan tercih etmeyen ,Allah7a olan teşekkürümüzü doğru yolda yapan kullar haline gelmiştik.

Sanki görünmez bir el bizi gerçeklerle yüzleştiriyordu.O el Aşık Anne'nin ve Metli Dede'nin eli idi.Mevlana efendimizin yolu aşkımızı pekiştiren bir yoldu.Okudukça bilgi ile ilmimiz arttı.Bilgim arttıkça inancımın artmasıyla beraber kur'an'ın ilk ayetinin neden "İkra" olduğunu anladım.Bir insanın her attığı adım , sınav,imtihan olur mu?Oluyormuş demek ki?Metli Dede'nin Aşık Anne'nin torunu olmak,taşlı yolun sonundaki cennet bahçesine kavuşmak imiş.Acılar insanı olgunlaştırır, kalpleri pişirirmiş meğer.Türkiye'ye döndükten sonra bambaşka bir pencere açıldı.Rüyalarım daha anlamlı ve mesajlı rüyalar haline geldi.Gözüm açıkken bazı şeyleri görüyordum.Bunlar bana verilmiş bir güç değildi.Tüm insanlar kalplerini işlerlerse ulaşabilecekleri bir sonuçtur.Bizler dünyada 7 milyor insan ın her birinde mucize var.Her bir azamız, nefes alış verişimiz, kalbimiz hep Allah'ı zikreder.Sistem böyle.

Yaşadığımız zorluklar sadece benim sınavım değil, etrafımındakilerin de sınavı idi.Kimisi sırtını döndü, kimisi önyargılı yaklaştı, kimisi küçümsedi, kimisi görmedi bile.Herkes ameline göre muamele etti. 

ERENLERİN TORUNU OLMAK(2)

 Reşit olmamla beraber hayatımda hiçbir şey doğru gitmemeye başladı.Çile devri başlamıştı.Allah'ım neydi bu aksilikler.? Oysa hayatımın her adımında Aşık Anne ve Metli baba'ya uygun yaşamaya çalışmıştım.Bir şeylerde yanlış mı yapıyorum diye düşünmeye başladım.Nereden bilebilirim ki bu dertlerinbeni Aşk'a yaklaştıran birer basamak olduğunu.

İngiltereye okul için gitmiştim.Yaşadığmız bazı olaylar sonucu Annem Sebahat Sultan ve ben sokaklarda idik.Aç, susuz, yersiz,yurtsuz altı ay sokaklarda yattık,kalktık.Ardık dedim ki:Bu yolun sonunda öleceğiz.Ya da başımıza bir iş gelecek.İki bayan olarak hem namusumuzu korumak hem de hayatta olmak zorunda idik.Son akşam ben isyan bayrağını çekmiştim kioturduğumuz bankın önüne bir taksi yanaştı.Taksinin içinde türkçe müzik çalıyor.Taksinin içinden bir adam indi.Yanımıza geldi:"Türkmüsünüz ?" diye sordu."Evet" dedim korkarak.Sonra "Derdiniz var herhalde bacım anlatınız, yardımcı olayım" dedi.Bizde durumumuzu anlattık.Hemen bulunduğumuz yerde bir Türk restoran vardı.Orada bizim karnımızı doyurdu.Aralarında para toplamışlar,evimize gidelim diye parayı bize verdi.Taksici bizi otoğara götürdüotobüse binip evimize ulaştık.Ben bir iş buldum.Hayatımız yoluna girdi.İlk maaşımı alınca annemle birlikte bize verdikleri parayı geri vermek istedik.Elimize teşekkür için çiçek aldık.Aynı yere gittik.Ancak o hadisenin olduğu yerde ne taksi durağı nede bir restoran vardı.Karakola dahi sorduk.İmkansız dediler.Bu mahalleye Türkler giremez.Biz şaşırdık.Aşık Anne'yi aradık.Aşık Anne "Yavrum hizmetimizi beğendiniz mi?dedi.Gözyaşlarına boğulup telefonu elimizden düşürmüşüz.

ERENLERİN TORUNU OLMAK(1)

 Aşık Fatma Ahıska'nın torununun dilinden)

Anlatmaya nereden başlasam bilmiyorum.Çünkü bu satırlar insana onur,şeref ve mutluluk veren satırlar olacak.İnsanlar dünyaya gelirken Anne,Baba ve Çilelerini seçemeden yeryüzüne gelirler.Tekrar gelme şansım olsaydıyine kendi ailemi seçerdim.Doğduğumuz evler kader çizgimizi belirler.

Benim mucizevi hikayem annemin karnına düşmemle başlamış.Herkesin hamile kalamaz dediği annem, bana anneannemin anneme bir lokum yedirmesiyle gerçekleşmiş.Doktorlar bile inanamamış.Daha sonra ani bir dünyaya gelme kararımla 7 aylık 1 kg olarak dünyaya gelmişim.Dünyaya geldiğim gün annemin doktoru izinli olmasına rağmen o gün hastahanede imiş.Eğer doktorumuz hastahanede olmasa idi ikimizde hayatta olmayabilirmişiz.Daha doğmadan bu kadar olağandışı şeyler yaşamak belki de hayata bir sıfır önde başlamanın işareti imiş.Aslında kendimi bildim bileli hep Aşık Anne'nin zikirleri içinde ve Metli Dede'den şerbetli olduğum bilgisiyle büyüdüm.Kendimi bilmeye başlayınca iliklerime kadar bunun ne demek olduğunu anlayarak yaşadım hayatımı.Daha 8 yaşında iken katıldığım Şeb-i arus anma törenlerinde ağlamaktan baygınlık geçirerek hastahanelik olmamla kalbinde çok büyük bir Mevlana aşkı olduğunu anladım.O yaşta bunu tam olarak idrak edemesem de.

 

8 Aralık 2021 Çarşamba

BUDA GEÇER YA HUU

 Bir kalender dervişin canı et ister ama parası yoktur.Kasaba gider."Param yok amma sana para yerine iki tane muska vereyim , bunları evinin sağ ve sol tarafına as, sağ tarafa astığını en mutlu gününde, sol tarafa astığnı en mutsuz gününde açıp okursun"

Kasap uzunca bir evlilik hayatına rağmen çocuğu olmamıştır.Belki faydası olur düşüncesiyle dervişe eti verir muskayı alır ve evine asar.Bir müddet sonra çocuğu olur dünyaya gelir.Sevinç içinde sağ taraftaki muskayı açar içinde "Bu da geçer ya hu" yazılıdır.Bir zaman sonra çocuk hastalanır ve ölür.üzüntü içinde olan kasap bu sefer sol tarafa astığı muskayı açar o muska da da :"aynı cümleyi okur.

Bu hikaye sıkıntı ve sevinç dahil , dünyadaki hiçbir şeyin kalıcı olmadığını göstermesi bakımından düşündürücüdür.

HATA YAPMAMANIN YOLU

Dünya hayatında insana hükmeden esmalar farklıdır.Bu konuda hata yapmamanın yolu, herkesi en üst mertebedeymiş gibi görmekten geçer.İnsan, herkesi alt mertebede görürse ,tebdili kıyafet yapmış bir üst rütbeliye çarpıp zarar görebilir.İnsan ne kadar üstte olursa kendinden üstte birisinin olduğunu hatırdan çıkartmamalıdır.

İnsanın esmaları açısından farklılığı şu örnekle açıklayabiliriz.İstanbul ve Hakkari ilinin valilerinin vali olmak bakımından aynı yetkilere sahiptirler.ikisi de Validir.Ama İstanbul Valisi ile Hakkari valisi aynı mıdır?Ancak yaptıkları iş, esmaları açısından farklıdır.

Peygamberler içinde aynı şey caridir.Hepsi Peygamberdir ancak Efendimiz SAV ile diğerleri aynımıdır?Değil.Hz.musa sıfat alemine mazhar olmuşken Efendimiz (SAV) Zat'a mazhar olmuştur.Hz.musa ses işitirken Efendimiz SAV "Ben Rabbimi kıvırcık saçlı genç bir erkek olarak gördüm" buyurmuştur.Ses işitme ilmel yakin bertebesidir.İlimse sıfattır.Görmek, Zat'ı müşahede etmektir ki bu da "Zatımı zatında gördüm" cümlesi iile ifade edilir.

HER HİZİP KENDİ ELİNDEKİYLE FERAHTIR

 Kur'an-ı Kerim'in 23-53, 30-32 ayetleri "Her hizip(topluluk) kendi elindekiyle ferahtadır" buyurmaktadır.Bunun bir manası da herkes kendi yolundan,yaşantısından mutludur anlaşılmak gerekir.Müslümanlar, Hırıstiyanlar, Yahudiler, çingeneler, hapishane gardiyanları hatta hapishaneye alışmış eski mahkumlar kendi yaşantılarından memnundur.Aynı şekilde toplumlarda kendi yaşantılarından memnundur.Şehirli ile köylünün görgübilgi ve eğitimleri birbirlerinden çok farklı olmasına rağmen ,hepsi kendi hayatlarından memnun, kendi munitlerinde rahat ve huzurludurlar.Necaset kurtları bile hayatlarından memnun olup necaset o böcek için ziyafettir.Bunları rahatsız eden ortamlarının değiştirilmesidir.Çünkü yeni ortama alışmakta zorlanır ve sıkıntıya girer.

İnsan, hastalık, parasızlık, üzüntü verici olaylar vb. ile kainata yapışmaktadır.Dünya yaşantısında peygamberler ve evliyalar dahil hiç kimse rahat yüzü görmemiştir."Dünya da rahat yoktur" hadisi şerifi bunu anlatır.Bu dünyada insana rahat yüzünü  gösteren tek şey muhabbettir.

7 Aralık 2021 Salı

ARAPÇADA KİRLİLİK KAVRAMLARI,

 Arapçada Kirlilik Çeşitleri:

Necâset نَجَاسَةٌ Bedende

Vesâhet وَسَاخَةٌ Elbisede

Habâset خَبَاثَةٌ Kişilikte

Hakâret حَقَارَةٌ Duyguda

Vekahât وَقَاحَةٌ Tavırda

Atâlet عَطَالَةٌ Amelde

Cehâlet جَهَالَةٌ Akılda

Kabahat قَبَاحَةٌ Davranışta

Dalâlet ضَلَالَةٌ Gidilen yolda

KAVRAMLAR

 Kader, Nasip, Kısmet ve Rızık nedir?

•Kader: Hayatının her alanında karşına çıkan Allah'ın belirlediği şaşmaz ölçü ve denge

•Nasip: Sana verilecek olan payın tamamı

•Kısmet: Nasibin parça parça belirli aralıklarla sana ikram edilmesi

•Rızık: Boğazından geçenlerin tamamı


ARAPÇA GÜZELLİK ÇEŞİTLERİ,


Arapçada Güzellik Çeşitleri

Safâ صفاء Kalpte

Dehâ دهاء Akılda

Helâl حلال Rızıkta

Celâl جلال Tavırda

Cemâl جمال Yüzde

Bekâ بقاء Cennette

Vefâ وفاء Dostlukta

Devam دوام Amelde

Hasat حصاد Emekte

Hayâ حياء Davranışta

Beyân بيان Konuşmada


TEDAVİ EDENLER

 Arapçada Tedavi Edenler

Refîk  رَفِيقٌ : Yolu tedâvî eder.

Edîp أَدِيبٌ : Hisleri tedâvî eder.

Habîp حَبِيبٌ : Kalbi tedâvî eder.

Sadîk صَدِيقٌ : Gönlü tedâvî eder.

Tabîp طَبِيبٌ : Bedeni tedâvî eder.

Hakîm حَكِيمٌ : Basîreti tedâvî eder.


ARAPÇA YÖNELİŞLER

 Arapçada Yöneliş Çeşitleri

Cihet  جِهَةٌ : Fizîki yöneliş

Sıla  صِلَةٌ : Kalbî yöneliş

Kıble قِبْلَةٌ : Fizîkî ve Kalbî yöneliş


ARAPÇA SEVME ÇEŞİTLERİ

 Arapçada Sevme Çeşitleri

•Akılla sevmek: Hevâ هَوَى

•Kalple sevmek: Aşk  عَشْقٌ

•Gönülle sevmek: Sevgi حُبٌّ

•Nefisle sevmek: Heves هَوَسٌ

•Sadakatle sevmek: Vefâ  وَفَاءٌ

•Tüm benlikle sevmek: Îmân إِيمَانٌ


KONUŞMA ÇEŞİTLERİ

Arapçada Konuşma Çeşitleri

•Gözle konuşmak: Îmâ إِيمَاءٌ

•Fikirle konuşmak: Münâzara مُنَاظَرَةٌ

•Kalple konuşmak: Mahabbet مَحَبَّةٌ

•Dil ile konuşmak: Kelâm كَلَامٌ

•Yürekle konuşmak: Sıdk صِدْقٌ

•Anlayarak konuşmak: Nutuk نُطْقٌ

•Tüm benlikle konuşmak: Zikir ذِكْرٌ


GÖRME ÇEŞİTLERİ

 

Arapçada Görme Çeşitleri:

•Gözle görmek: Ru'yet رُؤْيَةٌ

•Fikirle görmek: Nazar نَظَرٌ

•Kalple görmek: Basîret بَصِيرَةٌ

•Hissederek görmek: Şu'ur شُعُورٌ

•Ruhla görmek: Sevgi حُبٌّ

•Anlayarak görmek: İdrak إِدْرَاكٌ

•Tüm benlikle görmek: Kulluk عِبَادَةٌ


REÇETE

                                   Huzurun Reçetesi

مَنْ صَبَرَ بَصَرَ : Sabreden görür

مَنْ بَصَرَ شَعَرَ : Gören hisseder

مَنْ شَعَرَ سَجَدَ : Hisseden secde eder

مَنْ سَجَدَ وَجَدَ : Secde eden bulur

مَنْ وَجَدَ صَمَتَ : Bulan susar

مَنْ صَمَتَ نَجَا : Susan kurtulur

مَنْ نَجَا سَعِدَ  : Kurtulan mutlu olur


DÜŞÜNME ÇEŞİTLERİ

 

Arapçada Düşünme Çeşitleri:تَذَكُّرٌGeçmişe yönelik düşünmek

تَدَبُّرٌGeleceğe dair derin düşünmek

تَعَقُّلٌSebep ve sonuç arasında bağ kurarak

تَفَقُّهٌLehinde ve aleyhinde olanı düşünmek

تَفَكُّرٌOlaylar ve deliller üzerinde düşünmek

تَأَمُّلٌÜmit ederek düşünmek



DÖRT ÖNEMLİ SÜS

 


Dört önemli ve kıymetli süs nedir?

1- Dünyanın süsü, insandır

2- İnsanın süsü, ilimdir.

3- İlmin süsü, ameldir.

4- Amelin süsü, ihlâstır.


ARAPÇADA İNCELİK ÇEŞİTLERİ

 •Gözde incelik: Dikkat  دِقَّةٌ

•Gönülde incelik: Rikkat  رِقَّةٌ

•Anlamada incelik: İdrak  إِدْرَاكٌ

•Ruhta incelik: Mahabbet  مَحَبَّةٌ

•Hissetmede incelik: Şu'ur  شُعُورٌ

•Tüm benlikte incelik: İtaat  إِطَاعَةٌ


ARAPÇADA TESPİTLER

 Arapçada Anlama Çeşitleri, bu nüans farklarını bilmeden tercüme yapmak mümkün değil.

Dirâyet دِرَايَةٌ : Akılla anlamak

Rivâyet رِوَايَةٌ : Nakille anlamak

Hidâyet هِدَايَةٌ  : Yürekle anlamak

Firâset فِرَاسَةٌ : Düşünerek anlamak

Kırâat قِرَاءَةٌ : Okuyarak anlamak

İbâdet عِبَادَةٌ : Tüm benlikle hissederek anlamanın zirvesi


5 Aralık 2021 Pazar

SOHBET TÜRLERİ

 İki türlü sohbet vardır.Biri intak-ı halk diye bilinir ve avamın,başkalarından duyup kitaplardan öğrendiklerini birbirlerine anlatmasından ibarettir.

İkincisiyse intak-ı Hakk olanıdır ki esas sohbet budur ve havassın sohbetidir.Bu, kişinin mertebesine göre Hakk'dan gelen sohbettir.Sohbetlerin karakteri mürşidin zevki,müritlerinin kapasitesi, yaşadığı çağın kültür seviyesi ile bağlantılı olarak tebşiri(müjdeleyici) veya tenziri(korkutucu) olabilir

4 Aralık 2021 Cumartesi

SOHBET

Mürşitlerin sohbeti için "Allah kelamı, kevser pınarı,Hakk sofarsı,kevser şarabı isimleriyle anılan kazası olmayan en büyük namazdır denir.

Gerçek sohbette konu biraz derinleşiverse insanı fena halde sarhoş eder."Cennet şarabı" yahut "şaraben tahura" denen şey budur.Bu şarap , kulak kadehiyle içilir ve verdiği sarhoşluk dinleyeni uruc ettirir.Bir an gelir dinleyen mezar taşına döner, bakar, söylenenleri anlamaz olur. 

En büyük namaz, sünneti müekkede saikiyle kılındığı için , sohbettir.Namazın kazası olur ama sohbet namazının kazası olmaz.Çünkü söz bir seldir, akar ve geçer..Aynı sohbet konu aynı olsa bile bir daha ilk şekliyle gelmez.

Namazda iki rekatlık cehri(sesli okunan) iki rekatlıkta hafi (içten okunarak kılınan ) safha vardır.Aynı safhalar sohbetlerde de vardır.Sohbetlerin cehri safhasında , mürşitler sesli olarak sohbet eder.Daha sonra mürit, mürşidinin anlattıklarını kendi içinden tekrarlayarak anlamaya çalışır ki bu da sohbet namazının hafi safhasıdır.

ARİFLERİN SATRANCI

 İbni Arabi hazretlerine bilgi yahut ilim olarak dayanan bu satranç bildiğimiz satranç değildir.Seyrüsüluk yolunda beşer'in "Vuslat" a ulaşmak için yürümek ihtimalinde zorunda kalacağı 100 konum olup 101 karede bulunan Vuslat'a ulaşmak için atlayabileceği sondan önceki kare "Muhabbet"durağıdır.

Satrancı urefa(ariflerin satrancı) , her biri bir huyu gösteren yüz yetmiş kareden ibaret, zarla oynanan bir oyundur.Oyunda bir terakki(Yükselme) , bir de tedenni(düşüş) vardır.Terakki okla, tedenni ise iki tane yılanla gösterilmiştir.Bu yılanlardan biri gazap , diğeri ise haset yılanıdır.Oyuna bir başlangıç noktasından başlanır ve gelen zar kadar kare atlanarak ilerlenir.Gelinen kareden ok çıkıyorsa , okun gösterdiği yere kadar sıçranarak yükselinir.Yılanın ağzı o karede ise de esfeli safiliyne kadar, yani oyunun başlangıcına kadar düşülür.

İnsanda tecelli-i ilahideki durumu itibarı ile böyledir ve adeta rüzgarın önüne katılmış bir yaprak gibidir.Tecelli rüzgarı , yani satrançtaki zar onu nereye götürürse o da oraya gider.Onun iç in insan , varı da, yoğu da O'ndan bilip ne vara sevinmeli, ne yoğa üzülmelidir.

DÖRT UNSUR

 Anasırı erbaa denilen dört unsur maddeyi meydana getirir.Bunlar:Su ,ateş,hava ve topraktır.Dört Halife-i raşidin dört unsuru temsil eder:Hz.Ebubekir efendimiz Su, Hz.Ömer efendimiz ateş,Hz.Osman efendimiz hava,Hz.Ali efendimiz toprak'ı temsil eder ki Hz.Ali efendimize "Ebu Turab" hitabının altındaki bir başka manadır.

FEYZ NEDİR?

 Feyiz, manen ilim, maddeten ise su akımı demektir.Feyiz suyunun fazla olmasına "feyazan" denir.

Feyzin, feyz-i akdes(Allah'dan kula veya Zattan gelen)  ve Feyz-i mukaddes(kuldan kula veya sıfattan gelen) diye iki türü olduğundan peygambere gelenine vahiy, mürşitlere gelenine ilham denir.Ferek feyzi akdes gerek feyz-i mukaddes kutsallık kökünden, yani kuds'ten gelir ve Allah'ın KUDDÜS esmasının iktizasıdır.

Hırıstiyanlar yeni doğmuş çocuklarını kutsarken üzerine su serperler, bu feyz akımını sembolize eder.Manevi şeyler su serpmekle gerçekleşmez.Feyz insanın düğümlerinin çözülmesi sonucu düşünce aleminin genişlemesi ve şüphelerinin giderilmesidir.Bunu yapan maide adı verilen manevi gıdanın kelama dökülmüşşekli olan sohbetlerdirFüyuzat, tohum gibi mürşidin dilinden çıkar ve müridin kalp toprağına ekilir.Su nasıl düşük meyilli tarafa akarsa füyuzat da aynen su gibi mürşid karşısında eğilen müritlere doğru akar.Tutulan el Hakk eli olduğu için tutan el küçüktür.

Beyti mukades efendinin yüzüdür. 

VELİ KULLAR KORKAR MI?

 Veli kullar korkmaz mı? Korkar ama onların korkusu havi değil, haşyettir.Müritlerin, mürşitlerinden korkusu da böyledir.

MÜRŞİT MÜRİDİN RUHUNU DİRİLTİR.

 Mürşitler, müritlerinin ölü olan ruhlarını diriltirler.Bu durumu herkes kendinde müşahede edebilir.Mürşitlerin yaptığı şey , müritlerini dirilterek "Ona kendi ruhundan üfledi"(38/72) ayetini ispatlamaktır.Bu , aynen Allah'ın kullarına üflediği ruhla onlara hayat vermesine benzeyen bir durumdur. 

ALLAH'IN İŞİNE KARIŞILMAZ

 Allah'ın işine pek  fazla karışılmaz.Şeyh-i San'an vakıası tasavvuf kitaplarında anlatılır.Hak Teala, bir papazın kızını Müslüman yapmak için önce şeyhi hırıstiyan etmiş  ve sonra müritlerinin duasıyla tekrar müslüman etmiş en sonunda da karısının da Müslüman olmasını sağlamıştır.Bu duruma göre Abdülkadir Geylani hazretleri onu zemmetmediği, bilakis ona muştuluk verdiği ortaya çıkmaktadır.Bu gibi hadiselerde işin içinde işler vardır.Hikmeti ilk başta anlaşılamaz.

2 Aralık 2021 Perşembe

AMAK-I HAYAL

 Ehli tasavvufun okuduğu kitaplar içinde olan Amak-ı Hayel isimli bir kitap vardır ki bu kitapta iki şahsiyet vardır."Aynalı Baba" denilen şahsiyet Mürşid'i,"Raci" isimli şahsiyet için müridi temsil eder.Mürşit sohbetinde(ney çalmasında) müridin yaşadığı alemler anlatılır.

Bu kitaptaki Raci, sonunda Manisa Tımarhanesine düşer.Bu anlatımla bazı erenler şu yorumu yaparlar:Raci'nin manisa tımarhanesine düşmesinin nedeni mürşidinin onu aşağıdan yukarıya çekmesi gerekirken , telkinlerini yukarı mertebelerden yapmış olmasıdır.Mürşidin müridini eğitebilmesi için en aşağı mertebeye kadar inip birlikte yükselmesi gereklidir.Böyle yaptığı  ve müridi yavaş yavaş kötü huylarından arındırarak , yahut ona safrasını attırarak , zat mertebesine kadar çıkardığı, ondan sonra "Senin bir şeyin yok.Hepsi hakk'ın" dediği takdirde ,problem çıkmaz.

Hazret-i peygamber'e nasıl kendisine bağlanmayanlara karşı "Sizin dininiz size, benim dinim bana "ayetine göre hareket etmişse , mürşitler de öyle yapar.Kendisine bağlananlara hükmeder, gerisine karışmaz

ÖLÜM KORKUSU VE ETRAF BASKISI

 İnsan "Allah istemezse hiçbir şey olmaz" sözüne inanır ancak ufak bir imtihanda bu inandığına uygun davranamaz.Şüphesiz etrafının(evlat-eş) tesiri altında da çokca kalır."Çocuklar istemiyor" mazeretine sığınmak gevşekliği gösterir.Bilmezki çocuklar kendisi ile mezara girmeyecek.Kazanarak çocuklara mal bırakmadığından dolayı bir hesap sorulmayacak,ancak çocuklara bırakılacak malın hesabı sorulacak."Hakk Teala , kişinin kendi kazandığı malı sağlığında yemeyi ve hakk yolunda sarfetmeyi nasip etsin"iyi bir duadır.

MUHAMMEDÜN RESULULLAH

 Kelimei şehadetin ikinci bölümüdür.Ancak Allah'ı anlıyabilmek, bilebilmek, Resulullah sayesinde mümkün olduğundan bugün bu makamı mürşitler temsil eder.Kelime-i tevhidin "Muhammed Allah'ın Resulüdür" bölümü olmasaydı ne Allah'ı, ne de kendini bilmek olmazdı.Bunları öğreten mürşittir.Bu nedenle kutsal kabul edilir."Mürşit öyle bir cüzdür ki Küllü yansıtır" denmiştir.Bu nedenle bilinçli müritler , mürşitleri için "Allah'ım, peygamberim,herşeyim O'dur" diyerek, o olmasaydı kendilerinin bir şey bilemeyeceğini kabul ve ikrar ederler.

Sohbet ve tefekkür ya Hakk'dan halka veya halktan Hakk'a dır.İş eğitime gelince halktan Hakk'a yolu benimsenir.Kişi, halkıyet vasıflarını ifna ede ede , kendinde halkıyyetten eser bırakmadığı anda Hakk tecelli eder.Buna cem mertebesi denir.Bu andan itibaren o kimseye halk veya Hakk demek arasında fark kalmaz.Bundan sonra yine halkıyete inilirve halkıyetten eser kalmamış olur.Buraya da Hazretül cem mertebesi denir.

MAL VE CAN

 Mal ve can etle tırnak gibidir.Birbirine yapışıktır.Mürşitler eğitim yöntemi olarak müritlerine canlarının, vermesinden bahsederler ve müritler de mevti ihtiyari şeklinde bunu vereceklerini kabullenirler.Ancak çok kere canını vereceğini söyleyen mürit , Allah yolunda para ve mal vermekten kaçınır.Can ve mal birbirine yapışık et-tırnak gibidir.Mürşitler bu yönde müritleri imtihan eder, yahut alışkanlık kazandırmak için bu yolda müridini eğitir.Çünkü mal ve paradan er ve geç ayrılınacaktır.Kişinin mal ve parası zaten onun olmayıp , her şeyin gerçek sahibi Allah'ındır.Mürşit, müride bunu yaşayarak anlatıp "malın sahibi benim" cehaletinden arındırmaya çalışır.

HAKK'DAN BAŞKA MEVCUT YOK CÜMLESİ

 "Hakk'dan başka mevcut yok " cümlesini kullanana birisi  şu soruyu sorulabilir:Hakk görünmez olduğuna göre bu görülenler nedir?

Kainatta Hakk'dan başka bir şey yoktur demek "Kainatta senden başkası yok , görünen sensin" demektir.Bu böyle anlaşıldığında , ben kainatın ruhuyum, kainatta benim elbisem oluyor demektir.İnsan kainatın ruhudur, gözbebeğidir. 

MÜRŞİTLERİN ANLATIM FARKLILIKLARI

 Tüm mürşitlerin anlattıkları aynı gerçeklerdir.Aradaki fark uslup farkıdır.Bu da onların aldıkları eğitime , yetişip büyüdükleri bölgelerin dil özelliklerine, yani anlatmak istedikleri manaya giydirdikleri kelime elbiselerinin farklı oluşuna bağlıdır.Kimisi kur'an dan bir ayet alır anlatmaya başlar.Dıştan aldığının karşılığını içten verirken  diğeri içindekini dışarıya çıkartır.İçten çıkaranlarının dilinin arapça olması gerekmez.Hepsi döner dolaşır aynı şeyleri anlatır.Hiçbir mürşidin sohbeti diğerinin aynı değildir.Başkasını taklide kalkan, kendisini aldatmış olur.Her müzisyenin taksimi kendine has olduğu gibi Hak Teala her mürşide ayrı bir tavır ihsan etmiştir.Kimi kumandan etmeyi sever, kimisi yumuşak davranmayı.Kimi mizahi, kimi heybetli, kimisi de tenezzüli bir yöntem belirlemiştir.

MÜRİD FAZLALIĞI ÖLÇÜMÜDÜR?

 Mürşidler, hatta Peygamberler içinde sadece bir tek müridi veya inananı olanlar vardır.Ama tek bir müridi bile olsa , mürşidin tek amacı vardır.O da yerine bir veya bir kaç kişi yetiştirmektir.Çünkü lazım olan Şahdanedir.Sayı çokluğu önemli değildir.

Bir müridin mürşidde arayacağı iki şey vardır:Biri Hazret-i peygamber'in ilmi; diğeri de O' nun sevgi ve muhabbetidir.Mürit ister muhabbetullah da kalır , isterse ilme yönelir.Bu yöneliş onun mürşit seçimindeki tercihini belirler.Bazı mürşitler sohbet etmez, bazılarıysa bol sohbet eder.

Mürşit sulben veya ilmen dönüp , dolaşıp Hz.Peygamber'de toplanır.

1 Aralık 2021 Çarşamba

MÜRŞİDLER

 Müritlerin terfii mürşitlerin elinde ise , mürşitlerin terfii de Allah'ın elindedir.Mürşitlerin tümü Rabb'dir,yani terbiyecidir ama her biri bir diğerinden farklı rütbede ve mertebededir.Nasılki öğretmenler ilkokul,orta okul ,lise ve Üniversite hocaları olarak ayırt edilirse , mürşitler de bunlar gibi mertebe mertebedir.En üstünü Hz.Peygamberdir.Her mürşidin mertebesi O'ndan aldığı nasibi kadardır..

Tekamül kuralı mürşitler için de geçerlidir.

İNSAN-I KAMİL BOYUTU

 Hakk Teala görünmekten münezzehtir.O, ancak eserleriyle görünür.En büyük eseri de İnsanı Kamildir.Bu nedenle Kamil'e çok dikkat etmek ve çok iyi bakmak gereklidir.İnsanı Kamil mertebesi insanın ulaşabileceği en üst mertebedir.Onu sıradan bir insan idrak edemez.Hiçbir kamil de "Ben Kamilim" demez.Çünkü bilir ki edebin hatası kendini edepli görmektir.

İnsanlar karınlarını üç şekilde doyurabilirler.Birinci gurup zenginlerdir ki acıktığında parasıyla ekmek alır ,yer ve doyar.İkinci gurup acıktığı zaman açlığını söyleyenlerdir.Bunu duyan birisi ona bir ekmek uzatıverir,o da onu alıp yer ve doyar.Üçüncü gurup buğdayı ekip , biçip , öğütüp, elde ettiği undan kendi ekmeği pişirerek karnını doyurur.Mürşitler de bunlara benzer.Kimi doğuştan dolu gelir.Kimi sülalesindeki asil ruhların kendinde toplanmış olması dolayısıyla buradaki asil bir ruh sahibinin kanatları altına giriverir.Kimi de işin tüm sıkıntılarını çektikten sonra erer ve cehennemden cennete gelir..

FARKLI BOYUTTA BİLMEDEN YAŞAMAK

 Bir Bayan başından geçenleri nakletmiş:"Hacca gitmeyi çok istiyordum.Oğlum beni Hacca yazdırmış ancak Kurada sıra çıkmadı.Kardeşimin hanımı'da Hacca yazılmış onlara Hac sırası çıkmıştı.Hac dönüşünde gelen hacıları karşılamaya gittik.Kardeşimin hanımı,ziyarete gelip elini öpmek isteyenlere "Gidin onun elini öpün" diyordu.meğer durum şu imiş:kardeşimin hanımı Cidde'de uçaktan inerken hava alanında kendisini karşılıyan olarak beni görmüş.Bana ne zaman geldin? diye sorunca "bir saat önce" geldim cevabını almış.Tüm hac ibadeti boyunca birlikte olmuşuz ve ben onun tüm hastalıklarındaki hizmeti dahil hepsini yapmışım".Halbuki ben Hacca gitmedim.Bunu kime anlattıysam inanamadı.

Farklı bir boyutta insanın tuluğu ile(bedeni ile ) yaşamasının sırrı ifşa olunmadı.Ancak evliyaların menkıbelerinde bu yaşantılar mevcut. 

28 Kasım 2021 Pazar

ATEŞ EMİRLE YAKAR

 Muhyiddin İbni Arabi hazretleri zamanında , ateşin yakmama durumunu bazı ulema "Bu ateş insanın nefsinin ateşidir.istendiğinde söner " diyerek tevile çalıştığında İbni Arabi hazretleri" Tevil de hakk, zuhur da Hakk'dır.ateş emirle yakar" buyurmuşlardır

Rifailerin ateşle oynamaları "Ya ateş soğuk ol" emri Allah'dan gelince ,ateşin yakıcılığı kaybolur. 

DÜNYEVİ MADDİ KAZANÇLAR

 Dünyaya ait maddi kazançlarımız için "Bir kadehtir, dolaşır elden ele" dizesiyle bir şarkı sözü olarak anlatılır.Bugün sıfır konumda inşa edilen bir bina 50 yıl sonra tamamen eskimiş bir yapı olarak gözden düşer.Ve nesiller değişmekle bu bina mirasçılar tarafından satılır yerine bir başka bina ve bir başka sahip gelir.Kadeh, el değiştirmiştir.

BÜYÜMÜŞ ÇOCUKLAR-GELİŞMİŞ OYUNCAKLAR

 Dünyada yaptığımız her şey bir oyundur.İnşa edilen fabrikalar ne kadar büyük olursa olsun büyük bir oyuncaktır.İnsan yaşlansa'da işin hakikatını kavramadığı sürece sadece yaşlanmış bir çocuktur.Kemale ermiş olanlar bu oyuna iltifat etmezler.Bunlar ricali gayb dairesine girmiş kemalat sahipleridir.Bizim yaptıklarımızı reddetmezler ancak değer de vermezler.Dünya hayatında çocuklar yapar, büyükler sefasını sürer.Bu nedenle büyükler, çocukları teşvik eder.

İnsan dünyayı terk ederken hiçbir şeyi götüremez.Peki bu mallar hani bizim di?

27 Kasım 2021 Cumartesi

SATRANÇ OYUNU

 Dünya hayatının bir oyundan ibaret olduğu "vahdet oyunu" tabiriyle anlatılır.Allah bu oyunu kendi kendiyle oynarken kimimiz piyon, kimimiz de at, fil,kale veya vezir yapmıştır.Oyunun taraflarından biri madde alemi, diğeriyse mana alemidir.ve bu durumda , şahlardan biri dünya aleminin diğeri ise mana aleminin, gayb aleminin şahıdır.Birinci şahın temsilcisi Hazret-i Peygamber, ikinci şahın temsilcisi ise Hz.Allah'dır.Diğer bütün taşlar bu iki şaha hizmet için yaratılmıştır.Alemi gaybtakiler mülkiyet aleminin , diğerleriyse onun aynası olan Muhammediyet'in hizmetindedir. Bu alemde muhammed'e itaat edenler de aslında "Allah'a itaat Resulü'ne itaattır"(4-59,5-92)ayeti gereğince Allah'a itaat etmiş olurlar.Durum böyle olduğu halde Allah, Allah'lığını Hz.Muhammed'e bile vermemiş  olduğu,Resulullah'ın dilenden "Ben de sizin gibi beşerim" sözüyle bildirilmiştir.

Dünya hayatı satranç oyununa benzer.Her taşın hareketinin ayrı bir manası vardır.Piyon kendi gayreti ile en üst makama çıkabilir,Vezir olur.Piyon bu payeyi , kendi gayreti ile kazanmıştır."Kulum bana nafile namazlarla yaklaşır" hitabı, en küçük paye verilen piyona hitaptır.

YAŞAM BOYUTLARINA GİRİP ÇIKMAK

 Yaşam boyutları arasında insan elbise değiştirebilir mi? Bu hususta yaşanmış hadiseler var ancak izahı yoktur.

Güngör .... isimli bayandan nakledilmişti:Siyah bir köpeğimiz vardı.Bir gün köyde komşular arasında bir düğüne giderken köpek önümüzde gitmekte idi.Birden köpek şekil değiştirdi düğün evinde çalınan davul eşliğinde oynayanların arasına karışıp insan şeklinde oynamaya başladı.Düğün bittikten sonra köpek bizden önce eve gelmiş bir toprak yığınının üzerinde uyumakta idi.Ben gayri ihtiyari"Düğünde o kadar oynarsan, yorulursun" dedim.Bu sözden sonra köpek kayboldu ve bir daha görünmedi.

Hatay Dörtyol'da türbesi olan Seyyid Ali baba hazretlerinden dinlemiş olan birisi anlattı."Bir ağa ismiyle bilinen birisi var imiş.Bu şahıs bir kedi kılığında ziyafet verilen bir meclise gelmiş ve sofranın yanında durmuş.Bu hali müşahede eden Seyyid Ali baba hazretleri ,gayri ihtiyari olarak sofra sahibine "Mestan Ağa'ya da bir kaşık verin" demiş.(Bu hadise tersi de olabilir.Adı mestan olan bir kedi, bir ziyafet sofrasına insan kılığında gelince Hazret bunu söylemiş olabilir).O tarihten sonra artık Kediyi gören olmamış.

Kahramanmaraşta MHP milletvekilliği yapmış Özbaş ailesinden avukatlık yapan bir zatın halası yahut teyzesi için anlatılan bir hadise vardır.Sülalede Seyyidlik olduğundan Beyi bir anda pencereden uçarak karısının içeri girdiğini müşahede eder."Nerden geliyorsun?" diye sorguya çeker.Kadın, bu hususta kendisini zorlamamasını beyine söylesede adam ısrar eder.Bayan tekrar:"Beni sonra kaybedersin, göremezsin" dese de adam nereye kaybolacaksın, kapı pencere kapalı" dediği anda kadın kaybolur ve bir daha hiçbir haber alınamaz.

Tüm bunlar yaşanmış hadiseler olup,akıl boyutunda izahı yapılamaz.

İNSANIN DÜNYAYA GELİŞ NEDENİ?

 İnsanın dünyaya geliş nedeni , dünyanın kemalat yeri olmasıdır.Her ne kadar ruh beden içinde bir hapishanede ise de ruhun erginliğe ulaşabilmesi için bu sıkıntıyı çekmesi lazımdır.Nasıl ki meyve güneş görüp onun ısısı ile yanmadıkça olgunlaşamıyorsa ruh da böyledir.Sıkıntı, çile ve cefa ruhu olgunlaştırır.Kim fazla çile çekmiş ise onun ruhunun kemalatı artmış demektir.

Bir insanın kemale gelmesi, yani insanı kamil olması , miraç etmesidir.Çünkü Allah ona, kendinden Kendi'ni, yani aslını buldurmuştur..Bulunan yine Allah'Dır.Kemale gelen bir insan, diğer insanlar gibi gökte taht kurup etrafa emirler yağdıran bir Allah aramaz.

Allah, insanın Kendi'ni bulması için içinden bir dürtü,dışından ise bir mürşit şeklinde tecelli eder.

İnsan hem başlangıç hem de sondur.Bitki dünyaya tohumla gelir.ancak tohumla gömülüp yeniden gelir.

25 Kasım 2021 Perşembe

DEVRAN

 İnsan öldükten sonra gömülür ve toprakta çürüyüp toprağa karışır.Bu toprakta bitki yetişir ve bitkiyi hayvan yahut bir insan yer.Her iki durumdada toprak olanın yine insana yani aslına kavuşmasına Revran-ı Kebir denir.Bu devrandan sonra oluşan kişi kendini Allah'a kurban ederse , o zaman aslına kavuşmuş olur.Aksi halde ruhu dirilmemiş olacağı için o toplandığı kimse ile birlikte yeniden toprak olacak  ve yeni bir devrana girecektir.işte "misli gazel" denilen olay budur.

Hayat denen şey gelip gitmekten iibarettir.Gelenlerin kimi az kalır, kimi çok kalır, kiminin devri büyüktür ve uzun sürede tamamlanır, kiminin ki ise bunun tersidir.Her halükarda hayat öbür alemde devam edecektir.

24 Kasım 2021 Çarşamba

BOĞAZ TOKLUĞUNA İŞ TEKLİFİ

 Hatay Dörtyol'da 1984 yılında dünyasını değiştiren Seyit Ali baba hazretlerine prostat ameliyatının akabinde 4 yılı aşkın bir süre Ali Vehbi KESER bakmıştı.Hazret, bahçeye kurdurduğu bir hayme içerisinde ömrünü tamamladı.105 yıllık ömründe hep oruçlu idi.Kendisine hadimlik yapan Şeyh Ali keser efendiye rüyasında şöyle denir:"Boğaz tokluğuna çalışmak istermisin?".Ali Efendi bu teklifi kabul etmiş olacak ki Seyyid Ali Baba hazretlerinin hizmetini 24 saat ailesi ile birlikte deruhte etmiştir.Seyyid Ali baba hazretleri 105 yaşında vefat etmiş ve son dört yılında uzun oturduğu bu hayme içine (vefat ettiği yerde) sırlanmış ve mezarı türbeye çevrilmiştir.

OLDUM DİYENİN

 "Oldum" diyenin mutlaka bir üstü vardır.Ama "öldü" denirse mesele biter. "Oldum" diyen herkesin zevkinin kendisine uymasını bekler, ancak bu mümkün olmaz.Bu nedenle sıkıntıya girer.Ama "Öldüm" diyen , herkesin z evkine uyduğu için hiç sıkıntıya girmez

23 Kasım 2021 Salı

"SARMISAK YİYEN MECLİSİMİZDEN UZAK DURSUN"HADİSİ

 Efendimizin bu hadisini fiziksellikten öte bir başka şekilde de anlamak gerekir.Çünkü Sarmısak ,insan bedeninde kötü huyu temsil eder.Bu hadiste sarmısak yahut kokusu suçlanmamıştır.Kötü huy toplumu rahatsız eder huzurunu kaçırır.Cemiyetteki kavgalar ,dövüşler, harpler ve dargınlıklar hep kötü huydan kaynaklanmaktadır.

NÜKTE

 Bir Cami imamı ile bir alkolik aynı anda bir mürşitten el isterler.Hazret önce onlarla konuşup kim olduklarını öğrenir sonra imama meyhaneye, alkoliğe de günde beş vakit camiye gitmesini söyler.Adamlar bunun tersi olsa daha iyi olmazmı diye itiraza yeltenince , mürşit "Zaten öyle yaptığınıza göre bana niçin geldiniz?" der.

Burada mürşidin yaptığı, kişinin alışkanlıklarını , ona zıt alışkanlıklar kazandırarak yok etmektir.Yoksa doğru yoldan çıkartmak değildir.

HUY DEĞİŞİMİNDE MÜRŞİTLERİN ROLU

Bazı insanlar "şu huyumu sevmiyorum" derler o huyu atıp ondan kurtulmaya çalışmazlar.Atamayış nedeni o huyun ona yapışmış olmasıdır.Eskiden savaşlarda yaralanan hayvanların yarasının üzerine melhemle birlikte bez koyarlarmış.Ancak yara bezi emince bez kaldırılmak istenildiğinde hayvan cok acı çekermiş.Vücudumuzdaki kanı emen sülük,doyunca tenimizi bırakır ancak, kötü huy hiç bırıkmaz imiş.Huy değişiminde dışarıdan bir ele ihtiyaç vardır.El tutmak bir nevi aşılanmadır.İnsan bir mürşidin iyi huyuyla aşılanır.İnsanın el tutup huylarını düzeltmesi genetiğini de etkiler.İnsanlara genetik olarak tevarüs ettikleri huylardan dolayı kusur atfedilmez.Mürşit insanlara yol gösteren konumunda olduğundan insanlardaki kötü huyların değişmesinde ilaç gibidirler.Çünkü mürşit , korkulan bir Allah'ı değil, sevilecek bir Allah'ı anlatır. 

22 Kasım 2021 Pazartesi

YEMİNLEŞME-MURTAZA AZİZ HAZRETLERİ

 Kur'an da Hak Teala'nın Efendimize hitaben Yahudilerle yeminleşme restleşmesi vardır.Kısaca, Efendimizin anlattıklarının doğruluğu ile Yahudilerin anlattıklarının doğruluğu hususunda tarafların birbirlerine yemin teklif etmelerini Hak Teala ,Habibine söylemiştir.Yahudiler buna yanaşmamışlardır.Çünkü Yeminleşme akabinde başına gelecek kötü işleri bildiklerinden bu restleşmeye gelmemiştir.

Allah adamlarının da böyle yeminleşmeleri vardır.Hatay/Dörtyol'da mukim ve mezarı bulunan Kırklardan Murtaza Aziz hazretlerinin yaşadığı bir hal anlatılmıştır.Nakleden oğlundan  torunu Av.İsmail Başer:

Kaba Duran isimli birisi Gürlevik yaylasına giderken yolda bir hafta önce kar basmaya giden Karakiseliler ile "Göbel"mevkiinde karşılaşırlar.Kaba duran, Karakise köylülerine "Hayırdır nerden geliyorsunuz? diye sorar.Onlar "Kar basmaya gitmiştik, bir hafta önce fırtına sebebiyle kar ocaklarında bıraktığımız ,kazan ve erzakları çalmışlar.Biz de bu sebeble geri döndük" derler.

Kaba duran:"Ben sizin erzaklarınızı ve kazanlarınızı çalan kişiyi biliyorum.Murtaza Hoca'nın oğlu Ahmet almış,bugün "Taşoluk" mevkiinde karşılaştık " der. Karakise köylüleri "Kızılkaya" mevkiinde bulunan Murtaza Hoca'nın yanına giderler ve durumu Murtaza hocaya anlatırlar.Hoca efendi oğlu Ahmet'i çağırtır erzakları ve kazanları alıp almadığını sorar.Ahmet "Baba ben kiriş topladım,kiriş getirdimsen de gördün " der.Bunun üzerine Gürlevik yaylası Dutlu pölük mevkiinde evi olan Kaba Duran'a gelmesi için haber salarlar.Kaba Duran gelir.Ahmet ile Kaba Duran yüzleştirilir.Kaba Duran "Ahmet aldı" der.Ahmet ise "Ben almadım" der.Bunun üzerine Murtaza hoca, Karakese köylülerine zararlarının miktarını sorar ve Karakiselilerin zararını öder.Siz gidin der.Kabu Duran ile Ahmet'e size yemin verecceğim ,Abdest alın gelin" der.Her ikisi de abdest alıp huzura çıkarlar.Murtaza Hoca, her ikisine de yemin ettirir.Kabu Duran Ahmet'in aldığına yemin ettikten sonra Murtaza Hoca "Tamam gidebilirsin" der.Kaba Duran, Gürlevik yaylasındaki Dutlu Pölük  mevkiindeki evine gelir.Akşam Kaba duran'ı öksürük tutar.Ağzından kan gelmeye başlar.Tam dört saat öksürür,ciğerleri parçalanır ve aynı gece vefat eder. 

Allah adamlarının teklif ettiği yemin çok tesirlidir ve hedefini asla şaşırmaz.