31 Mart 2020 Salı

"AĞA"TABİRİ

Osmanlı ordusunda, askeri talebeler yalnızca ismi ile çağrılırlar. Subay olduklarında "ağa"denir. Bunun gibi tasavvuf marifetlerini tahsil yoluna giren müritlere, yolun başlangıcında ekseriye "ağa" diye hitap edilir. Erzincanlı Terzi baba hazretleri  dervişlere "Gel bakalım ağa"derlermiş. Lakin bazı  ağa lafzı, amiyane kullanılan "ağa" lafzına hiç benzemez. Bunun manası bambaşkadır. Tasavvuf erbabı insan nefsine "ağa" derler....

ZAMANIN GAVSI

Erzincanlı Terzi Baba hazretlerinin halifelerinden Hacı Fehmi Efendi buyururlarmış ki:"Zamanın gavsını görmüş olsanız, şeyhdir bile demezsiniz. Zamanın gavsı, Şafi mezhebinde, bir ayağı aksak, Kürt muhitlerinde bir şeyhdir." Sonradan işittim ki, bu zamanın gavsı, Bitlis vilayeti Hizan kazasından Seyyid Sıbgatullah Arvasi hazretleri olup, bir ayağı aksakmış....

BİR ODA DOLUSU ALTIN İÇİN BİR KERRE BİLE ALLAH DEMEM"

Erzincanlı Terzi baba Hazretleri'ne Buhara'dan bir zat gelir bir hafta evinde misafir kalır. Terzi baba çalışmamakta, gelen misafirlerine ikram için masraf yapmaktadır. Gelen misafir merak eder:Acaba bu zatın geliri nasıl diye. Sonra ayrılırken terzi Baba'ya  sorar:"Efendim zatı alinizin pek çok masrafı vardır. Kabul buyurursanız size masrafınızda kullanacağınız bir hediye takdim etmek istiyorum".Terzi baba :"Buyrun azizim" demesi üzerine misafir:"Bu ismi şerifi  şu kadar okuyup da bir kase suyun içine üfürürseniz  ve de şunları ve şunları yaparsanız, size her gün o kaseden bir altın gelir"demiş. Terzi baba sormuş:O dediklerinizi her gün yapsam, kasede her gün altın gelir mi?" deyince misafir "Evet" demiş.Terzi baba hazretleri:Efendi, Allahü Teala, eğer bu asiye "Ey Terzi, bir kerre Allah de, senin bu odanı altın ile doldurayım" buyursa, bir oda dolusu altın için bir kerre bile Allah demem"demişler...

KIYAFETLERİNİ SUFİYE BENZETENLERE

Bunlar başlarına giydikleri azametli kavukların üzerine koca sarıklar sararak arkalarına birer uzun taylasan sarkıtmakla sevinir ve yetinirler. Gerçi evlerdeki tavukların da kanatları vardır, ama güvercinlerle birlikte uçamazlar"
"Ey Mutasavvıf! Zannediyorsun ki, sana bu tarikat baba ve ceddinden kesilmek veya tac ile hırka giymekle maksut hasıl olur. Hüdaya yemin ederim ki  işin hakikati öyle değildir. Cenabı Hakk görünüşe değil kalbe bakar. Tesbih ve asa gibi görünen şeylerle meşgul olan kalb, nasıl ruhani zevkin düştüğü yer olabilir?"
"Her şeyden önce kalbini haşyet libasıyla, zahirini edep giysisiyle, Nefsin tevazu kıyafetiyle, benliğini mahv elbisesiyle, dilini zikir donuyla süslesen de gerekirse daha sonra zahiri elbiselerle süslensen daha iyi olmaz mı?Fakat sana nasıl söz anlatılabilsin ki? Kendini eski ariflerle kıyas etmektesin. Gerçi şekiller uygun, ama gönüller aykırı"

AKIL AŞK KIYASLAMALARINDAN

Akıl mı üstündür aşk mı? sorusuna insanlar mertebelerine göre cevap verebilirler. Burada kastedilen dünya işlerini düzenleyen akl-ı maaş olmasa gerekir. Altı yedi yaşında zeki bir çocuğa, daima birlikte oynadığı güzel bir komşu kızının adını vererek:"Sen ona aşık olmuşsun!" demişler. O da "Henüz âkil olmadım ki âşık olabileyim! cevabını vermiştir.

İNSANDAKİ MUTLULUĞUN DERECESİ

Hikmet erbabı demiştir ki:"İnsanın mutluluğunun derecesi, insandaki aklın eksikliği ve tamamlığı ile doğru orantılıdır"
Akıllı, fakir çocuğu da olsa zengindir.
Akıllı, mutlu çocuğu olmasa da mutludur. Zira akıl kimyayı saadettir.....

HANGİSİ ÜSTÜNDÜR?ŞEYTAN MI? İNSAN MI?

Şeyh Sadi hazretlerine sormuşlar:Şeytan mı üstündür? insan mı?"
Hazret cevap vermiş:Ey bana şeytan ile insandan hangisinin üstün olduğunu sorun! Sana gönül açıcı bir cevap vereyim:Şeytan Kur'an okuyan taifeden kaçar da gider. Fakat gözünü iyice aç ki, insan mushafı çalar da gider.
Şeyh Cihandide hazretleri söylemiştir:"Şeytan benim olsun, Dede sultan senin olsun"
Ömer Hayyam bir rubaisinde zikreder:"Dış yüzü zühd ve iyilik ziyneti ile süslenmiş şeyhin biri  yoldan çıkmış bir fahişe kadına demiş ki:"Sen, zamanın pervazsız sarhoşu ve her zaman günahkarlardan birinin heva tuzağına düşersin! Şeyle, böylesin"Kadın  da cevaben demiş ki:"Ya Şeyh sen beni nasıl görüyorsan ben eyleyim! Fakat Allah için söyle! Sen de tıpkı göründüğün gibi misin?

ÖMRÜNCE MEŞGUL OLDUĞU ŞEY

Pir Ahmed er-Rufai hazretleri 66 yaşında dünyayı değiştirmiştir (Miladi 1182). Bu pirin ömür süresi Allah lafzının ebced değeridir. Yani 66 dır. Vasıti ye Pir hakkında sordular:"Ömrü müddetince ne ile meşgul olurdu?" diye sorduklarında:"Ömrü müddetinde meşgul olduğu ömrü müddeti idi" cevabını vererek bu hesaba (ALLAH'a) işaret buyurmuştur

KİM KİME NE ÖĞRETİYOR

Ebu Ali Sindi hazretleri, Beyazid-i Bestami hazretlerinin hocası idi. Hazreti Beyazıt onun hakkında:""Ebu Ali den ben tevhid'i, ilmi fenayı öğrendim. O da benden; Fatiha ve ihlas surelerini öğrendi" demiştir

KOLAY/ZOR

Hak Teala'yı bilmenin yolu kolay, ama O'nu bulmanın yolu zordur.

TUĞLALARIN KONUŞMASI

Cafer-i Huldi hazretleri nakleder: Muhammed b. Halid Acuri hazretleri anlatmıştı: Bir zamanlar kiremit işi ile uğraşıyordum. Sıralanmış tuğlaların içine girdiğim gün,tuğlanın biri diğerine şöyle seslenmekte idi:"Yarın ateşe gireceksin, Allah yardımcın olsun! Bunu duyunca işçileri dağıttım, tuğlaları olduğu gibi bıraktım ve hiç birisini fırına atmadım. Bir daha da tuğla pişirmedim

DİRİDEN İLİM TAHSİLİ

Ariflerin sultanı Hz. Beyazid'in sohbet meclisinde bulunanlar "falan zat falandan ilim tahsil etti, filan zat hocasından şöyle demiştir" diye konuşuyorlardı.
Bunun üzerine Hz. Beyazid; "Miskinler, zavallılar ilimlerini ölülerden tahsil ve talim etmişler. Biz ise asla ölmeyen bir diriden ilim tahsil ve talim etmişiz"

HAKK'IN SÖZÜNÜN TEFSİRİNİ HAK'DAN İSTEMEK

Hakk'ın sözünün tefsirini yine Hak'da fani olan halife-i Hak olan insanı Kamilden istemek gerekir. Bu yüksek ve dakik sözleri okuyup kendi zan ve tahmininde yorumlamaya kalkışırsan çok yorulur ve yanılırsın. Zira kelamı Hakk'ın zahiri ve batını ve haddi ve matla'ı vardır. İlahi ilham olmadan bunları çıkartmak mümkün değildir. Hz. Mevlana efendimiz Fihi ma fih'de buyurmuştur:
"Hakikat-ı mananın lafız ve ibareden malum olması muhaldır. Sözün faidesi odur ki, seni talebe sevk eder. Yoksa söz matlubu hasıl etmez. Eğer böyle olsa idi, bu kadar mücahedeye ve kendinin fenasına hacet olmazdı. Nitekim uzaktan bir şeyin hareket ettiğini görürsün onu görmek için arkasından gidersin. Yoksa onu görmen hareket sebebiyle değildir. İnsanın natıkası dahi batında böyledir. Her ne kadar sen onu görmez isen  de, o mananın talebinde sana heyacan verir,anlatırsın.

HÜDA'NN ACAİP İŞLERİ

Lütfun kahırda gizlenmesi, devanın derd içinde sunulması Hak Teala hazretlerinin acaip işlerindendir. Küfrü kuluna lütuf yapmasının sırrına kimse eremez. Günahı ibadete çevirir. Gonca dikenden çıkar."Mühre" denilen kemiği yılanın başından çıkartıp süs diye çocukların başına taktırır.
Yahyu b.Muaz hazretlerinden anlatılmıştır:"Zaman olur ki , kiş kendini Cenab-ı Hakk'7a ibadete verir , ama o ibadet o kişi için delalet sebebi olur.Yani ibadeti kendini beğenmesine yol açar.Aksine zaman olur ki meşguliyet  ve günaha düşürebilir.O günah onun için hidayet sebi olur.Yani kendi haline bakar, gaflet uykusundan uyanır .İstiğfar ve tevbe eder.Şüphesiz hüküm Allah'ındır.nasıl dilerse öyle yapar

MAAŞ BAĞIŞLAMA KAMPANYASI

Kamuda örnek olsun diye maaş bağışlama kampanyası başlatıldı. Bağışladıkları maaş, devletin kendilerine sunduğu bir para, alın terleri ile kazandıkları, üretim karşılığı olan bir para değil ki?Anadolu tabiri ile "Yörük sırtından kurban kesmek." Yine de kötü bir şey değil. Şüphesiz teşvik için amma, çok daha fazlası israfı terk etmekle mümkün olmaz mı? Kamu kaynaklarının israf edilmemesi.

DUYU ORGANLARIMIZ NE KARŞLIĞI BİZE LÜTFEDİLMİŞTİR?

Gözümüz ne karşılığı bize verilmiştir? Hakk'ı müşahede karşılığı bize verilmiştir. Alemdeki tecellileri tefekkür etmek için verilmiştir.
Kulağımız niçin verilmiştir? Enbiyanın ve evliyanın kelamını dinlemek için verilmiştir. Tüm azalarımızı buna mümasil tutmak gerekir. Eğer  bu karşılığı iade etmez isek "Allah Teala onların kalplerine ve kulaklarına mühür koydu ve gözlerine perde çekti"(Bakara 2/7) ayetinin muhatabı oluruz.Yinede ümitsiz olmayalım."Allah Teala onların fenalıklarını iyiliklere tebdil eder?" (Furkan 25/70) ayetinin müjdesine sığınalım...

30 Mart 2020 Pazartesi

SUFİ TARİFİ

Marufu Kerhi hazretleri Sufi'yi şöyle tarif eder: Dünyada misafirdir. Misafirin ev sahibini yani dünya ehlini rahatsız etmesi cefadır. Edebe riayetkar olan misafir bekleme durumunda olur, kimseyi sıkıştırmaz"..

KURAN'DA İFADE EDİLEN KERAMETLER

Peygamber'den zuhur eden fizik dışı hadiselere mucize, Evliyadan zuhur edene keramet denir. Kuran'da keramet örnekleri vardır.
"Zekeriya mihraptaki Meryem'in her yanına girişte , onun yanında bir rızk bulur."Ey Meryem, bunlar sana nereden geliyor" diye sorduğu zaman Meryem, Allah katından derdi.
Allah dilediğine sayısız rızık verir derdi"(Ali imran 37)
Hz. Meryem Peygamber değildi. Evliyanın kerametine Kur'an da delil budur.
Hz. Süleyman (a.s) zamanında Belkıs'ın tahtını getiren Asaf bu tahtı Hakk'ın izniyle getirmişti. Bu da evliyanın kerametine bir delildir.
Ashabı Kehfin Kur'an da zikredilen halleri de bir keramettir.

BATINI ANLIYABİLMEK

İmam Sühreverdi hazretleri Avarif tercümesinde buyurur ki:"Peygamberin (sav) hadislerinde ve şeyhlerin sözlerinde geçen her kelimenin bir zahiri(açık) bir de batıni ( gizli) manası vardır. Her batınında bir batını, yani gizlinin de gizlisi daha vardır. Bir kimse zahirden anlaşılan mananın gereğine göre hareket etmezse ilk batını anlamaktan nasip alamaz. (Yani açık olan manayı anlamaz ise gizli olan manayı hiç anlamaz. İlk batından olan mananın icabına göre amel etmez ise, ikinci batını anlamakta güçlük çeker, hatta anlayamaz. Bu kıyasa göre her anlayış ve anlama bir amelin delili, her amelde anlayış ve anlamanın sebebidir. Allah Teala'nın dilediği noktaya kadar bu böyle devam eder gider.

GÖZ AĞRILARININ ŞİFASI

Göz ağrılarından muzdarip birisi bir türlü  çare bulamamıştı. Bir gün yolda giderken karşısına çıkan biri, kendisi bir şey söylemeden şunları beyan etti: "Evlat ! Gözlerinin ağrılarından kurtulmak istiyorsan Müekked sünnetlerin sonundaki rekatlarda Muavvizeteyn; yani felak ve nas surelerini oku, Allah Teala'nın izniyle şifa bulursun" dedi. Gözü ağrıyan adam bu söze uygun davrandı ve ağrıları biiznillah geçti. Yolda karşılaştığın o kişi kimdir? dediklerinde Hz. Hızır (a.s) dedi.

EDEP DERSLERİ

Molla Cami hazretlerinin huzuruna edebi kıt bir adam gelir,izin verilmeden takvadan ve zühdden konuşmaya başlar. Bir müddet sonra yemek vakti geldi ve sofra kuruldu. O adam hizmetçiye "Ben yemeğe tuz ile başlarım.Tuz getir " dedi.  Onun bu haline Molla Cami üzüldü ve "Ekmekte tuz vardır. Ona niyet eyle" dedi.
Yemek esnasında bir kişi ekmeği tek elle koparınca o şahıs:"Ekmeği tek elle koparmak mekruhtur" deyince Molla Cami 'de :"Yemek esnasında başkalarının el ve ağızlarına bakmak, ekmeği tek elle koparmaktan daha çok mekruhtur" buyurdu. O kimseye bu söz de kafi gelmedi. Adam devam etti:"Yemek yerken konuşmak sünnettir" deyince molla Cami :"Çok konuşmak mekruhtur" buyurdu. O edebi kıt adam yemek sonuna kadar hiç konuşmadı.

DİRİ GÖNÜLLÜ TALİP BULMANIN ZORLUĞU

Molla Cami hazretleri, zikir telkinine ruhsat iken kimseye zikir telkin etmezdi. Sadık bir talip bulursa ona gizlice bu yolun adabını öğretirdi. Bu şekilde davranmasının sebebi son derece incelik sahibi olmasından ileri geliyordu.Ve şöyle diyordu:
"ŞEYHLİK YÜKÜNE TAHAMMÜL EDEMİYORUM"diri gönüllü talip bulmak zor. Gerçi talip çok, amma herkes kendi hazlarının ve zevklerinin talibi.

TASAVVUFLA ALAKALI KİTAPLARI ANLAMAK

Molla Cami hazretlerinden nakledilmiştir:Ubeydullah Ahrar hazretlerinin huzurunda iken "İbn Arabinin Fütühatı kitabındaki bazı meselelerde müşküllerimiz var, bunların izahını sizden istirham ediyorum" deyince hazret kitabın getirtilmesini emretti. Kitap getirtildi anlaşılmayan yerleri okuyun  dinleyelim" dedi. Okuma tamamlanınca hazret bunu izah etti. Orada olanlar bu izahı da anlamadılar. Bu anlaşılamama üzerine  hazret: Kitabı kapatın buyurdu ve kitap kapatıldı. Bir müddet sessizlik oldu Ubeydullah Ahrar hazretleri murakabeye dalarak başını göğsü hizasına eğdi. Bir müddet sonra "Şimdi kitabı açınız" buyurdu. Kitabı açtılar ve okumaya başladılar. Bu sefer kitabı okudukça yazılanlar anlaşılmaya başlandı. Daha önce niçin anlayamadıklarına hayret ettiler. Ubeydullah Ahrar hazretlerinin nazarı himmeti ile ve duaları bereketiyle anlaşılamayan konu bir defa daha okununca anlaşılır hale geldi...

VAHDET-İ VÜCUD SIRLARI

Vahdet-i vücud sırları kelimeler ile aşikar edilemez. Bu sırları keşfetmek cürüm sahibi olmak  ve kabahattir. Çünkü bu sırlar gayet naziktir. İbni Arabi hazretleri bu sırları Cenab-ı Peygamberimizin emri ile beyan buyurmuştur. Bu beyanlarını anlamayanlar iki kısımdır. Birisi anlayamaz ve anlayamadığı için inkar eder. Kendi akıllarına  ve zahir ilimlerine mağrur olan zahir uleması arasında inkarcılar çoktur ve İbni Arabi hazretlerini kısa akıllarına göre kötüleyip itiraz ederler.
İkinci sınıf  dahi, anlamadığı halde anladığını zannedip yanlış itikadlara sapar. Nazarında kendinin kendiliği ve eşyanın vücudu sabit iken, kendisini ve eşyayı -haşa-Hakk zanneder. Vahdeti vücudu keşfen ve zevken müdrik olan muhakkıkların indinde şirk üç kısımdır:
Şirk-i celi:Mahluk olan eşyaya tapanların şirkidir.
Şirk-i hafi; Hakk'a olan ibadete riya ve süm'a gibi nefsin hazlarını karıştıran şirktir.
Şirk-i ahfa:Zahir ülemasının ve bu ülemaya tabi olan müminlerin avamlarının Hakk'ın varlığı ve vücudu müvacehesinde nefsül emrde halkın vücudunu  da sabit görüp iki varlık ve vücud isbat edenlerin şirkidir. Bu şirk hakkında Cenab-ı Peygamber (sav)"Benim ümmetimde şirk mücella(cilalı-parlak) bir zeminde karıncanın yürüyüşünden daha gizlidir" buyurur

29 Mart 2020 Pazar

NEFSANİ İNSANLARDAN UZAK DUR

Akraba yahut tanıdık da olsa ehli dünya olan insanlardan uzak durmak gerekir. Zira bu insanlarla sohbet ettiğinde sohbetin konusu boş şeyler olacağından vaktini boşa harcamış olursun. Daha sonra ayrıldığında ise sohbette bahsedilen hususlar kalbin meşgul eder. Veyahut senin kalbinde mevcut olan insanı kamilden aldığın feyiz suyunu, nefsaniler sünger gibi çekerler. Susuz kalan dal kurur ve eğilmeye müsait olamaz kırılır. Kalbinde bu şekilde feyzi ilahinin yaşlığı olmayan bir kimse ahirete ait konularda terbiye edilemez zira hoşlanmadığı için terbiye kabul etmez kırılır. Elastikiyati gitmiştir. İnsanı Kamilin huzuruna gelmekten kaçınır. İlahi emirlere tembel olurlar. Kuran 'da münafıklar için buyrulmuştur: "O münafıklar namaza kalktıkları vakit ağır davranarak ve üşenerek kalkarlar"(Nisa 4/142)

İÇİMİZE KORKUYU VEREN KİMDİR? HAK TEALA

"Biz o kulumuza sizden daha yakınız. Velakin siz his gözüyle göremezsiniz"(Kaf 50/16).Hakk7ın kuluna yakınlığını fiziksel olarak düşünmemek gerekir.Mesela korku bizim içimizdedir.Korku için , bu korkuyu veren bir merkez olması gerekir. Eğer buna sebepler der isek izah noksan kalır. Korkan bir kimse bir musallat nedeniyle elindeki rahatın ve iyiliğin gideceğini, yahut kendisine bir fenalık yapılacağından korkar. Bir şey bazı mahlukat için iyi, bir diğeri için fenadır. Işık bizler için iyi, yarasa kuşu için fenadır. Necaset bizim için fena, bokböceği için iyidir. İman, müminin kalbini tatmin edip rahatlattığı için iyi, inkar eden için fenadır. Mahlukat kendi meşrep ve telakkilerine göre böyle nispi olan iyiden ve kötüden korkarlar. Bu korku onlara bir korkutucudan gelir. Tecelli kahrisin altında bir lütuf yatar. Kolera, tifo,veba  gibi virüs salgınlarına karşı aşıyı ilham ederek insan bu hastalıklara karşı vücudu muhkem hale getirir ve bir daha o mikrop ona tesir etmez.

KORKUNUN MASLAHATA SEBEB OLMASI

Hak Teala'nın kahır içinde lütufları vardır. Bir kimse riyasete (yönetmeye) olan hırsı nedeniyle reisliğe soyunur ve düşman saflarına hücum eder ve düşmanın tufanını önler. O kimsenin kastı, halkın eminliği ,salah bulması değildir onun maksadı o insanlara reis olmak sevdasıdır. Fedekarlığı, reisliği kaybetmek korkusudur. Eskiden su değirmenleri hayvanlar tarafından çevrilirdi. Çarkı çevirmek için bir hayvan bağlanırdı. Hayvanın kastı değirmeni çevirip insanların buğdaylarını öğütmesi değildi. Sahibinden sopa yememek idi. Arabaya koşulan öküzün maksadı yük çekmek, insanların yükünü taşımak olmayıp,ucu çivili olan üvendir denilen sopayı yememek olup bunun için koşar. Öküzün bu koşması neticesinde faideli işler vücuda getirmek için Hak Teala ona böyle dayak korkusu ve dayak ağrısı verir. Böylece her bir dükkan açan,halkın ihtiyacını temin için değil kazanç için bu işi yapmaktır. Hak Teala bu cihanın temelini ve direğini korku üzerine inşa etmiştir.Korku yeryüzünün intizamının mimarı oldu. Bu suretle tecelli kahrisinin zımnında tecelli-i lütfisi zuhura geldi....

YEDİ GECE SEKİZ GÜN-KARANTİNA SÜRESİ Mİ?

Hud (a.s) 'ın kavmi olan Ad kavmi, peygamberlerine muhalefet nedeniyle azaba duçar oldular. Bu azabın geleceğini Hz. Hud onlara söyledi. Hz. Hud, kendisine inanan müminleri bir yere topladı onların etrafına bir daire çizdi. Vaktaki yedi gece sekiz gün süren şiddetli azap fırtınası başladı ve muhalifleri yerlere çarpıp helak ve evlerini harap etti. Fırtına, daire içinde olanlara dokunmadı. Yedi gece sekiz gün" tabiri kur'an da mutlaka bir mana için anlatılmıştır. Zira Kur'anın ayetleri kıyamete kadar yeniden tecelli edeceği için göksel bir azabın süreci olabilir. Acaba bir salgın hastalıkta karantina süresinin işareti olabilir mi?

RUHU İNSANI

Cesedde tasarruf eden ruh-i hayvani hususunda insan ve hayvan müşterektir. Ruhi insani de hayvanlar müşterek değildir. Ruhi insaninin hassası İMAN dır "İman" suyu akıtmak manasına geldiği gibi gördüğü şeye dikkat etmek ve tetkik etmek manasında da kullanılır. Ruhi hayvanide bu özellik yoktur. Hayvanlar arasında adalet,zulüm hak ile haksızlık konusunda bir ferman ve kaidelerine riayet cari değildir. Ruhi insanisi faal olanlar Peygamberler ve evliyadır. Diğerleri ruhi hayvaninin zebunudur....

VAHDET-İ VÜCUDA DAİR ESRARI HERKES ANLAYAMAZ

Bu nedenle bu konuda  az kelam etmek evladır. Kelam edecek kişiler de yetkin olan kişiler olmalıdır. Çünkü bu sözleri her mide hazmedemez.İdrakleri noksan olanlara hiç bahsetmemek gerekir.zira bu konuda fazla tafsilat yapılırsa halk anlamadığı gibi anladığını sanarak hezayana başlayıp türlü türlü delalete düşerler. Bu esrara vukuf için his gözü çeşmesinden berrak su gibi olan ruhun nazarını akıtmak gerekir.

DEMİRİ DAVUD'A YUMUŞAK KILDIK

Ayette Davud peygambere demiri yumuşattık" ifade buyrulmuştur. Bu ayetin batıni manalarından birisi İnsan-ı kamil'in sert demir gibi olan kimselerin kalbini yumuşatma vasıflarının olduğu manasıdır. Hak Teala her bir maksat için bir sebep koymuştur. Cismin ölüm derecesinde ise İsrafil (a.s) meşrebinde olan bir hazık doktor tarafına koş. O doktor ölü olan kalbi diriltir. Kalbin donmuş ise donmuş kalpleri çözen ruhani güneş mesabesinde olan insanı kamil tarafına git ki kalbindeki donukluk çözülsün.
İnsan-ı Kamil'in beden hastalıkları üzerine tasarrufları vardır. Bunun örnekleri çoktur. Hz.Pir mevlana zamanında müridlerinden Fahreddin Sivasi hazretleri vardı. Bu zat ateşli bir hummaya yakalanmıştı. Doktorlar aciz kaldılar. Hz.Pir ziyaretine geldiler ve emir buyurarak hastaya soyulmuş sarımsağı döverek yedirdiler. Doktorlar bu durum üzerine hastadan tamamıyla ümitlerini kestiler. Zira sarımsak, bu hastalığın artırıcısı bir madde idi. Hüda'nın lütfuyla hasta o gece terledi  ve sıhhat bulmaya başladı. Doktorlar bunu müşahede edince:"Bu hal tıp kuralına müstenit değil, belki hikmeti ilahidir" dediler....

BEYAZ BAYRAKLILAR-SİYAH BAYRAKLILAR

Hak Teala bu keserat alemi dediğimiz dünyaya iki bayrak dikmiştir. Cümle esmaya mazhar olan halife makamındaki insanı Kamilin bayrağı olup rengi beyazdır. Diğeri Mudill esmasının mazharı olan İblis olup rengi siyahtır. Tüm insanlar bu iki renk bayrak altında toplanmışlardır. Hz. Adem'den sonra çocuklarından Habil beyaz bayrak sahibi iken Siyah bayrak sahibi Kabil isimli evladıydı. Beyaz ve Siyah bayraklılar arasında bazen Ateş hakemlik yaptı Hz. İbrahim galip oldu. Bazen Su hakem oldu Hz.Nuh galip oldu.Ad kavmine rüzgar, Semud kavmine zelzele, Bazen Hz. Şuayb'in kavmi Medyen ehline sıcak güneş ve gölge,bazen Hz.Cibril'in sesi hakem oldu. Lut kavmine gökten yağan taş hakemlik yaptılar. Daima neticede beyaz bayrak galip geldi.
Bugünde beyaz ve siyah bayraklılar arasında cenk mevcuttur. Beyaz bayraklı insanı Kamil zuhur ettiğinde bir kez daha müminler galibiyetlerini ilan edecektir....

HALİFE OLAN İNSAN KİMDİR?

Taki ve Naki olan mümin kulumun kalbine sığdım" buyrulur. BAKARA SURESİ 2/30 AYETİNDE İFADE BUYRULAN"HALİFE" KİMDİR?.bu insan suretinde yaratılan her kes değildir.İnsanı Kamildir. Hadisi kutside ifade buyrulan:"Ben yerime ve göğüme sığmadım. Fakat taki ve naki olan mümin kulumun kalbine sığdım" insan İNSAN-I KAMİLdir
Hakim Senai hazretleri  buyurur: Kalb rabbani olan mahalli temaşadır. Sen şeytanın evine niçin kalb dersin? O senin mecazen kalb adını verdiğin  şeyi git de mahalle köpeklerinin önüne at!"

KÖTÜLERİ DOST TUTABİLMEK

Şahı Nakşibend hazretlerinin öğüdüdür:Şahı nakşibend hazretleri müritlerine :"Bu beyti ezberleyin, bundan çok faide görürsünüz buyurur idi".Beyit:
Alemde her kim olursa, iyileri dost tutar. Eğer kötüleri dost tutar isen, ortadan topu kaptın, yani çaldın düdüğü"
Bu sözün sabırla alakası vardır. Bu dünya alçaklarından bir alçak ile uyuşup onun kötülüklerine sabır ve tahammül ederek geçinesin, peygamberlerin sünnetlerinin ve adatı seniyyelerinin nuruna erişici olursun. Peygamberler bu dünya alçaklarının ve nefislerine mahkum olanların yılan gibi olan sokucu eziyetlerine muhatap olmuşlardır. İki cihanın yani dünyanın ve ahiretin rahatı bu iki kelimenin tefsiridir: O da budur ki; dostlar ile telattuf ve düşmanlar ile müdaradır. (Müdara:yüze gülme, dost gibi görünme telattuf: nazikane muamelede bulunma

ENEL HAK NE DEMEK?

Bir kulun enesi ve benliği mevhum olan vücudundan ve varlığından yok olduğunda vücudda ne kalır?Malum olsun ki "Ene", "ben" demek insan kendi nefsinde ve varlığında istiklal (bağımsızlık) tasavvur etmekle olur.Eğer bu istiklal fikri zevken ve halen insanın vehminden ve tasavvurundan kamilen silinmiş olursa, ancak bu vücudun kayyumu olan Hakk'ın varlığı kalır. Bu bir hal ve zevktir ki fikir ve ilim  yoluyla anlaşılamaz. İnsan ilmen ve tefekküren böylebir tasavvurda bulunsa bile, kendinin zevki ve hali olmadığı için, onun bu fiili  bu tasavvurunu  ve tefekkürünü yalanlar. Hz. Mevlana buyurmuştur:"Bu ene tefekkür cihetinden ne vakit keşf olur? Bu ene fenadan sonra mekşuf olur. Bu akıllar kayp addettiği Hakk'ı aramakta hülul ve ittihad çukuruna düşer"..

SÖZÜ İLERİYE TAŞIYANLAR

Sözü ileriye taşıyanlar insanı Kamillerdir."Enel hakk"hazreti Mansur söylerken Ebül Hasan harakani hazretleri bu sözü bir tık ileriye götürüp "Eğer beni bilse idiniz bana secde ederdiniz" buyurmuştur. Bu söz şeriata aykırı gözükse de hakikatte doğrudur. Kendi hakikatine vasıl olan insanı kamilin kendisi Hakk'ın emri marufudur. Onun söz ve fiilleri "O'nun kulağı,gözü, dili ve eli olurum"hadisi kutsisi mucibince Hakk'ın ondan cari olan söz ve fiilleridir. O, Hakkın bir aleti mesabesindedir. Bu zamanda Hak Teala insanlara insanı Kamilden konuşur.
Hz. Pir Mevlana efendimiz bu manayı izah edip aklımıza delilleri ile yakın etti:
"Yani Hak Teala ağaçtan, Musa (a.s)'a hitaben "İnni enallah"(Muhakkak ki ben Allah'ım)-Kasas 28/30- buyurdu ki ,bu kuran-ı Kerim'de mezkurdur. Ulemai zahire bunu inkar edemeyip kabul ederler. Fakat ağaçtan daha üstün olan beşerden söylerse, bunu kalb ve akıl körlüğünden dolayı niçin inkar edersin?"
"Bu ademin heykel-i cismi yüz örtücü bir nikaptır. Biz bütün secdelerin kıblesiyiz"
"İşaret söyleyici olan Mansur halk tarafından darağıcına geldi; halbuki sen benim esrarımın sertliğinden ve şiddetinden dolayı Hallac beni darağacına çeker" buyururlar.
Hz. Mansur "ene" demekle bu sırrı kendisine tahsis etti. Hz. Mevlana kendi sözlerinde bütün insanı kamillere tamim buyurup daha açık söyledi. Divanı Kebir de sözleri şöyledir:
"O dilber-i ayyar her lahza şekil ile zahir oldu; gönül kaptı ve gizlendi. Her dem başka libaslar ile zahir oldu; bazen ihtiyar ve bazen delikanlı oldu. Bir vakit Nuh (a.s) oldu ve dua ile cihanı tufana gark etti. Kendisi gemiye bindi. Bir vakit Halil (a.s) oldu ve ateş içine çıktı; ateş onda gülistan oldu. Nihayet Arab var olan şekilden zahir oldu, cihanın darası oldu. Mevlana Celaleddin küfür sözünü söylememiştir ve söylemez; ona münkir olmayınız. Kafir bu sözleri inkar üzerinde zahir olan kimsedir ki , cehennemliklerden oldu"...

ZÜHD

Zühd bir tarlaya ekin ekmek hususunda çalışmaktır; ve marifet o evelce ekilmiş olan tohumun bitmesi ve neşvü nüma bulmasıdır. Binanaleyh evvelen zühd ve takva arkasında koşmak ve sonra marifeti ilahiyeyi elde etmek bu yolun kaidesidir.
Bir alim yüz zahidden iyidir,demişlerdir. Zira zahid zühdünü ilim ile icra eder. İlimsiz zühd muhaldir. Zühd nedir? Dünyadan uzaklaşmak ve yüzünü taata çevirerek, ahiret alemine teveccüh etmektir. Bu halde dünyayı ve onun sebatsızlığını ve çirkinliğini ve ahiretin letafet ve sebatını ve bekasını bilmek gelir? Nasıl taat edeyim ve taat kılayım? diye taatta içtihada vakıf olmak icab eder. Bunların cümlesi ilimdir.İlim olmadan zühd muhaldır. Yüz bin zahidden iyi olan alim zühdünden sonra ona ilim nasib edilen kimsedir. Meyve veren bir ağaç, meyve vermeyen binlerce ağaçtan iyidir. Kabeye varan hacı, yolda olan binlerce hacıdan iyidir çünkü kabeye varmıştır. Hakikate varan kimse, şüphe içindeki yüz bin kimseden iyidir.

ŞERİATIN RUHU

"O GÜN BİZ İNSANLARI KENDİLERİNİN İMAMLARINA DAVET EDERİZ"(İsra 17/71) İnsanı Kamilin ruhu  kendisine tabi olmaya yakın olan hakikat taliplerinin ruhlarının küllüdür. Onun ruhları, kendisine tabi olacak kimselerin ruhlarının imamıdır. Arifi billah olan kişi şeriatın ruhu  ve takvanın canıdır. Cenab-ı Peygambersiz bir din,içinde Hz. Ali efendimiz olmayan bir alevilik, içinde mürşidi kamil olmayan bir din anlayışı insanı suretle meşgul olup özden uzaklaştıran dünyaperest Emevi anlayışının bir sonucu olup halende siyasi iktidara sahip olan güçler tarafından kullanılagelmiştir.

GÖZLERİNDE KIL BİTENLER

Gözlerinde kıl bitmekten kinaye inkarcılar, göremeyenlerdir. Hz.Nuh(a.s) 'un oğlu Kenan, babasının iman davetini kabul etmedi,gemiye binmeyerek, yüksek dağların kendini koruyacağını ve tufandan kurtulacağını sandı. Sonuçta helak oldu gitti.
Bugün hastalık ve ölüm şeklinde tecelli eden ve ekonomik  buhran şeklinde tecelli edecek virüs hadisesini gözlerinde kıl bitenler sebepler dairesinde önlemeye çalışmaktalar. Akıl, bu dünyaya ait işleri derlemek, toparlamak anlamında işimize yaramaktadır. Evde kalmak, hijyene dikkat etmek v.s. virüsün Hakk'ın görünmeyen bir ordusu olduğunu kabul edenler ancak yegane sahip olan Hak Teala'ya acziyetle yalvarıp teslim olursa ve yaşantısını değiştirirse doğru iş yapmış olurlar. Hz.Ömer efendimizin hilafeti zamanında Medine'de ortaya çıkan yangını hatırlayın. Ne tedbir almışlarsa da yangın aksine büyümekte. Çaresiz kalınca Halifeye gelmişler ve çare sormuşlar:"Fakirlere ekmek dağıtın" demiş."Biz zaten  dağıtıyoruz" deyince, mübarek insan:"Siz gösteriş olsun diye dağıtıyorsunuz" demiş. İnsanlar içlerindeki riya duygusunu silip içtenlikle fakirlere ekmek dağıtmaya başlayınca ateş kendiliğinden sönmüştür. Bugünün bu belasının çaresi; bu ülkenin manevi idaresi elinde olan insan-ı Kamil'i bulmak ve muhtaç insanlara tüm devlet imkanını kullanırken, insanlarımızda ellerindekini muhtaçlarla samimi olarak paylaşmalıdırlar. 5 liralık malı, fırsat deyip 15 liraya satanları Hakk Teala gayet iyi bilmektedir ve görünmez orduların onları kahretmeleri yakındır."Sermayeyi istif edenler! sanmayın ki bu bela sizi teğet geçecek. El-CEBBAR olan Hüda, sizlere mutlaka diz çöktürecek. Hz. Nuh'un gemisine binenler ancak bu beladan kurtulabilecekler". 

28 Mart 2020 Cumartesi

el hoyo-çukur film şerhi

TEKVİR SURESİ 8,9. "Diri diri toprağa gömülen kıza,“hangi suçtan dolayı öldürüldüğü” sorulduğu zaman,*"
watsaptan bir film önerisi geldi..izledim.iğrenç ötesi bir film. bizi ihtiraslarımızı ve korkunç aşağılık hallerimizi bundan daha aşağılık anlatamazlardı ..ben sanal alemi tefekkürüme devam ediyorum aslında ..bu da anlamak, anlatmak, öğrenmek ve öğretmek için bu zamana göre bir teknik, sadece bunu anlamanızı istiyorum ve olayları takip edebilme kabiliyetinizi duyularınızı antenlerinizi açmanızı...
yani aranan o masum bakire kız kelam-I HİKMET sembolü HENÜZ HİÇ BİR İNSANIN DÜŞÜNCE VE EYLEM YORUMU İLE HİÇ KİRLENMEMİŞ YEPYENİ BİR İDEA VE YEPYENİ BİR HAYAT IN İLK ANLAMI İDİ..ve filmde görüldüğü üzere diğer insanların zerre değer vermedi yıkık bir viranede aç billaç saklanmış halde bulundu..nerde? hiç kimsenin bakmayı BEN BİLİRİM EGOSU KİBRİ VE KENDİ TİTRİNE YAKIŞTIRAMAYACAĞI en sade en basit ve en ayakların altında olan yerde idi ..
****
bir vakitler evvel zamanıma olan biteni ve tekamülleri babamın illa öğrenmemizi istediği-zorladığı halde asla anlayamadığım mertebeleri sormuştum..o da gülümseyerek eli ile havaya kocaman bir üçgen çizdi ve dedi ki..bak bu piramit 100 basamaklıdır.aşağıda 1. kattakiler sadece o katı gezer ve bilirler ama ne 2. katı ne diğer üst katları asla bilemez ve çıkamazlar..sayıları en çok olanlardır.. sonra 2. 3 ve diğer diyelim 18. ve 89 . kattakiler olsun..bu her kat ancak kendi katındaki bilgileri bilir ve birde kendinden alttaki katları gezebilir onları yönetebilir ve aşağıya dek bu sürer ama asla bir üst katı bilip göremezler.. piramitin üstüne çıktıkça sayı azalır ama savaşlar daha şiddetlenir ..kimse başkasına kim olursa olsun yerini vermez ve tüm yerler vaktiyle kapılmıştır ,kimse kimseye yerini vermez..işte bak 99 . kat .2 kişidir ve hem kendi katlarını hemde kendilerinden aşağıdaki her yeri gezip nüfus edebilir karışabilirler ama asla 100. katı ne bilir çıkabilirler..ve en tepe 100. kat sadece tek kişiye aittir ondan başka kimse bilip göremez..
bu filmde o filmin yazarı ve yönetmeni hristiyan olduğundan SEÇİLMİŞ BİR MESİH -MEHDİ-MESAJ I BİLEN VE MESAJ TAŞIYAN BİRİ NASIL ERGİTİLİYOR MECAZİ OLARAK O VAR ve tabiii 333 katlı bir asansör labirent KUYU KATLARINDA ERGİTİLENLERİN HALLERİ VAR..açlık oyunları gibi aslında ..
baş karakter bu tekamül -ölmeden evvel ölmeyi deneyimleyerek yüksek derece almak okuluna kendi isteği ile gelmiş ve 333 kattaki yanına OKUMAK İÇİN KİTAP ALAN yani içinde resullük-risalet olan tek kişidir..ve aldığı kitap donkişottur yani HAYALİ YELDEĞİRMENLERİNE KARŞI SAVAŞAN ADAM..ama adama başta sançopanço yaveri yardım etse de daha sonraki yardımcısı CUMA yani bir kara derili adamdır ve olayı anlamaya sebeb olanda bu kara damın mürşidi olan adamın katlardan birinde söylediği ipucudur..derki mürşid YUKARDAKİ SÖZDEN ANLAMAZ BOŞUNA UĞRAŞMA ONA BİR SEMBOLLE MESAJ GÖNDER,O ONDAN ANLAR!! ve sembolün kremalı puding olduğunu söyler..
mesela biz şimdi karantinadayız ya hani parası olan her şeyi alıp stokluyor ..fakirler bir şey alamıyor ve bazıları aç kalıyor ve bazıları daha şanslı..işte bu 333 dereceli kuyuya her gün bir defa asansörle GÖKSEL MAİDE SOFRASI İNİYOR..EN ÜST SEVİYEDEKİLER İSTEDİKLERİNİ YİYİP İÇİYOR VE İSRAF EDEBİLİYORLAR NE YAZIKKİ 333 KATTAKİ HER İNSANA YETECEK YEMEK OLMASINA RAĞMEN üst katlardaki azgın nefislerin yemekleri ziyan etmesi ve haddin fazla yeyip pisletip murdar etmesi yüzünden alt seviyedekiler birbirlerini öldürerek kesip biçip yemek zorunda kalıyorlar..
burada hz İSA YA GÖNDERME OLARAK " ETİMİ YE KANIMI İÇ "VAR ..bir şeyi yerseniz onun canı da size geçer hükmünce -ne yersen o olusun ya ..işte birbirlerini yiyenlerde tekamülü bu defa diğeri üzerinden sürdürmeye başlıyor ki ben buna HAKİKİ KARMA DİYEBİLİRİM 
bu esasında ezoterik manadır bizde de var..BEN O NU YERİM O BENİ YER demiştir hz arabi ve doğrudur..rüya sembollerimizde de vardır ama o rüya dır ..madde de ise yediğimiz cemadat cevherlerin ve nebadat bitkilerin ve hayvanat hayvanların huyu suyu ve tabiatı bizde can bulur ve BiZLE KİŞİLEŞİRLER..YANİ BİZ İNSANAT TÜRÜ HEPSİNİ YEDİĞİMİZDEN HER VARLIĞA CAMİ -TOPLAYICI YAMYAM TÜRÜYÜZ..en tehlikelisi biziz çünkü nefsimiz var..
bu film SÜRDÜRÜLEBİLİR DÜNYA HAYATI İÇİN birbirlerimiz için fedakarlık yapıp aşırı biriktirmeden yaşamayı ve olanı olmayanla paylaşmamızı anlatıyor..biliyorsunuz artık kimse üretmiyor ve hazır yiyoruz onlarıda stokladığımızda çok yakında açlıktan birbirlerimize saldırıp yiyeceğiz..ve stoktakilerin çoğu kimseye yar olamadan kurtlanıp çürüyecek...aç gözlülüklerimizin bedelini -iki ellerimizle ekmeğimizi üretip yemeyiş bedellerimizi ödeyeceğiz..camdan kulelerde; elektrik ,su ,internet kesildiğinde ve aç kaldığında ,o medeni modern hayatın ne hale gelecek işte bu ASANSÖRLÜ PLAZA DA DÜŞÜN!!
filmin sonunda aranan O KÜÇÜK KIZA GELİNCE o bizim meşhur SOPHİAMIZ-HİKMETİMİZ -İLAHİ KELAMIMIZ olan İLAHİ MESAJDIR.. sembolu kremalı puding filmde(*bu da sexy
kutsal birleşme için sembol atıf).. yani filmde adam kendini mesih MESAJ TAŞIYAN ZAN EDERKEN ona deniyor ki sen mesajı taşıma sana kim mesajı taşı dedi sadece MESAJI ONA YOLLA deniyor ve adam maide yemek masasından inip sadece küçük kızı masa da bırakınca kız ışıkla yukarıya hızla çekiliyor....
SOPHİA İLAHİ KÜÇÜK GELİN ezoterizmde çok önemli..o yüzden kur'an-ı kerimde kıyamet gününden sonraki ilk dirilmedeki sahnede hani bir küçük kızın sorması ile başlayan ayeti hatırlamak zorundayız..ne diyor allah ayetinde :
TEKVİR SURESİ 8,9. "Diri diri toprağa gömülen kıza,“hangi suçtan dolayı öldürüldüğü” sorulduğu zaman,*"
KADINLAR ALLAH 'IN SİZE EMANETİDİR (*veda hutbesindeki son sözlerdendir ) ve DUL KADININ AHINI ALMA ...o yüzden yetimin malını yeme ve mirasını çalma ve öksüzün hakkını vakit tamamen geçmeden filmdeki gibi iki elinle ver ve BELADAN kurtul..çünkü sistemi devam ettirecek olan daima o aranan saf ve masum bakire minik kızdır..
yani aranan o masum bakire kız kelam-I HİKMET sembolü HENÜZ HİÇ BİR İNSANIN DÜŞÜNCE VE EYLEM YORUMU İLE HİÇ KİRLENMEMİŞ YEPYENİ BİR İDEA VE YEPYENİ BİR HAYAT IN İLK ANLAMI İDİ..ve filmde görüldüğü üzere diğer insanların zerre değer vermedi yıkık bir viranede aç billaç saklanmış halde bulundu..nerde? hiç kimsenin bakmayı BEN BİLİRİM EGOSU KİBRİ VE KENDİ TİTRİNE YAKIŞTIRAMAYACAĞI en sade en basit ve en ayakların altında olan yerde idi ..
nur cihan ..

İLAHİ EMİRLE YAPILAN ŞER,HAYR OLUR

Kehf suresinde zikredilen Hz. Musa (a.s) ile Hz.Hızır(a.s) arasındaki hadiselerde, Hz.Hızır emri ilahi ile suç işlemişti.Allah adamlarının ilahi emirle yapmış oldukları şeriata ters görünen şeyler günah olmayıp sevaptır. Bu iş gayet ince bir iş olup ehline mahsustur. Diğer insanlara mahsus değildir. Anlatılır: Bir gün Şahı Nakşibend hazretleri akşamleyin müritlerine demişki haydi hırsızlığa gidiyoruz. Müridanla beraber bir eve varıp duvarını delerek içeri girmişler. İçerisi kumaş topları ile dolu imiş. Hazret emretmiş hepsini taşıyın. Bu iş bittikten sonra o evi eşkiyalar basmış, kumaşları bulamayınca "Bizden önce hırsızlar geldi" diyerek hayıflanıp geri gitmişler. Ertesi gün Şahı Nakşibend hazretleri kumaş sahibine haber göndermiş ve kumaşlarını iade etmiştir. Hz.Şahın yaptığı şeriata aykırı idi amma Hakk'ın emri ile yapmış ve o şahsın malını kurtarmıştır.

ZAHİR ÜLEMASI

Zahir ülemasının nazarlarının yarısı halka ve yarısı Hakk'a dır. Onlar salahı hal sahibi olduklarını halka gösterip hürmetlerini kazanmak isterler ve halkın methinden nefisleri haz ve eleştirilerinden elem duyar.Ehli hakikat bu duygulardan uzaktır.Halk ne derse desin , onların nazarı Hakk'a dır. Ehli hakikat ibadetlerini halkın bilmesini istemezler. Ebül Hasan Harakani hazretleri buyurur ki:"Gönüllerin ziyade aydını kendisinde halk bulunmayan ve amellerin efdali onda mahluk fikri bulunmayandır". Yani bir kalbte Hakk fikrinden başka bir şey bulunmaz ve mahluk ile münasebet düşüncesinden ari olursa o kalb ziyade nurlu bir kalb olur.

ALİMDEKİ İLMİN ÇEŞİTLERİ

Alimin üç nevi ilmi vardır:Birisi ilmi zahiridir zahir ehline anlatır. Diğeri ilmi batındır batın ehline anlatır. Üçüncü ilim, Allah ile kendi arasında bir sırdır bu da alimin hakikati imanıdır. Bunu ne ehli zahire ne de ehli batına anlatamaz.

VAHDETİ VÜCUD MESELESİ GAYET NAZİK BİR MESELEDİR

BİRLİK VE VAHDET VASFA VE HALE TAALLUK EDER. VASIF VE HALE TAALLUK EDEN BİR şeyi anlamak icab ettiği zaman , söz söylemek lazım gelir. Söz meydanına ancak ikilik hali gelebilir. Söz söyleyen ile sözü dinleyen iki kimsenin vücudu gerekir. Söz söylemek için birliği kaldırıp ikiliğe teveccüh etmek icab eder. Bu nedenle Abdullah Ensari hazretleri :"Hakkın vahdaniyetini tevhid eden kimse ancak o tevhidi münkir olarak tevhid etti. Tevhid lügatte müteaddid şeyleri bir yapmaktan ibarettir. Tevhidde birleyen kulun ve birlenen Hakk'ın ve bir de kelime-i tevhid lafzının vücudları lazımdır. Bunlar ise ispatı keserattır. Tevhid edenin maksadı keseratı nefy edip Hakk'ı birlemek idi. Böyle iken yaptığı şey ispatı vahdete aykırı bir hal oldu" buyurur.

BATIN ZAHİRE ÇIKMAK İSTER

Cenabı Peygamber efendimiz (sav), Şah-ı velayet Hz. Ali Efendimize hüviyeti ilahiyyeden bir sır söyledi ve kimseye söylememesini tembih buyurdu. Halbuki alemi vücudda batının zuhura meyli sünneti ilahiyyedendir. Hz.İmam bu sırrı batınında hapsedemeyip gitti, bir boş kuyuya söyledi. Kuyudan bir kamış çıktı. Çobanın biri o kamıştan bir düdük çalıp çalmaya başladı. Resulü Ekrem hazretleri o düdüğün sesinden ve nağmelerinden Hz. İmam'a söylediği sırrın mündemiç olduğunu anladılar ve Hz.Ali'ye "Ya Ali! Sana söylediğim sırrı faş ettiğini bu düdük bana haber veriyor" buyurdular.
İlahi isimlerin ve sıfatların zuhura meyli olduğu için Hak Teala mevcudatı yaratmıştır.

27 Mart 2020 Cuma

KÖPEKLERDEKİ ON TABİAT

"Ne mutlu o kimseyeki , yaşayışı köpeğin yaşayışı gibidir" hadisi şerifinde buyurulmuştur ki , köpekteki on tabiata ve manaya işaret buyurulur:
1-Malı yoktur
2-Halk arasında itibar ve kadrı yoktur.
3-Yeryüzünün her tarafı kendisine döşektir.
4-Vaktinin çoğu açlık ile geçer
5-Eğer efendisi dövse darılıp kapısını terk etmez
6-Düşmana hücum eder dosta etmez
7-Gece gündüz efendisinin kapısını bekler,hiç uyumaz
8-Amelinin çoğu sükuttur
9-Efendisi az olsun çok olsun ne verirse razı olur
10-Öldüğü vakit miras bırakmaz

AKIL/AŞK

Akıl aşk mertebesine erişmedikçe, salikin elindeki asadır. Salik, akıl ile dünyayı mamur eder, işleri düzeltir. Hak Teala Hz. Musa'ya elindeki nedir? diye sorduğunda "Taha 20/18:"O benim değneğimdir, dedi.Ona dayanırım, onunla koyunlarıma (ağaçtan)yaprak silkerim.Onunla başka işlerimi de görürüm" dedi. Aşk seviyesine gelmemiş akıl dünyanın mamuriyeti ile meşgul olur, çünkü canı yoktur. Aklın canı aşktır
Aşk bir ateştir, salikin hariciyesini ve batıniyyesini yakarak temizler.
Salik aşk mertebesine erişirse aklı atar."Musa asayı bıraktı, (bırakır bırakmaz )değnek yılan oldu ve yürümeye başladı. Hak Teala buyurdu: Onu hemen tut, korkma. Biz onu yine evvelki haline çevireceğiz"Taha 20/20-21)
Vaktaki aklı yılan gördük, şimdi tut ve korkma. Onu tekrar asa yaptık. Velakin şimdiye kadar dünya işiyle meşguldü şimdi yüzünü mevlaya tutar. Şimdiye kadar sahirlik edip seni süluktan alıkoyan ve kendi hizmetini emreden dünya şimdi senin hizmetkarın olur.
Cümle mevcudata arz ettikleri ve cümlenin kaçınıp kabul etmediği ve insanın kabul eylediği o emanet, aşktır. Eğer insan aşkın şiddetli bir emir  ve büyük bir bela olduğunu bilse idi kabul etmezdi.

İNSANLARA GÖRE CENNET VE CEHENNEM ÇEŞİTLERİ

Ahmakların, akıllıların ve aşıkların cehennemi ve cenneti farklıdır
Ahmakların cehennemi muhalefet, cenneti muvafakattir.
Akılların cehennemi ihtiyaç, cenneti terktir.
Aşıkların cehennemi hicap, cenneti keşiftir.

ALLAH HESABI ÇABUCAK GÖRENDİR

Küfredenler ise, onların amelleri dümdüz bir çöldeki serap gibidir. Susayan onu su sanır neticede oraya varınca hiçbir şey bulamaz ve yanında Allah'ı bulur. O da onun hesabını tam olarak görür. Allah hesabı çabuk görendir"(Nur 24/39)
Bizi idare edenler, makamlara, güce sahip olanlar, devlet hazinesi ellerinin altında olanları mal ve cah sahibi etmek için yanlarına davet ederler. Nefislerinin arzu ettiği şeye başlangıçta kavuşurlar ancak bozuluş kanunundan kendilerini kurtaramazlar. "Allah için yapıyoruz" deyipte Hakk'tan uzak olanların amelleri çöldeki su serabı gibi olup vakit bittiğinde hesap sahibinin kendilerini çağırdığını bilirler ama heyhat vakit çok geç...

İNSANLAR ARASINDAKİ İHTİLAF

İnsanlar arasındaki ihtilafın aslı üç şeydir. İhtilafın biri odur ki; bazıları derler ki alemin evveli ve ahiri vardır. Ve bu taife ulemadır. İkincisi odur ki; bazıları derler ki alemin evveli vardır ve ahiri yoktur.Ve bu taife hükemadır. Üçüncüsü odur ki;bazıları derler ki alemin evveli ve ahiri yoktur ve nasıl ki mevcuddur daima böyle olmuştur, muttasıl böyle olacaktır.Ve bu taife ehli vahdettir. Hükema ve Ulema arasındaki bu muhalefet asla kalkmaz. Bu, ilim, kitap okumakla ve onların münazarasıyla malum olmaz.Bu ilim ehli keşfin nasibidir. Ve bu marifet ehli zevkin nasibidir. Şeker görmemiş bir şahsa ne kadar tarif etseniz de sureti şekerin nasıl olduğunu hakikatıyla bilemez. Ve şekeri yememiş bir kimseye ne kadar tarif etseler de şeker yemenin nasıl olduğunu bilemez. Eşyanın hakikatine ehl-i keşf vasıl olmuşlardır.

İNSAN NEDİR?

Ademi(insan) olmanın alameti dört şeydir:İyi akval (söz), iyi efal(fiil-amel),iyi ahlak ve maarifdir. Her kimde bu dört şey varsa ademidir (insandır) ve her kimde yoksa ademi değildir. Her kimde bu dört şey kemale ermişse o insan-ı kamildir.

MELAİKE GAYBI BİLEBİLİR Mİ?

Melekler, gayb alemindedirler. Gayb aleminde dün bugün yarın yoktur. Geçen sene, bu sene, gelecek sene de yoktur. Geçmiş olan yüz bin sene, gelecek olan yüz bin sene hazırdır. Zaman bizim bu alemimize mahsustur. Gayb aleminde her şey mevcut olduğundan hazır olan şeyi bilirler. Alemi gaybdan alemi şehadete gelecek olan şeyi melaike bilirler. Ve melaike bildikleri için onun aksi evliyaullahın ayinesinde bulunur onlarda bilirler. O şey bir gün sonra, bir sene sonra, otuz sene sonra bin sene sonra alemi gaybdan bu alemi şehadete gelsin....

ALİ RIZA BEZAZ HAZRETLERİ

Bandırmada medfundur. Ahıskalı Ali HAYDAR Ahıskavi hazretlerinin mürşididir. Ali Haydar Efendi'den sonra bu nispet (yük-görev-vazife) İsmail Ağa cemaatinin mürşidi Mahmut Ustaosmanoğlu hazretlerine devrolmuştur.
Ali Rıza bezzaz hazretlerinin türbesinin yanına cami yapmak görevini üstlenen Bandırmalı Ali Öztaylan efendinin hatıratıdır:Cami inşaatı için para toplamakta ve katkı sunanın isimlerini liste şeklinde bir kağıda yazmaktadır. Bir gün rüyasında muhtemelen Ali Rıza Bezaz hazretleri yahut bir başka mana eri tecelli ederek o listeyi bana uzat der. Kendisine uzatılan listenin üzerindeki iki ismin üzerine çizerek listeyi geri verir. Ertesi gün dükkanında otururken listede ismi olan kişilerden birisi Ali efendinin dükkanına gelerek ihtiyacına binaen, cami inşaatı için verdiği parayı geri ister. Ali Efendi derhal öder ve ikinci adamın gelmesini beklerken onun parasını bir zarf içine koyar. Bir müddet sonra ikinci adam gelir dükkana oturur amma bir şey demez. Bekleme esnasında Ali Efendi masa üzerindeki zarfı adama uzatır adam alır, zarfın içindeki parayı görür. Sorar"Nereden bildin?"diye. Ali Efendi hazretleri cevap vermez.
Evliyaullahın tasarrufu zahirde de batında da devam etmektedir...

İNSAN BÜYÜK ALEMDİR

Ancak hangi insan bununla mücehhezdir. Aklı küllün mazharı insanı kamildir. Bu felekler ve kainat aklı külden zahir olduğundan insanı kamilin müdrekatının aksidir. Alemi zahirde olan keşifler insanı kamilin batınının aksidir. Fihi ma fihte buyrulur:
"İnsan büyük şeydir. Onda her şey yazılmıştır. Zulumat perdeleri , kendindeki o ilimleri, onu okumaya bırakmaz. Zülümat perdeleri , dünyanın türlü türlü meşguliyetleri ve tedbirleri ve arzularıdır. Bu zulümat içinde olmak  ve bu perdelerin mahcubu bulunmak ile beraber, yine bir şey okur ve ondan bazılarına vakıftır. Zulmetler ve perdeler kalktığı vakit nelere vakıf olur  ve kendinden ne ilimler ızhar eder? Terzilik, mimarlık,kuyumculuk, marangozluk, yıldız ilmi, tıp ve saire sayılmakla bitmeyen türlü bilgiler insanın batınından peyda olmuştur. Taştan ve kerpiçten zuhur etmemiştir. Ölüyü mezara gömmesini bir karga talim etti, derler. O da insanın kuşa çarpan bir aksi idi.Hayvan b eşerin bir cüzüdür. Cüz külle talim etmez.
"Elini koynuna sok! illetsiz beyaz ve nurani çıksın"(Kasas 28/32) ayeti Hz.Musa (a.s) için olsa da Hz. Musa insanı kamil makamındadır. İnsanı kamil aklı küllün mazharıdır.Hak teala bu şehadet ve gayb alemini yaratmadan evvel aklı küllü yarattı ve iki alemden aklı külden peyda olmuştur. İnsanı kamil bu nedenle her iki alemi kendinde toplamıştır.

MESNEVİ-İ ŞERİF KİTABI BİR İMTİHANDIR

Surete bakanlar, Mesnevi-i şerifteki hikayelerin dış yüzünü okurlar ve yorum yaparlar. Manaya yönelmiş olanlar hikayenin dış suretine bakmazlar. Mesnevi manadır Feulün failat değildir"buyurur Hz. Pir Mevlana efendimiz vaktin kutbiyyetine sahip olduğu için yeryüzünde hazine-i ilahiyenin eminidir. Herkesin layık olduğu ahval ve erzak kutup eliyle dağıtılır. İstidadı, cismaniyeti kıble ittihaz etmeye müsaid olan kimse, kendisine layık olan huy ve ahlakla ekmeğin, yani cisminin lezzetinin aşığı eder, istidadı, ruhaniyyeti kıble ittihaz etmeye müsaid olan kimse Hakk'ın huy ve ahlakını peşinde olur ve Hakk sarhoşu olur.....

İNSANLARIN KIBLESİ

Zahid, ahiret nimeti için dünyevi nimetleri terk eden kişidir. Zahidin kıblesi ahiret nimetleri iken Tamah sahibinin kıblesi altın kesesidir.
Maha sahiplerinin kıblesi sabır ve teemmül etmektir. Surete tapanların kıblesi ise süslü binalar ve nakışlı, oymalı taşlardır.
Kalb ahvaliyle uğraşanların kıblesi minnetler ve ihsanlar sahibi Hak Teala hazretleri iken, zahire tapanların kıblesi güzel kadınların yüzüdür. Ehli suret cismani lezzetleri kadınlar vasıtasıyla elde ettiği için akılları ve fikirlerinde daima kadınların cisimleri ve endamla8rı vardır...

TALEPLERİMİZ VE TERCİHLERİMİZ

Ezelde tercihlerimiz ve taleplerimiz neticesinde tabi olduğumuz esmanın gerekleri bu dünyada tecelli ettiğinde de bu dünya da da talep ve tercihlerimiz bundan sonraki hayatlarımızı inşa edeceğinden o alemdeki akibetimize dünya hayatımız yön verecektir. Bu dünyada kahır ve lütuf yönünden neyi tercih etmişsek o tarafta karşımıza çıkacaktıır.Dünya hakiki fail olan Hak Teala'nıın kahr evidir. Devam üzre kahr vardır. KÜLLÜ MEN ALEYHA FAN"(Arz üzerinde olan her bir kimse fanidir" Rahman suresi 55/26. Kişi sevdiğiyle beraberdir hadisi gereği dünyayı seven tecelli kahra mahkumdur. Eski yaşayanlardan kalanlar(mumyalar,tarihi eserler,) bize onlardan bir işarettir. Çok sevdikleri eşyalar hepsi gitmiştir. Cesetleri yok olup dağılmışlardır.

SURET VE SİRET

Cismin dış yüzü surettir. İç yüzü sirettir. Suretler aldatıcıdır.
Aslolan siretlerdir. Avam surete aldanıcıdır. Dünyadaki suveri eşyayı bu nedenle isteyici olurlar.Sermaye olarak verilen ömrü o yolda harcarlar. Hakikat peşinde olanlar bu suretlerin aldatıcılığını bilirler. Hz.Meryem kadın suretinde ise de sireti erkekti.Molla Cami hazretleri rical-i nisa dediği bu mübarek kadınlardan otuz beş kadının ismini Nefahatül Üns isimli kitabında zikretmiştir.
Erkeklerin cisminde kadınlar da gizlidir. Siretleri kadındır. Kalblerindeki zaaflar yüzünden manen dişidir. Can korkusuyla nefis düşmanına manevi namusunu teslim etmişlerdir. Mahşer gününde de sireti kadın olanlar, dişilik sureti iktisap ederler.

26 Mart 2020 Perşembe

RUHUN BİR BAŞKA KALIBA GİRMESİ

Batı da Parapsikoloji bu hususu araştırmaktadır. Veli'nin ruhunun başka bir yerde bedenlenmiş olarak gözükmesidir. Bazen dünyasını değiştiren bir Veli de de bu hal olabilir. Mana varlıklarının maddeleşmesine Kuran'da örnekler vardır. Hz. Cebrail'in genç bir erkek şeklinde Hz. Meryem'e gözükmesi (Meryem 17), Hz. İbrahim'e insan suretinde üç meleğin gelmesi (Zariyat 24),Cebrail (as)'ın sahabeden Hz. Dıhye kılığında vahiy getirmesi, şehit olduktan sonra Musab b. Umeyr'in kılığına giren bir meleğin , savaş alanında sancak elinde savaşa devam etmesi gibi olaylar tecessüd'ün delilleridir. İbni Arabi Hazretlerinin şeyhlerinden 110 yaşındaki Fatıma'nın tefekkür ederek okuduğu Fatiha Suresinin manasının tecessüdle insan haline gelip kendisine hizmet etmesi de bu kabil olaylardan sayılır.

EDEBİN ÖNEMİ

Edeplere önem vermek gerek. Edebi kaybeden sünnete bağlılıkta zaafa uğrar. Sünneti yaşamakta zaafa uğrayan vaciplerde gevşek davranır. Vaciplerde ihmal gösteren farzı uygulamakta zafa uğrar. Farzlarda titiz olmayanın da imanı zayıflar.

TASAVVUF TARİFLERİ

Her sufi, içinde bulunduğu hale göre, tasavvufu tarif etmiştir. Halveti şeyhi Ömer Ruşeni Dede'nin manzumesi tasavvuf tanımlarını içermesi açısından önem arz eder:
Tasavvuf, terki davadır demişler
Dahi ketman-ı manadır demişler
Tasavvuf terki kil ü kale derler
Hemen vecd ü sema u hale derler

Tasavvuf hıfzı evkat demişler
Tasavvuf terki tamete demişler
Tasavvuf babı bezl ü atanın
Tasavvuf , beytidir mihr ü vefanın

Tasavvuf , bir hidayettir Hüda'dan
Bunu söylemedim bil hevadan
Tasavvuf terki evtandır demişler
Tasavvuf ,hicr-i ihvandır demişler

Tasavvuf kalbi Hakk'a bağlamaktır
Yüreğin aşk odiyle dağlamaktır
Tasavvuf hüsn ü hulk ile edeptir
Veli, hüsn ü edep ita-yı Hak'dır

Tasavvuf yar olup bar olmamaktır
Gül i gülzar olup har olmamaktır
Cihanın şahı Abdullah Ensar(i)
Demiş yar ol veli bar olma zinhar

Düşüben aşk odına bi tekellüf
Yanıp külli kül olmaktır tasavvuf
Keramet satmamaktır tasavvuf
Hakk'ın işinde itmeyüp tasarruf

Demiş Zünnun i Mısri kim tasavvuf
Kabul-i şerdir, terki tekellüf
Demiş Maruf-ı Kerhi kimdir tasavvuf
Temellüktür, tehalüktür, telattuf

Ebu Osman Mekki nin sözüdür
Tasavvuf zühd ü takvanın özüdür
Demiştir kim tasavvuf , Bişr Hafi
Eridüp etmedirgönlünü safi

İTİBARI OLANLAR

Suretin hiçbir itibarı yoktur mananın itibarı vardır.
İsmin itibarı yoktur sıfatın itibarı vardır.
Nesebin itibarı yoktur, hünerin itibarı vardır
Köpek, köpeklik yönünden murdar değildir, yırtıcılık ve ısırıcılık sebebiyle murdar ve hasistir. Bu sıfat insanda oldukça köpeğin sıfatında olur. Domuzluk, domuzluk sureti sebebiyle değildir ve murdar değildir. Hırs ve şer sıfatı nedeniyle hasis ve murdardır. Bu sıfat insanda olursa o adem domuz sıfatında olur. İblis dahi iblis sureti nedeniyle fena değil, fesad, kibir ve haset nedeniyle hasis ve fenadır. Bu sıfatlar insanda olursa o insan iblistir. Melek, melek suretiyle şerif ve iyi olmayıp itaat ve taat nedeniyle şerif ve iyidir. Bu sıfat bir insanda olursa o insan melek olur.

İNSANIN BÜLUĞ VE HÜRRİYETİ

Enbiya ve hükema belirtmişlerdir ki; Allah Teala'nın ilk yarattığı şey  bir cevher idi. O cevherin adı akıldır. Diğer yaratılanlar/yaratılacaklar tıpkı tohumun içinde mevcut olan ağaç, yaprak, çiçek ve meyve gibi aklın içinde mevcut idi.ancak zuhur zamanı gelmemişti. Tohum yeşerip fide,ağaç yapraklar çiçek ve meyve haline tedricen gelir. Meyve mertebesine gelince daire tamamlanmış olur çünkü o meyvenin içinde tohumlar mevcut olur. Mevcudatın cümlesi aklı evvelin içinde mevcut idi. İnsan,varlık ağacının semeresi(MEYVESİ)dir. İnsanı Kamil'e erişince kendi nihayetine vasıl olmuş olur. Hüda akıldan daha faziletli bir şey yaratmadı. Çünkü Hüda'yı akıl tanıdı. Aklın dereceleri vardır.Her kim akla erişti baliğ olmuştur. Akıldan alakayı keserse hür olur. Hür kimsede hiçbir bağlanma yoktur. Ne mala, ne makama,ne güce. Padişahlığı istemez, verseler de şad olmaz. Padişahlığı elinden alsalar da gam duymaz. Rıza ve teslimiyet hür insanların harcıdır.

AŞK VE AKIL BENZETMELERİ

Aklın elli yılda kazandığı her bir şeyi aşk bir demde cümleden yakar ve aşıkı pak ve saf kılar. Aşıkın bir müşahedede yaptığı seyri, salik yüz erbain ile yapamaz. Zira akil dünyada; aşk ahirettedir. Akilin nazarı, seyirde aşıkın kademine (ayak bastığı yer'e) erişemez. Aşk ateşinin mevzii gönüldür. Bu ateş göz yolundan gönle gelir ve gönlü istila eder, başka bir şey bırakmaz...

İNSANLARDAKİ FARKLILIK

Hak Teala insanları farklılık üzre halk etmiştir. Ve her birine bir işin istidadını vermiştir. Bu böyle olmasa dünyanın nizamı olmazdı. Fırıncısı, berberi, kasabı, bakkalı, terzisi, v.s gibi günlük hayatta insanların ihtiyaç duyduğu bir meslek yahut üretim hususunda herkes bir yola koyulmuştur. Hak Teala, iklimler vasıtasıyla farklı yerlere farklılıklar vermiştir. Tüm bunlar alem fabrikasının çalışması için gerekli olan şeylerdir. Günlük maişetini çıkartmak için insanlar kendilerinin yaratılışına kodlanan programlara uygun işler yapmak onlara uygun gelir. Yahutta "yapabileceğim ancak budur" gerekçesi ile bir işe koyulur...

BEYYİNE YAHUT HÜCCETÜL BALİĞA

Beyyine , açık hüccet demektir.Enfal suresi 8/42 ayetinde buyrulur:"Ta ki, Allah Teala ezelde işlenmesi layık olan hükm ede!Zirahelak olan kimse beyyineden helak olur ve hayat bulan kimse debeyyineden diri olur" Enam 6/149 ayetinde :"Allah için hücceti baliğa sabittir; ve eğer murad ede idi , sizin hepinize hidayet ederdi". Beyyine den ve hüccetül baliğa dan murad , insanın istidad lisanı ile Hak'dan talep ettiği şeydir ki onun ayn-ı sabitesi ilmi ilahide o surette zahir oldu; ve kazayı ilahi dahi kulun bu talebi üzerine vaki olmuş ve kul hakkında onun meydana gelmesini murad etmiştir.Bu nedenle bir kimseye hayır ve şerden ne gelirse kendinden gelir ve bu hususta hiçbir müessiri harici yoktur.Hakk7ın kulları üzerine olan hükmü , onların kabiliyetleri iktizasınca  ve istidatların mucibincedir.Hak'dan ne talep etmişlerse ister iyilikten ister kötülükten onların layık olduğu şey eksiksiz ve noksansız kendilerine ata ve in'am olunur.Ehli gaflet bunun böyle olduğunu bilmez.Zannederler ki , kendilerine isabet eden , nefislerinin haricinden gelmiştir.Fakat kamiller herkesin kendi nefsinde bilkuvve mevcud olan şeyin fiilen yine kendisinden husule geldiğini bilir.Doğan kuşu mesabesinde olan kamiller sultan tarafına, karga kuşu mesabesinde olan nefsani kimseler mezbelelik tarafına giderler.Karganın zevki bu dünyada çöplükteki kemik ve kokmuş nesnelerdir

KURBAN GÜNLERİ

Zahiri dünyamızdaki kurban zamanı bir nimet olan et için hayvanat kesilir. İnsanlar bayram ederler. Kıyamet gününde de hayvaniyetten kurtulamamış olanlar kesilir. Cehenneme sürülür. Hayvaniyetten kurtulmuş olanlar için kıyamet bir bayram olur ve vaad olunan nimetlerin bulunduğu cennete dahil edilir. Kamiller, kurban günü olan yevmi kıyamette gemiler gibi vücudi hakiki deryasında hür ve serbest bir şekilde seyr ve hareket ederler..

DÜNYADA KURT GİBİ OLAN NEFİSLER HÜKÜM SÜRER

İlahi sırlar avama gizli olup evliyaya aşikardır. Bu dünyada kurt gibi olan nefis hüküm sürer. Hz. Yusuf gibi latif ve güzel olan ruhani insanlar ise kuyuda mahpustur. Bu dünyanın zevki olan nimetler Münim olan Hak Teala tarafından bu dünyada hayvaniyet içinde kalan insanlara verilir ve geçici olan bu zevk karşılığı ahiret zevkini satmışlardır."Kim dünyanın harsını (kazancını) isterse biz onu ona veririz ve ahirette onun için nasip yoktur"(Şuara 42/20)

HAFID VE RAFİ ESMALARI

Hak Teala'nın isimlerinden olan "HAFID" alçak edici,"RAFİ' " yükseltici demektir. Bu iki ismin faaliyeti olmasa bu suret aleminde hiç bir iş zahir olmaz. Hüda dünyayı alçaltmış ve üzerini gezilecek bir surette döşemiştir.Yeryüzünün Hafıd ve Rafi'ı bir başka nevidir. Alçalma ve yükselme fiilleri cümle eşya hakkında da geçerlidir. Hepsinin alçalması ve yükselmesi başka başkadır. Yeryüzünün hafdı, senenin yarısı kış ve çorak olmak suretiyledir; ve ref'i ise senenin yarısının bahar ve yaz olmasıdır ki bu süreçte yeşillikler ve taze nebatat biter. 24 saatlik günün yarısı aydınlık yarısı karanlıktır. Vücudumuzun hafdı ve refi vardır. Sıhhatli olduğu zaman refi, hasta olduğu zaman hafdı gerçekleşir.Kıtlık hafd dır bolluk ref'i dir. Savaş hafddır, sulh raf'i dir. Dünya hafd ve ref kanatlarıyla havada ve fezada devretmektedir. Koyun, kurdu gördüğü vakit korku onun hafd'ı, yiyeceği, yeşilliği  gördüğü vakit ümit içindedir.

ŞÜKÜR BİR TİRYAKTİR

Tiryak, eski tıpta hastalığı iyi eden madde olarak anılır. Tasavvufta mürşidin nazarıdır. Zümrüt taşının ışığının, yılanın gözünü kör ettiği belirtilir. Nefis yılanının gözünü kör edecek olan da mürşidin nazarı olduğu belirtilir. Hakk'ın nimetlerini bilip şükretmek Peygamberlere ve Evliyaya mahsustur. Hz.Pir  mevlana efendimiz şükür ile alakalı  buyurur:
"Şükür nimetleri avlayıp bağlamaktır. Şükrün sesini işittiğin vakit ihsanın artmasına layık olursun. Hak Teala bir kulunu sevdikte ona bela verir. Eğer sabrederse derecesini ali eder.eğer şükrederse onu bergüzide kılar. Bazıları Allah'ın lütfuna bazıları  da Allah'ın kahrına şükrederler. Onların her birisi de hayırlıdır. Zira şükür bir tiryaktır ki, kahrı lütfa tebdil eder. Akıl ve kamil huzur ve bela içinde Hüda'ya şükreden kimsedir. Şükür maksada ulaşmayı hızlandırır. Zira zahiri şikayet, batını şikayeti doğurur. Akıl, nimet verene teşekkür etmeyi vacip kılar."LEİN ŞEKERTÜM LEEZİDENNEKÜM, VELEİN KEFERTÜM İNNE AZABİ LEŞİDİD"(Eğer şükür ederseniz sizenimetimi ziyade ederim; ve eğer küfranı nimet ederseniz muhakkak azabım şediddir" (İbrahim 14/7)

25 Mart 2020 Çarşamba

yolcu

Bir anadan dünyaya gelen yolcu
Görünce dünyayı gönül verdin mi
Kimi büyük kimi böcek kimi kurt
Merak edip hiç birini sordun mu


İnsan ölür ama ruhu ölmez
Bunca mahlukat var hiç biri gülmez
Cehennem azabı zordur çekilmez
Azap çeken hayvanları gördün mü
İnsandan doğanlar insan olurlar
Hayvandan doğanlar hayvan olurlar
Hepisi de bu dünyaya gelirler
Ana haktır sen bu sırra erdin mi
Vade tekmil olup ömür dolmadan
Emanetçi emanetin almadan
Ömrünün bağının gülü solmadan
Varıp bir canana ikrar verdin mi
Garip bülbül gibi feryad ederiz
Cehalet elinde küsmü kederiz
Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz
Dünya senin vatanın mı yurdun mu

SESLİ KİTAP TANITIMI

Dünya riyazat günlerinde tekamüllerimizi idrak için bir okuma eylemi..
HAKİKİ SİMYACI OLMAK İÇİN RÜZGARA DÖNÜŞMEYİ BİLMEK GEREKMİŞ.. demek ki doğru izdeyim.. ve :"dünyanın en büyük yalanı ;hayatımızın denetimin elimizde olduğunu zan ederken birden bir şey olur ve o YAZGININ ELİNE GEÇER ,DÜNYANIN EN BÜYÜK YALANI BUDUR" dedi ,simyacılara göre hala dünyanın efendisi olan SALEM kralı MELKİSEDEK ve kişisel menkıbelerini gerçekleştirebilecek-yeryüzündeki görevi olan kabiliyetlere yol yordam iz göstermek istiyor. ve diyor ki:"başkasının kişisel menkıbesine burnunu sokan kendi kişisel menkıbesini bulup yaşayamaz ..dinle..
VE KENDİ SİMYACIMA TANIDIK BİR NOT :simyacı:öğrenmen gereken tek bir şey kaldı.. .. .. .. kuma bir şeyler çizdi.. .. ve "zümrüt levha nın üzerinde yazan işte bu dedi.. bu evrenin ruhuna giden bir geçittir.. .... ben buna eylem diyorum.. her şey oradan gelmektedir ve bir gün oraya dönecektir.. "dedi
nur cihan
********
Ah bir bilseydim, bir bilebilseydim.
Hangi kalbe sahipler acaba biliyorlar mı?
Ah gönlüm bir bilseydi, bir bilebilseydi.
Hangi yollara düştüler, nasıl aştılar dağları.
Sen sağ salim mi görüyorsun onları?
Ya da helak olmuş yok olmuş gibi mi onları?
Hayrete düştüler o aşıklar geçtiler kendilerinden.
Aşk içinde yanıp yıkıldılar, şaşırdılar yolları.
{ Muhyiddin İbn Arabi (ks) }

A'MÂK-I HAYAL SESLİ KİTAP TANITIMI

DÜNYA RİYAZAT GÜNLERİNE İTHAFEN... evet .bütün gün hoby el sanatlarımı yaparken, eskiden bir kaç defa okuduğum A'MÂK-I HAYAL kitabını bu defa dinledim.. ben de raci gibi bol bol kahve içip ,bol bol okuduğum düşündüğüm her şeyi bol bol uyuyarak  rüyamda görerek yazdığım gibi, kendimin aynalı babası ve racisi gibiyim aslında.. zira herkes gibi.. zaten konu bu..
RACİ kitabın kahramanı ..IRCIİ -GERİ DÖN emrini dinleyip ÖLMEDEN EVVEL ÖLMEK YOLCULUĞUNU KAMİLEN YAPIP RİCAL OLMUŞ demekmiş....
raci, tc ülkemizde meşrutiyet devrinin o bohem zamanlarında felsefe sanat okumuş yeni gençlerinden birisi...ilmi egosu, o ve arkadaşlarında tavan yapıp ,bugünkü nesiller gibi herşey boş ne din iman -ye iç .. yaşa... gerisi boş hayatlı kariyerinin ve ilminin zirvesinde bir genç...bir gün bir mezarlıkta, bir kulübe de AYNALI BABA adlı mürşidine rastlar ve aynalı baba ona her buluşmasında bir kahve yapar ve ney üfler.işte bu sihirli içecek ve müzikle raci hayallere dalar..felsefe uzmanı olduğu için TEKAMÜLLERE GÖRE HER ÖĞRETİ VE DİNİN REHBERİNİ-İMTİHANLARINI VE MELAMET NEŞESİNDEKİ MAKAMLARINI BU ŞEKİLDE YAŞARAK KAYDEDER.. buda ile hiçliğe girişle başlar ve eski tapınakların ve tekkelerin insiyasyon ve riyazatlarından sırası ile bize bahseder..NEFSİN DAİMA ŞEHVETE YENİLİŞİNİ DEFALARCA DENEYİMLER..
değişik hayvan makamlarındayken hayvanca yaşamının acaipliklerinide arabi hz gibi anlatır..
mesela çinli bir erginleştirlecek kral çocuğu olarak bu iş için hindistana gönderilir.. burada RUH U ANLAMAYA ÇALIŞIR .ruhu anlamak içinse NUR DAĞINDAKİ ULULARIN (ricaül gayb ) TOPLANTISINA GİDER.. YOLDA BİR BEBEK YOLUN ORTASINDA KONUŞMAKTADIR. (*isa bebek-ruhullah makamı ) . .TOPLANTIDA TÜM ESKİ ÜSTADLAR VARDIR AMA BAŞ ÜSTAD HZ PEYGAMBERİMİZDİR..
ruhun kendisi olduğunu anlaması için yani o olarak anlaması için evvela ölüp bedeninden çıkmasını-kendini seyretmesini -duvarlardan geçmesini ve ebedi hayatından vazgeçmesi gerektiğini söyler ona ustası ..yani her makamda raci benliklerindeki nefis oyunlarını ve hayvani karakterlerini tek tek terk eder..terki terk edene dek hala yol vardır..ve bir gün aynalı babanın kedisi BEMBEYAZ BİR KEDİ YAVRUSU DOĞURARAK bir müjdeyi aynalı babaya dahi verir..
ve aynalı baba hayatında dinini en saf ve hakikatli şekilde yaşayanları da anlatır...onlar ne siyasete bulaşır ,nede magazinel bir şeye bulaşan meslek erbapları ahilerdir...kimse onları tanımaz..zaten amak ı hayalde de o kişi ,sadece bir kişidir..ahi bir meslek sahibi bir aile babasıdır.3 oğlu da yanında çırak, kalfa ,usta ve dükkan sahibi yaparak ve emeklerinin hakkını işe başladıklarından itibaren çocuklarına tam veren bir baba vardır orada..iş ahlakı ,dini manevi eğitim ve aile yi bir arada tutan tüm değerleri-bilgileri hakiki terbiye edici rab konumundaki baba verir ve ödülünü de hakiki -ahlaklı-namuslu-çalışkan insan yetiştirerek oğullarından alır..aynalı baba o bölümü harika anlatmış.bugün bu aile terbiye eğitim kurumları ne yazık ki tükenmek üzere ..yada her devirde işte bu kadar az ve değerliler..
aynalı baba ölür ve raci de mürşidi gibi son zamanlarında işi meczubiyete -deliliğe vurur ..ama bazen çay bahçelerinde (* çay tasavvufta muhabbet demektir) kitabın sonuna doğru yaptığı gibi bir horoz şekeri satıcısı olup HOROZ GİBİ DE ÖTER ..ama insanlar tüm tahsillerine ve zan ettikleri tüm elitliklerine rağmen ,racinin anlamını anlayamadıklarından , deli diye onla hep alay ederler ve raci onların cehaletlerine için için acı acı güler..çünkü BİR HORUSRA RACİ olduğunu ve HORUSRA GİBİ kendi ZAMANIN EFENDİSİ OLDUĞU İÇİN KENDİ ZAMANINI HABER VERMEK İÇİN ÖTTÜĞÜNÜ KİMSE ANLAYAMAMKTADIR.. ve raci ayrıca kehanette bulunur..gelecekteki insanların havadan nefes aldıkları için dahi devlete vergi vereceklerini ifşa eder..
raci horoz şekeri satıp, horoz gibi neden ötüyor..horoz gibi neden eğlendirmek için horoz gibi yumurtluyor? ve çocuklara neden yumurta hediye ediyor ? çünkü artık kendine 4 yönüne camii oluyor da ondan ..bilinen ,akla ihiyacı kalmadığından aklını sadece akıl isteyenlere akıl verirken kulanıyor ama inandıklarına kalbini veriyo,r tıpkı aynalı babanın ona kalbini verdiği gibi..
ve simyacıdaki gibi bu seyrü sülükte de YEŞİL LEVHAYI BULMAK İSTENİYOR..O LEVHANDA YAZILI OLANIN OKUNMASI GEREK ..demek ki herkesin seyrü sülükünde o YEŞİL LEVHA O YERDE DURUYOR AM AHERKESİN KENDİ GİZLİ HAZİNESİNDE Kİ YERİNDE O YÜZDEN SADECE SAHİPLERİ ONU BULUP OKUYABİLİYOR..
simyacı gibi, amak-ı hayal de bir seyrü sülük kitabı..tekamülleri anlatıyor.ikiside yazarın kendi kişisel serüveni.eğer yaşamamış olsalardı veya okuduklarını bu şekilde içselleştirmemiş olsalardı imkansız bu şekilde ruha işleyici ve sembollleri tekamüle göre sökücü anlatamazlardı.. onlar kendi kişisel menkıbelerini yaşamış ve hayallerinin peşinden gidip raci olabilmişler.ve bize bu devirde izler bırakmışlar .yani hala ümid var..
nasılsa evden çıkamıyoruz..hiç olmazsa allahın bize kıyak geçip verdiği tekamüllerimizi kolayca idrak etmek cevherine erelim..yatıp kalkıp şükredelim ki ,mecburen içine girmek üzere olduğumuz o korkunç 3. dünya savaşından bizi böyle koruyor..ve dünyanın içine edenlerin o rezil rüsva ve aşağılanmış kepaze hallerini ve onlara oynayacağı son oyunu hepimize göstermek istiyor..artık tüm piyonlar kutuya giriyor..racinin hürmüz ve ehrimen in savaş oyunlarında SADECE AŞKIN GALİP GELMESİ VE HER VARLIĞIN AŞKIN ÖNÜNDE DİZ ÇÖKMESİ GİBİ ...yani O BEKLENEN MEHDİ AŞK MEHDİSİDİR... yine vakti zamanımız AŞK OLSUN !!
nur cihan

HANGİSİ ?

Bir salik vardır ki her gün bilmediği şeylerden bir şeyi hıfz eder. Ve bir salik daha vardır ki her gün bildiği şeylerden bir şey unutur. Her gün beyaz kağıttan bir parçayı siyah kılarken  bir diğeri siyah kalpten bir parçasını beyaz yapar. Kalp aynasını temizlemek, orayı ilimle süslemekten daha elzemdir. Zira ilim nakşını tamamlamadan ömür tamam olabilir,ilim eksik kalır. Amma kalp aynası temizlenirse orada ilahi ilimlerin yansımasını görmek mümkün olur....

SÜLUKUN ERKANI

Erkanı süluk da altıdır.
İlk olarak bir mürşid gereklidir. Mürşitsiz süluk müyesser değildir.
İkinci olarak mürşide irade ve muhabbettir.Onun vaktinde mürşidden daha sevgili birisi olmamalıdır.İrade meyil derecesindeki isteğin aşırı haline derler.
Üçüncü olarak ilmi ve itikadı olan her bir işte itaattir. Amelde ve itikadde itaattir. Hasta doktora nasıl itaat ederse aynı şekilde itaattir.
Dördüncüsü kendi rey ve fikirlerini terk etmektir. Mürşit emri ile yaptığı her şey yakınlığa sebeb olur.
Beşincisi itirazı ve inkarı terktir. Mürit mürşidin kelamına itiraz ve fiilini inkar etmemelidir.
Altıncı rükün sebatkar olmaktır. Her bir kimse dünya ve ahirette bir kar'a erişmişse sebattan erişmiştir.

SÜLUKUN ŞARTLARI

Süluk altı şeydir:
Evvelen TERK ;terki mal, terki makam, terki kötü ahlak.
İkincisi SULH dur; Halkı alem ile bir uğurdan sulh eyleye ve eliyle ve diliyle hiç kimseyi incitmeye ve hiç kimseden şefkatini esirgemeye. Cümleyi kendisi gibi aciz ve biçare bile.
Üçüncüsü UZLET dir:
Dördüncüsü Samt (suskunluktur).
Beşincisi Açlıktır.
Altıncısı, uykusuzluktur.

ÇOCUKLARIN TERBİYESİ

Çocuk temyiz haddine varınca ibadette anne ve babasına tabi olmalıdır. Anne baba bu yönde emretmelidir. Bu muvafakat etmeye İslam derler. Hadd-i akla erişince islamdan sonra altı şey çocuğa farz olur. Evvela Hüdanın birliğine iman etmeli sonra peygamber hakkında aslı şüphe etmemeli. Peygamber ne söylemişse Hakk'dan söylemiştir. İkincisi emirlere uymak, üçüncüsü yasaklardan kaçınmak. Dördüncüsü tevbe, yani emirlerden birini yapmamak yahut yasaklardan birini işlemek hali sudur ederse terdah içten bir pişmanlıkla tevbe etmelidir. Beşincisi dünya maişetini karşılamak için bir sanat üzerinde çalışmadır. Her kimin imanı zayi olmuşsa şevki tama nedeniyle olmuştur. Haram maldan, şüpheli maldan kaçmalı, zalimden uzak durmalı, söz ve fiilde ihtiyatlı olmalı ihlaslı olmalı riya ve süm'a dan uzak olmalıdır. Bunlar avamın işlemesi gereken halleridir.

DÜNYAYI NE BEKLİYOR?

Gündemde olan virüsle alakalı olarak bir takım iddialar ortaya atılıyor. Şayet bu virüs ABD-Çin arasında vuku bulan ekonomik restleşmenin diz çöktürme hareketi ise tüm dünyaya yayılması beklenilmeyen bir durumdur. Virüs dahil her canlı şey (ki cansız diye bir şey yoktur) Hak Teala'nın görünmez orduları olup bu ordular sadece Çin ülkesini değil dünyayı istila ederek süper güçleri diz çöktürecek hale gelmiştir. Kurtuluş her ne kadar aklın ve bilimin tedbirleri ise de( ki bu tedbirlerde ilahi kaynaklıdır) Hak Teala'nın muradı tecelli edecektir. Ölecek olanlar ölecek sağ kalanlar üzerinde büyük değişim gözlemlenecektir. 2023 de gelecek sahibüzzamanın geliş işaretleri olduğu Allah adamlarınca ifade edilmişti. Cenabı Peygamber (sav)'in doğumundan önce vukua gelen tarihsel hadiselerden kaydedilenleri düşünülürse bugünde aynı şeyler olmaktadır. Mecusilerin 1000 yıldan beri yanan ateşi sönmüş, zelzele neticesinde Kisranın sarayı yere batmış, göl kurumuştu. Umuma yönelik bu bela nasıl önlenebilir. Hz. Yunus Peygamber'in kavmi peygamberi reddedince onlara vaad edilen ceza günü ve şekli aynen tecelli etmişti: Siyah bir bulut şehirlerine yaklaşmış hazır bir vaziyette beklerken vücutlarında Yunus (a.s) 'ın haber verdiği kırmızı,sarı,siyah rengin tesirlerini görünce acziyet içinde diz üstü çökerek Hak teala'ya yalvarmışlardır.Bu yalvarma neticesinde Hak Teala, azap bulutunu üzerlerinden kaldırmıştır. Bugün tüm insanlık diz çöküp yaratana yalvarmalıdır. Tedbirler takdirin önüne geçmeyebilir. Tezellül ve acziyet ifade eden gözyaşı belki bu belayı def edebilir.Dakika bir camilerin kapatılması insanları Toplu duadan mahrum etmiştir. Alışveriş merkezlerini ziyaret eden günlük insan sayısının %5 ini bile bulmayan günlük cami cemaat sayısı ortada iken ilk etapta cami kapatılması, Hakk'a daha yakın olan 65 yaş üstü insanların rencide edilmesi bence yanlış sonuçları olacak işlerdir....

İNSANIN ZAHİRİ VE BATINI

Zahir kalıp mesabesindedir,batın ise bu kalıba dökülen şeydir. Eğer kalıp doğru olursa ona döktükleri şey dahi doğru olur. Eğer kalıp eğri ise o kalıptan ancak eğri şeyler çıkar. Zahir batına tesir eder, batın da zahire tesir eder. Zahir riyazet ve mücehedat ile sohbeti arife doğru olursa batın da doğru olur.

HER NE ARAR İSEN KENDİNDE ARA

Niyazi Mısri hazretlerinin nutkudur. Nasıl ki bir ağacın tohumunda her şey o tohum içine hıfzedilmiştir. Günü geldiğinde o tohumdan elde edilecek meyve zuhura gelir. İnsanda da eveli ve ahiri gizlenmiştir. Her ne ister isen kendinden iste denmiştir. Kulak yoluyla hariçten istenen ilim ona benzer ki suyu başkasının kuyusundan çekip kendi kuyuna dökmek olur ki o su için beka ve devamlılık yoktur. Çabucak kokar.Ve o sudan çeşitli hastalıklar çıkar. Ucub, kibir, mal, makam sevgisi baş gösterir. Eğer su kendi menbaından kaynarsa daima taze olup,talep edilenlere o sudan sunduğunda talibe faydalar temin eder ve onların kirlerini temizler. Arifin muhabbeti olmaksızın bir kimsenin bir makama erişmesi mümkün değildir. Kendi kendine yetişmiş yabani meyve, bahçıvanın terbiye ettiği bostan meyvesine eş olamaz. Arifin muhabbetini bulamayan bir salik ile arifin muhabbetini bulan  salik eşit değildir.


SÜLUK NEDİR?SÜLUKTA NEYİ İSTEMEK GEREKİR?

Arap lisanında süluk gitmekten ibarettir. Yani gidici. Batın aleminde seyr etmek gerekir. Ehli tasavvuf indinde süluk, hususi gitmekten ibarettir. Seyri illallah ve seyri fillahdır. Riyazet ve mücehedatta talep Hüda olmalıdır. Temizlik ve güzel ahlak talep edilmelidir. Sırları keşfetmek ve nurları müşahede etmek talep olmamalıdır. Zaten bir mertebeye gelince istese de istemesede o makamın gerekli zuhura gelir. Cümle alem bir çocuğa şehvetin lezzetinden bahsetseler çocuk anlayamaz. Ne zaman büluğa ererse onu kendi bulur...

NASİHAT

Çok ilim ve hikmet okumak ve kendine alim ve hakim namını vermek kaydında olma ve çok ibadet ve taat etmek, kendine  abid ve şeyh namın vermek kaydında olma.bunlar büyük bela ve şiddetli azaptır. İlim ve hikmetten zaruret  miktarıyla yetinip, taat ve ibadetten zaruret miktarını seç. Hüdayı anladıktan sonra nefsin temizlenmesine çalış. Nefsi temizlemeyen kimsenin amiri şehvettir ve o mal  ve makamın kölesidir.
Bütün insanlar, peygamberler,evliyalar, salih insanlar, padişahlar bu dünya zindanı içindedirler ve cümlesi zincirlere bağlıdır. Bazısının bir zinciri vardır, bazısının iki, on, yüz, bin zinciri vardır. Zincirsiz kimse yoktur. Bir zinciri olan hürdür ve çok azabı renci yoktur. Azad ve ariğ olmayan kimseden ziyade zahmet ve azabı vardır. Eğer azad ve fariğ olamıyorsan bari razı ve teslim olmak gerekir.

DELİLERE NİÇİN MECNUN DENİR

Cin için derler ki sahralarda ve dağlarda sakin olan ve arif görmemiş ve arifin kelamını işitmemiş ademilerdir. Hayvanattan yahut daha aşağı sınıftan sayılır. Cinin manası mestur (kapalı, gizli) kılmak. Divaneye bu nedenle mecnun derler.

İNSAN MEVCUDAT AĞACININ MEYVESİDİR

Bilindiği gibi,ağacın meyvesi zaman itibarı ile en son oluşur. Çekirdekten FİLİZLENEN AĞAÇ ÇEŞİTLİ EVRELER GEÇİRDİKTEN SONRA EN SON MEYVESİNİ AÇIĞA ÇIKARTIR. İnsan akıl noktasına geldiğinde daire tamam olmuştur. Zira daire kendi üzerine erişince tamam olur. Bu nedenle akıl hem başlangıç hem sondur. Gelmeye nispetle başlangıç gitmeye nispetle sondur. Gelmeye nispetle mebde, gitmeye nispetle meaddır. Gelmeye nisbetle Leyle-i kadir, gitmeye nispetle yevmi kıyamettir.
Aklı Evvel Resulullah'dır ve mahlukatın yaratılış sebebidir. Bari  Teala'dan feyzi sadece kabul edici oldu, kendi üstünden aldığını kendi altına verirdi.

YANLIŞ DÜŞÜNCELER

İnsan zaman zaman aklından geçirir: Hak Teala her şeye kadirdir. Bedenlerimize hiç hastalık vermese, fakirlik vermese de bu dünyada rahat bir şekilde yaşansa" diye. Bu düşünceler yanlıştır. Hak Teala yanında bu dünyanın sivrisinek kanadı kadar bir değeri olsa idi kafirlere bir yudum su verilmez idi. Bu dünyadaki işler mekri ilahi icabı ters çakılmış nal gibidir. Düşmanlarını şaşırtmak isteyen süvari kendisini takip edenleri yanıltmak için atının nalını ters çakar, nal izleri farklı istikameti gösterirken at farklı istikamete gider. Bu dünyadaki rahatlıklar,nefsin arzu ettiği zevkler aslında bir kahırdır. Bir zarardır. Eğer bu zevk bir ömür devam etse idi, insan niçin bu dünyaya geldiğini unutur,ömrünü ziyan içinde geçirir Hak teala hatırına gelmezdi. Hak Teala lütfu ile kullarına darlık, mucibet, bela ve imtihan verir ki nefsin zevkleriyle sarhoş olmuş kimsenin ağzı acılaşsın, Hak teala hatırına gelsin de bulunduğu halden tevbe ederek Hakk'a acziyetle dua edip sarılsın. Hz.İbrahim bu dünya ateşindeki acılığı duymadı ve kendini ateşe attı. İbrahim Ethem hazretleri ise padişahlıktaki azabı ateşi gördü de terk etti. Hak Teala'nın kullarını acı ve kahr ile imtihan etmesini rahmet bilmek gerekir.

RİYAKARLARIN ORTAK YANI

Riyakarlar, umdukları menfaate nail olabilmek için bir kimseye haddinden fazla temellük ve müdahane ederler. O kimsenin hizmetini görüp, o kimse için harcama yapıp, gayret içinde olurlar. Dilleri tatlı olur, sürekli medh ve saygı kelimelerini tekrar ederler.

TARTIŞMAK, MÜBAHESE

Tartışmanın yapıldığı mecliste mutlaka senin fikirlerine karşı çıkan birisi mevcut olacaktır. Sen sır olan hakikatleri deşifre etsen dahi bunlara karşı çıkanlar olacağı için karşına bir muteriz ve düşman almış olursun. Bahis ve tartışmalar,bu alemde hışma ve öfkeye mensup olan sebeplerin çıktığı yerdir. Bu sebepler çeşitlidir. Kibir ve ucub gibi nefsani sıfatlar olduğu gibi anlayış noksanlığı olabilir. İtirazlar esnasında kavga ve niza eksik olmaz.

KAFİR İÇİN DÜNYA HAYATI

Kafir için bu dünya hayatı, yemek içmek, kadın, rahat yaşamaktır. Cismaniyet ve kesafet alemi dediğimiz bu dünya hakkın isim ve sıfatlarının zuhura geldiği yerdir ve mağara gibi karanlıktır. Ruhi insani bu mağarada mahbustur. Mağaradan kurtulmak için kulluk ve zillet gereklidir.ki bu zevk felaketinden kendimizi kurtaralım.

MÜRŞİDLER DİNLEYİCİNİN İSTEK DERECESİNDE SÖZ SÖYLERLER

İnsanı Kamil olan mürşidler, huzurlarına gelen taliplerinin istek derecelerine göre söz söylerler. Dinleyici ne kadar istekli ise mürşidin ağzından o istek derecesinde söz çıkar. Sözü celbeden dinleyicinin isteğidir.Dinleyiciler isteksiz se onlar konuşmazlar. Hz.Pir mevlana efendimiz Fi hi ma fih isimli kitabında buyurur:"Söz, dinleyenin istidadı kadar gelir. O ne kadar emip isteği karşılanırsa hikmet sütü o kadar nazil ve zahir olur. O emmeyince hikmet dahi harice çıkmaz ve yüz göstermez. "Acip şey niçin kelam zuhur etmiyor" dersin:"Acaib şey! Sen kelamı niçin cezbetmiyorsun? Sana kuvvet istimaı vermeyen zatı azimüşşan, söyleyene de kelam vermiyor"

24 Mart 2020 Salı

ZÜLKARNEYN KISSASINDAKİ KAVRAMLAR

ZÜLKARNEYN, RUHİ İNSANİDİR. BİR ŞAHI NÜZUL, BİR ŞAHI URUCDUR. Zülkarneyn mağribe eriştiğinde, güneşin sıcak pınara gurup ettiğini gördü:"Güneşin battığı yere vardığı zaman onu kara bir denize batar buldu. Onun yanında bir hak gördü"(Kehf 18/86). O sıcak pınar insanın cismidir. Cismi ademi, sıcaktır ve hararet-i garaziyyesi vardır. Ruh güneşi ona nüzul eder ve ondan uruc eder. Güneş sıcak pınara nüzul eder, soğuk pınardan uruc eder. Zülkarneyn mağribte bir kavim buldu ki çok kuvvetli olmakla birlikte gayet cahil,habersiz idiler.Karanlıkta kalmış, aydınlıktan nasipsizdiler."Güneşin doğduğu yere varınca onu güneşten başka örtünecek şeyleri bulamayan bir kavim üzerine doğmuş buldu)(Kehf 18/90). Mağripte ve maşrıkta bulduğu kavimler sıfat-ı ruhani ve sıfat-ı cismani olanlardır.Mağrip bir seddir, maşrık bir seddir. Mağrıp ve maşrık iki set arasıdır. O iki set içindeki kavim yecüc ve mecücden şikayet etti. Yecüc ve Mecüc şehvet ve gazaptır. Yecüc ve mecücden şikayet eden kavim, sıfatı ruhaniyye ve kuvva-yi akliyye idiler. Zülkarneyn dedi ki:Siz bana kuvvetle yardım edin ki Yecüc Mecüc arasına bir set inşa edeyim."Bana demir parçaları getirin"Kehf 18/96). Demir parçaları metanet ve doğruluk ve sebattır.ve kahr ve meni nefstir.

CEHENNEM VE SIRAT

Denilir ki Ruh ulvi alemden süfli aleme inmiştir. Tabiat aleminin kurallarının cari olduğu bu ceset aleminde birlikte yaşarlar. Cehennem ateşi bu tabiat alemidir. Cehennem üzerine sırat köprüsü kurulmuştur. Bu köprünün başlangıcı iniş şeklinde sonra düz bir konumda sonra yokuş (yükseliş) şeklindedir. Ruhlar bu tabiat alemine nüzul ederler ve bir müddet doğruca giderler ve bir müddet yukarıya çıkarlar. Bazıları alemi tabiattan kolayca ve çabucak geçerler, onlara hiçbir zahmet erişmez. Bazıları düşe kalka geçer ve zahmet çekerler ve akıbet geçerler. Bazıları geçemezler alemi tabiatta kalırlar ve ulvi aleme erişemezler...

İNSANIN YAPISI VE ÇEŞİTLERİ

İnsan bu dünyada misafirdir. Ruh,ulvi alemden bu dünyaya kemalat için gönderilmiştir. Kemalat içi mutlaka bir alet gerekir ki buda süfli alemden oluşan cesedimizdir (kalıbımızdır). Ruh alemi emirden, kalıp alemi süflidendir. İnsanlardan bir kısmı bu alemde misafir olduklarını  ve talebi kemale geldiklerini bilmezler, bilmedikleri içinde kemal talebi için çalışmazlar. Şehvet-i ferç,şehvet-i batn, muhabbet-i evlad onları aldatmış ve kendileriyle meşgul kılmışlardır. Ve bunların üçü avamın putudur.
İnsanların bir kısmı bu dünyanın geçici olduğunu bilir ve bu dünyaya kemal tahsili için geldiklerini bilir ancak kemalat talebiyle meşgul olmazlar. Mal sevgisi ve makam sevgisi hepsini aldatmış olup mal ve cah onların putudur.
NEFSE MUHABBET EN BÜYÜK PUT OLUP DİĞERLERİ BU PUTTAN DOĞARLAR.
"Onların içinde öz canına zulmedenler bulunduğu gibi içlerinde orta yolu tutanlar, hayır işlerinde Allah'ın izniyle ileri gidenler de vardır"(Fatır 35/32). İnsanlar bu üç taifeden birisidir.

DAVET VE TERBİYE NEDİR?

Davet ve terbiye şu değildir: Şakiye saadet bahşederler, kabiliyetli olmayanı kabiliyetli kılarlar, eşyanın hakikatini insanlara gösterirler. Davet ve terbiye odur ki, fena adetleri insanların arasından kaldırırlar. Hayatı ve yaşamayı, maişet teminini kolay ederler. İnsanları birbirine sevdirirler, doğru sözlü ve doğru fiilli ederler. Davet ve terbiye bu olup bundan fazlası değildir. Emri maruf nehyi münker bunun içindir.İnsanların her biri güzel sıfatlar yahut kötü sıfatlar  sahibi olup her birinin bir istidadı vardır. Bu sıfatlar kendileri ile birlikte gelmiş olup tebdili kolay değildir. Denilir ki “Adetleri kaldırmak için gönderildim, sıfatları kaldırmak için değil. Hükümleri açıklamak için gönderildim hakikati açıklamak için değil. Alemde hiçbir şey fena değildir. Her şey yerinde iyidir. Pislikten nefret ederiz amma kendi bedenimiz içindeki pislikler bir iş görürler. Leş insana fena gelirken köpekler, kurtlar için bulunmaz nimetlerdir. Hüdayı Müteal asla fena bir şey yaratmamıştır, hep iyi yaratmıştır.

VAHDET’E NUR DENİZİNE ERİŞENLER

Vahdet deryasına ulaşanların ve bu deryaya gark olmuşların bir çok alameti olur. Yaratılmış olan insanlar ile tamamen sulh içinde olurlar. Cümlesine merhamet ve şefkat gösterirler. Yardımını hiç kimseden esirgemez ve hiçbir kimseyi delalet ve yolsuzlukla suçlamaz. Tamamını Hak yolunda bilir ve cümlesini Hakka yönelmiş görür. Bir aziz hikaye etmiştir ki: "Bu kadar halkı Allah’a davet ettim ve hiçbir kimse sözümü kabul etmedi. Cümle yaratılmışları bir anda Hüda’nın huzurunda gördüm ki hazır idiler ve yakınlık içinde idiler. Hüda söylüyor ve Hüda’dan dinliyorlar idi”

HASSÜL HASS TAİFESİ

Bu taife tamamen hicaplardan geçmiş ve Hakk’ın müşahedesine nail olmuş kimselerdir. İlmi yakin ile bildiklerini ayni yakin ile bildiler ki herşey Hakk imiş. Bu taifeye vahdet ehli derler,kendilerini görmezler hep Hakk'ı görürler.
Küfürden tevhide kadar çok yol vardır. Tevhidden ittihada kadar çok yol vardır ve ittihaddan vahdete kadar çok yol vardır. Maksad, vahdettir.

EHLİ İSTİDLALİN İTİKADI

Bu taifeye havas derler. Avamdan farkları akıl nuru kati  deliller ve yaşadığı haller bu taife üzerinde galipdir. Mevcudatı aciz görüp sebeplerin bağından kurtulmuşlardır. Bu taife kağıt üzerine kalemin yazdığı harfleri görünce bu yazıyı kalemden bilmez, parmaktan bilmez, elden bilmez  bunların cümlesini harekete geçirenin ruh olduğunu idrak eder. Kainatta her şey birbirinin sebebidir.Her şey diğerinin muharrikidir (hareket ettiricisidir).Cümlesinin vücudu Hüda’dır, cümlesinin hareket ettiricisi Hüda’dır.
Hak Teala kudret hazinelerinden  ki bunlar vücud hazinesi, hayat hazinesi, rızk hazinesi, zenginlik hazinesi, ilim hazinesi, hikmet hazinesi, saadet hazinesi, devlet hazinesi olup bu hazinelerinden dilediğine dilediğini verir, dilediğine vermez. Hazinelerin kilidi Hakk’ın elindedir. Bu makamdaki taife sebeplerden yüz çevirip Müsebbibül esbab (Sebebleri halkeden)’e  yüzünü çevirir. Eğer, olanları bir an sebepden bilirse bu düşüncesinden dolayı pişman olup tevbe eder ve bu hali şirk bilir.

EHLİ TAKLİDİN İTİKADLARI

Ehli taklid’e avam denir ve bu taife Hakk’ın varlığını ve birliğini lisan ile ikrar ve kalp ile tasdik ederler. Bilirler ki bu alemin bir yaratıcısı vardır, Bir’dir ve evveli ahiri, nihayeti yoktur. Hayy'dır, Kadir'dir ,Semi'dir, Basir'dir. Kulların zahirini ve batınını bilir,kulların sözlerini işitir ,fiillerini görür. Bu taifenin itikadı his,duymak vasıtasıyladır. İşitmişler ve inanmışlardır.
Bu taifeye ehli iman denir.Ancak bu taife her şeyi sebeplere izafe eder ve sebepden görür. Sebeplerden geçemez. Dünyada uzun yaşamak isteği,rızk ve geçim derdi bu makamdadır. Sebeplere muhabbet, gayr denilen Hakk’ın dışındakilere  muhabbet bu makamdadır. Doktorun sözüne, müneccimin sözüne itikad bu makamdadır.