29 Ekim 2022 Cumartesi

KİLİSLİ HAFIZ HİKMET

 BİR HAFIZ HİKMET GEÇTİ KİLİS'TEN

Dr.Mustafa Tekçe

Değerli Dostlarım,

Çocukluğumun unutulmaz hatıralarında özellikle Ramazanla ilgili olanlarda adından söz ettiğim Hafız Hikmet Özsüren 12 Ağustos 2022 günü dünya yolculuğunu bitirdi. Bu haberi oğlu Yalçın Özsüren Bey'den duyduğumda çok üzüldüm. Bir anda sanki film şeridi gibi onunla ilgili hatıralarla, acı tatlı ve zorlu hayatı peşpeşe gözlerimin önünde canlandı...

Onu ilk defa daha küçük bir çocuk iken sıklıkla geldiği babamın Arasa Çarşısı'ndaki dükkânmızda görmüştüm. İki yaşındayken  geçirdiği trahom hastalığı nedeniyle maalesef kör olmuştu. Gözleri hiç görmüyordu. Hatta göz kapakları gözlerine yapışmıştı. Babası kasap Kestir Cemil usta onu küçük yaşta hocalara yollamış dokuz yaşında iken emsaline az rastlanacak bir hafız olmuştu. Tüm hocalar onun gibi zeki birine rastlamadıklarını söylemişlerdi. Herhangi bir ayetin iki kelimesi yolda giderken bile birisi tarafından söylendiği anda ışık  hızıyla ayetin  hatta sûrenin gerisini devam ederdi.   Hiç  baston kullanmaz, kimseye yol sormaz, tıpkı  gören engelsiz insanlar gibi, hatta daha düzgün  ve hızlı yürüyordu.

Benimle ilk o gün konuşup sesimi tanıyınca ondan sonra kaç yıl geçerse geçsin, nerede karşılaşsak, yıllarca  görüşmemiş olsak bile kendisine en ufak bir hitapla seslendiğimde ya da selam verdiğimde bana ismimle hitap ediyordu.

Çocukluğumun ilk oniki yılının unutulmaz mekânı Nurettin Mahallesi Ulu Camii Sokağında  oturduğumuzda Ramazanları sahur sonrası Ulu Camiine mukabele için cüz sürmeğe giderdik. Ulu Camiinde cüz sürmeğe gelenler çok kalabalık olurdu. Koca Camii tamamen dolardı.Hafız Hikmet Ulu Camiinin kapılarından birinden içeri girince herkes rahlelerine Kur-anı Kerim'i ve okunacak cüzün sayfasını açmış hazır olurdu. Hafız Hikmet mihrabın önünde oturan  rahmetli imam Hacı Ömer Beşe Efendi'nin yanına giderek elini öper ve otururdu. 

Cüz takibinden sorumlu yaşlılara gülerek; -bugün kaç dakikada okuyayım siz söyleyin.. der ve keyifle öne arkaya sallanır neşeyle gülerdi.  Onlarda genellikle;

-nasıl istersen öyle oku bitince sabah namazına biraz vakit kalsa yeter.. derlerdi.

Bazı kereler ihtiyarlardan kulağına birşeyler fısıldayanı görmüştüm. O günlerde  cüzü bir jet hızıyla  onbeş dakikada okuyup bitirirdi. Sebebini ancak doktor olduğumda anlamış kendisini yaşlıların durumuna gösterdiği duyarlılık nedeniyle tebrik etmiştim.

Sesi çok güzeldi. Musikîmizin makamlarını bilir, ortamın ve vaktin durumuna uygun bir makamda okuyarak hemen her gün cüz sürmemiz bir sanat şöleni gibi olurdu. İnsanın içine işleyen sesiyle yüce kitabımızın sevgisini yüreklere bir  nakış gibi işlerken, Ulu Camiine bu buğulu seher vaktinde bir coşku yayılır, tüm  cemaat mest olup, özellikle hanımlar çok memnun olurken Allah Allah Allah nidaları Ulu Camiinden gökyüzüne bir niyaz bulutu gibi yükselir, bu niyaza icabet ederek yağan bir rahmet yağmurunun üzerimize yayıldığını hissederdim. Bu sırada bazı derviş meşrep  kişiler coşarak kendinden geçerlerdi. Çocuk yüreğim onları seyrederken sanki onlarla berabermiş gibi aynı duyguları  hisseder bu an hiç bitmesin isterdim. Yıllar sonra anladım ki o anlar benim yazılmış ama gönderilmemiş mektuplarımdı. 

Cüz sonrası kılınan sabah  namazı eda edilip dağılırken Hafız Hikmet bir sevgi çemberinin içinde övgülerle takdir ve tebrik edilirdi. Yıllarca her ramazan mukabelelerinde hiçbir zaman en ufak bir hatası ya da okurken takılması, geri baştan  alacağı bir unutması, takip edenlerin uyaracağı bir yanlışı asla olmadı. Cüzü takipten sorumlu olan yaşlılar;

- Allah seni nazardan korusun esirgesin oğlum Hikmet  maşallah sana  derlerdi..

Ulu Camii dağılırken biz hemen evimize gelir,  ikinci hatim için evimizde de  az sonra kapımızı çalacak olan Hafız Hikmeti beklemeğe başlardık. Her gün aynı neşeyle gelir, sormadan herşeyi bilir, biz ilkokula gideceğimiz için genellikle yirmi dakikada cüzü okuyup bitirir, okul olmadığı günler ise muhteşem bir makamla kırk dakikada okurdu.

Ramazan biterken coşku had safhaya çıkar  hele Kadir gecesi ve hatim gecesi Ulu Camiinde ağlatmadık kimse kalmaz kendisi de hüngür hüngür ağlardı. 

Biz Hafız Hikmeti sanki amcalarımızdan biri imiş gibi çok severdik. Neşeli, esprili, duygulu çok zeki, müthiş bir insandı.

Rahmetli babamla annem hiç tartışmazlardı.  Birgün annem babama bir basit nedenle biraz kırılmış..  O gün  Hafız Hikmet bize geldiğinde;

- bugün neden bilmem evinizde bir huzursuzluk var.. demişti. Biz sonradan işin aslını öğrenmiştik..

Bazen bizimle dertleşirdi. Birgün bizim evde  anlattığını ise hiç unutamadım. Acıyla anlatmıştı.

-Evlilik zamanım gelmişti. Akrabalarımızdan birinin kızına anamlar düğürcü gittiler. Allahın  emriyle kızlarına talip olduklarında akrabalarım;

- kör it de paklavıyadan yal mı umor.. demişler.. anamlar ağlayarak evlerinden çıkmışlar.. Eve geldiklerinde bunu duyduğumda çok kırıldım. C.Allah'ın bile ağrına gitti ki bana öyle bir hanım nasip etti..  emin olun bana piyango vurdu. Allah bana dünya güzeli, dünya  iyisi bir hanımı hediye etti... 

Bir anda bunları dediğinde çocuk kalbim elemle, gözlerim yaşla doldu.. annem rahmetli bile ağlamış asla unutulmayacak bir hüzün yaşamıştık.

Gerçekten  çok mutlu bir evliliği vardı. Hanımı ile kolkola girer, gezer, alışveriş yapar ve  yürürlerdi. Kocasının üstü başı, elleri, traşı pırıl pırıl olur onu tertemiz yaşatırdı.

Oğlu çocuk  felci geçirdiğinde bütün Kilis onlara dûa etti. İstanbul'a hastanelere gitti. İki ay sonra döndüğünde dükkânmızda;

- aman Mıstafa muhakkak doktor olmalısın aman ha sözümü dinle diye elimden tutup bana nasuhat etti..

Daha sonra taşındığımız Şehitler Abidesi karşısındaki Petrol Ofisinin bitişik sokağındaki evimizdeki bir ramazanda yoğun kar yağışlı ve çok soğuk bir gece sahur sonrası evimize geldiğinde şöyle dedi..

- Yahu Petrol ofisinden sokağınıza dönünce birden rüzgar eğik olarak kesildi.. iyice sol duvara yaklaşıp rüzgarı düz olarak karşıma alıp dikkatle  kapınıza kadar geldim. Hele bakın çok büyük bir araba ya da kamyon sokağın başında yolun sağından sol duvara yakın yere kadar saplanıp yan yatıp devrilmiş mi? diye sordu. Hemen paltomu giyip karlara gömülerek sokağa çıktım. Sokağin yarısındaki yol çökmüş  bir kamyonun yarısı yola eğilerek devrilmişti. 

Eve girip anlattığımda  babam;

-Hikmet vallahi sen kör değilsin.. Allah senin gözünü zekâna vermiş yorum helal sana .. dedi..

Silaha çok meraklıydı. Babam onun için;

- attığını mutlaka vurur.. derdi. Tabii biz tüfekçilerin çocuğu olduğumuzdan bunun için onu denemek isterdik. Bir yaz günü  onu razı ederek rahmetli dedem tüfekçi Mustafa Kemal Tekçe nin Şıhlar mahallesi Savaşçı sokağındaki büyük avlulu dede evimize onunla geldik. Koca avlunun bir tarafına kuyunun üstüne  bir hedef tahtası diktik. Avlunun öbür tarafında  eline babamin sonraları devlete teslim ettiği Smith Wesson tabancasını verdik. Önce yürüdü sağ elinin işaret parmağını hedefe koydu;

-gel şuraya bir işaret koy.. dedi. Kopya kalemle bir çarpı işareti çizdik. Parmağını kaldırdı, yürüdü, yaklaşık yirmi metre ilerde avlunun öbür başında durdu. Attı ve tam hedefte  çizdığim çarpıdan vurdu. 

-Aha bu da üç santim altına.. deyip ikinci atışı yaptığında gözlerimize inanamadık. Tam dediği gibi çarpının üç santim altından  vurmuştu.

Yıllar su gibi geçti. Çocukları büyüdü. Gaziantep'te iş sahibi oldular. Mutlu evlilikler yaptılar.Çoluk çocuğa karıştılar. Hafız Hikmet ise çok sevdiği hanımefendisi vefat edip onu kaybedince hayata küstü. Ama çocukları onu baştacı yaparak bir dediğini iki etmeyip sevgiyle baktılar. Örnek evlâtlar oldular. Arada Hafız Hikmet'le  telefonla konuşur, hayır duasını alırdım.  Çok memnun olurdu. 

Ruhu şâd mekânı cennet olsun inşallah.. 

Değerli oğlu Yalçın Bey başta  olmak üzere tüm ailesine, evlâtlarına, torunlarına  sağlıkla uzun ömürler niyazıyla  başsağlığı diliyorum.

Kilise her geldiğimde onun o muhteşem yorumuyla okuduğu ramazan seherleri gözümde canlanıyor, onun bâki kalacak hoş sâdasıyla sanki çocukluk  günlerimdeki gibi Ulu Camiinin içini inim inim inleterek okuduğu cüzlerin  halen yankılanarak yayıldığını işitir gibi oluyorum.

Mihrabın  önünde rahleleri açıp sıralanmış çocukluk arkadaşlarım, yaşlılar, müezzinler Libik hoca, Sabit hoca, imam  Hacı Ömer Efendi, dervişler, fakir tertemiz abide insanları hürmetle  yâd ediyorum.

Evet.. bir Hafız Hikmet geçti Kilis'ten.. 

Dr.Mustafa Tekçe



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder