31 Aralık 2019 Salı

SANAT ERBABI İŞ ESNASINDA ESKİ ELBİSE GİYER

Her sanat erbabı iş başında eski püskü ve zillet elbisesi giydiği gibi bu elbise onun efendiliğine bir zelle getirmez. Tarikat yolunda süluk eden mürid de ilmi süluku öğrenmek istediği vakit bu ilmin ameliyatı esnasında cisminden kibir ve azamet libasını çıkar ve mürşidi kamilin huzurunda zillet ve meskenet libasını giymek gerekir. Bir mesleğin ilmini öğrenmek istersen kavlidir. Ancak bir sanatı ve ameliyatı öğrenmek istersen onun yolu fiili tatbikattır....

ALLAH ADAMLARI TEKRAR DÜNYAYA GÖNDERİLİR Mİ?

Isparta Eğirdir gölünün kıyısında Devran Baba namında bir zatın türbesi mevcuttur. Bu zata izafe edilen şu söz dikkat çekicidir."Bu dünyaya bin kerre geldim, bin kerre gittim. Anlayana Huu, anlamayana hoo"
Yeniden yaratılma (reenkarne) insanlar arasında çok konuşulmuştur. Ancak sapık inançlıların vehimlerinin fikri gibi değildir. Hak Teala Fenafillah makamına ve bekabillah makamına gelmiş olan arifi billah kullarını(ki bunlar ölmeden önce ölmüş olanlardır) kulları irşad için tekrar alemi keserata döndürdüğünü büyükler söyler.Bu alemi keseratta onlar tekrar cihada başlarlar, dünyanın meşakkatlarına talip olurlar. Bu nedenle tekrar cismaniyyet alemine reddolunurlar. Zira Allah'a seyrin sonu var iken Allah'da seyrin sonu yok imiş. (Bu bahis insanın ayaklarını  kaydıran tehlikeli bir bahis olduğundan kelama dökmemek gerekir)
Bir de"Ölüden diri çıkartır"(Ali imran 3/27) ayetini iyice tefekkür etmek gereklidir.
Hz. Mevlana efendimiz buyurur ki:"Bu sırrı açmağa izin yoktur.Yoksa Ebhaz'ı Bağdad ederdim"buyurur."Biz Hallac-ı Mansur'un arbedesi ve nüktesi olmazdan evvel can aleminin Bağdad'ında "enel hak" narası vururduk" buyurur.
Eğer inzi ilahi olsa idi , varlığın yokluktan nasıl çıktığını açık bir surette tafsil edip Ebhaz şehri gibi olan bu dünyayı Bağdad şehri gibi olan ervah alemine kalb ederdik ve bu dünya ehline Hakkı hakikinin gayrına tapıldığını gösterip onları vechi bakiye yöneltirdik. Fakat imtihan yeri olan bu dünyada vech-i bakiden bu nikabın kamilen kaldırılmasına ruhsat yoktur. Bu müşahede nimetine , Hakk'ın kendisine çektiği kullar nail olurlar.Zira vücudu mutlakı Hakkın meratibini  ve bu meratibin vahdetini idrake her kulun istidadı müsaid değildir.

MELEKLER NE ŞEYDEN YARATILDI"

Hz.Abdülkadir Geylani efendimiz Risalei Gavsiyye isimli nutuklarında şöye buyurur:"Ya Rab melekleri ne şeyden yarattın?" diye sordum. Hak Teala buyurdu ki :"İnsanın nurundan yarattım ve insanı da benim zuhurumun nurundan yarattım". İnsandan maksud insanı kamildir.

"ASLAHA BALEHÜM"(KALBLERİN DÜZELTİLMESİ

" Allah onların kalblerini düzeltti"(Muhammed suresi 47/2). Süluk yolunda olan mürid, hazır olan dünya nimetlerinin hazzını terk ederse(riyazetle, zühdle) Hak teala bu hazlara karşılık olarak o müridin kalbine bir başka misli olmayan haz ve zevk verir.
Riyazet ve mücahede sülukun tamamlanması ile son bulur. Kemalata ulaştıktan sonra riyazete hacet kalmaz.Bu konuda Hz. Abdülkadir'in şu hali anlatılır. İhtiyar bir kadın yanında küçük çocuğu olduğu halde Hz. Pir'in huzuruna geldi  ve dedi ki:"Oğlumun gönlünü sana ziyade mütemayil gördüm. Ben kendi hakkımdan vazgeçtim sana hizmet etsin". Hz. Gavs o çocuğu müridliğe kabul etti ve ona riyazet ve mücahedeyi emretti. Bir kaç gün sonra kadın oğlunu görmeye geldi gördü ki arpa ekmeği yer. Az yemekten ve uykusuzluktan vücudu zayıflamış. Oradan kalkan kadın Hz. Şeyhin huzuruna girdiğinde şeyhin önünde kuş kemiklerinden dolayı bir kap gördü  ve Hz. Şeyhe hitaben:"Efendim sen kuş etlerini yiyorsun, benim oğlum arpa ekmeği yiyor" dedi. Hz.Şeyh elini o kemiklerin üzerine koydu ve "KUMİ Bİ İZNİLLAHİ TEALA ELLEZİ YUHYİL İZAME VE HİYE REMİM (Çürümüş kemikleri dirilten Allah Teala'nın izniyle kalkınız" dedi. O kuşlar dirilip ötmeye başladılar. Hz.Şeyh bu keramet sonrasında kadına buyurdu ki:"Senin oğlunda böyle olduğu vakit her ne isterse yesin"
Bu makamda olan evliyaullah üç meşrep üzerinedir.
Bir kısmı bu makama geldikten sonra dünyevi huzuzattan çekinmez. Bir kısmı dünyevi hazlara hiç iltifat etmez. Bir kısmı da mazen dünyevi hazlardan çekinir bazen çekinmez. Hz.Mevlana efendimiz,bu makama geldikten sonra dünyevi hazlara iltifat etmeyenlerdendir. Buyurmuştur ki "Kırk yıldan beri yemek benim midemde uyumamıştır"Mevlana efendimiz yanında sarı helile denilen gayet acı bir maddeyi ağzına atmasındaki hikmeti, müridan Çelebi Hüsameddin efendimize sordular.Mübarek şöyle buyurdu: Hz. Hüdavendigar'ın riyazeti bir mertebededir ki, suyun ağızlarında değil, boğazlarından dahi geçerken leziz olarak geçmesini istemezler, belki buruk ve acı olmasını isterler"...

30 Aralık 2019 Pazartesi

MERTEBELER

1-) ŞERİAT,  2-) TARİKAT,  3-) HAKİKAT,  4-) MARİFET,  5-) KUTBİYYET,  6-) KURBİYYET,  7-) UBUDİYYET,
Bu menzillere  Yunus emre hazretleri bir nutkunda buyurmuştur:
Seni ben severim candan içerü
Yolun vardır bu erkandan içerü
     Şeriat,tarikat yoldur varana
     Hakikat marifet andan içerü
Dinin terk edenin küfürdür işi
Ol ne küfürdür imandan içerü
     Beni benden sorman ben, ben değilim
     Bir ben vardır bende benden içerü
Süleyman kuş dili bilir dediler
Süleyman var Süleymandan içerü
     Kesildi takatim dizde derman yok
     Bu ne mezhep imiş dinden içerü
Yunusun sözleri hundur ateştir
Kapında kul var sultandan içerü

Bu mertebelerde kendi içinde yedi kısımdır.
Örneğin Şeriat yedi mertebeleri:
Şeriatın şeriatı
Şeriatın tarikatı
Şeriatın hakikatı
Şeriatın marifeti
Şeriatın kutbiyyeti
Şeriatın kurbiyyeti
Şeriatın Ubudiyyeti  gibi
Tarikatta bu mihvalde devam eder:
Tariakatın şeriatı
tarikataın tarikatı
Tarikatın hakikatı
Tarikatın marifeti...vd.

İİLAHİ ESMALARIN NURLARI

Tevhidin (La ilahe illallah) nuru HAVA'İ MAVİ
İsmi Celalin nuru KIRMIZI
İsmi Hu'nun nuru YEŞİL
İsmi Hak'ın nuru BEYAZ
İsmi Hal'ın nuru SARI
İsmi Kayyum'un nuru siyaha yakın MOR
İsmi Kahhar'ın nuru halis SİYAH

NEFİS MERTEBELERİNDE ÇEKİLEN ESMALAR

Tariakt pirleri, kendi müntesipleri için nefis mertebelerinde çekilecek esmaları belirlemişlerdir.Bu esmalar sayılı olarak şeyh tarafından müridin haline göre verilir.azaltılıp çoğaltılabilir.Geçişleri şeyh belirler
Nefsi emmareye ilaç LA İLAHE İLLALLAH,
Nefsi levvameye ilaç:İSMİ CELAL(ALLAH)
Nefsi mülhimeye çare :YA HU
Nefsi mutmainneye vuslat:YA HAK
Nefsi radiyyeye mazhariyet:YA HAY
Nefsi merdıyyeye vuslat:YA KAYYUM
Nefsi safiyyeye makam:YA KAYYUM
Kahhar esmasına salikin fazla devam etmemesi önerilmiştir.

TARİKAT ADABI

Tarikatlar resmen kapatıldığı gibi Allah ü A'lem manevi olarakta teke ineceğini NecibSultanım buyurmuştu.Devam edecek olanın Mevlevilik olduğunu belirtmişti.Çünkü;Sahibülzaman geldiğinde yeni bir süreç başlayacak olup bu süreçte Hakikat çağı olduğudur.bELKİ İNSANLAR,ŞERİATI YAŞAMADAN,TARİKAT RİYAZETİ GÖRMEDEN DİREKT hAKİKATTAN BAŞLAYACAĞINI hASAN hÜDA HAZRETLERİ İFADE BUYURMUŞTU.Böylede olsa tarikat adapları altı kısımdır.
1-Oturulacak yer nerede olursa olsun, diz üstü oturmak
2-Sır saklamak
3-Pir yahut şeyh huzurunda az söylemek
4-Piri, her ne verirse kabul etmek
5-Şeyhi nazarından çıkarmamak
6-Mahlukatı ilahiyyeye hor bakmamak

29 Aralık 2019 Pazar

VÜCUDUMUZUN İDARECİLERİ

Vücudumuza sahip olup orada idareci olmak isteyen iki kuvvet vardır. Ruh ve Nefs. Nefs'in yardımcısı Şeytan, Ruhun yardımcısı Akıldır. Ruh ve aklın hakim olduğu kişi melekten üstün olur,nefsin hakim olduğu kişi hayvanattan daha aşağı dereceye iner.
Nefis, yedi usulle terbiye olunur. Evvela ŞERİAT, sonra TARİKAT, sonra HAKİKAT, sonra MARİFET,sonra KUTBİYYET, sonra KURBİYYET, sonra UBUDİYYET ile nefis terbiye edilerek insanı Kamil olunur
Nefslerinin derecelerine göre insanlar:
NEFSİ EMMARE: Kafirlerin ve fasıkların nefsleridir.
NEFSİ LEVVAME:Günahlarına pişman olan müminlerin nefsidir.
NEFSİ MÜLHİME:Alimlerin nefsleridir.
NEFSİ MUTMAİNNE:İlmi ile amil olanların ,ihlas ile yapanların nefisleridir.
NEFSİ RADİYYE:Veliyyullah'ın nefsleridir.
NEFSİ MERDIYYE:Arifi billahların nefsleridir.
NEFSİ SAFİYYE:Enbiya kiramın nefisleri ve makamlarıdır

HAK MÜRŞİDİ NASIL TANIYABİLİRİZ ?

Hak mürşitlerinin üç sıfatı vardır:
1-Böyle bir zatı görenlerin kalplerinden bütün kederler def olur,kalpleri sevince gark olur ve safaya ererler. Konuşmalarında, ahireti hazırlatır ve mahlukatı sevmeye teşvik eder. İnsanları Allahü Teala'nın rızasına ve Resulullah(sav)'ın sünnetine davet eder. Allah sevgisi,peygamber muhabbetini, evliyaullah siyretini kalplere nakşeder Ruhları iyman ve islam aşkı ile doyururlar. Daima hakkı ve sabrı tavsiye ve telkin ederler
2- Cömert ve kerim olurlar.Kendileri az yerler,daha çok yedirmeyi severler. Şahıslarına karşı işlenen suçları ve kabahatları hoş görücü ve affedici olurlar.
3- Duaları kabule kaarin ve nefesleri şifalı olurlar. Resulullah sıfatları ile sıfatlanırlar. Kendilerine tabi olanların müşküllerini hallederler .

YALANDAN "BEKTAŞİYİM" DEMEK

Hikaye edilir ki Sivas'a bir Kadı'nın tayini çıkmış.Tarikat mensuplarının bulunduğu bir meclise yolu uğramış. Herkes mensup olduğu tarikatları söylemiş. Kadiriyim, Halvetiyim, Nakşiyim, Rufaiyim, Mevleviyim diye.Tarikatlara inanmayan Kadı efendi de laf olsun diye "Ben de Bektaşiyim" demiş. Meclistekiler hayret etmişler."Medrese tahsili görmüş Başındaki sarıkla bir adamın Bektaşi olmasına hayretle nezaketlerinden hayretlerini açıklayamamışlar. O gece Kadı efendi korkunç bir rüya görür, hatalı kararlarından dolayı cehenneme atılmasına karar verilir. İnfaz melekleri bunu cehenneme sürüklerken nur yüzlü bir zatı şerif huzuru Hakka varıp secde ederek Kadı efendinin bağışlanmasını dilemiş:"Ya Rab  bu zat benim dervişimdir, bana tabidir. Ya onu bırak cennetine girsin, ya da beni onunla birlikte cehenneme sok. Allah celle: Al, bu asi kadı'yı sana bağışladım, buyurarak dostunun niyazına icabet eylemiş ve Hacı Hünkar-ı Veli hazretleri, Kadı'nın elinden tutarak cennete iletmiş. Hayret ve dehşet içinde kalan kadı efendiye:"Yalandan müride iltifatımız budur. Gerçekten benden olaydın seni cennet-i zata eriştirirdim, buyurmuş.
Ertesi gün Sivas'ta bir Bektaşi şeyhi varsa ona intisap edeceğim diyerek dediğini yapmış Sivas Bektaşi şeyhine intisap etmiş ve tarikatı Bektaşiyye'den olmuştur.

EVLİYANIN MERHAMET NAZARIYLA BAKMASI

Anlatılır ki asi bir kimse, suçlarının çokluğu ve tekrarı nedeniyle hakim tarafından idam edilmişti. Adamın cesedi dar ağacında asılı iken Ehlullahdan Cüneyd-i Bağdadi hazretleri oradan geçerken, gözü bu idam mahkumuna ilişti, merhametle şöyle bir baktı ve oradan uzaklaştı.O gece şehrin Hakk'a yakın olan aşıkları ve zahitleri, idam edilen zatın cennete dahil olduğunu  manalarında gördüler ve bu makama nasıl vasıl olduğunu sordular. Şu cevabı verdi:
"- Beni darağacına astıklarında oradan Cüneyd-i Bağdadi hazretleri geçti ve bana rahmet nazarı ile öyle nazar etti ki, Allahü Teala'nın hitab-ı celili erişti:( Benim dostumun, rahmet nazarı ile baktığına azap etmek şanıma layık değildir. Seni affettim ve sana cennetimi verdim) buyruldu. Beni bu suretle cennete idhal ettiler...

28 Aralık 2019 Cumartesi

HARAM PARAYLA YAPILAN CAMİLER

Bir dostum anlatmıştı. Ankara da Çukurambar semtine yakın Cevizlidere yahut Cevizlibağ denilen yerde muhteşem bir cami yapılmıştır. Bir vakit namazı için yolum oraya düştü. Değil abdest yerinde tuvaletlerinde sıcak su mevcuttu. Seramiğin, ahşabın en pahalı malzemeleri kullanılmıştı. Namaz için camiye girdiğimde hiçbir ruhaniyyetin olmadığını gördüm. Merakımı gidermek için namaz sonrasında imamı bekledim ve camiyi kimin yaptırdığını sorduğumda aldığım cevap devlete iş yapan bir müteahhit çıktı. Aynı şekilde de merakımı yenmek için İstanbul'da inşa edilen .....camisine gittim aynı hali orada da yaşadım....

ALLAH İLE KUL ARASINDA VASITA VAR MIDIR?

Kul ile Allahü Teala arasında vasıtayı inkar edenlerden bir kısmı cahilliklerinden, bir kısmı hainliklerinden böyle bir iddiada bulunmaktadırlar. Kul ile Allah arasında vasıta vardır amma, Nebi ahirete gidince vasıta kalmaz diyorlar amma Kul ile Allah arasında kıyamete kadar mühlet verilen  ve vazifesi insanları azdırmak  olan şeytanın varlığını kabul ediyorlar.Peygamber sıfatı ile sıfatlanmış, peygamber neşesini tattıran doğruluğa,iyiliğe, güzelliğe davet eden Allah'ın kitabı ve Resulünün sünneti ile amel eden velilerin mevcudiyeti niçin inkar ediliyor. Şeytanı kabul et, Veliyyullahı inkar et, akıl karı değildir. Kur'an buyuruyor: VEBTEGU İLEYH-İLVESİYLETE" Ona yaklaşmaya vesile arayın). Hadisi şerif açıktır:Alimler, Nebi'lerin varisleridirler. 

BUGÜN TABİ OLUNMASI GEREKEN PEYGAMBER KİMDİR?

Ali imran suresi 31 ayeti sarihtir:"KUL İNKÜNTÜM TUHİBBUHNALLAHE FETTEBİ'UNİY YUHBIBKÜMÜLLAHÜ"(Ya muhammed! de ki: Eğer, siz Allahu Teala'yı seviyor iseniz, hemen bana uyun ki , Allah Teala'da sizi sevsin" Peygamber bugün zahiren yok. Bu ayetin belirttiği tabi olmak nasıl icra edilir. Zahir alimler, Peygamber sünnetini yerine getirmek derlerse de tam hedef değildir. Nebiler (ölümü) tadıcı olduğundan insana, Hakka giden ve Hak rızasına ulaşan yolu gösterme vazifesi Nebi'lere varis olan insan-ı Kamil MÜRŞİDLERE düşmektedir.
Hadisi şerif buyurmuştur ki:Sünnetim üzerine ve rüşt sahibi halifelerimin sünnetleri üzerine olunuz" buyrulmuştur. Cenab-ı Peygamber halife olanlar iki kısımdır: Hulefai raşidin dediğimiz Hz. Ebubekir, Hz. Ömer,Hz. Osman ve Hz.Ali ,Ömer İbni Abdülaziz efendilerimiz olduğu gibi İmaret ve devlet sahibi olmayıp, Resulullah'ın halen ve kal'en varisi olan insanları Hakka ileten mürşitlerdir...

TUZUN KOKTUĞU YER

Damat Albayrak, Kayseri'ye bir iş için uçakla gelir. Programda Nevşehir'de bulunmak da vardır. Nevşehir'deki karşılama heyeti, Bakanın karayolu ile Nevşehir'e geleceğini tahmin ederek hazırlıklar yaparlar. Kayseri -Nevşehir arası 70  Km. Ancak bakan bey Kayseri'den Nevşehir'e uçakla gelir. Bir diğer anlatımla hızla kalkışa geçen uçak tam diklenemeden Nevşehir'e alçalarak inmiştir. Buna şahit olanların içinden geçmiştir:Gerçekten tuz kokmuş. Şaşkın ördek kıçın kıçın yürürmüş derler....

ÜLKE SERMAYESİ NEREYE KAÇTI

Necib Sultanımla dünyevi meseleleri konuşurken buyurdular ki Sermayedar zengin kesim, İktidarın davranışlarını kestiremediği için sermayeyi yurt dışına çıkarttı. Güvenilir olarak tercih edilen ülkeler içinde ilk sıraya İngiltere yerleşti. Çünkü İsviçre, bankalarında bekletilen bu tür paralara bekçilik parası aldığından, İngiltere herhangi bir para almadığından tercih İngiltere tarafında.
Sonra mübarek şu soruyu sordu:"Hükümet bankalardaki mevduata el koyar mı?. Bende saf saf cevapladım. Sıkışırsa niçin koymasın? dedim.
Daha öncesinde, İş bankasının, paraları ile alakalı olası ters durum için nakdini gayrimenkule kaydırdığını duymuştum....

KUTUPLARDA YAŞAYANLAR

Necib Sultanım anlattı: Bir zamanlar kutuplarda yaşayan insanların namaz, oruç, kurban v.s gibi ibadetlerle nasıl mükellef olacağı hususuna kafayı takmıştım. Çünkü oralarda altı ay gece, altı ay gündüz imiş. Bir yıl kadar bu düşünce beni meşgul etti. Kutuplardan mesul bir zatı muhtereme giderek aynı müşkülümü dile getirdim. Dedi bunun yeri Kur'an da var diyerek bir şeyler söyledi. Ben niye bunu açık olarak ifade buyurmuyorsunuz deyince :"Bu konunun cevabı şeriat hocalarının üzerinedir" buyurdu. Bundan sonra o konu kafama takılmadı.

ŞEYHİN MÜRİDİ YEMESİ(YUTMASI)

Fihi Ma fih'de buyurulmuştur:"İsa (a.s) "Hayvan hayvanın etini nasıl yediğine taaccüb ederim" buyurmuştur. Zahir ehli derler ki:"İnsan hayvan etini ekl eder, halbuki ikisi de hayvandırlar.".Bu hatadır, niçin? Zira insan et yer, velakin o yediği hayvan değildir, cemaddır (cansızdır). Çünkü ölünce hayvanlık kalmaz. Ancak garaz budur ki Şeyh, müridini keyfiyetsiz ve niteliksiz bir halde yutar, böyle garib bir hale taaccüb ederim."
Bu hale "Fena fiş şeyh" derler. Ehlullah buyurmuştur ki:"Bir mürid bu makama geldikte, kendi vücudunu şeyhin vücudunda fani olmuş görür, söylediği vakit şeyhi söyler, dinlediği vakit şeyhi dinler. Bu makamdan terakki ettiğinde "Fena fir resul" makamına gelir. Bu makamdan da terakki ettiğinden "fena -fillah"a vasıl olur.
Mürid insanı kamilin sohbetinden hasıl ettiği dertten dolayı, dünyanın ve ahiretin bütün dertlerinden kurtulur...

HAZRETİ YUSUF'UN YORUMLADIĞI RÜYA

Yusuf suresi 12/43 ayetinde, Mısır azizi Reyyan ibnül Velid'in gördüğü rüyayı Hak Teala anlatır: Melik Reyyan dedi ki:"Ben rüyada yedi semiz öküz gördüm ki, yedi zayıf öküz onları yedi ve yedi yeşil başak gördüm ki, kuru başaklar yeşil başaklara galebe eder. Ey kavmim eşrafı, eğer rüya tabirini biliyor iseniz benim rüyam hakkında kavi cevap verin".
Hazreti Yusuf (a.s)'a Hak Teala rü'ya ilmini öğretmişti. Bu tabir, zindandan kurtulmasına vesile oldu. Cenab-ı Pir mevlana efendimiz rüya aynasında gözüken yedi zayıf öküz'ün insanı kamil olduğunu, surette zayıf olan insanı kamilin hakikatı arslan olmakla,ehli nefs olan kimseler surette kuvvetli olsalar da arslanın (insanı Kamilin) onlara galebe edeceğini belirtir. İnsanı Kamil, kendisine tabi olan kimselerin her biri kuvvetli bir öküz mesabesinde olan yedi kötü huyunu terbiye ederek (yiyerek)nefsi temizler ve o kişinin  insanlık cihetini meydana çıkartır
Yedi rakamı,bu ayette belirtilirken belki her biri bir kıtaya görevli "YEDİLER"e işaret te olabilir....

27 Aralık 2019 Cuma

TASAVVUF

Tasavvuf insana kendi kıymetini anlatan bir ilimdir. (Kendini bilen Rabbini bilir). Hadisi şerifi de, insan kendi aczini, faniliğini bilirse, Rabbinin kudret ve kuvvetini, azamet ve celalini anlar. İnsan, muhabbetle yaratıldığını ve hikmetin başı Hakk korkusu olduğunu sezdiği gün gerçek insan olur.
İnsan bir işi iki hal üzre yapar. Ya muhabbetle yahutta korku ile yapar. Muhabbetle yapılan iş, korku ile yapılan işten üstündür. Seven, sevdiğini hem sever, hem sayar hem de itaat eder. Bunun için sevdiği kırmaktan,incitmekten üzmekten çekinir. Kişi, sevdiği varlığın istemediği, yasak ettiği şeyi de yapmaz. Muhabbetin içinde mevcut olan itaat duygusu bunu gerektirir.

İNSAN İÇİN İLK VE EN ÖNEMLİ MESELE

Bu alemde ilk ve en önemli mesele  insanın; nereden geldiğini, niçin geldiğini ve nereye gideceğini aramak ve öğrenmektir.
Geldiğimiz yer Hakk'dır. Görevimiz ise bizi bu dünyaya insan olarak getiren, kutsi ve muazzam varlığa inanıp, iman getirmek ve O'ndan razı olmaktır. Her işimizde O'nun rızasını aramaktır. O'na teslim olmaktır. O'nun arzu ettiği şekilde yaşamaktır. Bunun içinde bize göndermiş olduğu peygamberler vasıtasıyla getirilen kitab'a uymaktır. Bu kitabı öğrenmek, ilim tahsil etmektir. Zira "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?(Zümer suresi 9) buyrulmuştur.
İş yalnız okumakla bitmez, okuduğunu anlamak ve hazmetmektir. Okuduklarınla amel etmektir. Buyrulmuştur:"Kendilerine Tevrat yükletilip, öğretilerek hükümleri ile amel etmeleri teklif olunanlar, sonra onu taşımayanlar,hükümleri ile amil olmayanlar,ondan faydalanmayanlar, büyük büyük kitaplar taşıyan merkeplere benzerler"(Cuma 5)
Taşıdığı kitapların merkebe bir faydası yoktur...

NEFSANİLERİN HOŞLANDIKLARI MÜRŞİD SURETLERİ

Mürşid suretinde bir takım hilekarlar vardır, evliyalık taslarlar ve insanları kendilerine celbetmek için hile ve riya gösterirler ve sendeki nefsi ayıpları sana hoş gösterirler. Onların bu hilesi sana hoş gelir ve senin nazarında o bir velidir. Bu kimse Hakk' o bu yoldan dünyevi menfaat sağlamak isteyen bir hilekardır. Hakk'ın has kulu değildir. Her kim ki senin huyun üzerine  ve tabiatın üzerine seninle münasebette bulunursa o bir hilekardır. İnsanı kamil seni nefsinin hevasından geçirmek istediği cihetle mizacına  ve alışkanlığına uymayan nasihatta ve terbiyede bulunur. Bu nasihat senin işine gelmez,rahatsız olursun. Nefsin arzu vehevasını terk etmedikten sonra ruhun latif olan hakikat kokusunu alamaz. Çünkü nefsin hevasına tabi olanlara, marifi ilahi kokuları hoş gelmez.

AHVALİ KÖTÜ OLANLARI MÜRİDLİĞE KABUL

İNSANI KAMİL, tarikat pazarında nefsani sıfatları taşıdığından ayıplı olan insanları satın alıcı ve kabul edicidir. Onların ıslahı için çalışır. Hz.Pir Mevlana efendimiz, zamanı şeriflerinde fena adamları müridliğe kabul buyurmaları üzerine etraftakiler derlermiş ki:"Hz. Mevlana mübarek bir zattır, fakat müridleri çok yaramaz adamlardır". Hz.Pir efendimiz bu sözü işittikleri vakit buyurmuşlar ki:"Eğer müridlerim iyi adam olsa idiler, ben onların müridi olurdum."
YİNE GEL, YİNE GEL, HER NE İSEN YİNE GEL!
EĞER KAFİR VE MECUSİ VE PUTPEREST İSEN YİNE GEL
BİZİM BU DERGAHIMIZ ÜMİDSİZLİK DERGAHI DEĞİLDİR.
EĞER YÜZ KERRE TÖVBEYİ BOZSAN YİNE GEL!"

26 Aralık 2019 Perşembe

CENNET, ANALARIN AYAĞI ALTINDADIR

Cennet anaların ayağı altındadır hadisi şerifi mucibince, cennet insanı kamilin kalbinin rızası altındadır. Aleme insanı kamilin kalbinden nazar eden Hak, kullarına,o kulun kalbinden nazar ettiğinden insanı kamilin kalbi senden razı ise Hakk da razıdır. Eğer o gönül senden yüz çevirmişse Hakk'da senden yüz çevirmiştir...

İMAM AZAM HAZRETLERİNİN AH'LARI

Ömrünün son iki senesi Cafer'i Sadık hazretlerine hizmet eden İmamı Azam hazretleri "Eğer iki sene olmasaydı Numan helak olurdu" buyurmuştur ve şu beyti dahi ondan sonra inşad eylemiştir:
SARRAFTÜL ÖMRÜ Fİ LEHVİ VE LA'Bİ. FE A HA, SÜMME AHA, SÜMME AHA"(Ömrümü levh ü laib içinde geçirdim, imdi boş geçen ömrüme ah! Sonra ah, sonra yine ah)...

KALBİ SELİM NEDİR?

Şuara suresi 26/88 ayeti:"Kıyamet gününde mal ve evlatlar fayda vermez; ancak o kimse ki Allah Teala'ya kalbi selim ile gelir".
Bu ayette geçen kalbi selim İnsanı Kamilin gönlünde olan kimseler demektir. Çünkü Hak Teala insana,gönül sahibi olan insanı kamilin kalbinden nazar eder. Yoksa secdenin nakşı ve sureti ve altın dağıtmak sebebiyle nazar etmez. Denir ki "Hak insan-ı kamil sebebiyle halka nazar etti ve onlara rahmet eyledi. Kim ki insanı kamilin kalbinde bir yer etti maksadı hasıl oldu. Sahibi dil olan insanı kamil'i aramayan beyhude yere çaba içindedir.
"Ben arzıma ve semama sığmadım, fakat taki ve naki olan mümin kulumun kalbine sığdım" hadisi kutsisinde belirtilen kalb, ancak insanı kamilin kalbidir

24 Aralık 2019 Salı

FİKRİN TERAKKİSİ

İnsan fikirden ve düşünceden ibarettir. İnsanın fikri talim ve tecrübe ile her sene değişir. Giden fikrin yerine ondan daha hayırlısı ve yükseği gelir. Talim ve terbiye fikrinden uzak olanlar ancak hayvan gibi yaşarlar onların fikirlerinde terakki etmez, yerinde sayar giden fikrin yerine aynı mahiyette yeni bir emsal gelir.

MARİFET PUSULASI

Süluk edenin seyri cismanisi tamam olup, seyri ruhanisi başladığı ve ruhaniyet denizine daldığı vakit deryayı ruhaniyetin dalgaları nedeniyle salik hangi mevkide olduğunu, hangi mertebede bulunduğunu zahiri bir nişan ve alamete bakıp bilemez. Zira Seyri fillahın sahili yoktur. Nitekim denizlerde kaptanlar denizlerde bir zahiri nişan olmadığı için pusula ile hareket ederler. Deryayı ruhaniyetin kaptanı olan Arifi billah olanların ellerinde vücudu hakikinin mertebelerine  ve tecelliyata ait marifet pusulasıyla konumu anlarlar. Bu marifet pusulası ile seyri ruhaninin vücudu Hakk'ın hangi mertebesine, ne kadar uzak  ve yakın olduğunu idrak ederler. Ruh deryasının menzillerini bilmek zevkidir. 

CENAB-I RESULULLAH'DAN ALMAK

Cenab-ı Resulullah (sav) diri olduğu için kamil müminler, müşküllerini, sorularını ona sorup cevap alırlar imiş. Bu husus Cenab-ı Resulullah'ı ya mana aleminde, ya misal aleminde yada yakaza (uyku-uyanıklık arası)durumunda kutlu ağızdan alınır. Peygamber makamını almış bir varisten almakta aynı manadır...



HAKİKATA ULAŞMAK

Hakikate ulaşmak ancak beş şeyle gerçekleşir.
 Bunlar: Resulullah ve varislerinin;
1- Ef’aline uymak,
2- Sıfatlarına uymak,
3- Edebleriyle edeblenmek,
4- Hal’leri ile hallenmek,
5- Mertebeleri ile görmektir.

23 Aralık 2019 Pazartesi

SEBEBLERE BAĞLANMAK

Sebeplere bağlanmak,işinin gayesine ulaşmada seni aldatır. Zira sebeplere nazar etmek, müsebbib olan Hak Tala'dan gafleti doğurur. Vasıta ve sebebi az görüp, onun arkasındaki müsebbibe nazar edersen, o işin gayesine vüsulün daha kolaylaşır. Çünkü istinadın (dayanman) sebebe değil müsebbip olan Hakk'a olmuş olur. Hz. Mevlana buyurmuştur ki:"Eğer Hak Teala on paraya bereket verirse, yüz bin altının veya daha fazlasının işini görür. Eğer bin altından bereketi kaldırırsa on paranın işini görmez...

EBU CEHİL NE ZAMAN İMAN EDECEKTİR

Ebu Cehil taifesinin bu dünyada iman etmesi imkanı yoktur. Onlar ölümden sonra ahiret azabını görüp tattıkları vakit iman edeceklerdir."Rabbinin kelimei şekaveti üzerinde sabit olan kimseler  eğer onlara cümle ayet ve mucizeler gelse, azab-ı elimi görmedikçe iman etmezler"(Yunus 10/96)

HAKK'IN HALKA YAKINLIĞI

Hakk'ın halk ile olan beraberliği iki vecih üzredir. Birisi umumi olan beraberliktir;"Nerede olursanız Hak sizinle beraberdir" ayeti gereğince (Hadid 57/4) eşyadan her bir şey ve mümin ve salih ve kafir ve fasık, bu maiyyette müşterektir. ve bu iştirak vücudda ve varlıkta iştiraktir..Zira vücud ve varlık ancak Hak'dır. Bu eşyanın vücudu ise Hakk'ın vücudunun gölgesidir. Ve gölge nerede olursa gölge sahibi ile birlikte olur.
İkinci olan beraberlik hususi beraberliktir. Bu da muhib ile mahbubun beraberliğidir. Hadis-i şerifte :"Kişi sevdiği ile beraberdir" buyrulmuştur. Bu maiyyet muhabbetin ve muhabbet dahi şer'i Resululah'a tabi olmanın neticesidir. Ayeti kerimede buyrulmuştur ki:"Ey Resulüm ! söyle, Allah'ı seviyorsanız bana tabi olun  ki Allah'da sizi sevsin" buyrulur(Ali imran 3/31). Bu hususi yakınlık Salihlere ve ariflere mahsus olur. Arifler ve Salihler hem umumi beraberliği hem hususi beraberliği haizdirler.

FAKR NEDİR?

"FAKR" dan murad, zahirde olan fakirlik değildir. Belki vücudda ve zatta ve sıfatta Hakk'a muhtaç olduğunu Hakk'ın fakiri olduğunu bilmek ve gınayı ve izzeti Hakk'a ve zilleti ve fakrı kendi vücudi izafisine isnad etmektir."Allah Teala ganidir ve siz Allah Teala'ya muhtaçsınız" buyrulur (Muhammed 47/38,Fatır 35/15)

UCB (KENDİNİ BEĞENMEK) SIFATI VE BU SIFATTAN DOĞANLAR

"Ucb", bir kimse hüner ve zekavet ve mal ve hüsn (güzellik) gibi bir takım meziyetlere malik olmak sebebiyle kendini beğenmek manasındadır. Ucb, nefsin fena sıfatlarından biri olup bundan kibir, hubb-ı riyaset (insanlara idareci olma) ve tahkir-i ibad (kulları hakir görme) sıfatları doğar.
Cub kalbin manevi felaketidir. Çünkü nazil olan feyizleri keser. Ancak sülukunu tamamlayan kimse için ucb sebebleri olan zahiri faziletler zarar vermez belki kendine ve halka faideli olur.
Ham insanlara bir çok hüner zarar verir. Emsalleri arasında parmakla gösterilmek "Birinci olmak isteğinin " altında ucb tuzağı vardır...

22 Aralık 2019 Pazar

DÜNYA BİR LEŞTİR TALİBİ KÖPEKLERDİR

EFENDİMİZ (SAV) buyurmuştur:"Dünya bir cife ve bir leştir ve onun talibi köpeklerdir"
Köpeğin iki hali vardır. Birisi kuyruğunu sallayıp yaltaklanmak ve müdahane etmektir ki, bu süfli halidir. Biriside öfkelenip hırlamak ve saldırıp ısırmaktır ki bu yüksek halidir. Her iki hali de berbaddır. Ehli dünya dahi böyledir. Ellerinde kuvvet olmadığı vakit meyillerini ve arzularını icraya fırsat bulmak için yaltaklanırlar. Fırsat buldukları zaman emellerini icraya mani olanları kahrederler. İnsan içinde yüzlerce köpek uyumuşlardır. Her biri önüne muvafık bir av çıkıncaya kadar gizli bir halde kalırlar.
Bu nedenle insan, kendinde bulunan meyli bilmez. Ne zamanki bu meyli uyandıran bir ortam oluşur, o meyil hemen uyanır ve köpekliğin saldırgan haline geçer.
Hastanın şehveti sakin olur, hatırında daima sıhhat hali vardır. Hastalıktan kurtulmak için Allah'a yalvarır.adaklar adar, tevbeler eder. Ne zaman yemek yemeğe ve içmeye başlayıp vücud kuvvet hissedince zevk ve günah korkusu karşı karşıya cenge başlar.
Hasta iken doktor perhiz verir. Bazı yiyeceklerden uzak durur. Hastalık geçtikten sonra sabrı yerinde ise perhize devam eder. Ancak sabrı yoksa yasak edilmiş yiyecekler sebebiyle yine vücudda aksaklık baş gösterir

SİHİR BİR İMTİHANDIR

Fiziğin (aklın) ötesindeki konulara insan çok meraklıdır. Ancak, Harut ve Marut isimli iki meleğin öğrettiği sihir insanlar için bir imtihandır. Bu ilimle şaki olanlar ile ehli saadet ortaya çıkar.Çünkü bunu bilen kimsenin nefsi istekleri çok güçlü olacağından bu güce karşı durabilmek babayiğitliktir.Kudretin dahilinde olandan sorgu sorulur. Kudretin dahilinde olmayandan hakk sual sormaz. İnsanın meyilleri uyumuş köpekler gibidir.onların arasına bir kemik parçası attığında uyanır ve birbirlerini kemik için ısırırlar. Sihirde bu arzuları uyandıran bir kemiktir. Şehveti uyumuş bir kimsenin iffetli yahut facir olduğu belli değildir. Amma güzel bir kadın çıkıp kendi tarafına davet ettiği vakit iffeti ve fücuru anlaşılır. Sihirde böyledir. Odun parçası nası ateşe değen kısmı yanar,dışarıda kalan kısmı yanmazsa uyuyan duygular ancak ortam bulduklarında alevlenir
Ehli sünnet nezdinde sihrin varlığı hakikattir, velakin sihir yapmak küfürdür.Hadis de buyrulmuştur:"Sahirin haddi ve cezası kılıç ile darbedir"

AİLE KURUMUNU KORUMAK İÇİN ALINACAK TEDBİRLERDENDİR

Necib Sultanım otuz sene önce buyurmuştu:"Sultanlarımdan duymuştum, gün gelecek evdeki hanımlara devlet maaş bağlayacak". Ekonomik sıkıntının tetiklediği bugünkü ortamda boşanma oranı % 25 lere yükselmiştir. Bazı bayanlar, anne, babalarının dul maaşını almak için anlaşmalı boşanmaktalar. Tüm bu sıkıntıları azaltmak  için evlilik müesseseni devam ettirebilmek uğruna evliliğin devam ettiği sürecle bağlı olarak evli olanlara sosyal yardım bağlanabilir. Boşandıkları takdirde bu sosyal yardımın kesileceği kararlaştırılsa,boşanmaya fren gelebilir kanaatindeyim.

İNSANIN KENDİSİNE ZARAR VEREN ŞEYİ ÖĞRENMESİ

Bazı insanlar, kendilerine menfaatı olmayıp zarar veren sihir ilmine merak duyarlar. Kara suresi 2/102 ayetinde Harut ve Marut isimli iki meleğin konumu anlatılır. O iki melek der ki:"Biz insanlara fitneyiz, küfr etme" demedikçe bir kimseye talim etmezlerdi. Durum bu olmasına rağmen, talim eden insanlar bu ilmi karı koca arasını tefrik etmekte kullanırlardı. Allah teala bu sihir için:"hiçbir kimseye zarar verici değildir, ancak Allah'ın izniyle zarar verirler" buyurmuştur...

ÖLEN KİMSENİN İSTEĞİ

Hadis-i şerifdir:"Ölen kimse ölmedi illaki kendinin vaktinden evvel ölmesini temenni etti, eğer salih ise, kendi salahının vusulü tarafına acele gitmek için ve eğer fasık ise fıskı az olmak için".
Ölen kimsenin ölümden dolayı hasreti olmaz. Dünya hayatında ameli salih işlemek hususunda kusur ettiğine ve elden fırsatı kaçırdığına hasret çeker ve teessüf eder. Fasık ise, daha evvel ölüp dünya hayatında daha az kötülük etmiş olmak içindir."Uhrevi hayattan habersizdim. Dünya hayatında her an uhrevi hayatla aramda perde artırmışım ve karanlığımı ziyadeleştirmişim"der..

21 Aralık 2019 Cumartesi

ABAD BAŞKANINI BEKLEYEN RİSK:SENATO

Senetodaki işlemler Trumph için riskli olacağını Necib Sultanım söylemişti. Çünkü, İşid Lideri Bağdadi'nin öldürülmesi esnasında Amerikan askerlerinde ciddi sayıda kayıp vermesi Amerikan halkını ve Meclisi etkilemişti. Çünkü İşid'i kuran ABD kendi kurdurduğu örgütün lideri öldürürken önemli miktarda askeri öldürülmüştü. Bunun faturasını Trump'a çıkartacaklar demişti. Ayrıca sultanım CHP'nin bölüneceğini belirtti...

EHLİNE AİT TEHLİKELİ KONULAR

Necib Sultanım anlatmıştı:Mürşide hizmet eden birinin içinden acaba sultan benimle alakalı tasarrufta bulunsa da ben de şeyh olsam düşüncesinde idi.Mürşid, müridine sordu:"Şeyh olmak mı istiyorsun?" Mürid:"himmet ederseniz efendim" diye cevap verir. Sultan:"Peki düşünelim, sen bana yarın bir tavuk haşlatarak yemek için getir"buyururlar. Mürid ertesi gün bir tavuk haşlatır, suyunu süzerek kazanın içinde sultana akşam vakti getirir. Sultan der ki:Bu kazanı al, şehirdeki filan meyhaneye götür, meyhanecinin masasının yanındaki masada tek başına oturan bir ihtiyar var. Onun önüne koy ve benden selam söyle" der. Adam çekine çekine meyhaneden içeri adım atar. Tarif edilen yerde bir ihtiyar oturmaktadır. Kazanı önüne koyarak sultanının selamını söyler. Adam kazanın kapağını kaldırıp içine bakar ve meyhanece Ağop'a:" Ağop! bir bardak şarap doldur" deyince meyhaneci bardağı doldurup masaya koyar. Masada oturan ihtiyar, bizim müride söyler :Efendi buyur iç. Mürid :Aman efendim, haram, içemem der. İhtiyar adam Agop'a dönerek: Agop sen iç der. Agop bardağı alır bir nefeste içer ve sonrasında Allah der yere düşüp bayılır. İhtiyar masanın üzerinde bulunan kazanı geri müride verir ve :"Efendiye selam söyle, tavuk pişmemiş" der. Mürid şaşkınlık içinde geri gelip efendiye durumu anlatır: Efendi der ki: Bu tavuğu evine götür çocuklarınla ye. Ertesi sabah meyhaneye tekrar git bak der: Mürid ertesi sabah meyhaneye gittiğinden meyhaneci agop'un kelime-i şehadet getirip müslüman olduğunu ve meyhanede bulunan tüm şarapları Hrıstiyanlara: "Bedava" diye talan ettirdiğini görür.
Bu hikaye kısmı. Mürşidin zor olan emrine uyabilmek. Zahiren şeriata aykırı ancak, emri itirazsız kabul etse idi o bardaktaki şarap bal kesilecekti. Amma ikramiyeyi Agop kazanmıştı....

20 Aralık 2019 Cuma

İÇ DÜNYAYI TARİF

İnsanın zahiri cesed ve batını ise kendi nefsidir. Bu nefsin mertebeleri vardır:
Birinci mertebesi nefsi emmaredir ki bu nefis daima kendi hazzına ve lezzetine müteveccihdir ve kendisini hiçbir kayıt ile mukayyed bilmez. Kibir, ucub, kin, hased, gazap, şehvet ve cimrilik gibi bir çok fena sıfatı hoş görür. Bu sıfatlar hükmünü icra ettiği vakit haz ve lezzet duyar ve bunlara asla pişmanlık göstermez.
İkincisi nefsi levvamedir. Bu nefis kendisinde nefsi emmare hallerinden bir hal zahir olduğu vakit pişman olur ve kendisini levmeder,
Üçüncüsü nefsi mülhimedir. Bu nefis terbiye ile oldukça kesbi safvet etmiş ise de , eleştirilmekten rahatsızlık ve övülmekten sürur duyar.Halkın kendisini kabulünden lezzet alır.Bununla beraber onda muhabbeti ilahiyye galibdir. Meratip ve manevi makamlar gibi ruhaniyyete mütemayildir.
Dördüncüsü nefsi mutmainnedir. Nefis evvelki hallerden tecerrüd edip saf ve sade olmuştur. Fakat bazı havatır ve inkarın hücumuna maruz kalır ki, bu havatır ve inkar onun safvetini ve sadeliğini bulandırır.

İNCE YOL

Hak Teala azze ve celle ince bir yol Peygamber'e gizlice gösterdi. O da nedir? Cevirlerini çekmek ve onların muhalatını dinlemek ve onun üzerine say etmek ve kendini mühezzeb kılmak için kadın almaktır

MANASIZ FİKİRLER

Manasız fikirler hem maddi olur hem de manevi. Maddi olan manasız fikirler  fakru zaruret korkusuyla eldeki servetin artırma sebeplerini düşünmek  ve uhrevi hayata faydası olmayan zahir ilimleri öğrenmek  gibi dünyevi tedbirlere müteallik olan düşüncelerdir. Manevi olan manasız düşünceler ise dinin hükümlerini de manasız düşüncelerdir. Mesela sabah namazının iki, öğle namazının dört,akşamın üç rekat olmasındaki sebep nedir diye düşünüp saplanmak bu konudaki misallerdendir. Sahabe-i kiram hiçbir şekilde Resulullah'a "öğlen ve akşam namazının illeti nedir?niçin bazısında açıktan bazısında gizli okumalar olur diye sual sormamışlardır.

ÖLÜDEN DİRİ ÇIKARMAK

Rum suresi 39/19 ayetidir:"Ölüden diri çıkartıcı". Samed olan Hakk, senin niyaz ve acz ve meskenet ile ölü olan nefsinden bir diri çıkarır. Yani diri olan ruhun ahkamını senden zahir kılar...

MAKAM, ULUHİYETTEN DEM VURUR

Cahda ve mansıpda olan bir kimse uluhiyete mahsus olan sıfatları benimser; ve uluhiyete mahsus olan manaları ise, kibir ve azamet ve tasarrufta tek adam olma ve emrine muhalefet edenleri kahr etme ve benzer şeylerdir. Böyle bir kimse yönetici makamında fiilen uluhiyetten dem vurmuş olur. Uluhiyet sıatlarında ortaklığa tama etmiş olur. Zahirde bir kimse, bir başkasının yönetimde kendisine ortak olmasını kabul etmediği gibi Hak teala'da sıfatlarına iştirak etmeyi indi ilahide muaf tutmaz. Hadis-i kudsi buyurur:"Kibriya benim ridam ve azamet şiarımdır. Kim ki benden onları soyarsa onu hiç çekinmem , ateşe dahil ederim"
Hz. Adem'in zellesi mide ve cimadan idi. İblisi lainin ki ise tekebbür ve makamdan idi. Hz. Adem çabuk istiğfar etti, lain şeytan tevbeden kaçındı. Hakk'a karşı niza'a cüret etti.

KÖTÜ NAZAR BAŞKASININ GÖZÜNE DENMEZ Kİ?

Kötü nazar, kötü bakış denince hep bir başkasının gözü olarak algılarız. Halbuki insanın kendi gözü, bir başkasının nazarından daha tehlikeli olabilir.
Hadis-i şerifte buyrulmuştur ki:"Kötü göz insanı kabre ve deveyi kazana koyar".Yine başka bir hadis-i şerifte buyrulmuştur ki:"Kaza-yı ilahiyi geçen bir şey olsa idi, kötü göz geçer idi".
Şüphesiz insanın nazarında bir garip ve acip ahval zuhur eder."Manyetizma" bunlardan birisidir.Sebebi maddisi meçhul olan bu manevi tesiri yine manevi bir vasıta olan şu ayeti kerime ile def edilir:"Ve küfredenler Kuranı dinledikleri vakit az kaldı kötü gözleriyle seni kaydırsınlar ve onlar,o muhakkak delidir derler"(Kalem 68/51)
Kötü nazardan Efendimiz (sav)'in bile vücutları ızdırap gördü.bu nedenle insan, kendi güzelliklerini aleme izhar etmemelidir. Kötü gözün kaynağı nefsani sıfatlardan olan hased'dendir. Batınında olan bu temenni nazar vasıtasıyla tesir eder.Kötü gözün zıddı iyi göz olup bu iyi göz insanı kamilin gözü olmakla terbiyesi altındaki müridanın nefislerindeki kötü duyguları izale eder. Evliyaullah Hak teala'nın rahmetini temsil eder."Rahmetim gazabımdan ileri geçmiştir"hadisi kudsisi gereğince insanı kamilin hüsnü nazarı, nefsanilerin kötü nazarlarına galib gelir.
Hak Teala evliyayı ondan dolayı yeryüzüne getirdi, ta ki alemlere rahmet olsunlar.
Rahmet, kahra galip olduğu için her asırda peygamber varisi olan evliya, kendi zıddınına galiptir.

TARİKAT YOLUNDA EFENDİ OLMA İSTEĞİ

Nefsin hazlarından birisidir.Maddi alemde nasıl baş olmak isteği nefisten ise,maneviyat yolunda da nefs boş durmaz ve manevi sahada da baş olma isteği verir.Baş,efendi ve mürşit olma istekleri faidesizdir.Garazı nefsaniyetten temiz olarak hizmet etmek esastır.
Hz.beyazid-i bestami hazretleri süluklarının başında iki defa hacca gitmiş.Bir gün birisi demiş ki:"Ey Beyazid.ne saadettir ki sana böyle kemali hülus  ve takva ile haccetmek müyesser oldu".Cenab-i Beyazid'in nefsi bu sözden haz  ve zevk duymuş ve o kimseye demiş ki:"Gel bu benim iki haccımı sana iki akçeye satayım , alırmısın?"demiş.O kimse muvafakat edince iki akçe vermiş ve Hz.Beyazid o iki akçe ile ekmek alıp köpeklere doğramış ve bu suretle nefsinin hazzını berbad etmiştir.

SİHİR ÜZERİNE

Sihir iki kısımdır.Birisi Hakk'ı iptal için olan sihirdir ki bu haramdır. Diğeri Hakk'ı göstermek için olan sihirdir ki bu helaldir. İbrahim suresinde vaki olan:"Onlar mekr'e say ile mekrlerine karar verdiler; ve her ne kadar onların mekr ve hileleri dağları izaleye müsavi ise de Allah'ın indinde onların mekrlerine mukabil mekr vardır"Bu ayeti kerime Kur'anın fesahat ve belagatın kemali olmakla bir sihri helaldir...

SİMYA İLMİNDEN BİR ÖRNEK

Hindistan'da basımı yapılmış Matlaul-Ulum ve Mecmaul-Fünun isimli kitapta şu yazılmıştır:
Bir mecliste bir tohum ekerek derhal yeşillenip çiçek ve meyve vermesi murad olunursa, hıyar tohumlarını almalı ve hacamat veya fasd vasıtasıyla alınan insan kanıyla ıslatılmalı. Pişmek için yedi gün güneşe koymalı ve ondan sonra koku hasıl olur ve yedi günde gölgede kurutmalı. Sonra bir kirli beze sarıp saklamalı; ve köylülerin kulubelerini sıvadıkları çamurdan da bir miktar alıp beraberce saklamalı. Hacet vaktinde bir miktar o topraktan bir çanak içine dökmeli; ve bir kaç taneyi de o toprağa gömmeli ve üzerine bir miktar sıcak su dökmeli ve kasenin yüzünü peçete ile örtmeli. Bir müddet sonra yeşil bir fidan olur ve yaprak ve dal ve çiçek ve meyve verir ve meclisin hayretini ve taaccübünü celbeder."
Yine aynı kitapta zikredilir ki:"Kara yılan derisinden bir fitil yapıp neft yağı ile yeşil ve siyah bir çerağda yakılırsa, evin içi bütün karayılanlar ile dolu bir halde görünür."
Bu hal sihir yapanların bir hilesidir. Bu sihir insanın gözünü nasıl aldatmakta ise, dünya lezzetleri ve şehvetleri de aynı şekilde aldatmakta, bitmeyecek bir his vermektedir...

KAHIRLARI LÜTUFLARDA GİZLEMEK

Hak Teala'nın bir hilesidir. Çünkü Hakk'ın lütfunu herkes bilir, kahrını da herkes bilir. Halk, lütfa doğru koşar, kahırdan kaçar. Hak Teala'nın lütfunda gizlenen kahrını herkes bilemez. Ancak, Allah'ın nuruyla nazar eden bunu görebilir. Çünkü "Hanginizin ameli daha güzeldir diye sizi imtihan eder" bir ayetin manasıdır.
Bir derviş bir dervişe soru sorar:"Sen Hz.Hakk'ı nasıl gördün?"Derviş soruya şöyle cevap verir:Bunu lafız(söz) ile anlatabilmek için şöyle bir misali sana söyleyeyim. Allah'ın sol tarafında bir ateş, sağ tarafında bir kevser suyu gördüm. Bir taife ateş tarafına yönelmiş, diğer taife de kevser suyu için mesttir. Her kim suya dalarsa ateş içinde baş gösterir,kim ateşe yönelirse kevser suyu içinde baş gösterir".
Efendimizin hadisi açıktır:"Ateş şehvetler ile örtülmüş ve cennet mekruhlar ile örtülmüştür". Dünyanın lezzat ve peşin zevklerinin iç yüzüne  bakılırsa ateştir. Dünyanın elem ve meşakkatlerinin iç yüzü dahi lezzet ve rahattır."onun batınında rahmet vardır ve zahiri de azap cihetindedir"(Hadid ,57/13)
Her kim riyazet ateşi ve mücahede kıvılcımları içine doğru gittiyse kevser ırmağından baş çıkartır. Her kim kevser ırmağı gibi gözüken cismani lezzetler ve nefsani hazlar tarafına gittiyse, o kendisini derhal tabiat ateşi içinde bulur.
Bu gizli sırra dünyada az kimse vakıf oldu. ..

DAVUTOĞLU VE BABACANIN İTİRAFLARI

Kuruluşlarını tamamlayan partilerin temsilcileri bu süreçte eskileri karıştırarak yapılan yanlışlıkları ifade ettiklerini, ancak kendilerinin dinlenmediğini,bunları ifade edecek basın unsuru bulamadıklarını şikayeten ifade edeceklerdir. Bu işe uyan Mesnevi-i şerifte hikaye vardır. Kervan işi yapanlar, kervanı hırsız ve eşkıyadan korumaları için iri yarı bir adamı koruma olarak tutarlar. Bir sabah uyanırlar ki hırsızlar kervandaki malları soymuşlar. Hışımla korumanın yanına gelirler: Niçin vazifeni yapmadın, mani olmadın? derler. Adam cevaben :"Gelenler kalabalık idi, gücüm yetmedi". Mal sahipleri:Peki bağırsaydın ya biz uyanır sana yardıma gelirdik" deyince Bekçi:"Bana kılıç gösterdiler bağıramadım ama şimdi bağırabilirim".
Ba'de harabül Basra"Basra harab olduktan sonra bağırmaya, ah vah etmeye, ben demiştim diyenlere söylenecek söz ve anlatılacak hikaye budur....

ZITLIK ÜZERİNE İNŞA EDİLMİŞ ALEM

"Bu alem-i kesafette bir takım suretler görürsün ki , onların her biri ters vurulmuş nallar mesabesindedir" Ata nal ters çakılırsa atın gittiği istikamet yanıltır.Ters tarafa gitmiştir. Bu alemde su görürüz. Halbuki suyun iç yüzü hidrojen ve oksijenden oluşmuş ateştir. Kesafet, letafetin zıddıdır.
Bu dünyaya ait nesneler için de bu kural geçerlidir. Zahirde nefse hoş gelen, lezzetli gelen şeyin altında zararlı bir durum yatmaktadır. Riyaset, hükümdarlık tatlıdır ama sonunda öldürülmek mevcut olup bu korkuyla hükümdarlar koruma ordusu içinde yaşarlar. Hükümdara tabi olanlar onun yaşantısına bakıp imrenirler. Halbuki o insan,darağacında asılan bir kimsenin acılarını yaşamaktadır.
Mevlana Efendimiz Fi hi Ma fih isimlieserinde buyurur:"Darağaçlarının hepsi ağaçtan olmaz. Dünyanın mansıp ve rif'ati  ve devleti dahi büyük bir darağacıdır. Hak Teala bir kimseyi muaheze etmek murad ettikte ona Firavun ve Nemrud vesaire gibi dünyada azim bir mansıb ve büyük bir padişahlık verir. O daraağacı gibidir.Zira Hakk Teala bilcümle yaratılmışların muttali olmaları için onları o makama nasbeder"
Bu gün iktidarda güç elinde olanlara bu gözle bakmak gerekir. Halk, onların yolsuzluktan dolayı bir gün yasa önünde hesap vereceğini beklesede, zaten onlar hesap içindedirler. Bu hesap her gün çektikleri gelecek korkusudur.

19 Aralık 2019 Perşembe

AŞKIN FISILDADIKLARI

"AŞK"Hak Teala'nın ismi ve sıfatıdır. Aşk, kendisini isteyenlerin kulağına bir takım fısıltılarda bulunur. Bu fısıltılar:Av olmak, avcılıktan daha latiftir. Bana mağlub olmak, riyaset sahibi olup şunu bunu avlamaktan daha güzeldir. Kendini benim ahmağım yap ve aldan. Güneşliği bırak zerre ol. Halka marifet nuru saçacağım, etrafıma muhip ve mürid toplayacağım gayretinden vazgeç. Zerre gibi vücudsuz ve varlıksız ol. Benim kapım üzerinde sakin ol ve evsiz ol. Mumluk davasını etme, pervane ol.
Şöyle acib bir misal verirler. Aşık ile maşuk arasında olan aşk, maşukda ziyadedir. Aşk kelimesi yazıldığında içeriğinde ayn ve gaf harfleri mevcut olup bu iki yuvarlak göz gibidir. Maşuk kelimesi yazıldığında mim, ayın, vav, gaf harfleri bulunur ki dört göz eder. Aşıkın ayn harfinin gözü açıktır bu sebeple dikkatle nazar eder."Maşuk" kelimesinde ise "ayn harfinin gözü kapalıdır. Muhabbeti batınidir.
"Aşk odu düşer ma'şuka ondan aşıka
Şem'i gör ki yanmadan yandırmadı pervaneyi"

RİYASET SAHİPLERİNİN AVLARI

Mevki ve makamı işgal eden kimselerin işgal ettikleri bu makamlar aslında bir tuzaktır. İnsan avlama tuzağı. Makam sahibi bu tuzakla insan avlayarak, kendisine itaat edecek, bende olacak insanları avlar. Ancak bu tuzak ve avlar için Hz.Pir buyurur ki makam tuzağı ile avcılık, domuz avlamaya benzer. Av, zahmetli ve yorucudur. Neticesinde ise tuzağına düşen domuzun eti yenmez ve haramdır. Boşuna bir yorgunluk. Keza bu makamdan düştükten sonra, avlamış olduğun,yanında bulunan insanlar seni hemen terk edecek, aleyhinde bulunup senin düşmanın olacak kimselerdir. Makamda iken sen ona menfaat sağlamıştın, o ise sana yüz suyu dökmüştü. Harcadığın menfaatlar boşa gitti ve sen o av ile düşman kazandın...

18 Aralık 2019 Çarşamba

CEMAL YOLUNU KAPATAN SURETLER

Hak teala'nn cemalini görme yolunu kapatan hayaller iki türlüdür. Mülki olan hayal, kur'anda insana hoş ve süslü gösterilen şeylerdir:"İnsanlara kadın,çocuk, yüklerle altın ve gümüş.. hoş ve güzel gösterildi"(Ali imran 3/14).Melekuti olan hayal, letaifin nurları, suveri melekiyye ve cinaniyyedir. Melek ve cin dahi cemali ilahinin hicabıdır. Bu hayallerle alakalar gönülde kesilmedikçe bargah-ı cemale salikin yolu yoktur.

DERGAHLAR NİÇİN KAPATILMIŞTI?

Mustafa Kemal'e kızanlar, onun dergahları haksız yere kapattığını belirtirler. Yapan/Yaptıran Hakk nazarından olaya bakarsak, Dergah nimetinin kıymeti bilinmedi ve şükrü eda edilmedi. İrfan ocağı olmaktan öte, tembel ve miskinlerin yuvalandığı, şeriatın yaşanmadığı, Babadan oğula terk edilen bir kurum haline gelip liyakat kaybolunca Hak teala bu nimeti geri aldı. Asma kökünün budanması gerekmekte idi. Hakk Teala, Mustafa Kemal'i görevlendirdi ve kapatıldı.

CENNETE BEŞ YÜZYIL SONRA GİRMEK

Derler ki, Hak Teala'nın kendisine vermiş olduğu dünyevi nimetler nedeniyle diğer peygamberlerin cennete girmesinden beşyüz yıl sonra Adn cennetiyle aşina olacaktır. Bu kadar ihtişam ve saltanata rağmen Hz. Süleyman hurma liflerinden yahut kamıştan zembil örerek geçimini temin ederdi.
Saltanatın, sınırsız nimet çokluğunun tehlikesini gördü de benden sonra bu saltanatı kimseye verme dedi...

17 Aralık 2019 Salı

AŞIK HIZIRLA UZLAŞAMAZ

Yüce makama sahip bir aşık vardı. Hz. Hızır kendisine dedi ki "Ey Kamil er! benim dostum olmak ister misin? Aşık dedi ki:"Benim seninle işim olmaz, zira sen çok uzun bir zamandır hayatta kalabilmek için kaç defa ab-ı hayat içtin, Oysa ben her an canımı feda etme arzusundayım. Çünkü canansız cana rağbetim yok. Sen canını koruma sevdasındasın, halbuki ben her gün canana can feda ediyorum...

LEVHİ MAHFUZDA OLANLAR

En'am suresi 6/59 ayeti:"Yaş kuru ne varsa kitab-ı mübindedir" buyrulur. Levhi mahfuzda yazılı olan ahkam, ahkamı cüziyye değildir,ahkamı külliyedir. Bu sebeple bizim için bir ihtiyar vardır ve bu sebeple istediğimiz şeyin tahsili ve istemediğimiz şeyin defi bizim çalışmamıza bağlıdır. Ahkamı cüziyye yazılmış olsa idi daveti enbiya ve terbiyeyi evliyaya abes ve akli tedbirlerimiz faidesiz olurdu.
Mesela kışın soğuk ve yazın sıcak olması hükmü küllidir. İnsan akıl ve tedbiri ile bir takım vasıtalarla kışın kendisini ısıtır ve yazın ise klima ile kendisini serinletir. Ahkamı cüziyyeyi bu süfli alemde insan Cebrail mesabesinde olan aklıyla gayb tarafından celp ve suret alemine ızhar eder. Ancak her ferdin aklı, ancak kendi aynı sabitesinin kabiliyeti kadar bu tedbirleri alıp icra eder.

MEVLANA MERAKI

Mevlana Efendimizin bu dünya semasından gurub ederek öbür aleme intikallerinin senei devriyesi olarak bütün yurtta etkinlik düzenlenmekte, Hz.Pir anlatılarak, sözleri nakledilmektedir. Bu, O ulu zata karşı yapılmış saygı ifadesidir. Ancak bunun ötesindeki bir şeyi Hz. Pir istemektedir. Dergahını birlik dükkanı olarak görmekte, ikiliğe ait ne varsa reddetmektedir. Şuculuk, buculuk, cu, ci gibi ayrım o zatın kitabında yoktur. Zaten derdi Hakk, olanda bu şeyler bulunmaz. Kişi kendi kusurunu aramaktan karşısındakine sıra gelmez ki bu tür söylemler olsun. Hz.Pir etkinliklerinde yapılabilecek edebe aykırı hareketlerden birisi de onu anarken siyasi söylem kullanmak. Yahut Hz. Pir'i, basit siyasi söylemlerine alet etmek. Sekiz asra yakın sönmeyen bu meşale, kıyamete dek vazifesini icra edecektir...

16 Aralık 2019 Pazartesi

HZ.MEVLANA'NIN ESERLERİNDE KULLANDIĞI DİL

Hz. Pir Mevlana efendimiz, hem Mesnevi-i şerifte hemde Divan-ı Kebir'de Horasan ilinin halk farsçasını kullanmıştır. Söylemleri arasına giren Arapça parça ve beyitlere de Arapların lügatı ammiya dediği halk arapçasıdır ve tahsil yeri Haleb'in konuşma dilidir. Rumca şiirleri ise 8'nci yüzyılda konuşulan halk Rumca'sıdır...

MÜSLÜMAN OLAN ŞEYTAN

Efendimiz (SAV) 'in İbni Mesuddan rivayetedilen hadis-i şeriflerinde:"Sizden hiçkimse yoktur ki muhakkak şeytandan ve melaikeden kendi karini olan musallat olmasın. Ashabdediler ki:"Sana da musallat oldu mu? Resulü Ekrem buyurdu ki:Evet bana da musallat olmuştur. Velakin Allah Teala onun aleyhine bana yardım etti. Şeytanım benim iki elim üzerinde müslüman oldu. İmdi bana hayırdan başkasıyla emretmez"
Hadisi şerifte bahsedilen cinden murat şeytandır; ve şeytandan murad dahi cisimdeki ruhi hayvanidir. Melekten murad ruhi insani ve akıldır. Ruhi hayvani ruhi insaniyi kendi aslına ve hakikatine kavuşmaktan tedip edip uzaklaştırır. Eğer ruhi hayvani nuri imandan nasiplenirse şeytan müslüman olmuş olur. Ruhi hayvanisi kuvvetli olup fena sıfatlar ile muttasıf olanlar insan suretindeki şeytanlardır...

DOYURMAK HASSASI GIDAN MIDIR?HAK'DAN MIDIR?

Milyonlarca insan "La ilahe illallah" der ama ekmek için birbirinin boğazına sarılır. Lokma uğruna yapılan bu mücadelenin sebebi, doyurmak hassasının gıdadan olduğu düşüncesidir. İman-ı yakin sahipleri doyurmak hassasının gıdadan değil, Hak'dan olduğunu fiilen ispat etmişlerdir. Cenab-ı Mustafa Efendimiz günlerce bir şey yemek içmeksizin oruç tutmuşlardır. Kendisini taklid eden sahabeyi, bundan men etmişlerdir. "Rabbim beni doyurur içirir, siz bilmezsiniz "buyurmuştur. Hz. Şems ile ilk karşılaştıklarında Hz. Mevlana efendimiz bir odaya kapanarak altı ay süreyle hiç yeme içme, defi hacet ihtiyacı olmaksızın sohbet etmişlerdir.

VAKTİN HASTALIĞI:TAASSUB

Taassup, bir kimseye,bir guruba (derneğe,partiye v.s) olan mensubiyet, sevgi, taraftarlık, üyelik v.s den dolayı karşı fikirdekileri eleştirmek, ötekileştirmek hastalığıdır. Taassup, bir nefis hastalığıdır. Akl gözüne perde indirir ve karşıdaki kimsenin güzel olan fiillerini göstermez...

CAN FEDA EDENLER

Mustafa (A.S) hicrete başlayacağı gece Murteza onun yatağında yattı. O ulular ulusunun canı emanda olsun diye Haydar kendi canını feda etti. Cihanın Sıddık'i de mağarada onun canı için kendi canını tehlikeye attı. Her ikisi de onun yolunda canlarıyla oynadılar, adeta onun uğrunda canlarını feda ettiler. Faruk, Müslüman olduğu gece kılıcını çekerek müslümanların önüne düşerek aşikar bir şekilde ibadet için Kabe'ye yürüdü. Hilafeti esnasında can feda etti. Zinnureyn, dünyada iken yaptıklarından dolayı ahirette hesap sorulmama imtiyazını elde etti. Hilafetinde o da can feda etti.
Bugün taassuplarından dolayı Mürteza ile Sıddik, Faruk, Zinnureyn arasındaki ihtilaflardan bahsedenler hangi canlarını fedaya kalkıştılar. Sahabe arasındaki ihtilaftan bahsetmek dahi insanı maneviyatta geriletir....

15 Aralık 2019 Pazar

HAZRETİ İSA(A.S)'IN DİRİLTTİĞİ DÖRT KİŞİ

Bir zat, diriltilen bu dört kişinin isimlerini bir beyitte zikretmiştir. O beyit şöyledir:"Dört ölmüş olan cisme ruhullah olan İsa (a.s)ruh bahşetti ki, onlar Azer ve İbni Acuz ve Asım'ın kızı ve Nuh(a.s)'ın oğlu Sam'dır..

İNSANI KAMİLE MUHALİF OLANLARDAN DOĞANLAR

Bir kimse insan-ı Kamil'e muhalif olursa, o kimsenin karısından doğan zürriyetinde ve neslinde müşterek olur ve o çocuğu müştereken delalet dairesinde terbiye eder. Makam sahibi birisi, insanı Kamil'e muhalefet ederse şeytan onun arkasından gelir ve hased duygusunda onunla birlik olur. Hak Teala Kuranı Kerimde (İsra 17/64)"Onlara ya'ni Peygamber'e muhalif olanlara, mallarında ve evlatlarında ortak ol" buyrulmuştur...

HALİFELİĞİ SATIŞA ÇIKARDIM

Hz.Ömer Efendimiz(sav) Üveys'in yanına gelip heyacanlı bir şekilde"Halifeliği satışa çıkardım. Eğer bir alıcı çıkarsa bir dinara bile satar giderim "dedi. Üveys bu sözleri Hz. Ömer'den işittiğinde "Hilafeti bırakıp kurtul! At gitsin, kime lazımsa gelir yoldan alır götürür" dedi. Müminlerin emiri hilafeti bırakmak isteyince sahabelerden feryat yükseldi: "Ey emir Allah rızası için halkı başıboş bırakma. Bu görevi Sıddık sana yükledi, o bu işi gözü kapalı yapmadı, bilerek yaptı. Eğer sen onun emrine itaatsizlik edersen, o zaman onun ruhu senden incinir"dediler. Hz.Ömer bu sağlam delili işittiği zaman bu iş ona daha ağır gelmeye başladı...

HAZRET-İ ÖMER EFENDİMİZDEN

Eğer Ömer'de nefsani istek ve arzuları olmuş olsa idi, kırbaç darbesiyle oğlunu öldürür müydü?
Faruk'un işi gücü adalet, bazen kerpiç döker bazen de diken sökerdi. Odun toplamak için sahraya gider, şehre döndüğünde ise halktan yol isterdi. O, zindana benzeyen bu dünyada her gün sadece yedi lokma yemek yerdi. Sofrasının üstünde sirkeyle tuz bulunurdu, yediği ekmekte beytülmaldan değildi. Saka gibi su meşkini kendisi taşır, herkes yattığı vakit kocakarıya su taşırdı. Gece vakti kendisine bile vakit ayırmaz, sabaha kadar orduyu bekler başlarında nöbet tutardı.
Huzeyfe'ye "Ey nazar sahibi! Ömer'de nifak alametleri görüyor musun? Ayıbımı yüzüme söyleyen kimse bana zulmetmemiş aksine bana yolu göstermiştir."dedi...

İDARECİLERDE NUR OLURSA

Arif ve insanı kamilin batının nuru onun iyi sözüne ve iyi fiiline hacet olmaksızın sohbetinde, huzurunda bulunanlara tesir eder. Hz. Osman efendimiz halife olunca minbere çıktı, halk ne buyuracak diye bekleştiler. Hiç konuşmayarak sükut vaziyetinde durdu. Huzurda olan insanlara öyle bir vecd hali nasıl oldu ki dışarı çıkmağa mecalleri kalmadığı gibi nerede oldukları hususunda şuurları olmadı. O insanlara yüz vaaz ve hutbe bu tesiri yapamazdı. Uzun bir müddet minber üzerinde bekledi ve sonra "Sizin için fa'al imam, kavval olan imamdan hayırlı ve ahsendir" deyip mimberden indi.
Sözden murad faidedir ve ahlakın değişmesidir. Hz. Osman'ın huzurunda olanlar söz söylemeksizin bu faideye ulaşmış idiler. Minberde sadece durdu ve hiçbir amel işareti göstermedi. Ama sözsüz tasarrufta bulundu. Senin evliyayı Hakk'a nazar etmen ile onların sende tasarrufu ve kelam olmaksızın seni maksadına ve menziline eriştirmeleri mümkündür. Arifi Kamilin fiiline ve kavline bakmamak gerekir. Onun huzurunda özel nazarına uğrarsan dünyanın ve ahiretin ahvali gül gibi açılır...

GÜNDÜZ DİKİP GECE SÖKENLER

"inne sa'yeküm le şetta "SİZİN SA'YİNİZ DAĞINIK VE MUHTELİFDİRLER"(lEYL 92/4) Zahirde güzel sözler söyleyip iyi fiil işleyenler batınlarında ihlas ve sıdk olmaz ise boş bir amel anlaşılır. Gündüz dikerler ama sıdk olmadığı için gece sökmüş olurlar. Riya ve süm'a ile amel edenler içinde aynı söz caridir. Bunların orucu açlıktır. Zekat ve sadakası mal israfıdır...

BİR İNSANI TANIYABİLMEK

Hz.Pir efendimiz ,Fihi ma Fih nam eserinin 11 nci faslında şöyle buyururlar:
"Bir adamı tanımak istersen onu söylet, sözünden bilirsin. Ve eğer yankesici olursa, bir kimse de ona "Dikkat et adamı sözünden tanırlar" demiş olursa, o yankesicinin kelamında ihtiyat et (tedbirli davran). Zabıta memuru onu anlayamaz. Bu halde onun huzurunda sükut et ve kendini ona ver ve sabret.Belki onun ağzından bir kelime fırlar; ve eğer fırlamaz ise belki senin dilinden arzun hilafına bir kelime fırlar. Veyahud hatırında bir söz ve endişe baş vurur.O endişeden ve bu sözden onun halini bilirsin.Çünkü ondan müteessir oldun ve o onun aksi ve ahvalidir ki senin derununda zuhur etti".
Fiiller ve sözler bir hastanın idrarı gibidir. Hekim o idrarı tetkik ederek hastalıkları teşhise çalışır. Ancak mürşid-i Kamiller bir kimsenin ruhuna ve batınına nazar ettiklerinden onun için fiil ve söz şahidine ihtiyaçları yoktur. Ruha nüfuz ettikten sonra aynı sabitesine bakarak ehli imandan olup olmadığını anlar. Ruh doktoru olan insanı kamilin güzel fiile ve güzel söze ihtiyacı yoktur. Zira çok kimseler vardır ki içi zehir dolu olduğu halde ağzından bal gibi tatlı sözler çıkar, içi fesad dolu olduğu halde daha büyük bir menfaat elde edebilmek için zahiren güzel fiilde bulunur ve fedakarlık yapar  ve vefakar görünür. İnsanı Kamil kalbin casusudur, bunları derhal anlar.

İNSANIN CİSMİ ÜZERİNE HAKİM OLAN FİKİRLERİDİR

İnsanın cismi üzerine hakim olan içindeki düşünceleridir. Bu nedenle insandan zuhura gelen sözler ve fiiller bu içinde var olanın dışa çıkmasıdır. Bir anlamda söz ve fiiller, batının şahitleridir diyebiliriz.

TAKVA HAMAMINDA YIKANMAK VE SONRASI

Takva nefse karşı bir direniş ateşi olup, masivallah olan her şeyi yakar. Zahirdeki hamam nasıl ki sıcaklığı nedeniyle bedenimizdeki kirleri yumuşatarak döker, takva hamamı da nefsimizdeki kirleri çözerek temizler. Mürşid-i Kamil bu hamamda temiz sudur. Hakk onu ısıtır. Bir kimse takva hamamına girerek sıfatı nefsaniyyeden temizlenir ve su mesabesinde olan mürşidi kamilin ruhu safı ile yıkanır, vücudun idraki hususunda artık cisme müteallik olan kelamın  ve suretin vasıtası kalmaz. Suret perdesi olmaksızın Musa(a.s) gibi koynundan, yani kalbinden ay'ın(kamerin), ya'ni ruhun nurunu  ve bu nur vasıtasıyla da Hakk'ın nurunu müşahede eder. Zira kamerin nuru güneşin ziyasından aks olduğu gibi ruhun nuru dahi Hakk'ın zatının güneşinden istifade eder.
Evliyaullahın ruhu, Hak'dan aldığı nuru ehli gafletin üzerine harcar ki ışık sahibi olsunlar yahut karanlıkta yollarını görsünler deyu....

SEMA NEDİR?

Cenab-ı Pir Mevlana efendimiz buyurur:
"Bilir misin sema nedir?, ruhun Elestü bi rabbiküm hitabına cevaben "Bela !" dediğin işitmektir.Kendinden münkati olmak, O' nun visaline erişmektir.
Bilir misin Sema nedir? Dostun ahvalini görmektir.Lahut perdelerinden Hakk'ın esrarını işitmektir.
Bilir misin sema nedir? Hakkın aşkının darbesi önünde , başını top gibi yapıp ayaksız ve başsız koşmaktır.
 Bilir misin sema nedir? Nefs ile harbetmektir.Yarı boğazlanmış kuş gibi kanlı toprak üzerinde çırpınmaktır.
 Bilir misin sema nedir? "Li maallahi vaktün.."hadisi şerifinin sırrındandır ki, oraya melek sığmaz, vasıtasız erişmektir.
 Bilir misin sema nedir? Şems-i Tebriz gibi kalb gözlerini açmak , envar-ı kudsü görmektir."

14 Aralık 2019 Cumartesi

BURADA BİR MÜSLÜMAN VAR

Necib Sultanım nakletmişti. Bir gün Dörtyol/Kuzuculu'daki evin ikince katında tek başıma yatarken sabaha yakın Seyyit Ali baba hazretleri zuhur etti ve aşikaren istasyon yol çatında iki kişi var seni bekliyorlar dedi. Ben hemen giyindim ve evden dışarı çıktım. Çocuklar her sabah çayımı erkenden hazırlarlar idiyse çayı beklemedim. Yola çıktığımda hemen önümde bir dolmuş minübüsü durdu. Yol çatında indim baktım iki kişi bekliyor. Yanlarında vardım sessiz bir şekilde bekledim. Biraz sonra İskenderun tarafından Adana arabası geldi. Bu iki kişi arabaya binince bende arabaya bindim. Ancak dışımdan hiç konuşmuyoruz. Adamlar Adana garajında indiler ben adamları iki adım geriden takip etmekteydim. Adliye binasının karşısından Tepebağ semtine doğru yokuşu tırmanmaya başladılar. Ben onları takip ederken duvarda kırmızı bir ok çizili ve üzerinde "Burada bir müslüman var" yazısı yazılı idi. Bir müddet gittikten sonra sağ tarafta tahtadan yapılmış bir kapının önünde durdular. Kapı bayağı eski olup tahtaları açılmış idi. Arasından gözlemlendiğinde iç tarafta genişçe bir avlu ilerisinde ise iki katlı bir bina mevcuttu. Adamlar kapıya parmak ucu ile hafifçe iki kez dokundular. Tık tık diye. Beklediler kapı açılmadı. Bir müddet sonra ikince kez fiske gibi kapıyı tık tık diye çaldılar. Yine açılmadı. Beklediler üçüncü kez birisi diğerine vurması için işaret etti. Kapıya parmak ucuyla tık tık diye vurdular ve kapı açıldı. Ben hayret ettim. İçeriden bir gelen olsa idi tahtaların arasında görür idim. Herhalde kapı arkasında kilit yerine kullanılan ağır tahtalı tel yahu tip ile bağlıyorlar ve ucundan çektiler diye düşündüm. Ancak kapı arkasındaki tahta kalasa bağlı ipte yoktu.Avluda elektrik yoktu ki düğme ile açılmış olsun benim kafam bu şeylerle meşgul iken o iki adamı ikinci katın merdivenlerine tırmanarak içeri girdiklerini gördüm. Ben de arkalarından devam ettim. Merdiveni çıktım içeri sessiz bir şekilde girdim. Odanın ortasında üç sandalye vardı.sandalyelerin önünde tahmini yüz yaşında bir ihtiyar tahta bir yatakta yatmakta idi. Kerevit dediğimiz bu yatağın altı ise kumaşla kapalı idi. Ben boş olan üçüncü sandalyeye oturdum. Diğer iki adam gözleri kapalı bir şekilde rabıta yapmakta idi.Yataktaki adamda rabıta yapmakta idi. Ben merakımdan bu insanlara bakmakta iken karyolanın altından bir kedi çıktı. Sandalyede oturanlara bir adam gibi dikkatle bakmaya başladı. Her üçümüze de baktıktan sonra sıçradı benim kucağıma oturdu. O esnada hem sandalyedeki iki kişinin, hem karyoladaki ihtiyar zatın gözleri açıldı ve kediye baktılar. Kedi kucağımdan indi ve somyanın altına girip kayboldu. Yataktaki ihtiyar anlatmaya başladı: Babam ölmüştü. Benden küçük bir kardeşim vardı. Ben askere gitmeden evvel imamlık yapacak derecede medresede eğitim almıştım. Askerlik sonrasında küçük kardeşime bakmak için hiç evlenmedim ve imamlık yapmakta idim. Gelirimin yüzde sekseni bu kardeşime vermekte idim. Kardeşim işsiz güçsüz dolaşır, bazı kötü alışkanlıklara müptela bir vaziyette gece gelir, ikinci katın sofasında yatar sonra sabah kalkar gider. Bir müddet sonra yattıktan sonra kaybolduğunu farkettim. Kardeşim annemizden doğarken içinde bulunduğu tuluk denilen zarla birlikte dünyaya gelmiş. Eğer o tuluktan bir parça kesilip......se idamlık bir adam idamdan kurtulur"dedi.
Hikaye bu kadar. Sanırım bloğun önceki yazılarında bu hadise biraz daha detaylı anlatılmıştı.

TERBİYEYİ HUSUSİ VE TERBİYEYİ UMUMİ

Hz.Pir mevlana efendimiz mesnevide buyurur:"Bir zaman amel vardır. Eda et ve koş. Kısa işi kendi üzerine uzun yapma!"
Bu beyitte saliklere ve umum insanlara hitaptır.
Saliklere olan hitap şudur:"Tarikat yolunda süluk bir zamana mahsustur ki, bu terbiye-i hususiyedir. Riyazat, mücahedat ile amel etmek, bir mürşidi kamilin bu terbiyei hususiyesi sayesinde, mevhum varlığından geçinceye kadardır.ondan sonra mücahede ve riyazata gerek yoktur, farz ve vaciblerle amel kafidir. Bu terbiyeyi kısa bir zamanda ikmal et ve sülukunda koş
Umum insanlara hitab şudur:"Ey insan seni akıl ve idrak ile sair mahlukat üzerine üstün olarak insan suretinde bu süfli aleme gönderdiler. Bu dünya hayatı içinde vahdeti vücudu ilahiyyeyi tasdik et. Eğer nefsinin inadından dolayı bu tasdik ve imtihandan imtina edersen pek uzun olan ahiret hayatında türlü azaplarla terbiye olup tasdik ve ikrarı yaptırırlar.

ŞEHADET GETİRMEK

Kelimeyi şehadet olan  "LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDÜN RESULULLAH" sözünü lisanen her kes söyler. Bu sözü münafıklar ve kafirlerde lisanen söylerler. Lisanen söylemekle birlikte kalbi de tasdik etmek gerekir. Ancak kalbin tasdikinin mertebeleri vardır. Müminlerden bir taife "Allah birdir, peygamber haktır" dedikten sonra Hakk'ın vücudu ile halkın vücudunu ayrı görür ve iki vücud ispat eder. Bunlar zahir ülemasıdır ve bunlara tabi olanlara da müminlerin avamı denir. Eşyanın çokluğu bunların vücudun birliğini görmekten hicaba düşürmüştür. Diğer bir taife "Allah birdir, peygamber haktır"dedikten sonra "Varlık ancak Hakk'ın varlığıdır ve bu eşya Hakk'ın varlığında zahir olan o vücudu vahidi hakikinin sıfat ve esmasının mezahiridir ve vücudi mecazidir."derler. Binanaleyh eşyanın mecazi vücudunda zahir olan vücudu hakikinin vahdetini görmeğe mani olmaz. Bu kesafet alemindeki ihtilaflar, küfür ve nifak ve dedikodu hep bu vücudi mecaziyi görüp, Hakk'ın vücudunun vahdetini görmemekten kaynaklanmaktadır.
Vücudi mecazinin haricine çıkmak ikinci mertebedeki tasdik-i kalbi ile mümkün olur. Birinci mertebedeki tasdikte, varlık mülahazasında gizli şirk vardır.
İnsan, dünya dehlizinde Elestü birabbiküm sorusuna verdiği "Bela" cevabını ispat çabası içindedir. Ezeli ervah da "Bela=Evet" dedik, kavil ve fiilimiz ile ispat için bu dünyaya geldik. Bu dehliz(dünya) için de hapis durumundayız. Erkenden şehadetini ver, kurtul. Mutlaka bu şehadet verilecektir. İşi ahirete kalanlar ise azap içinde bu şehadeti kabul edeceklerdir...

ŞEYTAN'IN SAPTIRMA ALETLERİ

Şeytan hakikatında bir güç değildir. Hak Teala'nın yarattığı MUDİLL ismi şerifinin tecelli ettiği bir varlıktır. İmtihan unsurudur. Gerçek "er" ler'in ortaya çıkmasına hizmet eder. Mü'mini ve kafiri ayırd eder elemekte bir alettir. Şeytanın delalete düşürme araçları yedi tanedir:
1-Dünya ve dünyanın suretleri
2-Tabiat ve şehevat ve lezzetler
3-Salih ameller
4-Niyetler ve amellerdeki tefazul (daha üstün olma, fazlalık)
5-İlimdir
6-Adat ve talebi rahattır.
7-Maarifi ilahiyyedir.
bu vasıtaların küçükleri nazara alındığında sayı doksandokuza çıkar.
İnsan ne kadar zeki ve alim olursa olsun şeytanın tuzağına tutulmamasına imkan yoktur.Bu tehlikeden korunmanın yolu insan-ı Kamil'in gölgesi altında bulunmak ve onunla istişare ederek iş tutmak,evliyanın aklını kendi aklına yar ve yardımcı etmektir.İnsanı kamil şeytanın ilkaatını derhal bilir ve sana izah eder...

DÜNYA VE AHİRET İŞLERİNDE TEREDDÜTLER

Şeytanın fiili, dünya ve ahiret işlerinde tereddüt yaratmaktır. İnsan bu vesvese nedeniyle tereddüde düşer"Acaba dünya işleriyle mi, yoksa kamilen ahiret işleriyle mi meşgul olayım?" Eğer bu tereddüt varsa şeytanın radarındasın. Gerek dünya ve gerek ahiret işlerinde Hz. Peygamberin takip ettiği yoldan gitmek gereklidir. Zira Hz. Efendimizin çalışmasının küllisi (ekserisi) ahiret için olmakla birlikte dünya işlerini büsbütün ihmal bırakmadılar.İfrat ve tefrit üzre olmadılar. Kass suresinde (28/77) buyrulan ayeti esas aldılar:"Allah'ın sana verdiği şeyde ahireti talep et ve dünyadan da nasibini unutma! Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsan et! buyrulur. Dünya işlerini icra ederken dahi Hakk unutulmamalıdır."Rical vardır ki onları ticaret ve satış Allah'ın zikrinden meşgul etmez"(Nur 24/37)

RUHUN KUVVETLENMESİ İÇİN

Hz.Pir Mevlana efendimizin evladı Sultan Veled hazretleri buyurur ki:"Cismaniyet ne kadar kavi (kuvvetli) olursa ruhaniyet o kadar zayıf olur. Binanaleyh ruh kavi olmak için cismaniyeti artıran sebepleri azaltmak gerekir. Cismaniyeti, yeme, içme, nefsin lezzetlerini tatmin etme kuvvetlendirir.
""Allah'a karşı hasen ile borç verin. Nefsiniz için takdim ettiğiniz şeyi Allah'ın indinde bulursunuz"(Müzzemmil 73/20) ayetinden zahir üleması "Karz" dan murad Allah için malını sadaka vermek ve malını Hakk  yolunda sarf etmektir derler ve ilave ederler bu sarftan dolayı dünyada ve ahirette o malın bedelinin artırılarak sana ihsan olunduğunu görürsün derler. Ehli Batın'a göre "Karz" dan murad kişinin vücududur. Bu vücudunun lezzetini Hakk yolunda terk edip onu Hakk'a feda etmek, onu karzı hasenle Hakk'a borç vermektir. Bu cismin gıdasından muhtaç olanlara tasadduk ve infak et ki onun bedeli olarak Hak teala senin kalbinde feyz çimenleri bitirsin. Cisminin hazzını ve nefsini Hakk'a feda etki, ona bedel olarak kalbinde müşahede-i hakikat çimenleri bitsin ve her şeyi vücudi Hakkani ile göresin. Bu zahir gözlerin görmediği zat müşahede olunsun...

BİR AN TEFEKKÜR

"Bir dem tefekkür, yetmiş sene ibadetten hayırlıdır" hasis-i şerifi mucibince düşündüğümüzde; cemad dediğimiz cansızlardan milyarlarda biri nebat mertebesine gelememekte, ve nebatatın milyarlarda biri hayvanat mertebesine gelememekte ve hayvanların milyonlarda biri de insanlık mertebesini bulamamakta. İnsanların yüzbinlerde biri idraki selim ve aklı tamm sahibi olamamakta. Aklı tamm sahibi olanların binlerde biri mebde ve meadını düşünememekte. Mebde ve meadını düşünenlerin binde biri doğru yolu görememekte. Tüm mertebeleri düşünmek gerekir, insan olduğun halde tab'an hayvaniyet derecesinde yaşamak ağlanacak hal değil midir. Hayvanlığın icabı olan yemek ve içmek ile az meşgul ol ki  kesafeti vücuden kalp inceliğine manidir.
Kalbi incelten göz yaşıdır. Acziyet haliyle göz yaşı dökmeyip "Cenab-ı Hakk kerimdir, elbet bize bir gün inayet eder"diyerek boşa geçen ömrüne acıman gereklidir. Bu cenazeler hep komşunun kapısına gelmez, senin evine de uğrar.İnsan olarak bugünkü halimiz Hakk'ın yardımı olup kıymetini bilip, bu mertebeye küfranı nimeti olacak hayvaniyet huyunu yaşamayalım...

11 Aralık 2019 Çarşamba

YEME-İÇMEYE DÜŞKÜN OLANLARIN AYETLERİ

Yeme içmeye düşkün olanlardan birisine Hak Teala'nın tavsif buyurduğu evsafı cennetten hangisi hoşuna gider diye sormuşlar.""Onların nimetleri daimdir"(Rad 13/35) ayetini okuyarak cevap vermiş. Hakk'ın hangi emirlerinden mahzuz olursun diye sormuşlar "Külu veşrebu "Araf 7/31)(Yiyiniz içiniz) emri olan ayeti okumuş. Kur'anda mezkur olan dualardan hangisini seçersin deyince YA REBBENA ENZİL ALEYNA MAİDETEN "Ya Rab, bize maide indir" duasına devam ederim demiş.

MÜRŞİDİ NİÇİN ÇOK SEVMEK GEREKLİDİR?

Evliyaullahdan birisine "Mürşidini mi çok seversin yoksa İmam-ı Azam hazretlerini mi?" diye sormuşlar. "Mürşidimi çok severim" demiş. Sebebini sormuşlar:"Bu kadar zamandan beri İmam Azam hazretlerinin içtihatları doğrultusunda amel ettim. Nefsimin kötü sıfatlarından hiç birini izale edemedim. Vakta ki mürşidimin hizmetine girdim. O sıfatlar benden birer birer zail oldu. Binanaleyh elbette mürşidimi çok severim" demiş...

EVLİYAYA TA'ZİM (HÜRMET)ŞARTTIR

Bir kimse insanı kamilin nurunun feyzinden istifade etmek istiyorsa salikin o kamile ta'zim etmesi (hürmet göstermesi) şarttır. Bu hürmet şartı olmadıkça kamilin huzurundan feyz alamaz. Ta'zim , zahiren ve batınen olmalıdır. Salikin zahirinde edep olup da batınında itiraz ve edepsizlik olursa istifadeden mahrumiyeti muhakkaktır.

TEBLİĞ (İRŞAD)USULLERİ

Kur'anın emridir. Ehli nefs olanlara yumuşak söz söylemek gereklidir. Fakat kişiyi Hak yoluna celb edeceğim diye nefsinin hazzına münasip ve gayri sevap bir söz söylememek gerekir. Bu mülayim sözler arasına onu vesveseye düşürecek kelam dahi sarf etmemek gerekir. Çünkü, salikin kalbinde hasıl olan her nevi vesvese onun batınını terakkiden mahrum eder...

ABDURRAHMAN DİLİPAK

Size bir fıkra anlatayım: Papaz bakmış kilisenin mahzeninden pahalı yıllanmış şaraplar her hafta bir-iki eksiliyor. Papaz zangoçtan şüphelenir. Çağırır zangocu durumu anlatır. Zangoç, “Söylediklerinizin hiç birini duyamadım efendim. Buraya gelmiyor sesiniz” der. Papaz kızar; “ne demek sesin gelmiyor” diye çıkışır. “Gelin efendim burada durun, ben sizin yerinize geçeyim göreceksiniz” der. Yer değiştirirler. Papaz zangoça “konuş bakalım” der. Zangoç, “Efendim kilise girişindeki yardım sandığındaki paraların çalındığı söyleniyor, bu konuda ne dersiniz” der. Papaz, “Hayret gerçekten buradan ses duyulmuyor” der.
Sarımsak yerseniz sarımsak yiyenin ağız kokusunu duymazsınız.
Laf ile aleme binlerce nizamat verip, kendi hanemizde olup bitenlerden habersiz olursak, inandırıcılığı kalmaz söylediklerimizin. Zira “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz”..
Kendi gözündeki merteği çıkarmadan başkasının gözünde çöp arayanların insafına kalmamalı insanlık. Bir kişiyi eleştirmeden önce kendi nefsimizi arındırmamız gerek.
Kendimizi aklamanın yolu, başkalarının pisliklerini ortaya dökmek değildir. Kendini arıtmadan başkalarının günahlarının arkasına saklananların üstüne pislik yağar. Dünya çamur deryasına dönüşür. Batılın tasviri zaman içinde saf zihinleri idlal eder.
“Dehşet dengesi” diye bir şey var. “Kim daha kötü” tartışılmaya başlandığında seçim kötüler arasında olacak demektir. O zaman sormak gerek kim daha iyi? Ama eğer at izi it izine karışmışsa fark fark edilemez hale gelmişse o zaman o toplumun vay haline.
Her devrin adamları, her zaman bir yolunu bulur ve gemilerini yürütürler. Bunlar, kendilerini gizlemek için toplumun itibar ettiği her şeyi kullanırlar. Cesur göründüklerine bakmayın, korkaktırlar. Cesaret gösterisi yapıyorlar. Tavus kuşu gibi tüylerini kabartıyorlar.
Siyaset Brütüs’lerle doludur. Siz ayaktayken elinizi öpenler, oturursanız saldırırlar, düşerseniz vururlar. Onlar kaz gelecek yerden tavuk esirgemedikleri için cömert zannedilirler.
Bize hep put diye Lat, Menat, Uzza öğretildi. Tamam da, onun bizim hayatımızdaki karşılığı neymiş? Para, koltuk, kadın da put olabiliyormuş meğerse. Biz onları değiştirmek isterken, onlar çevremizi kuşatıp, algımızı değiştiriyorlar. Kendileri değişmiyor, bizi dönüştürüyorlar. Başımızda başörtüsü, suratımızda sakal, 5 yıldızlı Hac ve Umreler, şekil olarak her şey fazlası ile var! Her büyük vurgun ve büyük günahından sonra umre ziyareti yapan birinden söz etti bir işadamı geçen gün. Çaldıklarının bir kısmını da “Hayır” yapıyormuş. Vay o Hacca, Umreye giden, namaz kılan ve hayır yapanın haline. Vay o Hakkı batıla karıştırıp halkı ve Hakk’ı kandırmaya çalışan adamın haline! Evindeki çerçeveletip duvara astığı Kâbe örtüsü ya da manasını öğrenme zahmetine bile katlanmadığı pahalı hat levhası onu kurtaramayacak! Onlar sadece bu dünyanın bir süsüdür. O kadar!
Hani “el emin” olacaktık, “Urvetül vuska” olacaktık, “Veresetül enbiya” olacaktık, “Yaşayan Kur’an” olacaktık!?. Güzel değil kötü örnek oluyoruz artık. İnsanlar bize bakıp dinden soğuyor. Birileri artık başlarını açsalar, yamyam birtakım insanlar dinden söz etmeseler, aslında daha iyi ederler sanki. Zaten bazıları başlarını açmaya başladı.
Kızılı moru yeşile boyayınca bizim olmuyor. Şarabı üç yudumda, besmele çekerek içerseniz helal olmaz. Hakkı ile elde edilmeyen makam da, servet de saadet sağlamaz.
Adamın biri birine namaz kıl diyormuş öteki de ona sen de zekat ver diyormuş. Yoldan geçen dönmüş bakmış, “Namaz oruç sende yok, hac zekat da ötekinde yok. Bir kelime-i şehadet kaldı onun da manasını bilmezsiniz tartışmayın varın gidin işinize” demiş.
İş geldi, Amentüden ibaret bir dine. O da %55’de kalıyor. İnandık diyen de neye inandığının farkında değil. Temel kitabından habersiz, Resulünün hayatından ve sözünden habersiz bir topluluk var. Bilmiyorlar. Bilmediklerini de bilmiyorlar. Çalıkuşu romanı kadar bile hayatlarında Kutsal kitabın etkisi yok. Okumamış çünkü. Kendisine din diye anlatılan hikayelerden ve ezberlenen ibarelerden ibaret bir din söz konusu. Onun için FETÖ, Kalkancılar başarılı oluyorlar. Hani bilmediğimiz şeyin peşine düşmeyecektik!.
Ya hu, sıradan insanlardan söz etmiyorum. Üniversite talebeleri, mezunları, yüksek lisans ve doktora yapan, siyaset, bürokrasi ve iş dünyasındaki, Media’daki STK’lardaki makam sahibi kişilerden söz ediyorum.
Mektepte okutulan din büyük ölçüde basmakalıp ibarelerden ibaret, ya da alameti farikaları yok edilmiş, birçok inanç sisteminde varolan ahlaki değerleri yüzeysel olarak anlatan bir din.
Bakın dini kaybederseniz, devlet filan kalmaz. Zaten aileyi kaybetmek üzereyiz. Yönetim kendini yenilememekte kararlı. Biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek.
Fıkra ile başladık, fıkra ile noktalayalım. Sapık bir mezhebin mensupları, hocalarının önderliğinde sırat köprüsüne gelmişler. Hocaları “işte şimdi bize vaad edilen cennetin kapısındayız. Hep beraber dünyadaki gibi birlikte gözümüzü kapayacak ve yolumuza devam edeceğiz. Kıldan ince kılıçtan keskin bu yol bugün size otoyol kadar genişletildi. Koşun.” Herkes gözünü kapamış koşmaya başlamış. Ve tabii cehenneme yuvarlanmışlar. Ağlayanlar bağıranlar. Bakmışlar, hocaları aralarında. Bizi aldattın demişler. Evet ama, sizden galu bela’daki intikamımı aldım. Ama peki dünyada bize anlattıkların, gösterdiklerin neydi?. Şeytan cevap vermiş: O reklamlardı!
Akıl sahipleri Şeytanın hilelerine karşı uyarılmadılar mı? Onun yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir saadet hayatı yalanlarına ne çabuk kandılar. Allah onlara akıl ve kitap vermedi mi. Peygamber göndermedi mi ve “Din büyüklerinizi İlah ve Rab edinmeyin” demedi mi? “Şeytan sizi Allah’la aldatmasın” demedi mi! Ne oldu! Vakit geç olmadan aklımızı başımıza alalım. Bu gidiş iyi değil. Selâm ve dua ile.

HOŞ GEÇİNMEK

Süluk yolunda ilerlemek isteyenler, tüm insanlarla iyi geçinmelidirler. Zira, o insanların her biri bir esmanın terbiyesi altındadırlar. Derviş, insanlarla iyi geçinmezse,fitne kopartır. Cismanilerin seviye-i idraklerine muhalif söz söylememek icab eder."Melaike ve ruh, Hakk'a miktarı ellibinyıl olan bir günde uruc eder. Binanaleyh, sabrı cemil ile sabret"(Mearic 70/4-5)Hakk'ın tecelliyatı latifesine erişinceye kadar, ehli suret olan cismaniler ile iyi geçinmek gereklidir...

KALDIRAMAYACAĞI YÜKÜ TALEP ETMEK

Metli Baba'dan yetişen 12 zattan birisi olan Hasan Hüda hazretleri huzuruna gelen ... isimli şahsın içinden geçmişti ki, Cenab-ı Hakk bana öyle bir kuvvet versin ki üzerine okuduğum hasta iyileşsin. Hatta, Amerika başkanı hastalansın, benim yanıma getirsinler ben onun üzerine okuyarak iyileştireyim, böylelikle tüm dünyayı Müslüman yapayım". Huzurdaki şahsın kalbinde olanları bilen hazret der ki:"Salağın birinin içinde böyle bir istek var. Sen o halin yükünü kaldırabilir misin?
Necib Sultanım buyurmuştu, hastalara okumak izinle olur. Ancak okuyan şahıs, okuduğu hastaların yükünü almak istemiyorsa okuduğu on kişiden sonra bir kurban kesmesi gerekir. Aksi halde bedenine yük geçer ve kendisi hastalıklara muhatap olur".
Üzerine okunan on kişiye bir kurban. Ekonomik imkan gerektirir. Müntesiplerine okuyan şeyh efendiler bu tertibe riayet etmezlerse, ahir ömürlerini bir çok hastalıkla tamamlarlar.  

MELAİKE ,"İNSAN" SURETİNDE OLURDU

Melaike kuvvet ve şiddet anlamındadır. Melaike ervah olduğu için his ve şehadet aleminde kesif (yoğunluğu)olan insan gibi görünmezler. Ancak bazı hallerde Peygamberlere, Hz.Meryem'e göründükleri gibi temessül edebilirler. Melaikenin hakikati asliyelerini görmek beşeriyet aleminde mümkün değildir. Bu hakikate binaen Enam suresinde kafirler Peygamber'e "Bir melek göndere idi de, keşke bize peygamber olduğunu söyleye idi" demelerine karşı Hak teala "Eğer o resulü bir melek olarak göndere idik, elbette adem suretinde yapardık"'enam 6/9. buyrulur.
Bu nedenle insanı Kamil'i ve Hakk'ın evliyasına bu gözle bakmak gerekir...

10 Aralık 2019 Salı

İNSANI KAMİLİN SÖZLERİNİ ANLIYAMAYANLAR İÇİN

Eğer sana ayet-i din olan ehli hakikatın sözlerini  noksan aklın ve kıt anlayışın sebebiyle anlamıyor isen, ne hayır de, ne evet de. Yani ne inkar et ve nede tasdik et."Ben bunu anlayamadım" diyerek bekle. Ta ki nimeti ilahiyyeden sana lütufla bir binek gelerek seni anlayamadığın manalara kadar götürerek halletsin. Zira anlamadan hayır veya evet demekte zarar vardır
Eğer anlamadan baş sallayıp evet dersen batınında olmayan şeyi zahmetle çıkarmaktır ki makbul bir haslet değildir. Eğer hayır dersen inkar etmiş olursun ki kahrı ilahi senin boynunu vurur.
Ayasofya'da vaaz eden bir vaiz efendi, İbni Arabi hazretlerinin sözlerine muhalif imiş ve sürekli bunu vaazlarında dile getirirmiş. Bir gün Hazret-i Muhyiddin, rüyasında tecelli ederek elinde kılıcı gösterip bir daha aleyhimde konuşursan seni bu kılıçla keserim"demiş. Vaiz korkmuş ve bir müddet hiç aleyhte söz etmemiş. Bir zaman sonra rüyasını unutarak tekrar aynı inkarları vaazında yapmış. Vaazdan sonra dışarı çıkmış üzerine bir hal gelip bir ağaca dayanarak yıkılmış.Teslimi ruh yapmadan etraftaki insanlar onu hemen gülhane hastahanesine götürmüşler. Adam orada ölmüş ancak, ailesinden kimse olmayınca hastahanedeki hocalar bu cesedi kimsesiz addedip, talebelere ders göstermek için parçalamışlar. İki gün sonra vaizin ailesi, vaizi aramaya çıkmışlar ve nihayetinde cesedin gülhanede olduğunu haber alarak gelmişler. Hocalar yaptıkları hatayı anlayıp hemen ceset parçalarını bir araya getirip dikmişler ve kefenleyerek, açmadan defnedilmesini, cesedin kırk parça olduğunu söylemişler. Adam o haliyle gömülmüş
Evliyanın sözleri ve hali çetinin çetinidir. Onlara karşı mülayim olursan zamanla o çetin olan şey sana mülayim ve düz gelir, basitleşir, idrakine kolay gelir. İnkar ettikçe bu sözlerin hakikati gizli kalır. Onların önünde acz ve kusurunu itiraf edersen, anlayamadığın hakikatlerin hikmetlerini anlayacak sebepler doğar...

ZÜLKARNEYN KISSASINA DEVAM

Zülkarneyn,kutbul aktab hazretlerinden sorar:"Bana sıfatı ilahiyyeyi açıkca beyan et" Kutbul Aktap, cevaben:"Hakk'ın vasfı, beşerin kullandığı mahdut lügatler ve lafızlar ile beyan edilmek mertebesinden yüksektir ve insanı pek ziyade korkutucu bir mertebededir. Sıfatı ilahiyyeden bize bildirilenleri bile layıkıyla idrak edemiyoruz. Kalem sıfatı ilahiyyeyi yazmaktan acizdir...

KURANDAKİ ZÜLKARNEYN KISSASI(1)

Zülkarneyn (a.s)'ın kim olduğunu Hz.Ali (Keremüllahi veche hazretleri) ne sordular:"Zülkarneyn peygamber mi idi, yoksa padişah mı idi" diye soruldu. Buyurdular ki "Ne Nebi idi ve ne padişah idi. Bir abd-i salih idi ki, Allah Teala'yı severdi. Allah Teala dahi onu severdi!"
Salih bir kul olan Zülkarneyn, zamanın kutbuna mülaki oldu. Onun vechi mübarekini nefis ve şeytan yılanının gözünü kör edici bir safi zümrütten ibaret gördü. Kutbuzzamanı halk bilmez. Hakk'ın saklı kullarından birisidir ve Muhammedi meşrep üzerinedir. Bu meşrepte Nefsi, nefsi demek yoktur "Ümmeti, ümmeti"demek vardır. Yeryüzünün tasarrufunu Hak Teala bu şahsa bırakmıştır. Böyle bir zatta nefsi arzu olmadığı için yine Hakk iş görür. Bu hususu Hz. Pir şöyle örnekler:Bir karınca kağıt üzerinde yürürken yazı yazan kalemi görür ve methetmeye başlar. Diğer bir karınca kalemi değil parmakları methet, hüner parmaklardadır" der. Üçüncü bir karınca ise hüner parmaklarda değil koldadır der. Böylece bu iş yukarıya kadar gitti ve karıncaların beyi şöyle dedi: Bu hüneri surette görmeyiniz, zira uykuda ve ölümde suret habersiz haldedir. Cismi beşerin müdebbiri ancak akıl ve candır, ancak akıl ve canın tesiriyle sureti cisim harekete gelir. Karınca beyi dahi noksandı. Çünkü akıl ve kalb dahi Hak teala hazretlerinin kalbi döndürmesi ile hareket eder. Akıl cismin tasarrufunda ve tedbirinde müstakil değildir, onda tasarruf eden dahi Hakk dır. Bu nedenle kutbuzzamanın idare edeni Hakk'dır...

HAKKA ULAŞTIĞINI SANANLAR

Cenab-ı Resulullah:"Herşeyi tefekkür edin, Allah'ın zatında tefekkür etmeyin","Allah'ın halkından (yarattıklarından) tefekkür edin ve Allah hakkında tefekkür etmeyin, helak olursunuz","Allah'ın esma ve sıfatını düşününüz ve Allah hakkında tefekkür etmeyiniz" hadislerini nazara almak gerekir. Yine "Muhakkak ki Allah Teala'nın nurdan ve zulmetten yetmiş bin hicabı vardır, eğer inkişaf etse, O'nun vechinin ve zatının nuru kendine müntehi olan basarı yakar".
Bu alemi kesafette Hakk'ı arayanlardan her biri bu zikrolunan yetmiş bin hicabın birisine yapışıp kendisini zat-ı Hakk'a vasıl olmuş farz eder ve vasıl olmuş olanın huyunu tutar. Böyle bir kimsenin vehmi odur ki muhakkak o hüviyeti ilahiyyenin aynı olmuşdur". Halbuki "vücud-i mümkün" ün "vücud-i vacib" olmasına imkan yoktur. Hak Hak'dır ve abd de abddir.
Bi-edeplik, mahluk-ı Hakk'ın zatı addetmektir. Hakk'ı zulmani ve nurani perdelerden birinin ayn'ı bilmek, o kimse için baş aşağı gitmek olur. Kişi marifette metin bir dağ olduğunu zanneder amma baş aşağı düşmektedir.
Sarhoş, yeri ve göğü ayırt edemez. Gök mesabesinde olan zat-ı Hakk'ı  yer mesabesinde olan mahluktan tefrik edemeyenler dahi başları dönmüş sarhoşlar gibidir.

"DEVLETİN DİNİ ADALETTİR" SÖZÜ ÜZERİNE

Eski Diyanet işleri başkanı Prof.Ali Bardakoğlu "Devletin dini adalettir" diye söylemiş bu söz ya kendisine yahut başkasına ait bir söz olsa da isabetliliği konusunda bir çok suallerin cevabının verilmesi gerekir:
İsviçre, Amerika, İngiltere'de "Adalet vardır" diyebilir miyiz?
Yahut Adalet, yazılı bir hukukun tam tamına uygulanmasıdır tarifi ne derece maksadı karşılar. Yazılı kuralları insanlar tayin eder. İnsanların tayin ettiği kurallar nefsanidir. Barbar bir kavim, ne kadar adil kurallar koyar. Sömürgeci Amerika, maddi çıkarı için koyduğu kurallar ne derece adildir?
Hakk Teala'nın emrettiği adalet, Hakkın peygamberleri vasıtasıyla tebliğ ettiği ve yaşayarak örnek olduğu yaşantısıdır. Adalet ilahidir. İlahı tanımayan, O'na şirk  koşan bir devlette adalet noksandır yahut, Kur'an dan çalınmıştır(alınmıştır).
Bu nedenle Hakk Teala'nın ADL isminin tecellilerini İman boyutu ile birlikte değerlendirilirse isabet ederiz....

9 Aralık 2019 Pazartesi

NİMET YORGANI ALTINDA GAFLET UYKUSUNA DALANLAR

Nimet yorganı altında uyumak, tesirinden kurtulması çok zor bir imtihan unsurudur. Derin gaflet uykusundan uyanmak çok zordur. Ancak İbrahim Edhem gibi olmak gerektir ki bunun örnekleri çok azdır.

KISAS OLMAKLA İNSAN KURTULUR MU?

Kısas olmakla, insan bu dünyada sadece şeriatın pençesinden kurtulmuştur. Maktülün kanı uyumaz. O alemi berzahta faaliyetine devam eder. Binanaleyh sen deme ki, yaptığım öldürme fiilinin cezasını kısas olunmakla buldum ve öldüm, başka cezadan kurtuldum. Bu dünyada olan kısas acil tedbir mahiyetindedir ve ahirete nazaran oyuncak kabilindedir. Çünkü Hak Teala dünya için "boş meşgaleve çocuk oyunudur" buyurmuştur. Şeriatın kısasında insanlar arasında oluşacak fitneyi ve kavgayı teskin etmek amaçlanmıştır. Ahirette katilin cezası çok şiddetlidir. Dünyadaki kısas insanın tenasül aletini sünnet etmek gibidir. Ahiretin cezası ise bir kimsenin büsbütün tenasül aletini kökünden kesip hadım etmek gibidir.

DÜNYADAN PERHİZ, AHİRETE RAĞBET İÇİN

Cabir ibniAbdullah (r.a) buyuruyor:"Bize beyaz yüzlü ve üzerinde beyaz elbise olan bir adam geldiği vakit,(s.a.v)'in yanında idim:
"Esselamü aleyke ya Resulallah !" buyurdu.
"Dünya nedir?" dedi. Aleyhisselam Efendimiz:
"Dünya uyuyan kimsenin rüyası gibidir" buyurdu.
"Bir adam orada nasıl olur?"! dedi. Efendimiz:
"Kafileye talib olan gibi hatırlanıcıdır" buyurdu.
"Orada karar ne kadardır?"dedi.Efendimiz:
"Kafileden geri kalanın geri kalış miktarıdır" buyurdu.
"Dünya ve ahiret arası ne kadardır?" dedi. Aleyhisselam Efendimiz:
"Bir göz yumması kadardır" buyurdu.Müteakiben adam gitti. Aleyhisselam Efendimiz buyurdu ki:"Bu Cebrail'dir. Sizi dünyada perhiz ettirmek ve ahirete tergip etmek için size geldi"  buyurdu.

RUHU MUHAMMEDİ MERTEBESİ-YAHUD MAKAMI MAHMUD

Vücudi hakiki-i Hakk, ahadiyyet, vahdet, vahidiyyet mertebelerine tecellisinden sonra libası gayriyyet ile mertebe-i ruhiyyete tenezzülünde şefiyyetle muttasıftır. Bu şefiyyet küllül kül olan ruh-i Muhammedi ile zahirdir. Bu şef'iyyet ve isneyniyet bir emir ve bir şen'i ilahidir. Onun için kur'an da "Sana ruhdan sual ediyorlar"Rabbimin emir ve şen'idir"diye cevap ver" buyrulur. Ruh-i Muhammedi de bilcümle enbiya  ve evliya hazaratının ruhları müteayyin olmuş ve onlardan dahi her birine tabi olan ümmetin ervahı cüziyyeleri taayün etmiştir. Ve akıl ruhun sıfatı olduğundan, ruh-i Muhammediye "aklı küll" dahi derler. Ervahı cüziyyelerin aklı cüzileri kendilerinin tabi olduğu aklı küll dendir. Bu ervahı gül dalları olarak tavsif edersek tüm dallar Ruhi Muhammediye bağlıdır...

AÇLIK VE FAKRU ZARURET

Nil nehri kapkara kan kesildiğinde firavun zelil bir şekilde Hz. Musa'nın huzuruna geldi. Bu belanın üzerinden kaldırılmasını, tebaası nazarında küçük düştüğünü belirtti. Keza imana ilişkin hususlarda birden bire kabul edemeyeceğini, kısım kısım kabulle kendisine mühlet verilmesini, ancak öncelikle Nil nehrinin suyunun kan olması azabının kaldırılmasını, tarlalarına, ekinlerine ve ağaçlarına musallat olan çekirge musibetinin kaldırılmasını diledi. Hakk'ın izni ile Hz.Musa dua etti ve Nil nehri eski haline döndü. Çekirgeler siyah kömür haline geldi ve ekinler, toprak, ağaçlar birden bire verimli oluverdi. Açlıktan ölmek derecesine gelen insanlar birdenbire yemeğe düştüler ve aralıksız bir vaziyette üç gün yediler. Karınları doyduğu vakit derhal kendi nefislerinin ahkamı tarafına teveccüh edip yine azdılar. İsra suresi 17/83 ayetinde buyrulur:"Biz insana in'am ettiğmiz vakit (nimet verdiğimiz vakit) yüz çevirir ve kendi tarafına uzaklaşır. Ve ona şer temas ettiği vakit meyus olur".
Hz.Pir buyurur:Nefis firavundur, uyanık ol. Onu tok etme, taki o eski küfrü hatıra getirmeye. Ateşin harareti olmaksızın nefis latif olmaz. Cisim aç olmadıkça Hakk'a müteveccihen hareket edici değildir.Seyri sülukta muvaffak olmak istersen onu evvela riyazet ateşiyle yumuşat, ateşte kızıp kor olmadıkça demir dövülmez. Ağlasa da inanma, müslüman olmak istemez.
Eşek yükünü attığı vakit çifte atar.

8 Aralık 2019 Pazar

SARHOŞLUK NEDİR?SARHOŞ KİMDİR?

Şeytanın vücudu, insanların içtiği şarabı içmeye müsait değildir. Bununla beraber sarhoş idi, akıl ve muhakemesi bozuk idi. Kibirden sarhoş oldu.
Sarhoş odur ki, yok olan şeyi var görür. Mesela demir ve bakır olan bir şeyi altın görür. Keza, kendi vücudunu müstakil görenler de sarhoş taifesine dahildir.İnsandaki kibir ve ücup davası muhakeme noksanlığındandır.
Şeriat, ancak üzüm suyunun sarhoşluğunu men eder. Mevki ve makam sarhoşluğu hususunda hüküm vazetmez. Ancak,üzüm suyunun sarhoşluğu bir gece sürer,makam ve mevkiin sarhoşluğu ise bir ömür devam eder.

EHLİ DÜNYANIN YEMESİ VE İÇMESİ

Hakk Teeala cehenneme sorar:"Doydun mu?".Cehennem cevap verir:"Daha yok mu?"Kaf 50/30.
Ehli dünyanın yemek ve içmek hususundaki meşrep ve tabiatları, cehenneme benzer. Cins cinse meylettiğinden ehli dünya bedenini, kendi meşrebine muvafık olan cehennem için besler.
Her şehvet ve nefsin hazzı, şarap ve esrar maddesi gibi insanı sarhoş edip aklı perdeler. İnsanın muhakemesinde selamet bırakmaz, en akıllı bir adam o haz ve şehveti yüzünden deli gibi olur.Nefsin her arzusu, gözü ve kulağı bağlar. Çünkü nefsine müptela olanın gözü doğruyu görmez ve kulağı da doğru sözü dinlemez.
"Ah, eğer her bir haram şarap gibi sarhoşluk eseri izhar edeydi, o zaman cihanda kimin ayık olduğu malum olurdu"
Şeytanın sarhoşluğu ,şarap içmekten değil tekebbürden ve inkardan sarhoştur...

BEDENİMİZ (CİSİM AĞACIMIZ) HZ. MUSA'NIN ELİNDEKİ ASA GİBİDİR

Bu cisim ağacı, Musa (a.s)'ın asası gibidir ki ona,"Evvelen onu elinden bırak" diye emir geldi. Cisim asasının elden bırakılması, o cismin ahkamına ve isteklerine karşı mücahede olunmaktan kinayedir. Zira onun hükmü  ve gereği kendi enaniyeti ve vehmi istiklalidir. Bir kimse bir şeyin içinde müstağrak olursa (sarhoş olursa) onun hal ve şanını idrak edemez. Binanaleyh cismin şerri ancak onun hükmüne muhalefetle görülür. Ve muhalefet neticesinde de onun vücudundaki hayır zahir olur.Zira bu cismi kesif olmasa insan melekden efdal olamaz idi. Nitekim Saib hazretleri buyurur:
"Ey Saib! rütbe-i insaniyyeti melaikeden talep etme! Zira sırsız aynada ne suret görünür."
Bu cisim evvelki halini terk edince onun yerine bir vücud-i hakkani gelir. "Cem'den evvelki fark"ın varlığın, dayanılacak bir değnekten başka bir şey değil idi. Vakta ki onu, emr ile attın, o kuru değnekten kurtuldun. Fakat yine onun emriyle tuttuğun vakit, o kuru değnek tebeddül etti ve güzel oldu.
Senin evvelki varlığın Musa ( a.s)'ın emri ilahiden evvel taşıdığı asaya benzer idi ve onunla kuzulara dal çırpar menfaat sağlardın.Bu asayı emri ilahi ile bırakmazdan evvel hali bu idi. Vakta ki onu emri ilahi ile tekrar tuttun, senin o varlık asan gafil topluluğa acz verici olur. Firavunların başına bela kesildi ve onları aczde bıraktı.


7 Aralık 2019 Cumartesi

HAKİKATI GÖRMEK O KADAR KOLAY OLSAYDI..

Namazda Rabbimize yalvarırız:"BİZİ DOĞRU YOLA İLET"deyu. Eğer kainata nazar edildiğinde her şeyi doğru görmek kolay ve mebzul olaydı Mustafa (sav) hazretleri:"ALLAHÜMME ERİNEL HAKKA HAKKAN VERZUKNA İTTİBAEN,VE ERİNEL BATILA BATILEN VERZUKNA İÇTİNABEN"(Ey benim Allah'ım! Bana Hakk'ı hak olarak göster ve bizi ona tabi olmakla rızıklandır. Ey benim Allah'ım! Bize batılı batıl olarak göster ve bizi onun ictinabı ile rızıklandır"
BU ALEMDE BİRÇOK HAKLAR BATIL VE BİR ÇOK BATILLAR HAK SURETİNDE ZAHİR OLUR. ONLARIN TEFRİKİ KOLAY DEĞİLDİR....

EŞYADAN NÜKTE İŞİTMEK

Taşların, kütüğün Efendimiz(sav) ile konuşması malumdur. Cansız dediğimiz cemaddan nükte işitmek bu ümmetin havassından da vaki olur. Nefahatül Üns'de zikredilir ki:Şeyh Ebul AbbasHariri ile Şeyh Abdullah Kurbani  pazar yerine gidip Şeyh Abdullah'ın çocuğunun içine bevl edeceği bir cam kavanoz (ördek) alırlar. Onları tanıyan sülehadan bazı zevat onlara katılmışlar ve yemek için bir yere oturmuşlar. Şerbet almaya karar vermişler. Ve bu şerbeti, henüz kullanılmamış olan o ördeğin içine koymuşlar. Diğerleri yemekten sonra dağılmışlar. Ördekten bir ses gelmiş, demiş ki:"Hak Teala'nın salih kulları benim içimden bir şey yedikten sonra ben Allah hakkı için sidiğe ve murdar şeylere mahal olmam".Bu sadayı müteakip o şişe  Şeyh Abdullah'ın elinden fırlayıp parça parça olmuş. Bu vakıayı Şeyh Muhyidin-i Arabi hazretlerine nakletmişler o hazret buyurmuştur ki "Siz ördeğin vaaz ve irşadından gafil olmuşsunuz. Onun maksudu sizin tevehhüm ettiğiniz gibi değildir. Bir çok kaplar vardır ki , sizden efdal olan zevat ondan taam yemişler ve yine murdar şeylere mahal olmuşlardır. Onun maksudu "Gönülleriniz Hakk'ın marifetine mahal olduktan sonra ona ağyar muhabbeti koymayınız! "demek idi. Ve kırılması dahi huzr-u Hakk da kendi varlığınızı kırınız demektir."...

HAKİKİ İMANA DAVET EDENLER

(Nisa 4/136)"YA EYYÜHELLEZİNE AMENU, AMİNU"Ey iman eden kimseler,iman ediniz"şeklindedir. İnsanı Kamil tarafından ehli istidlal olan ehli imanı, imanı hakikiye davettir. Ashab-ı kiramdan Muaz b. Cebel hazretleri ara sıra buyururlardı ki:"Ya Suheyb, ve ya Selman, ve ya Bilal , geliniz oturalım ve bir müddet iman edelim". Onlar bu söz üzerine Resul-i Ekrem hazretlerine gelip, "Ya Resulallah! biz Allah ve Resulüne iman ettik, halbuki Muaz bize böyle söylüyor" dediler. Resulullah efendimiz de "Muaz'ı bırakın, o Allah ve Resulünü sever bir adamdır."buyurdu. Hz.Muaz'ın daveti, imanı hakiki tarafına olduğu için Resulü Ekrem hazretleri onun davetini tasvib buyurdular. Zira imanı istidlali  ile Firavun tabiatında olan nefsin tahakkümünden kurtulmak mümkin değildir. Bu imanın, imanı hakiki ile tecdidi(yenilenmesi) sebeblerine teşebbüs etmek lazımdır. Ve rahmet Musa'sı gelip asası ile, nefis Firavununu tehdit etsin ve neticede iman-ı hakiki alametleri zuhur etsin. Ve imanı hakikinin alameti, gayb aleminde olan hakikatları müşahade etmektir. Bu müşahade neticesinde zahir alemde görünen tüm çirkinlikler kaybolur.

6 Aralık 2019 Cuma

HAKK'IN CEVAP VERMESİ

Bir kul Hakk'a karşı birçok secdeler eder, niyazlarda ve münacaatta bulunur, hiçbir mukabele ve cevap alamaz. Hakk'ın cevabını surette anlamamak gerekir. Suretten münezzeh olan Hakk sana karşı bir cevap olarak baş kımıldatmaz. Velakin senin bu secdelerinden ve niyazlarından batınında(içinde)bir zevk ve manevi lezzet hasıl eder. Bu sana Hakk'ın verdiği cevaptır. Seni maddi makam sahiplerine sevdirir ve onlara server ve baş yapar.