30 Ekim 2022 Pazar

İNGİLTERE RUSYANIN YANINDA İDİ

 Birinci Dünya savaşının çıkmasına neden olan olay Avusturya veliahdının Saraybosna'da bir sırf tarafında nöldürülmesi üzerine Avusturya Sırbistana savaş açtı.Buna karşı Ortodoks Rusya da Sırbistanın yanında yer aldıAlman'ya Avusturyanın yanına geçti.Fransa ve İngiltere'de Rusyanın yanına geçti.

Rusya Ukraynayı işgal etmekte ve sekiz aydan beri savaş devam etmektedir.Bu savaşta Fransanın ve İngiltere'nin açıkça Ukraynaya desteği gözükmemektedir.Tıpkı yüz yıl öncesinde olduğu gibi bir tercih sözkonusudur.

İTTİHAT VE TERAKKİ HAREKETİ

 Tamamıyla Osmanlı'yı azınlıklara ve gayrimüslümlere teslim etme hareketidir.Sultan abdülhamid'i devirerek iktidarı gasbeden bu cunta, dönmelerden başka hiç kimseye hizmet etmedi.Bu cunta, seçimleri bir terör havası içinde yaptırıp kendi adamlarından başkasını seçtirmemişlerdir.Seçilen mebuslar arasında Jön Türkler, Yahudiler, Ermeniler, Rumlar ve Bulgarlar çoğunluğu teşkil ediyordu.Ortalığı bir devlet terörüne dönüştürmüşlerdir.28 Nisan 1909 salı günü gayri meşru fetva ile (Elmalılı Hamdi yazır7ın yazmış olduğu fetva,Şeyhulislam Ziyauddin efendiye zorla imzalattırılarak ) meclisi mebusanda okunmuş ve Abdülhamid, Ermeni, rum ve yahudi milletvekillerinin oyları ile hal edilmiştir.

Başlangıçta ittihat ve terakki içinde bulunan filozof Rıza Tevfik şunları yazmıştır:

DİVANE SEN DEĞİL MEĞER BİZMİŞİZ/ BİR ÇÜRÜK İPLİĞE HÜLYA DİZMİŞİZ/SADE EDLİ DEĞİL EDEPSİZMİŞİZ/TÜKÜRDÜK ATALAR KALBİGAHINA

SONRA CİNSİ BOZUK AHLAKI FENA/BİR SÜRÜ TÜREDİ GİRDİ MEYDANA/NEREDEN ÇIKTI BUNCA VELED-İ ZİNA/YUH OLSUN BUNLARIN HAM ERVAHINA

ÖMER HAYYAM

 Ömer Hayyam , bir fahişe ile bir zahid'i konuşturur:"Bir fahişe, bir zahide dedi ki :Bana fahişe diyorsun doğrudur, ben fahişeyim.Acaba sen de göründüğün gibi zahid misin?"

SİİYASİ ANLAŞMAZLIĞIN İSLAM FIKHINA TESİR ÖRNEKLERİNDEN

hassan b.Ebi Yahya el-kındi şöyle demiştir:"Bir mecliste, Said b.Cubeyr'den zekat konusunu sordum.O da zekatı idarecilere vermemi söyledi.Ne zaman ki meclisten ayrılmak için kalktı, onu takip ettim ve kendisine şöyle dedim:"Sen bana zekatı idarecilere vermemi emrettin.Oysaki onlar zekatı hakiki yerlerine sarfetmiyorlar.'Bunun üzerine dedi ki:'Onu Allah'ın emrettiği hak sahiplerine harca.Bana bu meseleyi insanların huzurunda sorduğun için orada hakikatı anlatamazdım"

 

VELİAHTLIK SİSTEMİ

 Kendisinden sonra yerine geçecek kimseyi daha hayatta iken ilan etme  veya seçme şeklinde ifade edilecek olan 'Veliaht' sistemi , ne islam öncesi Arap-kabile yönetim sistemine, ne de İslam'ın şura prensibine uygun düşmektedir.Müslümanların tarihinde böyle bir sistemi tesis edip yerleştiren ilk kimse Muaviye b.Ebu Süfyan'dır.

Hazret-i Hasan (r.a). hilafeti Muaviye'ye devrederken ; halifeliğin kendisinden sonra başkasına geçmeyeceği ve yeni halife seçiminin Müslümanlar arasında oluşturulacak şura tarafından yapılacağı şartını koşmuştur.

Muaviye Yezid'in halifeliğinin toplum nezdinde yer bulması için yedi sene çalışmıştır.Yezid'i İstanbul fethine göndermiş,Hac emiri yapmış,kesenin ağzını açarak paralar dağıtmıştır.Yezid'in halifeliğine ta başından beri açıkça karşı çıkan beşki :"Hz.Hüseyin efendimiz,Abdullah b.Abbas, Abdullah b.Zübeyr, Abdullah b.Ömer,Abdurrahman b.Ebi Bekr.

MUAVİYE'NİN GÜNAHI

 Hasan Basri hazretleri Muaviye hakkında şunları söylemiştir:"Muaviye için dört günah vardır ki onlardan sadece biri olsa dahi ,onun büyük günah işlediğini gösterir; demiş ve şöyle sıralamıştır:

1-Fazilet sahipleri ve sahabenin hayatta kalanları var iken onlarla meşveret etmeden, sefihleri işbaşına getirip ümmetin arasını bozması

2-Şarap içtiği, ipekli giyip tambur çaldığı ortaya çıktıktan sonra Yezid'i kendisine halife tayin etmesi 3- Peygamber'in hadisine rağmen Ziyad'ı nesebine katması

4-Hucr b.Adiyy'i katletmesi

SOFRA-YI RAHMAN'I ARAMAK/CAHİDE ARİÇ

 Her çiçeğin açması belli bir zamana bağlıdır.O zamanı aşmak, aşırmak ancak bizim emrimizle olur.

Bülbül figan ede ede , gülün başında bekleye bekleye , yaprak yaprak açıldığını görecek ve koklayacak Allah7ın izniyle

Zamanı dürüp bükmek bir kulun haddine midir?Uzayan yolları ve zamanı ilahi varlık kısaltır.Kulun niyazı boşa gider mi sanırsın ? İsteyen, arayan sofra-yı Rahman'ı bulur aşını yer.Kendi sütümüzle ebedi aşımızı yedirdik, büyüttük sizi elhamdülillah.Sizler de deyin Elhamdülillah..(Huu)

Geminin ateşini söndürmeden , dümeni kırdırmadan bindir onları gemiye Yarab!..(14 Ocak 1990/CAHİDE ARİÇ-ÖLÜMSÜZLÜK KİTABI-METLİ DEDE SESLENİŞİ)

HAKİKİ NUR/CAHİDE ARİÇ

Bunca yıl geldiler, gittiler,oturdular, kalktılar.Bazıları sadece kabuğu gördüler içinde ne var bilemediler.Saçımı gördüler, sakalımı gördüler, gah övdüler, gah sövdüler .Hepsi herkes kendini gördüler.

Kur'anın kabını bile açmak istemediler. "Saz" dediler, "Söz" dediler hepsi sözde kaldı.Sazı kimse çalmadı.Sazı dile getirmek kolay iş mi? Kalb tellerini zikrullah ile inletmeyen konuşturmayan saz mıdır? Nay nay mıdır? Elene elene bunca insandan has kul kaç kişi kaldı.

Yüzlerce binlerce Kur'an dağıttım.Onları satırdan okudular da niçin dağıtıldığını, ne olduğunu düşünmediler bile.Çoğu raflarda toz içinde kaldı.

Beni özleyen, hakiki nurumu gören Kur'an okumadan durabilir mi?Beni özledikçe Kur'an a sarılır.Beni okurda hasret giderir.Kur7an vuslata yol açar.

Ne sular içirdim kevserden , ne sular içirdim, abı hayattan elhamdülillah.Nice ölüler dirildi bu sudan .Dirilmek istemeyen öylece kaldı olduğu yerde.

Has kul, has şal dokur, o şala bürünür de mevtaya döner.Allah'a çok şükredin  ölmüş ve dirilmiş kula ne mutlu.İnşallah o ipek şallar kefen olur sizlere  madide de , maneviyede de.

İşte kuzum, kabire uğramak istemeyenler benim dokuduğum şallara bürünsünler de ölünce buyur etsin melekler" Hoş geldiniz ,hoş geldiniz, yeriniz cennet"desinler.Böyle fırsatları kaçıranlar ölü gezerler.Kur'anı okumayanların vay hallerine vay

Ne Kur'an biter ne mesnevi biter.Çünkü ben Hay'ım Hay! Benim ölümsüzlüğümü duyan ve derununda yaşayan elbette mahşere dek baki oluşuma inanmıştır

Felaketler çığ gibi arza yağmakta.Gelin kuzum otağımın altına girin de o çığlar size isabet etmesin.Toplayın, Tohlayın getirin inananları

Kim dayanır o elim akibetlere

Bir temin içine iki can sığar mı?Canan girdi mi maddi canın canını alırlar.

İşte Azrail'e Azraili sorarlar .Kaçıncıdır Azrail alır bu canı yine koyar içine ."Kuş oldum uçtum" der "Burak oldum bindim " der.Etrafa ibret gözüyle bakamamak , ne gaflet kuzum.

Bazen insan, bazen kuş, bazen sail(dilenci) görünürüm.Gelen kim, giden kim? Bunu düşünmezler(Cahide Ariç-Ölümsüzlük kitabı-Metli Sultan'ın hitapları)

RUUHLARIN GIDASI/CAHİDE ARİÇ

 Arza ve arşa Kur'an-ı tebliğ ettim.onun içindir ki:"Lebbeyk ya Resulüm" dedi Allah."Emret. bana emret" dedi Allah." Senin ümmetini bağışladım, namazlarını miraç eyledim "dedi. Onun için "Ya Rasul Allah" dyen kulundan Allah çok hoşnut olur.Ya Rasulallah!(Allah'ın Rasulü) .(CAhide Ariç/Ölümsüzlük kitabı -Metli sultandan hitaplar)

29 Ekim 2022 Cumartesi

Ghazal Shakeri - Shab Āfaridi (Türkçe Çeviri)

KİLİSLİ HAFIZ HİKMET

 BİR HAFIZ HİKMET GEÇTİ KİLİS'TEN

Dr.Mustafa Tekçe

Değerli Dostlarım,

Çocukluğumun unutulmaz hatıralarında özellikle Ramazanla ilgili olanlarda adından söz ettiğim Hafız Hikmet Özsüren 12 Ağustos 2022 günü dünya yolculuğunu bitirdi. Bu haberi oğlu Yalçın Özsüren Bey'den duyduğumda çok üzüldüm. Bir anda sanki film şeridi gibi onunla ilgili hatıralarla, acı tatlı ve zorlu hayatı peşpeşe gözlerimin önünde canlandı...

Onu ilk defa daha küçük bir çocuk iken sıklıkla geldiği babamın Arasa Çarşısı'ndaki dükkânmızda görmüştüm. İki yaşındayken  geçirdiği trahom hastalığı nedeniyle maalesef kör olmuştu. Gözleri hiç görmüyordu. Hatta göz kapakları gözlerine yapışmıştı. Babası kasap Kestir Cemil usta onu küçük yaşta hocalara yollamış dokuz yaşında iken emsaline az rastlanacak bir hafız olmuştu. Tüm hocalar onun gibi zeki birine rastlamadıklarını söylemişlerdi. Herhangi bir ayetin iki kelimesi yolda giderken bile birisi tarafından söylendiği anda ışık  hızıyla ayetin  hatta sûrenin gerisini devam ederdi.   Hiç  baston kullanmaz, kimseye yol sormaz, tıpkı  gören engelsiz insanlar gibi, hatta daha düzgün  ve hızlı yürüyordu.

Benimle ilk o gün konuşup sesimi tanıyınca ondan sonra kaç yıl geçerse geçsin, nerede karşılaşsak, yıllarca  görüşmemiş olsak bile kendisine en ufak bir hitapla seslendiğimde ya da selam verdiğimde bana ismimle hitap ediyordu.

Çocukluğumun ilk oniki yılının unutulmaz mekânı Nurettin Mahallesi Ulu Camii Sokağında  oturduğumuzda Ramazanları sahur sonrası Ulu Camiine mukabele için cüz sürmeğe giderdik. Ulu Camiinde cüz sürmeğe gelenler çok kalabalık olurdu. Koca Camii tamamen dolardı.Hafız Hikmet Ulu Camiinin kapılarından birinden içeri girince herkes rahlelerine Kur-anı Kerim'i ve okunacak cüzün sayfasını açmış hazır olurdu. Hafız Hikmet mihrabın önünde oturan  rahmetli imam Hacı Ömer Beşe Efendi'nin yanına giderek elini öper ve otururdu. 

Cüz takibinden sorumlu yaşlılara gülerek; -bugün kaç dakikada okuyayım siz söyleyin.. der ve keyifle öne arkaya sallanır neşeyle gülerdi.  Onlarda genellikle;

-nasıl istersen öyle oku bitince sabah namazına biraz vakit kalsa yeter.. derlerdi.

Bazı kereler ihtiyarlardan kulağına birşeyler fısıldayanı görmüştüm. O günlerde  cüzü bir jet hızıyla  onbeş dakikada okuyup bitirirdi. Sebebini ancak doktor olduğumda anlamış kendisini yaşlıların durumuna gösterdiği duyarlılık nedeniyle tebrik etmiştim.

Sesi çok güzeldi. Musikîmizin makamlarını bilir, ortamın ve vaktin durumuna uygun bir makamda okuyarak hemen her gün cüz sürmemiz bir sanat şöleni gibi olurdu. İnsanın içine işleyen sesiyle yüce kitabımızın sevgisini yüreklere bir  nakış gibi işlerken, Ulu Camiine bu buğulu seher vaktinde bir coşku yayılır, tüm  cemaat mest olup, özellikle hanımlar çok memnun olurken Allah Allah Allah nidaları Ulu Camiinden gökyüzüne bir niyaz bulutu gibi yükselir, bu niyaza icabet ederek yağan bir rahmet yağmurunun üzerimize yayıldığını hissederdim. Bu sırada bazı derviş meşrep  kişiler coşarak kendinden geçerlerdi. Çocuk yüreğim onları seyrederken sanki onlarla berabermiş gibi aynı duyguları  hisseder bu an hiç bitmesin isterdim. Yıllar sonra anladım ki o anlar benim yazılmış ama gönderilmemiş mektuplarımdı. 

Cüz sonrası kılınan sabah  namazı eda edilip dağılırken Hafız Hikmet bir sevgi çemberinin içinde övgülerle takdir ve tebrik edilirdi. Yıllarca her ramazan mukabelelerinde hiçbir zaman en ufak bir hatası ya da okurken takılması, geri baştan  alacağı bir unutması, takip edenlerin uyaracağı bir yanlışı asla olmadı. Cüzü takipten sorumlu olan yaşlılar;

- Allah seni nazardan korusun esirgesin oğlum Hikmet  maşallah sana  derlerdi..

Ulu Camii dağılırken biz hemen evimize gelir,  ikinci hatim için evimizde de  az sonra kapımızı çalacak olan Hafız Hikmeti beklemeğe başlardık. Her gün aynı neşeyle gelir, sormadan herşeyi bilir, biz ilkokula gideceğimiz için genellikle yirmi dakikada cüzü okuyup bitirir, okul olmadığı günler ise muhteşem bir makamla kırk dakikada okurdu.

Ramazan biterken coşku had safhaya çıkar  hele Kadir gecesi ve hatim gecesi Ulu Camiinde ağlatmadık kimse kalmaz kendisi de hüngür hüngür ağlardı. 

Biz Hafız Hikmeti sanki amcalarımızdan biri imiş gibi çok severdik. Neşeli, esprili, duygulu çok zeki, müthiş bir insandı.

Rahmetli babamla annem hiç tartışmazlardı.  Birgün annem babama bir basit nedenle biraz kırılmış..  O gün  Hafız Hikmet bize geldiğinde;

- bugün neden bilmem evinizde bir huzursuzluk var.. demişti. Biz sonradan işin aslını öğrenmiştik..

Bazen bizimle dertleşirdi. Birgün bizim evde  anlattığını ise hiç unutamadım. Acıyla anlatmıştı.

-Evlilik zamanım gelmişti. Akrabalarımızdan birinin kızına anamlar düğürcü gittiler. Allahın  emriyle kızlarına talip olduklarında akrabalarım;

- kör it de paklavıyadan yal mı umor.. demişler.. anamlar ağlayarak evlerinden çıkmışlar.. Eve geldiklerinde bunu duyduğumda çok kırıldım. C.Allah'ın bile ağrına gitti ki bana öyle bir hanım nasip etti..  emin olun bana piyango vurdu. Allah bana dünya güzeli, dünya  iyisi bir hanımı hediye etti... 

Bir anda bunları dediğinde çocuk kalbim elemle, gözlerim yaşla doldu.. annem rahmetli bile ağlamış asla unutulmayacak bir hüzün yaşamıştık.

Gerçekten  çok mutlu bir evliliği vardı. Hanımı ile kolkola girer, gezer, alışveriş yapar ve  yürürlerdi. Kocasının üstü başı, elleri, traşı pırıl pırıl olur onu tertemiz yaşatırdı.

Oğlu çocuk  felci geçirdiğinde bütün Kilis onlara dûa etti. İstanbul'a hastanelere gitti. İki ay sonra döndüğünde dükkânmızda;

- aman Mıstafa muhakkak doktor olmalısın aman ha sözümü dinle diye elimden tutup bana nasuhat etti..

Daha sonra taşındığımız Şehitler Abidesi karşısındaki Petrol Ofisinin bitişik sokağındaki evimizdeki bir ramazanda yoğun kar yağışlı ve çok soğuk bir gece sahur sonrası evimize geldiğinde şöyle dedi..

- Yahu Petrol ofisinden sokağınıza dönünce birden rüzgar eğik olarak kesildi.. iyice sol duvara yaklaşıp rüzgarı düz olarak karşıma alıp dikkatle  kapınıza kadar geldim. Hele bakın çok büyük bir araba ya da kamyon sokağın başında yolun sağından sol duvara yakın yere kadar saplanıp yan yatıp devrilmiş mi? diye sordu. Hemen paltomu giyip karlara gömülerek sokağa çıktım. Sokağin yarısındaki yol çökmüş  bir kamyonun yarısı yola eğilerek devrilmişti. 

Eve girip anlattığımda  babam;

-Hikmet vallahi sen kör değilsin.. Allah senin gözünü zekâna vermiş yorum helal sana .. dedi..

Silaha çok meraklıydı. Babam onun için;

- attığını mutlaka vurur.. derdi. Tabii biz tüfekçilerin çocuğu olduğumuzdan bunun için onu denemek isterdik. Bir yaz günü  onu razı ederek rahmetli dedem tüfekçi Mustafa Kemal Tekçe nin Şıhlar mahallesi Savaşçı sokağındaki büyük avlulu dede evimize onunla geldik. Koca avlunun bir tarafına kuyunun üstüne  bir hedef tahtası diktik. Avlunun öbür tarafında  eline babamin sonraları devlete teslim ettiği Smith Wesson tabancasını verdik. Önce yürüdü sağ elinin işaret parmağını hedefe koydu;

-gel şuraya bir işaret koy.. dedi. Kopya kalemle bir çarpı işareti çizdik. Parmağını kaldırdı, yürüdü, yaklaşık yirmi metre ilerde avlunun öbür başında durdu. Attı ve tam hedefte  çizdığim çarpıdan vurdu. 

-Aha bu da üç santim altına.. deyip ikinci atışı yaptığında gözlerimize inanamadık. Tam dediği gibi çarpının üç santim altından  vurmuştu.

Yıllar su gibi geçti. Çocukları büyüdü. Gaziantep'te iş sahibi oldular. Mutlu evlilikler yaptılar.Çoluk çocuğa karıştılar. Hafız Hikmet ise çok sevdiği hanımefendisi vefat edip onu kaybedince hayata küstü. Ama çocukları onu baştacı yaparak bir dediğini iki etmeyip sevgiyle baktılar. Örnek evlâtlar oldular. Arada Hafız Hikmet'le  telefonla konuşur, hayır duasını alırdım.  Çok memnun olurdu. 

Ruhu şâd mekânı cennet olsun inşallah.. 

Değerli oğlu Yalçın Bey başta  olmak üzere tüm ailesine, evlâtlarına, torunlarına  sağlıkla uzun ömürler niyazıyla  başsağlığı diliyorum.

Kilise her geldiğimde onun o muhteşem yorumuyla okuduğu ramazan seherleri gözümde canlanıyor, onun bâki kalacak hoş sâdasıyla sanki çocukluk  günlerimdeki gibi Ulu Camiinin içini inim inim inleterek okuduğu cüzlerin  halen yankılanarak yayıldığını işitir gibi oluyorum.

Mihrabın  önünde rahleleri açıp sıralanmış çocukluk arkadaşlarım, yaşlılar, müezzinler Libik hoca, Sabit hoca, imam  Hacı Ömer Efendi, dervişler, fakir tertemiz abide insanları hürmetle  yâd ediyorum.

Evet.. bir Hafız Hikmet geçti Kilis'ten.. 

Dr.Mustafa Tekçe



ÜMMETİMİN SALAHI-CAHİDE ARİÇ

 Ümmetimin salahı için zamanında zindanlarda yattım.O dinsizlerin karşısına çıktım.Bugünkü günlerde ümmetimin felahı için o zaman çektim bu çileleri.

Korkmayın sizin için dayandım bunca imansızların zahmetine hep sizin iç in .Hep bu günler için katlandım.Sizin için o zahmetleri ben çektim.Bunu bilen, bunu bulan iman gücü kuvvetli kaç kişi var.Herkes kendi çıkarının hesabını yapar bu cife günleri bildiğim için katlandım imansızların verdiği cefaya.Nazarlarım ümmetimin üstünden hiçbir zaman eksilmemiştir.Kelamların zuhuru bana gönlünü bağlayanlardan zuhur etmektedir.Yeter ki verilenlerden şüphe etmesinler.Şüphe insanı daima zulmete sürükler.İşte bunlar sizin elinizde olan şeyler.Bir anlık şüpheler insanı öyle geriye iter ki bunun nereden geldiğini düşünemezler.

Yırtma kendini kuzum.Zira acını ben de çekerim.Gönül zenginliğinden vermeye çalışırsın .Alabilen alsın .Alamayana vermeye çalışman lüzumsuzdur.Selamet , teslimiyet sancağına sarılanlarındır.Kur'ana teslimiyet sizleri münafıkların şerrinden setredecektir.Nazarlarım beni sevenlerin daim üzerindedir.Kendi kendinize hüküm vermemenizi tavsiye ederim sizlere.İki noktanın birleştiği yerden verilmekte bu ruhani ilimler.(Cahide Ariç-Ölümsüzlük-Metli dedenin seslenişleri)

KALB GÖZÜ/CAHİDE ARİÇ

 Göz baktığı yeri görür, kalb gözü ise kainatın tümünü görür.Çünkü o iç gğöz ,kalb gözü yedinci makam naktayı süveydadır.Noktai süveyda dedik,Bak yine noktaya geldik.O nokta arşın yedi kat üstüne, arzın yedi kat dibine kadar bütün varlıkları görür.O sizde mevcut kuzum.Onun açılmasını niyaz edin ki ruh seyrana çıkabilsin.

Saniyelerin içine öyle zaman girer ki yüzyıllar, yüzyıllar dalışsanız yine de sonunu bulamayacağınız varlıklar, işte o saniye ve dakikalar içine sığar.Aşk şarabı nice sarhoş eder insanı.Bilmez kendini dolaşır alem-i mekansızlığı.Kelam hoş, kelam hoş, söz latif , ruhani letafetin zuhuru hoş.Yeter dersin amma bu Kur'an mahşere kadar yazılsa tükenmez manayı letafet.Zahiri bir kulun gireceği kapı değildi o ism-i Azam kapısı.Bismillaha sırt çevirenlere kapattık bu kapıları.

Aşk öyle bir mikroskoptur ki en küçük toz zerreciklerini bile süpürür götürür insanların içindenGözle görükmeyen mikroplardan paklar o ilahi ruhu.Aşk kemale eren ruhların gözlüğüdür.Cemal sıfatı ile mücehhez kılınmışların gözüdür o(Cahide Ariç-Ölümsüzlük kitabı-Metli Dede)

RUHUN YENİDEN BEDENLENMESİ

 Fatihanın sırrı kıyamete kadar yazılacaktır.

Peygamberimziin beyni bütün kainatı içine almaktadır.

Beden şehri günden güne gücünü yitirir ve bir gün ölür amma beden şehrinin temeli olan toprak baki kalır.Ruh Allah'ın izniyle aynı toprak üzerinde baki kalır.Yeniden bedenlenir.Bu kıyamete kadar devam eder.

Kalb imam olmuş hücreler secdeye varmış.Gafil kullar gaflete dalmış yolda kalmış(CAHİDE ARIÇ)

28 Ekim 2022 Cuma

NEFSİN TERBİYESİ RUHA VERİLMİŞTİR

 Hakk7ı bulma yoluna akıllı gidilmez.Akılla daha çok dünyevi işler çözülür.Ruh aslında akla galiptir.Bu nedenle nefsin terbiyesi ruha verilmiştir.Terbiye olan nefis elbette azizler mertebesine yükselir. Allah'ın ilahi seslenişleri secdede zuhur edebilir.Tedbiri elden bırakmamalı

FAKİR MUSTAFA EFENDİ

 Fikri baba hazretleri,Hasan Hüda hazretlerine hitaben "buna Kur'an öğret" demesi üzerine Fakir Mustafa Efendiyi Hasan Babam bizim eve getirdi.Tam tamına 40 gün bizde kaldı.babam bu süre zarfında Fakir Mustafa amca'ya Kur'an öğretti.Fakir Mustafa amca Bektaşi meşrep birisi idi(Nakleden :Hasan Hüda hazretlerinin kızı Hatice Sultan) 

Necib Sultan'dan duymuştum,Fakir mustafa Efendi'nin şeriata uygun olmayan bazı halleri vardı.Bu hallerin varlığı ehli tasavvufun bidayetindekiler için azim bir imtihan olmakla Tüm Evliya Akdeniz'e inmak isterken, Fakir Mustafa'ya Akdenize inmek yasaklanmış.(Not:Akdenizden murat Hatay-Adana-Mersin-Antalya tarafıdır)

MANEVİ BİR HAL:TERCÜMANLIK

 Kayseri Pınarbaşılı Bedir baba hazretlerine verilen bir zellikte kendisine tercümanlık denilen bir halin verilmiş olmasıdır.Tercümanlık, bir ihvan vasıtasıyla insanların bazı hal ve sıkıntılarının haber verilmesi veya hastalıkların tedavisi edilmesi halidir.Kamil mürşit, açık keramete rağbet etmez, tezahür eden çeşitli halleri bir tercüman mürit vasıtasıyla nakleder.

Bedir Karahan hazretlerinin vefatından sonra tercümanlık hali ortadan kalkmıştır.Hazretin zamanındaki en önemli tercümanları şunlardır:1- Hacı Ömer 2-Hüseyin karahan 3-İsmail Bayram 4- Battal Hafız

Bir kış günü kaybolan iki tüccarın ailesi Sarız Karakoluna durumu bildirip yardım istemiştir.Karakol bu adamları ararken, hadiseden haberdar olan Bedir baba'nın bir ihvanı " Benim mürşidim Allah'ın izniyle bunları bulur" demiş.Kayıp kişiler için Bedir Efendi'den yardım istenmiştir.Hazretin yanında olan tercümanı Hacı Ömer Yiğit , kendinden geçip konuşarak :"Aradığınız kişiler Sarız'ın şu dağında ateş yakmış , heybeleri başının altında uyumuş ve orada donup kalmışlar" diye haber vermiştir.Söz konusu tüccarlar bildirilen yerde tarif edildiği şekilde bulunmuşlar.

NECİB SULTANIM'DAN

 Nakleden Hasan Hüda hazretlerinin kızı Hatice sultan."Necib Efendi Konya'da iken Hasan Babam onun yanına giderdi."Gömlekci Bahri" denilen maneviyatı olan biriside onlarla beraber idi.derin manevi sohbetler yaparlardı.Bir gün adamın biri onların bulunduğu bir yere gelerek "Oğlum kayıp" dedi.Necib Sultan ona demişki "Oğlun Meramda bir gölet'in içinde".Adam denilen yere gitmiş ve gölet içerisinde oğlunun cansız bedenini bulmuş.

27 Ekim 2022 Perşembe

ATATÜRK'E VERİLEN RÜŞVET(!)-SONER YALÇIN

 Yıl; 1927…

Ekim ayının son günleri…
Atatürk; Nuri Conker, Salih Bozok, Recep Zühtü, Ruşen Eşref Günaydın ve Yusuf Kemal Tengirşek ile sohbet ediyordu.
Atatürk, Sofya Ataşemiliterliği günlerini anlatıyordu. Konu, Şakir Zümre'ye geldi.
Atatürk, Fevzi Çakmak'ın akrabası Şakir Zümre ile Sofya'da tanışmıştı.
Şakir Zümre, ilköğrenimini Varna'da tamamladıktan sonra, lise ve hukuk fakültesini Cenevre'de okumuştu. Varna Türk milletvekili olarak Bulgar Parlamentosu'ndaki 17 Türk'ten biriydi.
İstiklal Savaşı döneminde yurtdışından Anadolu'ya silah ve cephane gönderdiği gibi savaş sanayisinde değerlendirilmek üzere Türkiye'ye usta ve teknisyen bulunmasında da yardımcı olmuştu. Bu üstün hizmetleri nedeniyle İstiklal Madalyası sahibiydi.
İstiklal Savaşı'ndan sonra Türkiye'ye dönen Şakir Zümre, Atatürk'ün onayıyla Türkiye'nin savunma sanayisinin ilk özel sektör fabrikasını kurmuştu…

PIRLANTA TABAKA

Atatürk'ün Sofya anılarını anlatmasının bir sebebi vardı; Şakir Zümre dün ziyaretine gelmişti. “Avrupa'dan dönüyormuş, bana da güzel bir hediye getirmiş. Altın, pırlantalı bir tabaka.”
Konuklarına göstererek, “Pırlantadan da inisiyalleri var! Bayağı pahalı bir şey. İşleri iyi gidiyor anlaşılan” dedi.
Tengirşek, “Milli Savunma'nın taahhüt işlerini yapıyor” dedi. Ve bu söz üzerine Nuri Conker yüzüne anlamlı bir teşebbüs yerleştirince, Atatürk kızdı: “Ne var, neye
gülüyorsun?”
Conker, “Siz, ‘işleri iyi gidiyor' dediniz de, ‘iyi gidiyor' ne demek, karun oldu karun” yanıtını verdi.
Atatürk dedikodu sevmezdi. Sinirlendi. “Ne zamandan beri başkasının parasında gözün var?”
Conker “haşa” dedi, “başkasının parasında pulunda gözüm yok; yalnız milletin parasında gözüm var.”
Atatürk açık konuşmasını istedi. Conker, “Yusuf Kemal Bey söyledi, Milli Savunma Bakanlığı'na çürük çarık şeyler sokuşturuyor, sonra da milyonlar vuruyor.”
Atatürk masadakilere sorular yöneltti. Sonra…
“Ya demek, eski arkadaşlarımız bize sırtını dayayıp hazineyi soyuyorlar, bize de rüşvet veriyorlar,
öyle mi?”
Nuri Conker araya girdi: “Size sırtını dayayan yok. Bir yere sırtını dayamış ise, Milli Savunma Bakanı Recep Peker'in sırtına yaslanmıştır herhalde. Çünkü içtikleri su bile ayrı gitmiyor.”

ARMAĞAN'MIŞ

Atatürk'ün Şakir Zümre ile anıları nereden nereye gelmişti…
Başyaveri Rusuhi Savaşçı'dan Recep Peker'in nerede olduğunu öğrenmesini istedi.
Haber kısa sürede geldi: Kılıç Ali'nin evindeydi.
Atatürk, “Kalkınız Kılıç Ali'nin evine gidiyoruz” dedi.
Eve vardılar; Atatürk sağ elinin başparmağıyla zile uzun süreli bastı.
Zil sesini duyan Kılıç Ali heyecanlandı; “Atatürk geldi; bu onun kapı çalışı…”
Atatürk, Recep Peker'i görünce habersizmiş gibi göründü; “Kılıç misafirin varmış” deyip tokalaştı.
Atatürk sohbet arasında, “Çocuklar size sansasyonel bir haberim var; dün rüşvet aldım!” dedi.
İlk kez Recep Peker'in yüzüne bakarak, “Aldığım rüşveti görmek ister misin Recep Bey?”
– “Estağfurullah Paşam, şaka yapıyorsunuz herhalde.”
Atatürk sesini sertleştirdi:
– “Şaka falan değil. Rüşvet, bildiğin rüşvet.”
Pırlantalı tabakayı getirtti. Peker'e uzattı.
– “Güzel bir tabaka Paşam, güle güle kullanın.”
Atatürk karşılık verdi:
– “Sana ‘rüşvet' diyorum, sen bana ‘güle güle kullan' diyorsun; sana gelse sen kullanır mıydın?”
Peker, “Paşam sanırım şaka yapıyorsunuz; rüşvet olsa siz bunu alır mısınız?” deyince Atatürk şu yanıtı verdi:
“Hiç kimse insana ‘rüşvet' diye vermiyor ki, ‘armağan' diye veriyor.”
Kılıç Ali, meselenin ardında neyin olduğunu merak etti ve dayanamayıp sordu: “Paşam bu rüşveti kimden aldığınızı bize söyleyebilir misiniz?”
“Tabii… Şakir getirdi.”
Peker, “Paşam, şaka yapıyorsunuz. Şakir sizin bunca yıllık yakın arkadaşınız, hiç rüşvet olur mu bu?”
Atatürk kızdı, “Senin de arkadaşın, sana ne getirdi?” Yanıtını beklemeden devam etti: “Şakir senin bakanlığa öte-beri satıyormuş; sana kim bilir neler neler getirmiştir?”
Bu sözler üzerine evin salonuna bomba düşmüş gibi oldu.
Kısa bir süre sonra Atatürk ve misafirler çıkıp gitti.
Kılıç Ali ile Recep Peker evde bir başlarına kaldı…

HÜKÜMET İSTİFA ETTİ

Kılıç Ali misafirine “Kahve ister misin” diye sordu.
Recep Peker, “Ne kahvesi bana bir viski ver” dedi. Çok üzgündü. Atatürk'ün böyle bir davranışı kendine reva görmesini kabul edemiyordu. Rüşvet yemeyeceğini bilmez miydi?
“Ne yapmalıyım” diye sordu.
Kılıç Ali, “istifa et” diye yanıtladı. “Atatürk'ü iyi tanırım, bu sana bir ihtar.”
Recep Peker istifa etmeyeceğini belirtti. “Eğer istifa edersem kuşkuların haklı olduğunu kabul etmiş olurum.”
Ertesi gün…
Kılıç Ali, Çankaya Köşkü'ne çıktı; Recep Peker'in kararını Atatürk'e bildirdi.
Atatürk, “Bir Milli Savunma Bakanı da kolundan tutulup atılmaz ya, kendi bileceği bir iş” dedi.
O akşam…
Atatürk ile Başbakan İsmet İnönü yan yana geldi.
İnönü, Peker'in istifa etmemesinin dedikoduları daha artıracağını söyledi. Sonra bulduğu yöntemi söyledi: “Hükümet olarak istifa etmek.”
Atatürk öneriye sıcak baktı.
İnönü Hükümeti 1 Kasım 1927'de istifa etti.
Tarih: 2 Kasım 1927.
Başbakan İsmet İnönü yeni hükümetini Çankaya Köşkü'ne sundu.
Yeni kabinede Milli Savunma Bakanı Recep Peker yoktu….

SONRA NE OLDU

Recep Peker rüşvet almış mıydı?
Tabii ki hayır. Yoksa….
Bir sonraki İnönü Hükümeti'nde Bayındırlık Bakanı yapılır mıydı?
CHP Genel Sekreteri yapılır mıydı?
1931-1936 yılları arasında Atatürk ve İnönü ile birlikte dönemin “güçlü üçüncü adamı” yapılır mıydı?
Ve en sonunda başkanlığa getirilir miydi?
Recep Peker dürüst bir devlet adamıydı.
Keza….
Şakir Zümre değerli bir işadamıydı.
TSK'nın ihtiyacı olan ilk silah ve cephaneler, ilk Türk denizaltı su bombaları, Şakir Zümre Fabrikası'nda üretildi. 1937'de Yunanistan, Bulgaristan, Polonya, Mısır gibi ülkelere silah ve cephane ihraç etti. Ne yazık ki, İkinci Dünya Savaşı sonunda ABD ile yapılan anlaşmalar gereği, yapılan silah yardımı nedeniyle Şakir Zümre Fabrikaları, silah ve cephane üretimini terk etmek zorunda kaldı. Soba üretmeye başladı!
Peki… Atatürk neden bu kadar sert tepki gösterdi?
Üç nedeni vardı; Atatürk laubalilikten hiç hoşlanmazdı; Sovyetler Birliği heyetine Ankara'da verilen davet sırasında ev sahibi Milli Savunma Bakanı Recep Peker'in davetlilerden Korgeneral İzzettin Çalışlar'ın çenesini kaşımasına çok kızmıştı. Böyle laubali birinin bakan olmasını kabul edemiyordu.
İkincisi… Doğru bile olmasa dedikodulara adı karışmış arkadaşından hediye almayı kabul edememişti, kızgındı…
Üçüncüsü... Halkın parasının soyulmasına büyük tepki gösteriyordu; bu konularda çok hassas davranıyordu…
Recep Peker olayı ne ilk'ti ne de son'du… (Soner YALÇIN)

26 Ekim 2022 Çarşamba

İnne Fi’l-Cenneti Nehrân Min Leben, Hz. Fâtıma Ninnisi

Hiç şüphesiz Cennet içinde sütten bir ırmak vardır, O Ali’nindir, Hüseyin’indir, Hasan’ındır. Eni Yesrib ile Yemen’in arası kadardır, Uzunluğu ise Mekke’den Aden’e kadardır. Cennet içinde sütten bir ırmak vardır, O Ali’nindir, Hüseyin’indir, Hasan’ındır. Her kim ki onları canı gönülden severse, Hiç keder sıkıntı hüzün yaşamadan cennete girer. Cennet içinde sütten bir ırmak vardır, O Ali’nindir, Hüseyin’indir, Hasan’ındır. Bizde Ehli beyte muhabbet (sevgi) duymak farzdır, Bu sevgiden dolayı biz miad gününden- dönüş gününden) çekinmeyiz. (Mihan olarak okuyanlar içinse; dünya sınavından imtihanından, anlamına gelir.) Eni Yesrib ile Yemen’in arası kadardır, Boyu ise Mekke’den Aden’e kadardır. Cennet içinde sütten bir ırmak vardır, O Ali’nindir, Hüseyin’indir, Hasan’ındır. Eni Yesrib ile Yemen’in arası kadardır,ان في الجنة نهراً من لبن لعليٍ وحسينٍ وحسن ان في الجنة نهراً من لبن لعليٍ وحسينٍ وحسن ان في الجنة نهراً من لبن لعليٍ وحسينٍ وحسن كل من كان محباً لهم يدخل الجنة من غير حَزَن ان في الجنة نهراً من لبن لعليٍ وحسينٍ وحسن حب آل البيت فرضٌ عندنا وبهذا الحب لا نخشى المِح Boyu ise Mekke’den Aden’e kadardır.

EŞREFOĞLU RUMİ

 Ey aceb bilsem nedir Yarab bu derdin çaresi

Gün gün artar hiç onulmaz yüreğinin yaresi

Yüreğimin yaresine hiç tabib kılmaz ilaç

Ey aceb var mı dahi benim gibi biçaresi Çaresi biçareliktir yine bu derdin heman Çün bela burcundadır aşıkların seyyaresi Gözü yaşlı bağrı başlı yüreği delik delik Olmuşam alem içinde aşkının avaresi Her kim inler bu beladan varsın ol aşık değil Görsün ana neyleyiser nefsinin mekkaresi Dünyayı mekkareye her kim dolaştı ta ebed Gitmedi gitmeyiser anın yüzünün karası Her kimin gönlünde zerre denli dünya hubbü var Anı mahrum etti bilsin nefsinin emmaresi Dost yolunda aşıkı ger kılsalar yüz bin pare Dönmeye Dost Dost deyü çağıra her bir paresi Eşrefoğlu Rumi bu derde giriftar olalı Düştü bu deryaya kim yoktur anın kenaresi Cem' olmuş dervîşleri Pîrim Abdülkâdir'in Yolunda sâdıkları Pîrim Abdülkâdir'in Elim verdim eline Kurbân olam diline Cânlar fedâ yoluna Pîrim Abdülkâdir'in Arısının balıyam Bahçesinin gülüyem Bâğının bülbülüyem Pîrim Abdülkâdir'in İnkâr eden ol eri Mürşid eder şeytânı Aslı dürür Geylânî Pîrim Abdülkâdir'in Sana direm ey kişi Kalbden çıkar teşvîşi Oda yanmaz dervîşi Pîrim Abdülkadir'in Evliyâlar rehberi Hakk'ın sırra mazharı Başında kudret gülü Pîrim Abdülkâdir'in Hakk katında uludur İki cihân doludur Eşrefoğlu kuludur Pîrim Abdülkâdir'in Gönlümün bir köşesinde Arş-ı Rahman gizlidir Katremin bir kartesinde bahr-ı umman gizlidir Zerremin bir zerresinde nice bin şems ü kamer Arife bu söz ıyan ille avamdan gizlidir Bu vücudumda benim bir kuş vardır ol kuşun Avcı içinde temamet iki cihan gizlidir Lamekan u binişandır ol kuşun yaylakları Ol kuşun havlasından sırr-ı Sultan gizlidir Ol kuşun Şah ile ahdi var ezelden ileru Bir melek bilmez nedir ol ahd ü peyman gizlidir Ol kuşun avı şikarı Dost vaslıdır hemin Anınçün dost ana munis ü mihman gizlidir Ey aceb böyle iken Ya Rab nedendir bu kuşun Hiç iniltisi tükenmez yüreği kan gizlidir Derde düşmüştür yanar zari kılur ol dün ü gün Zarisi ol Dost firakı bağrı püryan gizlidir Ol kuşun vasfı öküşdür diyedim illa nidem Müddeiden korkarım gönlünde güman gizlidir Suret-i insanda gel insanı bil insan isen Suret-i insanda bu manay-ı insan gizlidir Manay-ı insan bil kim bilesin Hakkı ayan Manay-ı insanda ol sıfat-ı Subhan gizlidir Eşrefoğlu Rumi bu remzi yine arif bilir Bilmedi bilmeye her ami vü nadan gizlidir Aşk ile ol aşıkı Sıdk ile ol sıdıkı Mahbubudur Halıkı Sultan Abdülkadiri Aşık olan ülfete Irak demez Bağdat'a Kadrin bilir ziyade Sultan Abdülkadiri Devlet dilersen devlet İzzet dilersen izzet Eşiğinde kıl hizmet Sultan Abdülkadiri Eşrefoğlu Rumi Dervişlerin mahremi Evliyalar hemdemi Sultan Abdülkadiri

KUDDUSİ HAZRETLERİ,

 Ey rahmeti bol padişah, Cürmüm ile geldim sana

Ben eyeldim hadsiz günah, Cürmüm ile geldim sana.

     Hadden tecavüz eyledim, Deryayı zenbi boyladım

     Ma'lum sana ben neyledim, Cürmüm ile geldim sana

Senden utanmayıp heman , Ettim hata gizli a'yan

Urma yüzüme el-aman, Cürmüm ile geldim sana

     Zenbim ile doldu cihan, Sana a'yan zahir nihan

     Ey lutfı bi-had Müstean, Cürmüm ile geldim sana

Senin ismin Gaffar iken, Ayp örtücü Settar iken

kime gidem sen var iken, Cürmüm ile geldim sana

     Hiç sana kulluk etmedim, Rah-ı rızana gitmedim

     Hem buyruğun tutmadım, Cürmüm ile geldim sana

Bin kere bin ol padişah, Etsem dahi böyle günah

"La-taknatu" yeter penah, Cürmüm ile geldim sana

     İsyanda Kuddusi şedid, Kullukta battal pelid

Der kesmeyip senden ümit, Cürmüm ile geldim sana

KALBİN FESATLIK KAPISINI KAPAMAK

 Bir mürşit,Adana'da bir ihvanın evine misafir gelir.duyan diğer ihvanlar da gelir.Erkekler evin salon kısmına, kadınlarda hol kısmında otururlar.ara kapı açıktır.Efendi sohbete başlar.Efendinin sesiyle birlikte aşk ve cezbe başlar.bu sırada salonda bulunan bir adam:"Efendim kadınların sesi bize duyuluyor.Bu şeriata aykırı değil mi?" der.Efendi duymamazlığa gelir.Cevap alamayan adam bir müddet sonra aynı soruyu tekrar sorar.yine cevap alamaz .Bir müddet sonra üçüncü kez aynı soruyu sorunca  Efendi hiddetlenir ve o şahsa"Evladım, şu kapıyı kapatınca o kadınların sesi kesilir.Senin kalbindeki fesatlık kapısı nasıl kapanacak.Esas mesele bu." der

LEDÜN İLMİ

 Bazı insanlar, şeyhleri küçük düşürmek amacıyla imtihan için soru sorarlar.Böyle birisi bir mürşide sormuş:"Efendi, şeyhlerde  ilmi ledün bilgisi olur.Sen ledün ilmini nerede okudun?".Hazret kızmaz ve yumuşak bir eda ile:"Oğlum, akıllı konuş.Ledün ilmi okunmaz.Bunu bir kitap yazmaz.Ledün ilmini ancak Allah dilediği kuluna verir.Sır ilmidir, hikmet ilmidir"

TARİKATA KİMLER GİRER?

 Bir mürşide sormuşlar:"Efendim, tarikata kim girer? Çok akılılar mı? yoksa deliler mi?Çok bilenler mi? yoksa cahiller mi?"Efendi hazretleri buyurmuş ki:"Evladım bu yola ne akıllısı, ne de delisi girer.Ancak Allah'ın nasip ettiği girer"

RÜYA GÖRMEK AMEL DEFTERİNE YAZILMAZ

 Dervişin miri mürşidine yakınır:"Efendim, herkes rüya görüyormuş.Rüyalarında çeşitli haller oluyormuş.Ben hiçbir şey görmüyorum" deyince Efendisi ona :"EVladım, bu yolda gördüğünüz rüyalar amel defterine yazmazlar.İşlemiş olduğunuz amelleri amel defterine yazarlar.Görmeden gitmek insanı menzil-i maksuda daha çabuk ulaştırır.Gören kişide gurur ve benlik meydana gelebilir.Görmeyen kişiye ise bu yolda gurur gelmeyeceğinden dolayı mürit daha sağlam yol alır." buyurdu.

CİMRİ

 Aşk ve muhabbetle zikreden bir mürit hakkında arkadaşları, herhalde bu cennetliktir derler.Bunu duyan mürşitleri:"O zikrederken yerden bir metre havaya kalksa bile cennete giremez" der.Sebebini sorduklarında hazret şu açıklamayı yapar:"Oğlum o cimri cömert değil.Sofrası açık değil, evine misafir götürmez.Arkadaşına fedakarlık yapamaz.,dost kahrını çekemez. ve tasaddukta bulunamaz.Cimri, gökten de uçsa bu ahlakını düzeltmeden cennete giremez.Cennetin kapısını cömertler açar" buyurdu.

İİBADETLERİN KORUNMASI

 Bir mürşide sormuşlar:Efendim ibadet nasıl korunuz?".Hazret cevap vermiş:"Evladım , ibadet kalbe gelen vesveseden , riyadan, ibadet yaparken dünya işlerinden ve nefsin yanıltmasından korunur.İbadet ihlal ile yapılmalı, aşk ile yapılmalı,  ihsan ile yapılmalıdır.Namaz kılarken, zikir yaparken her an Allah7ın huzurunda olduğunu bilirsen ibadet korunur.

25 Ekim 2022 Salı

TASAVVUFDA ÜVEYSİLİK

"Üveysi olmak", herhangibir mürşide bağlanmadan, doğrudan doğruya Hz.Peygamber'in ruhu ve maneviyatı tarafından irşat ve terbiye edilme veya daha önce yaşayıp vefat etmiş bir velinin ruhaniyeti tarafından terbiye edilmeye üveysilik denir .Bu şekilde terbiye edilen velilerin zahirde mürşitleri olmayabilir.Veysel karani hazretleri Efendimiz (SAV) 'i görmemiş, Efendimiz onu manen terbiye etmiştir.Beyazid-i Bestami hazretleri Cafer'i Sadık hazretlerinin ruhu tarafından, Ebul Hasan harakani hazretleri Beyazid-i Bestami'nin ruhu tarafından terbiye edilmiştir.Bahaeddin Şahı Nakşibend hazretleri de aslında üveysidir.Onun zahirde mürşitleri Muhammed Baba Semasi ve Emir külal ise de hakikatte Abdülhalik Gücdivani hazretleridir.

Ruhaniyetle terbiyeye tasavvufda üveysilik denir.

BEDİR KARAHAN HAZRETLERİ

 Bedir Baba hazretleri iki defa hapse girmiştir.İhvanlara zikir çekmeten dolayı.Bedir baba hazretleri mahkemede hakim huzuruna çıktığında Hakim celal bir şekilde "Bak Bedir karahan!Bir daha böyle bir toplantı yaptığını duyarsam seni zindana attırırım.Son olarak ne söyleyeceksin?" diye sorduğunda Bedir baba bütün heybeti ile ayağa kalkıp "Hakim bey, bu emrin bana geldiği yer  senden çok daha büyüktür" der.Hakim şaşkınlık içinde tahliye kararı verir.

Hapiste yatarken, aynı hapishanede bulunan meşhur bir eşkiya reisini yanına çağırmış.Bu şahıs son derece saygılı bir şekilde huzura gelip diz çöktüğünde ,Bedir baba "Oğlum, bugüne kadar çaldın, çırptın, vurdun, kırdın.Bak, nihayet geldiğin yer hapis köşesiGel günahlarına tevbe et , bu yolu bırak.Sana ders vereyim, Allah7ın yolunu tut"der.Gerçekten o namlı eşkiya tevbe eder ve hapisten sonra bu şahıs hacca gider

BEDİR BABA HAZRETLERİNİN SÜLUKU

 Kayseri Pınarbaşı'nda dergahı bulunan Bedir karahan hazretleri sülukunun başlangıcı  1938 yılı olup bu tarihde Sarız müftüsü Baki hocaya gider.Hoca efendi "Ne kadar kaza namazın varsa hepsini yerine getir" demesi üzerine tüm kaza namazlarını kılar.on beş sene sonra Baki hocaya gider.Baki Hoca der ki;"Benim seninle birlikte ders verdiğim insanlar derslerini bıraktı.Sen de bıraktın sanıyordum.Sana halil İbrahim adında bir şeyhimin dersini vermiştim.Lakin bu şeyhin dersini ben de bıraktım.Şimdi Muhammed Necmeddin hazretlerinin dersini çekiyorum.Sen eski dersi bırak Muhammed Necmeddin hazretlerinin (bu zat Ömer Ziyaeddin Dağıstani hazretlerinin oğludur)dersini tarif edeyim onu çek" der.Bu esnada Muhammed Necmeddin hazretleri gelip Baki hocanın sağ tarafına oturur.Bedir Baba bunu baş gözüyle görür.Ancak Bedir Baba o olup olmadığını bilmiyor.Öğrenmek için Baki Hoca'ya "Hocam Muhammed Necmeddin hazretleri nasıl bir şeyhtir?" diye sorar.Baki Hoca:"Oğlum görmedim.Başına beyaz bağlar  üstüne iki çeşit sarık bağlarmış.Öyle tarif ettiler bana " der.Bedir baba "Efendim hazretin saçı sakalı,gözü nasıldır?" diye sorunca "Oğlum görmedim demedim mi?" der Bedir Baba'ya kızarak.Bedir baba, Baki Hoca'nın yanındaki zatı gördüğünü sanmaktadır.Halbu ki Baki Hoca, yanındaki zattan habersizdir.

Muhammed Necmeddin hazretleri tam dört yıl Bedir baba'nın yanında kalır,manevi irşadı ile ilgilenir .Bir çok manevi haller  ve keşifler yaşatır ve sırlar öğretir.Bu esnada Bedir Baba bir çok manevi haller yaşar ve bunların ne olduğunu Necmeddin hazretlerine sorar ancak hocası :"Evladım, ben bu hallerin ne olduğunu bilmiyorum.Şeytani mi yoksa Rahmani mi biz bilemeyiz.Sen görevlerine devam et, ibadetlerini tam yap , mürşidinle olan istikametinden şaşma.Yaşadığın haller şeytani ise senden gider, rahmani ise devam eder" demiştir.Çevredeki insanlara bu halleri anlatamayan Bedir baba, bir mağrada inzivaya çekilmiştir.Mağarada uzlette iken dışarı çıktığında bütün ağaçların ,dalların, otların ,taşların zikrettiğini kulaklarında duymaya başlamış ve tüm mahlukatın kendi ekseni etrafında zikrederek hareket ettiklerini görmüştür.

24 Ekim 2022 Pazartesi

YUSUF ZİYA CÖMERT

 Aradan geçen 50 küsur yıl iki gerçeği açığa çıkardı.Evvela, hayata geçirmeyi düşündüğümüz şeyin ne olduğu konusunda bir şey bilmediğimizi.Bilmediğimiz gibi anlamak ve öğrenmek için çalışmadığımızı…İyi olacaktı işte her şey. Kimseye zulmedilmeyecekti, adil olacaktık.Kul hakkı asla yenmeyecekti.Allah’ın kullarına, Allah’ın yarattıklarına merhametle muamele edecektik.Kim yapacaktı bunu?Birileri yapacaktı işte! Biz bunun için mücadele ediyorduk. Ettiğimiz mücadele sonradan ‘birileri’nin cebine para olarak, tapu olarak, rant olarak girdi. İkinci ve daha önemlisi samimi değildik. Değilmişiz daha doğrusu.

Biz Türkler, biz Araplar, biz İranlılar, biz Uzak Doğulular, ne kadar biz varsa hepimiz, ellerimize fırsat geçtiğinde ahlakı, adaleti, kul hakkını, merhameti terk ettik.Terk etmeyenler vardır mutlaka.Onların da çoğunun eline fırsat geçmedi!Böylece, “Ahlak temelli bir sosyal düzen hedefi” pörsüdü.

Herkes kendi balonunu şişirme hedefine odaklandı.Hayret, balonlarımızı şişirmekte hiç acemilik çekmedik.Müfredatta yoktu böyle bir şey, sanki anamızın karnında öğrenmiştik!Hem dersimize çalışmadığımız hem de herkesten şişman olduğumuz için sınıfta kaldık. Dersimize çalışmadık; 21. Yüzyılda insanlığa vermeyi düşündüğümüz şeyin ne olduğunu bilmek için çabalamadık.

Herkesten şişmandık; yolsuzluk, üçkağıtçılık, haksızlık ülkelerimizde müesses hale geldi.Buna rağmen bahsi geçen öğretinin tepesine çıkıp nutuk atmaktan da ar etmedik.Şimdi, ahlaki olarak sıfırı tükettik.

Kendi itibarımızı tüketmekle yetinsek çok önemli olmayabilirdi, kendi kötülüğümüzle İslam’ın itibarını da tükettik.

Bizim ‘doğruluk’ dememiz, ‘Mü’min olmak güvenilir olmaktır’ dememiz artık hiç kimse için hiçbir anlam taşımıyor.“Hıı hıı, sizi de gördük” diyor duyan herkes bıyıkları varsa bıyık altından gülerek.Oğullarımız, kızlarımız dahil.Peygamberimiz’in Mekke’deki lakabının “Emin” olması, müşriklerin emanetlerine bile riayet etmesi artık bizi utandırmıyor.Mü’min olmak bize emanete hıyanet etme imtiyazı mı sağlıyor?Allahu Teala’nın haksızlık yaptığımızda da -biz mü’min olduğumuz için- bizimle olacağını mı düşünüyoruz?Allah hakkında büyük suizan.Daha önce de sormuştum, tekrar edeyim.Bu büyük tahribatın düzelmesi için bize kaç yirmi yıl lazım?..”

YUSUF ZİYA CÖMERT”

22 Ekim 2022 Cumartesi

YOLSUZLUK YAPANLARI MÜKAFATKLANDIRMAK

100 sene önce,100 sene sonra yine aynı işler..1923/1950 tek partinin diktatörlüğü şeklindedir.Basına karşı uygulanan şiddet 1924 yılında da vardı.üstelik Takriri Sükun denilen kanunla konuldu.Bir hadise yaşandı:1924 yılında İstanbul basını , Dahiliye vekili Ferit, Cumhuriyet gazetesi kurucusu Yunus Nadi, Gaziantep milletvekili Kılıç Ali ve daha pek çok partilinin adının karıştığı bir yolsuzluğa yer verdi.Mallarına el konulan eski Osmanlı tebaası azınlık mensupları(zengin ermeniler) rüşvet karşılığı mallarını geri almışlardı.Bu olayın sonunda Kılıç Ali ve Lazistan milletvekili Rauf bey, İleri isimli gazetenin başyazarını dövüp başından yaralamışlardı.İşin ilginç yanı bu Kılıç Ali  takriri Sükun kanunu ile birlikte , bu yolsuzluk hakkında yazı yazan basını yargılayacak olan Ankara İstiklal mahkemesine üye seçilmiştir.

8 kASIM 1924  tarihinde,Türkiye Büyük Millet Meclisine verilen gensoru oylamasının ardından bazı milletvekilleri Cumhuriyet Halk Partisinden istifa etmiş  ve bunu Terakkiperver Cumhuriyet fırkasının kuruluşu izlemiştir.

Terakkiperver Cemiyeti, tek-parti diktatörlüğünün demokrasi dışı uygulamalarına ve basına karşı yaptığı baskıya karşı yoğun bir muhalefet yürütmüştür.6 Mart 1925 tarihinde Takriri Sükun kanunu uygulanmaya konulmuş ülkedeki tüm muhalefetin sonunun başlangıcı olmuştur.Takip eden günlerde çok sayıda gazeteci ve Terakkiperver Cumhuriyet fırkası üyesi tutuklanmıştır.13 Nisan da İstanbul'da parti binasının basılmasını Tanin gazetesinde haber Yapan Hüseyin Yalçın "baskın " sözcüğünü kullandığı için tutuklanmış ve ömür boyu sürgün cezasına çarptırılmıştır.Mustafa Kemal ile ilgili olarak İzmir suikastına karıştıkları iddiası ile İttihat ve Terakkinin eski kadroları ve Terakki Perver fırkanın üyeleri idamla yargılanır ve 6 kişi asılır.Yargılananlar arasında asker kökenli olan Milli Mücadele kahramanı Kazım Karabekir, Cafer Tayyar, Ali Fuat, Refet ve Mersinli Cemal paşalar , askeriyede ortaya çıkan huzursuzluk Mustafa Kemal'in emriyle beraat ettirilmiştir.

Bugüne geldiğimizde yüz yıl önceki hadiselerin tekrar edildiklerini görmekteyiz.

CAMİ -ORDU-SİYASET

 1950 seçimlerinin hemen öncesinde Keçiborlu müftüsü Bekin sönmez, vaazında Cumhuriyet halk Partisine oy vermenin Allah'ın emri olduğunu söylemesi üzerine halk tepki olarak müftünün arkasında namaz kılmayı reddedip camiyi terk etmişlerdir.

27 Mayıs darbesinden sonra Diyanet işleri Başkan yardımcılığına getirilen emekli general ve ehli tarik Sadettin Evrin , Kur'an da Efendimiz için geçen " ve ma erselnake illa rahmeten lil alemin"(Enbiya suresi 107) ayeti kerimesinin ebced hesabıyla 27 Mayıs'a işaret ettiğini yani ihtilalin de bir rahmet olduğunu yazmıştır.Kitabındaki ifade aynen şöyle:"Hazret-i Muhammed için Kur'an-ı Kerimde söylenen 'Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik' ayetinin 27 mayıs 1960 inkılabından bir ay sonra gren 1380 hicri yılına tarih düşürmesi, içinde bulunduğumuz zamana ait bir işaret ve yukarıda belirtilen manevi rahmete bir beşaret(müjde) addedilebilir)

DİNİ DUYGULARIN KULLANILMASI-CAMİ -ORDU-SİYASET

1946 seçimlerini tıpkı 1930 da olduğu gibi kaybettiği halde kendisini iktidar eden Cumhuriyet Halk  partisi, 1950 seçimler öncesinde dini propağandaya başladı. O sırada tutuklu bulunan Mehmet Ali Aybar Paşakapısı cezaevinde kaleme aldığı savunmasında bir hocaefendinin vaazında Marsall yardımının Kur'an da yazılı olduğunu söylemesinden, Diyanet işleri başkanının halk evinde parti propağandası yapmasından, Cumhuriypet halk Partisi tarafından imam ve hatip kursları ile bir ilahiyat fakültesi açılmasından bahseder.

TARİKAT SÖZCÜĞÜNÜN ANAYASADAN ÇIKARTILMASI

 1924 Anayasasının  75 nci maddesi :"Hiçbir kimse mensup olduğu din, mezhep, tarikat  ve felsefi içtihadından  dolayı muaheze edilemez..Asayiş, adad-ı muaşeret-i umumiyye  ve kavanine mugayir olmamak üzere her türlü ayinler serbesttir" Bu maddeden 'tarikat' sözcüğünün çıkartılması ,1937 deki Laiklik ilkesini getiren anayasa değişikliği ile olmuştur.

TARİKATLAR GERİCİMİ?İLERİCİ Mİ?

 Tarikatlar milli mücadeleye çok büyük destek vermiş, buna rağmen 1925 yılında yürürlükteki anayasaya aykırı bir biçimde çıkan bir kanunla (daha doğrusu kanunsuz bir biçimde) dergah ve zaviyeler kapatılmış, dervişlerin kisveleri yasaklanmıştır.Cumhuriyetin ilerlemeciliği karşısında tarikatların gericiliği temsil ettiği iddiası, bu yasağın resmi gerekçesini oluşturmuştur.Oysa tarih bunun tam tersini söylemektedir.:"Çoğu zaman , dini tarikatlar ya sosyal değişmesürecine katılmışya da reformlara aktif destek vermiştir.; Sultanlarda reformlarını meşrulaştırmak için onların bu özelliklerinden faydalanmışlardır.Sultan II Mahmut bu konuya güzel bir örnek teşkil eder; onun sivil ve askeri alanda gerçekleştirmek istediği yenilikler arasında, sultan portrelerinin devlet dairesine asılması vardır.Bazı islam alimlerine göre hayattaki kişilerin resimlerinin böyle kullanılması İslam7a göre yasaktır ve halk tarafından da hoş karşılanmaz.B sebeble Sultan II. Mahmut dikkatli davranmak zorunda idi.Sonunda 1834 de Selimiye kışlasında portreleri astırmak için muhteşem bir tören düzenlemeye ve törende dua etmeleri için bazı şeyhleri çağırmaya karar verdi.Celveti tarikatına bağlı Hüdayi tekkesinin şeyhi dua etti ve Sünbüliye tekkesi şeyhi meşhur Yunus efendi de bu duaya "amin" dedi.Portrenin üzerindeki örtüyü açan da yine bir şeyh idi:Sadiyye Tarikatı Şeyhi Hasırcızade Süleyman Sırrı Efendi.

Bu ülke topraklarında  piyano ilk kez Galata Mevlevihanesinde çalınmıştır.Yeni kapı mevlevihanesi Jön Türkelre ev sahipliği yapmış, bunun bedelini kütüphanesinin kundaklanması ile ödemiştir.Türk müziğinin,edebiyatının, hattatlığının, ebruzenliğinin en büyük ustaları tekkelerde yetişen dervişler arasından çıkmıştır.

Türkiyede totoliter bir uygulama olarak ortaya çıkan Cumhuriyet , kontrolü dışında sosyal organizasyonlar olan tarikatlara karşı Makyevellinin faydalıcılığını örnek almıştır.Makyavelliye göre din doğru olarak kullanıldığında insanlara şehrin düşmanlarına karşı büyük bir kararlılıkla saldırma gönüllülüğü  ve cesareti aşılayabilir.Cumhuriyet seçkinleri de tarikatları bu doğrultuda kullanmış , savaştan sonra da yasaklamışlardır.Türkiyede din , tehlike anında camını kırıp basmanız gereken bir düğmedir; amma tehlike yokken bu düğmeye basmak suçtur..

 

NECİB SULTAN'LA YAŞANAN HALLER

 Hüseyin Avni Bilgili anlatmıştı."1990 lı yıllarda Dörtyol Çelebi Pasajı  içinde bulunan terzi dükkanında otururken dışarıdan birisi yardım istemek için kapıdan içeriye girdi,yardım istedi.Mübarek makinanın başından kalktı duvarda asılı olan ceketinin cebindeki cüzdanını aldı ,cüzdanı açtığında içinde hiç para yoktu.Yardım isteyen adama, "Bir saat sonra gel" şeklinde bir söz söyledi.adam gitti biz oturmaya devam ettik.Bir müdedt sonra aynı adam geldi ve para istedi.Hazret ,yerinden kalktı duvarda çiviye asılmış ceketinin cebindeki cüzdanını aldı ve açtığında cüzdanın içinde gıcır bir 100 lük banknotun olduğunu gördüm ve bu parayı yardım isteyen adama verdi"

NECİB SULTANLA YAŞANAN HALLER

1990 LI YILLARIN SONU.Apartman kapısından çıkacakken bir den havadan bir cismin yumuşak bir inişle önüme indiğıini farkettim.Başımı kaldırdığımda Necib Sultan olduğunu gördüm ve irkildim.Mübarekte bu ani karşılaşmada irkildi "Hı'" diye iç geçirdi.Bende aslında irkilme esnasında aynı şekilde hefesimi içime alırken aynı sesi çıkarmıştım.Ama kendisine hiç sormadım. 


NECİB SULTANLA YAŞANAN HALLER

  Necib Sultan'ın istem dışı söylemleri arasında "YA AZİZ" ve "YA SETTAR" esmalarını söylediğine şahit oldum.Kılık değiştirdiğini ben bir kez müşahede ettim.90 lı yıllarda.Büroma geldi.kendisini bursa'da yaşayan emekli Ağır ceza reisi olarak tanıttı.İskenderun'a asker ziyareti için geldiğini ama üzerinde para olmadığnı belirtti.ben para verdim.kalktı gitti.Sonra aklım başıma geldi.ancak hiç söylemedim.Yine gözlüklü idi,Esmer idi.Kıyafeti takım elbise ve kravat var idi.Ancak gittikten sonra aklıma birdenbire gelen kişinin Necib Sultan olduğu fikri geldi.

Sonrasında kendisine hiç bundan bahsetmedim.

ÖLMEMEK İÇİN ÖLDÜRMEK

 Necib Sultanım bir siyasetci için bu tabiri söylemişti."Ölmemek için öldürecek" demişti.ve eklemişti "Rabbim inşaallah insanlarımızı sokaklarda çatıştırmaz!" diye dua etmişti.

Z KUŞAĞI

 Bugünün nesli için söylenen tabir.Dinle alakalı yok.Dini amelleri yaşama yok.dindar gözüken bir çoğumuz bu nesilden umutsuz.

Niye umutsuz? Çünkü hayatlarının son yirmi yılına damga vuran dindar idarecilerin geldikleri nokta onları umutsuz hale getirmiş.Ancak bu nesil inanmaya aç.Dinin gerçek temsilcileriyle karşılaşmaları durumunda ışık hızıyla bir merkezde toplanacaklar.Hz.İsa peygamberin ölüleri dirilten, kötürümleri iyiöden mucizelerine rağmen toplam inanan sayısı 12 kişidir.İnanan bu havariler toplumun alt kesiminden .Bugün Hz.İsa'nın tek bir mucizesi gösterildiğinde inananacak milyonlar olur.Hemde Z kuşağı içinden.

ÜMMET-CAHİDE ARİÇ

6 eYLÜL 1988

Benim gelişim duygularınıza bağlı .Duuygular hakk olunca pak kelamlar zuhur etmez mi hiç. ? Siz alıcı oldukca biz vermekten çekinmeyiz.

Allah Teala Kuran-ı azimüşşan'ı kullara verilsin diye indirmedi mi?Neden şüphe edersiniz.

Celil olan Allah cemali ile müşerref kılsın Ümmet-i Muhammed'i.Güzel günler güzelliklerin zuhuru ile daha da güzelleşir.saf ruhlara libas olur.Siz dileyin ki ömrün sonuna kadar zuhuratlar devam etsin.

Şikayetsiz, şüphesiz iman edenler bu deryadan kana kana içecekler.Benim zuhur ettiğim varlıkta şifa vardır.

Lüzümsuz üzüntüleri kendine bende etme.Ruhun güzellikler deryasında her an , dembedem çırpınmalı, yüzmeli, kanatlanmalı, uçmalı..

Hem ölümsüz deyip , hem ölümü düşünme gafletine düşmeyin.Çaresizlere çare olan candır.

Dünyayüceliklerine yükselmek, uhrada bir şey ifade etmez.Ruhunuzu yükseltmeye çalışın.

Kanaat , Şüküar ne büyük nimet ve ne büyük varlıktır.Hüsnü cemalden ayrılmayın.Hüsnüme aşık kullar bahtiyarlığın zirvesindedir.Teslimiyet bayrağı elinizde olsun.İrtibat öyle olmalı ki beynin bütün telleri Allah'ı zikretmeli.Ümmet demek budur işte.(Cahide Ariç-metli Sultan7dan alınanlar)

21 Ekim 2022 Cuma

RUH ABDESTİ-CAHİDE ARİÇ

 31 AĞUSTOS 1988

İbrahim Peygamber mağarada halvet etti.Ezelden ettiği ikrar orada tecelli etti.Allah7ı kendinde bulana dek bıraktık onu o dağın içinde.İşte atanız İbrahim'in kıssası.Kendinizi bulmak kolay iş midir?Dünya ışıklarına baktırmadık onu.Sonra peygamberliğini bildirdik, suhuflar indirdik.O zaman secdesine kapandı ve Allah'ını zikretti.ve namazını kıldı.O ata böyle çileye girerse , sizler nice olmalısınız.

Evinizi mağra etmeye çalışın ki kusursuz secde ve zikir yapabilesiniz.Secdede secdeye başınızı koyduğunuz an bütün hücreleriniz secde etmeli.Arkada kalanlar o an silinip gitmeli.

Secdede ikilik olmaz.Abdest daha evvel neden alınır? Yıkadığınız yerler paklanmamalı sadece .Ruhunuza öyle abdest aldırmalısınız ki cifeden pak olabilesiniz.Namaz aslında Rabbinizle vuslattır."Rab, bak Rab" dedik, iki noktayı birleştirdik yani vuslat ettirdik.

Rabbel aleminin manası iki noktanın birleşmesi o kadar.Allah ü Ekber, Allah ü Ekber"(Cahide Ariç -Ölümsüzlük kitabı)

20 Ekim 2022 Perşembe

CESURLAR VE KORKAKLAR ABDURRAHMAN DİLİPAK

 Düşünüyorum da, siyasiler mi iş adamlarını azdırıyor, iş adamları mı siyasileri? Hele o din büyükleri ve ilim adamları yok mu, ya da o medya ve STK temsilcileri. Çok korkaklar, efendilerinden çok korkuyorlar. Çok cesurlar, Allah'tan bile korkmuyorlar! Bir de alim olup da, ilmini para, makam ve menfaat için satanlar yok mu. Bel’am Bahura bunlara örnektir” ifadelerini kullandı.

Siyaset dünyasından o kadar çok örnek var ki, al sana Firavun, al sana Nemrut. Servetine mağrur olanlara örnek Karun’dur, ilmine mağrur olanlara örnek Haman. Tağut, haddi aşmak anlamında cebbar, inatçı ve kibirli kişiyi ifade eder. Putlaştırılan kişi, her dediği doğru kabul edilerek mutlaklaştırılan kişi de TÂGŪT olarak tanımlanır. Tağut, Hak yoldan saptıran, bazılarınca yaratılmışlık üstü konumunda tutulan, İlah'lık ve Rab'lik taslayan anlamında bir Kur'an terimidir. “Allah’ın indirdiği kitaptan bir kısmını gizleyip onu az bir bedel ile değişenler, dünya hayatını ahirete tercih edenler!” 

SIR KELAMLAR/METLİDEDE

 Kıyamete kadar ben bakiyim.Kıyamete yakın günlerde ancak bunlar zuhur edecek.Okuyacak olanlar ancak o zaman iman edecekler ve kıyametin azabından kurtulacaklar.Bu gün için bunlar da sır.Sakın ola ki ortayaçıkaralım demeyin.İnsanları büsbütün ikiliğe düşürürsünüz.Ben sırlandığım gibi kelamlarımı da sırlayın.Sakın ola ki kendini bilmeyenlerin arasında bunları meydana çıkarmayın.

Zaman gelecek bu kitap ortaya çıkacak.İnsanlık alemi hakikatı öğrenecekher kelamım Kur'an.İç aleminizde düşünüp beni yaşadığınız için sizlere lütfedildi.

Hem kendimi hem kelamımı sırlamasını bilmelisiniz.Bu Hakk'dan bir emirdir.

Dikkatli olun çok dikkatli olun.Bu yönünüzü kimse bilmemeli .sesimi dahi herkesin yanında duyurmayın .Benim kevser olduğumu kimse bilmez.

Dökülen kelamlar kendini bilenlere kevserdir.İsm-i azam sırlarıdır.Dikkatli olun (30 Ağustos 1988-Cahide Arıç-Ölümsüzlük kitabı-Metli Sultandan kelamlar

METLİ DEDEDEN SESLENİŞLER/CAHİDE ARİÇ

 Ümmetimin kalesiyim ben bunu bilmezler.Bilmeyenler Lut gölüne düşerler.Onların dışları gibi içleri de lut gölü gibi kokar.İman ettirmeye çalışırsın iman etmezler.

İmanı bütün olanlar kabullenir ancak bu ulu kitabı.Hem yazar hem okur, kendini bilir, kendini okur aslında.

Nice azdır böyle kulları Allah'ın Herkes nasibi kadar alır.Çünkü varlığını atamayan kullar nasipdar olamazlar, derya dururken cifede yüzmeyeçalışırlar.Parlak ayna dururken isli camda görmeye çalışırlar kendilerini.Ancak kara yüzlüler aynada kara görürler kendilerini.

Dünya bir tuzaktır sakınmak gerek bu tuzaktan.Düşürür isyankar kullarını tuzağın ağlarına.Allah Allah dedikçe bütün hücreler titremeli.Hepsi zikretmeli ki Kur'an'ı yanlışsız okuyabilsinler.Bu dünyaya gelişimin sırrı bu.

Her an ümmetimi tartmaktayım.Onların bu işten haberleri yoktur.Haberdar olanlara da pek inanmazlar.Ölüm dirim işi; bir an içindir ölmek dirilmek ne hoştur bir bilseniz.Ölmeden dirilmek olur mu?Cehennemde yanmak isteyenlere sen ne edersin.

Açtık cennetin sekiz kapısınıinananlara.Melekler onlara daim "Hoş geldiniz" der.

İçinin sızlanması bilki benim içimin sızlanmasıdır.Ancak ve ancak kulağını içine verebilenler duyabilir bu sesi.Selam derim seni sevenlere(Cahide Ariç-ölyümsüzlük kitabı-Metli Dedenin söylemleri) 

SIFFİN SAVAŞINA KATILAN SAHABE SAYISI

  Hz.Osman efendimizin 53 gün evinde muhasara altında tutulmasına rağmen onu kurtarmak için asker göndermeyen Şam valisi Muaviye, bilinçli bir şekilde Cemel vakasına taraf olmamıştı.Cemel vakıasında mağlup olacak taraf üzerine hesapları vardı.Hz.Ali efendimizle hilafet kavgasına tutuştuğu Sıffin harbinde Hz.Ali efendimizin yanında Bedir savaşına katılmış 80 sahabe muhacir ve ensardan 400 sahabenin bulunduğu rivayet edilir.Muaviyenin yanında ise ensardan az bir kimse vardır.Rıdvan biatine katılmış ve Hz.Ali ile birlikte hareket eden 63 sahabe bu savaşta hayatını kaybetmiştir.

Savaş, Hz.Ali efendimiz lehine sonuçlanacak iken Amr.b.as mızrakların ucuna kuran sahifelerini geçirince Hz.Ali tarafında savaşanlar duraksadılar.Güya Allah'ın kitabının hakemliğine sığınmışlardı. Savaştan geri duran askerlerini ikna için Hz.Ali efendimiz onlara:"Muaviyenin, Amr'ın , İbn Ebi Muayt'ın Habib b.Mesleme'nin din ve Kur'an düşkünü kimseler olmadığını ifade etmiş hatta onun "Ben onları sizden daha iyi tanıyorum.Ben onların çocukluklarını da büyüklüklerini de biliyorum.Onlar çocukların ve büyüklerin en şerli olanlarıydı.Söyledikleri söz hak, fakat onların bu sözle istedikleri batıldır" dediği rivayet edilmiştir.

19 Ekim 2022 Çarşamba

SADAKATLARI KADAR

 Ay, güneşe aşık olmasaydı, ışığını alabilir miydi?Yıldızlar da güneşten sadakatları kadar ışık alırlar.Semavi varlıklar gıpta etmeli yeryüzünün meleklerine amma dünya ipine bağlananlar kopamaz dünya duygularından .

SEÇİLMİŞLERE DAHİL OLANLAR

 Şeçilmişlere dahil olan kullar , daima geldiği yeri arar.Manevi aleme özlem duyarlar.

NEFSİ KURBAN ETMEK

 Nefsi kurban etmek "isteğini vermemek" yahut nefsin isteğinin tam zıddını yapmak.Büyüklerin halidir.Nefsimiz marka giyinmek ister, hoş yiyecekler ister,yarınları için birikmiş servet ister.Bu istekler verilmezse nefis sızlanır.Kaygı-endişe ile kalbi tehdit etmeye başlar.Ta ki isteğini yaptırana kadar.Seyyid Ali baba hazretleri suyu saf olarak hiç içmemiştir.Sırtındaki elbise sağlam olsa dahi üzerine yama dikmiştir.Manevi adamlar asla kendilerinin manevi hallerinden bahsetmezler.olur ya anlatırlarsa nefse bundan dolayı bir sevinç gelir diye.Bu kadar ince düşünüp daima teyakkuz halindedir.

nEFSİN İSTEĞİNİ TERKEDENLER HAKİKAT EVİNİ BULURLAR.dÜNYAYI TERK EDENE hABİBULLAH EL UZATIR.Nefsini terk edene Allah esrarını açar.Kullukta kalmak en büyük mertebedir.Hz.Yusuf kuyuya atıldı "eyvallah " dedi,Zindana atıldı "eyvallah " dedi.Sonunda Mısır'a sultan oldu.Nefsinden uryan olana,maddi gözünü kapatana kalp gözü açılır.

CAHİDE ARİÇ-ÖLÜMSÜZLÜK

 Tekkeler doldu doldu boşaldrı.Payına düşeni kaç kişi aldı.Kaçı arındı.Bazıları zemzem akarken sebil sebil tatmadılar.Kara yazıları okuyacak bir gün ümmet.O zaman ah! edecekler, amma iş işten geçmiş olacak.Kendilerinin ne olduğunu bilemediler; cezaya mahkum oldular.

Aşk şarabı sunuldukta içemediler.Ebedilik libasını giymediler.Gaflet gömleğini giydiler, çıkarana aşkolsun.

İşte berzahta kalanlar bunlar.Koşarlar bir oraya bir buraya,kalırlar arasat'ta.Vuslat nedir bilemediler .Günah korkusundan barınacak yer bulamazlar.Feryatları çıkar arşa avaz avaz.Bu acıya dayanamazlar.Fırsat gitti ne gelir elden Yazılan gelir başa çekmek gerek.

Yoruldum dünyada koşarken çok yoruldum.Ne olurdu nefislerini kurban etseler.Güllerin yaprakları dağıldı, dağıldı, çiğnendi ayaklar altında.

Yıllar geçti kimse tevbe etmedi günahına .Girecekler bir gün cehennem kuyusuna.Allah yardım etsin bunlara .Gece gündüz çektim acı.Akıttım gözyaşlarımı .Taşladım bağrımı onlar için.

Döneceksin kuzum vazife başına yazılan gelir başa.Allah'dan çok yardım dileyin.Bağları gevşetmeyin sıkı sıkı sarılın birbirinize.Dünyayı urbaya satıverirler.Selamet nerede tabib nerede bilemezlerSelameti ararlar yaban illerdeNe gaflet! Kuzum, ne gaflet !(Cahide Anne-Ölümsüzlük kitabı-Metli Dede'den alınanlar 15 Temmuz 1988)

15 Ekim 2022 Cumartesi

CAHİDE ARİÇ

 Metli Sultan'dan yetişen bayan annelerimizden İzmir'de yaşamış Cahide Ariç annemize ait kitabından alıntılardır.Annemiz, bu sözleri ,Metli Sultan'ın vefatından sonra almış ve bizlere aktarmıştır)

DERDİ DERT ETMEYİN

Kendinizi bilmeden öyle hatalar yaparsınız ki , o hatalar yol-kesiciliği yapar.

Tek renge boyanın ki ; Tek'e vasıl olasınız.Elest bezminde beraberdik, onu niçin idrak edemezsiniz ki ; burada buluştuk.Şükür dururken şikayete geçmeyin.Akan selin önüne durabilir misiniz?Önünü kestikce yanlış yollara sapar, ulaşması gereken yerlere ulaşamaz.Siz cuş edin ki insanlığı da cuş ettirin dolun da doluyu aktarmasını bilin.Acıyı kevserleştirmek sizin elinizdedir.Bu irade her birinizde mevcuttur.

HÜSEYİN FİKRİ EFENDİ

 Bugün Hüseyin Fikri Efendi'nin ahirete göçmesinin seneyi devriyesi.izmir Karabağlar semtinde bulunan dergahında yemek verilecek.Ramazan Karatoprak isimli kardeşimiz dergahla ilgilenmekte.

Hüseyin Fikri efendi Metli Sultan'dan yetişen 12 kişiden birisi.Metli Sultan hazretleri, Hüseyin efendinin İzmir'e göç etmesine  üzülmüş."Bir kişi yetiştirdik o da İzmir'e göçtü gitti" hayıflandığını,Hasan Hüda hazretlerinden duyanlar nakletmişti. 

Hüseyin Fikri efendi'nin kabri Seydişehir'e bağlı bir köyün kabristanlığındadır.Mezar kitabesinin aynı metli Sultanın konya /Üçler mezarlığındaki şahidesi gibi olduğu söylenir.İnşaallah kendisinin ve türbesinin fotoğraflarına ulaşabilirsek blogumuza asacağız.

TORUNUNDAN AŞIK ANNEYE

(Mektup,Aşık Fatma Ahıska'nın Antalya'da yaşan torunundan) 

Gönüllerimizin sultanı Aşık Anne

Canım aşık annem! Bugün sizinle yazarak konuşmak istiyorum.Ama bugün biraz farklı.Sohbetimizin yazılı olmasını istedim.

Siz o güzel Burak atına binip aramızdan ayrılalı uzun zaman oldu.Özleminiz öyle büyük ki tarifi imkansız.Sizin anneannem olmanızla gurur duyuyorum.Çocukken anlıyamadığım çoğu şeyi şimdi idrak ediyorum.Söylediğiniz her cümlenin bir anlamı armış meğer.her hareketinizin bir sebebi varmış.

Ne güzel yetiştirmişsiniz bizleri.Allah aşkını sizin gibi birinden görüp iliklerimize kadar hissetmek ne büyük mutluluk.Edep, haya, iman,ilim,irfan insan olmanın tüm erdemlerini bana veren siz olmuşsunuz.Birbirimize uzak dururken ne kadar yakınmışız meğer...Keşke siz yanımdayken bol bol ellerinizi öpüp teşekkür edebilseydim ancak yapamadım.Yarım kalan öyle şey var ki aramızda ..Siz altı çocuğuna dimdik ayakta durmuş ve bakabilmiş, bir gün olsun durduğu yerden sapmamış muhteşem bir mürşidi kamildiniz.Allah aşığıy dınız. Sizin gibi bir örenkle büyümek çok şeyler katmış hepimize..

Siz gittikten sonra buralar çok ıssız.Her gün dua ediyorum ..Size olan vefa borcumu ancak sizi anlatarak ,herkesin sizi tanıyıp anlamasını sağlayarak başarabilirdim.

Seyin ERKÖNEK

Sizlerden herkes feyizlenmeli, heleki sana çok yakın olduğumuz şu günlerde her yer bu kadar kötülükle dolmuşken. Eminim her kes sizin yaşamınızdan, kerametlerinizden kendilerine bir ders çıkarabilir.Hayatta iken arzu ettiğiniz gibi kitabınızı henüz bastıramadık.Ama oluşturduğumuz siteden sizi ve yaşamınızı güzel dostlarla birlikte paylaşıyoruz.Umarım mutlu edebilmişizdir seni.

Metli Dede mi , sizi her gün anıyorum.Öyle güzel dostlar edindik ki ..Ben mirası sadece madden olur sanıyordum.Siz giderken öyle bir büyük miras bırakmışsınız ki bize...Parayla karşılığının olma şansı yok.Bana bırakmış olduğun bu büyük miras için çok teşekkür ederim.En büyük miras insan olabilmeyi başarabilmek..Mevlamın sevdiği kulları sana can yoldaşı olarak yollamasıymış.Şimdi hiç yalnız değiliz.Senin dostlarınla hayatımız çok anlamlandı.

Bize hakınızı helal ediniz.Sizin hakkınızı ödeme şansımız yok.Bu ufak çalışmalarla bir nebze olsun kendimizi özlemimizi bastırıyoruz.

Sizinle anılmaktan , sizin torununuz olmaktan , sizi tanıma şerefine nail olmaktan sonsuz bir onur duyuyorum.Sözleriniz, öğretilerinizhep kulaklarımda , size en layık şekilde yaşamaya çalışıyorum..Umarım başarabiliyorum.

Kavuşacağımız o kutlu günde Dimdik karşınızda durabilmek tek amacım..Size kavuşmayı iple çeken , sizi çok seven torununuz Selin.

14 Ekim 2022 Cuma

CAHİLİYYE ARAP DEVRİNİN DÖRT DAHİSİ

Cahiliyye arapları arasında ,Efendimiz (SAV) devri ve sonrasında dört kişi "DAHİ" olarak kabul edilir.Bunlar Muaviye , Muğire b.Şube, Amr ibnül As ve Ziyad. Bunlar zekada ve siyasette ileri olan şahıslardır.Arap tarihçileri bu şahısların şu şekilde takdim etmişlerdir:

Muaviye ;işleri enine boyuna düşünüp yapan,

Amr ibnul As :hemen cevap verme yeteneğine sahip olan

Muğire b.Şube;problemleri politik yoldan çözüme kavuşturan

Ziyad ; bütün küçük ve büyük meseleleri biraz da şiddet yoluyla halleden kimseler olarak takdim etmişlerdir .

Muaviye ; İnsanlarla ilişkilerine son derece önem veren  ve onu sağlam temeller üzerine oturtmaya çaba gösteren Muaviye ,bu konudaki prensibini şu şekilde açıklamıştır:"İnsanlarla kendi aramda ebediyyen koparmadığım bir dostluk bağı vardır.Onlar ipi koparmaya çalıştıklarında ben onu gevşetirim , onlar ipi gevşetirlerse ben ona asılırım".

Muaviyenin kırk yıllık siyasi ve idari hayatı üzerine bina ettiği en önemli prensiplerinden birisi de parasının iş gördüğü yerde konuşmaya, konuşmanın iş gördüğü yerde kırbaca, kırbacın iş gördüğü yerde kılıca gerek duymayışıdır.Bütün bunların kifayet etmediği yerde ise güce başvurmuştur.Muaviye hilafetin ya da idarenin din yoluyla elde edilemeyeceği , onu ele geçirmek için kuvvete , para sarf etmeye  ve insanların kalplerini elde edilmesine gerek olduğunu belirtmiştir 

bU ŞAHISLARIN HEPSİ DE DİNİ HASSASİYETLERİ ZAYIF , ÇOK ZEKİ, UYANIK, YÖNETİM KABİLİYETİ YÜKSEK KİŞİLERDİR.

İŞARETLER

 İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Diyarbakır'da yerel kanalların ortak yayınına katıldı, " Anadolu Soruyor" isimli programda soruları yanıtladı.

Soylu konuşma yaptığı sırada yanında bulunan Türk bayrağı rüzgar nedeniyle İçişleri Bakanının üzerine devrildi.

Haber böyle.Maneviyat ehli bu tür hadiseleri işaret olarak değerlendirir.Bayrağı rüzgar devirmiştir ama kafasına bayrak düşen kişi ile bu düşme ilintilendirildiğinde Bayrağı temsil eden iradeden soylunun başı ağrıyacaktır.Aşikar bir görüntü.

https://www.milligazete.com.tr/haber/12379495/suleyman-soylunun-basina-canli-yayinda-bayrak-dustu

13 Ekim 2022 Perşembe

BEDİRBABA HAZRETLERİ

 Bedirbaba hazretlerinin son zamanlarında müritleri hazretin postu kime bırakacağı hususunda kucağında bulunan torununu işaret ettiğini söylerler.Hatta müritlerinden birisine kendi kullandığı tesbihini emanet vererek şu tenbihatta bulunmuştur:"Bu torunu bir mecliste müezzinlik yaparken bulursan bu tesbihi ona ver" demiştir.Gerçekten hazretin vefatından sonra bu tesbhin akibeti konusunda çok şeyler söylenmiş ancak emaneti alan kişi bunu hiç kimseye söylememiştir.Bedirbaba hazretlerinin torunu tahsilini tamamladıktan sonra bir mecliste müezzinlik yaparken o şahıs, torununa yaklaşıp durumu özetleyerek tesbih emanetini kendisine tevdi etmiştir.Hatta şu da söylenir ;toruna görev tevdi edilinceye kadar müritler içinde kırktane kişinin SAHTE ŞIHLIK yapmak için ortaya çıkıp vazife bana verildi iddiasında bulunacağı haberini söylemiş.Bu gü Bedirbaba'nın dergahı Kayseri Pınarbaşı'n da vazifesini icra etmektedir.Torunun ismi Muhammed Arap Karahan' dır."Çok müride emek ettim.çok güzel ihvanlarım yetişti , ama korkarım ki benden sonra kırk sahte şeyh çıkar.

İMANSIZ BİRİSİNİN TARİFİ

  Buhari ile Müslüm'in hadislerinde bir adam hakkında "Ne akıllı ne zarif adam! Ama kalbinde hardal tanesi kadar iman yok!" buyurulmuştur. Allah'a sığınırıZ.

MEZHEPSİZLİK DİNSİZLİĞİN KÖPRÜSÜDÜR


Muayyen bir mezhebe bağlanmamanın tehlikesini Türk ulemasından Zahid-i Kevseri merhum "el-La Mezhebiyye Kantaratu'l-La Diniyye" (Mezhepsizlik Dinsizliğin Köprüsüdür) adlı eserinde beyan etmiştir. Sonra dikkat etmelidir ki, mezhep imamları kendilerini taklidi, iktidarı olanlara haram kılmışlardır. İktidarı olanlardan maksat müçtehitlerdir. Onlara taklidi müçtehit olanlara haram etmişlerdir. Bir takımları da mezheplerin müteaddit olmasına çatıyorlar. Onlara göre mezhep bir olmalıymış. Çünkü ayrı ayrı mezhepler tefrikaya, husumete sebep oluyormuş. Bu da hakikatle alakası olmayan indi bir saçmadır. Hakikatte mezhepler hiçbir zaman tefrikaya, husumete sebep olmamışlardır. Hiçbir kimse mesela Hanefilerle Şafiilerin mezhep harbi yaptıklarını ve bu hususta kan döküldüğünü iddia edemez. Bilakis bütün mezheplerin salikleri birbirlerine karşı hürmetkardırlar. Hanefiler, İmam Şafii anıldığı zaman "rahimehullah", Şafiiler de imam A'zam zikredildiği vakit "rahimehullah" derler.  Baş sıkısında muhalif mezhebin kavli ile amel caiz olduğuna göre mezheplerin müteaddit olması bu ümmetin zararına değil, karınadır. Mezhep tek olsaydı, o mezhebe göre başı darda kalan bir insan müracaat edecek başka bir yer bulamazdi.


ADNAN OKTAR

 Hatay Dörtyol Özer'li beldesinde yaşamış,maneviyat dünyasını seven merhum Osman KENDİ ANLATMIŞTIR.İstanbul'da onunla tanışmak için evine gitmiş.Bakkal dükkanı işleten kardeşi "Utan, elli yaşını geçmişsin,ibnelerin içinde ne işin var"diye bu şahsı kovmuştur

CAMİLERDE PARA TOPLAMAK

 Camiler Diyanet teşkilatına bağlı mekanlardır.Din hayatı ile alakalı rejimin Cumhuriyetin ilanından sonra takındığı tavır bellidir.Birçok dini mekanların (mescit-cami) baskı sürecinde bakımsız ve tamiratsız kalması nedeniylede harap olup devlet tarafından üçüncü şahıslara satıldığı da bir gerçektir.1950 sonrasında din hayatına olan baskının azalması üzerine dinine sahip çıkan halkımız camilerini ve mescitlerini kendileri inşa etmişler bu amaçla yardımlar toplanmıştır.Ancak bugün,devasa bütçeye sahip Dinayet teşkilatı, halen camilerde "yardım" adı altında gelen insanlardan para toplamaktadır.Kur'an kursunda hafızlığa devam eden çocukların maişeti,caminin elektrik gideri,halılarının yenilenmesi v.s nam altında bu talep ısrarla sürdürülmektedir.İşin parasal boyutunun ötesinde cami kapısında para istemek hadisesi islamın ruhunu zedelemektedir.Sürekli para istemek imam ve müezzin kadrosunun saygınlığını insanlar nezdinde azaltmaktadır.Kişiler ceplerindeki bozuk paranın ağırlığından kurtulurken,"camiye yardım ettim" duygusuyla kendilerini tatmin etmektedirler.Din ucuz değildir.Müminin Hak Teala tarafından olan imtihanları da ucuz değildir.Devlet fakir değildir.Hayatımızın her kesimini dolduran vergi,harçlar v.s nedeniyle zaten vatandaş sıkıntıdadır.Cami'nin elektriğini,inşaasını devlet karşılasın ve Cuma günü cami kapısından "Az çok demeyin verin" diyen para toplayıcısının keskin bakışı önünden vatandaş rahat geçsin.