31 Mart 2018 Cumartesi

HESAP VERME DUYGUSU(AHİRETE İMAN)

En büyük polis korkusudur.En büyük inzibat tedbiridir.Bedensel ölümden sonra İkinci bir hayatın varlığına,hiç kimsenin "ben'im" kelimesini kullanamayacağı, hakim ile mahkumun, zalim ile mazlumun bir divanda tutulduğu , semaları deler gibi bakan gözlerin önüne baktığı , yeri ezer gibi basan ayakların tir tir titrediği bir zamanda insanların kendilerine verilen nimetlerin şükründen ve yaptıkları işlerden hesaba çekileceğine inanmak duygusu en etkili yöntem olup İman şartları olan AMENTÜ içindeki AHİRETE İNANMAK duygusudur ve dünya intizamı için en geçerli şarttır.

30 Mart 2018 Cuma

DİNDE REFORM

Bu konuya girmeden evvel "Din" kelimesinden ne anlamamız gerektiğinibelirtelim:İnsanın aslını,mebde'ini (başlangıcını),meadını(sonunu)Rabbisini bulmak aşkına DİN denir.Belli başlı dünya dinleri içerisinde İslamiyet tüm dinlerin zahir ve batın tekamüllüsüdür.Bu nedenle insanlığın bütün saadetinitemine kafidir.Bu nedenle Reforma ihtiyacı yoktur.İslamiyet haricindeki dinlerde reform istenirse bu gayetyerinde olur.Eğer reformdan maksat , bu DİNE İFTİRA İLE İZAFE EDİLMİŞ HURAFELER KASTEDİLİYORSA ; Onlar islam dininin malı değildir.
İslam dini bütün hurefe ve masallardan , aklın iğrendiği hayallerden ari inisan vicdanını doyurmaya kafidir.
İslamda reform yapılmaktan maksat;bu aziz dinin ruhiyyatı hakkında hakkıyla bilgi sahibi olmalarını istemek ise ona diyecek yoktur."Mihrabda okuduğunu bilsin, muradı ilahiyyeyi, muradı peygamberiyi anlasın "manası kastediliyorsa , yine diyecek yok.
Bir misal verilecek olursa hastahanenin kapıcısı veya hademesi beyaz gömlek giyinmiş, hariçten gelen kimseye o hastahanenin mütehassıs bir doktoru gibi görünmek istiyor.Bu şekildeki tipler kendilerini dinin ulemasıyım diye geçinip dinde olmayan ve münasebeti bulunmayan şeyleri ,kabalıkları ve çirkinlikleri , hurafeleri din namına arz edenlerin ıslahı kastediliyorsa , hakkıyla ilim sahibi olmaları isteniyorsa diyecek yok.

ALLAH İLMİNİ ÖĞRENMENİN SÜRESİ

Birisi arif bir zata sorar:"Hüvel evvel hüvel ahir hüvezzahir hüvelbatın" ayetini okur sonra o zata:"Bu bir ayet midir?" diye sorar.O zat:"Evet ayettir" der.sual sahibi bu sefer:"Nasıl olur.Burada Allah zahir olduğunu söylüyor.Yani aşikar olduğunu ilan ediyor.Ben ise böyle bir şey göremiyorum,ben bir şey göremiyorum" deyince o zat hemen yerinden kalkıp lambaya püf der.İkiside zifiri karanlıkta kalırlar.Soruyu soran kişiye :"Şimdi beni görüyormusun?"diye sorar.Sail ""Hayır " der."Neden göremiyorsun?" deyince "Zulmet içinde kaldık.hertaraf karanlık da ondan"cevabını verir.Ehli olan zat der ki:"Eşyayı ışıksız bile göremiyorsun.Demek kibir ışığa ihtiyaç var.artık sen öbür tarafını irfanınla hallet".Bunun üzerine sual sahibi:Elhak, zati alinizin Hak ilmine ağah olduğuna inandım.Ne olur bunu bana da öğretiverirmisiniz?"deyince arif olan zat:
"Sizin deçok iyi fransızca bildiğinizi söylerler,ben de yarın bir Fransızla konuşmak istiyorum,siz de şunu bana bu gece öğretiver" der.Adam:"nasıl olur bir gecede fransızca öğrenilebilir mi? deyince Arif olan zat:"Azizim, sen bana kul ilmini bir gecede öğretemeyince ben sana Hak ilmini nasıl bir anda öğretebilirim" cevabını verir.

HAKİKİ İNSAN NEYE BENZER

Ariflerden bir zat talebeleri ile dolaşırken kalekapısı dışındaki bahçeler arasında geçerken bakarlar kibir hırıstiyon vatandaş tarlasına bakla ekmektedir."Kolay gelsin" derler.Bahçesahibi "Sağolun" der.Ziyaretçi sorar:"Baba, buektiğinyerden nekadar mahsul alacaksın?".adam :"Ah efendim onu ben ne bilirim.Biz ekmeğe memuruz,vergiAllah'ındır.O ne kadar verirse o kadar mahsul alırız"der.Biraz ileri gidince "islam" ismi taşıyan bir bahçe sahibi de tarlasına bakla ekme faaliyeti içindedir.Ona da aynı soruyu sorarlar:"Usta buradan ne kadar mahsul alabilirsiniz?"Tarla sahibi "şu kadar" der.Gezintidevam ederken bir bostan dolabının önünde dururlar Hoca "Şu hale dikkat edin" der.Budolap suyu alıp kendine mal etmeden veriyorsa, hakiki insan da Hakdan aldığını kendine mal etmeden öylece verir" ve biraz durakladıktan sonra ilave eder:"Evlatlar, yinehakiki insan neye benzer bilirmisiniz.İşte şu toprağa.Biz buna her türlü hakareti yaparız,üstünü çiğneriz.tükürürüz, kirletiriz, bütün çirkinliklerimizi gizleriz.O bizim bu çirkinliğimize bakmaz yine kendindek inimeti büyüterek bize ikram eder." 
Akşama kadar buşekildedolaştıktan sonra dönerler ve o talipleredönerek odada bulunan mum'a işaretle:Hakikiinsan şu muma benzer.Mum etrafımı aydınlatayım diye o uğurda yanar da kendisi istifade etmez"

HAZRET-İ ÜMMÜ SİNAN

Ümmi Sinan hazretleri ile vaktin şeyhülislamının tartışmaları manidardır.Şeyhülislan başlangıçta hazretitanımaz ve fikirlerini reddederek itiraz eder.Hazret birgün Şeyhülislamın huzurunda celalli bir şekilde :Efndi demiş.Ben ilim sahibi olmayan birisiyim.Bana Allah'ın ilminin büyüklüğü ile diğer insanların ilmini kıyaslayarak anlıyabileceğim bir şekilde örnekle anlat" deyince.Şeyhülislam, bunu anlatabilmek için toprak üzerine genişçebir daire çizer vedairenin ortasına bir nokta koyar..İşte der,"temsilen bu daire Allah'ın ilmi ise diğer tüm insanların ilmi bu daire içinde bir nokta kadardır".Ümmü Sinan hazretleri tekrar sorar:Efendi sizin ilminiz bu nokta içinde ne kadar dır?" deyince Şeyhülislamı bir düşünce alır.ve şeyhülislama :"Benim cenazemi bir papaz kıldıracaktır" der.Zaman gelir.ümmiSinan hazretleriAlem-iCemal'e yürüyecektir.dervişanına vasiyet eder:Benim tabutumun üzerine bir örtü örtmeyin.cenazem kılınır kılınmaz hemen beni tkabrekoyup sırlayın"der.Tevafuk ya vefat ettiği gün,saraya mensup bir kadın sultanda vefat etmiştir.Şeyhülislamda oradadır.Bakarki üzerinde hiçbir alamet olmayan bir tabut daha var.Önce erkeğin namazını kılmak amacıyla namazı kıldırır.Sonra Sultan hanımın cenaze namazına başlar.O esnada dervişler ilk cenazenin tabutuna omuzlarlar.Tabut üstüne dergah tacını koyarlar ve cenazeyi götürürler.Bayanın namazı bitince Şeyhülislamın aklına gelir.İlk kılınan cenazenin kime ait olduğu sorar.Derler ki:"Ümmisinan hazretleri".Şeyhülislam bunuduyunca yıllar önce hazretin kendisine söylediği söz aklına gelir:"Benim cenazemi bir papaz kıldıracaktır".Şeyhülislam efendi sakalını tutarak üzüntülü bir düşünceye dalar. 

KÖPEKÇİ HASAN BABA

Vaktiyle Fatih Caminin Karadeniz kapısında yatıp kalkan Köpekçi Hasan baba lakabında bir meczup yaşarmış.Etrafta ne kadar köpek var gelirler.Hasan baba küfe içinde ekmek onları beslermiş.Köpeklerden hiçbiri onun huzurunda kavga etmezmiş.Birgün bir köpek diğerinin ağzındaki ekmeğikapınca baba celallenmiş ve o köpeğe:"Yolsuz ! üç gün cezalısın.huzuruma gleme" demiş.Hadiseyiseyreden bir kasap esnafı bakmışki cezalı köpek üç gün ağaç altında yatmakta,yemek zamanı Hasan baba'nın huzuruna gitmemekte imiş.Üçüncü gün sittiğinde ancak huzura çıkmış.
Yine aynı zat bir bayram günü namazdan evvel elinderesimli bir "Aşık Kerem"kitabı olduğu halde derseçıkıyor.Cami sakallı, sarıklı  insanlarla dolu.Çıt yok.Hasan baba elindeki resimli "Aşık Kerem"kitabının sahifelerini gayet ağır çeviriyor ve her çevirişte cemaatı şöyle bir süzüyor.İş tam bir saat sürüyor.Niihayet kitabın son sahifesini de çevirdikten sonra yüksek sesle:"Ey Cemaat! Ders aşık karibe okutulacaktı.Buradakiler ise hepsi garip.Onun için ders yine gelecek seneye kaldı" diyerek birfatiha çekiyor.
Hasan Babanın "karib" kelimesinden kasteddiği mana Hakk'a yakınlık, "garip"ise Hak'dan uzaklıktır.
Fatih camimedresesine anadoludan ilim öğrenmek için gelmiş,otuzbeş seneden beri orada olan ancak bir türlü derslerde başarılı olamayan birtalebeyeoda arkadaşı biraz da eğlenir bir vaziyette:"Sen bu dersleri öğrenemezsin.Bak burada köpekçiHasan Baba var.var onun elini öp ondan himmet iste".Saf talebe Hasan babayı bulur elini öper ve meramını anlatır.Hasan Baba "Şuradan bir okka ekmek al" der ve birlikte yürümeye başlarlar.aksaraya kadar yürüyüp orada bir baraka içinde yatmakta olan sakat bir köpeğin yanına varırlar.Hasan baba talebeye:"Öp şu köpeğin ayağını" der.Talebe derhal öper."Ekmeği doğra bakayım" der.Talebe ekmeği köpeğedoğrar.Sonra Hasan Baba talebeye sesli bir şekilde ana avrat küfrederek kovar.Talebe içinden söylenerek medreseye döner.Büyük hocalardan bir şöy öğrenemedim debir meczubun peşine düştüm.it ayağı öptüm,bir okka ekmekten oldum arkasından da küfür yedim" diyerek hayıflanır.Ertesi gün,yetişkin talebelerle ders görmekte iken,önündekikitap kendisine başka şeylersöylemektedir.Hocaya :"Efendim, bu ibare şu manaya da gelir mi?" deyip farklı bir yorum getirince ; benlik davasında  olmayan hoca muhterem birisi olacak ki:"Ders buraya kadar.Bundan sonra dersi sen okutacaksın biz de istifade edeceğiz" der.

VAKTİN SAHİBİNİN MEŞREBİ ÜZERİNE İDARENİN TECELLİETMESİ

Memleket idaresi görünüşte(zahirde) birilerinin meşerebi üzerine işler görünse de aslında manevisahada görevli ve tasarruf sahibi zatın meşrebi üzerineceryan edermiş.Mesnevi-i şerifte bu hususta ki hikaye:Padişaha onu methederek ondan bir miktar dünyalık uman şairin hikayesidir.Şaire farklı iki muameleyi yapan her ikivezirin ismi de Hasandır.Ama cömert olan öncekivezir dünyadan göçmüş yerine cimri olan diğer Hasan gelmiştir.
Şöyle bir hikaye anlatılır:İrfan meraklısı padişah,Veli mertebesinde olan nedimine demiş ki:Ömrümüz lüzumsuz dedikodularla geçti.Hakka arif bir veliyi bana gösterirmisin?".Nedimi "Pekala sultanım "demiş birlikte tebdilikıyafet bir çömlekçiye uğramışlar."Uzak yoldan geliyoruz.Yorulduk.bir kahveni içmek isteriz" demişler.Çömlekçi "Başüstüne " delyip kahve pişirirken bizimkiler üst üstü sıra halinde istif edilmiş çömleklerden büyük bir çömleğe dokununca çömlekler gür diye yere gelmiş ve hasarlanmış.Nedim:"Efendim af buyurun, bilmediğimiz bir işe karıştık.orta yerden bir çömlek çıkartmaya çalıştık.Zarar verdik" deyince çömlekçi telaş göstermemiş ve canınızı sıkmyın demek ki biz istif ederken hatalı yapmışız.Yeterki kalp kırılmasın.Hakk'ın eliyle yaptığı saray sakatlanmasın.Bukırıklar yine yoğrulur ve çömlek yapılabilir" diye mukabelede bulunmuş.Padişahla nedimi ayrılmışlar ve padişah nedimine:"Teşekkür ederim.Hakikatten biz bu alemde boş yaşamışız.Çömlekçinin haliyle kendi halimizi kıyasladım.Çömlekçinin halinden tarif edilmeyecek bir şekildezevk aldım.
Aynı hükümdar nedimi ile otururken birden:"Nasıl, icraatımı beğeniyormusun, ortalık huzur içinde hiç çıt diye bir ses yok" diyerek idare tarzını beğenir kelamlar etmiş.Arifi billah olan nedimi:"Sultanım, siz kendinizden mi biliyorsunuz?"deyince hükümdar:"Elbette benden başka birisi mi var.Ne iradeediyorsam yerliyerine geliyor"deyincenedimi :"Bu gün sizinle dolaşalım " der.Birlikte yine tebdilikıyafet dolaşmaya çıkarlar ve bir karpuzcuya uğrarlar,güya karpuz alacaklar.Karpuzları kontrol edip,sıkarak kontrola başlayınca,karpuz sahibi celallenip:"Dur bakalım.kontrol edip sıktığın karpuzu alacaksın.Almazsan sen bilirsin,tokadı yediğingibi ayakların havaya gelir.Yok öyle birini bırak birini al tüm karpuzları elden geçirmek.Dikkat et ben çömlekçideğilim.İkisıra çömleğikıracaksın da "efendi zararı yok siz üzülmeyin"diyeyim.O zat alemicemale yürüyeli iki ay oldu.Şimdio sıktığın karpuzun parasını ver"der.Karpuzun bedeliniödeyip ayrılırlar.Nedim hükümdara der ki:"Efendim, iştesizin iradelerinizin yerliyerine geçmesinin vememlekette herkesin huzur ile yaşamasının sebeni öğrendiniz mi?Çömlekçinin zamanı geçmiş de ondan.Şimdi iş karpuzcunun elinde.O da çok titiz adam onun için ortalıkta çıt yok"

HANGİSİ DAHA BÜYÜK VELİ

İrfan aşığı bir zat, çok hürmet ettiği bir zata:"Bana ermiş bir veli gösterebilirmisin?".Kamil olan zat:"Peki" demişbirlikte sokağa çıkmışlar.Bir kasap dükkanına uğrayarak bir kilo et kestirmiş.Etieline alır almaz:"B yağlı demiş.Kasap bir daha kesmiş, bu seferde yineçok yağlı.deyip beğenmemiş.Kasap tekrar et kesmiş, adam:"İyi amma çok kemikli" diye reddetmiş.Hulasa tüm koyunu bu şekilde parçalatmış  ve sonun dada"Beğenemedim.Bugün et almayacağım" diyerek dükkandan çıkmışlar.Kasapta "Kusura bakmayın size layık et yapamadım" diye özür beyan etmiş.Kamil olan zat,yanındaki zata dönerek:"Naszıl? işteveli böyle olur.Koyununu parça parça ettik de adam gık demedi.Zira her sözü , her işi Hak'dan diliyor ve biliyor..Şimdigel sana evliyadan bir zat göstereyim" diye çuuha satan bir dükkana uğrayarak selam vermiş, raflardakibir kaç top çuha göstererek "şu çuhaları bana gösterebilirmisin?"demiş.Mal sahibi cevaben:"Yok.Böyle alışveriş olmaz.Evvela çuhalardan birini katiyyen beğeneceksin Sonra fiyatına karar vereceksin.Ondan sonrada kestirip alacaksın.Ben kasap değilim, etiparçalattırıp parçalattarıp sonra beğenmedim diye  çıkıp gideceksin." deyince oradan ayrılmışlar.
Sonra Kamil zat arkadaşına hitaben:"Sence bunlardan hangisidaha büyük veli?" diye sormuş.Talip:"Herhalde kasaptır" dedi.Kamil zat:
"Hayır çuhacı daha büyük veli.Zira elinde şeriat terazisi var.Kuran ile hareket ediyor, ne zarara giriyor, ne zara rveriyor.Kasap ise vahdet deryasına dalmış, fena mertebesine kendisini salmış, fakat henüz nakıs.Bu makın da daha ilerisi vardır ki bunlar "beka" ve "irşat" mertebeleridir.Haydi şimdigidelim de kasaptan etleri alalım da zarar görmesin"buyurur.

MECZUPLARDAN İSMAİL EFENDİ.

İstanbul Beyazid civarında dolaşan meczuplardan İsmail Efendi isminde yangın yerine benzeyen cezbeli bir zat varmış.Birgün Ayasofya önünde otururken az ilerden geçen bir adama sert bir eda ile seslenip cebinden biravuç ufak para çıkarıp, sert bir eda ile "Al bunları" diyor."Yalnız saymayacaksın! Bu para bitinceyekadar da evine yalnız kuruuekmek alacaksın.Para bittiği gün işin hazır.Haydidön geriye! Utanmazmısın beden-iHuda'ya kundak sokmaya? Bucüretinereden aldın?".Meğer adam zarurettekalmış, o saatte intihara karar vermiş imiş.O ufak paraları tenbihedildiği  şekilde sarfedip bittiğigün de kendisinebüyük bir iş bulunmuş.
Yinemeczup olan bu zatı delidiye hastahaneye sevkediyorlar.Doktorlar kendisine şöyle bir sual soruyor:"Madditedavi mi daha etkilidir, yoksa manevi tedavi mi?.UİsmauilEfendinin verdiğicevap:"İkisinde demüessir-ihakikiAllah'dır.Bazen maddisini kullanır, bazen manevisini.Bazen de her ikisinibirden kullanır."

29 Mart 2018 Perşembe

BEDEN GEMİSİNE HAZRETİ HIZIR ELİYLE HASAR VERİLMESİ

Hz.Hızır (a.s)ve Hz.Musa (a.s) arasındaki birliktelik Kur'an-ı Kerim'de anlatılır.Gemi yolculuğu esnasında bindikleri gemiye Hz.Hızır'ın verdiği hasar vardır.Bu hadisenin bir başka batın boyutu şudur ki:Mürşit eliyle insanda mevcut "varlık" ifade eden unsurların eksiltilerek hasarlı hale getirilmesi akabinde zalimlerin(nefis) bu gemiye el koymaktan vazgeçmeleri temin edilmelidir.Bilgi, mal varlığı,kabiliyet kişiyi kendini beğenmeye götürecek değerler olduğundan bunlara iras edilecek bir hasar ki mürşit eliyle gerçekleşir, kişiye nefsin tasallutundan kurtaracak bir mazeret olur..
Meşhur Velilerden Abdülaziz Debbağ hazretlerinin yanına birfakih gelmiş, hukuk tedariketmiş, hazrete kendisini sevdirtmiş.Yalnız parayı çok severmiş, eli de gayet sıkı imiş.Abdülaziz dEBBAĞ HAZRETLERİ BİRGÜN KENDİSİNE:"bENİ SEVERMİSİN ?"DEMİŞ.
"ELBETTEEFENDİM" DEMİŞ.
"o HALDE ALLAH YOLUNDA  elindekilerisarfetmeye başla" buyurunca  bu sözü hasis fakihi cömert yapmış, başlamış Allah yolunda harcamaya.O sarfettikçe  hazretiDebbağ ferahlanırmış.Meğer fakihin eceli yaklaşmış, hazret onun ahiretini imar etmekte imiş.

28 Mart 2018 Çarşamba

ALLAH'IN İLMİNİ YAHUT ALLAH'I BİLMEK

İmam Şafi hazretlerininŞeybaniRai hazretlerine yahut, İmamı Azam hazretlerinin Caferi Sadık hazretlerine gösterdiği engin tevazu ve fıkıh imamlarının bu zatlar karşısında medrese talebesi gibi diz çöküp dinlemelerine bir anlam veremeyenler şöyle dediler:Efendim siz kiulemayı alimsiniz, bilgide zirvesiniz, ne buldunuzda o köylü parçasından ona gidersiniz?"Bu soruya imam hazretleri şöylecevap verirler:"Ben Allah'ın ilminibiliyorum, o sultan ise Allah'ı biliyor"
Hz.Mevlanaya Bağdattan üç kişigelir ve meramlarını iletirler:Efendim! Bağdattaki mürşidimizi dünyayı deiştirdi yerine vazifeli birisini bırakmadı.Eğer kabul ederseniz bize bir mürşit görevlendirseniz?".
Hz.Pir misafirlerine bakar:Çok şükür "der ve orada bulunan talipleri göstererek:"Bunların her birisimürşit, hangisinibeğeniyorsanız alın götürün.Mürit isteseydiniz,kendim gelecektim"
Bu cevapta anlatılmak istenen:Hal, eğer hale ait bilginin kendisi olsaydı o zaman o bilgiyi tahsil etmiş olmak yeterliydi.ama hal, bilginin tecellisindeki irfaniyete ermek için yapılması gerekenlerin ismidir.

BAKKAL AMCA BİR DİN VER BANA


Bakkal amca, bir din ver, bana şöyle yüz gram;

İçinde hem komedi, hem de birazcık dram.

 Öyle bir din olsun ki; bizi fazla sıkmasın,

 Her yerde 'ahlâk' diye, karşımıza çıkmasın...

 

Ramazan'da otuz gün, vücut girsin bakıma,

 Ama bayram gelince, karışmasın rakıma.

 Bırakalım insanlar, her tür haltı yesinler,

 ''Ne yani, Biz Müslümandeğil miyiz?'' desinler.

 

Bir din ver ki; içinde, birazcık kahve falı,

Ve üstünde bir kaşık, sosyetik mevlid balı,

Arasında bir dilim, Kaşar Yaşar olmalı,

Böylece kalplerimiz, hidâyetle (!) dolmalı...

 

Bir de şu kurbanlıklar, sorun çıkardı biraz,

 Neden dersen bütçemiz, bu sene hepten ayaz

 Eğer fetvâ verirse, şu senin 'Süper Beyaz',

 Belki biz de keseriz, ya bir tavuk, ya bir kaz...

 

Bakkal amca bir din ver; zorda "Allah" diyelim,

 Açılınca kapılar, "Haydi Yallah" diyelim.

 Âlimler ehli cümbüş, fetvâlarda varyasyon,

 Biraz Budist felsefe, biraz reenkarnasyon...

 

Bir din ki; insanları, hayallere daldırsın,

 Tüm cinsel yasakları, yürürlükten kaldırsın.

 Eroslar, Afroditler, sokaklarda çıldırsın,

 Ve bu çılgın tanrılar, şeytanları yıldırsın...

 

Açılsın sahillerde, beş yıldızlı mâbedler,

 Diskolarda, ruflarda, yapılsın ibadetler...

 Bir din ver ki; her akşam, sofraları kuralım,

 Kadehleri duayla, birbirine vuralım...

 

Ahlak mahlak üstüne, biraz kafa yoralım(!)

 Memleketin şu hali, ne olacak soralım.

İlerleyen saatte, dansöz çıksın masaya,

 Allah rızası(!) için, pamuk eller kasaya...

 

Ne kadar yardımsever, olduğumuz görülsün,

 Ellerimiz dansöze, merhametle verilsin.

 Cinsiyetler arası, ortak pazar kurulsun,

 Böylece irticaya, büyük darbe vurulsun...

 

Bakkal amca, bir din ver; açık olsun tâvize,

 Rahatlatsın bizleri, tatlı baksın fâize.

 Madem ki fâiz dedik, hazır girdik damardan,

 Bir din ver ki; bizleri, men etmesin kumardan.

 

Piyangolar, totolar, birer hayır kurumu,

 Bazı yobaz kafalar, görsünler bu durumu,

 Gece gündüz borsada, hayal kursun alıklar,

 Yesinler küçükleri, bazı büyük balıklar...

 

Bir din ver ki; bıraksın, şu rüşvetin peşini,

 Âmir, memur, sekreter, herkes bilsin işini.

 Bu bilimsel metodla, çözersek biz bu işi,

 Korkarım kalmayacak, zekât verecek kişi...

 

Lûgatlerden silinsin, artık şeref, şahsiyet,

 Dalgalı kura geçsin, edep, hayâ, haysiyet.

 Körler ile sağırlar, koltukları kapsınlar,

 Ellerinde yağdanlık, birbirine tapsınlar...

 

Bakkal amca, bir din ver; kaşlarını çatmasın,

 Kubbesi, minaresi, aman derim batmasın,

 Temizlensin camiler, tabut mabut kalmasın,

 Bundan sonra Azrail, kapımızı çalmasın (!)

 

Dostlarım! Sanmayın ki; taş devrinden gelirim,

 Bakkaldan din istenmez, bunu ben de bilirim.

İstedim ki; bu şaka, sizi biraz güldürsün,

 Güldürürken, biraz da, gerçeği düşündürsün...

 

CENGİZ NUMANOĞLU(1997)

ACABA BUGÜN NASIL MÜMKÜN OLABİLİR?


Hz. Ömer hilafeti zamanında kölesiyle beraber Kudüs’e gitmektedir.  Hz. Ömer’in bir deveden başka bineği yoktu. Muğire adlı bir kölesi vardı. Deveye nöbetleşe biniyorlardı. Allah’ın hikmeti tam Kudüs’e girecekleri vakit deveye binme nöbeti Muğire’ye gelmişti. Muğire, Hz. Ömer’e: 

- Efendim, sıra bana geldi ama Kudüs’e yaklaştık. Benim deve üstünde, sizin yaya olmanız doğru olmaz. Şehre girerken devenin üzerinde siz olunuz, dedi.Hz Ömer (r.a.) itiraz etti: 

- Biz Müslümanız. Ben her ne kadar halife isem de, seninle benim aramda Allah indinde hiçbir fark yoktur. Sıra senindir, deveye sen bineceksin, dedi. 

-Bugün Kudüs’ün bütün eşrafı zat-ı alinizi karşılayacaklardır. Onlar atlı, siz ise halife olduğunuz halde yaya yürüyeceksiniz. Bu hiç münasip değildir. Lütfediniz de istirhamımızı reddetmeyiniz, dediler. Hz. Ömer bu sözlerden müteessir oldu ve şöyle cevap verdi: 

-Bize, ihsan olunan bu saadet ve bu devlet kime nasip olmuştur ki, Cenab-ı Hakk İslam dininin tacını başımıza koydu, şeriat-ı Ahmediye gömleğini de sırtımıza giydirdi. Kelime-i tevhidi bize söyletti. Kur’an-ı Kerim’le kalbimizi nurlandırdı. Ne acayiptir ki,  hâlâ İslam’ın kadrini anlamamışsınız. Yalnız Rasul-i Ekrem’in ümmeti olma şerefi size yetmez mi? 

Hz. Ömer’in bu sözlerine cevap verilemedi.  

Nihayet köle deve sırtında, Hz. Ömer yaya olarak devenin yularını tutmuş vaziyette, Kudüs’e girdiler. 

Kudüslü bütün Hristiyanlar büyük halifeyi karşılamak ve ona şehrin anahtarını sunmak için şehir dışında onu bekliyorlardı. Devenin üstündeki zatı halife zannederek, ona hürmet göstermek istedilerse de köle, kendisinin değil devenin yularını tutan ve yaya olan zatın halife olduğunu söyledi. Bütün papazlar hayret ettiler. Nasıl olur da, düşmanlarını titreten Halife Ömer, bir kölenin hayvanının yularını tutarak gelirdi. Üstelik de kendisi yaya olarak. 

Bunun sebebini sorduklarında şöyle dedi: 

- Biz Müslümanlar arasında halife ile köle Allah indinde birdir. Üstünlük sadece Allah’a bağlılıktadır. Bir tane devemiz olduğu için nöbetleşe biniyorduk. Kudüs’e yaklaşırken sıra ona gelmişti. Onun için o bindi. Bunda anormal olacak bir şey yok.  

Bu durumu gören Hristiyanların birçoğu daha fazla dayanamayıp Müslüman oldular. 

Hazreti Ömer böylece Kudüs şehrini teslim aldı.
Bu davranış bugün gösterilebilir mi?.Evet gösterilebilir.Konuşma yaptığı salon duvarlarına asılan resimlerini görünce üzülen ve resimlerin duvardan indirilmesini isteyen bilge insan Ali İzzetbegoviç olunursa,olur.

FETÖ SORUŞTURMALARINDA YAPILMASI GEREKLİ İŞLER

Başarılı olmayan ihtilal akabinde gizli tanık furyası akabinde binlerce insan sorgulamaya tabi tutularak  tutuklandı yahut ihraç edildi.Gizli Tanıkların gerçekten  müspet ise adaletin tecellisi için denilecek bir şey olamaz.Ancak,Bu müessese art niyetli kullanılmışsa  GİZLİ TANIK müessesesinin tekraren sorgulanması gerekir.Bunu kim yapmalı yahut ölçü ne olmalıdır.
Maksat karanlık merkezlerin planlarını başına geçirmek ise, kripto elamanlara ulaşmak ve B,C planlarını önlemek ise bu yapılmalıdır.Usulü ise bu tanık ifadelerinde geçen kişilerden masumiyetleri araştırılarak belirlenmiş  olanların isimlerini karıştıran gizli tanıklar aleyhine soruşturma başlatılarak sorgulamaları yapılmalıdır.Böyle bir durumda gizli tanık çözülecektir.Bu şekilde ifade vermesine neden olan hususlar ile bu ifadeyi vermesini temin edenleri ifşa edeceklerdir.Bu da kripto olanların deşifre olmasını temin edecektir.Gizli tanık kripto ise,yahut bu şekilde ifade vermesi hususunda baskı yapan emniyetçi yahut mitçi yahut savcılar deşifre edildiğinde sanırım bu mücadelede önemli bir mesafe alınmış olacaktır. 

GAYBİ HABERLERİN TAHAKKUK ZAMANI

Bloğ yazıları takip edildiğinde başlangıç yazılarında Necib Sultan hazretlerinden 30 yıla yakın zaman önce duyduğumuz birhaber nakledilmişti:"Dünya iki kutba ayrılacak.Türkiye bu ikikutup arasında hakem rolü oynayacak.TC harflerinin arasına "İ"harfi gelecek.Konya, tüm dünyanın manevi Başkenti olacak.Az çalışmayla çok kazancın,az ibadetle çok sevab kazanılacak".
İki hafta önce İngilterede  vukubulan ve bir Rus casusunun kızıyla birliktezehirlenme hadisesi arkasında patlak veren önceleri İngiltere-Rusya bağlamında başlayan zıtlaşma,bugün AB ülkeleri ve Rusya arasında restleşmelerle boyut kazanmaya devam etmektedir.Bunu yahut vukubulacak diğer hadiseleri dünyanın iki kutba ayrılmasının işaretleri olarak kabul ediyorum.Türkiye bu iki kutup arasında Hakem olabilecek kadar güvenli ve güçlü bir ülke konumuna gelecektir.Kiminle ? diye sorulacak olursa bu soruya bugün cevap zamansız.Erken açan çiçekleri bir soğuk soldurup dökebilir.Hak Teala'nın hadiselerdeki hikmetlerini seyretmek ayrı bir zevk olsa gerektir.

AŞIKLIK BU DÜNYADA GÖRMENİN KAPISIDIR

Aşıklar, Hak dostları, görmek istediğini bu alemdegördü, işitmek istediğini bualemde işitti, sevmek istediğini bu alemde seven kişilerdir.Allah, yedikat gökyüzünün üstündeoturan değildir.Allah bualemle bütün olmuş olan Allah'dır.Bu alemibir kenara bırakarak gökyüzünde Allah aramak yanlıştır.Bu kainatta aradığını bulacak ve onu seveceksin.
Din; kul ileAllah arasındaki sistemin adıdır.İman; kul ile Rab arasındakigörüşmenin, bilişmenin, sevişmenin adıdır.O sistemin içerisinde oluşacak olan iman ise ; imanı mutlaktır.
Allah bir sistem kurmuş adına DİN demiş.Bu sistemetabi olanlara MÜSLÜMAN denmiş.Buradan bir sonuca varanlara da MÜMİN demiş.
Şöyle bir örnekle anlatmak mümkündür:
Bir marangoz atelyesi kurulmuş.Bıçkı,keser,çivi,rende v.s tüm aletler mevcut.Bu atelye dinitemsil eder.Bu atelyedeki aletlerin işlevini anlatıp eğitimini yapacak , atelyeyi vealetleri bilen birisine ihtiyaç vardır.Bu zatın tarif ve örnekleriyle bir çalışmaya başlayan kimseden nihayetinde istenen şey, çam kütüklerinden kapı pencere yapmaktır.Kişi atelyede çalışmaya başlar.Keser,ölçer,biçer.Bir imani faaliyet içinde bulunur.işteDinle imanın bu sistem içindeki çalışması sonucu ortaya bir eser çıkar.Bu eserin adına AŞK denir.

"EMANETİ SAHİBİNE TESLİM ETMEK"

Nisa suresinin 58 nci ayeti:"Şüphe yok ki Allah emanetleri sahibineteslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor" ayetindeki emanetlerisadece,başkasına ait fiziksel eşya olarak algılamamak gereklidir.Bedensel ve ruhsal varlığımız da bize emanettir.Emanet olan varlığı Allah'ın emri gereği Allah ile tevhit etmek ve aslına ulaştırmak gereklidir.

"ALLAH GÜZEL OLANI SEVER"

"Allah güzeldir,güzeli sever" hadisişerifini beden güzelliği olarak kabul edenlere sormak gereklidir:Bedenimizle alakalı tasarruf kimdedir?Eğer kişilerin iradesine bırakılsaydı yahut kişileresorulsaydı, şüphesiz herkes o çevrenin "güzel" kabul ettiği ölçülere sahip olmak isterdi.Ama yaratılışta bizlere sorulmamıştır ve HakTeala kendi takdiri ile bu tasarrufu yapmıştır."AHSENİ TAKVİM" sırlarının pek azına bugün tıp ulaştığında hayretler içinde aciz kalmaktadır.Bedenin fiziksel dünyasındaki bu acziyet nedeniyle duygular dünyasından bahsedebilmek imkansızı anlatmak gibi bir şey olacaktır.
Allah'ın güzeli sevmekten muradı, Allah'ın kendisiyle ziynetlenerek kendi güzelliği ile güzelleştirmesi sonucu , güzelliğiyle insanda görülmesidir. Cisim güzelliği surettir ve hadisde geçen cisim güzelliği değildir.Ahlak güzelliğidir. 

26 Mart 2018 Pazartesi

ADINA ALLAH DENİLMESEYDİ BEN SANA AŞK DERDİM

Mevlana efendimiz böyle demiştir.Aşk , Allah'ın güzelliğini zahir edişteki isimdir.Aşk, Muhammedi irfaniyet cezbesinin ismidir.Aşk, Cenabı Allah'ın Habibullahından kendisine olan hayranlığının tecellisidir.

NEFİS PUTUNU KİM KIRABİLİR

Cenabı Peygamber Efendimiz (sav) Mekke'nin fethi günü,Kabe'nin içine Hz.AliEfendimizle birlikte girmişti ve Kabe içindeki putları kırmak görevini Hz,Efendimiz yerine getirmişti.Bu hareket, nefis putlarının ancak velayetin şeriatıyla kırılabileceğinin göstergesidir.Kimdir İmam Ali efendimiz? Velayet şehrinin kapısı olarak işaret edilmiştir.

ŞERİATTA KAYBOLMAK

Şeriat yol demektir.Risalet(Peygamberlik,Resullük) Efendimiz (sav) ile son bulmuştur.Allah'a davet usulü kemalata ermiştir bu nedenle son Peygamberdir.Ancak,Peygamberlerin zahiri ,cemaatla alakalı yönlerine ŞERİAT dendiği gibi, Hak teala ile olan yönlerine deVELAYET demir.Bu nedenle İbni Arabi hazretleri Velayetin ,risaletten daha geniş olduğunu ifade buyurur.
İnsan bir sanat yahut ilim öğrenirken nasıl ki ilk basamaktan başlarsa Şeriat,Risaletin Şeriatı ile Velayetin şeriatı olarak iki bölümdür.Risaletin şeriatının ibadetleri mevcutsa ,Velayetin şeriatlaının da ibadetlerivardır.Şeriatın namaz,oruc,zekat,hac ve şehadeti  gibi Velayetin denamaz,oruç,hac,zekat veşehadeti vardır.Velayetin şeriatı konusu özel bir kısımdır.Bukısmın ifşası ve uluorta konuşulması uygun olmaz.Ancak ehli birbiriile konuşabilir.Aynı cinsler uyum sağlarlar.Farklı cinsler uyum sağlayamazlar bu nedenle ya kavga ederler, ya da birbirlerini reddederler.
İbadetin tevhidine ulaşamayanlar Risalet şeriatında kaybolup isme ve resme tapınırlar.

HİLKATTE DEĞİŞİKLİK YOKTUR?

Kitabullah'da anlatılanlar kıyametekadar sürekli yaşanacaktır.Peygamberlerekarşı çıkmak,onları inkar etmek ve onlara eza cefa edip yurtlarından sürmek daima yaşanacaktır.Efendimiz (sav)zamanında yaşanan hadiseler tekrarlanarak yaşanacaktır.Ehli Beyt'e yapılan zulümler yaşanacaktır.Bu tekrarlardan murat nedir? Ders ve ibret almaktır.Eskilerin başlarına gelen hallerin anlatılması,aslında yeniler için bir lütuftur.Aynı akibete uğramasınlar diye.Halbuki nefs denilen güç(dünya isteği) bu gerçeği göstermez insanı "hiç ölmeyecekmiş" hissiyle yaşatarak sarhoş ederek bu gerçeklere kör olmasını temineder.
Hazret-i Hüseyin'e katledenler birbirlerine şunusöylüyorlardı."Çabuk olun,işinizi bitirin öğle namazı kazaya kalacak" .Bu katiller, alnı secdeye giden katillerdi.İman dairesinde olduğunu zanneden bedbahtlardı.Cennet kadınlarının efendisi olan hazret-i Fatıma'nın  göznurunu katlederek kıyameteağır bir vebal taşımışlardı.Kıyamet sahnesinde Hak teala tarafından görevlendirilen bir münadimelek şöyle bağırır:"Ey kıyamet halkı,gözlerinizi yumun,Alemlerinin Efendisinin sevgili kızı Hz.Fatima kendisine mahsus makamına geçecekler".Kadınların Efendisi , kendisine mahsus yerine geçince Hakteala'dan talep eder:Evlatlarına yapılan zulmü yapanlardan hakkının alınmasını ister.Cenabı Hkk onun isteğin yerine getirir.Hz.Fatıma devam eder:Biristeğim daha var ya Rabbi der.Benim evlatlarıma yapılan zulmü duyup bundan müteessir olup gözü yaşlı kimseleride affet".HakTeala o kerim insanın isteğini yerine getirir. 

24 Mart 2018 Cumartesi

MÜ'MİN ALDANIR MI?

"İtteku firasetel mü'min feinnehu yenzuru binurillahi azze vecelle" hadisi şerifinden Efendimiz (sav) belirtmiştir ki Müminin ferasetinden (ileriyi görmesinden) sakınınız zira mü'min Hakk'ın nuruyla bakar".Çünkü Allah, nurundan onun kalbine bir projektör takmıştır,bakınca seni sezer.Böyle bir senedi bulunan dinde ahmaklık, salaklık, aklı selimin kabul etmediği bir şey olmaz.
Feraset, kişinin aldatılma yahut aldanma olgusunu ortadan kaldıran bir özelliktir.Cenab-ı Hakk, bu hassayı mü'min kuluna bahşetmiştir.Burada,"mü'min" kavramını çok iyi tahlil gereklidir.Çünkü , insan suretinde olmak "insan" denilebilmeyi gerektirmez.Tıpkı isimlerin, muhatabına sıfat kazandıramayacağı gibi.Örneğin ismi "Aslan" olanın cesur olması gerekmediği, ismi "Hacı" olanın ,hac farizasını yerine getirdiğine delalet etmediği gibi.İsmi "Cihangir" olanın dünyaya hakim olmayacağı gibi.Bu nedenle iki eli, iki ayağı olan ancak kemalatı ve tekamülü tamamlamışsa "hazret-i İnsan" denilebileceği aksi halde konuşan hayvan derecesinde kalmış bir yaratık olarak muamele olunacağını bilmek gereklidir.
Rabbini tanıma, bilme yolunda arayışa girmiş,O'nun emirlerine tabi olmuş ve aşk'a ulaşmış kişiler aldanmazlar, aldatılamazlar.
En büyük aldatıcı dünyadır.Bu nedenle,bu gerçeği görmeyip dünya emvaline sahip olma yarışında "aldatıldık" diyenler menfeat noktasından bu sözleri sarfetmişlerdir.Çünkü, köpekler arasındaki samimiyet bir kemik bulana kadardır.Kemik, kavganın asıl nedenidir.Kemiğe talip olmayanlarda asla kavga olmaz, menfeat yarışı değil ancak fazilet yarışı olur. 

"DİNDAR" KİME DENİR?

Fen ilimleri hadiseler arasındaki münasebetleri araştırır:"nasıl?" sualine, "neden?" sualinin cevabını verir.Din ilmi ise "niçin?" sualinin cevabını verir.
Aslını, sahibini bulmak aşkıyla mücehhez olan kimseye "dindar" denir.

23 Mart 2018 Cuma

"KELB'İ KELB'E KIRDIRAN ALLAH"

Bir hak deyimidir.Zulmünü artırmış bir zorbaya karşı,Hak teala adaleti gereği bir başka zalimi musallat ederek ortadan kaldırtır.Ancak, yeni zalim buna rakibimi ortadan kaldırdım diye sevinir ama bilmez ki ilahi adalet gereğince kendi kuyusunu kazmıştır.
Mücadeleler dünyevi imkanlara tamah,nefsin zevkinin devamı için mülkü sahiplenme isteğidir.Mülkün gerçek sahibinin Allah olduğu inancı,mücadelenin seyrini değiştirip,mücadeleye zevk verir.Çünkü zulmü ortadan kaldırma bir cihaddır.Bu uğraşıyı yapan kimse tarafını göstermiştir.Ancak bu mücadelede galibiyet,asıl mücadele olan nefisle savaşı başlatır.

RUH NEDİR?

İsmail Hakkı Bursevi'ye göre:Ruh Sultani ve Hayvani olmak üzere ikiye ayrılır.
Hayvani Ruh:Alemi Halka müteveccihdir.
Sultani Ruh:Tedbir ve Tasarrufda hayvani ruhun rakip ve amiri  ve hissi harekette bütün cisimlerin muharrik ve nazımıdır.
İnsanın cismi , Hakk'ın emriile mevt ile harab olduktan sonra , o kimsenin ruh-ı Sultanisi ve idraki katiyyen fena bulmaz.
Hayvani Ruh'a gelince :Onun merkezi kalb, kaynama yeri;Karaciğer, akciğer, böbrek ve dimağ olduğu gibi azanın kül ve cüzünde mevcud ve candan ibaret olan kan vasıtasıyla vücudun her zerresine zaridir.
Ruhı Hayvani, anasırdan mürekkeb olan vücuda teallukundan evvel, bil-kuvve ruh-ı sultaninin ilmi batınısinde idi.
Sultani vehayvani ruh, heykel-ibedene tealluk etmekle vücudlarda fi'li hareket zuhura gelir.İştebu fi'li hareketler, tamamen hayvani ruhun ve hareketlerde görülen intizam, ilm,nutk,zeka gibi hassalar da yalnız Sultani ruhun mahsulüdür.
Ruhi insani bir ebedi muammadır.Bunun ma'nasını ancak alimler, hakikatını da "MUTU KABLE EN TEMUTU"emrine sahip arifler bilir

RUH NEDİR?

İbn-i Sina'ya göre:"İnsanın  hakikatı şahsıyyesi bu elli- altmış kiloluk kan ve kemik torbasında değildir.Ruh, ecsama taallukundan evvel, ruhda hiçbir gayret yanisenin ruhun, benim ruhum, avamın ruhu, havassın ruhu gibitabir yok iken ruh cisimlerle münasebet hasıl ettikten sonra butabirleri kazanır.Ervahı aliyye, ervahı latife, ervahı süfliyye gibi isimleri de bu münasebetlerden sonra almıştır.
Ervah-ı Aliyye:Kemal bulmuş, ıtlaka ermiş olan enbiya ve varislerinin ruhlarına denir.
Ervah-ı latife:Mümin ve salih olan zatların ruhlarına denir
Ervah-ı süfliyye:Fasık, münafık, zalim olarak ahirete gidenlerin ruhlarıdır.

RUH NEDİR?

Fahreddin-iRazi'yegöre ruh:
"Ruh,alem-i emr'dendir. Cenab-ı Hak ona "zahir ol" dediği için cilvenüma oldu.Yoksa madde vecismi sakil cinsinden olmayan bu cism; latif, güneş gibi olan kursunu(güneş yuvarlağını) cisimlere dahil etmediği halde ziyasıyla , nuru ile cisimleri feyzlendirir."
Ruh-ı Hayvani'ye gelince:Bu da Ruh-ı İnsani denilen Emr-iRabbani'nin iradesine tabi olan bir buhar-ı latif olup,ölüm halinde fenaya maruz kalan budur."
Ruhun hakikatından ancak Resulullah bahsedebilir.Diğerlerinin bahsi ancak ruhun ahvalidir.
Ruh :Ruh-ı İnsani,Ruh-i hayvani, Reh-ı Nebati, veRuh-ı cemadi diye dört kısma ayırılarak da anlatılmaktadır.

RUH NEDİR ?

İslam hukemasından Vasıti ruh hakkında der ki:
"Cenab-ı Hak, nefsinatıka denilen Ervah'ı, cemal ve kemal ile mütecelli kıldı ve onu Settar ismicelili ile setr etti.Ve Ruh'a biliş, görüş, duyuş sıfatlarından bir miktar bahş buyurdu, kainatı onunla zindekıldı.Erbabı Fen onun hakikatına vukuf peyda edemediği gibi , ruhun perdesini kaldırmak kudretine de malik olamaz.Eğer ruhun güzelliği perdelenmeseydi, belki her cahil ve gafil ona Allah diye secde edip, hataya düşüp, günaha girerdi".

22 Mart 2018 Perşembe

DOĞMAK İLE ÖLMEK ARASINDAKİ HÜNER

İnsan dünyada bir kaç gün dar yahut geniş yaşadıktan sonra reyi sorulmaksızın ahirete götürülür ve yerlerine yenileri gelir.Gelen gider, doğan ölür..Bu doğmak ile ölmek arasındaki hüner:Allah'ı bilmek, Resul-i A'zam'ı takdis etmek, hukuku insaniyyeyi tanımak, tüm mahlukata şefkatli olup,bu kubbede hoş bir sada, yararlı bir eser bırakıp gitmektir.
Bu nedenle Arifler derlerki:"Ey Mağrur! Hayata kurulmak..sakın gafil dolaşma.ayak bastığın topraklar ya bir güzelin yanağı, yahut bir cihan kahramanının göbeğidir.Binanaleyh yalnız eşini, aşını, işini bilmekle işim oldu bitti zannetme.İnsanlık makamına ayak bas.Ruhunun yolunun manasını Rabbine götürecek iki kanat tedarik et.Ki o kanatlara "iman" ve "amel" kanatları denir.

"KEŞKE TOPRAK OLSAYDIM"SÖZÜ

"Nebe" suresinin son ayetinde kıyamet günü kafirler fiillerinin çirkinliklerini, işlerininfesadlarını görünce hasret veesef içinde "Ah nolaydı bir toprak olaydım."diyecek.Bu ayet-i Celiledeki ince mana "Kafirin keşke toprak olsaydım" diye dövünmesi toprak ahlaklı olarak yaşasaydım, İblis gibi nari olmasaydım" manasınadır.Toprağın halinde tevazu vardır.Üzerine basarız, ezeriz,tüm kirlerimizi gizleriz, yine de o nimetleri sinesinde gizler bize ikram eder.

21 Mart 2018 Çarşamba

TEBAREKE SURESİ

Ayetleri :OTUZ,Kelimeleri:Üç yüz beş Harfleri:Bin üç yüz on üç'dür.Efendimiz (sav) bu sureyi her gece okuduklarını Hz.Aişe annemiz rivayet buyurmuştur.
Hilal görüldüğü zaman bir kimsenin temiz bir ihlas, tam bir aşk, güzel bir niyetle o ay için kendisinin mekarihden muhafazası hususunda busureyi okumasında çok büyük feyizler vardır.

KUR'AN DA KAMER(AY),İNSANDA KALB ANLAMINDADIR

Kamer(ay), ışık kaynağı olmayıp,ışığı yansıtan bir gezegen olup,Güneş'in ışığını yansıtır.Enfüsi(batın) manası itibarıyla Hakk'ın nurunu Hakk'dan alır ve yansıtır.Yasin Suresinde Kamer(ay) için menzillerin takdir edildiği belirtilir.(Yasin 39).Kalbin bu menzilleri:Sabr,tevbe,sebat, hilm, hulus,selamet, şevk,taleb,velayet nuru,hidayet,yakin ve aşk'dır.Son menzile gelince insan Kur'an ahlaklı olur.Bu hale gelene kadar kul kendini tekamül ettirip "Va'büd rabbeke hatta ye'tiyekel yakıyn"emri süphanisinin zevkine erişmelidir.

20 Mart 2018 Salı

EN BÜYÜK MUSİBET VE ZARAR

Acaba en büyük musibet ve mazarrat nedir?
Şunu iyi bilmelidir ki:En büyük musibet, dini musibettir.Dini olmayan musibetler iise hakikatde musibet değildir, onlar birerRahmani ihtardırlar.
Mesela henüz temyiz kudreti olmayan çocuk, sokakta yürürken elindekişekeri yeredüşürse,annesi onu yerden almasını yasaklar.Çocuk ısrar ederse bu defa hafifce eline vurur.Çocuk ise yine şikayetlerine devam eder, ağlar,tepinir.Halbuki annesi bu hareketiyle çocuğu himaye ettiği aşikardır.
İşte zahirde de öyle musibetler vardır ki;bunlar ilahi bir ihtar, Rahmani bir ikazdır.Bir kısmı günahların kefferetidir.Bir kısmı ise beşeri, içmiş olduğu gaflet şarabından ayıltıp, aczini ve za'fını bildirerek ona bir nevi huzur vermektir.
Bir hadisi şerifte:"Meyvası olmuş bir ağaç silkelenmek suretiyle nasıl meyvası dökülürse , bir müminin inlemesi ve titremesiyle de günahları öylece dökülür" buyrulmuştur.

EN MAKBUL İBADET :SABIR İÇİNDE ŞÜKÜR

Razıyye ve Marziyye makamında olanlar sabır içinde şükür edenlerdir ki en riyasız bir ibadet halidir.Hakk'ın yanında en makbul bir haldir.
İnsanın hayatında geçirdiği muvakkat elemlerin zevalinden neşet eden manevi bir lezzet devardır ki o da insanı hamd'e sevkeder
"Musibet zamanı uzundur" demekten hikmet; o musibetin sıkıntısının uzunluğudeğildir, belki sonsuz bir hayat kazandırdığındandır.

"ARİFDE DAVA, MUHİBDE ŞEKVA OLMAZ"

Arifde dava, sevende şikayet olmaz derler.İnsanların şikayetehiçbir cihetlehakları yoktur.Allah Teala'nın "Şafi" ismi hastalığın varlığını gerektirdiği gibi,"Rezzak" ismi şerifi için de açlık gerekir.Hastalık olmayınca Hakk7ın "Şafi" ismi bilinmez,açlık olmayınca da "Rezzak isminin zevkına varılmaz.

KÜFRÜ SEÇENLERİN BOYUNLARINDAKİ KELEPÇELER(BUKAĞILAR)

Yasin suresi 8 nci ayetinde buyurulmuştur:Biz küfrü seçenlerin boyunlarına  çenelerine kadar dayanıp başlarını kazık gibi tutacak kelepçeler, laleler vurduk.Bu kelepçeler;Dünyanın geçici olan süslerinden hırs,tama', şehvet madeninden yapılan o kelepçeler boyuna geçtikten sonra artık o boyun Hak'ka karşı eğilmez.O yukarı dikilmiş baş Hak'ka karşı tezellül ve hudu' ile bükülmez.
Yasin 9 ncu ayette de "Kemali kahru celalimizden onların önüne hırs, tama,kibr,ucb,buğz ve düşmanlıktan bir sedd, arkalarına da zulmeti beşeriyetlerinden bir sedd çekmişiz.Böylece beyan edilen ayetleri görebilecek  kalb gözlerini kör etmişiz.O seddi yıkıp , aşıp imana giremezler." buyurulmuştur.Böyle bir sınıfa Allah'ın azabını anlatsan da , akibetlerinin vehametini söylesen de , söylemesen de müsavidir, bunlar korkutulmadan müteessir olmazlar, azıcık pişmanlık ve istiğfara dönmezler.O sedd içinde mahsur olanlar, peygambere, dine ve Kitaba asla iman etmezler.Zira kulak ve gözlerdeki kalın perde Hakk'ı kabule ,O'nu zikretmeye, alametleri görmeye manidir.

KUR'AN SURELERİNİN BİRBİRLERİ İLE OLAN MERATİP İRTİBATLARI

Kitabullahda surelerin meratip itibarıyla birbirleri ile irtibatları vardır.Bunların enfüsi cihetlerini tedkik edersek bu irtibatı görürüz.Misalen:
İnsana emanetini veren ve o emanetin sahibi olan Allah'a hamdedip büyük nimetin şükründe kusur etmeyip şükredilirse bunun neticesinde bir mertebeye nail olunur.İşte bu mertebeye "Sidre-i Münteha" mertebesi denir.Sidretül Müntehadan sonra Cennetül Meva gelir o cemale uçmak için kanad lazımdır.Ona işareten Sure-i Fatır, Sebe' suresinin ardınca gelir.Sure-i Fatır'ın ardından Yasin suresi gelir ki Levhi Mahfuz mertebesinde  gidilmeye işarettir.Çünkü Yasin suresi, Levhi Mahfuz'a mukabildir.Buna binaen Kuranın kalbi denilmiştir.

"HAKİKAT"TEN BAŞLAYACAKLAR

Dün,Metli Sultan'da yetişenlerden Hasan Hüda hazretlerinin büyük oğlu Bilal'in vefatı nedeniyle Konya Üçler mezarlığında idik.İkindi namazı akabinde defnedilecek cenazeyi bekler iken Metli Sultan'ın kabrinin hemen batısında yol kenarında üzerinde "Karamanlı Hacı Ahmet..."yazılı kabrin başında ,kabrin çiçeklerini sulamaya çalışan 18 yaşlarında bir genç muhtemelen kabre dua okumak için abdest alınması gerektiğini düşünerek "Abi, bana abdest nasıl alınır öğretirmisin?" dedi.Hay hay "dedim.hemen cadde üzerindeki çeşmeden bir ibrik doldurdum.Anne tarafından dedesi olan kabrin başında delikanlının eline su dökerken abdesti tarif etmeye başladık.gömleğinin kollarının kıvırdığında ,kolları çağımız gençlerinin müptela olduğu döğme içinde idi.Sol koluna nabız atışlarına gösteren grafikler resmedilmişti.tarif üzerine abdest aldırma işimiz bitti.Genç dedesine artık ne dua etti ise,sonra metli sultan'ın kabri başına gelerek ona da dua etti.Sonra yapılacak bir hizmet olup olmadığı sordu ve uğurladık.
Düşündüm,abdest alınması öğretilmemiş bir nesille karşı karşıya idik.Bu onların suçları değildi.Belki ailesi de ma'zur idi.Diyeceksiniz ki abdest almayı bilen neslin bugünkü  durumu ne?Birisi hükümete karşı ihtilal yapma içine girdi ve sonuna kadar islam ülkemize düşman dış güçlerin elinde kullanıldı.Diğer birileri ise cami yapmayı yeterli görüp,devlet imkanlarının nimetlerinin sarhoşluğu içinde hızla bitişe doğru koşmakta.Anladım ki bugünkü şeriat anlayışı nimetin çekiciliğini köreltemiyor.
Sonra Hasan Hüda hazretlerinin 30 yıl öncesinin sözü aklıma geldi:"Evlat! yetkili olan zat geldiğinde insanlar belki şeriatı yaşamayacaklar.Tarikatı yaşamayacaklar,Hakikatten başlayacaklar.Gelecek olan yetkili zat belki şeriatta da değişiklik yapacak".
Bu nasıl mümkün olur diye sorulacak olursa,proğramlanmış olan nesil,güven,tabi olma ,iman noktasında hazır bir vaziyette olması muhtemel olacak.Bir abdest tarifi ve eline abdest suyunun dökülmesi hizmeti ona yeterli gelecek.Bu nedenle hakiki örnek olup, peygamber makamını işgal edene tabiiyeti kuvvetli olacağında,aşk suyunun beslediği bu nesli tekamülü kısa zamanda ve hızlı olacak.Bu nedenle geleceğimizden umutluyuz.

19 Mart 2018 Pazartesi

NÜBÜVVET VAZİFESİNE VERMEMİZ GEREKEN KARŞILIK

Efendimiz (sav)'in yirmi üç senelik peygamberlik hizmetine mukabil ümmetin vereceği ecir ancak  Ehli Beytine muhabbetten ibarettir.
Ehli Beyt'le alakalı sayısız hadis-işerifler varid olmuştur.
"Ta kıyamete kadar Ali Kur'an ile beraber,Kuran da Ali ile beraberdir.Onlar katiyyen birbirlerinden ayrılmazlar."
"Ahiret koridoru üzerinde ayağınız kaymadan en iyi şekilde yürümekliğiniz: Ehli Beytimle eshabıma fazla muhabbet göstermenize bağlıdır".

17 Mart 2018 Cumartesi

NEZAKETLE KOVMAK

Yeni müslüman olan bazı zenginler,Efendimiz (sav) hazretlerine:"Ya Resulallah, huzuru saadetinize birçok fakir kimseler geliyor, üstleri başları perişan, üstelikte bazen  acaip koku oluyor, biz müteessir oluyoruz" dediklerinde:
"Efendimiz (sav):"Siz, onların gelmediği zaman geliniz"
Halbuki o fakir müslümanlar huzuru risaletten hiç ayrılmayan sınıf idi.Böylece Efendimiz,"benim" diyerek kendini beğenen sınıfı nezaketle kovuyordu.
"Kim ki bir adama sırf zenginliğinden dolayı ikram ederse, dininin üçte ikisi gider" buyurmuştur.

16 Mart 2018 Cuma

DİN İLMİ KİMDEN ÖĞRENİLMELİDİR.

"La te'huzül ılme illa mimmen takbelune şehadetehu"
Din ilmini, şehadetini kabul ettiğiniz kimselerden maadasından almayınız"(HADİS-İŞERİF)
Dünya ilimleri kimden olursa alınır.Çünkü:İlim çinde de olsa alınız"buyrulmuştur.Din ilmi ise öyle değildir.O ilm;ciheti enfüsiyesi ile ilm-i zevkidir.İlmi zevk ise kalb safasına malik olanlarda bulunur.Kalb safasına malik olan kimseler Hakk ile ünsiyeti olan kimselerdir.Bunlar yalnız Allah'ın varlığını değil, doğrudan doğruya Allah'ı bilenlerdir.Bu nedenleAllah'ı bilen ile Allah'ın varlığını kabul eden arasında fark vardır.Bunlar taat gururunu mahvedip , Hakk'ın nurlarında müstağrak kalanlardır.Bunlar pervane gibi aşkullah ateşiyle vuslata erenlerdir.

UMUMA DUA ETMEYE DARILMIŞTIR

Efendimiz (sav) buyurmuştur:"İnsanların üzerine öyle bir zaman gelir : Allah yanında mevkii olan bir mümin , umuma dua ettiği vakit Cenab-ı Hak derhal:'Nefsine dua et, kabul ederim, umuma darılmışım'buyurur"

ZİNA EDİP PİŞMAN OLAN SAHABENİN CENAZE MERASİMİ

Cenabı Peygamber gazada iken Medine boş kalmasın diye şehirde bırakılan bir sahabi her nasılsa bir kadınla münasebette bulunuyor.Fakat vücudunu kaplıyan iman ordusu kendisini recmetmeye başlayınca , her şeyi terk ederek gözyaşları içinde dağlarda dövünmeye başlıyor.Fahri Kainat şehre gelince huzuruna çıkıp:"Benden böyle bir fiil sadır oldu.Bana bu alemde cezamı veriniz" diyor.Büyük ahlak sahibi Resulullah:"Sana vehm arız olmuş, senden öyle şey sadır olmaz,haydi gidiniz"buyuruyorsa da adam bir başka yerde yine geliyor:"Aman ya Resulallah.Bana hududu ilahiyi tatbik ediniz, bu bir hakikattır" diyor.
Resulü ekrem yine:"Siz, uyku halinde olan işi, yakazada zannediyorsunuz, gidiniz" buyuruyor.Suçlu bir müddet sonra yine geliyor ve suçunu itiraf ediyor.İtiraf üçlenince Peygamber Sav:"O halde yarın çukurunuz kazılır, recmolunursunuz" buyuruyor,
Kabahatli şehirde durmaya haya ediyor,pişmanlık gözyaşları ile kendisini yıkamaya devam ediyor.Hz.Cebrail geliyor:"Erhamerrahımiyn olan Rabbin, o kimsenin çok yalvarmasına dayanamadı,ağlaması rahmet deryasını çuş'a getirdi.Rabbin affetti, huzuruna çağırmayı diliyor"deyince Hz.Resul:"O kimseyi bulup bana getirin" diyor.
Fahri alem akşam namazını kıldırırken, o kimse ağlayarak geliyor ve en son safta namaza duruyor.Cenabı Resul "ELHAKÜMÜTTEKASÜRÜ HATTA ZÜRTÜMÜL MEKABİR ((sure 102) ayetlerini tilavet buyururken o zat ruhunu teslim ediyor.Namazdan sonra Efendimiz (sav) Namazda ruhunu teslim edişi inşaallah affına işarettir.Ancak vefat etmeseydi kitabullah tatile uğramasın diye recmedecektim"buyurdu.Sahabenin cenaze techiz ve kekfininde bizzat bulunan Resulullah (sav)ayaklarının ucuna basarak yürüyordu.Hz.ömer efendimiz "Ye Resulullah!mübarek ayaklarınıza ağrımı oldu" deyince:"Hayır.Bu zat, acib bir mazhariyete nail oldu.Cenab-ı Hakk, cenazesine binlerce melek göndermiş, incitmeyeyim diye böyle yürüyorum"buyurdular.

HADLERİ ŞÜPHELERLE İZALE ETMEK

İslamda had cezası gerektiren suçlarda Efendimizin emrinebisi :"İDRETÜL HUDUDE BİŞŞÜBÜHATİ"Hadları şüphelerle izale ediniz".Yani suçun ispatlanması hususunda şehadet ederken şüpheli davranınız , olurya had cezası uygulanmaz. işlediğimiz günahı setretmek gereklidir.aksi halde kitabullahın hükümleri uygulanmak zorunda kalınır.Bu nedenle "Allah'ın bildiğini kuldan niçin saklayayım" sözünü söylemek doğru değildir.

KUSURLARI ÖRTMEK

Cenab-ı Hakk buyurmuştur:Vakıa mutabık olan kabahatleri dahi setrediniz.Benimbir sıfatım "SETTAR"dır.Siz sıfatı ilahiyye ve ahlakı ilahiyye ile muttasıf olmakla mükellefsiniz.Hiç olmazsa bir sıfatımı olsun alınız.Bu sıfatlarla muttasıf olabilmek için bir külfet yoktur".
Cenab-ı Peygamber efendimiz (sav) "Ayıplara ilişkin keşifler batıldır"buyurmuştur.
Huzurunda eli kesilerek kendisine şeriat hükmü verilen birisi içinCenabı Peygamber ağlamıştır.Sahabe Efendim, madem müteessir olup ağlıyorsunuz, o halde kesmeseniz" diyenlere "Ne olurdu şehadet etmeseydiniz.Kitabullah tatile uğramaz onun için kesilecek.Bir mümin kardeşinizin eli kesiliyor , elbette ağlarım" buyurmuştur.

GIYBETTE GÜNAHA ORTAKLIK

Gıybet edenle, gıybeti dinleyen; günahda ortaktır."El muğtabü vel müstemi'u şeriykani fil'ismi" buyurulmuştur.
Yine bir hadisi şerifte:"Gıybet eden, tevbe etmeden ölür ise en evvel cehenneme girer. Tevbe edip de ölürse en sonra cennete girer" buyurulmuştur.

İNSAN GÜVENDİĞİNE TERKEDİLİR

Hadis-i Şerif mealidir."Men te'alleka şey'en vükkile ileyhi"(İnsan güvendiğine terkedilir).
Binanaleyh;Baki'ye güvenen baki'ye, faniye güvenen faniye bırakılır.Unutmamalıdır ki:Halilullah olanı, uful edici hiçbir şey aldatmaz.

HAVASSIN TEVBESİ

Havassın tevbesi iki kısma ayrılır
Birinci kısım:Hassül havas olan, ervahı ezelde birinci sınıfda bulunan Enbiya ve Evliyanın tevbesidir ki:Kalbde , zikri Hakk'dan maada  birşeyin aksetmesi halinde tevbe etmektir.
İkinci kısım:Ervahı ezelde ikinci safda bulunan avamı evliya ve havası mümininin tevbeleri olup :Efkara ba'zan arız olan hatırlamalar ve vesveselerden tevbedir.
Tevbe ;İman binasının arsası, Zat-ı Kibriyaya gidecek kapının anahtarıdır.

FASIKLARIN AVAM KISMININ TEVBESİ

Fasıkların avam kısmının tevbesi vardır ki, bu tevbe altı nevidir:
1-Geçmiş günahlara nedamet
2-Derhal günah işlemeyi terk ederek, işlememekte de sebat göstermek
3-Zulmden dönüp, mazlumu ile istihlal etmek
4-Geçmiş namazları tamamen kaza etmek
5-Nefse masiyet zamanında verdiği lezzetler yerine , taat- Hak'da devam ettirip , ona eza vermek
6-Seher zamanlarında ağlamak.
Gözyaşı insanın manevi kirlerinin yıkayan bir sudur.

AVRET MAHALLİ

Efendimiz (sav) buyurmuştur:Lev estatıy'u üvari avreti min şi'ari levareytüha" "Avret mahallimi içimdeki libasımdan saklamağa çare bulsaydım saklardım"

HAYA

"eLHAYAÜ KATRETÜN İZA KUTIRE KUTILE""Haya , bir damladır, damladı mı katlolunur" diye buyurmuştur İmam Ali Efendimiz.
Bir cemiyetin hayatının intizamı , haya ile kaimdir.Haya:Cenabı Hakk'ın mevhibe-i ilahisine nail olan kullarında gizlemiş olduğu bir ma'dendir.Cennete o ma'den ile girilir ve hürriyetin nikabıdır.

İYİLİKLERİN KAYNAĞI

 İnsan, şeytan ile arkadaş olup , bütün manevi kazancı ma’siyet olursa, ruhunda siyah bir nokta zuhur eder, nefsindeki isyan arttıkça ruhundaki siyah nokta  da artar ve nihayet ruhu simsiyah bir bulut kaplar, Hakk’ın lütuf kapıları kendisine kapanır.
Ruha gelen bir feyz, Mazhar-ı Kainat Efendimizden varid olarak kalbe tevdiedilir,kalb de o feyzi sair azaya taksim eder.O zaman uzuvdan , zikredilen feyzin kudsiyyetine münasip ef’al ve ahval zuhura başlar.İştebu feyz olmayınca ; nekazanılmış ilimden, ne Hazret-i Muhammed’den , ne Allah’ın ayetlerinden hiçbir şey (Seyyid Şemsettin Yeşil hazretleri)

15 Mart 2018 Perşembe

MAKBUL DUALAR

"Selasü de'vatin müstecabetün la şekke fiyhinne:Da'vetül Mazlumi ve da'vetül müsafiri ve da'vetül validi ala veledihi"
Manası:Üç sınıfın duasının kabul olunmasından şek ve şüphe yoktur.Bunlar şunlardır:
1-MAZLUMUN DUASI
"Mazlum kafir dahi olsa ahından sakının, zira Rabbisiyle arasında perde yoktur" buyrulmuştur.Dünyada zulm kadar gadabı ilahiyi tecelli ettiren bir şey yoktur."Küfrün devamı olur fakat zulmün devamı olmaz"
2-MİSAFİRİN DUASI
"Misafir , Allah misafiri olur.Misafiri olduğu yerin musibetini de, belasını da beraber alır, götürür" buyrulmuştur."Allah misafiri olur" dan murad:Misafirin, misafir kaldığı yer haricinde tenkide kalkmaması, yemekleri şöyle idi, yatakları böyle idi gibi dedikodu yapmamasıdır.Eğer yapacak olursa "Tanrı misafiri" sayılmaz.
3-ANNENİN VE BABANIN EVLADI ÜSTÜNE DUASI

ZULMEDEN MÜSLİM OLAMAZ

"ELMÜSLİMÜ MEN SELİMEL MÜSLİMUNE MİN LİSANİHİ VEYEDİHİ""Müslim, yani müslüman ;Müslümanların elinden, dilinden salim kaldıkları kimsedir"
Hayatını ona buna zulmetmekle geçirenin,pek öyle kolay kolay Müslüman olmadığı anlaşılır.Hakiki müslüman hem kendi memnun olur ve hem de herkes kendisinden memnun bulunur.

BESMELE İLE BAŞLANMAYAN İŞLER

"Herhangi işe ki Besmele ile başlanmamıştır, o işin sonu yoktur" hadisi şerifinde Besmele:Bize tabi olmaktan gani, ve her zerrenin kendisine muhtac olduğu aşikar olan mafevk kudrete karşı teslim olarak yapılan işlerin ; aynı zamanda  O'nun Rahmaniyyeti ile olacağının idrakidir.

FEYZİ PEYGAMBERİ

Peygamber-i Zişan Efendimizin feyzinin tecelli ettiği kimsede akli iman faide vermez.Onda iman-ı zevki hasıl olur ki , o vakit ayat-ı ilahiyyeden zevk alabilir.Bal arısı ile sarı arı  aynı çiçekten gıda aldıkları halde ,bal arısı yediğini bal, sarı arı ise yediğini diken yapar.Bu nedenle Efendimiz(sav)'e hitab eden ayetlere çok dikkat ve edep lazımdır.

İSTİŞARE ETMEK

"ESTE'IYZÜ BİLLAH: Ve şavirhüm fil'emri" Ali imran 3/159)"Habibim!Yapılacak işde eshabınla müşavere et"demektir.Bu emri ilahide Efendimiz (sav)'in rey'i şerifine eşit bir görüş vardır manası anlaşılmamalıdır.Bu emri ilahiden maksut tenezzüldür ve bu tenezzül de;sahabe efendilerimizin feyizlenmesi  ve şereflenmesi içindir.Büyüğün küçüğe olan merhametidir.Yoksa Efendimiz (sav)'in başkasının reyine iytiyacı vardır manasına değildir.
Keza Haktealanın ,Melaikesi ile "Hz.Adem'in yaratılışı hususunda müşavere etmesi haşa bir ihtiyaçtan değildir.Hz.Pir Mevlana efendimiz bunu bir misalle anlatır:"Terazide altın ve arpa birbirine arkadaş olur.Fakat arpa ,altının miktarını bildirir."Aynı terazide bulunmaktan dolayı arpanın değeri altınla kıyaslanabilir mi?

HATAYI HASENATLA GİDERMEK

Enbiya(peygamber) sınıfı ma'sum, evliya(ehlullah) sınıfı da mahfuz(korunmuş) olduklarından müstesnadırlar.Bu iki sınıf dışındaki insanlar hatadan salim olmazlar.Bu nedenle hatalarımızı hasenat ile gidermenin gayreti içinde olmalıyız.

14 Mart 2018 Çarşamba

ÖYLE BİR PEYGAMBER Kİ;

"Kul inkuntüm tühıbbunallahe fettebi'uni yuhbibkümullahü ve yağfir leküm sünubeküm.."(Ali-imran 3/31)ayeti celilesiyle kendisine tabiiyyet ve muhabbet; doğrudan doğruya Allah'a tabiiyet ve muhabbet olduğunu  ve Habibine tabiiyyet ve muhabbet neticesinde mağfiret sıfatının işleyebileceği bildirilen bir büyük Nebi'dir.
Yine Cenab-ı Hakk;zulmetin mukabili olmayan nurun sahibi bulunan Hz.Muhammed'e bütün eşyayı musahhar kılmış, onun için meçhulü kaldırmıştır.
O:Hendek gazasında en kuvvetli pazu sahiplerinin kıramadığı kayayı kazmanın ucu ile hafif gösterircesine parça parça ederken, sıçrayan kıvılcımların alevinde, ümmetine fütuhat yolu açıldığını ve Kisra'nın bileziklerinin ,Ömer'in eliyle eshabından birinin bileğine takılacağını haber veren Nebiyyi Ekremdir.
Uhud dağında Sıddik efendimiz ve Hz.Ömer ve Hz.Osman'la birlikte bulunurken sadır olan zelzeleye hitaben "Ya Uhud ! Üzerinde bir Nebi, bir Sıddık,iki şehid vardır.Sallanma "emrini verirken müstakbelde Hz.Ömer ve Cenab-ı Osman'ın şehid olacaklarını haber veren bir zat-ı kudsiyyet-sıfatdır.
O;Kafirlerin işkence ettiği Ammar'ın yüzünü gözünü silerken ;"Seni eshabım şehid etmeyecek.Sen, Fie-i Bağıye tarafından şehid edileceksin, son lokman da sulu süt olacaktır" diye haber veren bir Nebiyyi Ekremdir.
İram Rum harbinde İran Rumlara galib gelince müşrikler sevinmişlerdi.Çünkü İran putperestti.Rum ise ehlikitaptı"ELİF, LAM, MİM, ĞULİBETİRRUMÜ"(Rum30/1,2) ayeti nazil olunca Fahri alem;Senesi, ayı ve günü ile Rum'un tekrar galip geleceğini haber verdi.Bu haber üzerine Hz.Ebubekir efendimiz 100 devesine bahse girdi.Bahse girdiği kimse öldü ancak mirasçılarından bu develer alındı.
iRAN ŞAHI PERVİZ'E MEKTUP gönderdiği vakit ;Şah isminin , Zatı Risaletten sonra yazılmasına hiddetlenerek mektubu yırtmış  ve Yemen valisi Bazan'a haber göndererek "Hicaz da bir nebi türemiş onu hemen bana gönder"diye emir vermiş.Bazan şahın göndermiş olduğu emri üç adamı ile Cenab-ı risalete gönderdiği vakit "Bu mektubun cevabını yarın vereceğim, yarın geliniz" diye buyurmuş, ertesi gün geldikleri vakit;"Allah, şahınızı bu gece oğluna parçalatmıştır" diye haber vermişlerdir.İşi tedkik eden vali Bazan ile elçileri haberin doğruluğunu anlayınca islama girmişlerdir.
Hz.Musa'ya kayadan su çıkartırken,Efendimiz (sav) hariçteki vasıtaya müracaat etmeksizin Cenab-ı Hakk,parmaklarından su kaynağı tecelli ettirmiştir.
Ayinedir bu alem, her şey Hak ile kaaim,
Mi'rat-ı Muhammed'den Allah görünür daim" denmiştir.

13 Mart 2018 Salı

ADNAN MENDERES

NATO’YA ÜYELİK
Pakta üye ülkelerin temsilcileri arasında yapılan uzun ve çetin müzakerelerin sonunda andlaşma sağlandı. Türkiye, 18 Nisan 1952 tarihinde üye oldu. Kuzey Atlantik Paktının ilk ve tek Müslüman ülkesi olan Türkiye’nin NATO temsilciliğine de Fatin Rüştü Zorlu getirildi. Toplantıdan sonra Paris büyükelçisine, Osmanoğlu Hanedanı’na mensup  insanların bazılarının Paris’te yaşadıklarını söyledi ve onlarla ilgilenip ilgilenmediğini sordu. Büyükelçinin, hanedan mensuplarının varlığından bile haberdar olmadığını görünce kızdı. “Sana 24 saat mühlet! Ya Osmanlı ailesinin adresi ile, ya da istifa dilekçenle gelirsin” dedi.
ŞEFİKA SULTAN
Büyükelçinin adresi bulup getirmesi üzerine onları ziyarete giden Menderes, Abdulhamid’in 80 yaşındaki hanımı Şefika Sultan ile 60 yaşındaki kızı Ayşe Sultanın ve hanedana mensup başka bazı hanımların bir bulaşıkhanede çalıştıklarını görünce ağlayarak Şefika Sultanın ellerine sarıldı.
“Anne ne olur affet bizi, geç geldik” dedi.
“Sen kimsin?” dedi Ayşe Sultan.
“Ben Türkiye Cumhuriyetinin başbakanıyım” dedi. 
Onun bu sözü karşısında, vatanından ayrılışından otuz yıl kadar sonra bir vatan evladını gören hanım sultanların sevinci, Adnan Menderes’i duygulandırdı. O anda hanedan mensuplarının vatana dönmelerini sağlamak için gereken her şeyi yapmaya karar verdi.
Memlekete döndüğü zaman ilk yaptığı işlerden biri Cumhurbaşkanı Bayar’a Paris’te yaşadıklarını anlatmak oldu. Ardından, Osmanlı saray hanımlarının Türkiye’ye dönmelerini sağlamak için af kanunu çıkarmak istediğini söyledi. Bayar, böyle bir teşebbüs duyulursa, bazı gazetelerin tahriki ile cuntanın ihtilâl yapabileceğini ima edince masasının üzerine bir zarf bırakarak dışarı çıktı. 
İSTİFA MEKTUBU
Celal Bayar zarfı açtığında ‘Analarının ve babalarının Fransa’da hizmetçilik yaptığı bir ülkenin başbakanı olmaktan utanç duyuyorum. İstifamın kabulünü arz ederim’ ifadelerinin yer aldığı imzalı bir dilekçe ile karşılaşınca şaşırdı. Cumhurbaşkanı çıkarılacak kanunu imzalamayı kabul etti, Menderes de istifasını geri aldı ve hukukçu danışmanlarına kanunun hazırlanması talimatını verdi.   

HAKTEALA'NIN İFTİHAR ETTİĞİ ÜÇ SES

Peygamber Efendimiz (asm) “Üç ses vardır ki, Allah onlarla meleklere karşı iftihar eder. Ezan sesi, Allah yolunda çarpışırken getirilen tekbir sesi ve hac ibadeti esnasında yüksek sesle söylenen ‘Lebbeyk’ sesi” buyurmuş. ( Camiü’s Sağir No: 1873 )

2018 SEÇİM YILI

En tepe ağızlar reddetse de 2018 seçim yılı.Tabiki bu süreçte gündem oluşturma çok önemli.Müslüman Türk milletinin taşıdığı vicdan nedeniyle asker Afrin'e muhtemelen girmeyecek.Sivillerin mağdur olmaması için abluka şeklinde çember daraltılıp,birilerinin aracılığı ile BM gözetiminde tahliye temin edilip "hareket başarıya ulaşmış, maksat hasıl olmuştur" denilecek.Ve akabinde harp kazanmanın mutluluğu ile buyrun seçime denilecek.Gündem yaratmanın en etkili yolu ülke genelini ilgilendiren hadise KHK ile il sayısının 100 'e çıkartılması, büyükşehir statüsündeki sayının çoğaltılması.İttifak yasası  mutlaka 2018 de mahalli seçimde uygulanacaktır.

"FESTAKIM KEMA ÜMİRTE" AYETİ

Hud suresindeki 112 nci ayettir.Ve Efendimiz (sav) Hud suresi beni ihtiyarlattı" buyurmuştur.Bu ayetin lügaten manası :"Emr olunduğun gibi doğru ol"dur.Bu ayetteki doğruluk, bizim anladığımız gibi eğriliğin mukabili olan doğruluk değildir.Efendimiz Sav'in iki cephesi vardır.Bir cephesi Hakk'a nazır, diğer cephesi halka nazır.
Hakka nazır olan cephesine Cephe-i vilayet, halka nazır olan cephesine de :Cephe-i nübüvvet denir.Nebinin Hakk ile muamelesi gece olur.Onun için teheccüd namazı Efendimize farz kılınmıştır.Gündüz ise muamelesi halk iledir.
Gece hali Münacattır.Münacatın mahalli ;salat(namaz)dır.
Gündüz hali Davet ve tebliğdir.Tebliğin mahalli ;Allah'ın kullarıdır. Hülasa gece Halkdan Hakk'a urucdur ki Zatı zata isaldır(kavuşmadır).Gündüz Hak'dan halka nüzuldür ki:Sıfatı sıfata ilhakdır.
Bundan anlaşılır ki Avam-ı halk, sırrı zatdan gaflette kalmışlar, Hakdan bihaber olmuşlardır.Gafletten kurtulup Hakk'a uruc için ayeti ilahiyyenin nüzulü sabit olmuşdur.Ayeti ilahiyyenin nüzulünün neticesi Hakkın nüzulüdür.Hakk'ın nüzulü ise;Resulullah'ın ba's ve zuhurudur.
İşte Cenab-ı Peygamber velayet yönünden varı tüm hakikatıyla bilir, görür.Zira Cenab-ı Hakk ona her şeyi bildirmiş, bütün esrarı aşikar etmiştir.
Mesala Peygamber, bir siyah kılın aklaşıp aklaşmayacağını ; siyahlığı halinde görür.Ne varki ilahi sırların hikmeti gereği bazısı nübüvvet vazifesi esnasında söylenmemesi icab etmiş ve söylenmemiştir.Yoksa bu söylememeklik, onun her şeyi bilmediğine delil değildir.
Mesela Hz.Cebrail'in kıyamet hakkında ki sorusuna:"Sail(soran) kadar biliyorum" cevabı "Bilmiyorum" manasına değildir.
Efendimiz miracda Rabbisiyle doksan bin kelime konuşmuştur.
İbni Arabi hazretleri  "Vilayet, nübüvvetten efdaldir" buyurmuştur.Bunu duyan cahiller "Vay sen Veli'yi nebi'ye tercih etti" diye hücum etmişlerdir.Cenab-ı Peygamber Efendimiz (sav) velayet cephesiyle,Ebu Cehilin istidadında iman olmadığını hakkal yakın görüyor ve biliyor olmasına rağmen nübüvvet görevi nedeniyle tebliğ memur olduğundan FESTAKİM KEMA ÜMİRTE "Habibim,Nübüvvet vazifende istikrar et.Onlar kabul etseler de etmeseler de sen, iman tebliğine devam et" buyurulmuştur.Yoksa haşa Cenab-ı Peygamber eğrildi de bu emir geldi denilemez.Hatta arifler:"Doğruluğunda devam et" manasını dahi şanı risalete mülayim görmezler.Bu nedenle Kur'an ayetleri öyle ulu orta anlaşılamaz.Hususiyle besmel-iHakikat olan Hz.Resulullah'ı ; feyz suyu ile abdest alıp kamil taharet ile mutahhar olmadıkça  anlamak mümkün olmaz.

ULEMA

;Cenab-ı Peygamber'in buyurdukları "Ulema" ,Peygamber'e varis olanlardır.Kur'an'ın manasının tevili bunlar aittir.Cenab-ı Hakk, kağıt alimlerinin üzerinde bu zatlara ayrı bir imtiyaz vermiştir."Ulema-i Rasihin" diye isimlendirmiştir.Kitabullah'ı tevil hakkı, bana ve bunlar aiddir" buyurmuştur.Kur'anın sözleri arapça ancak manası Allahca'dır.Meryem suresi başındaki KAF,HA,YA,AYIN,SAD"ayetinde"SAD"lar bir olduğu halde manalarının ayrı olduğunu görürler.Feyzi aşkı ilahi olan ruhu insani kimde varsa , ancak o; ayatı ilahiyyenin genişliğinden zevk alabilir.
"Kadere layıkıyla iman edemeyen , imanın tadını bulamaz" emri nebisi vardır.Ayeti ilahi, FahriAlem efendimize bağlılığın kuvvetiyle anlaşılır.
Bugün alim kavramından cami imamı yahut diyanet mensubu anlaşılması istenmektedir.

12 Mart 2018 Pazartesi

DİNDE YENİLENME TERANELERİ

"Güncellenmesi" gerekli islam üzerine ağzına gelen konuşmakta.AŞK 'ı günlük hayatına sokamayanlar,isim ve resim uğruna dili olan konuşmakta.Bu açıklamalarda da maksat gündemde kalmak.Aşksız bir islam,kuru,kağıt üzerinde ,soğuk ve kaba kalmaktadır. İslam bir güneş gibi parlamakta ve asla gurubu bulunmamaktadır. Bu nedenle  güncellemeden bahsedenler bu güneşin ışığından kaçmış,nefis karanlıklarında kaybolmuş aşksız kimselerdir.

MUHABBETİN TARİFİ/SONU/HZ.CEBRAİL'İN DURUMU

Aşk muhabbetin sonudur.Muhabbetintarifi şudur:Mevcudiyetinden hiçbir şey kalmayack kadar varlığını ve varını sevdiğinin uğruna vermektir.
Hakiki muhabbet :Kalbin, bütün nefsani bulanıklıktan ve kederlerden  selametinden sonra vücude gelir.O vakit, o kimse ;Hakk'dan gayri muhit olmadığını görür ve Ona Zat-ı Mutlak demekten gayri tavsif imkanı kalmaz.
Akıl mekamında olan Hz.Cibril, aşk mahallesinde oturmaz.Ancak onun sınırlarına kadar getirir ve o sınırda durduktan sonra:"Lev denevtü enimleten lahteraku" Ya Habiballah ! EğerSidre'den bir parmak ileritecavüz edersem nur-ı azamet, nar-ı gayret beni yakar" demiştir

HAYR VE ŞER

Terakki ve tekamül etmiş bir kimse teslimiyet makamına çıkar,islam olur bunun neticesinde Hak ile ünsiyet tedarik ederse hayrın da , şerrin de kaderde bir ihsan olduğunu anlar.Bu nedenle dinimiz hayrı Mevlamıza , şerri ise nefsi insaniye izafe etmiştir.Şerr hakk değildir.Çünkü şearrin hakikatte vücudu yoktur.Şerr diye ; intizam ve ahengi aleme mugayir bir şey ararsanız bulamazsınız.Şerr bize göredir.Ölmüş hayvanın leşi bize göre fenadır.ama o cifede oluşan kurtçuklar açsından nimettir,hayr dır.İnsan tükrüğü yılanın ağzına düşse ,yılan ölür.Yılanın tükrüğü(zehri) insan ağzına düşse insanı öldürür.

İLİM VE AMEL ARASINDA NE FARK VARDIR?

İman ile amel neticede birleşir.İlim; tecrübeden sonra hasıl olan yakindir. Bununda evvelinde bir inanmak vardır.Mesala:Elimize bir çiçek tohumu verilse ve biz  onun çiçeğini hiç bilmesek ve bize denilse ki:Bunu şu şekilde diker ve hizmet ederseniz şu mevsimde şu renk güzel kokulu bir çiçek olur.Biz ona inanır, diker ve sonra çiçeği görürüz.Demek oluyor ki imanın neticesi amel ile birleştirdiniz ve çiçeği tecrübe ile meydana çıkardınız.Bu netice bir ilim oldu.Yani ikinci bir sefer o çiçeğin tohumunu gördüğümüz zaman  aynı neticeyi alacağımızı bilmekliğimiz bir ilimdir.Hatta bu sefer buna biraz daha itina edersek daha iyi netice alabileceğimizi ümid ederiz.İşte iman ile amel de böyledir.Bunlar ilmin ziyadelenmesine hizmet ederler.
Şuna dikkat edelim:İlim tecrübe neticesinde hasıl olan yakınlıktır.İnsanın hayatı bütün hadisatı tecrübeye kafi değildir.O halde tecrübe edenlerin haberini kabul etmek zaruridir.İşte bukabule "iman"denir.Cenab-ı Peygamber:"İza tehayyertüm fiyl'ümuri feste'ıynu men ehlil kuburi";"İşlerinizde acizkalırsanız, vefat edenlerin asarına müracaatediniz" buyurmuşlardır.

10 Mart 2018 Cumartesi

KURANIN KAĞIDI KADAR MANASINA DA HÜRMET GEREKİR

Kağıt üzerine tab olunmuş Kur'anı öpüp alnımıza süreriz.Şüphesiz bu hürmet gereklidir.ancak bundan daha mühimi manasına da hürmet etmemiz gereklidir.Toplumumuzda Kur'anın manası yaşanmamakta, kitaba hürmet gösterilmektedir.Kitabın ismi, günlük dünyevi maksatlarımızda bir araç-gereç gibi kullanılmakta ve nefsi duyguların zemininde kullanılmaktadır.
Kenan Rifai hazretlerinin bir örneği vardır: Yazılmış, zarflanmış ve pullanmış bir mektubu birisine verip bu mektubu postahaneye teslim et desen, bu şahıs mektubu öperek cebine koysa "baş üstüne" dese ancak postahaneye gitse gelse fakat mektubu teslim etmese, senin isteğini yapmış sayılır mı?sayılmaz.Kur'an insandan bir şeyler istiyor.Bunlar yapılmayıp ,sözleri ezberlense maksat hasıl olmaz.Oturduğum yerden sayısız şekilde "Ben Ankaraya gidiyorum" diyeyim, maksat hasıl olur mu? olmaz

CÜZZAMLIDAN KAÇIN HADİS-İ ŞERİFİ

Bir Amerikalı doktur şöyle der:"Hazret-iMuhammed (sav)'in :Cüzzam illetinden arslandan kaçar gibi kaçın"hadisini gördüm ve Benzeyen ile benzetilen arasında bir münasebet olmasa Hz.Peygamber (sav) arslandan kaçar gibi kaçın demezdi.Yani Kaplandan, kurttan kaçın dememiş de niçin arslan demiş diyerek bu hastalığın üzerinde uzun seneler tetkik yaptım, nihayetinde bu hastalığın mikrobunun arslan şeklinde olduğunu gördüm ve hayretler, zevkler içinde kaldım."

KUR'AN DA HZ.PEYGAMBER (SAV)TARİFLERİ

Kitabullah,Hz.Peygamber (sav)'i ,herkesin bulunduğu sınıfa göre tarif etmiştir:
Anlayışı en az olan sınıfa:"Ene beşerün mislüküm.."(Kehf 18/110) demiş.Dini iyi anlayanlar bu ayet-i celileden:"Ey misle mecmuıküm leyse ke ehadin minküm" manası anlaşılır "demişler.Manası şudur:Ben sizin heyeti umumiyeniz gibiyim, içinizden biriniz gibi değilim".Bilumum beşerdeki kemal sıfatlarının toplamıdır manasıdır.Esasen kendileri "Ben güzel ahlakı tamamlamaya gönderildim" diye beyan buyurulmuştur.
Cenabı Hakk, Hazreti Resulullah'ı biraz daha iyi anlayanlara:"Ve ma rameyte iz rameyte velakinallahe rema"(Enfal 8/17) buyurmuştur.
Hz.Resulullah'a iman , Allah'a imandan daha zordur.Çünkü, Hz.Resulullah yer içer, gezer inasana ait muameleleri yapar.Vahiy kısmını anlamayanlar "O da bizim gibidir" der ayağı kayar.Cenab-ı Hakk"Ve terahüm yenzurune ileyke ve hüm la yübsırun"(Habibim, onlar sana bakıyorlar amma göremiyorlar" buyuruyor.Demek ki bakmakla görmek arasında fark vardır.

DİN NEDİR?

"Din ne demektir ?" diye sorulunca , hemen ekseriyet"Namaz kılmak,oruc tutmak" diye cevap verir.Halbuki namaz kılmak, oruc tutmak ,din değildir, dinin  umdesidir(inanılacak temel fikridir).
DİN, bizim bu aleme nereden geldiğimizi. burada ne gibi vazifelerle mükellef bulunduğumuzu  ve bu alemden sonra nereye gideceğimizi bildiren bir ilmi celildir.Aslını, Rabbisini, meadını (dönüp gideceği yeri ) bilmek aşkıdır.Müspet  ilim dediğimiz fenni ilimler bizim bu aleme nereden geldiğimizi ve bu alemden sonra nereye gideceğimizden bahsetmez.Fen, hadiseler arasındaki münasebeti araştırır,"Nasıl " sualine cevap verir,"niçin" sualine cevap vermez.
İman aşkını tedarik ise ancak din ile olur.Din ve iman, vicdanın terbiyecisidir.
Yeryüzünde belli başlı altı din vardır:Buda, Zerdüşt, brahma,Yahudilik,Hırıstiyanlık veİslamiyet.
Dinin öğretmenlerine Enbiya (Peygamber) denir.Enbiya; Allah'ı isbata değil, Onu beyana, kemalat-ı ilahiyyesini ilana gelmişdir.Zira Allah, isbata muhtac değildir.

9 Mart 2018 Cuma

İMAN NEDİR?

İnsanın kendini iyi dinlediği zaman "ebed ebed" sedasını duymasına "iman"denir.Makbul olan iman amelden sonra olan imandır ki :Buna iman-ı şühudi denir.Bunun harici misali,Amerikanın varlığını dünya atlası üzerinde bilmek değil, yahut orayı görmüş olan birinden dinlemek değil, bizatihi gidip görmek demek olan bilgidir.

DİN/MEŞVERET

"VE ŞAVİRHÜM FİL'EMRİ"(Ali imran 3/159) ayeti ile Cenab-ı Hakk, Peygamberine meşveret il emir buyuruyorlar.Halbuki Peygamber,her hususta ilhama mazhar kılınmış ve Hakk'ın yardımı ile kuvvetlendirilmiştir.Böyle olmasına rağmen meşveret ile emir buyurulmasında hikmet ve incelikler vardır.Meşveret kalkarsa istibdad başlar, benlik belası ortaya çıkar.Benliğinden dolayı kibr ü gurura düşen adam, müşavere kabul etmez.Böylece de neye elini atsa hüsranla karşılaşır.
Meşveret ve münazara ; rahmet kapılarının anahtarıdır.
İstişarede beş haslet vardır:
1-İstişare edeceğin kimse:Sıhhatli görüşe sahip, yani kamil bir kimse olacaktır.Zira her akıl sana nasihat vermez, her nasihat veren de akıl olmaz.
2-Din ve  takva sahibi olacak.
3-Nasih ve muhib olacak.Hasud, gayızkar kimse ile istişare , insanı felakete sürükler.
4-Elemlerden , kederlerden salim olacak
5-İstişare edilen iş: ne mutabaat olunmuş bir garaz, ve ne de nefsin müsade ettiği huzuzat olacak.

DİN/BENLİK

İslam'da kendini beğenmeklik kadar kötü bir sıfat yoktur.Bu nedenle Efendimiz (sav)"Ademoğlunu helak vartasına düşüren üç kötü sıfattan biri:Kendini beğenmesidir..Eğer sizin hiçbir günahınız olmasa idi, korkarım ki işleyeceğiniz her günahtan daha büyük günah olan kendini beğenmişlik seyyiesini işlerdiniz ki , bu da sizi vartai helaka düşürürdü" buyurmuşlardır.

DİN/HEVA

İnsanın vücud iklimine çöreklenmiş:Hırs, tama', buğz,kibr,adavet, rieya, şehvet namında yedi başlı ejderha vardır..Din lisanında bunun ismi:Nefsiemmaredir.Nefsi emmare aşırı gittiği  zaman "Heva " denilen şey meydana gelir ki onun nüfuzu , insanın bütün kuvvasına te'sireder.Heva vücudu istila ettiği vakit çok kerre aklı da mağlub eder.Ne kadar rezalet varsa hepsinin menşei odur.Nefs ü hevanın yaptığnı iblis yapamaz.Zira iblis , Ademoğluna nihayet vesvese ilka etmekle iktifa eder.Nefs ü heva ise o vesveselere vücud verip , insanı bilfiil measiyi(günahı)işlemeye sevk eder.Buna binaen İslam dininde nes ü heva ile cihada büyük cihad denmiştir.
Cihada ekber sahasında karşı karşıya gelen hasımlardan biri Akıl, diğeri Nefs ü hevadır.Eğer akıl.,din ile mücehhez olmaz ise , o meydanda nefsin kahredici pençesinde çok perişan olur.Onun için aklı, daima din ile kuvvetlendirilmelidir.Akıl din ile kuvvetlendirildiği zaman ancak beşere huzur verebilir.

8 Mart 2018 Perşembe

HAKK SEVGİSİNİN ÜÇ KERAMETİ

Biri derya gibi CÖMERDLİK
Diğeri :Güneş gibi ŞEFKAT
Üçünsü de:Toprak gibiTEVAZU
Hakk muhabbeti ile nefesini tüketen kimsenin bedeni :Vahşidir.Yani:Haksızlardan tevahuş eder,onlarla ünsiyyeti yoktur.
Kalbi:Arşidir.
Tabiatı:Ruhanidir.
Himmeti:Rabbanidir.
Siması:Nuranidir.
Gayesi de:Allah'ın rızasıdır.

ALLAHIN RIZASI NASIL TAHSİL EDİLİR?

Evvela itminan-ı nefs ile tahsil edilir.Bu nefsin  emniyet ve kararlılık içinde olmasıdır.Zira itmi'nan-ı nefs olursa: Yorgunluk kalkar, yol kısalır.Sonra Allah'ın kullarına adl ü ihsan ile muamelede bulunmak suretiyle tahsil edilebilir.Adl ü ihsan ile muamele :Menfeatla olmaz ancak faziletle olur.Adl'in açık manası :insanların hukukuna riayettir.
İhsan;Hakk'ın vergisini , minnetsiz, mürüvvete müstehak olan kimseye vermektir.Bu hususta ahlak-ıilahi ile tehalluk etmedikçe olmaz.

NE ZAMAN MESUD OLURUZ ?

Saadet müslümanın malıdır.Niçin mesud olmuyorsunuz? Şeriat deliliniz, meşveret kefiliniz, insaniyet sebiliniz, marifet ziynetiniz,çalışmak emeliniz" olursa o zaman mesud olursunuz.

DİN-HÜRRİYET

Hakiki hürriyet , güzel ahlaktan doğar.Onun için insanlığın efendisi:"Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" buyurmuştur.
İnsan güzel ahlaka ulaşması için öncelikle cehaletini parçalaması gerekir.Cehalet ortadan kaldırılmadıkça mekarimi ahlak sahibi olunamaz. Güzel ahlaksız, marifetsiz hürriyet; haydutluktan ibarettir.Bu nedenle İslam dini:"Hakiki hürriyet, adaletle tahdid edilen hürriyettir" diye beyan eder.Adaleti şiar edinen kimse , hiçbir vakit alçakca temenniler ile yaşamaz, daima mertçe teşebbüsle yaşar.Güzel ahlak , manevi hayatın gıdasıdır.o gıdadan mahrum olan milletler yaşayamaz.
Mana'da hürriyetin tarifi vardır:İnsanın aslını, Rabbisini, mebdeini ve meadını bulmasına "hürriyet" denir.Bunu harici bir örnekle anlatırsak:
Bir şeftali çekirdeğini ele alalım, bu çekirdek ne vakit hürriyetini ilan eder, bunun üzerinde duralım:
Şeftali çekirdeğini dikeriz, bir şeftali ağacı meydana gelir, yapraklanır, çiçeklenir, nihayet bir şeftali olur, ilk diktiğimiz çekirdek  gibi bir çekirdek meydana gelir ki o vakit ilk diktiğimiz çekirdek hürriyetini ilan etmiş demektir.
İşte insanda bu aleme gelmiştir.Bilmeye, bulmaya, olmaya.Ne vakit ki bunlar olur, manada hürriyeti tamam olur.
İslam dini, sebebi hilkatin marifet olduğunu, sayılı nefesin; hayatın sermayesi olarak verildiğini , binanaleyh dedikoduya meydan olmadığını açıkça ilan eder.
Bu emirde az söyleyip; alemi insaniyete huzur verecek çok iş yapmak manası aşikardır.İslamiyet insanlığa düşmanlık ve husumet telkin etmeğe değil, onu zulmetten nura çıkarmak için gelmiştir.

DİN/ADALET

Bir milletin payidar olması, terakkisi de adaleti nisbetindedir. Buna binaen "ELLA TETĞAV FİL MİYZAN"(Rahman 55/8) ayetindeki "Mizan" dan murad "ADALETTİR"buyurulmuştur.
Yine bu büyük din:
"Bir gün adalet icra etmek, yetmiş sene ibadetten hayırlıdır" diye ferman eder.
Yine bu dinin en büyük öğüt ve nasihatındandır:
Birrü takvada muavenet
Hükümette adalet
Yapılacak işlerde müşavere
Muamelede ihsan..Bu esaslara dikkat etmeyen milletler, mevcudiyetlerini muhafaza edemezler.Onun için "Bir millet küfr ile devam eder, fakat zulm ile devam edemez" denmiştir.Zulüm kadar Allah'ın gadabını çabuk tecelli ettiren hiçbir şey yoktur.Saadeti yıkan yegane şey yine zulümdür.Adaletsiz bir hükümet payidar olmadığı gibi, adaletten mahrum olan bir heyet de bahtiyar olmaz.Makamı insaniyete ayak basmayan, Allah korkusu ile kalbi canlanmayan kimseden adalet ümid edilemez.Allah korkusu ile canlanan kalbde gadap,hiddet,kibr, hırs,şehvet rüzgarları esmez.Bu rüzgarlardan azade olan kimse de :Allah'ın emirlerine sımsıkı sarılıp, nehiylerden şiddetle sakınarak adalet icrasına çalışır.

DİN-MUHABBET

İslam dininde Allah'a muhabbetin ölçüsü nedir? şudur:
Allah'a muhabbeti olan bir kimsenin evela; onun mahlukatına karşı kalbi yumuşak, şefkat ve merhametle çarptığı gibi  İslam dini tatbikatlı din olduğundan "Sözle dava halledilemez, bu söylenenlerin dışarıda eserleri görülmelidir" diyerek icraat ister.
Muhabbet, insanı :" Evvela canan, sonra can" diye yaşatır.Bu iki mühim esas tatbik edildimi bütün kötülükler yıkılır, hususi imtiyazlar tepelenir, rüşvet orta yerden kalkar, adalet meydana gelir, adalette emniyeti vaz eder.Onun için Rüşvet bir kapıdan girdi mi adalet derhal pencereden çıkar" denmiştir.

DİN/FAZİLET

İslam dini öyle bir dindir ki:
"Zayıfın hakkı, kuvetliden kolayca alınabilen cemiyet. medeni cemiyettir" diye ilan eder.Menfeat celbini değil, zararlı olan şeylerin defini emreder.Onun için onda hedef:Menfeat değil, fazilettir.
İnsan, fazileti menfeata tercih etmedikçe felaha kavuşamıyacaktır.Fazileti menfeata tercih sadece islamiyette mevcuttur.İslamda hayat "Mücadele" diye tarif edilmez Yardımlaşma diye tarif edilir.Düşeni kaldırmak, anlaşmak,müteaddid kalıplarda bir ruh olarak yaşamaktır.İslamda bir kimsenin kıymeti:Hakk7ın vermiş olduğu nimetleri yerliyerine kullanarak, meydana getirdiği güzel işlerle ölçülür.Hz.AliEfendimiz"Her şeyin bir kıymeti vardır, insanın kıymeti de :Güzel işlediği işlerdir" buyurmuştur.

DİN/MEDENİYET

İslam dininde medeniyet:"Muhafaza-i Hak", Adalet de:"Her şeyde hakkı kabul etmek" diye tarif edilmiştir.Ve "Bu kaidenin tatbikatında herkes önce kendi nefsinden başlamalıdır" diye emreder. Ferdleri adil kimselerden teşekkül eden cemiyetler adil, zalim kimselerden teşekkül eden cemiyetler zalim olur.Bu nedenle Cenabı Peygamber (sav):"KEMA TEKUNU YÜVELLA ALEYKÜM":"Olduğunuz gibi idare olunursunuz" buyurmuşlardır.
Cemiyeti idare edenler , adl ve zulm meselelerinde ferdlerin mesleğine tabidirler.Zira hakikatte her şey Hakk'ın kudret elindedir.İnsanlar neye layıksa , ilahi irade o şekilde tecelli eder.Onun için nizamı alem, Allah korkusu ile kaimdir.Hak'dan korkan hakkı korur.Hak korunursa halka emniyet gelir, saadete kavuşulur.Medeniyetten beklenen de budur.

DİN/AKIL

Akıl yalnız alem-i hikmetde işleyip, alem-i kudrette işlemediğinden , insanın aleme kudretde olan alakası, alem-i hikmetde olan alakasından daha mühim olduğundan  ve huzuru yalnız orada bulup , en son dayanacağı yer de orası olduğundan ; akıl , bu sebeblerden dolayı insana kendi vechesine layık saadeti veremez.Sonra akıl çok kere heves ve şehvetin oyuncağı olur.Öyle olur da şehvetin hükümlerine uymaya mecbur kalır.O vakit aklın vazifesi ; sanki hayvani şehvetlerin, kötü ihtirasların bir çok şubelerine kolaylık göstermek, onlara mani olacak şeylerin izalesine çare bulmak olur.
Bu nedenle büyük kitapta "İNNEL İNSANE LEFİY HUSRİN"("İnsan muhakkak ki zarardadır" buyurulmuştur.
İnsanı bu uçurumdan çıkarmaya bir cazibe yazımdır.İnsanın tam bir saadete kavuşabilmesi için akıl kafi değildir.Bu nedenle insan semadan inen bir cazibeye muhtaçtır.O semavi cazibe de Din'dir.Ve insanı ona sevk eden sadece Rabbül-aleminin hidayetidir.
Bir kalb ; Allah muhabbetiyle aydınlatılmaz, bir akıl Allah korkusuyla terbiye edilmezse , o kimse nefsinin hayrını ayaklar altına alır da söz ile değil , hak ile insan haklarını koruyabilir mi?Bu nedenle alemde en büyük nimet Müslümanlıktır.Müslümanlık Hak yolunda kahramanlıktır.
""YA EYYÜHELLEZİYNE AMENU ALEYKÜM ENFÜSEKÜM LA YEDURRUKÜM MENDALLE İZEHTEDEYTÜM"(Maide  5/105)"Ey iman edenler.Siz nefsinizden sorumlusunuz.Siz hidayet/doğru yol üzre olduğunuz takdirde sapıklığa düşen kimse size zarar veremez"

7 Mart 2018 Çarşamba

DOĞRU SÖZ VAKTİNDE SÖYLENMELİDİR?

Eski yahut eskimeyen tabirle sabık Diyanet işleri Başkanı Mehmet Görmez'in bir mülakatında dile getirdiği sözler şunlardı:
*Ahkam kesen fetvalara değil, hikmetli öğütlere ihtiyacımız var.
* Hiç kimse dinin hamisi değildir. Dinin hamisi yalnızca Allah’tır.
* Din taraftar toplama aracı değildir.
* İslam dünyasında büyük zulümler, büyük katliamlar, büyük fitneler yaşanırken yaptığımız hiçbir dini tartışmanın hakikat terazisinde hiçbir kıymeti yoktur.
* Haçlılar Kudüs’ü işgal edip, Şam’a yaklaştıklarında, Bağdat Moğollar tarafından  işgal edilirken, Allah’ın esma ve sıfatları üzerinden birbirini tekfir eden alimlerimizin durumuna düşmemeliyiz.
* Din özgürlüğü ile din istismarını birbirinden ayırmak gerekiyor. İstismarın en kötüsü, en çirkini, en aşağılık olanı din istismarıdır.
* Görevde iken de yüksek sesle ifade ettiğim gibi, sahte bal satanlarla ilgilendiğimiz kadar sahte din tüccarları ile ilgilenmiyoruz.
* Müslümanlar olarak son iki asrın bütün değişimlerine hazırlıksız yakalandığımız gibi hız çağının getirdiği dijital dünya çağına da hazırlıksız yakalandık
Bu sözler vazifeden ayrıldıktan(azledildikten !) sonra söylenmiş hakikatlardı.Başkan, Hak Teala'nın içkinin kumarın, piyangonun haramlığını dile getirmediği gibi ,devlet imkanlarının israf edilmesinin işareti olan lüks araçların varlığına da karşı çıkmadı. "DİNİN İZZETİ" söylemi ile "NEFSİN İZZETİ"nin birbirine karıştırıldığından ise hiç söz etmedi. Günaydın hocam,.şimdi serbest konuşabilirsin. 
Mesnevi-i şerifte bir hikaye anlatılır. Adamı kervana bekçi diye almışlar. Gece olunca haramiler kervanı soymuşlar. Sabah olduğunda malların hırsızlandığını gören kervan sahibi hemen bekçiye çıkışmış:Niçin mani olmadın? diye. Bekçi demişki adamlar kalabalıktı ve üstelik ellerinde silah vardı.Kervan sahibi :Peki bari bağırsaydın (!)."Bekçi :o zaman korkmuştum ama şimdi bağırabilirim "diye cevap vermiş.


BİR KİŞİYİ YARGILAYABİLMEK İÇİN

Benim hayatımı yargılamadan önce, benim ayakkabılarımı giy ve benim geçtiğim yollardan, sokaklardan, dağ ve ovalardan geç. Hüznü acıyı ve neşeyi tat. Benim geçtiğim senelerden geç, benim takıldığım taşlara takıl. Yeniden ayağa kalk ve aynı yolu tekrar git, benim gittiğim gibi. Ancak ondan sonra, beni yargılayabilirsin.” Hazreti Mevlana

KARIŞTIRILMAMASI GEREKEN ŞEYLER

İslamiyetle bizim Müslümanlığımız karıştırılmamalıdır.İslam gurubu olmayan parlak bir güneş olup,biz kendi kalbimize perde çekerek onun ışığının kalbimize girmesini önlersek  karanlık içinde kalmak islamın kusuru değildir.Kalbegirmemekle güneşte kusur yoktur.Kişi, kendisi karanlığına sebeb olmuştur.
Bu nedenle adı müslüman olan ve yine iddiası islamı yaşamak olan devlet idarecilerinin,adı dini ve diyaneti savunmak olan resmi kurum ve kuruluşların görevlilerinin müslümanlığı ile İslamiyeti karıştırmamak gereklidir.Biri saftır,parlaktır asla kir kabul etmez.Diğeri ise nefse karıştığı için saf değildir.

HAKİKİ İLME TALİB OLANLARDA OLMASI GEREKLİ HASLETLER


Hakiki ilme talibolan; kendi nefsinde şu altı hasleti görürse ancak kam alabilir:
BİRİNCİSİ:Allah Teala beni ,insan haklarına riayet etmeye , bütün farzları icraya me’mur yaratmış ve mükellef kılmış.Benbufarzları hakkıyla ifa edebilmem için ilme  muhtacım, onun için ilim taliminemuhtacım.
İKİNCİSİ:Allah beni günahtan, isyandan men etmiştir.Emirleri ve nehiyleri tefrik edebilmekliğim için ilmi bir iktidara muhtacım.Bundan dolayı ilim öğrenmeye mecburum.
ÜÇÜNCÜSÜ: Cenabı Hakk, nimetlerin mukabil , kullarına kendisine şükretmeyi vazife kılmıştır. Bu nu hakkıyla yapabilmek için yine ilmi talime muhtacım.
DÖRDÜNCÜSÜ Beni halk ile insaflı muameleye memur etmiştir.O da ilme muhtacdır.Yine ilim öğrenmeye mecburum
BEŞİNCİSİ:Belaya sabretmeklikle emrolunmuşum.Sabrın faziletini bilmek de ilme bağlıdır.Bu nedenle ilim talimine mecburum
ALTINCISI:Şeytana düşmanlıkla emrolunmuşum.Bu hususuta muvafakiyet de her şeyden ziyade ilme muhtacdır.
İnsan kendini bu derecelerden geçirir de bilgiye sahip olursa , o vakit insanlığa hadim olur.Yoksa bunun haricinde sahte bir bilgiye malik olursa , insanlığa, bir cahilden daha fazla ziyanı olabilir.

6 Mart 2018 Salı

HADIM ETME CEZASI

Gündemi meşgul etmek adına yapılmış basit bir argo ağzı.Yegane otorite olan Allah Teala, suçlara ilişkin ceza türlerini Kur'an ve Peygamber(sav) açıklamasıyla netleştirilmiştir.Hırsızın eli kesilecek,Zina eden recmedilecek v.s gibi.İnsan bedenine ait bir başka vasıtanın tatil edilmesiyle alakalı ceza türü bulunmamaktadır.Cezanın çeşitli yansımaları vardır.Verilecek ceza, aynı suçu işleme niyetinde olanları caydırıcı türde olmalıdır.Hadım etme cezası insanda hangi duyguyu yok edecek Tıbbın bunu açıklaması gereklidir.Erkeklikten kesilme ile alakalı kesin bir sınır bulunmadığından "yaş yetmiş iş bitmiş" tabirini rahatlıkla söylemek mümkün değildir.Bu nedenle Kur'an'ın temel suç saydığı ve cezasını belirttiği konularda insan bedenine ilişkin yeni bir ceza türü belirlemek bizce isabetli olamaz.

HAKİKİ İNSAN

Feyz  manevi tecelli,bolluk,bereket,ilim,irfan,kerem,salikin çalışma ve çabası söz konusu olmaksızın Allah tarafından onun kalbine herhangi bir hususun verilmesi manasında olup Feyzimarifet;Cenab-ı Hakk'ı bilmenin , tanımanın meydana getirdiği feyiz tecellisidir.Bu meziyet kimde varsa hakiki insan odur.Bundan mahrum olana dem, suretde insan görünse de hakikatte bu ünvan-ı celil ile şerefi imtiyaz olmaya hak kazanamadığından , o kimse Hakk'ın giydirdiği "kerremna " tacını kendi eli ile çıkarmış demektir.Her şeyin bir hakikatı olduğu gibi İnsanlığın da bir hakikatı vardır, o hakikat de:Feyzi Marifetten ibarettir.

5 Mart 2018 Pazartesi

KOYUNLAR ,ÇOBANIN ÖNÜNDE BULUNURLAR

Şüphelibir  trafik kazası ile faili meçhul şekilde ölüme giden Adnan Menderes’in oğlu Yüksel MENDERES  öğrenci olup Meclis’e geldiğinde Osman Bölükbaşı’nı meclisin arka sıralarında otururken yanına yaklaşır ve “Osman amca niçin ön sıralarda oturmuyorsun?” diye sorar.Bölükbaşı; “Koyun ve keçiler ileride otururken , çoban arkalarında durur” sözünü söyler.bu sözü çocuk babasına aktardığında babasıda tasdik eder.”Evet doğru söylemiş.koyun ve keçiler çobanın önündedirler”

MİLLETVEKİLİ OLAN ARZUHALCİ


Toplumsal tebeddülatlar yaşanırken sıradan insanların milletvekili seçildiğine şahit olunmuştur.1950 seçimlerinde Konya’dan milletvekili seçilenler arasında bir işhanının zemininde kaldırım üzerindeküçük bir masa üzerindeki daktilosu ile arzuhalcilik yapan Muhittin Güzelkılıç isimli şahıs milletvekili seçilmişti.Ancak 1954 seçimlerinde,Menderes’e yakın olup devletimkanlarına ağızları alışan taife böyle bir sıradışılığa imkan bırakmadılar.Menderes yemedi ama etrafındakiler yedi.Bu nedenle İdam edilerek şehadeteyürüdü.”Sizi buraya tıkan güç bunu istiyor” sözünü Yassıada mahkemesi başkanı ifade etmişti.

DUVARDAKİ FEVZİÇAKMAK YAZILARI


Sultanım Necib Efendi anlatmıştı.Padişahlıktan cumhuriyete geçiş olan tebeddülatı(değişim) yüz yıl önce yaşanmıştı.Ve bu değişimi yapanlar  Padişah kurumlarında(medreselerinde)yetişen insanlardı. Mustafa Kemal,Fevzi Çakmak ve Kazım Karabekir gibi tarihe mal olan şahsiyetlerdi.Daha sonraki süreçte cihan harbin girilecek endişesiyle Anadolu’da yetişen ve stoklanan gıdalar gibiTereyağı’da Anadoludan toplanarak soğukhava depolarında stoklanmış ve bir yıl süre ile acıyan bu yağ millete yedirilmişti.Babam görevi gereği eczacı idi.İstanbul Kulelideki binayı babamla birlikteziyaret ettiğimde,FevziÇakmak’ın hapıs yahut göz altında tutulduğu bir odanın duvarlarına bizatihi kendisinin kazıdığı “Fevzi Çakmak” YAZILARINI GÖSTERMİŞTİ.

4 Mart 2018 Pazar

EN BÜYÜK NİMET DİN'DİR

Cenab-ı Hakk7ın nimetlerisayısızdır.Bu nimetler içinde en büyük nimet, Din ni'metidir.Zira din, bizimnereden geldiğimizi, venereye gideceğimizibildirir.Onu hakkıyla bilen kimse de ;Aslını, Rabbisini, Meadını(dönüp gidilecek yer) bulmak aşkına tutulur.Bu aşk ona vazife verir, yaratılıştaki gayesini duyurur.O gayeyi duyan da felaha kavuşur.
İslam dini beşeriyetin saadetifi tekeffül ettiğinden veahlak ve evsafın da en mükemmeli bu dinde bulunduğundan,Eshab-ı Basafanın (Hz.Peygamber (sav)'in sahabesi) bütün muameleleri din üzerine idi.İslam dininin gereğine ise onu hem kendilerine, hem kardeşlerine, hel alemi insaniyete tatbik ederlerdi.

DİN NEDİR?

Din-Kur'an,
Din-nübüvvet,din-Marifet, Din-ilm, Din-akıl, Din-cehl, Din-Medeniyet, Din- Fazilet, Din -Muhabbet, Din-Adalet, Din-Hürriyet, Din-Huzur, Din-Emanet, Din-Çalışma, Din-Rıza, Din-Heva, Din-Benlik, Din-Muhaseb-inefs, Din-Meşveret, Din-Kemal, Din-Dostluk, Din-Tevazu'dur.
İslam dini ile Kilise dini arasında çok fark vardır.Kilise dininde din ile dünya ayrıdır.İslam dininde isedin ile dünya ayrı değildir.Zira islam dininde dünya;bu görülen mezahir değil, "insanı, hak ve hakikatden alıkoyan şey" diyetarif edilir.Öyle olmasa  idi, İslam, ilimlere mevzu, sanatlara model verebilir mi idi?