31 Mayıs 2020 Pazar

GAFUR BABA (NECİB SULTAN'DAN)

Necib Sultan'ım anlatmıştı. Kuzuculu'daki evden çıkıp yürürken yanımda bir araba durdu. İçinde Ahmet Aksoy ve hanımı Zekiye abla vardı. Ahmet Aksoy, Kuzuculuda yetişen evliyaullahdan Hacı İlyas hocanın oğlu idi. Bana "Erzin ilçesinde bir cenaze var beraber taziyesine gidelim" dedi. Ben itiraz etmedim. Arabaya bindim. Erzin'e cenaze evine geldik. Çok büyük bir kalabalık vardı. İnsanlar yemeğe oturmuşlardı. Bizi de bir masaya aldılar. Cenaze, hali vakti yerinde ehli tarikat bir kadın idi. Herkes masadan kalktı. Sağ tarafımdan bir işaret geldi o tarafa hafif baktım. 22 yaşlarında bir delikanlı idi."Maşallah bu genç yaşta nasıl olur" derken o genç kalktı. Meğer gencin yanında birisi daha oturur imiş. Bu zatı tanımıyor idim ama ismini duymuş idim. O zat kalktı hemen bir sedire oturdu ve bana işaret ederek yanına oturttu ve bana "Benim Dörtyol'daki dervişlerimle niçin ilgilenmiyorsun. Yedileri gönderdim ama biraz gevşekler "dedi. Bu zat adana Karataş yolu üzerinde eski ismi mihmandar denilen yerde türbesi olan Gafur Baba idi. Mübarek oturduğu yerden kalktı, bir arabaya bindirdiler ayrıldı. Beraber gittiğimiz Ahmet Aksoy ve diğerleri hazretin bana ne dediğini sordular merakla. Anlayamadım dedim savuşturdum. Bu zatın sanki yıllar öncesinden tanışıyor gibi bana kelam söylemesine hayret etmişlerdi.
Evliyaullahın bazı sözlerinin anlaşılması uzun yıllar sonra olabilir. Mübareğin Dörtyol İlçesinde elli atmış civarında dervişi vardı. Bu dervişlerle ilgilenmesi için içlerinden . . . 'i tayin etmişti. Baktım, dervişler nezdinde bir tembellik  var. Yenilenme yok. Tefekkür ettim mübareğe hizmet noktasında noksan kalmışlar. İçlerinde ......'un en zenginin oğlu var idi. Dini ilmi de yerinde idi. Ona, on beş günde cami kürsüsünden bir vaaz ver dedim. Dervişler arasında sermayesi olmayıpta ticari kabiliyeti olanlar var idi. Bunlara biraz sermaye ver dükkan açsınlar dedim. v.s. Ancak sonuçta küçüldüler ve dervişler, ilçedeki bir başka zat'a devroldu.

29 Mayıs 2020 Cuma

KURTLAR

Kurtlar sürüler halinde yaşarlar, çünkü bu onları daha güçlü kılar. Fakat bir kurt yaralandığında veya topallamaya başladığında  diğerleri tereddütsüz bir şekilde onu yok edeceklerdir. Bu, söz konusu sürünün çıkarlara ve içgüdülere dayalı olduğunun açık delilidir. Bu sürünün dayanışma, yoldaşlık veya yardımlaşma ile hiçbir alakası yoktur. Tabiat bu tür şeyleri tanımaz.

ORUÇ

Münhasıran insana aittir. İnsan da hayvan da yiyecek yer. Sadece insan oruç tutabilir. Oruç, insanla hayvan arasındaki farkı açıkça ortaya koyar. Yeme, bir zorlamaya, bir tabiat kanununa uyarak yapılır. Oruç ise iradenin en büyük ifadesidir. Bir özgürlük fiilidir. Orucun en büyük anlamı, herhangi bir tıbbi sebepten ziyade bu özgürlüktür.

HALİFELİĞİN ÖNEMİNE DAİR BİR ANEKDOT

Rıza Tevfik Bölükbaşı, hızlı bir ittihattcı ve Abdülhamit düşmanı idi. İngiltere'de tahsil gören oğlu Nazif Bölükbaşı'na çok yardımları olan Mr.Nicholson ile bir görüşmelerinde şöyle sitemde bulundu:Siz, İstanbul İngiltere sefaretinde bir memur idiniz. Biz Abdülhamit'le mücadele içinde idik. İngiliz sefareti olarak bizi destekliyordunuz. Abdülhamit'i tahttan indirdikten sonra elçiliğe geldiğimizde elçilik binasının kapısı kapalı idi ve kimse bize iltifat etmedi.O günden sonra hiçbir sefaret mensubu yaptığımız işten dolayı bize teşekkür ve iltifat etmedi. Siz Sultan Abdülhamit'in tahttan indirilmesini istiyor ve bu maksat için bütün gücünüzle bizi destekliyor iken , bu işi gerçekleştirdikten sonra bizimle hiçbir surette alakadar olmadınız acaba nedendir?.
İngiliz şöyle cevap verdi: Siz bizi yanlış anladınız. Hatta görüyorum ki bugün bile bizi yanlış anlamışsınız. Biz halifenin tahttan indirilip yerine bir başkasının halife olmasını istemedik. Kastımız Sultan Abdülhamid'in şahsı değildi. Biz bu müesseseyi ilgi etmenizi istiyorduk. Siz bir halifeyi indirip diğerini çıkarttınız. Bunun bizce beğenilecek tarafı yoktur.
Filozof Rıza Tevfik, niçin hilafet müessesesinin İngilizleri bu kadar ilgilendirdiğini sorduğunda şu cevabı aldı:"Bu uğursuz müessese bizim başımızın üstünde demoklesin kılıcı gibi durmakta idi. Hindistan'ı sizin halifeniz nedeniyle sükunetle idare edemiyorduk. Biz en küçük bir isyanı yüzlerce adam öldürmek suretiyle bastırıyorduk. Sizin halifeniz Osmanlı hattıyla yazılmış bir Kuran'ı Kerim'i hediye etmek ve selam göndermek suretiyle milyonlarca Müslümanı derhal istekleri doğrultusunda harekete sevk edebiliyordu. Bu nedenle sizin yaptığınız işi beğenmedik ve kendimizi size teşekkür borcu altında hissetmedik...

SAHABE ARASINDAKİ İHTİLAFLAR İÇİN DAVRANIŞ TARZI

Sahabe arasındaki ihtilaflarda falan haklı,filan haksız şeklinde ifade edip mecbur olmadığımız bir hakemliğe teşebbüs muhtemelen bizleri bir günaha sokabilir.Bu mevzuda en doğru sözü İmam Gazali hazretleri söylemiştir:"Onlar kılıçlarını kana boyadılar, biz lisanımızı boyamayalım"
Ömer b.Abdülaziz hazretleri  şöyle demiştir:
"Onlar, Allah7ın ellerimizi kanlarına bulaştırmayıp , temiz çıkardığı kimselerdir.O halde biz de onların haysiyetlerine dil uzatmayarak dillerimizi temiz tutalım.
Hasan basri hazretlerine , sahabenin birbirleri ile yaptıkları savaşlar hakkında soru sorulunca o şöyle cevap vermiştir:
"Bunlar Muhammed sallallahu aleyni ve sellem'in ashabının hazır bulunduğu , bizim ise hazır bulunmadığımız, kendilerinin bildiği , bizimse bilmediğimiz savaşlardır.Onlar ittifak ettikleri hususlarda biz onlara tabi olunuruz, aralarındaki anlaşmazlıklarda  da haddimizi bilir, orda dururuz

NASİHATLAR

Hatay Hassa Söğütten Merhum Mehmet Ali Hoca'nın oğlu merhum Şeyh Mahmud Efendi buyurmuştur:Müslümanların fetret devri yüz senedir. Bu süre bitip vaktin sahibi geldiği zaman dini mübinin günlük hayatta uygulanmasına karşı çıkacak yetmiş bin kişinin kellesini alacaktır. Bu zaman gelene kadar hiç kimse ile siyasi ve fikri tartışmayana girmeyiniz. Hatta görseniz ki birisi kıble diye poyraz cihetine durmuş. Karışmayınız ve demeyiniz ki "durduğunuz bu istikamet ters." Allah adamları tartışma için gelmemiştir.

AZİZ NESİN DİNSİZDİR?

Bu hakaret değildir. Kendi dilinden bir gerçektir. Yurt dışında alevi kongreleri tertip edenler İran'ın Şia siyasetinin uzantılarıdır. Çünkü İran Şiası, maksatlarının önünde Türkiye ehli sünnetini mani görmektedir.1991 yılında Hamburg'ta yapılan bir alevi kongresine Aziz Nesin 'de davet edilmiş ve orada bir konuşma yapmıştır.,Konuşmasında :"Ben alevi değilim. Sünni değilim. Allah'a hiç mi hiç inanmıyorum.O halde ben bu toplantıya niçin geldim? Birincisi davet edildiğim için geldim. İkincisi Türkiye de yayınlanan alevi bildirgesine imzamı attığım için geldim. Üçüncüsü, ezilenlerde dayanışma içinde olduğumu göstermek için geldim.Aleviler Türkiye'de ezilen bir topluluktur.

BİR HALİFENİN GEREKLİ DÖRT VAZİFESİ

Bir Halife'nin , kendisine niyabet eylediği Hz.Peygamber'in dört temel vazifesi vardır:
1-Cenab-ı Hakk'dan ahkam telakki etmek yani vahye muhatap olmak
2-Bu ahkamı şerh ve izah etmek yani hadisi şerifte varid olduğu üzre İÇTİHADDA BULUNMA,
3-ŞERİ AHKAMI TATBİK VE İCRA ETMEK
4-Ruhlarda tasarruf etmek.
Bu dört şarttan ilk Nübüvvete ait olmakla diğer üç şart kalmıştır.Efendimiz (sav) "otuz sene sonrası" saltanattır buyurmakla Hilafeti hakikiyye otuz yıl sürmüş, sonrasında ise hilafet müessesesi hilafeti suriyye olarak kalmıştır.
Osmanlı ise bu üç şartı şöyle yerine getirmiştir:"İCRA"yı Padişah'a bırakmıştır."İÇTİHAD"ı devrin en muteber din adamına "Şeyhülislam'a" havale etmiş onun fetvasıyla hareket etmiştir."Ruhlarda tasarruf selahiyetini" de şeyhlerden birinden telakki ederek kendileri de O'na tabi olmuştur.Üç vazife üç ayrı şahısta tecelli etmiştir.

AYASOFYA'DA FETİH SURESİ OKUNACAKMIŞ

Bugün İstanbul'un fethinin yıl dönümü .1 Haziran 1453 de ilk Cuma namazını Fatih Ayasofya da kılmıştı. Aradan 567 yıl geçti. 1934 yılında uyduruk (sahte) olduğu da söylenen bir Bakanlar Kurulu Kararı ile camilikten çıkarılıp müze yapılmış. İşte o tarihten itibaren de hem Ayasofya’nın, hem tarihimize sahip çıkan milletin “hicran devri” başlamıştı.
86 yıldan beri insanımızın gönlünde Ayasofya'nın cami haline döndürülmesi yatar. Sayısız mitinglerin hiç bir tesiri olmamıştır. Ak Parti de bu işin sadece hamasetini kullanmıştır. Bakanlar kurulu kararı ile kapatılmışsa yeniden Bakanlar Kurulu kararı ile açılabilir. Hiçbir sorun yok. Kanımca ne MHP ve AKP bu konuda samimi değildir. Ellerinde yetki olmadığı devirlerde kimse suçlanamaz. Amma bugün suçlanır. Mesele nasıl mı çözülür: İskender’in Gordion’un düğümünü çözme taktiği bize de ilham verebilir. Meşhur hikâyedir: İskender Gordion şehrinin önüne gelmiş. Şehrin teslim edilmesini istemiş. Şehrin ileri gelenleri; “Bizim bir gemici düğümümüz var. Bunu çözebilirseniz, şehri teslim ederiz” demişler. İskender, “Getirin şu düğümü!” demiş. Getirmişler. İskender, kılıcını çıkarmış, düğümü ortadan ikiye ayırmış. “İşte çözüldü!” demiş. Eğer sarımsağı, biberi hesaplarsan çorba içemezsin derler.
Bugünkü iktidar bu işi çözemez.Peki ne yapabilir?Ölünün başında Kur'an okuyabilir.Acaba bugün Ayasofya'da Fetih suresini okutmak ne anlama geliyor? Heyecanını yitirmişlerin, halkı uyutmasıdır.
Fatih Sultan Mehmet gibi bir yiğit, fetih askerleri gibi yürekli insanlar ortaya çıkıncaya kadar bu hicran devam edecek...




HASAN MEZARCI DELİ Mİ?

Bence değil. Deli rolü yapan bir akıllıdır. Zira birinci Mecliste Lozan görüşmeleri esnasında gizli oturumda Mustafa Kemal ile ters düşen Trabzon mebusu Ali Şükrü'nün, Mustafa Kemal'in yönlendirmesi ile eşkıya topal Osman tarafından öldürtülmesi iddiası ile ilgili hadisenin 70 yıl sonra Mecliste ilk dile getiren kişi Hasan Mezarcı olup Meclis araştırması yapılmasını isteğini içerir dilekçeyi 17 milletvekili imza koymuştu. Daha sonra bu imza koyanlardan on kişi imzasını geri çekti. İmza sayısı on kişinin altına düştüğü için önerge, işleme konulmayıp iade edilmesi gerekiyorken Mezarcı, üç imza daha bularak önergeyi işleme koydurttu. İmzasını çekenler arasında Abdullah Gül,Mukadder Başeğmez,Ahmet Dökülmez v.s var idi. Muhsin Yazıcıoğlu imzasını çekmedi.
Önerge sıraya anıldıktan sonra Hasan Mezarcı'ya Atatürk'e hakaret suçu isnat edildi ve Meclis Dokunulmazlığını kaldırdı. Bu tarihten sonra tüm vesayet odaklarının oklarına hedef haline geldi. Mezarcı o tarihten sonra söz konusu tehlikelerden dolayı adını deliye çıkartıp mükemmelen bu rolü oynayıp hayatta kalmayı "beka meselesi" olarak gördü.

YENİDEN DÜNYAYA HÜKMETMEK İÇİN

Meclisin Anayasa değişikliği yapıp,hilafeti kaldıran yasayı yürürlükten kaldırması, Halifeliği önce şeklen yeniden ihdas etmesi, akabinde ruhen oluşturması gerekir. 100 yıl önce İngiliz, bu müessesenin kaldırılmasını nasıl istemişse, bugün bu müesseseyi şeklen ihdas ettiğimizde tüm dünya üzerindeki Müslümanlar nezdinde bir enerji dalgası oluşturacaktır.Batının ve Siyonizm'in oyunlarını bozacaktır.
BELKİ DE ATATÜRK'ÜN VEFATINDAN 50 YIL SONRA AÇILMASINI İSTEDİĞİ VASİYETİNİN İÇERİĞİNDE BU HADİSE MEVCUT OLABİLİR. 1988 yılında Evren ve  Özal'ın bu vasiyeti okudukları ve 25 yıllık bir yasak koydukları söylenmektedir.

KÜRT İSYANLARININ SEBEBİ HİLAFETİN KALDIRILMASIDIR

tARİHÇİ mİKUSCH, Şeyh Sait isyanının sebeblerini şöyle açıklıyor:"Hilafete dokunulmadığı sürece Kürtler sakin durdular.Halifenin kovulması ve İslami kurumlara karşı yasalar çıkartılması ,Türkiye Cumhuriyetinin din düşmanı ve Tanrı tanımaz bir hükumet olarak gösterilmesine kolayca imkan verdi. Bu da kürtleri isyana sürükledi.
Osmanlı Ayakta durduğu sürece Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun Müslüman halkı "ırk" noktasından hareket ederek isyan etmemiştir.Tarih bunun aksini de yazmıyor. 1925 ten 1938 e kadar 15 sene geçmiş ve bu süre içinde 17 isyan gerçekleşmiştir. Kanlı bir şekilde askeri baskıyla bu isyanlar bastırılmış ancak herhangi bir tedbir geliştirilmemiştir. Kürt meselesinin bugünkü duruma gelmesinden devletin İslam'dan uzaklaşması ve ırk mefhumu etken olmuştur.

HİLAFETİN KALDIRILMASI(Ziyad Ebüzziya)

"En büyük hata Atatürk'ün hilafeti kaldırmış olmasıdır. Saltanat kaldırılabilir, fakat hilafet sadece Türklerin değil bütün Müslümanlarındı.Vakitaka'a bakınız ..Maddi hiçbir gücü yok. Ama adam nereye gitse milyonlarca insan tarafından karşılanıyor."
"Atatürk kim? Atatürk'ün dehasını kabul ederim. Fakat ömrü cephelerde geçmiş bir insanın bilgisi sathi kalmaya mahkumdu. Nitekim De Gull da öyle idi. İktidardan ilk azlinden sonra on yıl kapandığı çiftliğinde kültürünü derinleştirme imkanı buldu. Bir çok icraatını da ondan sonra yapabildi. Fakat Atatürk'ün hiçbir zaman böyle bir imkanı olmadı. Olayları dehasıyla çabucak kavrıyordu, ama sathi kalıyordu. Nitekim Batılılaşmanın cilası kavrandı. Dans etmek, şapka giymek Batılılaşma sayıldı. Halbuki Batılılaşmak metot meselesidir. Avrupayı Avrupa yapan metodik çalışmadır.
"Hilafetin kaldırılmasında İngiliz parmağının hakim rolü vardır.Mütemadiyen isyan çıkartacaklar  diye Ankara'yı yoğun telkin altına aldılar. Halbuki Halifelik sultanlardan alınıp bir müftüye verilebilirdi.Atatürk'ün ölümünden hemen sonra Nadir Nadi 'nin Clod Farer ile yaptığı bir röportaj vardır, 'Hilafeti kaldırmakla en büyük hata yaptığınızın farkında mısınız? Eğer hilafeti kaldırmasa idiniz bugün sizin müsaadeniz olmadan Afrika'da hiçbir devlet parmağının ucunu bile kıpırdatamazdı' diyor bu ecnebi. Larause Mansuel ise 'Hilafet'i kaldırmakla Türklerin yaptığı çılgınlığa akıl erdirmek mümkün değil. Kendilerini kendi elleri ile küçük devlet haline getirdiler' diyor. İşte İngilizler bunu da yaptırdılar.

ZİYAD EBÜZZİYA VE FİKİRLERİ

İstanbul’da doğdu. Tanzimat döneminin önde gelen gazeteci ve yazarlarından Ebüzziyâ Mehmed Tevfik’in torunu, gazeteci Talha Ebüzziya’nın oğludur. İlk ve orta öğrenimini Galatasaray Lisesi’nde (1924-1933), yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamladı (1936). Gazeteciliğe 1933 yılında amcası Velid Ebüzziya’nın çıkardığı Zaman gazetesinde başladı.
1950 seçimlerini kazanıp Demokrat Parti’den Konya milletvekili oldu. Milletvekilliği 1954 döneminde de devam ederken “isbat hakkı” krizinde on dokuzların elebaşılarından biri olarak partiden ihraç edildi (1955).
Fransızca, Almanca ve Rumca bilen Ziyad Ebüzziya, daha öğrenciyken Türkiye İş Bankası ve Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nda görev aldı. 26 Mayıs 1994 günü öldü ve Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.
Bir İstanbul efendisi olarak tanımlanan ve Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi’nin devamı olduğu için Galatasaray Lisesi mezunu olmakla övünen Ziyad Ebüzziya gazeteci, tarihçi ve siyasetçi sıfatı ile birçok önemli olayı gördüğünden yakın tarih hakkında değerli bilgilere ve ayrıca zengin bir arşive sahipti. Tedavi maksadıyla yurt dışında bulunduğu sırada, II. Dünya Savaşı’ndan sonra İtalya’da Amerikan ve İngiliz toplama kamplarında tutulan dış Türkler’den 3000 kadarının Türkiye’ye gelmesini sağladı. Türk-İslâm dünyasındaki gelişmeleri günü gününe takip eder, yazılarında Batı’nın Türk-İslâm âlemi karşısındaki iki yüzlü politikasını ortaya koyarak Türk devlet adamlarının bu duruma ses çıkarmayan ürkek politikalarını eleştirirdi. Ziyad Ebüzziya son yıllarda, Ayasofya’nın düzme evraklarla müze haline getirildiğini ispat edip tekrar cami olarak ibadete açılması gerektiğini ısrarla savunmuş, ayrıca harf devriminin kültür hayatımızda açtığı derin yaraların eski harflerin öğrenilmesiyle giderilebileceği üzerinde önemle durmuştur.

SİYASET GEREĞİ KİMLER KONUŞABİLİR?

"Siyaset gereği konuşmak" tabiri sanki ruhsatmış,sanki mazeretmiş gibi kullanılırsa, yalan konuşmak, sözünde durmamak, kafiri övmek v.s gibi İslamın özüne aykırı tüm davranışları içine alır. Omurgasız, bukelamun bir ihsan tipi ortaya çıkartır. Doğruluğu, istikameti ortadan kaldırır. Bugün Fethullah Gülen, Papaya iltifat ederken, yahut kafir bir devlet başkanına o memlekette bulunan okullarının geleceği için iltifat ederken bu mazerete sığınmaktadır. Halbuki akide noktasından düştüğü uçurumdan haberi yoktur. Bırakınız iltifat etmek, kalpte sevgi beslemeyi bile Hak Teala yasaklamıştır. Bunlar son derece tehlikeli tiplerdir. İşledikleri cürümden dolayı kamuoyu nezdinde sorgulanmaya başladıklarında hepsinin ortak savunması şudur:"Aldatıldık".
Siyaset dilini kimlerin kullanabileceğinin sınırları belirlenmelidir.

28 Mayıs 2020 Perşembe

İNGİLİZLER PARASI ÖDENMİŞ GEMİYİ VERMEDİLER

Milletimizden toplanan paralarla Donanmayı kuvvetlendirmek amacıyla İngiltereye gemi sipariş edilmişti.Bu gemilerin bedelleri tamamıyla ödenmişti. Ancak bu gemiler teslim alınmadan birinci dünya harbine iştirak edilmiş olması nedeniyle İngiliz hükumeti emrivaki yaparak bu gemileri vermedi. Sonrasında ise iki ülke arasında münazaalı durumda olan bu para,İsmet İnönü tarafından Lozan'da üstü çizilmiştir.

FETİHLERLE GELEN SERVET

Fetihler sonrasında Mekke ve Medine'ye büyük servetler akmıştı. Bu da bir kısım insanları takvadan uzaklaştırmıştı.Ganimetlerin beşte biri Hz.Ömer'in yanına getirilince , O'nun:
"Allah'a yemin ederim ki, bunu paylaştırıncaya kadar bu mal hiçbir çatının altına girmeyecektir" diye yemin etmesi üzerine Abdurrahman b. Avf ile Abduullah b. Erkam, mescitte bu beşte biri sabaha kadar beklemişlerdir.Sabah olup herkes toplanınca üzerindeki örtü kaldırıldı: Hz. Ömer aralarındaki yakutları, zümrütleri, mücevherleri görünce ağlamaya başladı.Abdurrahman b.Avf:"Neden ağlıyorsun ey müminlerin emiri"deyince Hz. Ömer şu cevabı verdi:"Allah'a yemin ederim ki ben bundan dolayı ağlamıyorum. Şunun için ağlıyorum ki Allah bunları kime verdiyse, bunlar birbirlerini kıskanmış, birbirlerine kin beslemişlerdir. Birbirlerini kıskananları da mutlaka Allah birbirine düşürür."

OSMANLI PADİŞAHLARININ MANEVİ HOCALARI

Osmanlı Padişahları mutlaka bir manevi hal sahibi Evliyaullah ile alakaları,muhabbetleri mevcuttu.Zaten, devletin ömrünün bu kadar uzun olmasının sebebi,padişahların evliyaya gösterdiği hürmet ve onların sözlerine itibar etmeleridir. Padişahlar ve bağlı oldukları zatlar ve tarikatları:
OSMAN GAZİ  (Şeyh Edabali-Vefaiyye)
ORHAN GAZİ (Şeyh Edabali)
I.MURAD (Seyyid Mehmet Hammari-Melamiyye)
I.BEYAZİT (Emir sultan-Nurbahşiyye)
I.MEHMET (Şeyhi Efendi-Bayramiyye,Molla Fenari-Zeyniyye)
II.MURAT (Emir Adil Çelebi-Mevleviyye)
FATİH SULTAN MEHMET (Akşemseddin-Bayramiyye)
II.BEYAZİD (Çelebi Halife-Halvetiyye,Baba Yusuf Seferihisari-Bayramiyye)
YAVUZ SULTAN SELİM (Halimi Çelebi-Zeyniyye)
KANUNİ  (Abdüllatif Mahdumi/Mehmet Nurullah-Nakşibendiyye,Nureddinzade musluhiddin-Halvetiyye,Yahya Efendi-Üveysiyye)
II..SELİM  (Süleyman Amedi-Halvetiyye)
III.MURAD (Hüsameddin Uşşaki -Halvetiyye),(Ahmet Sadık kabili -Nakşibendiyye)
II.MEHMET(Abdülmecit Sivasi-Halvetiyye), (Aziz Mahmut Hüdai-Celvetiyye)
I.AHMET (Aziz Mahmut Hüdai)
I.MUSTAFA(Aziz Mahmut Hüdai)
II.OSMAN-(Aziz Mahmud Hüdai-Celvetiyye)
IV.MURAD (Aziz Mahmud Hüdai-Celvetiyye)
SULTAN İBRAHİM (Aziz Mahmud Hüdai-Celvetiyye)
IVMEHMED (Abdülehad Nuri - Karabaşı Veli-Ahmed Cahidi-Halvetiyye),(Recep Enis Dede-Mevleviyye)
II SÜLEYMAN (Atpazari Osman Fazlı-Halvetiyye)
II.AHMED (Recep Enis Dede-Mevleviyye)
II.MUSTAFA (Recep Enis Dede-Mevleviyye)
III.AHMED (Recep Enis DEDE-Mevleviyye)
I.MAHMUD (Seyyid Muhammed Muradi-Nakşibendiyye)
III.OSMAN (Seyyid Muhammed Muradi-Nakşibendiyye)
III.MUSTAFA (Beyzade Mustafa Efendi-Nakşibendiyye)
I.ABDÜLHAMİT(Mehmet Ziyad Efendi-Sadiyye)
III.SELİM (Mehmet emin Çelebi-Mevleviyye)
IV.MUSTAFA (Molla Murad -Nakşibendiyye)
II.MAHMUD (Mehmet Nuri Efendi -Nakşibendiyye)
ABDÜLMECİT (Mehmet Nuri Efendi-Nakşibendiyye)
ABDÜLAZİZ (Sadrettin Çelebi -Mevleviyye)
V.MURAD (Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi Salahaddin Dede)
II.ABDÜLHAMİD (Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi(Nakşi), Zarif Efendi (Şazeli),Yahyaefendi postnişi Abdullah Efendi(Kadiri),Ebülhüda Rifai)
V.MEHMET REŞAD (Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Selahaddin dede)
VAHDETTİN (Ziyaeddin Dağıstani (Nakşibendiyye)



KADİRŞİNASLIK ÖRNEKLERİ

Mustafa Kemal, nutuk isimli kitabında Sadrazam Tevfik Paşa için Kuvayi milliyeye verdiği destekten dolayı "vatanperver vezir" demişti. Tevfik paşanın oğlu İsmail hakkı Orbay'ın anlattığına göre 1930'lu yıllarda iyiniyetli bir dostu Mustafa Kemal ile görüştürmek istemiş.Tevfik Paşa'ya "Mustafa Kemal seninle görüşmek istiyor" derken Mustafa Kemal'e "Tevfik Paşa sizinle görüşmek istiyor" şeklinde söylemiş. Görüşme katileşmiş, randevuya bağlanmış. Tevfik paşa sormuş:"Görüşme nerede olacak " diye. Dolmabahçe sarayı denince Tevfik Paşa itiraz etmiş."Yo orada olmaz demiş. Ben orada Padişahın eteğin öptüm. Onun bir paşasına aynı muameleyi yapmaya vicdanım razı olmaz" demiş ve görüşmeye gitmemiş.
Alman İmparatoru Wilhelm Hollanda'ya kaçmak zorunda kalmıştı. Ülkedeki başsızlığı önlemek için Hindenburg'a demişler ki:Senin yaygın bir şöhretin var. Almanya'yı keşmekeşten kurtarmak için seni Reisicumhur yapalım".
Hindenburg :"Hayır " demiş. Ben krala sadakat yemini yaptım. Bu nedenle asla Reisicumhur olamam. Durumdan haberdar olan Wilhelm resmen yeminini kendisine iade ettiğini bildirmedikçe Hindenburg, Alman Reisicumhurluğunu kabul etmemiş

1960 İHTİLALİ

1960 ihtilali İnönü'nün tertip ve tensiki ile gerçekleştirilmiştir. Seçimle tekrar başa geçmek ümidini kaybeden ve yaşlandığı için beklemeye tahammül edemeyen İnönü'nün bu hadisedeki meşum rolünü Dündar Taşer'den dinlemek gerekir. Çünkü İnönü 27 Mayıs sabahı Çankaya köşküne gidip yerleşmiş, ihtilalcilere en son katılmış olan ve kendisiyle Türkçülük-Turancılık davası dolayısıyla eski bir hesabı olan Albay Türkeş, İnönü'yü can emniyeti yoktur gibi sudan sebeplerle geri evine yollamış, ve evinden çıkmaması için güya asker koruması olsun diye asker korumasında bulundurmuştu.Alpaslan Türkeş'in 1943 yılındaki adı Hüseyin Feyzullah dır. İnönü'nün Milli Birlik komitesindeki sağlam adamı , sonradan ihtilal içinde ihtilal yapacak olan Cemal Madanoğlu idi. Madanoğlu'nun ihtilal içindeki ihtilali İnönüyü maksadına ulaştıramamıştı.
27 Mayıs ihtilal öncesinde Demokrat Parti milletvekillerini toplayan Menderes "Arslanlar! Siz isterseniz Hilafet'i bile geri getirebilirsiniz" diye söyleyince kıyamet kopmuştu. Bu hukuken mümkündü. Zira Hilafeti Mecliste milletvekilleri kaldırmıştı. Ancak şu bir gerçek ti ki kaldırılırken meclis sağlam bir zemin üzerinde değildi. Mustafa Kemal korkusu vardı. Tek parti ve tek şef devriydi. Krallıkla idare edilen Batı ülkeleri şunlardır:İngiltere, İsveç, Norveç, Danimarka, Belçika, İspanya. Almanya ve Fransa da ise eski kral aileleri tekrar eski mevkilerini elde etmek için siyasi ve fikri çalışma yapmaktadırlar.

TARİHİNDEN KOPMAK

İnkılaplar, milli coğrafya üzerindeki bütün tarihi izleri silmeyi murad ettiğinden Ankara Havaalanının bulunduğu yer Ahi Mesud iken ETİMESGUT şekline sokulmuştur. Tıpkı bin yıllık Diyarbekir'in  "Diyarbakır", Elaziz'in "ELAZIĞ", Makri Köyü'nün (yani Macar köyü) "Bakırköy" yapıldığı gibi. 

İHTİLALLERDE CUMA NAMAZI KILINMAAMIŞTIR.

27 Mayıs 1960 ihtilalinde sokağa çıkma yasağı getirilindiğinden Cuma namazı kılınmamıştır. 12 Eylül 1980 ihtilalinde de aynı durum yaşanmış olup Cuma gününe isabet etmesi nedeniyle sokağa çıkma yasağı nedeniyle Cuma namazı kılınmamıştır. 2020 yılında ise Corona virüsü nedeniyle Cuma namazı 13 Mart tarihinden beri kılınmamaktadır. 1980 ihtilalinin bir kaç gün öncesinde Kenan Evren Amerika'ya gidip gelmiştir. Ondan bir kaç gün öncede Tahsin Şahinkaya Amerikayı ziyaret etmiştir. 1980 ihtilalini, Türkiye İran'a dönmesin diye Amerika yaptırmıştır.

27 Mayıs 2020 Çarşamba

KALB

Kalp,ölülerde ve hayvanlarda müşterek olan et ve kan değil,Yüce Allah'ı bilme mahalli olan  "kalbin ruhunun hakikatidir." Ancak Allah'a selim bir kalb ile varanlar"(Şuara 89) kurtulabilir. Kalbin hastalıklı hali vardır."Onların kalplerinde hastalık vardır"(Bakara 2/10).Yüce Allah'ı bilmemek ölümcül bir hastalıktır. Arzulara uyarak yüce Allah'a asi olmak tüketici bir hastalıktır. Yüce Allah'ı bilmek ise kalbin, hayat veren bir panzehridir. Kalbin hastalıklarına deva olan ilaca , ilahi tabibler olan peygamberler nübüvvet nuru ile muttali olmuşlardır.

MENDERES'İN SON MEKTUBU

Adnan Menderes'in son mektubu;
"Sizlere dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki: Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir.
İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silâhların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz?
Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes’in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Buna rağmen duâm sizlerle beraberdir

GERÇEĞİ BİLME

Sırf muhalefet aklı zayıf olanların adetidir. Aklı zayıf olanlar gerçeği adamlara göre bilirler. Adamları gerçeğe göre bilmezler. Akıllı kişiler ise Hz. Ali efendimizin sözüne uyarlar. Hazret şöyle buyurmuştur:"Gerçeği adama göre bilmeye kalkma, sen gerçeği öğren, o takdirde ehlini bilirsin." Akıllı kişi gerçeği öğrenir. Sonra söylenen söze bakar. Eğer gerçek ise kabul eder, söyleyen ister hak ehli olsun, ister batıl ehli olsun.

GERÇEĞİ ARAYANLAR:KELAMCILAR/filozoflar/BATINİLER/

Gerçeği arayan insanlar dört gruptur. Kelamcılar/Batıniler/Felsefeciler/Sufiler.
KELAMCILAR:
Bu ilim kendi amacı için yeterli ama hakikate ulaşmakta yetersizdir. Kelam ilminin  amacı Ehli sünnet akidesini korumak ve onu bidatçilerin bulandırmasına karşı savunmaktır. Hak Teala, insanlara Peygamberinin dili ile bir "akide" bildirmiştir.kulların dünyevi ve uhrevi kurtuluşu bu akide ile mümkündür. Şeytan, sünnete aykırı pek çok hususu bidatçilerin vesvesesine katmıştır. Gerçek itikad sahiplerinin itikadlarının bulanmaması için Yüce Allah bir kelamcı gurubu var etmiş, sünneti korumak, güvenilir sünnete aykırı şeyleri ortaya çıkarmak için kelam ilmi ve kelamcılar doğmuştur.
FİLOZOFLAR: Felsefe ile uğraşanlar kendi batıl söylemlerine revaç kazandırmak için hakikat ehlinden bazı düşünceleri aşırıp kendi söylemlerine katmıştır.Hepsi "küfür" ve " ilhad" kusuru taşımaktadırlar.Bunlar üç gruptur:
Dehriler: En eski felsefe ekolüdür. Her şeyin yürütücüsü , bilgi ve kudret sahibi olan "Yaratan" ı inkar ederler. Onlara göre bu kainatın yaratıcısı yoktur. Materyalist dediğimiz bu görüş sahipleri "Zındık"tır.
TABİATÇILAR:Bunlar canlıları ve tabiattaki maddeleri araştıranlardır. Bu araştırmalarda yaratmadaki mükemmellikleri görürler. Bunlar Yaratcının varlığına ve sıfatına  inanırlar amma ahirete,cennete,cehenneme inanmazlar. Kıyameti ve hesabı inkar eden bu düşünce sahipleri de zındıktır.Bunlar hayvanlar gibi zevke ve safahata dalarlar.
İYAHIYATÇILAR: Bunlar sonradan gelen felsefecilerdir. Sokrat, Aristo, Eflatun. Bu filozoflar Dehrilerin ve tabiatçıların fikirlerine karşı çıkmışlardır. Ancak eski filozofların küfür ve bidat olan bazı kalıntılarını kabul etmişlerdir. İbni Sina ve el-Farabi bunlarla aynı olan Müslüman filozoflardır.

HİDAYETE ERENİN GÖĞSÜNÜN AÇILMASI

Ayeti Kerimedir:"Allah kimi hidayete erdirmek isterse onun göğsünü İslam'a açar."(Enam 6/125) Bu ayetteki "şerh" yani "açma"nın anlamı Resulullah efendimize soruldu. Cenabı Peygamber "Yüce Allah'ın kalbe attığı bir ışıktır"dedi."Göstergesi nedir?"diye soruldu: Hazreti Resulullah (sav):"gurur yeri olan dünyaya karşı ilgisiz durmak, ebedilik yurduna yönelmektir" dedi.
Bütün mikropların menbaı, dünyaya yönelmektir. İslam davası adına çıkanlar, dünya nimetleri ile imtihan edildiklerinde derhal yüzükoyun yere kapaklanırlar.

MENDERESİN ÖLÜMÜ ÜZERİNE

Zeybeğin Ölümü

(Adnan Menderesin İdamı Üzerine Üstad Bu Şiiri Kaleme almıştır)

Zeybeğimi bir kaç kızan,vurdular
Çukurda üstüne taş doldurdular
Ya bir de kalkarsa diye kurdular

Zeybeğim Zeybeğim ne oldu sana
Allah deyip şöyle bir doğrulsana!

Zeybeğim kalkamaz dirilemez mi?
Odası mühürlü girilemez mi?
Şu ters akan sular çevrilemez mi?

Ne güne dek böyle gider bu devran
Zeybeğim bir sel ol bir çığ ol davran!

Kır at zincirlenmiş ufuk sahipsiz
Han kayıp hancı yok konuk sahipsiz
Baş köşede sırma koltuk sahipsiz

Kızanlar,dört yandan hep abandınız!
Zeybeğin kanına ekmek bandınız!

Bilemem susarak ölmek mi hüner?
Lisan çıldırıyor dil nasıl döner?
Ondan son iz uzak,uzak bir fener

Öldü mü? Çatlarım yine inanmam!
Diriye yanarım ölüye yanmam!

Zeybek kaybolduysa bunca kayıp ne?
Tesbihi dökülmüş aranır nine
Balonu yok ağlar çocuk haline

Zeybeğim; dünyayı aldın götürdün
Bir öldün beni de binbir öldürdün!

Beyni tırmık tırmık pençelere sor!
Mevsim niçin ölgün bahçelere sor!
Sor; çukuru nerde,serçelere sor!

Ağla,bir dinmeyen hasrete ağla
Zeybeksiz yolları gözetle ağla! ....

                 (1964 NECİB FAZIL KISAKÜREK

İBADETLER BİR İLAÇTIR

Bedenimize musallat olan hastalıklar olduğu gibi kalbimize musallat olan hastalıklar da vardır. Nasıl ki bedeni hastalıklar ilaç ile tedavi edilmezse harap olduğu gibi, kalbi hastalıklar da tedavi edilmezse harap olurlar. Bedeni hastalıkların tedavisini temin eden ilaçlar konusunda kafa yormayız, sadece hekimlere tabi oluruz. Hekimlerde bu ilaçların terkibini peygamberlerden almışlardır. Çünkü, Peygamberler nübüvvetin özelliği ile eşyanın hususi özelliklerine muttali olmuşlardır.
Kalbi hastalıkların tedavisindeki ilaç ise ibadetlerdir. Bu ilaçların tanımları ve belirli miktarları peygamberler tarafından takdir edilmişlerdir. Bunların etki biçimi akıl sahiplerinin aklı ile idrak olunamaz.Peygamberler ise bu özellikleri akıl varlığı ile nübüvvet nuru ile idrak etmişlerdir.
İlaçların terkibi muhtelif tür ve miktardaki karışımlardan oluşur. Bazı ilaç karışımları bazısının iki katıdır. Karışımlardaki bu ölçü farklılığının mutlaka bir sırrı vardır..
İbadetler kalp hastalıklarının ilacıdır denmiştir. Bunlar muhtelif tür ve sayıda hareketlerden oluşur. Hatta secdeler rükuların iki katıdır. Sabah namazının rekat sayısı ikinde namazının yarısıdır. Bunların dahi bir sırrı vardır. Bundaki sır ancak nübüvvet nuru ile bilinebilir. Akıl yoluyla bunlarda bir hikmet tespitine uğraşanlar kendilerini cahil konumuna düşürür.

İSLAM PADİŞAHLIĞININ DOĞRU NÜMUNELERİ

"KÜLLÜKÜM RA'İN VE KÜLLÜKÜM MESULÜN AN RAİYYETİHİ"(Herbiriniz bir çobansınız, her çoban sürüsünden mesuldür" hadisi şerifi gereğince İslam, Halifeyi  ahalinin seviyesinde tutmuş ve kendilerine saltanat gibi bir istisna vermemiştir. Hakimiyet hududunun tayin hususunda hakim ise şeriat kanunudur. Padişah onun icrasında tıpkı bir memur gibi vasıtadan ibarettir. İhtişam ve saltanat alemlerin dalan  veyahut istibdat , tahakküm vadilerine sapan padişahlar, İslam dini nazarında mevkilerini kötüye kullanmışlardır. Hilafetin doğru örneklerinden olan İdareciler (Hz.Ömer,Ömer b. Abdülaziz doğru örneklerdir. Hz. Ömer Faruk (r.a) harpte ele geçen bir kumaşın Müslümanlara dağıtılması akabinde bir elbise dikecek büyüklükte olmamasına rağmen kendisine bir elbise diktirip giymesi üzerine bunun sebebi sorulmuş ve cevabını vermek üzere oğlunu işaret buyurmuştur. Oğlu kendine ait kumaş parçasını babasına verdiğini  bu nedenle iki parçadan ancak bir elbise çıkabildiği anlatılmıştır. Halifelik makamının kötü örneklerine bu sual sorulabilir mi?
Ömer b. Abdülaziz hazretleri, hilafet kendisine tevcih edilince hanımlarını çağırıp bu vazifenin kendisinin rahat ve huzurunu kaçıracak bir vazife olduğunu bu nedenle hanımları ile bile görüşecek zamanı olmayabileceğini, isterlerse nafakalarını alıp ayrılmaya mezun olduklarını ifade etmiştir.

İSLAM OLDUĞUNU İDDİA EDENLER NİÇİN ZELİL?

Buradaki "Zelil" kelimesini sadece parasal olarak değerlendirmemek gerekir. Zira hemen karşımıza Suud, Katar, Birleşik Emirlikler gibi petrol geliri yüksek ülkeler örnek gösterilebilir. Ancak bu ülkelerde de para sadece bir sınıfın,ailenin, sülalenin emri altındadır. Çünkü hepsi krallıkla idare edilen despot monarşilerdir. Bugün İslam'ım deyip uşak olanların bu duruma düşmesine sebep olan amil, İslamiyetin amel ve ruhuna uzak kalmaktır. İsraf, safahat, işret, tembellik, devlet makamlarının yandaşlarca doldurulup ehliyet ve liyakatın bertaraf edilmesidir.

HİLAFET BUGÜN İÇİN GEREKLİ MİDİR?

İngiltere kraliçesi sembolik olarak varlığını devam ettirirken bu müessese nedeniyle deniz aşırı ülkelerindeki müstemlekelerini idare etmektedir. Tüm dünyadaki Müslümanlar manevi bir lider ve merkeze muhtaçtırlar. Yakın tarihimizdeki hadiselerin arka planı bizlere hakikatiyle aktarılmamıştır. Bunların en başında Hilafet kaldırılma hadisesidir. Bir Rivayete göre Mustafa Kemal, Sultan Vahdettin tarafından Anadolu'ya gönderilmeden önce Beyoğlu'nda İngiliz diplomatlarıyla görüşmüş, hilafetin kaldırılması hususunda söz vermiştir.Yahut Mustafa Kemal'in kafasında belki de kendisinin halife olma düşüncesi mevcuttu. Bu nedenle İngilizler Yunanlıların İzmir'e çıkmasına müsaade etmişlerdir. Her varlığın dünya sahnesinden çekilmesinin mukadder olması gibi Osmanlı' da bitecekti. Kadar sırrı böyle idi. Akabinde Anadolu'da yeni bir oluşum başlayacak, eskiye ait ne varsa ortadan kaldırılacaktı. Ve bunu da yapmak hususunda belki de Hak Teala Mustafa Kemal'i vazifeli kılmıştı. Bu vazife yerine getirildi. Müslümanların yeni imtihanları başlamıştı.100 yıldan beri bu imtihanlar elbise değiştirerek halen de devam etmiştir. Yarınlarda hangi tecellilerin olacağını Hak Teala bilir. Eğer Tüm dünya üzerindeki Müslümanlara sahiplik edip, ezilenleri ayağa kaldıracak bir lider çıkarsa, tüm Müslümanların bu lideri desteklemesi inanç gereğidir. Nasıl ki Hazreti mehdinin varlığı sabitse, Hilafet konusu da elbise değiştirmiş vaziyette dünyanın gündemine gelecektir. Çünkü böyle bir liderin varlığı Müslüman olmayan insanlar için de lütuftur. Sadece insanlar için değil, nebatat, hayvanat içinde lütuftur. Zira yeryüzünde adalet hakim olursa tüm varlıklar rahat edecektir.

NİHAL ATSIZ

Nihal Atsız ırki bir görüşe sahip inançsız birisi idi. Kuran'a hücumu vardı. Kuran'a hücum edenlerin akıbeti aynı olmuştur. Nihal Atsız'ın önce gözleri kör olmuş, arkadan karısı Bedriye Atsız kocasından boşanarak ayrılmıştır. Bilahare tek oğlu Yağmur atsız, babasının düşman olduğu komünist cepheye geçmiştir.
Kadir Mısıroğlu hatırat mahiyetindeki kitabında Nihal Atsızla alakalı tanışıklığını ve son ziyaretini anlatmıştı:"Bana dönerek:"Ne saf, ne temiz bir imanın var. Ne mutlu sana ki; inanıyorsun. Aynen yıllarca önce tanıdığım gibisin. Elimde değil, ben inanamıyorum. Şu masadaki mum gibi eriyip yavaş yavaş gideceğim"
Nihal Atsız, Atatürk'le birlikte hareket edip sonrasında araları açılan Dr. Rıza Nur'un  manevi evlatlığı olarak resmi kayıtlara geçmişti. Rıza Nur'un hatıratını yayınlara ihtar çekerek telif hakkı talep etmiştir. Garip olan şudur ki vatandan kovulan Osmanoğullarına hürmet ve saygı noktasında pek az insan Nihal Atsız'ın seviyesine ulaşabilir. Müthiş bir saygısı var idi.

26 Mayıs 2020 Salı

MEŞAİYYUN NE DEMEKTİR?

"Meşaiyyun" felsefede Aristo mektebini ifade eder. Meşaiyyun, yürüyenler demektir. Aristo talebelerine gezinerek ders verdiği için felsefede bu adla anılmıştır.

ATATÜRK ÜZERİNE GÖRÜLEN RÜYALAR

Eyüp Sabri Lermioğlu isimli emekli bir öğretmen olup anlatmıştır:"Ben gençliğimde bu adamı çok tenkid ediyordum. Sonra bir gece rüyama girdi ve beni tehdit etti:"Ben vazifeli bir adamdım.Vazifemi yaptım. Sen anlamadığım işleri konuşma. Yoksa kafanı kırarım" şeklinde tehdit edince aleyhine konuşmayı kesmiştir.
Yine Üstad Kadir Mısıroğlu bizzat kendi gördüğü rüyasını anlatmıştır:"Park otelde yemek yiyoruz. Etraf tıklım tıklım dolu. Birisi ismimle hitap ederek bana seslendi. Başımı kaldırınca ne göreyim M. Kemal iki sıra masanın ortasında ayaklarını normalden biraz fazla açmış elinde kadehi bana bakıyor. Sırtında iskoç bir ceket var bir tel saç alnına dökülmüş."Evet sana sesleniyorum"deyince karşılık verdim: "Buyrun efendim"  "Sen " dedi,"Neler söyleyip geziyorsun benim hakkımda" dedi. Münakaşa çıkmasını önlemek için kısa ve yuvarlak bir cevap vermem gerekti:"Tetkikatımın neticesi neyi gösteriyorsa onları söylüyorum" dedim.
"Neymiş tetkikatının neticesi "diye sorusuna devam etti. Ona gerçeği çıplak söylemeye karar verdim:
"Paşa hazretleri, Zatı aliniz daha Anadolu'ya gitmeden İstanbul Perapalas otelinde İngilizlerle Hilafeti yıkmak hususunda anlaşmış ve mahud inkılapları yapmak hususunda mutabık kaldınız. İngilizler bu anlaşma sebebiyle Yunanlılara İzmir'e çıkma müsadesi verdiler. Böylece siz hem padişahı hemde milleti aldatarak asıl maksat ve hüviyetinizi setrettiniz. Ta ki memlekette hakimi mutlak kesilinceye kadar."
Baktım yüzünde ve sesinde hiç öfke yok. Elindeki kadehi sallayarak:
"Şu etrafımda bir sürü insan var. Bunların kimisi profesör, kimi mebus. Ne söylersem inanırlar. Bir tanesi tahkik lüzumunu hissetmez. Hayret, otuz yaşında bir çocuk her şeyin arka planını kurcalıyor." münakaşa çıkmasın diye sustum. O devam etti:
"Doğru söylüyorsun ama, biliyor musun  ki, ben vazifeli bir insanım. Vazifemi yaptım".
Ben yine cevap vermeyeyim diye önüme bakıyorum. Sesi hafif bakışları bulanıktı. Aynı yumuşak ve hafif ses tonu ile devam etti:"Kim bilir belki sen de vazifeli bir insansın da vazifeni yapmaktasın"
Uyandım ve Rabbime şükrettim....

İHTİLALDE ÖLDÜRÜLENLER

1960 İHTİLALİNDE ölen insanları sınıflandırdığımızda bazılarının ismi gündemde tutulurken bazıları unutturulmuştur. Turhan Emeksiz, ihtilal sonrası talebe nümayişleri esnasında kim tarafından atıldığı belli olmayan  bir kurşunla ölmüştü. Bunun ismi sürekli anılırken, ihtilale karşı olupta öldürülenlerin isimleri hiç mevzu edilmedi. Bunlardan birisi Özdemir Kazancıoğlu idi. Araştırılacak bir konu.
Özdemir Kazancıoğlu ihtilal gecesi Ankara çubuk semtinden cephane almaya gönderilmiş bir yedeksubaydı. Babası Akçaabat Demokrat Parti başkanıydı. Harekatın mahiyetini öğrenince karşı geldiği için jipin içinde vurulmuş, cesedi asker nezaretinde ailesine gösterilmeden defnedilmiş, mezarının açılmaması için kırk gün müddetle mezarı başında jandarma nöbet tutmuştur.

ROMATİZMAYA İYİ GELEN TEDBİR

Kalaysız bakır kaptan su içmenin romatizmaya çok iyi geldiği tecrübe edenlerce bildirilmiştir.

YÜZELLİLİKLER

Lozan sulh Muahedesinin eklerinden olan "Afvı umumi protokolü" ne konulmuş istisnaları ifade eden siyasi tabirdir. Ancak bu hakiki mücrimler yerine, yeni devir idarecilerinin şahsi rakiplerini ihtiva eden yüz elli kişilik bir listedir. Bu listeye yazdıkları rakipler yurt dışına sürülmüşlerdir.

YÜRÜYEMEYEN CILIZ ÇOCUKLAR İÇİN BİR YÖNTEM

Ana sütü emmediği için çok cılız kalıp dört yaşına kadar yürüyemeyen bir çocukla alakalı olarak dilenci kılığında gelen bir Allah adamı annesine şu tavsiyede bulunur:"Siz buna bir kurban kesiniz, kurbanın kanıyla çocuğu belden aşağıya yıkayınız, kan vücudunda üç gün kalsın. Üç gün sonra kendisini bir leğende normal bir su ile yıkayıp kanları temizleyiniz ve suyu çiğnenmeyecek bir yere dökünüz. Allah (c.c) izni ile yürür" demiş. Evin hanımı dilenciye ikram için eve girip  tekrar dışarı çıktığında dilenci  kaybolmuş. Bu işte bir fevkaladelik olduğunu düşünerek o gün adamın dediğini yapmış ve çocuk yürümeye başlamış. Sonra bu işi başkalarına da tavsiye etmiş aynı müspet netice alınmış

25 Mayıs 2020 Pazartesi

NECATİ ÖZFATURA

Yarbay sıfatı ile vazife yaptığı askeri tesiste (Eskişehir), askeri mescitte hafız olan bir askerin cemaatle kıldırdığı bir namaza iştirak etmesi nedeniyle "Bir erin arkasında rütbeli birinin nasıl namaz kılar suçlamasına muhatap olmuştur.

CUMHURİYET DEVRİNDE ÖLEN İNSANLARIN SAYISI KAÇTIR?

Cumhuriyet tarihinde üç defa Şark harekatı olmuştur. Bunların birincisi 1925 Şeyh Said hadisesidir. Bu hareket üzerine kurulan İstiklal mahkemelerinin kararı ile asılan insan sayısı bilinmemektedir.
1930 yılında Molla Mustafa Barzani Ağrı dağında silahlı surette kıyam etti. Ordu üzerine gitti. Kaçarak İran tarafına geçti. Hareket altı ay sürdü. Bu esnadaki öldürülen insan sayısı belli değildir.
1936 yılında Dersim harekatında komutanlardan biri Salih Omurtak idi. Askeri uçak dahi kullanılmıştı. Bu şahsın sonraki yıllardaki itiraflarında Dersimde yüze yakın köyü adeta insansız bir hale getirmişti.
Bu üç şark harekatına ilaveten Konya isyanı, Bolu isyanı, Düzce isyanı, Gerede isyanı, Yozgat isyanı, Koçgiri isyanı gibi hareketleri yargılayan Ankara istiklal mahkemesi, Erzurum, Rize İstiklal mahkemesinde asılan insanlarla en son menemen hadisesinde asılan insanların sayısı hususunda ancak şu söylenebilir: İstiklal mahkemeleri iki devredir. Birinci devrede verilen idam kararlarının infazını Meclis tasdik ediyordu.ancak ikinci devre istiklal mahkemelerinin idam kararlarının infazını Kanun Mustafa Kemal'e bıraktığından bunların sayısını bilmek mümkün değildi. İnkılaplar dahil asılan insan sayısı beş yüz bin olduğu söylenmektedir. Sadece Konya "Delibaş" isyanında telef edilen insan sayısı beş bindir.

İRFAN ÖZAYDINLI

Emekli edilmekten korktuğu için yaranmak amacıyla üzerinde askeri üniforma ile 1960 ihtilal yıllarında İnönü'nün elini öpmüştür. Bu zevat Ecevit hükumetinin zamanında İçişleri bakanlığı yapmıştır. Sokak çatışmalarında yaralanan solcuları hastahanede ziyaret etmiş bu hareket dahi kendisinin silinmesine mani olamamıştır. Karşısına getirilen sağcı bir zevatın cebinde bulunan takke ve tesbih için söyledikleri şudur:"Bu tespih, bu takke gemi batırmaz.,adam öldürmez amma bizim için silahtan daha tehlikelidir. Çünkü bunların arkasından millet gider. Bu milleti bıraksan Halifeliği geri getirir. Halbuki solcular köksüz ağaç gibidir. Onların sayıları mahduttur.Biz istersek, onları bir gecede toplarız.Ama siz gericiler, öyle misiniz?"

ÇOĞUNLUK

İhtilallerde çoğunluk galibin arkasındadır. Büyük kalabalıklar korkak ve menfeatperesttir. Bundan dolayı daima kuvvetten yana olurlar. İdealist insanlar ise, orkide çiçekleri gibi nadirdirler.

24 Mayıs 2020 Pazar

CUMHURİYET GAZETESİ VE KURUCUSU

Hızlı İttihatçı olan ve bilahere Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan Yunus Nadi, yurtdışına kaçan Rumların mallarının talanı esnasında "Matasyon matbaasını" gasp etmiştir.

HİLAFETİN KALDIRILMASI KANUNU

Bu Kanun teklifini Meclise sunan Urfa mebusu Şeyh Saffet efendi idi. Dini bir müessese olan Hilafet gibi bir makamın kaldırılmasına meclis içindeki sarıklı ulema susmuş, koskoca meclis içinde hilafeti savunan iki kişi kalmıştı: Gümüşhane mebusu Kadir Beyoğlu Zeki Bey ve Kastamonu mebusu asker Halid Bey. Bu muhalefetlerinden dolayı Mustafa Kemal tarafından mimlenmiş ve ölene kadar takibat ve tasarrut altında tutulmuştur.

MUSTAFA KEMAL'İN PARLATILMASI

Takriri sükun Kanunu çıkartan İsmet İnönü İstiklal mahkemelerinin kurulmasını teminle idam hükmünün infazını Mustafa Kemal'e bırakmıştı. Ancak, bu iş öyle safhaya getirildi ki Mustafa Kemal'i parlatmak için mahkeme soruşturma adı altında bir çok insanı yurdun her tarafından gözaltılarla topluyor bir müddet sonra haklarında hiçbir hukuki karar mevcut olmadan Reisicumhur tarafından affolunuyordu.

SULTAN ABDÜLHAMİT HAN DEVRİ

Ülkenin idaresi açısından,azınlıklar, yıkıcı faaliyetler v.s nedeniyle adına istibdad denilen sıkıyönetim uygulaması bir zaruretti. Karşı olanlar, bu sıkı yönetimi daima suistimal ederek itirazda bulunmuşlardır. Tekkeler de dahi zaptiye hazır olmadan zikir başlayamazdı. Zira Mithat Paşa, Kanuni Esasiyi hazırlarken Yeni kapı Mevlevihanesini kullanmış geceli gündüzlü burada üç gün çalışarak müsveddeleri hazırlamıştı. Ne zamanki Abdülhamit han hal edildi, ittihat ve terakki dizginleri eline aldı ve ülke çapında suistimal, rüşvet ve hırsızlık,muhalif olanları kurşuna dizdirme işleri ülkenin günlük hayatına girince, insanlar Abdülhamit Han zamanını mumla aramaya başladılar.

23 Mayıs 2020 Cumartesi

YÜZYIL ÖNCESİNİ YAŞIYORUZ

Birinci dünya harbinin sonu,Osmanlı'nın yıkılışı, Meclisi mebusanın kendini sonlandırıp Ankara'da meclis kurulması, akabinde ikinci meclis,Cumhuriyet ilanı,Hilafetin ve saltanatın kaldırılması v.s şeklinde süren yüz yıllık bu tarihin başlangıcı çok iyi okunmalıdır. Değişmeyen şeyleri görmek mümkün. İnsan idaresine talip siyasiler aynı şeyleri yaşayarak aynı sonuca varmışlardır. İzmir Suikastı gerekçesiyle Mecliste derhal bir "takriri sükun" kanunu çıkartılıp, İstiklal Mahkemeleri kanunu çıkartılıp tüm yetki Cumhurbaşkanına verilmişti. Kararlarının temyizi mümkün olmayan İstiklal mahkemeleri, ne kadar muhalif varsa tamamını bir şekilde soruşturmaya tabi tutmuş bir çok masum insanı ipe göndermişti. İttihat Terakkinin Osmanlıya verdiği 10 yıllık süreç Osmanlıyı Koskoca dünya imparatorluğundan Anadolu'ya sığınmak neticesini intaç etmiş, Anadolu'daki kurtuluş harekatı sonrasında meydana gelen zafer neticesinde oluşan meclis ve hükumet İmparatorluk mirasını reddetmiş, hilafet ve saltanatın ilgası akabinde geçmişini ret mahiyetinde yapılan devrimlerle gündeminden din ve dindarlığı çıkartmıştı. Tek parti iktidarının devam ettirdiği bu zulüm "Yeter söz milletin" sloganıyla 1950 yılında nihayetlense de Vesayet odakları vasıtasıyla 1960 ihtilali, 71 muhtırası,1980 ihtilali ve 28 Şubat la devam etmişti. Ak parti kurulması akabinde iktidara gelen İslamcı güç, söylemlerindeki dindarlığı, günlük muamelata karışmayan, ibadetle alakalı serbestiyle devam ettirmiş ve vesayet odakları güç kaybettikten sonra tek başına iktidar olmanın verdiği güçle la yüs'el (sorgulanamaz) bir tutumla, ziyadesiyle zenginleşmiş bir şekilde varlığını devam ettirip, Anayasa değişikliği ile Başkanlık sistemine geçip eleştirdikleri Mustafa Kemal'den daha ziyade bir gücün sahibi olmuşlardır. Tüm icraatları İslam'la kıyaslanıp, faturalar İslam'a kesilmiştir. Günlük hayatlarında din kaygısı olmayan muhalefet cephesi ise bu iktidar üzerinden daima İslam'a vurmaya devam etmiştir. Takriri sükun kanunu nedeniyle kurulan istiklal mahkemeleri üzerinden nasıl korku salınmışsa bugünde aynı korku toplumda mevcuttur. Neyzen Tevfik'in sözlerini bugün söylersek;
"Saz yine o saz teller değişti, yumruk gene o yumruk eller değişti.

22 Mayıs 2020 Cuma

AKTİF İLİM KAYNAĞI

Said Halim Paşa sadrazam iken ,bir İngiliz diplomat şu soruyu sorar:
"Paşa hazretleri! Müslümanlar bütün hakikatlerin ve bu arada fenni gerçeklerin Kur'an da mevcut olduğunu iddia eder dururlar.Lakin bir gerçeği biz batılılar keşf edip ortaya koymadıkça  da Kurandan gösterememektedirler.Benim aklım bu keyfiyete hep takılır.Siz ne dersiniz?".
Sadrazam , vaktin ulemasına başvurur onlarda bir cevap veremezler.Sadrazam bir gün müsaade ister.Ve Şeyh Şamil ile birlikte Türkiye'ye gelen ve Sultan Reşad'ın delaletiyle Yalova'nın Reşadiye köyüne yerleşen Şeyh Şerafeddin hazretlerine haber gönderip getirtmiş. Cağaloğlundaki sadaret binasında İngiliz diplomat bu soruyu şeyh efendiye sormuş. Nakşi meşayihi olan Şerafettin efendi:"Kuran'ı kerimde kıyamete kadar vaki olacak fenni keşiflerin hepsi mevcuddur. Bu gerçeklerin siz batılılar fiilen ortaya çıkarmadıkça, bir Müslüman tarafından Kuran'ı Kerimden çıkarılıp gösterilemediği de doğrudur. Amma bunun üç sebebi vardır ki size bunların ikisini söyliyebilirim. Üçüncüsü siz batılıların aleyhine olduğundan onu söylemek nezakete aykırıdır.
İngiliz diplomat her üç sebebin de söylenmesini ister.Şeyh Şerafeddin Efendi buyurmuşlar ki:
"Kuranı kerimde fenni hakikatlere "sarahaten" değil"delalet" cihetiyledir. Bunun birinci sebebi eğer bu gerçekler sarahaten (ayrı ayrı açıkça9 olsaydı Kuranın hacmi alabildiğine genişler ezberlenmesi imkansızlaşırdı.(Örneğin Binek kelimesinin içine at,eşek,deve girdiği gibi taksi, gemi, tren, uçak v.s de girer)Halbuki sair semavi kitapların başına gelen tahrif hadisesinin Kur'an için vaki olmama sebeplerinden biri bu ezberlenme keyfiyetidir.
Diplomat tatmin olmamış gibi gözükmüş. Hazret devam etmiş:"Asıl sebep bu değildir. Eğer Kur'an fenni gerekçeyi sarahatan zikretse idi asırlardan beri mümin ve Müslüman olanların çoğu bulundukları zamanın fenni terakki seviyesi nedeniyle onu kabullenmeyecek,inkar edip iman dairesinden çıkacaktı.(14 asır evvel,insanın gökte uçacağı söylense, insanlar buna nasıl inanırdı."olmaz" deyip imanı tehlikeye girerdi).Bu gerçekleri onlar fiilen ispat edildikten sonra bunlara delalet eden ayetleri bu yolda telakki edenler inkar yerine bilakis imanları kuvvetlenirdi.
İngiliz diplomat üçüncü sebebin söylenmesi hususunda ısrar etti.
Şeyh efendi devamla:Sizin keşifle tespit ettiğiniz hakikatleri, bizim alimlerimiz içinde bilenler mevcuttur. Bunlara "ilimde rüsuh sahibi olanlar" denmiştir.bunlar ilmi ledün sahipleridir.Lakin onların bu bildiklerini söylemek hususunda müsaadesi yoktur. Siz batılılar her fenni keşfe vakıf olur olmaz egoistçe kendi emelleriniz istikametinde ve başka milletlerin aleyhinde kullanmaktasınız.Sizin kurandan çıkarılacak bir fenni keşfe vakıf olmanız engellenemeyeceği içindir bu bize yasaklanmıştır." deyince İngiliz diplomat bu bahaneden tatmin olmamıştır.Bunu gören Şeyh efendi  şu sözleri söylemeye mecbur olmuştur:
"Bak Eksalans! Ben de Kuranın delalet cihetiyle temas ettiği fennin tüm gerçeklerine vukufiyetim vardır.İstesem size kıyamete kadar olacak tüm fenni keşifleri sayabilirim amma bu benim için manevi intihar olur.Ancak bu sözlerimin gerçek olduğuna inanmanız için size başka bir harika bilgi vereyim?" deyince Diplomat:"Mesela nedir? der.
Şeyh Şerafettin efendi:"Sizin atalarınızı Adem (a.s) 'a kadar sayabilirim" demiş. Diplomat itiraz etmiş , hazret yukarıya kadar isimleri saymaya başlamış,diplomat:Dur demiş sen bunları nereden biliyorsun.Yedinci göbekten sonrasını ben bile bilmiyorum deyince Şeyf efendi:Ben sade bunu değil senden kıyamete kadar gelecek olan çocuklarının ismini sayabilirim demiş ve saymaya başlamış,diplomatın çocuklarının ismini,torunlarının ismini ve onlardan doğacak dünyaya gelmemiş çocuklarının ismini söylemeye başlayınca diplomat Sadrazam'a dönmüş:"Paşa hazretleri, ben sizden bir din alimi istedim. Siz bana bir sihirbaz getirdiniz" diyerek kendi için mantıken artık mecburi hale gelen hidayetten kaçmıştır.
Bu ilmin kaynağı Müslümanlara açıktır. Diğer din mensuplarına kapalıdır.

EZAN YASAĞININ KALKTIĞI GÜN

22 Mayıs 1950 tarihinde meclis Genel Kurulunda Menderes, ezan yasağını kaldıracağını ifade etmişti,ve Haziran ayında kaldırıldı. 27 Mayıs ihtilalcileri yasağı niçin kaldırdığını menderesten hesap sorar şekilde sordular.
Hatay 5 Temmuz 1938 de Anavatan'a ilhak olundu. Ezan yasağının başladığı 1932 yılında Türk toprağı olmadığı için Ezan yasağı yoktu. 5 Temmuz 1938 de İskenderun'da şehre giren Türk askerini 100.000 kişi alkışlıyordu. Asker şehre girdikten sonra Fransızların yapmadıkları işi yaptılar ve altı yıl gecikme ile de olsa Ezan yasağı Hatay'da başlatıldı.

DEVENİN KİNİ NEDENDİR?

Deveyi kinle özdeşleştirirler. Bunun sebebini sormuşlar: Siz sahiplerinize çok kin güdersiniz. Acaba size fazla yük mü yüklerler yahut azığınızı az mı verirler yoksa uzak yerlere mi sizi gönderirler? nedendir:
Deve cevap vermiş: Biz mahrumiyete alışkınız. Bizim öfkemiz azıktan, yükten ve yoldan değildir. Bizim kinimiz şundandır ki: Bizim gibi anlı şanlı develerin başına kafile başkanı olarak bir eşek koyarlar. Affedemediğimiz budur"

PARA LAYIK OLDUĞU MALA GİDER

ADAMIN BİRİ SATMAK İÇİN BİR ÇUVAL BUĞDAYI SIRTLANIP PAZARA GETİRMİŞ. Akşama kadar müşteri çıkmamış,olsa da uyuşamamış. Akşam pazarın dağılmasına yakın bir şeyh efendi dolaşırken yanına gelmiş."Hayırdır evlat ! satamadın mı?" demiş."Müşteri çıkmadı efendi hazretleri" demiş. Şeyh efendi yerden bir avuç kum alıp buğdaya karıştırmaya başlamış ve "Şimdi müşteri çıkar evlat" demiş. Adam bu harekete itiraz edememiş. Şeyh daha gitmeden  bir adam müşteri olmuş ve çuvalı satmış. Adam Şeyh efendiye ulaşmış:"Bu ne haldir efendi hazretleri? diyen buğdaycıya şeyh şu cevabı vermiş:"Sus, para layık olduğu mala gider"

KADİR MISIROĞLU

Sevgi içsel bir olaydır. Bir kimse kanunla korunmaya kalkışılırsa mutlaka onu sevmeyenin tepkisi ile karşılaşır ve bu da normaldir. Kadir Mısıroğlu bu örneklerden birisidir. Hayatı, doğru bildiklerini ifade mücadelesi ile geçmiştir.11 yıl vatandan uzak "vatansız" olarak geçmiştir. Şahsıyla anılır sözleri vardır:
*Ben fesi Kemalist olmadığıma dair bir tabela makamında taşıyorum. Ben Kemalist değilim. Olmaya da mecbur değilim.
*M.Kemal'e zerre kadar muhabbeti olan cenazeme gelmesin vasiyetimdir.
*Beni İslam ölçüsü ile tenkit edin. Kemalist bir düşünce ile tenkit edenlere derim ki;"ALLAH ŞEHADETİNİZİ KABUL ETSİN"
*Osmanlıyı yıkanlar bir arslanın postundan kırk tilkiye kürk yaptılar. Lakin hiçbirisi bir aslan yavrusu olamadı.
*Kürtlere iftihar için Şeyh Said ve İdris-i Bitlisi gibi iki büyük şahsiyet yeter.
*Gelecek için endişelenmeye mahal yok, bu davanın sahibi Hak'dır. O dilerse bir sarhoşla dahi, din-i mübini İslam'ı yüceltir.
*Müslümanlar ahlaken düzeldikçe idare de aynı nispette düzelecektir.
*Misak-ı Milli asgari sınırlarımızdır. Davamızı adım adım büyüteceğiz. Ecdadımızın kanının döküldüğü her yeri dava edeceğiz

KAVRAMLAR

Bedenin beden ile telezzüzü (lezzetlenmesi) aşk değil şehvettir. Aşk, ruhun ruhla telezzüzüdür.
HELAL GIDA; BAŞARI VE İSTİKAMET SAHİBİ OLMAK İÇİN "İSMİ AZAM" DUASINDAN DAHA MÜESSİRDİR.

21 Mayıs 2020 Perşembe

BOĞULMAK

"Maddeten boğulmak suda, manen boğulmak ise her şeyde vaki olabilir.Hassaten servet, şöhret ve şehvette.."

DOST KALMAK,NASİHAT DİNLEMEK

Dost kalmak, dost olmaktan daha zordur.
HERKES NASİHAT DİNLEMEYE MUHTAÇ VE HATTA MECBURDUR.DOST NASİHATİNE KULAK TIKAYANLAR, MUSİBETİN NASİHATİNİ MECBUREN DİNLERLER! AMA GEÇ KALMIŞ OLARAK.
Safa paylaşanlardan ziyade gerçek dost cefa paylaşanlardır. Seninle safa paylaşmakta  birlikte olanlar, aslında kendileri ile hiçbir ruhi ülfetin olmayan yabancılardır.
Düşmana verilecek tavizin en tehlikeli neticesi, eski dostları kaybetmektir.

AKILDA HANDİKAP

"Aklın fazlalığı sebebiyle başa gelen belalar, ahmaklık yüzünden maruz kalınan musibetlerden hem fazla ve hem de çap itibarıyla daha büyüktürler. Binaenaleyh akılda fazlalık, onun azlığından daha büyük handikaptır"

ÇÖZÜLMELERİ ZAMANA BAĞLI İHALİ TECELLİYAT

İlahi tecelliyat dört türlüdür:
Zahiri Lütuf, Batını Kahır.
Zahiri kahır, Batını lütuf.
Zahiri de Batını da lütuf
Zahiri de Batını da kahır.
Bunlar birer muammadır ki çözülmeleri zamana mütevakkıftır.(Bağlıdır)

OLGUNLUK GÖSTERGESİ

"Olgunluğun göstergesi şeriatta TENKİD'E, tarikatta İFTİRAYA tahammüldür.

TEVAZU VE ASALET

"Ney çalan bir insanın yana yıkılmış başı ile Hattat Osman'ın vavları sadece şekilde değil mana da da ikizdirler. Tevazu ile zarflanmış asalet"

İNSANLAR

"İnsanların bazıları köpek tıynetlidir. Kaçarsan kovalarlar, kovalarsan kaçarlar.

DUA

Cenab-ı Hakk, "Benden isteyin vereyim" diye buyurmamış olsaydı, dua en büyük bir küstahlık olurdu. Halbuki bu emir sebebiyle dua; İbadetin özü sayılmıştır"

KADER

Kainatta herkes ve hatta her şey kaderin hem memuru ve hem de mağlubudur"
"Kaderin büktüğü bileği kimse doğrultamaz"
"HER KAÇIŞ, KADER ÜZERİNE BİR KOŞMADIR!kADER "mutlak" VEYA "muallak" OLARAK BÜTÜN VUKUAT VE ŞUUNATI İHATA EDER. BU DURUM HENÜZ DENİZDEN çekilmediği bir safhada bir balıkçı ağına yakalanan balıkların haline benzer. Onlar kafaları ağa çarptıkça hareketlerinin tahdit edilmiş olmasından dolayı başlarına bir şeyin gelmiş olduğunu fark ederler. İnsanlar da kaderi fevkalade hadiselerde hissederler ve böyle hadiselere münhasır sanırlar. Halbuki kalbin her darabani(çarpması) bile kader icabıdır.

KAVRAMLAR:MUHABBET

"Muhabbet ancak bütün mahlukatı şümulüne alınca aşk olur. Bu yüzden hakiki aşık yalnız Cenab-ı Haktır. İnsanlara aşık denilmesi sırf bir mecazdan ibarettir."
"Sevenler kesişen iki daire gibidir. Muhabbetin müntehasında (sonunda)daireler üst üste çakışmakla tekleşirler"

HAL AKTARIMI

Bir insandan diğerine hal aktarımı bir vakıadır. Nasıl ki içinde ateş bulunan soba etrafına ısı yayarsa ve insan bu ısıdan istifade ederse, yüksek ahlak ve maneviyat sahibi irşad ehlinden yahut bir mana adamından hal aktarımı nedeniyle istifade edebilmek için o kimseye muhabbet etmek gereklidir. Bir taraftan diğer tarafa hal geçişinin vasıtası sevgidir. Beşeri varlıklar içinde sevilmeye en layık kişi Cenab-ı Resulullah efendimizdir. O'nun sevgi ve muhabbetini de yaşayan insanlar içinde mürşitlerdir.
Denmiştir ki "Kerametin sermayesi muhabbettir. Muhabbetle bakabilirsen yılanı bile uysallaştırabilirsin"

28 ŞUBAT'IN GAZETE BAŞLIKLARI

"Türkiye sizinle gurur duyuyor"
"Muhtıra gibi birifing"
"Gerekirse silah kullanılacak"
"Her an her şey olabilir"
"İç ve dış destek sağlanırsa darbe olabilir"
"Ya uy ya çekil"
"MGK ya uyulacak"
"Topyekün Savaş"
"Türban Giremez"
"Ordudan son uyarı"
Bu gazetelerin ön sayfasındaki manşetlerdi.Pekala bu gazetelerin köşe sayfaları ne idi?
DERYA SAZAK "Tek tarih vermediler"
YALÇIN DOĞAN "İhtilal Bildirisi"
FİKRET BİLA "Durumdan Vazife"
FATİH ÇEKİRGE "Yolun sonu"
ERTUĞRUL ÖZKÖK "Nereye Kadar?"
İSMET BERKAN "Siviller kına yaksın"
MEHMET Y.YILMAZ"Müdahale havası"
HASAN CEMAL "İrtica ve siyasal İslam'la mücadele konusunda tarafsız kalacak kadar avanak değilim"
COŞKUN KIRCA "TSK irticaya karşı çıkacaktır; irtica sandıktan çıksa bile" ve "Yapılacak tek şey Milli Teknisyenler hükümeti kurulması"
KEREM ÇALIŞKAN "Siviller başaramazsa kimseaskerleri eleştirmesin"
OKTAY AKBAL 2Hukuk adamları ülkede neler olup bittiğini anlamalı"
ŞEMSİ DENİZER "Darbe olsun destekleriz"
ÖMER TARKAN "Bu meclisten çözüm çıkmaz,ibre askere dönüyor"
NECATİ DOĞRU "Şu sıralar Allah, belki de hacca gidenlerden darbe yapmayı düşünenlerden daha çok sevap yazıyordur"
OKTAY EKŞİ "Ne olacaktı yani,bu gidişe hiç kimse sesini çıkartamayacak mıydı?"
Bu başlıklar ve sahipleri asla unutulmamalıdır.

DEVLETÇİ SEÇKİNLERİN ALTIN ÇAĞI:ORGENERAL MUSTAFA MUĞLALI

Yıl 1943. Üçüncü ordu komutanı Orgeneral Mustafa Muğlalı.Van Özalp ilçesinde ikamet eden milan aşiretine mensup kırk kişi İran tarafına geçerlerken jandarma tarafından yakalanır "kaçakçılık" suçlamasıyla mahkemeye sevkedilir. Mahkeme 35 köylüyü suçsuz bulur serbest bırakır,beş köylüyü başka suçlardan tutuklar. Ancak Muğlalı paşa serbest bırakılan köylülerin kurşuna dizilmesini emreder. Talimat gizlice yerine getirilir. Yaralı kurtulan bir köylü haber verir ancak Muğlalı Paşa hakkında hiçbir yasal işlem yapılmaz. Demokrat parti kurulmasından sonra, milletvekilleri bu işin peşini bırakmaz ve 7 yıl sonra 1950 yılında Muğlalı Paşa suçlu bulunur, 20 yıl hapse mahkum olur ve Muğlalı 1951 yılında ceza evinde ölür.
28 Şubat zihniyeti Mustafa Muğlalının itibarını iade amacıyla büstünü, orgenerallerin büstünün bulunduğu bahçeye dikmiştir.

DEVLETÇİ SEÇKİNLERİN ALTIN ÇAĞI

Cumhuriyet devrinde tek parti iktidarının toplumsal tabanını oluşturan asker-sevil kökenli devletçi seçkinlerin iyi bilinmesi gerekir. Eğitimde geri kalmış Anadolu insanını güdülmesi gereken bir sürü bakış tarzını unutmamak gerekir. Ankara Valisi Nevzat Tandoğan bu seçkinlerden biridir.Siyasi faaliyetlerden dolayı tutuklanarak huzuruna getirilen  gençlerden Osman Yüksel Serdengeçti'ye "Ulan öküz Anadolulu; sizin milliyetçilikle, kominizmle ne işiniz var)Milliyetçilik lazımsa bunu biz yaparız. Kominizm gerekiyorsa onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var:Birincisi çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi askere çağrıldığınızda askere gelmek" der ve sonra görevlilere dönerek emrini verir."Atın bu iti götürün"(Doğan,Gölgedeki Adam s.123).
Aynı Nevzat Tandoğan 18 yıl Ankara Valiliği yapmış ve bu süre içinde Ankara'nın hiçbir kazasına gitmemiştir. Sadece Çankaya'daki otoriteyi tarassut etmekle vazifelidir. Onun döneminde köylüler köylü kıyafeti ile Ankara'ya giremezler.(Doğan, Tarih ve toplum , s.175)
Belediye ile anlaşmazlığını Danıştay'a taşıyan ve Danıştay'dan aldığı yürütmeyi durdurma kararını aynı anda Belediye Başkanlığı vazifesini de yapan bu valiye vermesi üzerine  Vali:Danıştayın yürütmeyi durdurma kararını müteahhit Emin Taş'ın elinden alır, yırtar ve "Burada benim sözüm geçer" der.

JURNALCİLİK/CİMER/BİMER

İstihbaratı kuvvetli olmayan bir devlet ayakta kalamaz. Bu nedenle istihbarat çok önemlidir. Sultan Abdülaziziz'i hal edip onu boğduran dörtlü çete (Hüseyin Avni paşa, Mithat paşa, Mütercim Rüştü paşa ve Hayrullah Efendi) vezaret ve sadaret makamında iken bu görevlerden azledilmiş olmaları nedeniyle kinlerini din haline getirmiş ve Abdülaziz'i hal ederek sonrasında katletmişlerdi.Abdülhamit han, saltanatı devralmasının ilk beş senesinde bunlara taviz vermişti ancak ipleri eline aldığında bunların icabına bakılmıştı.Çerkez Hasan paşa,katil Hüseyin Avni ve Rüştü paşayı konağı basarak öldürmüştü. Mithat paşayı da Abdülhamit mahkeme ederek sürgün etmişti. Kurulan istihbarat teşkilatı sebebiyle birbirine çekemeyen, yolsuzluğa şahit olanlar iftira dahi olsa Yıldız sarayına jurnal dilekçeleri göndermekte idi. Yıldız Sarayının altı bu jurnal belgeleri ile ağzına kadar dolu idi. İttihat ve Terakkinin bütün elamanları da birbirlerine çelme takabilmek için bu jurnallere bulaşmışlardı.Abdülhamit hal edilip Yıldız sarayı yağma edildiğinde bu jurnaller ifşa olunmasın diye yangın çıkartılmıştı.
Bugün Cimer ve Bimer gibi yollarla aynı istihbarat devam etmektedir. Bu usul isabetli kullanıldığında faydalıdır. Çünkü insanımızın kolay bir şekilde en üst makama ulaşıp onu haberdar etmesi önemlidir. Bu faydalı yolun kötüye kullanılması da ihtimal dahilindedir.Çünkü haset insanlar, müfteri ruhlular kıyamete kadar kötülüklerini devam ettireceklerdir. Gelen istihbaratları titizlikle inceleyip insan karakterleri kayıt altına alınmalıdır.tetkikat yapılıp isabetsiz olanlar tespit edildiğinde o şahsın istihbaratına itibar edilmemelidir.

PRENS BİSMARK

Alman Birliğinin kurucusu Prens Bismark şöyle demiştir:"Dünyada yüz gram akıl varsa , bunun doksan gramı Abdülhamid Han'da , beş gramı bende, kalan beş gramı da diğer dünya siyasilerinde."

BÜYÜK DEVLET OLABİLMENİN FORMÜLLERİ

Sultan Abdülaziz hana göre Belgrad,İstanbul,Bağdad ve Kahire elde olmaksızın Büyük devlet olunamaz.Alman emparyalistlerine göre  ise "7 B" formülü denilen Berlinden başlayarak Bombay'da biten ve ismi "B" ile başlayan şehirlerin hakimiyetini ele geçiren devlet  dünyaya hakimdir.

RUHANİYYET TESİSİ KOLAY OLMAZ

Süleymaniye Camisindeki ruhaniyyetin nedeni eserin mükemmel mimarisinden kaynaklanmaz.Kanuni ,cami tamamlanır tamamlanmaz çalışan tüm işçileri  ve mimarları toplar ücretini almamış olan varsa almasını ister.O anda orada olmayan hak sahipleri varsa onlara bu istek ulaştırıla ve hakları teslim edile.İnşaatın en zor aşamasında bile çalıştırılan hayvanların (at,merkep,katır) dinlenme zamanları,çayırlıkta bulunma süreleri ve yemlerine dikkat edilmiş inşaata kul ve hayvan hakkı kalmaması amaçlanmıştır.Süleymaniye camisindeki esrarlı ruhaniyetin sebebi bu titizliktir.

FRANSIZLARA TANINAN KAPİTÜLASYON

Kanuni Sultan Süleyman ,Fransızlara bir imtiyaz tanımıştı.Kapitülasyon denilen bu imtiyazla Fransızların gümrük mükellefiyetini %5 'e indirmişti.buna karşılık Fransızlar Osmanlıya vergi vermekte idi.Bunun sebebi Almanya'nın Avrupaya hakim olmak fikrinin önüne geçmek için Fransa ve Almanya arasında ihtilafı devam ettirmek amaçlanmıştı.Kapitülasyonlarla Fransayı kendi güdümüne alan Osmanlı, böylecekendisine karşı mukav emet edecek haçlı gücünü parçalamıştır.

PADİŞAHI UYANIK BİLİRDİK

Kanuni'nin halkla görüşme gününde bir kadın padişahın huzuruna çıktı.Hırsız evini soymuştu .Hakkını istedi.Sultan bu talebe sinirlendi:"A kadın! Nasıl ve ne derin bir uykuya daldın ki evinin soyulduğunu farketmedin"dedi.
Bunun üzerine kadın:"Sultanım.Biz sizi uyanık bilirdik! Bu sebeple evimizde rahat uyuyorduk".
Kanuni hiç ses çıkartmadı ve kadının zararını kendi gelirinden verdi.
Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa, İstanbul'a gönderilen yıllık tahsisatı, bir defasında belirlenen miktardan fazla olarak göndermişti. Bu durum üzerine Kanuni şüphe ile :"Acaba bu paşa, bizim gözümüze girmek  için Mısır ahalisine ağır külfetler mi yükleyip bu kadar para topladı. Böyle ise halka zulmetmiş demektir" diyerek paşayı İstanbul'a çağırdı sorguladı. Paşanın yaptığı izahatı zahiren kabul ettiyse de, kalben mutmain olmadığı için Mısır'dan gelen varidatın fazlasını su kemerlerinin tamiratı gibi umumi hayır hizmetlerine aktardı.

PİRİ REİS

İhtişamlı zamanlarda ihtişamlı adamların zuhuru tesadüf değildir. Piri Reis dünyanın haritasını çizmişti. Enteresan olanı "Grönland Adası", aslına uygun olarak üç parça gösterilmektedir. Bu gerçek insanoğlu'nun Ay'a ayak basması ile tespit edilmiş bir hakikattir. Bu haritanın çizilişi ilmi bir kabiliyet ile kalbi bir keşfin müşterek mahsulünden başka bir şey olamaz.

20 Mayıs 2020 Çarşamba

BİR ELBİSEYİ ESKİYENE KADAR GİYERDİ

Yavuz Sultan Selim, bir elbiseyi eskiyene kadar giyerdi. Bütün devlet erkanı da böyle davranmak zorunda kalırdı. İstanbul'a tayin olunan Venedik elçisinin, padişahı ziyaret için saraya geleceği belirtildi, Bütün vezirler sadrazam aracılığı ile tören esnasında yeni elbiselerini giymek istediklerini belirttiler. Padişah:"Münasiptir" dedi. Tören zamanı bütün vezirler yeni elbiseleri ile geldiler ancak Yavuz yine eski elbisesi ile tahtta oturmuş, kınından çıkarttığı kılıcı tahtın basamağına koymuştu. Pencereden giren güneş kılıcın parlaklığını aksettirmekte idi. Vezirler gösterişli elbiselerinden utandılar. Elçi geldi, işini bitirip dışarı çıktı.Yavuz Sadrazam'a :"Paşa var elçiye sor bizi nasıl bulmuştur:Sadrazam emri yerine getirdi elçinin intibaını nakletti:"Sultanım Venedik elçisi "O kılıcın parıltısı gözümü öyle aldı ki , kendilerini göremedim bile"demektedir.
Yavuz tebessüm etti ve sadrazama işaret parmağı ile kılıcını gösterip:"İşte kılıcımızın ağzı kestikçe, kafirin gözü asla ondan ayrılamaz ve bizi göremez. Amma Allah esirgesin, bir gün kesmez olur ve parlamazsa, o zaman küffar, bizi hem hor görür, hem de tepeden bakar".

RESULULLAH (SAV) SADECE İSTANBUL'UN FETHİNİ Mİ MÜJDELEDİ

İstanbul'un fethi ile alakalı hadisi şerif sahabeden Amr ibn As'a dayandırılır. Ancak bu sahabenin tuttuğu hadis notlarında izahlarda vardır. Sahabe sormuştur:Ya Resulullah! Hangi Konstantiniyye  (Yani İstanbul' mu? Roma mı?)diye izahat istendiğinde Efendimiz "Önce Hereklin'in şehri" buyurmuştur. Sonrası için açıklama yoktur."Önce" ifadesi kullanıldığına göre "sonra" sı da vardır. Sonrası  ise Roma'dır. Amma ne zaman? Belki Mehdi Resul öncesi Hz. İsa efendimizin zuhuru akabinde olabilir.Bekliyoruz.

FATİH'İN AYASOFYA VASİYETİ

"BENİM BU CAMİMİ , CAMİLİKTEN ÇIKARANLAR, ALLAH'IN MELEKLERİN VE BÜTÜN MÜSLÜMANLARIN LANETİNE UĞRASINLAR. ONLAR HİÇBİR ZAMAN HAFİFLEMEYEN BİR AZAP İÇİNDE BULUNSUNLAR!. YÜZLERİNE BAKAN VE KENDİLERİNE ŞEFAAT EDEN HİÇBİR KİMSE BULUNMASIN" 
Bu bedduanın muhatabı, elbette sadece Ayasofya'yı camilikten çıkaranlar değildir. Ellerinde imkan olduğu halde, burasının cami olarak açılmasına yardımcı olmayanlar da bu bedduaların muhatabıdırlar.
Mahvoldu hayalim bu nasıl korkulu rüya?
Şaştım; neyi temsil ediyorsun Ayasofya ?!

GARBİS KAYA

Necib Sultanım anlatmıştı. "1930'lu yılların sonu yahut 40 lı yılların başında babam Kuleli'de emekliliğini doldurmasını beklerken ben meslek öğrenmek için Garbis Kısa'nın Beyoğlu'ndaki terzi dükkanına çırak olarak gittim. Denemek amacıyla masa üzerindeki makası bana ver dedi. Ben makası açılan iki uç kısmından tutarak ustaya uzattım. Usta, bu makas veriş şeklim nedeniyle beni çıraklığa kabul etmişti. Üç sene çalıştım. Garbis Kısa, Türkiye'deki Ermenilerin dinen değil de Ekonomik yönden başı konumunda idi. Ticaret yapmak isteyen Ermeni vatandaşlar ona danışmak için gelirdi. Dükkan açmak isteyenlere sorardı:Kaç paran var? Adamın verdiği cevaba göre sermayesinin en az %30 ile % 50 miktarını reklama harcamasını öğütlerdi. Reklama verilen önemi o zaman anladım"...

BULGUR KAZANININ ALTINA ATILAN ODUNLAR

Necib Sultanım aylar evvel (belkide bir sene öncesinde) söylemişti:Bulgur kazanı kaynayıp taşsın diye kazanın altına odun atıyorlar amma Hak Teala bulguru kaynatmıyor" demişti. Bu sözden ülkemizdeki iç karışıklık, kutuplaşma ve iç çatışma hadiseleri algılanmaktadır. Son günlerdeki darbe söylentileri,medyadaki listeleme ve silah hazırlıkları ifadeleri bulgur kazanının altına atılan odunlar mesabesindedir. Eğer bulgur kaynarsa, on iki eylül benzeri bir el koyma ile ne kadar muhalif varsa sindirip yok etme süreci başlatılır ki bundan maksat, iktidardakilerin ömrünün uzatılmasıdır. Ne kadar aklı tedbirlerle planlama yapılırsa yapılsın, Hak Teala'nın mekri önemlidir. Bu millet birbirlerine kırdırılamayacaktır.

OSMANLI'DA KARDEŞ VE EVLAT KATLİ HADİSESİ

"Kardeş ve evlat katli" meselesini üçlü taksime muhatap kılmak gerekir:
1-İsyan eden hanedan üyelerinin katli tamamen şeri bir çerçevededir.İslam Hukukunda İsyan suçunun karşılığıölümü gerektirir.
2-)Siyaseten katl denilen  bu husus Fatih7in kanunnamesinde "Ekseri ülema tecviz etmiştir" şeklinde geçer.İsyan ettiği tam tespit olunamasa bile isyan edeceğine dair emareler beliren hanedan mensuplarının katli, bu kabildendir.Bu karar şu gerekçelere dayandırılmıştır:"Fitne adam öldürmekten daha büyük günahtır"(Bakara 217 ayeti)."Umumi zarar karşısında hususi zarar tercih edilip umumi zarar bertaraf olunur."İki zarardan en hafifi tercih olunur".
Yavuz ve kardeşi şehzade Ahmed arasındaki savaşta iki taraftan da 10 bin kişi ölmüştür.Kardeş kavgası nedeniyle zayıflayan Osmanlı'nın üzerine gelen Timur'un katlettiği insan sayısı düşünüldüğünde devletin bekası, umumin zararı karşısında hususi zarar tercih edilebilir.Zaten tüm Osmanlı'da kardeş yahut evlat katli gerçekleşen vaka sayısı takriben atmış küsürdür.
3-)İsyan yahut siyaseten katle dayanmayan öldürme meşru değildir.

SULTAN FATİH'İN AKŞEMSETTİN KARŞISINDAKİ HALİ

Mahmud Paşa, bir gün merak ve hayretle Sultan Fatih'e sorar:"Aziz Sultanım! siz hiçbir alime göstermediğiniz hürmet ve tazimi Akşemseddin'e gösteriyorsunuz! O'nun yanında size bambaşka bir hal oluyor. Onun diğer alimlerden ne farkı var?
Fatih de cevaben:
"Hiçbir zaman, mekan ve şahısta görmediğim heybet ve cazibeyi, bu kişi de görüyorum. Bu heybet ve muhabbet gönlümü alt-üst ediyor. Muhabbet ve heybet birbirine zıt iki hal olmasına rağmen , ruhumda nasıl birleşiyor?! Ben de buna hayret ediyorum. Bu hal nedir? Bu hal neyin nesidir? Anlıyorum ki, bu onun cismani varlığından değil, Hakk'ın mazharı olmasındandır. Onun huzurunda elim titriyor, dilim dolaşıyor, aciz bir çocuk gibi kalıyorum. Onun gönül penceresinden, ayrı alemler, ayrı nakışlar seyrediyorum. İşte bu halim , onun ruh dünyasının bana olan in'ikasıdır (yansımasıdır). Aynı zamanda onun kendi ruhi derinliğini resmeder." dedi.

İSTANBUL FETHİNE MANEN KATILANLAR

Ubeydullah Ahrar hazretleri tayyi mekan ederek ortaasyadan İstanbul'un fethine katılmıştır. Torunu Hace Muhammed anlatır:"-Ubeydullah Ahrar hazretleri perşembe günü öğleden sonra aniden atının hazırlanmasını emretti. Atına binip sür'atle Semerkant'tan dışarı çıktı. Talebelerine :"Siz burada oturunuz" buyurdu, Bir zaman sonra döndüğünde talebeleri merak etmişlerdi. Hazret şöyle buyurdu:"Türk sultanı Mehmed Han, benden istiane (yardım edilmeyi talep) etti. Bende ona yardım etmeye gittim. Hak Teala'nın izni ile zafer kazanıldı" buyurdular.
Hazretin oğlu Hace Abdülhadi anlatır:
"İstanbul'a gittiğimde Sultan 2. Beyazıd, babam Ubeydullah Ahrar'ın şekil ve şemailini şu şekilde tarif etti:"Babam Fatih anlattı:Fethin en şiddetli zamanında Rabbime iltica ederek, zamanın kutbunun imdada yetişmesini istedi. Şu şu vasıfta beyaz bir atın üzerinde karşıma geldi:"Korkma zafer senindir" buyurdu. O Pir'e :"Küffar askeri çok fazla" dedim. O da bana cübbesini açtı :"İçine bak" dedi. Cübbesinin yeninin içinden sel gibi akan bir ordu görünce hayretler içinde kaldım. Hazret:"Bu ordu sana yardıma geldi" dedi ve devam etti:"Şimdi şu tepenin üzerinden üç defa köse tokmak vur! Ve bütün askere hücum emrini ver!"Bende aynen öyle yaptım. O Pir de ordusu ile hücuma iştirak etti ve Fethi Mübin gerçekleşti.
Fethe bütün maneviyat erlerinin iştirak ettiği tarihi bir vakıadır.

VEZİRİNDEN BORÇ ALAN PADİŞAH

Fatih Sultan Mehmed'in babası II. Murad han hazretleri Varna ve 2. Kosova meydan savaşı ile Haçlıların belini kırmış en az 150 sene bellerini doğrultamaz yapmışlardı. Bir gün Padişaha şahsi ihtiyaçları için para lazım oldu. O da, bu ihtiyacını  Veziri Çandarlı'dan borç alarak gidermişti. Bunu gören Fazlullah paşa büyük bir taaccüble:
"Sultanım ! Padişahlara hususi hazine gerekir. Müsaade eyler ve ferman buyurursanız, size hazine temin edelim." dedi. Sultan sordu:
"- Nasıl ve nereden hazine temin edeceksiniz?"
Fazlullah Paşa:"Padişahım ! Bu vilayet halkında fazlaca mal vardır. Sultanlara, zaman zaman bir yolunu bulup o mallardan almak münasip düşer!.." dedi. Bu söz üzerine sultan Murad hiddetle ayağa kalktı ve :
"-Paşa! bu söz nasıl bir sözdür? Bu fikir, nasıl bir fikirdir ki, söyler ve teklif edersin? Bilmez misin ki, bizim vilayetimizde üç helal lokma vardır!  Biri madenler, biri cizye,biri de ganimetlerdir. Bilmez misin ki bizim askerlerimiz gaziler ordusudur. Onlara helal lokma gerektir. Bilmez misin ki hangi padişah askerine haram lokma yedirirse, onları harami eder. Haramilerin ise sebatı yoktur. Küçük bir zorluk görünce kaçmaya başlar. Bundan sonra da halimizin ne olduğunu görmek zor olmaz".
Bu sözlerden sonra kul hakkına riayetsizlik edebileceği ihtimali dolayısıyla Paşayı derhal azletti.
(Aradan 600 yıl geçti. Osmanlı'nın yıkılış gerekçeleri, Cumhuriyet devrindeki tek başına iktidarların bitiş nedenlerinin ne olduğunu düşündünüz mü? Tekalifi Milliye denilerek cebri bir hareket yapılırsa sonuç felaket olabilir. Hak Teala bu imtihanı ülkemizden uzak eylesin) 

SALTANATTAN FERAGAT

Osmanlı Sultan'ı 2.Murad Han, Hacı Bayram Veli hazretlerinin manevi sohbet sofrasından öğrenmişti ki İstanbul'un fethi beşikteki çocuk Mehmet ile Hazreti Bayram'ın halifesi Akşemseddin'e nasip olacaktır, bu nedenle oğlu 12  yaşına gelince İstanbul'un fethini dünya gözüyle görmek için saltanattan feragat edip Manisa'da inzivaya çekilmişti.

Varalım bir iki gün zikredelim Mevla'yı
Bize ısmarladılar mı bu yalan dünyayı..

KULLUK ÇEŞİTLERİ

TEN KULLUĞU: Hak Teala'nın emirlerine uyup yasaklarından kaçınmaktır.
NEFS KULLUĞU: Nefsi terbiyeetmek, ıslah etmek, mücahede, nefsin hoşlanmadığını yapmak, isteğini yapmamaktır.
GÖNÜL KULLUĞU:Dünyadan ve dünyada bulunan şeylerden yüz çevirip ahirete yönelmektir. Ahirete yarar işler yapmaktır.
SIR KULLUĞU: Her şeyi bırakıp tamamen Hakk'ın rızasını gözetmektir.
CAN KULLUĞU: Müşahedeye ermek için kendini tamamen Allah yoluna vermektir.

19 Mayıs 2020 Salı

EYÜP SEMTİNİN KUTSALLIĞI

Eyüp Sultan hazretlerinin bulunduğu Eyüp havalisinde bilinen ve bilinmeyen sahabelerin mezarları olmakla 1839 yılına kadar gayri Müslümler ayak basamazdı. Padişah kılıç kuşanma merasiminden sonra yabancı elçilerin tebriklerini Edirne kapı surlarının içinde kurduğu bir otağda kabul ederdi.

OSMANLIDA PADİŞAHIN KILIÇ KUŞANMA MERASİMİ

Bu merasimi ilk icad eden Sultan 2. Murad'a kılıç kuşatan Emir Sultan hazretleri olmuştur. İstanbul'un fethinden sonra kılıç kuşanma merasiminin yeri Ebu Eyyub Ensari hazretlerinin türbesidir. Bu türbede devrin en muteber din adamı, Topkapı sarayında muhafaza edilen Hz. Ömer efendimize ait bir kılıcı padişaha cehri dua ile tardı.

İLK SURRE ALAYINI KİM GÖNDERDİ?

Osmanlı Sultanları içinde kutsal topraklara ilk surre alayını gönderen ve bunu anane olarak ihdas eden Yıldırım Beyazid'dir. Papalık Niğbolu meydan muharebesinde yediği tokadın intikamı için Timur'un yanına casuslar göndererek Timur'u Osmanlıya karşı tahrik etmiş ve Osmanlı'nın 10 yıl geri kalmasına sebeb olan tahribatı yapmıştır. Bir medeniyet olamadığı için Anadolu'da ancak 10 yıl barınıp tarihten silinerek yerini İlhanlılara bırakmıştır. Timur belası çıktığında Bizans dördüncü kez kuşatılmıştı. Fethi an meselesi olabilirdi. Timur nedeniyle İstanbul'un fethi 50 yıl  geriye sarktı.

ORHAN GAZİ

Bursada yaptırdığı Orhaniye külliyesinde cami bölümünün kandillerini her sabah kendisi uyandırır, imaret bölümünde ise fakirleri bizzat yemek dağıtırdı. Osman Gazi zamanında İznik'te açılan medresenin başına İbni Arabi'nin füsus'una şerh yazan Davud-i Kayseri'yi getirmiştir.

OSMANLI TARİHİNDE TEVAFUKLAR

Osman Gazi'nin Karaca hisarı zaptı ile Orhan Gazi'nin doğumu aynı ana denk gelmişti. Bursa'nın fethi ile de Murad Han'ın doğumu aynı zamana tesadüf etmiştir ki garip bir tevafuk kabul edilir. Ayrıca Murad Hanın doğumu, Osman Gazi'nin vefatına ve Orhan Gazi'nin cülusuna tesadüfü ile oğlu Yıldırım'ın  doğumu da, Orhan Gazinin vefatına ve kendisinin cülusuna tesadüf etmiştir ki, Osmanlı kaynaklarında bu tevafuka pek ehemmiyet verilir. Dede vefat ettiğinde torun doğuyor ve baba tahta geçiyor. Murad Hüdavendigar'ın vefatı üzerine Babası Yıldırım tahta geçiyor(cülus) ve aynı gün Şehzade Mehmet Çelebi dünyaya geliyor...

SERHAT ASKERİ/DUA ASKERİ

Osmanlı Kuruluşunda Orhangazi devrinde yaşayan ve Uludağ'ı (Keşiş dağı) mekan tutan Geyikli baba hazretlerini Orhangazi davet etmişti. Hazret davete icabet etmedi. Sebebini sordurunca şöyle cevap verdi:"Dervişler basiret ehlidir. Ehli kalptir. Yerli yerince hareket etmeleri zaruridir. Aksi halde istikametten inhiraf ederlerse, duaları makbul olmaz. Sizlerse, ümmetin emanetçilerisiniz. Bu durumda sizler serhad askeri, bizlerse dua askerleriyiz. Zaferler, serhad askerleri ile dua askerlerinin  müşterek gayretleri neticesinde elde edilir. Bu muvaffakiyete ulaşma hususunda serhad askerleri, nasıl harp ilmi ve cesaretle teçhiz ediliyorsa; dua askerlerinin de dünya meyil ve muhabbetinden uzak tutulmaları zaruridir. Dolayısıyla korkarım ki , benim sizin yanınıza gelişimle vaki olması muhtemel olan atıyyeler ve ikramlar, dervişlerimizin kalplerine dünya muhabbetini sokar ve ukba muhabbetini azaltır. Böylece siz de biz de zarar görenlerden oluruz. Ancak sultanım, vakti gelince görüşmemiz mukadder olur inşallah."
Bir müddet sonra Geyikli Baba, Bursa'ya geldi Orhan Gazinin avlusuna bir çınar dikti.

OSMAN GAZİ'NİN VASİYYETİ

Bursa'nın fethi haberi 1326 yılında kendisine geldiğinde Osman Gazi hasta yatağında idi. Bir fermanla oğlunu çağırttı.Yatağının yanına oturttu. Devleti artık Orhan Gazi'nin idare edeceğini etrafındakilere söyledi ve şu vasiyyeti yaptı:
Oğul biricik vasiyetim şudur ki, Allah buyruğundan başka bir iş işleme. Bilmediğini ehlinden sor öğren! İyice öğrenmediğin bir şeyi yapmaya kalkışma. Askerlerine in'am ve ihsanını eksik eyleme, bilki insan, ihsanın kuludur.
Oğul! Din işlerini her şeyden öne al. Çünkü bir farzın yerine getirilmesini sağlamak, din ve devletin güçlenmesine sebeb olur. Bunun için ulemaya hürmette ve onların hakkına riayette kusur etme ki, şeriat işleri düzgün yürüsün.
Nerede bir ilim ehli duyarsan rağbet et, ikbal ve yumuşaklık göster. Ancak dini gayreti olmayanları, sefih hayatı yaşayanları ve tecrübe edilmeyen kimseleri, sakın devlet işlerine yaklaştırma. Zira Yaratanından korkmayan, yaratılanlara merhamet etmez.
Zulüm ve bidatlerden son derece uzak dur ki, seni yıkılışa sürüklemesin.
Bil ki bizim mesleğimiz Allah yoludur ve maksadımız da onun dinini yaymaktır.
Bizim davamız, kuru bir kavga ve cihangirlik davası değildir"ilayı kelimetullahtır" yeni Allah'ın dinini yüceltmektir. Cihadı terk etmeyerek ruhumu şad et.
Oğul! benim hanedanımdan her kim doğru yoldan ve adaletten ayrılırsa, mahşer günü Peygamberimiz (sav) 'in şefaatından mahrum kalsın. Oğul! Allah rızası için devlet hizmetinde ömrünü tüketen sadık adamlarına daima vefakar ol. Onları gözet! vefatlarından sonra da onların ailelerini koru.
Devlete güç veren fazilet sahibi salih alimlere hürmet, ikram ve ihsanda bulun. Diğer bir ülkede olgun bir alimin, bir arifin, bir velinin bulunduğunu duyarsan onu nezaket ve tazimle memleketine davet et. Din ve devlet işleri, onların bereket ve himmetleriyle istikametlensin.
Sakın orduna ve zenginliğine mağrur olma. Benim şu halimden ibret al ki, şu anda güçsüz bir karınca gibiyim. Hiç layık olmadan Allah'ın bir çok lütuflarına mazhar oldum. Sen de benim yolumdan yürü Allah'ın ve kullarının hakkını gözet Beytülmaldeki gelirin ile kanaat et. Devletin zaruri ihtiyaçları dışında sarfiyatta bulunma.Senden sonra gelecek nesil, seni kendilerine örnek alsın. Zulme meydan verme. Daima adalet ve insaf üzere ol. Her türlü işinde Allah'a sığın, O'ndan yardım iste ve O'na iltica et"
Çağlar değişmiş olabilir.Amma bu vasiyet bir anayasadır.

ATİLLA/CENGİZ-TİMUR

Bu üç askerin temsil ettiği devlet sadece akıncı olarak anılmış ve arkasında gözyaşı ve yağma bırakmıştır. Asla İmparatorluk olamamıştır. Medeniyet kuramamıştır. Osmanlı ise medeniyet kurarak tam 623 yıl hükümran olmuştur....

OSMANLININ KURULUŞUNDA MANEVİ YÖN

Edebali hazretleri evlad-ı Resuldür. Osmanoğulları anne tarafından böyle bir şeref ve şana nasiptirler. Osmanlı kuruluşunda yaşayan manevi şahsiyetlere hürmet hiçbir devlette görülmez. Ertuğrul Gazi, oğlu Osman Gazi'ye vasiyetidir:
"Bak oğul! Beni incit, Şeyh Edebali'yi incitme. O bizim aşiretimizin maneviyat güneşidir. Terazisi dirhem şaşmaz. Bana karşı gel, ona karşı gelme! Bana karşı gelirsen üzülür incinirim; Ona karşı gelirsen gözlerim sana bakmaz olur, baksa da görmez olur.
Sözümüz Edebali için değil, senceğiz içindir. Bu dediklerimi vasiyetim say".
Bizans, Germiyan, tekfurlar ve Moğollar  tehlikesi Osman Gazi'yi çepeçevre sarmışken Osmanlıya katılan beylikleri bir arada tutmak hiç o kadar kolay değildi. Ve bu manevi enerjiyi Ebebali vermekte idi.

İBNİ ARABİ'NİN KEŞFİ

Muhyiddin ibni Arabi hazretleri Osmanlı Devleti kurulmadan yetmiş sene önce onun müjdesini vermişti. O, bunu cifr ilmi ile Kur'an'daki ayetlerden istinbat etmiş ve üstelik eserinin ismini henüz Osmanlı beyliği ortada yok iken "eş- Şeceratün Numaniyye  fi'd Devletil Osmaniyye "(Osmanlı devletinde Soy ağacı) koymuştur....

OSMANLI ARMASINDAKİ İŞARETLERİN ANLAMLARI

GÜNEŞ; halifeliği,
AY/HİLAL; padişahlığı ,
SİLAHLAR; devletin gücünü ,
ÇİÇEKLER; sevgi ve muhabbeti,
TERAZİ; adaleti,
KİTAP; hukuku ve Allah'ın kanunlarına bağlılığını,
EN ALTTAKİ ŞEKİLLER; başarılı kimselere verilen devlet nişanlarını, liyakata önem verilmesini,
EN ÜSTTEKİ YUVARLAK İÇİNDEKİ TUĞRA; devrin padişahının tuğrasıdır (Tuğrada ;el-Gazi ...Han el- Muzaffer Daima yazılıdır)
HİLALİN İÇİNDEKİ YAZI ; (EL- Müstenidü bi-tevfikati'r-Rabbaniyye  meliküd devletil Osmaniyye =Osmanlı Devletinin padişahları, Allah Teala'nın tevfikine dayanırlar

OSMANLIDA HZ.PEYGAMBERE MUHABBET TEZAHÜRLERİ

Cenab-ı Resulullah efendimize karşı, Osmanlı Sultanlarındaki muhabbet  ziyade idi. Tüm toplumda bu sevgi yaygındı. Efendimizin ismi anıldığında selatü selam getirmek, ellerini ihtiram ile  kalbin üstüne koymak, Mevlidi şerif okunurken O'nun doğum anını ayağa kalkarak saygı ile dinlemek, Medine-i Münevvere postası geldiği vakit abdestini tazelemeden, oradan gelen kağıtları öpüp gözüne sürmeden ve ayağa kalkmadan okutturan bir tek Osmanlı padişahı yoktur, Mescidi Nebevinin tamirinde her taşı, abdestli olarak ve besmele ile yerine koyan Osmanlı  tamir esnasında çekiçlerine keçe bağlayarak ruhaniyeti Resulullah'ı tedirgin kılmaktan teeddüp etmeleri, misli görülmemiş birer edep ve ihtiram numunesidir. Surre alayları Mekke ve Medine'nin fukarasının yardımını amaçlarken Osmanlı yıkılana kadar devam etmiştir. Bu alaylar, Medine'den ayrılırken Medine toprağını edeple alırlar ve Anadolu'ya getirirlerdi. Bu bir avuç toprak, oraları göremeyenlerin hasretini artıran bir kor olurdu. Kırk bohça içinde muhafaza edilen sakalı şerifler başlı başına bir hasret görüntüleriydi.
Osman Gazi "Gayemiz, kuru bir cihangirlik değil, ilayı kelimetullahtır." şeklindeki son sözü her şeyi özetler."İstanbul'da kardinal şapkası (hotozu)görmektense,Türklerin sarığını tercih ederim" diyen Bizans asillerinden Hristiyan Notoras'ın sözü her şeyi açıklamaya yeter.
Ölüm döşeğinde olan Yavuz'a "Padişahım, şimdi Allah ile olmak zamanıdır" diyen lalası Hasan Can'a "-Lala lala Sen şimdiye kadar beni kiminle beraber sanırdın" diyen Padişahı anlatmak için başka ne gerekir.

CİNNİ ZARARINDAN MUHAFAZA İÇİN

Ebu Eyyüb el Ensari hazretleri,Efendimiz (sav)'in Medineye hicretinde mescid ve ev inşa edilirken misafir kaldığı büyük sahabedir. Bir gence hurmalarını çalan bir cinniyi yakalayıp:"Bu zamana kadar çaldıklarını sana helal ederim. Ancak bir şartım var. O da sizin zararınızdan kurtulmanın çaresini söylemendir" buyurunca cinni;"Haşr suresinin sonunu okumaktır" cevabını vermiştir.

SEYYİD MEHMET EFENDİ

Doğubeyazid'de (Yukarı Doğubeyazid) 1854 yılında doğdu ve 1914 yılında aynı yerde vefat etti. Rivayet edilir ki geceleri parmaklarından sızan ışıkla yazı yazardı. Ekseriye evinde oturur ilimle meşgul olurdu."Herkes fasulyeden patatesten söz ediyor. Allah Teala'dan bahseden kalmadı" buyururdu.
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri akraba ziyareti yahut irşad için Doğubeyazid'e gittiğinden Seyyid Mehmed Efendi'nin evinde misafir kalırdı.
Bulundukları yere bir müftü tayin edilmişti."Bu şehirde ilim ve ariflerden kim vardır?" diye sorunca Seyyid Mehmet Efendi'nin ismini verdiler. Amma hazret, hiç müftünün ziyaretine gelmedi. O gelmeyince bir gün müftü onun ziyaretine gitti. Eve varınca ikinci kata çıkartıldı:Efendi içerdedir, siz içeri buyrun dendi. İçeri girdi kendini tanıttı, sonra da hoşgeldine gelmediği için sitem etti. Bu sitem nezaket ehli için ağır ve incitici olup Seyyid Mehmet Efendi çok müteessir oldu ve oturmasını rica etti. O anda müftü, dehşet içinde titremeye başladı. Aşağı katta hazretin keşfi açık hanımı Medine hanım aşağı kattan seslendi:"Şeyh efendi misafiriniz korkuyor, onu teskin ediniz".
O sırada Seyyid hazretlerinin oturduğu sedirin altında bir arslanın saldırmaya hazır vaziyette işaret beklediğini gören ziyaretçi müftü dehşeti yaşarken, hazretin bir işaret ile aslan kaybolur ve ziyaretçinin korkusu gider.

OSMANLI'NIN YIKILMASI, CUMHURİYETİN KURULMASI VE SONRASI

Osmanlı'da bir canlı idi. Ertuğrul Gazi'nin diktiği fidan OSMAN GAZİ ile gelişerek Kanuni ile tam meyveye dönmüş, 6 asır sonra da ağaca musallat olan kurtlar, yıkılmasını gerçekleştirmiştir. Her canlı ölümü tadacaktır ilahi düsturu burada da tecelli etmiştir. Kaderi mutlak gerçkleşmiştir. Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş, tek parti idaresinden çok partiye geçilip ihtilallerle kesilse de Ak partinin on sekiz yıllık tek başına iktidarını görmekteyiz. Şüphesiz bu harekette bir gün tarihteki yerini alacaktır. Sebebini de yine tarih yazacaktır. 100 yıl öncesini çok iyi okumak gerekir. İttihat terakki ve onun kudretli paşaları ve icraatları iyi bilinmelidir. Sultan Vahdeddin'in aniden İngilizlere sığınıp vatanı terk etmesi, ancak kendisinden önce kudretli Damat Paşaların ülkeyi terk etmesi iyi okunmalıdır. Bir güç aşağı doğru inerken, bir diğerinin "Ben her şeyi tamir ve ıslah ederim" düşüncesiyle ortaya çıkıp yükselmesi de unutulmamalıdır. Eski muktedirler kaçmış, yenileri ise çınarın içten içe çürüdüğünü görememişti. İlahi takdire nazar etmeyenler, bilahare yeni oluşumların da bittiğine şahit olmuşlardı. Çünkü zamanın değişmesi gerekmekte idi. Değişen vaktin icabı olarak iktidara gelenler güçlenince eski seleflerinden farklı olmadıklarını gösterip onlarda aynı akıbete duçar olarak tarih sahnesinde yerini almışlardır. Adaletin temin edilmediği tüm iktidarlar istedikleri kadar güçlü olsunlar hep aynı akıbete duçardırlar. Yeni bir hareket çıkar, hatalardan ve yanlışlardan dem vurur, eski muktedirleri darmadağınık eder, dünyevi bir güce kavuşur, ancak eskilerin hatalarına duçar olurlar. Dünyayı talep etmenin kaçınılmaz sonucu budur. 

18 Mayıs 2020 Pazartesi

SULTAN VAHDETTİN'İ GÖTÜREN ZIRHLI

Halifeliğin kaldırılması kararını tebliğ için Yıldız Sarayına giden Refet Paşa,"Halife hazretleri" diye söze başlayınca sultan meseleyi anlamıştı:"Saltanatsız bir hilafet, Hanedanımızın en aciz bir ferdinin  bile kabul etmeyeceğine emin olabilirsiniz paşa" diyerek konuşmayı sonlandırmıştır. Hilafet kaldırılmasına rağmen hükumet Padişahın hal'ine dair kendisine hiçbir tebliğde bulunmadığı gibi halifeye ait makam tahsisatının verilmesine mani olmamıştı.
Sultan Vahideddin, saltanatın elden gittiğini,hayatının da tehlikede olduğu kararına vararak bir müddet memleketten uzaklaşmaya niyet edip alttan alta yolculuk hazırlıklarına başlamıştı. O buhranlı günlerde en yakınları da olsa kimseye güvenipte bu meseleyi açamıyordu. Kaderin cilvesi ki yanındaki adamlardan sarayın mızıka ve hademe kumandanı Kaymakam Zeki bey, İngilizlere görüşerek onları devreye sokup bu seyahatin yolunu açmıştı. Onların Padişahtan beklentisi biraz daha farklı idi. Apar topar kaçarken kıymetli eşyalar, Topkapı sarayındaki kutsal emanetlerde dahil, yüklüce nakitle gitmeyi beklerken padişah yanına sadece yirmi bin altın almış, kutsal emanetleri ecdadın emaneti diye reddetmişti. Bu hadise vatandan kaçıp İngilizlere sığınma şeklinde hep vurgulanmış ancak "hırsızlık" ithamı yapılmamıştır.Eğer Kutsal emanetler hususu gündeme gelse idi (ki kolaylıkla bunu yapmak mümkündü)bugün dahi "hırsızlık" la suçlanacaktı.
Maalesef kendisini İstanbul'dan apar topar kaçırarak götüren zırhlı harp gemisini Malay Müslümanlarının satın alarak İngilizlere hediye etmiş olup ismi "Malaya" idi.
Padişahın ayrıldığı gün Cuma günü olup Hamidiye camisinin minarelerinden hafız müezzinler sala vererek Cuma selamlığı için padişahı beklemekte idiler. Süvari ve maiyyet bölükleri elbiselerini giyip merasim için hazır beklemekte idiler. Padişahın İstanbul'dan ayrıldığını bilmiyorlardı.

SİYONİZM NE DEMEKTİR?

Siyonizm en geniş anlamı ile Arz-ı Mevud yani Filistin dışındaki bütün Yahudileri yine oraya toplamak ve sonra da Süleyman mabedini Siyon dağı üzerinde yeniden inşa etmek idealidir şeklinde tarif edilebilir.
Tevrat ve Ahdi Atik'in mahiyeti icabı,Yahudilikte din ile devleti kesinlikle birbirinden ayırmak imkansız görülmektedir. Bu nedenle dini bağımsızlıktan sonra siyasi bağımsızlık da şart bulunmaktadır.
Ahdi Atik'te çeşitli yerlerde zikredilen Mesih görüşü mevcut olup tüm dünyadaki Yahudiler Mesihin gelmesini beklemekte ve onun gelişiyle Süleyman mabedi yeniden inşa olunacaktır beklentisi içindedirler. Ancak 1948 yılında İsrail Devleti kurulunca siyasi bağımsızlık hallolmuş olup sıra, Filistinlilerin bu topraklardan tahliyesi ile mabedi inşa etmek hadisesi gündemdedir. Yahudiler Hz.İsa'yı "sahte mesih "sanmışlardır. Onun aleyhine çalışmışlar, sonunda çarmıha gerilmelerine neden olmuşlardır.

YAHUDİLİKTE KUTSAL MABED

Tevrat'da yerine getirilmesi sadece mabedin varlığına dayanan yüzlerce emir bulunmaktadır. Mabetteki Başkohen ve kökenlerin, yani din adamlarının; kurbanların takdimlerin ve bilhassa vergilerin toplanmasında görevleri bulunmaktadır.Belirli ibadetler ancak mabet ve başkohenin varlığı ile mümkün olabilmektedir. Dolayısıyla mabet olmaksızın Yahudi dininin vecibelerinin ifası mümkün değildir.
Süleyman Mabedi, Yahudilerin Hz. Süleyman tarafından siyon dağına inşa edilmiş kutsal mabedi olup ismi BEYT HAMİKDAŞ'tır.
Bugün Kudüs'te Ömer Camiinin bulunduğu sahada kutsal Mabedin sadece batı duvarı kalmış olup ismi "Ağlama duvarıdır".Çünkü Babilliler ve Romalılar tarafından iki kez yıkılmıştır. Şayanı dikkattir ki gerek Babillerin gerekse Romalıların mabedi tahrip ettiği tarihler aynı ayın aynı günün vaki OLMUŞTUR. Bu tarih Yahudi takvimine göre AV ayının 9. günüdür.

İNSAN UZUVLARINA GÖRE KARAKTER TAHLİLLERİ

Adli Tıp üzerine çalışanlar bazı insan tiplerinin hangi suça meyilli olduğu hususunu araştırırlar. Ehli tasavvufun bir kısmı bu konu ile ilgilenmiştir.Bu husustaki tenbihler ikaz mahiyetinde olup tecrübe edildiği için müminin feraseti babı içinde zikredilir.Örneğin:
GÖZ pek mavi ve saç kırmızı yahut siyah karışık renkte olursa o kişi hileye, hiyanete, fıska ve aklının hoppalığına delildir. Eğer bununla beraber bu kişinin alnı geniş, çenesi dar ve köse ve yanakları etli ise ve başında saç çok olursa bu sıfata haiz kimse katil tabiatlı olup bundan korunmak gerekir.
SAÇ :hükema derlerki sert saç şecaate ve dimağ sıhhatine, yumuşak saç korkaklığa, göğüste ve karında çok kıl olması vahşet tabiatına, anlayış eksikliğine delildir.
CEPHE(ALIN) Hükema der ki kendisinde kırışıklık bulunmayan geniş alınlı kimse insanlar arasında fesada kibre ve haddi aşan bir yapıya delalet eder. Alın cephesi mutavassıt  olan ve onda buruşukluk olan sadık, muhib, alim, mütyakkız, tedbirli ve hazıktır.
KULAKLAR :Kulakları büyük olan kimse cahildir, ancak onun hafızası kuvvetli olur.Kulakları küçük olan ahmaktır.
GÖZ:Gözün en fenası mavidir. Gözleri fırlak ve büyük olursa o kimse hasedcidir, tembeldir, gayri memnundur. Bazen de haindir. Göz cansız, hareketsiz ve ölü bakışı gibi ise o cahil ve öfke tabiatlıdır. Kimin gözünde süratle hareket ve öfkeli bakış olursa o hilekar, hayırsız ve gadr edicidir. Kimin gözü kırmızı olursa o kimse cesaretli ve cesurdur. Eğer havalisinde küçük noktalar olursa onun sahibi insanların şerlisi ve onların en fenasıdır.
BURUN : ince olursa sahibi çeviktir. Uzun olup ağzına girişe yakın olursa o kimse kuvvetlidir. Burun enli olursa o kimse çok cimaya müpteladır. Burun deliği büyük olursa o gazaplıdır. Ortası kalın ve enli olursa o kimse çok yalancı ve boş söz söyleyicidir.
AĞIZ:Kimin ağzı geniş olursa o kuvvetlidir. Kimin dudakları kalın olursa o ahmaktır. Dudakları kırmızı ve kalınlığı orta olursa o mutedildir.
DİŞ: kimin dişleri dolaşık ve çıkık olursa o kimse hilekardır. Kimin dişlerinin arası hafif açık olursa o kimse akıllı, müdrik, emin ve tedbirlidir.
SAVT(SES) İnce ses ve süratli konuşma yalan ve cehle delildir.Sesin kalınlığı gazaba ve kötü ahlaka delildir.
KOLLAR:avucunun içi dizlere değinceye kadar uzun olursa şe saate ve kereme  ve izzeti nefse delalet eder. Eğer kısa olursa sahibi korkaktır ve şerri sever.
(İbni arabi, Tedbiratı ilahiyye 8.Bab)

17 Mayıs 2020 Pazar

İMAM MEHDİ ORTAYA ÇIKTIĞINDA

İmam Mehdi hazretleri ortaya çıktığında onun yegane açık düşmanı fakihlerdir.Yani ilahiyatçılar ve diyanet denilen taklit ehli. Çünkü Mehdi'den sonra onların başkanlığı kalmayacaktır. Kılıç Mehdi'nin elinde olmasaydı, fakihler onun katline fetva verirlerdi. Fakat Allah Teala Mehdi'yi kılıç ve kerem özelliği ile izhar etmiştir. Fakihler ondan beklendi içine girerler ve hem korkarlar ve inanmadıkları halde hükmünü kabul ederler, hatta kabul ettikleri hükmün zıddını içinde saklarlar. Mehdi Resul mal ve otorite sahibi olacağından zahirde malına duydukları tamahkarlık nedeniyle ve ya otoritesinden korkarak ona boyun eğerler.(İbni Arabi hazretleri)
Bir rivayete göre Mehdi Resul'e karşı gelmelerinden dolayı kırk bin cami imamının kafası gidecekmiş...

KURAN SURELERİNİN HAVASSI

1-) FATİHA suresini her kim vird ederek okursa, o kimsenin dünya ve ahiret bütün maksudu kendisine bahşolunur ve o kimseyi bütün afetlerden muhafaza eder. Bir kağıda yazılıp suya katılıp hastaya içirilirse Hakk'ın lütfu ile şifaya kavuşur
2-) BAKARA SURESİ'ni okuyan kimseye büyü, sihir, şeamet tesir etmez, bunlardan korunur.
3-) ALİ İMRAN suresini üç defa okuyana Hak Teala ummadığı yerden mal verir zengin eder. Kul borcundan da kurtarır
4-) NİSA SURESİNİ, erkek kadın kim okursa Hak Teala karı koca aralarını ıslah eder, dirlik düzenlik ihsan ve inayet eder.
5-) MAİDE SURESİNİ  kırk defa okuyana Hak Teale bol rızk  mal ve makam ihsan eder.
6-) ENAM SURESİNİ  kırk bir defa okuyan kapalı kısmetleri açılır, karışık işleri ve halleri düzelir.Hak Teala düşman şerrinden muhafaza eder.
7-) ARAF SURESİNİ  okuyanlar ahiret azabından kurtulur
8-) ENFAL SURESİNİ yedi defa okuyan günahsız ise zindandan kurtulur, bütün kötülüklerden ve şerden emin olur.
9-) TEVBE SURESİNİ  on yedi kerre okuyan kimsenin bütün hacetleri, tarafı ilahiden kaza olunur. Fena kimselerin ve hırsızların şerrinden emin olur.
10-) YUNUS SURESİNİ her kim yirmi bir kerre okursa Hak Teala düşmanlarına fırsat vermez ve şerlerinden emin kılar
11-) HUD SURESİNİ kim üç kerre okursa haceti reva ve denizde boğulmaktan Hakk'ın izni ile mahfuz olur.
12-) YUSUF SURESİNİ okuyan kimse hasretine kavuşur ve bütün mahlukatın gözünde şirin görünür.
13-) RAD SURESİNİ okuyan kimsenin çocuklarını Hak Teala görünmeyen kuvvetlerin şerrinden hıfz eder, ağlayan çocuğa okunsa derhal susar. Okuyan ve çocukları yıldırım ve şimşekten hıfzolunur
14-) İBRAHİM SURESİNİ yedi defa okuyanın düşmanlarına fırsat verilmez, ana ve babasının rızasında bulunur.
15-) HİCR SURESİNİ üç kez okuyan alış verişinde bereket bulur.
16-) NAHL SURESİNİ her kim yüz kerre okursa düşmanı zafer bulamaz ve Hakk'ıın keremi ile her türlü maksuduna ulaşır.
17-) İSRA SURESİNİ yedi kerre okuyan; gammazların, hasetçilerin şerrinden emin olurlar. Hak Teala düşmanlarına fırsat vermez.(yazılarak suyu küçük çocuklara içirilirse dilleri açılır)
18-) KEHF SURESİNİ her kim cuma günü bir kerre okursa, ertesi cuma gününe kadar bütün kazalardan, belalardan Hak Teala kendisini korur, ahir zaman fitnesinden, Deccal şerrinden emin olur, sıhhat ve afiyet ihsan buyurur.
19-) MERYEM SURESİNİ kırk bir defa okuyana Hak teala rızk ihsan buyurur ve yoksulluktan kurtarır.
20-) TAHA SURESİNİ yirmi bir kerre okuyan , evde kalan kız evladına kısmet çıkar ve salih bir er nasip olur.
21-) ENBİYA SURESİNİ yetmiş kerre okuyan, gizli korkulardan kurtulur, okumaya devam ederse Hak Teala kendisine salih bir çocuk verir.
22-) HAC SURESİNİ  kim devamlı okursa kıyamet korkusundan emin olur ve ölümü de asan olur
23-) MÜMİNUN SURESİNİ ,her kim devamlı okursa, Hak Teala kendisine salahı hal, tövbe tevfik ve müyesser eyler.
24-) NUR SURESİNİ kim devamlı okursa Hak Teala kalbindeki imanını muhkem kılar ve şeytanın vesvesesinden halas eder.
25-) FURKAN SURESİNİ yedi kez okuyanı Hak Teala o kulunu düşman şerrinden muhafaza eder ve fena yerlere gitmekten korur. 
26-) ŞUARA SURESİNİ yedi kerre okuyan kimseye Hak teala bütün mahlukatı muhabbet ettirir ve hepsiyle hoş hal olur.
27-) NEML SURESİNİ devamlı okuyan kimse,Zalimlerin şerrinden muhafaza olunur.
28-) KASAS SURESİNİ yedi kez okuyanı Hak Teala büyük bir kazadan  ve büyük düşman şerrinden emin kılar.
29-) ANKEBUT SURESİNİ, her kim yazarak suyunu içse, Allah'ın keremi ile unutkanlığı gider ve kuvve-i hafızası sıhhate kavuşur.
30-) RUM SURESİNİ , harp zamanında zafer niyyeti ile üç kerre okursa, İslam askerine nusreti ilahi yetişir ve düşmanı mağlup eder.
31-) LOKMAN SURESİNİ  yedi kerre okuyan kimsenin, maddi ve manevi hastalığı ve karın ağrısı ve benzeri illetlerine Allah şifa ihsan eder.
32-) SECDE SURESİNİ yazarak bir şişeye koysa şişenin ağzını sıkıca kapattıktan sonra evin bir tarafına gömse , o evateşten korunur ve her türlü düşman şerrinden emin olur.
33-) AHZAP SURESİNİ kırkbir defa okuyanın işi ticaret ve kazancı bol olur,müşkilleri kolaylaşır ve kendisinebereket ihsan olunur,
34-) SEBE SURESİNİ  yetmiş kez okuyan büyük yanındaki karışık hacetini Hak Teala giderir.
35-) FATIR SURESİNİ okuyanın görünmeyen kuvvetlerin, şeytanların ve insan şeytanlarının şerlerinden emin olur, bu sureyi okumaya devam edenlerin ömürleri bereketlenir.
36-) YASIN SURESİNİ yetmiş defa okuyanın muğlak hacetleri reva olur. Cenazesinde okunsa kabir suali asan olur. Yazılarak suyu içilse Hak Teala o kimsenin kalbine bir nur ihsan buyurur ki bu nur ile gamı, kaseveti ve bütün endişeleri zail olur ve sıkıntılarından kurtulur.Akşam sabah okunması fakirlikten kurtarır.Kuranın kalbi bu suredir.
37-) SAFFAT SURESİNİ  her kim yedi kerre okursa kendisine rızk bereketi ihsan olunur.
38-) SAD SURESİNİ okumaya devam eden , şeytanın ve insan şeytanlarının şerrinden emin olur.
39-) ZÜMER SURESİNİ  okumaya devam eden kimse Hak katında aziz olur ve keremi ilahiyyeye nail olur.
40-)MÜMİN SURESİNİ yedi kerre okuyan kimse istek ve hacetlerini Hak Teala reva kılar.
41-) FUSSİLET SURESİNİ bir kerre okuyan kimse hırsız,yankesici ve eşkıya şerrinden emin olur. 
42-) ŞURA SURESİNİ Otuz üç kerre okuyan kimseyi Allah, düşman korkusundan emin kılar.
43-) ZUHRUF SURESİNİ  okuyan kimsenin gönlüne şeytan vesvesesi yol bulamaz.
44-) DUHAN SURESİNİ  devamlı okuyan kimselere bütün halk muhabbet eder.
45-) CASİYE SURESİNİ  sefere çıkan  bir kimse kırk defa okursa seferi mübaret olur, selametle geri döner.
46-) AHKAF SURESİNİ  bir kimse yazarak sandığa veya dolabın içerisine koyarsa, Hak teala kumaşlarını güve denilen hayvanın yemesinden hıfz eder.
47-) MUHAMMED SURESİNİ harp esnasında her gün kırk bir kerre okursa, Allah Teala İslam askerine nusret, muvaffakiyet ve selamet verir, düşmanlarını ise kahru perişan eder.
48-)FETİH SURESİNİ  kırk bir defa okuyan kişinin işlerini Hak Teala asan eder. Harp vaktinden her gün Muhammed Suresi ile birlikte okunursa düşman meydandan firar eder.
49-) HUCURAT SURESİNİ derdine derman bulamayan kimse yedi defa okursa Allah Teala o kulunun derdine derman verir, kendisin sıhhate kavuşturur.
50-) KAF SURESİNİ her cuma gecesi  üç kerre okuyan kimsenin gözü nurlanır, görme hassası asla azalmaz,daima gözü aydın ve mesrur olur.
51-) ZARİYAT SURESİNİ  kıtlık vaktinde yetmiş kerre okuyanın Hak Teala kıtlığını giderir, bolluk ve ucuzluk verir, bütün ekinler bereketli olur.
52-) TUR SURESİNİ  üç kerre hastaya okusalar, karı koca arasında ülfet ve muhabbet ihsan eder.
53-) NECM SURESİNİ , yirmi bir kerre okuyan, matlup ve maksuduna erişir.
54-) KAMER SURESİNİ okuyan korktuğundan emin olur, korktuğu kimsenin şerrinden emin olar.
55-) RAHMAN SURESİNİ okuyanın gönlü mesrur olur. Korktuğu kimsenin şerrinden emin olur.
56-) VAKIA SURESİNİ  okuyanı Allah Teala zengin ve bay eder. Namerde muhtaç kalmaz. Kendisine ululuk ihsan buyrulur.
57-) HADİD SURESİNİ  yetmiş kerre okuyanın işi açılır, gücü artar, sıkıntılardan halas olur.
58-) MÜCADELE SURESİNİ bir kimse bir avuç toprak üzerine okusa ve düşmanı üzerine saçsa biiznillah düşmanı münzehim olur.
59-) HAŞR SURESİN hacet için üç defa okuyan ne muradı varsa verilir.
60-) MÜMTEHİNE SURESİNİ  vird ederek okuyan ın gönlündeki nifakını Allah celle iderir.
61-) SAF SURESİN üç kerre okuyarak üstüne üfürene düşman zafer bulamaz.
62-) CUMA SURESİNİ  dargın olan karı-koca arasını bulmak için ıslahları niyyetine beş kerre okurlarsa , karı koca barışır ve birbirlerine muhabbet ederler.
63-) MÜNAFIKUN SURESİNİ yüz kerre okuyan kimse gammaz ve hasetçilerin dillerinden emin olur.
64-) TEGABUN SURESİNİ yedi kerre okuyanın sakladığı eşyayı Hak Teala hıfz eder.
65-) TALAK SURESİNİ yedi kerre okuyan kötü avrat şerrinden emin olur, borçlu ise borcundan kurtulur, ummadığı yerden zengin olur.
66-) TAHRİM SURESİNİ,karı kocanın iyi geçinmeleri için okurlarsa , maksatlarına nail olurlar.
67-) MÜLK SURESİNİ  yedi kerre okuyan belalardan emin olur, kaybettiğini bulur, akşam sabah okuyan kabir azabından kurtulur ve kabir suallerine cevap verir.
68-) KALEM SURESİNİ on kerre okuyan haceti reva olur ve göz değmesinden muhafaza olunur.
69-) HAKKA SURESİNİ okuyanın düşmanı def olur ve düşman şerrinden kurtulur.
70-) MEARİÇ SURESİNİ  on kerre okuyan kimse kıyamet korkularından emin olur.
71-) NUH SURESİNİ, bir kerre okuyanın düşmanı red ve def olur.
72-) CİN SURESİNİ yedi kerre okuyan kimse nazardan,cin ve şeytan şerrinden, fena sözlerden emin olur. Küçük çocuklardan, her türlü hallerden ÜMMÜ SIBYAN denilen manevi hastalıktan kurtulur.
73-) MÜZEMMİL SURESİNİ, korkak çocuk üzerine okurlarsa , korkusu zail olur.
74-) MÜDESSİR SURESİNİ  okuyan bütün fenalıklardan emin olur.
75-) KIYAME SURESİNİ okuyan ve devam eden kişi kıyamet zorluklarından kurtulur.
76-)  DEHR SURESİNİ  yedi kez okuyan bilcümle şerlerden emin olur, Ehli Beyti mustafaka komşu  ve şefaatlerine nail olur.
77-) MÜRSELAT SURESİNİ  okuyan kimse iftiralardan kurtulur.
78-) NEBE SURESİNİ  her gün ikindiden sonra okuyan kimse kabir karanlığı görmez, kabri bu surei celilenin nuru ile nurlanır.
79-) NAZİAT SURESİNİ  devamlı okuyan kimse, ölüm acısını duymaz, son nefesinde canını kolaylıkla teslim eder.
80-) ABESE SURESİNİ bir hacet için üç kerre okuyanın haceti yerine gelir.
81-) TEKVİR SURESİNİ okuyan cümle mahlukatı ilahiyyeye heybetli görünür.
82-) İNFİTAR SURESİNİ devamlı okuyan kimse son nefesinde tevbe ve tevfik ile göçer.
83-) MUTAFFİFİYN SURESİN yedi kerre okuyan kimsenin ticaret ve kazancı bereketli olur.
84-) İNŞİKAK SURESİNİ doğumuna üç gün kalan kadına doğumu esnasında yazılıp suyu içirilirse, doğum meşakkatinden halas olur.
85-) BURUC SURESİNİ yirmi bir kerre okuyan kimse, düşman şerrinden halas olur.
86-)TARIK SURESİNİ üç kerre okuyan kimse, cinlerin, şeytanın, hırsızların ve haram yiyenlerin şerlerinden halas olur.
87-) ALA SURESİNİ yazarak meyve bahçesine asan kimsenin bağ ve bahçesine asla zarar gelmez.
88-) ĞAŞİYE SURESİNİ  her kim yel ve diş ağrısı için okursa, bunlardan kısa zamanda kurtulur.
89-) FECR SURESİNİ okuyan büyüklerin gazabından emin olur.
90-) BELED SURESİNİ  bütün manevi hastalıklara  ve hassaten göz ağrısına okurlarsa derhal def olur.
91-) ŞEMS SURESİNİ yirmi bir defa okuyan, bütün korkulardan emin olur.
92-) LEYL SURESİN  yedi kerre okuyan gece ve gündüz bütün korkulu yerlerden ve korkulardan emin olur.
93-) DUHA SURESİNİ kırk bir kerre okuyanın çalınmış malı ele  geçer.
94-) İNŞİRAH SURESİNİ  yeni elbise giydiği gün üç kerre okuyana giydiği elbise mübarek olur, saçını ve sakalını tararken okursa asla fakirlik görmez.
95-) TIYN SURESİNİ yetmiş kerre okuyan, bütün mahlukatın gözüne güzel görünür.
96-) ALAK SURESİNİ  büyükler huzuruna varacak kimse yedi kerre okursa haceti verilir ve kendisi mükerrem tutulur.
97-) KADR SURESİNİ ramazan gecesi bin kerre okuyan, Hak Tealayı rüyasında görür, pazartesi gecesi beş yüz defa okuyan Peygamber (sav) rüyasında görür ve bağlı işleri fetholur.
98-) BEYYİNE SURESİNİ okuyan düşman şerrinden emin olur.
99-) ZİLZAL SURESİNİ kırk bir defa okuyanın düşmanları kahrolur.
100-) KARİ'A SURESİNİ, iki kişinin arasını ıslah için okurlarsa sulh ve selametle neticelenir.
102-) TEKASÜR SURESİNİ her gün okuyan kabir azabından emin olur.
103-) ASR SURESİNİ yetmiş kerre okuyanın sıkıntıları def olur.
104-) HÜMEZE SURESİNİ, yirmi bir kerre okuyan gammaz ve hasetçilerin şerlerinden halas olur.
105-) FİL SURESİNİ  akşam ve yatsı arasında iki yüz elli kerre okuyanın düşmanı def olur.
106-) KUREYŞ SURESİNİ  yedi kerre okuyan kimse, kendisine fenalık edebilecek kişinin korkusundan emin olur, yiyecek ve içeceğe okunup üflenirse bereketli olur.
107-) MUAN SURESİNİ  kırk bir kerre küçük çocuk üzerine okurlarsa Hak Teala o yavruyu afetlerden ve beliyyelerden hıfzeder.
108-) KEVSER SURESİNİ bir kerre okuyan kimse Kevser şarabını Efendimizin elinden içmek nasip olur.
109-) KAFİRUN SURESİN  günde üç kerre okuyan bütün belalardan emin olur.
110-) NASR SURESİNİ üç kerre okuyanın imanını Hak teala şeytanın şerrinden saklar, ahirete iyman ile  göçer,
111-) TEBBET SURESİNİ bin kerre okuyan düşmanlarına galip gelir.
112-) İHLAS SURESİNİ  haksız olarak hapsedilenler için bin kerre okurlarsa, o kimse hapisten kurtulur.
113-) FELAK SURESİ her ramazanın sonun üç kerre okuyan kimse, semavi belalardan ve dünya kazalarından emin olur.
114-) NAS SURESİNİ , felak suresi ile birlikte her namazın sonunda üç kerre okuyan kimse semavi afetlerden,cümle belalardan, hasetçilerden, gammazlardan, kötü nazar sahiplerinden  büyü ve sihirden, hilekarlardan  cin ve şeytan vesvesesinden emin olur.