30 Kasım 2019 Cumartesi

ALLAH ADAMLARININ TANIŞMA YÖNTEMLERİ

Necib Sultanım bu hususu, sahibüzzamanın geldiğinde inananların onu nasıl tanıyacağı hususu içinde anlatmıştı. 1950 yahut 60 yıllarda Hac kafilesi İskenderun körfezine gelir, gemiyle giderlerdi. Deniz kenarında kalabalığın biriktiği bir zamanda Erzurum kafilesine rastladım. Sekiz on otobüs insan, içlerinde ihtiyar pek az, genç insanlardı. Başlarında da ihtiyar bir zat var idi. İnsanlar otobüs içinde gecelemekteler idi. Bir kısmı da deniz kenarındaki kumların üzerinde kalmakta idiler. Ben yanlarına yaklaştım. Mehdi Resulün çabuk gelmesi için Hakk'a dua ediyorlardı. İdarecilerine yaklaşarak "izinleri olursa bayanları evimde misafir edebilirim "dedim.Yaşlı zat bana baktı, yanıma gel dedi ve benimle musafahalaştı. Sonra "Tamam olur "dedi. Musafaha esnasında, büyüklerimden duyduğum bir şekli yapmıştım. Mübarek o noktadan tanıyarak peki demişti. (Necib Sultanım bu musafaha şeklini kapalı geçti, anlatmadı)

ESMA TECELLİSİ:NECİB SULTAN'DAN

Konya'dan Bursa'ya göçen bir aile var idi. Adamın iki oğlu büyümüş, bir oğlu askerde, diğer oğlu hafızlığa çalışırken adam vefat etmişti. Kadın yalnız başına ne yapacağını bilmez iken, Belediye yol genişletmesi nedeniyle gecekonduyu yıkma kararı tebliğ etmişti. Anne perişan bir vaziyette hafız oğluna çaresizliğini anlattı. Bursa da o zaman iki tane ipek kumaş fabrikası vardı. Birisi İpeker diğeri Resul bey. Konyalı olması hasebiyle dertlerini anlatmak için Resul ağaya giderler, durumlarını anlatırlar. Ağa ilgileneceğini söyler. Sabahleyin yıkım ekipleri eve geldiğinde, ağa Belediye ile arası iyi olduğu için belediyeden mehil alır. Aile evi kendileri yıkacaktır. Buna karşılık Belediye kendilerine bir ev birde para verir. Resul ağa askerden gelince oğlun bana gelsin der. İpek kumaş imal eden fabrika o zamanlarda ipek böceğine dut yaprağı değilde başka ot verdiğinden elinde külliyetli miktarda kumaş stoku vardı. Askerden gelen oğlanla birlikte hafız kardeşine bu işin pazarlamasını verdiler ve bu kardeşler İskenderun'da Altındişler otelinin altında bir dükkan ve depo kiralayarak gömleklik olarak ipek kumaş toplarını getirmekte idiler. Üç gömleklik kumaşı 15 liradan satmaya başladı .Kumaşın albenisi fevkalede idi. Bir iki ay içinde insanlar, terziler bu kumaştan kapış kapış aldılar. Ben terzi olmam hasebiyle kumaşın durumunu bilmekte idim. Dut yaprağı yemeyen koza, başka otla beslenirse ondan imale edilen ipek bir kaç yıkanma sonrası altı ay içinde dikiş yerlerinden çözülür. Bu nedenle kumaş alıp dükkana gömlek dikmek için gelen müşterinin siparişini, ancak altı ay sonra teslim ederim diye geri çevirdim. İnsanlar başka terzilere yöneldi. Stokları eritip bir miktar kumaş kalınca satışlar bıçak gibi kesildi. İki kardeş o zaman aile oteli niteliğinde olan Erzin otelinde kalmaktalar idi. İki kardeş düşen satışlar üzerine dükkanıma geldiler ve bana :"Sen hemşerimizsin niçin işimize taş koyuyorsun?" dediler. Ben ise onlara dükkanımda sattıkları kumaşlardan hiç olmadığını gösterdim ve işin mahiyetini anlattım. Çünkü kumaşın foyası meydana çıkmıştı. Bir akşam vaktinde otelin aşağıda olan ve mescit olarak kullanılan kısmında hafız olan kardeş namaz kılmakta idi. Birden Bir "Allah" sedası patladı ki, tüm binanın camları sallandı. Oteldekiler, pasajdakiler telaşla ne oluyor dediler. Hafız, yerde diz çökmüş vaziyette kendinden geçmiş halde oturmakta idi. O esnada otelde bulunan bir doktor hemen oturan adamın kalçasına sakinleşmesi için bir morfin yaptı ama tesiri hiç olmadı. Daha sonra bir morfin yine yaptı ama hiç etkisi olmadı. Oteldekiler tedirgindi. İri yarı iki kişi, hafızı oturduğu yerden kaldırmak istediler ama hiç kıpırdatamadılar. Erzin otelinin müsteciri Rahmi bey beni çağırttı. Yanında İskilipli atıf efendinin yetiştirdiklerinden şeyh Ömer Temiz efendi vardı. Ömer Efendi, bana hitaben:"Yüzbaşıoğlu! hafızı ancak sen kaldırabilirsin"dedi. Büyüklerin bana öğrettikleri bir şey var idi. Hafızın yanına vardım ve ismi ile hitap ederek elini uzatmasını istedim. Uzattı kaldırdım ve benim terzi dükkanıma oturttum. İçinde yirmi dört şişe olan bir kasa gazoz getirttim. Hafız tüm şişeleri içti"
Bu hadiseyi anlatan Necib Sultan buyurdu ki Esmai hüsnanın müsemması tecelli ederse kişinin zahirdeki konumu tamamen değişir. Hatta bir duvara çiviyi çakacak mecali kendinde bulamaz...

ALLAH'I MÜŞAHEDE ETMEK

Zat-ı Hakk'ı maddeden mücerret görmek mümkün değildir. İbni Arabi hazretleri füsus da Fassı Muhammedi bölümünde anlatmıştır: Hakk mevaddan mücerred olarak ebeden müşahade olunamaz. Çünkü Allah Teala zatıyla alemlerden ganidir". Hak ancak hicabatı taayünat arkasından müşahede olunur. Zira zatıyla tecelli etse ikiliği vücuda getiren taayünat kalmaz ki müşahade keyfiyeti mümkün olsun. Zahirde güneşe çıplak gözle bakmak mümkün değildir, göz kamaşır ve görme mümkün olmaz. Ancak isli bir cam arkasından güneşe bakarlar. Hakk dünyada mevaddı kesife perdesi arkasından müşahede olunduğu gibi ahirette de ahiretin maddesi ve taayyünatı arkasından müşahade olunur ki bu cennetin suretleridir.ve taayünatı cehennemiyye de böyledir. Dünyada taayünatı cemaliyye ve celaliyye karışıktır. Bu perdeler arkasında Hakk'ı müşahede edenler iradi ölümle ölüp ikilik vehminden kurtulan kamil insanlardır. Hadis-i şerifte buyrulmuştur:"Sizden birisi ölmedikçe rabbini müşahede etmez" buyruldu. Bu nedenle nefisleri diri olanlar ikilik vehminden sarhoş olup ancak taayyünatın şahıslarını görürler. Onlar da Hakk'ı müşahede edemezler ve müşahedeyi ahirete talik ederler. Bu gibilerin önünde enbiyanın ve evliyanın sözleri ahiretten müjde ve haber vermektir. Nefsi ölü kimseler huzurunda ise hali hazırdır...

ESKİ RESİMLER

İstanbul'a ait 100 yıl öncesinin resimlerini gördüğünüzde o devirde değil de şimdiki zamanda yaşamayı yeğlerdiniz. Zira tekamül eden eşya nedeniyle meydana çıkan eserler ve sistemler daha çekici ve daha rahat. Alemi şehadet dediğimiz bu alem, esmai ilahiyye muktezasından olarak devamlı surette mevcut olur ve yok olur. Zira Mucid, Muhyi, Mübdi, Rahman, Mün'im, Musavvir, Halık ve Kayyum gibi esma mevcudatın vücudunu ve zuhurunu gerektirir. Mümit, Darr, Kahhar, Kabız, Ferd ve Vahid ve bunun emsali esma dahi zuhura gelenin yokluğunu ve kaybolmasını gerekli kılar. Bu nedenle cümle alemdeki şekiller daima yeniden yaratılır. Her lahza başka yaratılış neticesi yeni bir vücud gelir ve her göz açıp kapamada (saliseden daha az zaman diliminde an'da) bu icad ve idam vakidir. Bu tecelliyi kendi nefsinde kıyameti kopan müşahede eder.
Bu hali müşahede edenler, bu hali söyleseler bile göremeyenler "acaba öyle midir?" diye şek ve vehm içindedirler ve söyleyenin sözlerini inkar ederler....

29 Kasım 2019 Cuma

DÜNKÜ VE BUGÜNKÜ BORCUMUZ:NE DEĞİŞTİ?

"Osmanlı'dan devralınan borçların ödenmesi 1954 yılında bitirildi. İlk dış borçlanma 1854 yılında yapıldığına göre bu borçların tasfiyesi 100 yıl sürmüş oluyor. Osmanlı'dan devralınan borçlar 145 milyon Osmanlı altın lirası tutarındaydı. Bu da o dönemin milli gelirinin yaklaşık yüzde 65'i ediyor.  Bugünkü koşullarla düne bakıp devralınan borç miktarının söylendiği kadar yüksek olmadığı tezini ileri sürenler bu borcu aynı mantıkla bugünkü değerlerle hayal etmeye çalışırlarsa kabaca 500 milyar dolarlık bir borç yüküne denk geldiğini göreceklerdir (Bugünkü GSYH'mız 750 milyar dolar olduğuna göre bunun yüzde 65'i 488 milyar dolar eder.)"
demek ki yüz yıl sonra aynı konumdayız.

ALLAH'I İSPAT ETMEK

Bir kısım insanlar Allah'ı ıspat gayreti içinde olup sayısız delilleri araştırırlar. Hak sabittir. O'nun delile ihtiyacı yoktur. Eğer bir iş görmek istersen onun huzurunda kendine bir mertebe ve makam ispat eyle! Yoksa O, senin delilin olmaksızın sabittir."

ARADIĞIN SENDEDİR

İkilikten kurtulamayan insan, aradığını hep dışarıda arar imiş. Zira, kalb penceresini kapatan perdeler (zulmani ve nurani) ortadan kaldırılmadan(yırtılmadan)ruhun ışığı faide vermemekte. Hak Teala insanın kendi nefsinde iken O'nu dışarıda aramak boş bir çabadır. Bulanlardan,erenlerden biri Yunus Emre, şöyle demiştir:
Dervişlik baştadır taçta değildir
Hararet nardadır, sacda değildir
Ararsan Mevlayı kendinde ara
Kudüs'te, Mekke'de hacda değildir.

28 Kasım 2019 Perşembe

Tasavvuf Kültürü I - Prof. Dr. Mustafa Kara 5/5

Tasavvuf Kültürü I - Prof. Dr. Mustafa Kara 4/5

Tasavvuf Kültürü I - Prof. Dr. Mustafa Kara 3/5

Tasavvuf Kültürü I - Prof. Dr. Mustafa Kara 2/5

Tasavvuf Kültürü I - Prof. Dr. Mustafa Kara 1/5

MESCİD-İ AKSA ŞİİİRİ-M.AKİF İNAN


REFAHIN KAYNAĞI NEDİR?

Türk asıllı bir İsveç vatandaşı
Ekşi Sözlük'te konuyu çok güzel tasvir etmiş:
"İsveç, vatandaşı
olduğum ülkedir. İsveç'te refah seviyesi yüksektir,
ama bu sandığınız sebeblerden değil.
 İsveç'teki refah seviyesinin sebebi
İsveçlilerin çok para kazanmasından çok isveçlilerin aşırı derecede tutumlu
olması ve hesaplarını bilmeleridir.
Türkiye'de tam tersi bir durum var.

Mesela son yıllarda ülkemizde "serpme kahvaltı" modası başladı ve bir çok beyaz yakalı
haftasonları boğaz manzaralı kahvaltıcılara gidip 2-3 günlük maaşını tek öğünlük yemeğe veriyor.
Bunu bir isveçliye söyleseniz kalpten gider.

Volvo'da yöneticilik yapan müdürlerin bile evden tost yapıp getirdiği isveç'te
insanların dışarıda yemek yemesi için özel bir durum olması gerekiyor.
Birinin doğum günü, evlilik yıldönümü, mezuniyet gibi özel günler dışında neredeyse dışarıda hiç yemek yemiyorlar.

 İşe bisikletle veya toplu taşımayla gidip geliyorlar. Ailenin bir tane ufak bir arabası oluyor ve bunu mutfak alışverişi yapılacağında filan kullanıyorlar.Bir evde sadece oturulan odada ışıklar açık oluyor.

Bizdeki gibi evde yalnız otururken "ses gelsin de yalnızlık hissetmeyeyim"
diye tv'yi açık bırakmıyorlar mesela.

Aldıkları bir paltoyu 10-12 sene boyunca giyiyorlar.
Ortalama bir İsveçlinin kıyafet dolabı içerik olarak ortalama bir Türkün dolabının 5'te biri kadardır.

Biz bir giydiğimizi bir ay giymeyiz ama isveçliler bu konuda gocunmaz.
Gerekirse 3 günde bir aynı gömleği giyerler.
Bizdeki gibi her sene cep telefonlarını yenilemiyorlar ve yenilediklerinde de ucuz bir model alıyorlar.
Bizdeki gibi her 2-3 senede bir araba yenilemiyorlar. Oturdukları evlerin çoğu tarihi yapılardan oluşuyor ve kimse 150-200 senelik bir binada oturmaktan gocunmuyor. Bizde 15-20 senelik binalara bile eski denip burun kıvrılıyor.
İsveçliler çöplerini bile geri dönüşümden geçirip elektrik üretiyorlar.
Evlerine temizlikçi tutmuyorlar. Bulaşıklarını elde yıkıyorlar.Evde bir şey bozulursa kendileri tamir ediyorlar.
Volvo ve İKEA gibi kendi ülkelerinin ürünlerini saymazsak marka takıntıları yok.

 Karı koca gece gündüz demeden çalışıyorlar. Çocuklar bile genç yaşta iş bulup harçlığını çıkartmaya başlıyor.Evlerdeki mobilyalarda minimalizm ön plandadır ve ihtiyaç olunmayan mobilya asla alınmaz. Evlerde tam olarak yeterli miktarda mobilya bulunur ama fazlası bulunmaz.Ayrıca mobilyalar 20-25 yılda bir yenilenir.
Bir isveçli 20 yaşında ailesinden ayrı eve çıkıp kendi evine taşındığında aldığı mobilyalarla 40-45 yaşına kadar idare edebilir.
Bizde ise inanılmaz bir savurganlık var.Kimse üretim yapmıyor ama herkes tüketim yapıyor.
Herkes gösteriş peşinde.Herkes rahatına ve konforuna düşkün.
 Herkes en yeni evlerde yaşayıp en iyi arabalara binip çeşit çeşit kıyafet alıp sürekli dışarıda yemek yiyip en yeni telefon modellerini kullanıp en lüks şekilde yaşamak istiyor.
Kimse hayattaki hiçbir rahatından taviz vermek istemiyor.
 İsveç ve kuzey avrupa'daki diğer ülkelerde refah kültürü var ama bunun sebebi sandığınız şeyler değil.Onlar para içinde yüzdükleri için değil tutumlu oldukları için refaha ulaşabildiler."
(Bekir Fevzi Yıldırım)

VEDUD İSMİ ŞERİFİNİN SIRLARINDAN

"Vedud" esmai ilahiyyedendir. Ebced hesabı ile adedi(20) olup saat-i kamerde bu adet kadar zikrine devam eden kimse nuraniyet kesbeder ve kalbine vüsat gelir ve kalbinde rengi masivadan eser koymaz. Saat-i kamer, pazar günleri ezani saat dörtte, pazartesi birde, salı günü beşte, çarşamba günü ikide, perşembe günü altı da,cuma günü üçte, cumartesi günü yedidedir.

EBRARIN İÇTİKLERİ

Avamın içtiği üzüm suyu nasıl bedenleri sarhoş ederse baki hayatta ebrara mahsus pınardan "yeşrebun" ihbarıyla vaki olan içmeler mevcuttur. İnsan suresinde zikredilir:"Ebrar muhakkak ki bir kaseden içerler ki, onun mizacı kafurdur. Bir çeşmedir ki Allah'ın kulları onunla içer. Onu istedikleri gibi akıtırlar"(İnsan suresi 76/5-6)...

27 Kasım 2019 Çarşamba

İKİ ORTAK

"Dünya ve ahiret iki ortaklardır. Mümkün olduğu kadar onlardan birisini razı ve memnun etsen diğeri öfkelenir" (Hadis-i şerif)
Kim ki dünya kesbini (kazancını) ve tedbirini isterse, ona ondan veririz. Ve o kimse için ahirette nasip yoktur.(Şura 42/20)
Bu ayetten muradı, dünya işlerini terki anlamamak gerekir. Belki dünya işlerine dalıp ahireti unutmaktır. "Allah Teala'nın sana verdiği mal ve servet ile ahireti talep et! ve dünyadan da nasibini unutma" buyrulmuştur.

NEFSİN EVLENMESİ

İzeşşemsü küvviret (Tekvir  81/1 ayeti kerimesinde "Vaktaki nefisler tezvic olundu" ayetinin manası "Senin nefsin inayeti ezeliyye ehlinden olan mürşidi kamile mülaki olduğu vakit, senin dahi inayeti ezeliyye ehlinden olduğun fiilen sabit olup bir nefsi salih  diğer nefsi salihe eş olmuş olur...

RUH ÜFLENMESİ

Her insan suretinde olan mahluk, ruh-i küllinin nurunu almaya kabiliyetlidir. Fakat ruhu hayvaninin ahkamının galebesi o nurun alınmasına hicab olur. Bu perdeleri insanı kamilin tasarrufu izale eder. Bu hicab kalktıktan sonra  insan kalbine, ruhi küllinin nuru yerleşir. Çünkü perde kalkmıştır. "Ben insana ruhumdan üfledim" ayeti kerimesi  zahir olur.
İnsanı kamil talep etmek, bir insana hubbi ilahi sebebiyle vaki olur. Bir kulun Hakk'a muhabbeti, ancak Hakk'ın ezelde ona muhabbeti vaki olması iledir...

DÜNYADAN KORKUN

Hadis-i şerifte buyurulmuştur:"Dünyadan korkun! Nefsim yed-i kudretinde olan Allah Teala'ya yemin ederim ki, muhakkak o Harut ve Marut'dan daha sihirbazdır.
Muavvizeteyn denilen sureler (Kul euzü sureleri) sihre karşı okunur ve etkilidir. Ancak insan cinsinden sihirbazlar olduğu gibi, nefsi celbeden dünya metaı da bir sihirbazdır ve insanı celbeder. Bunların çekiminden kurtulmak isteyenler bu sureleri okuyarak Hakk'a sığınırlar.
Dünya için efendimiz (SAV)"SEHHARE" yani BÜYÜCÜ KARI tabirini kullanmıştır. Dünya sihirbazının üflediği düğümleri çözmek insanın gücünün üstündedir. Ancak, hoş nefesli bir insanı kamil bu düğümleri açabilir...

EL ELDEN ÜSTÜNDÜR ARŞI A'LA YA KADAR

"Her bir ilim sahibinin üstünde bir alim vardır"(Yusuf suresi 12/76).Gerek kuvveti maneviyye de gerekse kuvveti maddiyye den kudreti ilahiyye mertebesine kadar kudret kudret üstündedir. Hakk'ın kudretinin üstünde başka kudret yoktur.

DİN GAMI

"KİM GAMLARINI (DERTLERİNİ) BİR GAM YAPARSA ALLAH TEALA ONUN BÜTÜN GAMLARINA KİFAYET EDER" hadisi şerifindeki "gamlar"dan murat beşer icabı olarak hüzne ve gama sebep olan ahvali dünyeviyye ve uhreviyyedir." Bir gam"dan murad dahi, "din gamı" dır. Yani din gamını ihtiyar eden kimseden Allah Teala hazretleri sair gamları izale eder....
GAM DEĞİLDİR GİDE DÜNYA KALA DİN
GAM ODUR Kİ KALA DÜNYA GİDE DİN

26 Kasım 2019 Salı

NUR İSABET EDEN KİMSE

Kalbine nur dahil olan kimse dünyadan uzaklaşır ve hem de ahiretten rücu eder. Maksudu ancak Hakk'ın zat-ı celili olur.
Hadis-i şerifdir:"Dünya ahiret ehline haram, ahiret ise dünya ehline haramdır ve her ikisi de ehlullaha haramdır"..

MAKSATLARIN HUSULÜ İÇİN YAPILACAK İŞ

Cenab-ı Pir Mevlana efendimiz Fihi ma fih'de buyurur:Maksudunu talep için azizin birisi halvete oturmuş idi. Ona "böyle bir yüksek istek halvetde hasıl olmaz. Halvetten dışarı çık, sana bir azizin nazarı vaki olduğu vakit o maksudun hasıl olur" dediler. "Hangisi olduğunu nasıl bileyim ?" dedi. "Git, o seni tanır ve sana nazar eyler ve alameti odur ki, nazarı senin üzerine vaki olunca elinden ibrik düşer ve bi-huş olursun. Bundan bilirsin" dediler. Öyle yaptı. Su dolu ibriği alıp, mescidin cemaatine su dağıtır ve safların arasında dolaşır idi. Bir zaman sonra onda bir hal zahir oldu ve nara vurup ibrik elinden düştü ve bi-huş olarak bir köşeye yığılıp kaldı. Halkın cümlesi gitti. Vaktaki kendine geldi ve kendini yalnız gördü. Nazar eden şahı göremedi, lakin maksuduna nail oldu"...

TAVSİYE

Hz.Mevlana'nıın tavsiyesidir: "Ey salik, ruhunu maarif ve ilahi hakikatlar ile büyütemezsen, ahvalini değiştirmeye gayret et! Eğer bu tebdili ahval (huy değişikliği) meselesini de kendi kendine beceremiyorsan feleğin insanı kamillerini gör ki, onlar senin bakır mesabesinde olan ahvali hayvaniyyeni sıfatı insaniyeye tebdil etsinler. Eğer "Ben o insanı kamili ne bileyim ve nasıl bulayım?"der isen, cam eşya imaal edenlerin imalat esnasında çıkan seslerinden yerlerini tayin etmek mümkün olduğu gibi o kamillerin sadaları vardır". Onların sadaları, hayvaniyet mertebesinden insanlık mertebesine getirdikleri saliklerdir. Yoksa kuru laflar değildir. Zira onlar insanın batınında tasarruf ederler...

RÜYALARIMIZ

Rüya üç nevidir. KEŞFİ MÜCERRED, KEŞFİ MUHAYYEL,HAYALİ MÜCERRED
KEŞFİ MÜCERRED; bu aleme nüzul edecek sureti nüzulunden önce cismi berzahinin gözü alemi misalde müşahede eder ve gördüğü gibi o suret aynen bu alemde zahir olur.
KEŞFİ MUHAYYEL; cismi berzahinin gözü, bu aleme nüzul edecek olan bir sureti alemi misalda bu alemde iktisap edeceği suretten başka bir surette görür. Mesela "ilm"i süt suretinde görür. Keza naib olacağı bir mansıbı suriyi kendisinin asılması suretinde görür. Bu rüya tabire muhtaç olur.
"HAYALİ MÜCERRED", cismi berzahi cismi unsurinin ahkamından müstağrak olup uyku halinde bu istiğrak sebebiyle alem-i misali göremez ve hicaba düşer ve bu hal içinde gördüğü suretler cismi unsuri dimağını zabteddiği suretlerden ibaret olur. Mesela cismi unsuriyye şehveti nefsaniyye galip olup ihtilam olur. Bu rüyalara perişan rüyalar denir....

İNSAN CİSMİNİN KATLARI

Cism-i insani  biri kesif, diğeri latif olmak üzere iki kattır. Kesifi bu beden cismimizdir ki, ruhu hayvani ile canlıdır. Latifi, bu kesif vücudda iç gömleği gibi gizli olan cismi berzahidir. Cism-i berzahi, ruhi hayvani ile diri olan cismimizden ölüm vaktine kadar ayrılmaz. Cismi unsuri uyku halinde olduğu vakit onun his gözünün önünde bu amel kaybolur, cismi berzahinin faaliyeti başlar. Kendi kabiliyet ve saflık derecesine göre rüyalar görür. Ve alemi misalin göğünü, güneşini ve ayını gören göz, bu cismi berzahinin gözüdür. Ruhu insani, cesedin hayatı devam ettiği müddetçe ruhi hayvaniye ve cismi berzahiye nurunu salar. Ölümle birlikte ruhi hayvani ile alakası kesilir, cismi berzahi faaliyetine devam eder.cismi berzahinin toprakla alakası yoktur. Hz.Pir mevlana efendimiz buyurur:
"Eğer bize bade-i hayatı içiren saki, bu vücud-i unsuri kadehini kırarsa ben gam çekmem. Zira onun koltuğunun altında bade-i hayatı bize içirecek olan diğer bir vücud kadehi vardır."...

ŞARK VE GARB AYRIMI

Şarktan (doğudan) esen rüzgar latif bir şekilde kalbleri ferahlandırır. Batı rüzgarı garbden eser ve vücudlara sıklet ve hastalık verir. Bunun gibi fikir rüzgarının bir kısmı şarktan yani ruhdan zuhur eder; bir kısmı da garbi olup cisim ve nefis tarafından eser. Şarktan esen fikirler ilim ve hikmete ve hidayete sebep olur. Garpdan esen fikirler cehl ve delaleti hamil olurlar.

ŞERİAT DAİRESİNDE BİLE OLSA..

Taasavvuf yolunda ilerlemek isteyen bir salik, maksuduna hasıl oluncaya kadar şeriatın müsaade buyurduğu nefsani lezzetlere meyl etmesi caiz değildir. Nefsani lezzet ve dünyevi hazlar şeriatın müsade buyurduğu derecede  olsa bile salikin terakkisine hicab olur...

EVLİYANIN SÖZLERİ

Evliyanın kelamı vahy-i Hak'dır. Çünkü evliyaullah Hakk'ın bendesidir. Bende'den sadır olan kelam Hakk'dan sadır olmuş demektir. Peygamberden sadır olan kelam Hakk'ıın kelamıdır. İnsanı Kamil, Hakk'ın yedinci tecellisidir.
Çocuklar analarından söz öğrendikleri gibi müstaid olan müminler vahye müstenid olan kelamları kamillerden öğrenip söylerler. Çocuğun sağlam kulağı olmazsa anasının sözünü işitmez bir dilsiz olur. Batın kulakları sağır olan insanlar (enbiya ve evliyanın sözünü işitmeyen kimseler) dahi maarif ve ilahi hakikatlardan bir söz söyliyemezler. Bağır kulak ve dilsizlik şekaveti ezeliyedendir. Zira onlarda enbiya ve evliya talimini kabul edebilecek bir istidad yoktur.
İnsanda ilmi hakikatı öğrenmek ve talim etmek hususunda bir istek vardır. Ancak, istek bulunmayanlar ezelde şaki olanlardır....

İNSAN BEDENİNDE AÇIK VE GİZLİ OLAN ŞEYLER

İnsanın bedenindeki ruhi hayvani, akl-ı cüz'i,vehim ve hayal ayran misali aşikardırlar. Ancak, ayran içinde bulunan yağ nasıl gizli ise ruh'da bu şekilde gizlidir. Yağı meydana çıkartmak için yayık yayanlar darbelerle (riyazat,mücahede darbeleri) o ayranı çözdürürler ve bilahare soğuk buz atarak ayran içinde mevcut olan yağ, üste doğru çıkıp gözükmeye başlar. Bu nedenle vücudumuzdaki ruhun nefsin, aklı cüzün, vehmin ve hayalin tasallutundan kurtulabilmesi için insanı Kamil nezaretinde vücudun riyazatla çalkalanıp, imtihanlarla dövülüp,dünyevi isteklerden soğumuş hale gelmek gerektir.
Ruhi hayvani ayranı içinde ruhi insanimiz gizli ve hiç olarak kalmıştır. Ruhi hayvani galip,ruhu rabbani ise mağlub bir haldedir. HakTeala, Yayık içindeki ayranı tahrik edici bir kulu (Resulü-evliyayı)elçi olarak gönderir. Bu elçi fen ve kaide ile ruhu hayvaniyi tahrik eder ve vücudunda kim var ortaya çıkar.
Hicri 1040 senesinde Şam Mevlevihanesinde vefat eden Himmeti Dede (rahmetullahi aleyh) nazmen, Hz.Mevlana efendimizin rubaisini şöyle terceme etmiştir:
"Ben bilmez idim gizli ayan hep sen imişsin
Tenlerde ve canlarda  nihan hepsen imişsin
Senden bu cihan içre nişan ister idim ben,
Ahir bunu bildim ki cihan hep sen imişsin !
Ruhi hayvani ayranını bu cisim yayığı içinde evvelen şeriat, ba'dehu tarikaat ve ondan sonra hakikat ilimleriyle nevbet nevbet çevir ve tahrik et, ta ki, ruhu hayvaninin kendisinde gizlediği ruhi- insani eserleri meydana çıksın...

25 Kasım 2019 Pazartesi

ERENLERİN BİRBİRLERİNE SUAL SORMASI

Allah adamları bir mecliste birbirlerine sual sorarlarsa, her ikiside o sualin cevabını bildiklerinden o sual ve cevabı, mecliste bulunan insanlar öğrensinler diye yaparlar. Neticede, o topluluktaki insanlar bundan istifade ederler...

ALLAH İLE KUL ARASINDAKİ İKİ HİCAB:SIHHAT VE MAL

"Hak ile Kul arasında hicab ikidir, diğer hicablar bunlardan zahir olur. O da SIHHAT ve MAL'dır. Sıhhatli bedene sahip olan kişi "Hak hani görmüyorum, bilmiyorum" der. Kendisinde hastalık peydah olunca "Ya Allah, Ya Allah" diye nale etmeye başlar. Hastalıktan önceki sıhhati ona hicab idi. Bir adamın ne kadar malı ve kuvveti varsa, o kadar sebep ve isteklerini müheyya kılar ve gece-gündüz onunla meşgul olur. Firavuna dörtyüzyıl ömür verdi, bir çok memleketler verdi ve cümle muradını gerçekleştirdi. Bunların hepsi onu Hakk'dan tedip eden hicablardı. Gizlice anmasın diye baş ağrısı dahi vermedi.

BABA KEMAL HOCA EFENDİ HAZRETLERİNİN DUASI

"EĞER DİLBER SENİN GÖNLÜNÜ KIRARSA EY KEMAL, SARHOŞLUĞUNU ARTIR, ZİRA MECNUNUN KASESİNİ KIRMAKTAN LEYLA'NIN BAŞKA KASDI VARDIR"
BABA HAZRETLERİNİN BU BEYTİ ŞU KISSAYA İRTİBATLIDIR: Mecnunun aşık olduğu Leyla, fukaraya dağıtmak için yemek yapmıştı. Dilenciler çanaklarını alıp Leyla'nın başına toplandığını haber alan Mecnun dahi eline bir kase alıp, dilenci kıyafetinde Leyla'yı görmek kastıyla oraya gitmiş. Leyla kepçesiyle dilencilere tevziat yaptığı sırada, karşısında aşıkı olan Mecnun'un çıktığını görünce, kepçesi ile Mecnunun kasesine vurarak kırmış ve onu orada bulunanlar arasında mümtüz tutmak aşkıyla iltifat etmişdir."İlahi böyle bir aşkı bize ihsan buyur da, varlığımıza taalluk eden elem ve lezzet kaydından geçelim! Amin seyyidül  mürselin"

24 Kasım 2019 Pazar

TEVHİD MAKAMLARI

"MAKAM-I TEVHİD"vardır. Bir de " MAKAM-I İTTİHAD" vardır. Tevhidin manası "BİR BİLMEK","BİR DEMEK"dir. İttihaın manası "BİR OLMAK"dır. Bu makam, makamı tevhidden daha yüksektir. "BİR OLMAK"dan maksat, kısa idrakli insanların zannettikleri gibi "HULUL" değildir. Hal-i ittihad, tevhid ehli için daim olmaz. Cenabı Resulullah (SAV) LİMAALLÜ VAKTÜN "Benim Allah'la bir vaktim vardır" buyururlar. Vücudu beşer bu ağır yükü taşıyamaz. Hallac-Mansur, daima bu hal üzerine kalmak isterdi. Halbuki beşer kuvveti buna tahammül edemezdi. Vakti münacaatta Haktela'dan zahirinin harabını, vücudunun sonlanmasını istedi ve : "Ya Rabbi, nasutiyetimi senin lahutiyyetinde ifna eyledim, imdi lahutiyyetinde olan nasutiyyetim hakkı için benim öldürülmeme gayret eden insanlara rahmet eyle" demiştir.
Efladüddin-i Hakani hazretleri der ki:
"Ayağımın dikeni benim, kendimi kendimden fariğ edeyim; bu ikilik birlik ola, hem ben sen olayım, hem de sen ben olasın. Kendimin muradı olmaksızın, muradım da senin ile oturayım, ta ki senin muhabbetin hiçbir zaman beni hali etmesin".
Efendimiz (sav)'in velayetinin nübüvvetinden efdal olmasının sır ve hikmeti, velayetlerinde Hak ile kendi arasına ne yakın bir melek ve bir başka peygamber girememesindendir. Nübüvvetlerinde araya melek-i mukarreb(yakın melek)girer...

TOPLUMUN GELDİĞİ DURUM

Binanın beşinci katında yangın çıkıyor bağrışmalar oluyor. Zemin katta bulunan berber, traşına devam ediyor. Binanın birinci katındakiler balkondan itfaiyecileri çekirdek çitleyerek izliyor, komşu binanın zemin katındaki kahvedeki insanlar ise okey oynamaya devam ediyor."Bunlar beka meselesi değil mi?"

AŞKIN İKİ TÜRÜ

Allah'ın aşıkları iki türlüdür, birisi aşk-ı zat, diğeri aşk-ı sıfatdır. Zat, camiül ezdad olduğundan, bu türlerin nazarında maşukun kahrı velütfu eşittir. Aşık-ı sıfat olanların nazarında kahır, lütfu gibi değildir. Çünkü bu ikinciler maşuk-ı hakikinin zatının nikabı vehicabı olan sıfata aşıktır. Aşık-ı  Zat olan Hz.Mevlana efendimiz buyurur: "Ben onun kahrına ve lütfuna cidden aşıkım; çok acaibdir ki, ben her iki zıddın aşıkıyım"...

İNSANI KAMİL'DEKİ TECELLİLER

İnsanı Kamil, Hakk Teala'ya dua etmesi, Hakk Teala'yı vasıta etmek yahut kullanmak değildir. Kullanılan insanı kamildir. Zira, Hakk', isteğini (iradesini) insanı kamile yüklemiştir. İnsanı Kamilin istemesi, Hakk'ın kendisinin yine kendisinden istemesidir. Çünkü HakkTeala,bu dünyada insanı Kamil şeklinde tecelli etmiştir. Haşa bu ceset,vücud cihetinden değildir. İstek ve İrade cihetindendir.
Hz. Mevlana efendimiz Fihi ma fih'de zikr eder:
"Ey cisim, haberin var mıdır ki, senin sırtında kim vardır? Ayağını felek üzerine koy ki, senin yükün latif olan peridir. Ömrün içinde bir kimsenin hamalı oldun ki, güneş senin yüzüne bakmaya kadir değildir."
Bu durumda "MA RAMEYTE İZ RAMEYTE"olmuşsun. (Attığın vakit sen atmadın"(Enfal 8/17)
Bu acaib bir haldir ki sureti beşerin ve vücudu mevhumun ile esirsin ve mukayyetsin; fakat iktisap ettiğin vücudu Hakkani ile emirsin ve hürsün".
İki zıt İnsanı Kamilde cem olmuştur.esaretle hürriyeti ve hakkiyetle abdiyyet cem olmuştur.

"MÜCRİM" HATA EDEN/GÜNAH İŞLEYEN KİMDİR?

Mücrim kavramı insanın kemalat boyutlarına göre değişir. Şeriat boyutunda; nefsi emmaresinin peşinden giden, günah işleyen demektir. Tarikat boyutunda farklı, hakikat boyutunda farklı manaları vardır. Fenafillah makamında olan kimsenin ilahi sırları ifşa etmesi durumunda "mücrim" olur.

HAKK TEALA'NIN DOST OLARAK SEÇTİKLERİ KİMSELER

Hakk Teala, vahy ile Hz.Musa (a.s)'a buyurdu: Ey makbul, seni dost tutarım". Hz. Musa, Ya Rabbi, onun gereği olan amel nedir ki o ameli artırayım". Hz. Musa'ya cevaben buyurdu ki; Çocuk, annesinin gazap vaktinde yine annesine sarıldığı gibi ol. Çünkü çocuk, annesinden başka birisini bilmez. Anası ona bir sille vursa  yine anasına gelir sarılır. Başkasından yardım istemez.
Cenab-ı Peygamber Efendimizin münaccaatı Fatiha suresindeki gibidir: "İYYAKENA'BÜDÜ VE İYYAKENESTAİN" (Ya Rab,bizim ibadetimiz ancak sanadır ve her hususda ancak senden yardım talep ederiz). Hz.Musa'nın münacaatı da böyle idi.
İYYAKENA'BÜDÜ:"Biz ancak sana ibadet ederiz"in faydası riyayı ortadan kaldırır. Zira bir kimse kalben ancak Hakk'a ibadeti ve tezellülü kasd etse, halka gösterişten uzak olur ve tezellülü Hakk'a münhasır kılan kimse, hiçbir mahlukun önünde tezellül etmez. Eğer bir sebebden dolayı bir kimsenin önünde eğilirse "İyyakena'büdü" münacaatında yalancı olmuş olur.
Hakk Teala, sadece ve sadece kendine ibadet edilmesini, tüm talebin "KENDİ"ne olmasını ister ve böyle olan kimseleri dost seçer....

23 Kasım 2019 Cumartesi

GELECEĞİ GÖRMEK

Kişi, kalp aynasını parlattığı oranda gelecegi görebilir. İbni Arabi hazretlerinden nakildir ki (Sadreddin Konevi hazretlerine söylemiştir:"Endülüsten Rum diyarına vasıl olduğum vakit, kendi kendime dedim ki :"Hak teala benim üzerine, benim için  ve benden sudurunu takdir ettiği ahvali zahiriyye ve batınıyye-i vücudiyemin tafsilatını ömrümün sonuna kadar göstermedikçe, gemiye binmeyeyim". Binaenaleyh tam bir huzur, açıklık ve kamil bir şekilde Hak Tealaya teveccüh ettim;Sonra Hak Teala bana, zahiren ve batınen ömrümün sonuna kadar , benden cari olan ahvalin hepsini, hatta senin pederin İshak b. Muhammed'in sohbetini ve senin sohbetini , ahvalini ,ulumunu  ve ezvakını ve makamını  ve tecelliyatını  ve mükaşefatını ve Hak Teala'dan cemi-i huzuzunu gösterdi, binanaleyh yakin ve basiret üzerine gemiye bindim....

İNSAN BEDENİNDEKİ ÜÇ NUR

İbni Arabi hazretleri bu hususta şu malumatı verir: İnsan vücudunda üç nur vardır."Nuru hayat","nur-ı akıl","nur-ı yakin".
Nur-ı hayat,nefsi hayvaniyye şuaının cümle vücud zerrelerimize  ve dimağa ve ondan akla yansımasıdır. Bunun illetleri ve manileri üçtür. Ran, hicab, akıl.
"Ran",günah işlemekten dolayı kalbde hasıl olan bir perdedir.
"Hicab" kalp aynasına eşyanın suretlerinin doğuşudur ki, matlubun görülmesine mani ve engel olur. Ve aklın mani olması, nuru ilimden bir şey kazanmayıp, kendi tahminine tabi olmaktan naşidir.
"Nuru akl" akıl cevherinin kalbe yansımasıdır ki buna mani olan sebeb nefsin gazap duymasıdır. Gazap kalbi pişirir. Gazap olduğu vakit akıldan kalbe gelen nur kesilir.
"Nur-u yakin" in kalbe girmemesinin nedeni kalbde ihlas yokluğudur....

İSPANYA'NIN İDARECİSİ

Bir Konya seyahatinde, uğradığımız bir markette bulunan ince uzun, sarışın birisi ile alakalı olarak Necib Sultanım "İspanya'nın kutbu "ifadesini kullanmıştı.Yıllar sonra bu şahıstan bahis açtı. Konya'nın temiz ailelerinden birisine mensup bir öğretmen imiş. Ailesi ile irtibatı yok gibi, hiç evlenmemiş, emekli olduktan sonra bu münzevi yaşantısına devam etmiş. Günlük olarak geldiği bu markette oturur sohbet edermiş. Bu şahıs sürekli İspanya'dan bahsedermiş. Bir kaç gün markete uğramayınca dükkan sahipleri merak edip evine gitmişler. Bu zat dünyasını değişmiş ve üzerinden de 24.000 Alman markı para çıkmış. Necib Sultanım bu şahısla alakalı konuları kısa anlattı ancak "Kendisini bilmiyordu" buyurdu...

ZAMANDA SEYR EDENLER

Kalb gözü açık olanlar zamanda seyrederler. On yıl sonra gelecek olanları bugün seyrederler. İzinli olanlar da bunu kelimelere dökerler. Necib sultan hazretleri bir zaman önce bahsetmişti CHP içindeki ayrılıkçı hareketten. Cumhurbaşkanıyla alakalı olarak "Belki CHP içinden bir parti çıkartacak"diye. Bloğun önceki yazılarında bu husus yazılmış olsa gerek. Ne alaka demiştim içimden o zaman. Bu vakıa bugün belki gerçekleşebilir, belki de niyet aşamasında kalabilir. Ancak zamanda seyr edenlerin varlığına inanmak gerekir.Kur'an da Rum'ların galib geleceğinin ihbar edilmesi gibi, gayba ilişkin işleri ehlullah bilebilir. Ancak izinli olanlar ifşaat edebilir. Bilmek maksat olmamalı, aslolan O'nu(Hakk'ı) tanıyabilmekte. Hakk'ı tanımak ise bu dünya boyutunda Kamil insanı tanımakla başlar...

MERDİVENLERE TIRMANMAK

Zahirde merdivenlere tırmandıkça görüş ufkumuz artar. Çıkılan her bir merdiven bir yukarı basamak içindir. Basamakta kalıp yukarıyı arzulamazsan terakkin, kemalatın duraksar. Yer yüzü görüntülerini izlersen, uzaya doğru çıktıkça güzellikler artar. Ne kadar yükselme temin edersen, gördüğün güzellikler o derecede artar. Bu misal bile ehline yeter....

SURETLERE GİZLENEN MAKSATLAR

Bakırcı bir tencere imal eder. Suret olarak gözüken bu tencereden bir maksat vardır; yemek pişirmek. Yemek bir surettir; bunda ki maksat; yiyen kişinin vücuduna enerji ve kuvvet teminidir. Maksatlar gaibdir. Vücudda kuvvet oluşması ondan dünyevi ve uhrevi bir takım amellerin zahir olması içindir. Bu işler bir satranç oyunu gibidir. Zahirde ileri sürülen yahut düşmana verilen bir taşın maksadı arkadan gelecek hamleden anlaşılır. Satranç oyununda zahir olan oyunu, onu takip edecek olan gizli oyun için ve o gizli oyunu da, ondan daha gizli olan oyun için oynarlar, bu iş şah-mat'a kadar gider. ŞAH/MAT, Hakk'ın hükmünün galib gelmesidir yahut varlığın asl'a kavuşmasıdır.
Ey düşünen insan, bu dünyanın altı ciheti (sağ-sol,üst,alt,ön, arka) içinde dahi gayret gözünü her tarafa böyle birbiri arkasına, yani zahirden batına ve o batından onun batınına sıçratırsan ta ki "galib" e, yani müessire ve mağlub"a yani müessirin fihe erişebilirsin.
GALİB, ALLAH'DIR....

ZAHİRDE GİZLİ OLAN BATINLAR

Bu başlığı, her ilaçta gizli olan faydalar yahut zararlar anlamında da anlamak mümkündür. Her nerede zahir olan bir şey varsa,gizli bir hikmeti mevcut olup onu haber vermektedir. Yaz meyveleri olan kavun, karpuz'un varlığı insan vücudunda o vakitte vücud için gerekli bir faideyi oluşturduğu gibi, kış meyvesi olan portakal dahi o zamanda vücud için gerekli bir faideyi oluşturmuştur. Her mevsimde vücudumuz için gerekli olan şeylerin zuhuru, bir Mün'im'in vücudundan haber vermektedir. Her zahirin faidesi muhakkak batındır. Her zahirde batın olan faideyi görmek ancak kalb gözüyle olur ve kalb gözü ise ancak enbiya ve onların varisleri olan evliyanın sözlerini dinleyip kabul etmekle açılır. Kur'an'ı inkar edenlerin, Peygamberi yalanlayanların kalbleri mühürlenmiş, kulaklarına ve gözlerine perde çekilmiştir. İnkarcıların batın alemini görme imkanları yoktur.
Alemlerin yaratılmasından maksat, esma ve sıfatı ilahiyye ahkamının zuhurudur. Zuhura gelen bu eşyayı his gözü ile görmek marifet olmayıp o eşyanın varlığında mevcut kasd ve irade-i ilahiyyeyi kalb gözüyle idrak etmek marifettir.
Teknik dediğimiz bizlerin his gözüyle ve tetkikatla idrak ettiğimiz şey,aslında yaratılışta var olan şeyin insan tarafından bilinebilir hale gelmesidir. Bu yaratmak olmayıp,var olanı keşfetmektir. Keşif dahi bir sürü tecrübe ve meşakkate bağlı iken,"yaratmak" mümkün müdür?

22 Kasım 2019 Cuma

PARALAR ÜZERİNDEKİ YAZILAR

Selçuklu paralarının (sikkelerinin)bir yüzünde padişahın ismi diğer tarafından "La ilahe illallah Muhammedü'r Resulullah" yazılıdır. Fransa devletinin altınlarının kenarında "Dieu protege La France"(Tanrı Fransayı korusun) yazılıdır. Amerikan dolarının üzerinde biz tanrıya inanırız, güveniriz yazısı yazılıdır. Türk parası üzerinde maalesef bu yoktur.

RUFAİ MEŞREPLİ OLANLAR

Seyyid Ahmed er Rüfai hazretlerinin meşrebinde olanlar insanlara burhan gösterirler. Vücudlarına şiş yahut bıçak batırırlar. Fiziksel olarak hiçbir şeyleri olmaz. Ateşe girerler ateş yakmaz. Burhan göstermek Evliyaullah nazarında son çaredir. Ahiret hayatını inkar edenler ateşin yakmadığını gördüklerinde söyleyecekleri bir şey kalmaz.
Eskiler halis ve sahte altını anlamak için önce ateşte ısıtırlar sonra suya atarlardı. Sahte olan kararır, gerçek olan ise parlardı...

28 ŞUBAT ZİHNİYETİNİ ELEŞTİRENLER

Cumhurbaşkanı'da sık sık 28 Şubat zihniyetinden bahsederek bundan şikayetçi oluyor. Sahi 28 Şubat anlayışına sahip kimler? Bu zihniyet Devlet içinde adı konulmasa da bir grup mu? Seçimle gelmiş bir iktidarı aşağılayıp, değiştirecek kadar mütecaviz mi idi.? Evet. Peki ne yapıldı. Ortada 28 şubatçı olmaktan yargılanmış ve ceza almış birisi var mı? Yok. Madem ortada böyle birileri yok, zihniyet niçin eleştirilir?
Ölmüş olanlar üzerinden siyasi rant sağlayanlar, 28 Şubat üzerinden de siyasal rant sağlamak peşindedir. Cumhurbaşkanına kıçını dönen ve elini sıkmayan, Erbakan'a baskı yapıp onu boncuk boncuk terletenlerin yanına yaptıkları kar kaldı. "Vesayet odakları" kavram olarak kaldı ama hiçbirisi yargılanamadı. Tüm bu gerçekler ortada iken, 28 şubattan yakınmak sizce samimi mi? Bence değil....

CEHENNEM NEREDE

Huda her nerede isterse cehennemi orada yaratır. Biz kuş tuzağını yerde kurarız. Hak teala isterse o tuzak havada olur ve uçan kuş ona takılır. Hak Teala tüm yarattıklarını zamanın çok çok küçük bir kısmında öldürür diriltir. Bu hal bize devamlılık şeklinde gözükür. Tıpkı sinema perdesi üzerine düşen resimlerin, ışık önünden belli bir sür'atle geçmesinin perdedeki kişiyi hareketli ve canlı kılması gibi...

EFENDİLİĞİ HAKK'A VERMEK

Avamın verdiği efendilik, borç para gibidir, günü gelince geri vermek gerekir. Halkın seçmesiyle gelen reislik borçtur, ariyettir, emanettir. Bir başka seçimde bu efendiliği geri alırlar. Halkın verdiği efendilik Hakk'a verilirse, Hak Teala sana hakiki ve asli efendiliği bahş eder. Hakk'ın yeryüzündeki temsili insan-ı Kamil olup, suri efendi, ona tabi olursa, hakiki efendi onun üzerinde tasarrufta bulunursa, o efendinin muhalifleri kalmaz, hepsi ona tabiiyet gösterir.
Hak Teala buyurmuştur:"Sana mübayaa edenler, ancak Allah'a mübayaa ederler"(Fetih 48/10) Efendimiz (sav)'in efendiliği sadece Mekke araplarına değil tüm dünyaya ait olup bu efendilik varisi nebeviler vasıtasıyla kıyamete kadar devam eden efendiliktir. "Biz seni ancak insanların tamamına müjdeci ve korkutucu olarak gönderdik ve lakin nasın çoğu bilmiyorlar"(Sebe 34/28)..

21 Kasım 2019 Perşembe

KIRIKLIK,ACZİYET KURTULUŞ SEBEBİDİR

Hz.Hızır bindiği gemiye hasar verdi ki, ilerideki zalimler sağlam gemiye el koydukları için hasarlı gemiye el koymadılar ve gemi kurtuldu. Kırıklık, acziyet kurtuluş sebebidir. Zahiri ve batıni tecavüzden ve azabdan emniyet, kendini muhtaç bir halde görmektedir. Efendimizin duasıdır:Ya Rabbi, beni miskin olarak yaşat ve miskin olarak öldür ve miskinler zümresi içinde haşr eyle"

İNSANLAR HER KİME SECDE EDİYORLARSA ONUN CANINA ZEHİR DOLDURURLAR

İktidar sahipleri, kuvvet ve korku ile idareyi siyaset etmeye başladıkları vakit insanlar hapse girmemek için baştaki idareciye yaltaklanırlar. İdareci  de bunların yaltaklanmasından ve medihlerinden sarhoş olur. İnsanlar mevki sahiplerinin önünde baş eğdikçe ve onlara karşı tabasbus ve temelluk eyledikce, makam sahibinin kibir ve azametini tahrik edip koltuklarını kabartırlar. Bu hal ise onların canlarına ve batınlarına zehir doldurup onları manen helak etmek demek olur. Kibir ve ucublarından dolayı peygamberlerine muhalefet eden ad kavmi şiddetli fırtınalarla helak oldu...

CEHENNEMİN KORKUSU

Cehennem der ki:Ey Mümin geç, zira senin nurun benim ateşimi söndürmekte. Nur, mazharı Latif olduğundan yakmaz. Nar (ateş) ise mazharı ismi Kahhar olduğundan yakar. Zuhur ve ızharda nur ile narın ittihadı, bu tabiat aleminde kahır ile lütfun karışık olması hikmet gereğidir. Ateşten, mumdan, lambadan, elektrikten nur yayılır yakmaz ancak ateş yakar.
Mümin:"Ey benim Allahım, beni nardan halas et" dediği vakit ateş dahi:"Ey benim Allahım, beni ondan halas et" der. Zira her şey kendi cinsi olmayan şeyden kalen,halen ve fiilen nefretini ızhar eder

20 Kasım 2019 Çarşamba

EŞREFOĞLU AL HABERİ


Eşrefoğlu al haberi
Bahçe biziz gül bizdedir
Biz de mevlanın kuluyuz
Yetmiş iki dil bizdedir

Erlik midir eri yormak
Irak yoldan haber sormak
Cennetteki akan ırmak
Coşkun akan sel bizdedir

An vardır uçup gezer
Teni tenden seçip gezer
Zahit bizden kaçıp gezer
Arı biziz bal bizdedir

Kimi sofu kimi hacı
Cümlemiz hakka duacı
Resul-i Ekrem'in tacı
Aba hırka şal bizdedir

Adem vardır cismi semiz
Aptes alır almaz temiz
Halkı dehleylemek nemiz
Bilcümle vebal bizdedir

Biz erenler gerçeğiyiz
Has bahçenin çiçeğiyiz
Hacı Bektaş köçeğiyiz
Edep erkan yol bizdedir

Kuldur Hasan Dede'm kuldur
Manayı söyleyen bildir
Elif hakka doğru yoldur
Cim ararsan dal bizdedir

NEFSİ SARHOŞ EDEN İÇKİLER

Halk genellikle üzüm suyundan yapılan içkinin sarhoşluk verdiğini anlar ,ancak nefsi sarhoş edip iki dünyayı da düşünmez hale getiren diğer sarhoş edicileri bilmez ki bunların en başında GAZAP VE ŞEHVET içkileri gelir. Gazapdan sarhoş olanlar bu öfkelerine cihanı ve hatta vücutlarını feda ederler, katiller ve intiharlar bunun açık delilleridir. Bu içkilerin aşağısında KİBİR, UCUB, HASED VE KİN gibi içkiler vardır ki bu içkiler ehli nefsi doğru yoldan çıkartırlar.
Buna karşılık ruhu sarhoş eden içkiler de vardır. Bunlar içinde en baş mey, RIZA ve İFFETTİR. Hakk'ın fiillerinden razı olup ,halkın fiillerine ibretle nazar edenler ve nefsinin şehvetlerini iffet perdesi ile örtenler rahat içinde olurlar.
Temiz olan şaraplardan sarhoş olanlar İsa-meşrep olan ehli saadettir,pislik olan şaraptan sarhoş olanlar ise hayvan siretindeki ehli şekavettir. Bu nedenle eşek arpanın sarhoşudur.

ALEMİ LETAFETE YÜKSELEN İKİ PEYGAMBER

Hz.İsa  (A.S)'ın bedeni şerifi, beşer cisminde temessül eden ruhtan ibarettir. Hayatı nuriyye ile haydır, bu hayatın melekler ile cinsiyyeti vardır. İdris (a.s) ise on altı sene yiyip içmeden riyazat yapmış nefsini hayvaniyetten ve noksanlıklardan temizlemiştir. Akibette ruhaniyyeti, hayvaniyyet üzerine galebe geldiğinde sahibi mirac olmuş melaike ve ervahı mücerrede ile muhatabapda bulunmuş idi. Her iki peygamber de alemi kesafetten alemi letafete yükselmiştir...

HAZRETİ ATTAR'DAN

Melaike-i kiram Hak tarafından "Lebbeyk ya abdi"Yani,"Lebbeyk ey kulum"nidasını işitirlerdi."Ya Rab, lebbeyk diye hitab buyurduğun kulu bize göster ki,ziyaret edelim" dediler. Onlara o kulun makamı işaret buyruldu. Ziyarete gittikleri vakit, o şahsın kemai suzişle puta taptığını gördüler. Hayret edip dediler ki:"Ya Rab o kulun müşriktir."Hitabı İzzet geldi ki:"Ey Meleklerim onun maksudu benim, fakat yolunu şaşırmıştır, ben de şaşırmadım ya!"

EVLİYAULLAH'IN LİBAS DEĞİŞTİRMESİ

Hakk'ın evliyaları istedikleri surete girebilirler. Nefahatül Üns isimli eserde anlatılır ki: Musul kadısı, Kazibül -Ban-ı Mevsıli hazretlerinı inkar ederdi. Bir gün Musul mahallelerinin birisinde o hazrete rast geldi ve içinden geçirdi ki: Bunu mahkemeye götürüp teslim edeyim, sözleri ile alakalı hesap versin. Gördü ki Kazibül Ban hazretleri bir Kürt suretinde zuhur etti.. Biraz daha beri gelince bu sefer bir Arap suretinde zuhur etti. Kadı'ya yaklaşınca fukahadan birinin suretinde zuhur etti.Vaktaki kadı ile karşı karşıya gelince dedi ki:"Ey Kadı!hangi Kazibül Banı'yı hakime götürüp siyaset ettireceksin?". Kadı, bu hali görünce, inkarından tevbe edip, mürid oldu.

İNSANI KAMİL KONULARI

VÜCUD-U MUTLAK'IN (HAKK'IN) müşahede edildiği yer bu alem ve özü Adem'dir. Alemsiz ve Adem'siz Allah'ı görmek mümkün değildir. Böyle olunca insan-ı kamil'de zat, sıfat, esma ve efal biraradadır. İnsanı Kamil mertebesi Mertebe-i vücudun yedinci iniş mertebesidir. Tenezzülatı kemaliyye-i vücudiyye, insanı kamilde nihayet bulur. Hak, insanı kamil ile görür, işitir, bilir ve bilcümle sıfatı kevniyye ile muttasıf olur. Allah'ın mekr etmesi, Allah'a eza edilmesi, Allah'a borç verilmesi, Allah'ın meşakkat çekmesi şeklindeki tavsifler insanı kamille alakalı olup İnsanı kamilin zevki, Hakk'ın zevk duymasıdır, İnsanı kamilin eziyet ve üzüntü duyması Hakk'ın eziyet ve üzüntü duymasıdır. Bu söz ancak buraya kadar anlatılır.

KURAN'DAKİ HZ. MUSA, FİRAVUN, ASİYE, HAMAN'IN KARŞILIĞI

Her asrın ehli dünyası olan zalimler ile insanı kamil arasında mücadele mevcuttur. Kuran'daki kıssayı, vücud aleminden geçmiş (dünyayı değişmiş) kişiler arasındaki bir hadise olarak görmemek gerekir. Ayrıca kendi vücudumuzda bulunan güç odakları arasındaki mücadele olarak da görebiliriz. Bu, işari tefsirin konusuna girer. ASİYE den murad insan vücudundaki Ruh ve akıldır. "MUSA" dan murad İnsanı Kamildir. "HAMAN"dan murad nefis ve şeytandır."FİRAVUN" dan murad ruh ve nefsi cami şahs-ı beşerdir. İnsanı Kamil, mülayim ve doğru sözler ile ehli dünyayı tariki Hakk'a davet ettiği vakit ruhu ve aklı ile meşveret eder; fakat nefis onu, insanı kamil'e tabiyetten vazgeçirir...

İNSANLARA AKILLARI MİKTARINCA KONUŞMAK

Cenabı Peygamber (sav)'in emridir."Nasa akılları miktarınca söyleyiniz, kendi akıllarınız miktarınca değil, ta ki Allah'ı ve onun Resulü'nü tekzip etmesinler". Kişinin idrakinin üzerindeki bir söz redde mucip olur. Büyükler nasıl ki bir çocuğu terbiye ederken onun idraki derecesinde söz söylerler.  "Mektebe gidersen sana kuş alırım, fıstık,fındık alırım" çocuğun idrakine uyar ve o sözü tutar. Mürşidi Kamil dahi saliklere, çalış, filan makama gelirsin, o makamda şöyle şöyle zevklere nail olursun derler ve riyazet ve mücahedeye teşvik ederler. Eğer bu işin neticesi Hakk'ın vücudu muvacehesinde bedeni ve manevi zevklerden el çekip, kendi vücudunu yok saymak gerek" dersen bunun ne demek olduğunu anlamazlar ve korkup kaçarlar idi.
Mesnev-i Şerifte, bu talim usulü Hz. Musa ile Firavun arasında geçen konuşmalarda anlatılmaktadır. Firavun dünyevi olduğu için Hz. Musa ona "Eğer iman edersen, senin mülkün artar, uzun ömür sahibi olursun, belin bükülmez, saçların simsiyah kalır, diş ağrısı dahi çekmezsin, şehvetin diri kalır" gibi dünyaya ait olan ve nefsin en çok istekleri olan şeyleri söylemiştir....

19 Kasım 2019 Salı

NECASET HAMALLIĞI

Çocuk meşrebinde olanlar renkli giyecekler, güzel kokular ve süslü mekanlarla öğünürler. Aklı gelişmemiş olanlara "çocuk" denilir. Evcilik oynayan çocuklar için kiremit parçaları kıymetlidir. Anne ve babaları için onların bu hali gülünecek şeydir. Renk, koku ve mekanla iftihar kibir ve ucub alametidir. İnsanın kıymeti bunlar ile değildir. İnsanın kıymeti sahip olduğu ilim ve irfan iledir. İlim ve irfan sahibi kimse kendisinin mahiyetini düşündüğü vakit, kendi bidayetini süfli bir uzuvdan bir başka süfli uzva nakledilmiş sümüksü bir nutfe olduğunu, sonunun ise kabre konulduktan sonra çürüyen bir laşe ve cife olduğunu, her ikisininde murdar olduğunu, kendisinin necaset hamalı olduğunu bilir ve böyle bir vücudu süslemenin hamakat olduğunu idrak eder...

VİRD EZBERLEMEK

Tarikat büyüklerinin ayet ve hadislerden derlediği dualar bütününe vird denir. Derviş Ahmed Kahye isimli, Şeyh Mahmud Apak hazretlerinin dervişi  anlatmıştı: Nakşi ve Kadiri usulde yürüyen Osman Seraceddin hazretlerinin oğlu Şeyh Nasuh efendi, İzmir de Cuma isminde yaşlı bir adamla konuşur. Cuma isimli derviş babasının müntesiplerindendir. "Hatmi Hacegan"'ı okuyor musun? der. Yaşlı adam ezberleyemedim der. Şeyh Nasuh  bir bardak su ister, bardağın yarısını içer diğer yarısını da cuma isimli dervişe verir. Yaşlı adam kalan suyu içer. Ertesi sabah tüm vird ezberindedir. Hadiseyi anlatan Ahmed ilave eder: Bende de virdi ezberlemek isteği var ama azmi yok. Cuma emminin öğrendiği gibi bana da himmet olsa öğrensem dediğim bir zamanda rüyada baktım Şeyh Nasuh yanımda peyda oldu ve bana "Seninle beraberim" dedi."Sonra Virdin "kısa" olan kısmını ezberledim dedi....

HANGİ MÜLK DAHA KIYMETLİ

Hangi mülk daha değerlidir: Cenk ile elde edilen mi? yoksa sulh ile elde edilen mi?. Şüphesiz sulh ile elde edilen mülk daha değerlidir. Çünkü bir devlet bir başkasının ülkesini savaşla işgal ettiği takdirde o topraklarda sürekli huzursuzluk ve anarşi vardır. Ancak sulh ile bir devlet bir başkasına katılırsa o topraklarda olumsuzluk olmaz...

HAKİM SENAYİ-İ GAZNEVİ HAZRETLERİ

Yusuf Hemadani hazretlerinin mürididir. Hicri 525 senesinde vefat etmiştir. İlahiname isimli manzum bir eseri vardır ki, Hz. Mevlana Efendimiz, Mesnevi-i şerifte onun ismini anarak sözlerine yer verir.

VÜCUD MÜLKÜMÜZ

"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır"(Fetih suresi 48/14). Bu nedenle ruhumuzun yüklü olduğu cesedimiz Allah'a ait olup kiraladığımız bir evdir. Kiralanan bu evin, kirası ise "İbadet etme" dir. "Biz cinni ve insanı ancak ibadet etmeleri için yarattık"(Zariyat 51/56). Kiralanan bu dükkanın altında Gümüş ve altın madeni şeklinde iki hazine gömülüdür. Bu hazineleri çıkartabilirsen o dükkanda oturup, eskicilik tamiratından kurtulursun. Çünkü, beden elbisesi durdukça yırtılmakta, sen de bu yırtıkları (hastalık, açlık v.s) yamamakla meşgulsün. Hazineleri çıkartabilirsen zengin oldun gitti. Derhal bu eski evi terk edip daha şatafatlı başka bir semtten ev alırsın. Gümüş ve altın madeninden murat marifeti nefs ve marifeti Hak'dır. Riyazet ve mücahede kazması ile vura vura ansızın sen bu madenlere ulaştığında kiralık olan bu vücudu eski gıdalar ve ilaçlar ile tamir etmekten kurtulursun.

18 Kasım 2019 Pazartesi

ÖMRÜN UZAMASI YAHUT KISALMASI

Bu konuyla alakalı Evliyaullah hazeratından bir çok örnekler vardır. Bir kavle göre ömrün uzaması  ve kısalması mümkündür. Ömer bin Hattab hazretleri, son nefesinde iken Kabül Ahbar (r.a) geldi dedi ki:"Vallahi, eğer Ömer Hak Teala'ya ecelini tehir için dua etse, tehir ederdi". Ona dediler ki:"Bu nasıl mümkün olur? Halbuki Hak Teala hazretleri Araf 7/34 ayetinde:"Onların eceli geldiği vakit, bir saat tekaddüm ve teahhur olmaz" buyurdu. Kabül Ahbar hazretleri cevaben buyurdu: O hüküm hal-i ihtizar'a (can çekişme) nazarandır. Bu halden evvel ömrün noksan yahut ziyade olması caiz olur" dedi ve sure-i Fatır'daki (35/11 ayetini okudu:"Bir kimsenin ömründen ziyade ve noksan olmaz, ancak levhi mahfuzda ziyade ve noksanlığı mukadderdir. Bu ömrün uzatılması ve kısaltılması Allah Teala'ya kolaydır...

CENNETTEKİ DÖRT IRMAK

Muhammet suresi 47/15 ayetinde buyurulur: "Muttakilere vad olunan cennetin mislidir ki, onda kokusu ve lezzeti bozulmamış su nehirleri, ve ta'mı bozulmamış sütten nehirler, içenler için lezzet olan şarap nehirleri, musaffa baldan nehirler vardır".
Tahkik ehli nazarında "SU NEHİRLERİNDEN"murad, hayat-ı ezelliye-i ebediyye ile ihya edici olan LEDÜN İLMİ, "SÜT NEHİRLERİNDEN"murad,  MUHABBETİ ZEVKİYYE-İ İLAHİYYEDİR. "ŞARAP NEHİRLERİNDEN"murad CEZBE-İ İLAHİYYEDİR. "BAL NEHİRLERİNDEN"murad, hakkal yakiyndir ki, ondan daha tatlı ve lezzetli bir şey yoktur ve isneyniyet (ikilik) şüphesinden temizlenmiştir....

KURAN'DAKİ FİRAVUN VE HZ.MUSA KISSALARI

Kuran'ın her bir ayeti kıyamete kadar tekraren yaşanacak şeylerdir. Diyeceksiniz ki Firavun ve Hz. Musa ortada yok. Bedenleri ortada olmayabilir ancak konumları mevcuttur. Her zamanda mevcut olan ve firavun meşrebinde olan kimseler ile İnsan-ı Kamiller arasında bu hadiseler yaşanmaktadır...

YOLDAKİ İŞARETLER

Bir insana yapılan ikazlardır. Hz.Enes (r.a) dan rivayet edilen hadis-i şerife göre "Allah Teala bir kuluna hayır murad buyurduğu vakit, onu rüyasında itab eder". Keza ezelde ayn-ı sabitesi mümin olup bu dünyada nefsin zülumatına dalanları Hak Teala kahrından muhafaza etmek için gerek rüyada  ve gerek uyanıklıkta ikazda buyurur. Bu ikazları anlayanlar tevbe edip dünya ve ahiret azabından kurtulurlar. İkazları anlamayanlar dünyada azaba duçar olurlar. Ayanı sabiteleri mümin olduğu için ahirette, küffar gibi cehennemde ebedi kalmazlar. Eğer Hak Teala avf ile muamele buyurursa, azabı ahiretten de kurtulurlar.
Ayn-ı sabitesi kafir olan insanlar, bu dünyada nefislerinin hükmü gereği ne fenalık yaparlarsa yapsın Hakk Teala ikaz buyurmaz ve onun ibret gözünü kapatır ve dünyada azabı faniye ve ahirette azabı ebediyye giriftar olur....

KALBİ AYNAHALİNE GETİRECEK ÜÇ CİLA

İnsan kalbi parlatlırsa ayna haline gelmeye müsait bir cevher imiş. Mücehedat ,riyazat, tevbe ve istiğfara devam ile ve zikrullahla temizlenip saf ve mücella bir hale gelir imiş. Kalbi ayna haline getirecek üç cila türü:
Birincisi Şeriat mertebesinde emri ilahiye uymak, yasaklananlardan kaçmaktır. Bu şekilde zulmani olan perdelerden kurtulur.
İkincisi tarikat mertebesidir ki bu mertebede salikin kalbinde nurani hicablar (perdeler) vardır. Bu mertebede henüz "Bir"i, iki görür.
Üçüncü mertebe marifettir ki zevki irfani ile nurani olan hicablarda kalkar kalb münevver ve hakikat zahir olur. Bu hale gelen kalbde, öldükten sonra görülecek şeyleri aynen müşahede eder. Mesela kötü ahlaklı kişilerin batınlarını görür ki kimi domuz, kimi kurt, kimi maymun kimi yılan ve akrep suretindedir. İmam Ali efendimiz "Eğer örtü kalksa, benim yakınim ziyade olmazdı" buyurmuştur.Yani ahiret alemi olsa ve hakikat tamamıyla görünse, benim yakinim şimdikinden ziyade olmazdı anlamındadır...

17 Kasım 2019 Pazar

FİRAVUNUN TEDBİRİ FAYDA VERMEDİ

Firavun bir rüya görmüştü: Kudusü Şerif tarafından bir ateş çıkıp, Mısır'ı kapladı. Firavunun kavmi olan Kıptilerin hepsini yakıp Beni İsrail'e zarar vermedi. Firavun bu rüyadan korkup kahinlere tabir ettirdi. Onlar da:"Beni İsrail den bir çocuk doğacak, senin helakın ve mülkünün zevali onun eli ile vaki olacaktır"dediler. Firavunun, Beni İsrail çocuklarını öldürmesinin nedeni bu idi.
Ak Parti, kendi içinden çıkan ekiplerin partileşmemesi için her türlü tazyiki yapacak görünüyor. Muradı ilahinin ne olacağını bilen var mı?
Firavunun rüyasını tabir edenler, ona gerçeği söylemediler, ondan dünyalık tama ettikleri için onun mizacına uygun şeyler söylediler. "Ey hükümdarı azim, senin devletin ve şahlığın kuvvetlidir ve memleketinde bir küçük vak'ı hadis olsa, memurların derhal sana haber verirler, hükumetteki teşkilatın bu kadar muntazam ve kuvvetli iken, senin uyanıklığına gussa gelmez ve sen asla gaflete düşmezsin. Muhtelif gıdalardan dolayı bu rüyayı görmüşsün.
Zalim, kader-i ilahi ile zulme başladığı vakit, gayet cesur olur ve asla içine korku gelmez. Onun için "Kader geldiği vakit,korku batıl olur, basarı basiret kör olur.

KALBİN ŞAŞILIĞI

Şaşı olan kimse biri iki görür. Kalb gözü şaşı olan kimse kainatın çokluğu içinde aşikar olan birliği göremez. Ona bu hakikati anlatmaya çabalamak boştur.

TEMİZLENECEK ELBİSELER

VE SİYABEKE FE TAHHİR"Esvabını temizle"(Müddessir 74/4).Nefahatül Üns'de Şazeli hazretlerinin menkıbesinde buyurulur:"Resulü Ekremi rüyamda gördüm.buyurdu ki:"Ya Ali,elbiseni kirden temizle ta ki her nefeste Allah'ın yardımı ile haz alasın!" Dedim ki:"Ya Resulallah,benim elbisem hangisidir?"Buyurdular ki:"Hak Teala sana beş libas ve hilat giydirmiştir.
1-Hilatı muhabbet
2-Hilatı tevhid
3-Hilatı marifet
4-Hilat-ı iman
5-Hilatı İslam'dır.Allah'ı seven kimseye her şey kolay olur.Allah Teala'yı anlayan kimsenin nazarında hiç bir şey kalmaz.Allah Tealayı vahidiyetle bilen kimse ,O'na hiçbir şeyi şerik koşmaz.Allah Teala'ya iman eden kimse her şeyden emin olur; ve islam ile muttasıf olan kimse Hak Tealaya asi olmaz ve eğer asi olur ise i'tizar eder ve ettiği vakit kabul olunur.
Bu beş elbise temiz olduğu vakit temiz olan enbiya ve evliya sana çarparak varlıklarından haberdar ederler.Gerek rüyada gerekse uyanıklık halinde.

İMARET VİRANLIKTADIR VE CEMİYYET DAĞINIKTADIR

İmaret viranlıktadır ve cem'iyyet dağınıklıktadır ve sağlamlık kırıklıktadır ve murad, muradsızlıktadır ve varlık, yokluktadır. Birisi çiftçiye dedi ki bu zemini neden viran ediyorsun, yarıyorsun, altını üstüne getirip viran ediyorsun? Çiftci dedi ki:Ey ahmak, bu itirazı benim üzerime sürme, sen mamurluğu, harablıktan bil. Bu zeminin altı üstüne gelmedikçe ne vakit güllük ve buğdaylık olur. Cerahatın yarasını cerrah,neşterle yarmadıkça cerahat nasıl iyi olur? Kumaş kesilmedikçe elbise olur mu?Marangoz, demirci, kasap ve benzerinin işlerinin başında harap etmek vardır ki sonunda mamurluk olur. Değirmende buğday ezilmedikçe soframıza ekmek olarak gelebilir mi? Bunun karşılığı siyasette de geçerlidir. Bir dağınıklık olacak ki düzelme olabilsin. Aklı olana az söz yeter.

KUVVE-İ VAHİME/AKLIN SAHTESİ

Batında olan beş duyudan birisidir. Kuvve-i vahime, görmediği yalan ve gerçek olan şeyleri  kendinden peyda edip gösterir ki, bunların hiçbir vecihle aslı yoktur. Meşayih ve ülema insan nefsinde olan vehmi göklerde olan şeytanın misali addetmişlerdir. Efendimiz (Sav),"Her kimse ile bir şeytan doğarmış, benim ile doğan şeytanı müslüman ettim" buyurmaları buna işarettir. Vehimenin yalandan çekinmesi olmaz. Mesela bir şeyi mevcut gösterir, fakat o şeyin asla vücudu yoktur. Birşeyi de yok gösterir, haddi zatından o şey mevcuttur.
Bundan anlaşılır ki vehim  akla benzer; fakat akıl değildir. Belki sahte olan akıldır. Halis altının yanında kalp altın nasıl ise, aklın yanında vehmin kıymeti de böyledir. İnsanda nefsaniyet galip olduğu vakit, akıl yerine kuvvei vahime hüküm mevkiine geçer. Ruhaniyet galip olduğu vakit kuvvei vahime mağlup olur ,akıl hükümdar olur. Peygamberler ve onların varisleri olan evliyaullah hazeratı kuvvei vahimelerini mağlup etmişlerdir.

BİLENLERİN SUSMASI

Bir nedenle konuşamamak. Bu"neden" rızk endişesi, Fetö suçlaması takibatı, Mali denetim sopası, nihayeti can korkusu olabilir. Bu nedenlere muhatap olanların ne kadarı ayakta kalır bilinmez. Bugün bilenler susmaktadır. Bu suskunluğun cezasını toplum olarak çekmekteyiz. "Fitne" olmasın diye susmak bir fetva olabilir. O zaman, beyala susarak razı gelinmiş olunur ki şikayet hakkımız yoktur. Şehir Üniversitesini mali olarak boğanlara en güzel cevabı aynı üniversitenin hocaların hocası Mehmet Genç cevap vermiş.
 “Üniversitelerin başlıca iki fonksiyonu var, birinci fonksiyon mevcut bilgilerin alanını genişletmek, yeni bilgiler elde etmek. İkincisi oluşan bilgi stokunu topluma özellikle gençlere transfer etmek. Birinci fonksiyon araştırma, ikinci fonksiyon ise öğretim. Araştırma pahalı bir şeydir. Hem çok para ister, enerji ister, fedakarlık ister ve sonucunu kestiremezsiniz. Uzun zaman, çok para harcarsınız ve bir sonuca ulaşamayabilirsiniz. Onun için bu lüksü, hala Batı dünyası kendi tekeline almış bulunuyor. Batı dışı dünya ise Batı’nın elde etmiş olduğu bilgileri öğretmekle vaktini geçiriyor. Bu daha ucuz ve daha kolay.
Türkiye’deki üniversitelerin sayısı 200’ü geçti, devlet ve vakıf üniversiteleri olmak üzere. Bunların da çoğunun belki de hepsinin asıl fonksiyonu, mevcut bilgi stokunu daha doğrusu Batı dünyasının meydana getirdiği bilgileri tercüme edip gençlere ve topluma aktarmaktır. Yeni bilgi meydana getirmek ise bizim üniversitelerimizde çok nadir bir vakadır.
Şehir Üniversitesi ise bu suçu işlemiş üniversitelerimizin başında geldiği için bu cezayı galiba hak ediyor. Yeni bilgiler meydana getirmek üzere 10 senedir bu yöndeki sebatı ısrarla sürdüren bir üniversitedir. Bilgilerimize yenilerini katmak istiyordu. Bu haddini aşmak sayıldı. Onun için kapatmaya yöneldiler.” (Mehmet Genç)
Üniversitenin rektörü Prof Ömer Dinçer.Kitabı varmış "Bilirken susmak" isimli.
Seslerini duyuramamaktan şikayetçiler.Bir yanlışlık var.Sesinizi celladınıza mı duyurmak istiyorsunuz yoksa Allah'a mı? VALLAHÜ SEMİUN BASİR. Allah'a duyurmakiçin sese ve lafza gerek yok.Gönlünden geçir,yeter.
 Acaba tüm bu işlerin sebebi hakikati,ve başa gelenler,bildiği halde susmaktan neşet etmesin?Susmanın bir cezası olsa gerek.Vakit geçmiş değil tövbe etmek için 

SAHTE AKIL=KUVVE-İ VAHİME

İçdeki beş duyudan birisi de "kuvve-i vahime"dir .Bu kuvvet, görmediği yalan ve gerçek olan şeyleri nefsi insana gösterir. Gösterdiği şeyler nefsül emre mutabık olsun, olmasın, bir çok şeyleri kendinden peyda edip, gösterir ki, bunların hiçbir vecihte aslı yoktur. Meşayih ve ulema, bu kuvveti, afakta (dış alemde) olan şeytanın iç alemde olan karşılığı olarak addetmişlerdir. Efendimiz (sav) "Her kimse ile bir şeytan doğarmış, benim ile doğan şeytanı müslüman ettim" buyurmaları buna işarettir. İçteki bu şeytan sürekli yalan uydurur. Bir şeyi mevcut gösterir, halbuki o şey yoktur. Var olmayan bir şeyi de var gösterir. Bundan anlaşılır ki akla benzer, ancak asla akıl değildir. Sahte olan bir akıldır. Halis altının yanında sahtesi ne ise,gerçek aklın yanında da vahime'nin durumu aynıdır. İnsanda nefsaniyet galip geldiği vakit, akıl yerine kuvve-i vahime hüküm ferman olur ve ruhaniyet galip olduğu vakit, kuvve-i vahime mağlup olup, akıl hüküm verir. Enbiya ve onların varisleri olan evliyaullah hazeratı kuvve-i vehimelerini mağlup etmişlerdir....

AHİDLERE VEFA ETMEK AKLN İŞİDİR. AHMAĞIN AH'I FAYDASIZDIR

Ahidlere vefa etmek aklın haassasıdır. Ahmaklarda, verdiği sözü tutmak hassasiyeti yoktur. Kendini ahdini hatırlayıp ifa eden ancak akıldır. Bir kimsenin sözünü unutması, ancak akıl nimetinin nefsaniyet perdesi altında kapatılmasıyla vaki olur, yoksa akıl, nefsaniyet üzerine galip olduğu vakit, ahidin unutulması mümkün değildir. Akılları, nefsaniyet sıfatları altında zebun olan kimseler dahi, başlarına gelen beladan dolayı tevbe ederler, sonra hırsı nefsani galip gelir, o tövbeyi unuturlar.Alkole müptela olanlar hastalandıkları zaman doktora tedavi olurlar,bu esnada içkiyi terk ederler,iyileştikten sonra evvelki çektiği ızdırapları unutup tekrar içkiye başlarlar.Ahmak felaket vaktinde "eğer bu beladan kurtulursam, bir daha bu tür işlere teşebbüs etmeyeyim"diye temennide bulunması yine ahmaklığındandır. Evvelce akl etmiş olsa idi o bela başına gelmeyecekti. Bu peşimanlıık bela ve musibetin söylettiği sözdür. Yoksa arzı vücudda bir define gibi olan aklın zuhurundan değildir....

16 Kasım 2019 Cumartesi

DÜNYA HAYATI BİR SEFERDİR(YOLCULUKTUR)

Bu yolculuk,asıl vatana doğrudur. Bu yüzden,yolcu gibi davranılması istenir. Terkedilecek şeyler uğruna bir ömrün harcanması kerih görülür. Bu yolda altı büyük dağ ve binlerce tehlikeli uçurum mevcuttur.Bu altı dağ, nefsin mertebeleridir. Nefis her mertebede bir varlık davasında bulunur ve her mertebenin zulmani ve nurani hicabları (perdeleri) vardır ki hadis-i şerif buna işareten:"Allah'ın nurdan ve zulmetten yetmişbin hicabı vardır" buyrulur. Birçokları nefsin bu davalarından dolayı yolda kalırlar ve kendilerini kemale gelmiş zannederler. Kendi mertebeleri ile kamilleri mukayese edip , onların maaarif ve hakayıkına itiraz ederler ve manevi helak içinde olduklarını idrak edemezler. İmam Şihabüddin Sühreverdi  hazretleri Avarifül Maarif isimli eserinde bunlara "salik-i ebter" der. Bu dağlardan ve uçurumlardan saliki geçirecek olan vasıta, her bir mertebede kendinin hiçliğini idrak edip muhakkıkların vesayasına tabi olmakdır. Velhasıl o salik yolda birçok meşakketler gördükten sonra, nihayet emnü afiyet tarafına gitti ve nefsi safiye ve kamile mertebesini buldu ki, o mertebede artık korku ve hüzün yoktur....

İKİ GURUP İNSAN KENDİNİ EMNİYET İÇİNDE HİSSEDER

Birinci gurup Allah'ın evliyalarıdır. Bunların emniyeti maneviyattan kaynaklanır. Yunus 10/62 ayeti: Ağah olun. Muhakkak ki Allah'ın velileri üzerin korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar" buyrulur.
İkinci gurup dünya peşinde giden nefsaniyetteki insanlardır. Daldıkları gaflet, muhtemel akıbeti onlara hissettirmez. Bu iki taife arasındaki bulunan sınıf korku içindedir. Belki azar azar su alan bir geminin içindekilerin kendilerini emniyette hissetmeleri gibi,.bunların emni, emn-i hakiki değildir...

DÜRR-İ YEKTA MİSALİ

Dürri yekta -eşsiz beyaz inci ilmi tefekkürü.. HAYALDEN HAYALE GEÇERKEN KÜRELER NASIL MADDELEŞİR İLMİ. Eski mitler ilk yaratımın yaratıcının GÖZYAŞI DAMLASI *(inci) ve KANI (*mercan) KARIŞIMINDAN OLDUĞUNU YAZAR. Ve bir masalımız var bugünden. Evvel zaman adlı kadim bir zamanın padişahı diğer aleme göç için bir hastanenin yoğun bakımında bir sedyede odanın tam ortasında hiç nefessiz ve kıpırtısız uyuyormuş. Masalın çocuğu sessizce içeri girmiş. İkisinden başka kimse yokmuş bu buz gibi soğuk odada. Biri sedyede diğeri ayakta iki can. Ve durup seyretmiş. İçinden konuşarak. Ve elindeki bir sarı*beyaz gülü onun beyaz çarşaflarla örtülü nefessiz göğsüne bırakmış ağlayarak..ve gidip ayaklarının önünde durup eğilerek ayaklarının altını sessizce öpmüş.. sonra doğrulmuş..evvel zaman ın sağ gözünden tek bir latif şeffaf gözyaşı süzülüp damlayarak, gözünün kenarında düşmeden durup, o damla tam bir küre olmuş ve yavaşça o şeffaf gözyaşı damlası beyaz renk alarak sertleşip katılaşarak tam bir, gerçek çok iri bir inciye dönüşmüş.. ve masalın çocuğu yapması gerekeni anlamış.usulca ve ağlayarak gidip o gözyaşını öperek yiyerek içmiş.onun gibi susmuş..ve saygı ile veda etmiş..bu defa son anlamış..
nur cihan

15 Kasım 2019 Cuma

BİR KUYUYA EDİLEN "AH" YAHUT "HU"SESİ

Efendimiz (sav)Hakk'ın hüviyetine ve vahdeti vücuduna dair İmam Ali hazretlerine açıkca bir takım esrar söyledi ve bu esrarı faş etmemesini tenbih buyurdu.O esrarın hali azameti ve celali Hz.İmam efendimizi istila etti.Mübarek başını bir kuyuya eğip bir ah yahut "Hu" çekti kuyunun suyu o ahın hararetinden kaynadı Ferüddin attar hazretleri Mantıkut Tayr isimli eserinde şöyle buyurur:
"Mustafa (sav) yolda bir yere indi."Asker için kuyudan su getiriniz" buyurdu.Bir adam gitti, acele geri geldi ve "Kuyu kan doludur ve su yoktur"dedi.Resulü Ekrem hazretleri buyurdu ki:"Bir uyanık kendi emrinin derdinden, yani,Murtaza, kuyuya kendi esrarını söyledi; vaktaki kuyu onu işitti, ona takatı yok idi, şüphesiz kan dolu olduve onun suyu olmadı.
Bir rivayete göre o kuyudan bir kamış bitti.Çobanın biri o kamışı keserek bir düdük yaptı ve çalıp eğlenmeye başladı.Resulü Ekrem efendimiz o düdüğün sedasını işitti, hazır olanlara:"Bu ses benim cenab-ı Ali'ye söylediğim esrarı haber veriyor" buyurdu.
Bundan çıkartılacak manalar şudur:
1-Esrarı hüviyete ve vahdet-i vücud sırrına herkes tahammül edemez.Bu esrara Şahı velayetin kalbi şerifi gibi metin bir kalb lazımdır.
2-Vücudda zuhura meyl vardır, binanaleyh batında olan şeyler zuhur etmek ister.
3-Na-ehiy olanlara esrarı ilahiyyenin keşfi caiz değildir.Nitekim Hz.Ali efendimiz keşfetmedi.
4-Batındaki esrarın ızharı için bir tazyiki şedid vaki olduğu vakitonu ancak ehline söylemek gerekir.Nitekim Efendimiz (sav) bunu Hz.Ali efendimize söyledi.AHRARIN KALBLERİ ESRARIN KABİRLERİDİR.
Bu sırlara vakıf olanlar susar.Çünkü,ehil olmayanlar bu sırları duyduklarında şiddetle karşı çıkarlar ve söyliyen şahsın yakasını tutup din gayretiyle onu hakime götürürler.Hz.Mansur'un ,hazreti Muhyiddin'in ve diğer Allah velilerinin başlarına gelenleri kitaplar yazmaktadır.

VATAN SEVGİSİ İMANDANDIR" HADİSİNDEKİ VATAN NERESİDİR?

Cenab-ı Peygamberin hadisi şeriflerindendir:"Vatan sevgisi imandandır".Bu hadiste ifade edilen vatan neresidir?Evela vatanı tanımak sonra da muhabbetini ona yöneltmek gerektir ki iman sabit olabilsin.Bu hadiste geçen "vatan" insanın doğduğu ve yaşadığı memleket manasında değildir.Eğer bu mana alınırsa kafirler,mecusiler,putperestler dahi , kendi vatanlarını savunmak için kanlarını döküp canlarını feda ederler.Binanaleyh bunların bu muhabbeti imandan doğmamak lazım gelir.Hadisi şerifteki vatan, ölüm ile dönülecek olan asli vatandır.Hubbul vatanın imandan olması bu manaya göre doğru ve sahih olur.

13 Kasım 2019 Çarşamba

EVLİYAYI BULABİLMEK ZORDUR

Bir kimse velayet mertebesine eriştiği vakit Hakk Teala onun sırrı üzerine bir perde örter ve onu halkın gözünden gizli tutar."Benim evliyam,kubbelerimin altındadır,onları benden başkası bilmez"hadisi kutsisinin manası budur.Ve bu kubbeler beşeriyet sıfatlarıdır; vebeşeriyet sıfatları odur ki,o velide Hakk Teala bir ayıp zahir kılar, yahud bir hünerini ayıp suretinde gösterir.Bir kimsenin  batını,nur-ı irade ile münevver olmadıkça , o veliyi anlıyamaz.Mesela eline geçen parayı asla saklamayıp muhtaçlara sarf eder, onun bu semahatı halk nazarında israf görünür.

"kimin ki şeyhi yoktur,onun şeyhi şeytandır"hadisi

Bu hadisi şerifte belirtilen "şeyh" kamil ve akıl olanmürşiddir.Zira şeyh "mukteda" manasına da gelir."Şeyh"in karşılığı farsca da "Pir" dir.Taklit perdesinden kurtulmuş , hakikatı müşahede eden kimse;Hakk'ın nuruyla görür.Kamil insan baktığı vakit,zahiri delil,ses vekonuşma olmaksızın suret postunu yırtar,dışarıya çıkar.Nasıl ki röntgen ışığıkatı olan cisimlere nüfuz edip dahilde bulunanları beşeriyete gösterdiği gibi,Kamil insanın nazarı da iç alemi görür.

ŞARAP İÇMEK HARAM KILINDI

Şarap bir mihenktir.Üzüm suyunu için kimsenin istidadı bozuksa şarabın sarhoşluğunun tesiri ile içindekiler dışarı çıkar,öfke,kin v.s gibi tüm içsel nefsani huylar kendini gösterir.İçen kimsenin tabiatı iyi ise içtiği şarap onda bir yumuşaklık hali verir.Ancak hüküm galip olan tarafın ahvaline göre verildiğinden bu nefsaniyyet ve cismaniyyet aleminde kötü çok olduğundan kılıçmesabesinde olan şarabı, akıl yolunu vurucu olan nefsanilerin elinden aldılar ve şarap içmeyi haram kıldılar.

SARS VİRÜSÜ

 Sars virüsünü İsrailliler gerçekten Araplar için yaydılar ürettiler. Fakat enteresan bir şekilde gen bir tepki gösterdi ve anlayamadılar. Kimi vurdu? Çin’i vurdu. Ve Çin’e diz çöktürdüler Sars virüsüyle. Şimdi artık onların efendiliğine Çin hazırlanıyor. Çünkü dijital bütün onların elinde. Biz Kur’an bize bunu söylemesine rağmen yapamadık. Şimdi dünyanın neresinde olursa olsun hafızayı sen ancak İsrail’den alabiliyorsun

KAFİRUN/İZACAE/TEBBET SURELERİNİN DİZİLİMİ VE ARKASINDAN GELECEKLER


2018’DE ''İZA CAE'' DÖNEMİNE GEÇTİK


 
Kur’an-ı Kerim’de önce Kafirun suresi, sonra Nasr suresi gelir. Kafirun suresi laiklik çağını veriyor, İslam açısından. “Sen dinine bak, ben dinime bakayım” deniyor. “Leküm dînüküm veliye dîn” kısmı 1826 yılına karşılık gelir. Uzun zamandır İslam “Leküm dînüküm veliye dîn” diyor. Yani laik bir tutum, karışmayın deniyor, onların istedikleri gibi davransınlar. Sonra bu dönemden çıkacağız. Muhtemelen  biz 2018’de bu dönemden çıktık. “İzâ câe” (Nasr) dönemine geçtik. Hemen olmaz tabi. “İzâ câe nasrullâhi ve’l-fethu. Ve raeyte’n-nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ. “İnsanların yeryüzünde İslam’a dalga dalga koştuklarını göreceğiz.” İsterse bu moda şeklinde olsun. Arkasında ne gelecek? Tebbet geliyor. İslam’a karşı duran bütün başların patır patır döküldüğü göreceksin. 8-9 dakika içerisinde bütün Kureyş’in liderlerinin düştüğünü göreceksin. Ardından yer ve göğün Allah’ın nuruyla aydınlandığı dönem gelecek. Kurt ile kuzunun beraber olduğu... Bu da bizim işte adaletle hükmedeceğimiz zamandır, İhlas suresidir. Arkasından müthiş bir devrimle kıyamet çağı geliyor. Felak suresi... Yani Kur’an-ı Kerim’in diziliminde de muazzam bir hikmet vardır.


Termîhim bi hicâretin min siccîl de 1944’te atom bombasının altığı tarihlere tekabül eder. Kur’an her şeyi içeriyor. Bazen remzen bazen de açık. Kur’an bir harfler matrisidir. Harf olarak dizdiğinizde birçok sırrı ortaya çıkarabiliyorsunuz. Lastiğin, asfaltın, DNA’nın filan bulunduğu zamanı bulabiliyorsunuz. Hem de tarihleriyle birlikte. Kur’an da sırlarla doludur, manası haktır, mananın ötesinde ehli hak için başka ipuçları verir. Fetih suresini sonunda eshabın güzel sıfatlarını ve ahlakını anlatan bir ayet vardır. Muhammedun Rasulullah diye başlar. Muhammedun resulullah, vellezine meahu... Kimdir vellezine meahu? Seninle beraber olan kimdir, Hz. Ebubekir. Eşiddau alel kuffari. Onlar seninle beraberler. Onlar küfre karşı şiddetlidirler. Ruhamau beynehum. Kendi aralarında çok merhametlidirler. Kim? Hz. Osman. Terahum rukkean succeden yebtegune fadlen minallahi ve rıdvanen. Seni rızana, Allah’ın rızasını bulmak için gece gündüz ibadet ile meşgul olurlar. Bu sahabeyi anlatır.


Kur’an-ı Kerim sayısız hikmetler doludur ama bunu tam anlayabilmek için de kâinat kitabını iyi tetkik etmeniz gerekiyor. Biz onu terk ettik. Bu yüzden de Kur’an’ı da doğru düzgün anlayamıyoruz.  Bilim artık bize de geldi. Biz bulmuş olmasak da.

GIDALARI BOZAN SİYONİSTLERDİR


''GIDALAR VASITASIYLA HORMON DENGESİ BOZULUYOR''

İblisin askeri olan Siyonist askerin, elde ettiği güç ve ilim ile karşısında durabilen hiç kimse yok. O yüzden şimdi doğrudan Tanrı’ya kafa tutuyor, çünkü kıyametin gelmesi niyetinde. Bu yüzden insanı yıkıyor, helalin içinde murdarı yediriyor. Fenni yemin içerisinde mezbahadaki atıklar var. Bunu alıp kurutuyor, toz yapıyorsun, hayvana veriyorsun. Hayvan bunu hazmedemiyor, yağ olarak depoluyor. 1,5-2 yaşındaki hayvanı 3-5 ton gelecek şekilde şişiriyorsun. Pragmatik bakıyorlar, etli olmasını sağlıyoruz diyorlar. Ama bunu sana ilk yaptıran kasıtlı yapıyor. Çünkü bir Müslüman’a sen domuz eti yediremezsin. Murdarı da yediremezsin. Ama sen helal etini murdarla beslemişsin işte.


Tavuk için de aynı şeyi yapıyorlar. 45 günde tavuğa yedirdiği şeylerle 1,5-2 kiloya getiriyor. Kısırlığı buradan sokuyor mesela... Lezbiyenliği tavukla işin içine sokuyor... Çünkü tavuğa östrojen yüklüyor ki yumurtadan dişi çıksın. Sen de sadece yumurtadan dişi civciv çıkacak. Ama sen o eti yediğin zaman erilliktense östrojen taşkınlığı geliyor. Dünyada dört bir tarafta lezbiyenlik ve LGBT çoğalıyor... Daha da çoğalacak. Çünkü bunu gıda eliyle yapıyorlar. Gıdalar, hormonlu.1954’te Rockefeller Kolombiya’da tabiatıyla oynanmış buğdayı orada ekip çoğalttı. Bu, dünyada üç yere zorla ekildi: Türkiye, Pakistan ve Hindistan’ın Müslüman bölgesi. Bu kasıtlı bir şey değil mi? Eğer Türkiye’deki buğdayın on tanesini birleştirmezseniz un yapamıyorsunuz. Un yaptıktan sonra da bunun açılabilmesi için sistain adında bir madde ekliyorlar. E-920...
. Sistain maddesine “hamur ajanı” diyorlar. 6 saatte mayalanan hamur 1 saatte mayalansın ve açıldığında jilet gibi olsun diye konuluyor. Arkasını gösteren incelikte yufka açıyorlar mesela, bu nasıl oluyor? Sadece kabiliyet mi? Hayır. Unun içinde sistain maddesinden kaynaklı. Hamuru, muşambaya dönüştürüyor. Açabildiğin kadar aç, yırtılmaz. Sistanin; kaz tüyünde, domuz kılında ve siyah erkek saçında var. İnsan saçı, erkek saçı mı yemek istersin, domuz eti mi, kaz eti mi? Türkiye 2012’lerde domuz girdilerini asgariye indirdi. GDO’ya da tedbir koydurdu ama pamuk GDO’lu, buğday ve mısır da aynı şekilde. Bütün tarlaların büyük bir kısmının üzerinde oynama var. Siyonistler bunu neden yapıyor? Çünkü cüce bir ümmet olmaktan kurtulamadılar. O yüzden büyük bir devlet de kuramayacaklar. Hristiyanlığın da işini bitirdiler. Sıra Müslümanlarda. Müslümanlara haram yediremedikleri için, onu da başka yerden vuruyorlar.


''GIDA SORUNU GÜVENLİK SORUNUDUR''


1975’te Dünya Sağlık Örgütü’nün bir raporu var. ''Dünyanın en üretken erkeği Türk erkeğidir. 1 milimetre küpünde 75 milyon adet tohum var.'' Şu anda en yiğit, en kabadayıda 15 milyonu geçmiyor. 75 milyon nerede, 15 milyon nerede. Sakatlar da otistikler de artacak. Çünkü ihtimal azaldıkça böyle sonuçlanıyor. Bunları bilerek yapıyorlar. Ne diyor ayeti kerimede, ''Gelir sana iyi şeyler söyler, sen hayran kalırsın. Dikkat et, o en tehlikeli düşmandır. Çünkü seninle bunu konuştuktan sonra nesli bozar.'' Şu anda da bu yapılıyor işte. Gıda sorunu aynı zamanda çok büyük bir güvenlik sorunudur. Oradan da vuruluyoruz.

FİTNE


İlk tevhit kitaplarından biri olan Avesta’da günlerin sonunda Ahura Mazda ile Ehrimen’in bir savaşı vardır. Ehrimen şeytan, Ahura Mazda Rahman’dır. Ehrimen o savaşta, “Fitne” isimli bir askeri meydana çıkarır.  Karşı tarafın askerlerine meydan okur. Önüne gelen herkesi de devirir. Peki, hangi kutsal devrilmedi? Yeryüzünde inkâr-ı uluhiyet fikri hâkim kılındı. Bütün kutsallar yerle bir edildi. Eğer biz efsaneyi yani miti doğru okuyabilirsek, zaten çoğunun gerçekleştiğini görürüz. Bir Müslüman, Hristiyan veya bir Yahudi kendi rızasıyla ahirete inandığı halde vazgeçiyor, dünya lezzetlerini tercih ediyor. Bundan daha büyük fitne mi var? Mitin devamında, Fitne’nin karşısında hiçbir şey duramıyor, en son Ahura Mazda’ya, yani doğrudan Tanrı’ya meydan okuyor.

''HARUT VE MARUT BÜYÜYÜ İSRAİLOĞULLARINA ÖĞRETTİ

  Harut ve Marut denen iki melek insana sihir ve büyüyü öğrettiler. Kime öğrettiler, İsrailoğullarına. Üretmeyi, yiyeceği, gıdayı bitirdiler. İnsan denen varlığı neshetmeye götürüyorlar. Çünkü''GÜNEŞ BİR GÜN BİZİM İKTİDARIMIZIN ÜZERİNE DOĞACAK'' diye bekliyorlar
Muhyiddin Arabi’nin bir kitabında “Sonunda insan insanı doğuramamaya başlayacaktır” diyor. En son doğanın Çin’de bir ikiz olacağını söylüyor, bir kız ve oğlan. Ama insanların gelmeye devam edeceğini söylüyor. O yüzden bakın, efendi artık Çin’dir. Dikkat edin, Çin’e yönelmeye başladılar. ABD’nin ipi yakında çekilecektir. Efendilik ondan alınacaktır. İngilizlerden ABD’lilere geçti, oradan da Çin’e geçecektir. Çin bu tarafa gelecektir, ama çok daha büyük bir bela ile. Çünkü Mecüc ve Yecüc de onlarla birlikte gelecek. Bu toprakları çok dehşet şeyler bekliyor. Ama güneş bir gün yeniden İslam iktidarımızın üzerine doğacak, Allah’ın izniyle. 

TÜRKLERİ KUR'AN'DAN KOPARMAK


''TÜRKLERİ BU KİTAPTAN KOPARMADIKÇA BİZ ONLARA TAM OLARAK HÂKİM OLAMAYACAĞIZ'' 

Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki inkılapların amacı Türk milletini Batı için tehdit olmaktan çıkarmaktı. Ne demişti (İngiliz Sömürge Bakanı) Gladstone; 1894’te elinde bir Kur’an-ı Kerim’le Lordlar Kamarasına girmiş, “Türkleri bu kitaptan koparmadıkça biz onlara tam olarak hâkim olamayacağız” demişti. Türkleri Kur’an-ı Kerim’den koparmak için çok ciddi operasyonlar yapıldı. Bunların çoğu da modernleşmek ve Batılılaşmak adı altında yapıldı. “Modernleşirsek ve Batılaşırsak, bu ülkeyi ayakta tutabiliriz” diye inandılar. 1940’larda İsmet İnönü eliyle yapılmış, eğitim sisteminin içine konulmuş şeyler var. Çünkü gördüler ki sisteme rağmen insanlar Kur’an-ı Kerim’den kopmuyorlar. Sistemi çökerterek mankurt yetiştirmeye başladılar. Düşünün, 12 sene İngilizce ders alıyorsunuz ama ''what’s your name''den öteye gidemiyorsunuz. Sistem sana yıllarca matematiği öğretiyor ama içinden bir matematik dâhisi çıkmıyor. Hindistan’da, 18 bin tekstil ustasının, işçisinin eli kesildi İngilizler tarafından. Amaçları, Hint kumaşının İngiltere’de üretilerek bir numara olmasıydı. Eskiden, “sanki mübarek Hint kumaşı” derdik. 

Çünkü dünyanın en güzel kumaşıydı ve yalnızca Hindistan’da üretilirdi. İngiltere bunu alıp kendisine götürdü ve bir daha yapılamasın diye kumaşı üreten herkesin ellerini kesti. Ne kadar vicdansızlar... Avrupa Birliği’nin bayrağı kaç yıldızlıdır? 12. Yakup’un 12 çocuğunu temsil eder. 12 havariyi de temsil etmez çünkü esasında 11 havari vardır ve Yehuda ihanet etmiştir. Hiçbir Hristiyan 12 yıldız altında bulunmaz, Yahudi sembolüdür bu. Bu bir operasyondu, yani önce Batı’yı çökerttiler. Şu an Batı, Siyonistler için bir Truva atıdır. Siyonistler Batı’nın gücünü kullanıyor ama niyetleri Batı’ya ait değil. Niyet, Yahudi niyetidir.

ABDÜLAZİZ BEKKİNE HAZRETLERİ

İki nokta arasından bir doğru geçer. İkinci bir doğru geçmez. İnsan doğum ve ölüm arasında bu tek doğru üzerinde yürümelidir. Bu doğrunun adı Sırat-ı Müstakîm. Allah’ın Müslümanlara tarif ettiği tek doğru yoldur. Ve Müslümanların da ayrılmaması gerekli tek doğrudur.” Doğmakla ölmek arasındaki istikametimizi böyle açıklıyordu Abdülaziz Bekkine. Dosdoğru olmak, istikametten milim sapmamak… Bu yoldan sapmak çamura saplanmak, hedeften uzaklaşmak, yolda kalmak anlamına gelir. Bu iddialı cümleleri kurmak kolay gözükebilir. Zor olan bu cümleleri yaşamak, pratize etmek. Hem söylemek hem de yaşamak.

 İstanbul’un Zeyrek semtinde ufak bir mescitte imamlık yapıyordu. Mescit ufaktı ama mescidin imamının ilim ve irfanı ummanlar gibiydi. Sohbetine katılanlar, sözlerinin etkisiyle kendisine bağlanırlardı. Sohbet halkasında profesörler, sanatçılar, din adamları, siyasetçiler, bürokratlar yer alırdı. Küçük mescitte büyük dünyalar düşlenir, düşlerin sahiciliğinde olgunlaşılırdı.
Sohbet halkasında yoğunluğu üniversiteli gençler oluşturuyordu
Nakşibendî tarikatının Halidiye koluna bağlı Gümüşhânevi dergâhı şeyhi Abdülaziz Bekkine, 1895’de İstanbul-Mercan’da doğdu. Aslen bugün Tataristan’ın başkenti olan Kazanlı. Kazan’dan göç ederek İstanbul’a yerleşen tüccar Halis Efendi’nin oğlu. Küçük yaşlarda Arapça ve din dersleri alanında eğitim aldı. On beş yaşına geldiğinde ailesiyle tekrar Kazan’a göçtüler. İlerleyen zamanlarda Buhara’ya giderek âlimlerden dini ilimler okudu. Babasının ölümü sonrası İstanbul’a yeniden döndüler. Bir süre ticaretle uğraştı. Sonra Beyazıt Medresesi’ne devam etti. Bu dönemde arkadaşı Mehmed Zahit Kotku ile Gümüşhânevi dergâhına intisap ettiler. Tekirdağlı Şeyh Mustafa Feyzi Efendi’den icazet alarak irşada ve Râmuzu’l ehadis kitabından dersler yapmaya başladı. İstanbul’un çeşitli camilerinde imamlık yaptı. On üç yıl İstanbul-Zeyrek’teki Çivizâde Ümmü Gülsüm Camii’nde görev yaptı. Tekkelerin kapatılması sonrasında irşat görevine evinde devam etti. 1950 yılında ölümünden sonra irşad vazifesini ve cami imamlığını Mehmed Zahit Kotku sürdürdü. Bekkine’nin mezarı Edirnekapı'da, Sakızağacı Şehitliği’nde.

Aynı zamanda şeyhin tekkesi Türk siyasi hayatında önemli yeri olan bir hareketin ilk nüvelerinin atıldığı yer olmuş. Milli Görüş lideri rahmetli Necmettin Erbakan, Bekkine’nin bağlılarından. Erbakan Hoca’nın Abdülaziz Bekkine Hazretleri’ne, ‘Müslümanların partisi ne zaman kurulacak?’ şeklindeki soruyu sorduğu zaman dilimi 1950’ler Türkiye’si. Sonraki akışa baktığımız zaman, bunun bir niyetten çok, belki ileriye yönelik bir ümit ve merakla alakalı olduğunu söyleyebiliriz.” Ayrıca şeyh efendi üniversite öğrencilerine üniversitelerde kalıp akademisyen olmalarını tavsiye ediyor. “Üniversitede kalın, hoca olun.” diyor.

Ruhlarımızın önünde yürüyen o büyük varlığı kaybettim”
Abdülaziz Bekkine’nin çok önemli bir müridi daha var: Nurettin Topçu… Topçu, Sorbon Üniversitesi’nde felsefe doktorası yapan ilk Türk’tür. Felsefe, mantık, sanat tarihi, sosyoloji, ahlak alanlarında eğitim almıştır. Ülkemize döndüğünde çeşitli liselerde felsefe hocalığı yapan, onlarca kitap yazan Topçu, kafasındaki sorulara, çelişkilere yanıt bulamaz. Teorik olarak birçok şeyi bilir ama pratik anlamda zihni itminana erememiştir. Uzun gelgitlerin sonucunda Abdulaziz Efendi ile tanışır. Onunla sohbetleri sonrasında zihin dünyasına yeniden yön verir. Şeyh Efendi’nin dizinin dibinde sükûneti yakalar. Hatta Bekkine’nin ölümü sonrası yaşadıklarını Taşralı kitabındaki ‘Yıldırımın Huzurunda’ bölümünde şöyle anlatır: "Ruhlarımızın önünde yürüyen o büyük varlığı kaybettim. Acılarım, zamanın ve kaderin kollarıyla kucaklanmayacak kadar engindi. Onun, bende şimdi muamma olan son bakışında melek masumluğu ile İlahî bir emir birleşmiş gibiydi. Hicap ile ihtarın bir bakışta böyle birleştiğini ömrümde görmemiştim. Peygamberane sakalının üstünde namutenâhiye kolayca dalan mavi gözler de kapandıktan sonra, sahipsiz kalmıştım. Sanki hakikat ve aşk âleminden atılmış da, gölgeler ve yoksul mücrimler dünyasına sığınmıştım."
Zahirde bir cami imamı olarak görünen ama gönüller fatihi olan Hacı Aziz Efendi iki defa Hacca gitmiş. Ölümü ikinci Haccından sonra. Hac dönüşü hastalanıyor ve vefat ediyor. Zaten “Bu dünyaya kiracı gibi yerleş. Ev sahibi gibi yerleşirsen gitmesi zor olur.” diyerek bu dünyanın faniliğini, geçiciliğini vurgulamıştı. “Mü’minin nazarı öyledir ki, dünyadaki zevk ü sefaya bakar, arkasında Cehennemi görür. Meşakkat ve hizmete bakar, arkasında Cenneti görür. Yani mü’minin nazarı bu dünyaya takılmaz.” uyarısıyla, neye nazar etmek gerektiğini söylemiştir. “Dünyada her şeyin bir ölçüsü, tartısı vardır. Sevginin tartısı da fedakârlıktır. Fedakârlık yapmayanların sevgisine inanılmaz.” sözü de onundur.
M. Orhan Okay, “Kazan Türklerinden Bir Veli” 

  • Şahsında fazilet, feragat, diğerkâmlık gibi erdemleri cem eden Abdülaziz Bekkine’ye binlerce rahmet… Sevgili Peygamberimize komşu olur inşallah.

MEHMET ZAHİT KOTKU HAZRETLERİ


Mehmet Zahit Kotku (k.s) Hazretlerini vefatının seneyi devriyesinde rahmetle ve saygıyla anıyoruz.(13 Kasım 1980).
Mekanı sevenleriyle cennet olsun.
İlmiyle amil muhlis Mürşidlerimizden Merhûm  Mehmed Zâhid Kotku Hazretlerinin Hadisi Şerif  derslerinde tutulan notlardan bir derleme:
  ● Az ye.
  ● Az uyu.
  ● Az konuş.
  ● Cömert ol.
  ● Nefsine muhâlefet et.
  ● Tevâzu'lu, alçak gönüllü ol.
  ● Güler yüzlü ol.
  ● Dedikoduya karışma.
  ● Tefekkürü unutma.
  ● Mümkün olduğu kadar kimseden bir şey isteme.
  ● Kat'iyyen kimseyle münâkaşa etme.
  ● Kimsenin aybını görme ve araştırma.
  ● Halka fazla meyletme.
  ● Kim bir şey isterse vermeğe çalış.
  ● Tembellik etme.
  ● Zamanını boşa geçirme.
  ● Gaflet yerlerine hiç uğrama.
  ● Peygamber sav'in sünnetine tam sarıl.
  ● Kardeşlerine itirâz etme, peki demeyi öğren.
  ● Ruhsatlarla değil, azîmetle amel et.
  ● Muhakkak her gün Kur’ân-ı Kerîm’den bir bölüm oku.
  ● Dersini her gün muntazam yap.
  ● Tam edepli ol.
  ● Sabır dinin yarısıdır; unutma.
  ● Mekrûhlardan mutlaka kaç.
  ● Şek ve şüpheden uzak ol, sıdk ehli ol.
  ● Öleceğini bilsen yalan söyleme.
  ● İzinsiz başkasının evine veya odasına girme.
  ● Aceleci olma.
  ● Asabî olma.
  ● Sûizannı bırak.
  ● Hırsı bırak.
  ● Her şeyin sonunu tevekkül ile bekle, Kadere her zaman teslîm ve râzı ol.
  ● Müslümana karşı aman buğzetme.
  ● Benlik taşıma.
Eller yahşî, ben yaman;
eller buğday ben saman de ve öyle de ol.
  ● Nefsini dâimâ zemmet/kötüle.
  ● Duâ ederken kardeşlerini unutma.
  ● Uyuyan kardeşinin uykusunu hayırlı bil.
  ● Şeytâna fırsat verme; uyanık ol.
  ● Nefsine  fırsat verme; kontrol et.
  ● Dilini zikrullahda dâim eyle.
  ● Evinden dışarı çıkınca *nazar ber kadem*eyle/ayak uçlarına bakarak yürü.
  ● Sadakayı unutma.
  ● Erken yat erken kalk.
  ● Akâid ve fıkıh öğren.
  ● Hadisleri öğren ve onlarla amel et/en az kırk tane.
  ● İlminle âmil ol/bildiklerini uygula.
  ● Devamlı istiğfâr ehli ol.
  ● Kimden bir nasîhat duysan, kendi ayıplarını düşün.
  ● İbâdetleri beğenmezlik etme.
  ● Haktan uzaklaştıracak kötü arkadaşın bulunmasın; varsa terk et!
  ● Âsî kimselerin yüzüne bakma ki, basîret gözün kapanır.
  ● Sabah akşam murâkabeyi/iç kontrolü elden bırakma.
  ● Kibir ve ucubu/amellerini beğenmeyi terk et.
  ● Namazın vaktinden evvel abdest al, ezan okunmadan câmide bulunmağa çalış.
  ● Allah’ı ve ölümü aklından çıkarma.
  ● Yaptığın iyilikleri ve sana yapılan kötülükleri unut!”
Kotku hazretlerinden etkilenen siyasilerimizin başında rahmetli Turgut Özal ve rahmetli Erbakan hocamız gelmektedir.