31 Ocak 2020 Cuma

HANGİSİ EFDALDİR?

Keramet mi efdal yoksa marifet mi? sualine elbette marifet efdaldir denmiştir. Zira keramet abdestin bozulmasıyla yok olur. Marifet ise gusle ihtiyaç duyulması halinde bile arifden ayrılmaz" denmiştir. Halk nazarında maddi alemle alakalı keramet hususuna çok ilgi vardır. Bu nevi kimselerin büyük veli olduğu zannedilirse de bu yolun başında olan bir hal olmakla başlangıçlar için büyük veli denilemez. İbni Arabi hazretleri "Arifin marifeti yükseldikçe onun himmeti ile tasarrufu eksilir"demiştir. Tasavvuf büyüklerinin günümüze kadar ilgi gören eserleri "ilmi keramettir"...

KERAMET SAHİBİ KİMDİR?

İçinde bulunduğumuz bu şehadet alemi " ruhani neşet" ve yaratılış üzerine değil,"nefsani neşet" üzerine yaratılmıştır. Mesela ruh her yönden görebilir, işitebilir ve söyleyebilirse de, insan bedenin görmesi ve konuşması ancak göz ve dil iledir. Görmenin ve konuşmanın herkesçe alışılmış olan bu uzuvlardan olmayıp örneğin el ve ayaktan olması durumunda insanlar şaşırırlar. Bu şaşkınlık çevreye yayılıp alemin nizamı bozulur. Bu ve benzeri şeyleri mevziine koymamak zulümdür. Olağanüstü haller ancak ihtiyaç hâlinde mesela hidayete kabiliyeti olan bir kimseyi hidayete davet için gösterilebilir. İlahi hükümleri tazim ederek Hakk'ın çizdiği hudutlar içinde nefsin kullanılması gayet güçtür. Onun için nefsin şiddetle zuhur isteyen hükümlerine muhalefet edip ilahi hükümleri ifaya muvaffak olan kimse "keramet sahibi"dir. Nefsin baskılarından kurtulabilmek güç bir "keramettir"...

DEĞİŞİMİ TEMİN EDENLER

İNSANI KAMİLİN NAZARI BİR SİHRİ MUTLAKTIR."SİHR-İ MUTLAK" SEBEBİ AKIL İLE MALUM OLMAYAN TAHVİL VE TEBDİL DEMEKTİR. YANİ, İNSANI KAMİL, KENDİSİNE TABİ OLAN MÜRİDİN NEFSANİYETİNİ VE CİSMANİYETİNİ RUHANİYETE TAHVİL EDER(DEĞİŞTİRİR). İnsanın ruhu, nefsaniyet alakasından saf olup temizlendiği vakit Mansur hazretleri gibi "Enel hak", "Ben Hakk'ım Ben kalmadım, Hakk kaldı" narasını atar.

ALLAH ADAMLARI'NIN YETİŞTİRDİKLERİ

Allah adamlarına baktığınızda mutlaka, ona muhabbetle tabi olup yetiştirdiği insanlar mevcuttur. Bu da "yol"un insandan insana aktarıldığı bir zinciri gösterir. Hz.Mevlana efendimizden yetişenler ise; Hüsameddin Çelebi, Sultan Veled, Feridun Sipehsalar, Çelebi Celaleddin Feridun, Mevlan Siraceddin Bayburti, Bahaeddin Bahri, Fahreddin Sivasi, Evlad-ı Müderris, Beytemur, Mevlan Salahaddin Fakih, Nizamettin Hattat, Mevlana İzzeddin Erzincani,Mecdeddin Meraği hazretleridir...

30 Ocak 2020 Perşembe

SÖZ MUKALLİTLERİ

Bu alemde ahkamı şeriate ve tarikate dair söz söyleyen çok mukallitler vardır ve onlar bu makallidane sözleri nefislerine hizmet maksadıyla söylerler. Ellerini öptürüp halkın indinde haysiyet kazanmak ve maddi menfaat celp etmek için yönetme makamında bulunma fikrini beslerler.Bu sözleri söyleyen kimselerin ahvalini ve fiillerini  tetkik et.Eğer bu sözleri söyleyen kimseyi, hiçbir kimseden maddi menfaat beklemez  ve bilakis elindeki malı fukaraya bezleder ve benliğini ve enaniyetini ayaklar altında çiğneyip halka mütevazi bir halde bulunur ve evliyaullaha muarız ve muhalif bulunmaz bir halde görürsen bilki o veliyyi Hak'tır....

HALKIN İRŞADI İLE GÖREVLİLER

Bekabillah mertebesine haiz olmayan kimsenin irşada kalkışması, Hakk'a vasıl olmak isteyen kimseleri aldatmak demek olur."Bizi aldatan bizden değildir" hadisi şerifini düşünmek gerekir. Mevlana Efendimiz buyurur ki:"Farz edelim zülfikar senin eline geçti. Bir mana ifade etmez ki. Onu kullanacak Hz. Ali efendimizin pazusu sende yoktur ki. Şeriatın konusu olan hariçteki putları Hz. İbrahim gibi kırdın. İçindeki putları kırmadıktan sonra fayda bulamazsın ki. Haydi diyelim ki Hz.İsa efendimizin ölüleri diriltirken okuduğu duayı öğrendin. Sende Hz. İsa'nın ağzı yoktur ki o dua'nın tesiri tecelli etsin. Hz. Nuh gibi bir gemici lazımdır ki tufan dalgalarından gemiyi muhafaza edebilesin

MESNEVİ-İ ŞERİFDEKİ MÜSTEHCEN MİSALLER

İnsanlar iki kısımdır: Ehli hidayet ve ehli delalet. Bu iki kısmın açığa çıkması gerekir. Hidayeti ve delaleti açığa çıkartacak bir takım mizanlar (ölçüler) ve imtihanlar gereklidir. Kur'an-ı Kerim de zikredilen sivrisinek örnekler için ehli delalet ;"Allah Teala'nın kendi kelamında sinek ve örümcek gibi ehemmiyetsiz bir takım haşeratı darbı mesel olarak irad etmesi azameti uluhiyyesine yakışır bir şey değildir. Acaba bunları zikr ile ne murad ediyor? diye düşünürlere Hak Teala cevaben :"Ben bu mesel ile bir çok kimselerin delalete düşmelerini, çok kimselerin hidayete vüsullerini murad ettim". Delalet ve hidayet insanlar içinde gizli oldukları için bunların ortaya çıkması bir muharrik ve mizan gereklidir. Mesnevi-i şerif kelamullah üslubu üzere olduğundan bu mizanlara haizdir. Mevlana Efendimiz buyururlar ki:"Benim hezlim hezl değildir, talimdir". Misaldeki mana önemlidir. Livata yapan kişiden fail olan, mefulün belinde bir hançer görüp sorar:"Bu ne içindir?" Meful der ki:"Bir kimse benim hakkımda fena düşünürse bu hançer ile karnını yararım". Fail der ki:Elhamdülillah ben senin hakkında fena düşünmüyorum."Bu misalde anlatılmak istenen:İşi gücü her günkü işlerinde fitne ve fesad olduğu halde hala istikametten ve hamiyetten bahsedenlerin hali bu luti'nin haline temsildir. ...

KANAAT VE TEVEKKÜL KİMİN İŞİDİR?

Nefsani sıfatları hala mevcut olan kimselerin zahiri ilimleri olsa dahi kanaat ve tevekkül yolunu ihtiyar etmesine imkan yoktur. Zira tevekkül ve kanaat nefsinden fani ve Hak'la baki olan bir kimsenin ihtiyar edebileceği bir meslektir. Diğerlerindeki kanaat ve tevekkül taklididir.

29 Ocak 2020 Çarşamba

MÜŞAHEDE NASIL GERÇEKLEŞİR

Müşahede hususunda ayna misali anlatılır. Bir ayna iyice silinip parlatıldığında ona bakan kendini nasılsa öyle görür. Ayrıca arkasında olan şeyleri de önündeki aynada görür. Halbuki arkasında olan şeyleri gözüyle görmüş değildir. İnsan kalbine yönelip onu ağyar (Allah'dan başka şeyler) pasından silip temizlerse, kalp aynasında makulat (akıl ile idrak edilen şeyler) ve mugeyyabat (gayp alemine ait şeylerin) suretleri akseder. Kalb aynasında görünmesine mani olan ağyar pası, mürşit terbiyesi altında geçirilen riyazatlar ve mücahedeler sayesinde silinebilir. Böylece saf ve cilalı bir kalb aynasına sahip kimse orada gördükleri söyler. Bu gaybi de olabilir...

HAKİKATE YÜKSELME MERDİVEN basamakları

"Hakikat"e yükselebilmek için insanda bir takım merdiven basamakları vardır.ki bunlar "nefsi emmare","nefsi levvame", "nefsi mülhime", "nefsi mutmainne", "nefsi razıyye", " nefsi marzıyye", "nefsi Kamile" dir. Bunlar tekabül eden başka kavramlar ile söylenecek olursa bunlar "ruhi hayvani","kalb","ruhi izafi", "sır","sırrus sır", "hafi", "ahfa" basamaklarıdır. İnsan nefsi kamile yahut ahfa mertebesine nail olduğu vakit, Hak ve hakikatı kendinde bulmuş ve ilmi zevki ile bilmiş olur. İstidat sahibi bir müridin "kamil bir mürşit" vasıtasıyla seyrüsüluk neticesinde bu mümkün olur...

ALLAH ADAMLARI "RABBİNDEN SÖYLERLER".

Tasavvuf yolu "teslim ve tasdik" esasına dayalıdır. Kendi zannından ve nefsinden söyleyen kimse ile Rabb'inden söyleyen kimse arasında fark vardır. Tasavvuf ehli Rabbinden söyler. Tasavvuf ehli "Müşahede" makamında olduğu için "gören" kimsenin ayrıca bir delile ihtiyacı yoktur. Gören kimseye hüsnü zannı olan onu kabul ve tasdik eder. Tasdik etmeyen kimse buna zorlanamaz. Ancak bir kimse anlatılanların gerçekten doğru olup olmadığına vakıf olmak isterse, onunda müşahede makamına gelmiş olması gereklidir. Bir kimse Allah tan korkar, O'nun çizdiği hudutlarda durur zühd ve vera sıfatları ile sıfatlanmış sonra da "akıllarımıza sığmayan" konuları konuşur görürsek Allah ledünni ilmi ona vermiştir, onun iddia ettiği şeyleri teslim ve tasdik etmek ,hüsnü zan beslemek  ve itirazı terk etmek bizim üzerimize vacip olur."Rabbim ilmimi ziyadeleştir"(Taha 20/114) duası müşahedeye ulaşamamışlar için elzemdir.

MÜŞAHEDE EHLİNİN SÖYLEMLERİ

"Müşahede" ehlinin söylediklerini aynı şekilde bir başka "müşahid" görebilir ve gerçekten tasdik edebilir. Tasavvuf büyükleri arasında asırlar boyunca bir önceki sufiyi bir sonrakinin tasdik etmesi, onların esas ve prensiplerde daima ittifak etmeleri , aynı şeyi "zevk ve tecrübe etmelerinden ve aynı müşahedeye nail olmalarındandır...

İBNİ ARABİ HAZRETLERİNİN SÖZLERİ

Şeyhül Ekber denilen Hz.Muhyiddin'in eserlerindeki hakiakt ve marifet konuları düşündürücüdür. Bir çok kimseler ise anladığını zannederek "kulluğun gerekleri" olan taatten saparak delalet vadisine düşerler. Bir çok kimse Şeyhi Ekber'in beyan ettiği "hakikat" ve "marifetlerden" ürküp inkar ederler. Bu "hakikat" VE "MARİFETLER" KILDAN İNCE VE KILIÇTAN KESKİN BİR SIRATI MÜSTAKİMDİR. İLAHİ TEVFİK REHBER OLMADIKÇA "AKIL AYAĞI"NIN KAYMAK KORKUSU VARDIR.
İbni Arabi hazretlerinin "nübüvvet ve velayetin akıl tavrının ötesinde"olduğuna dair ifadesi  göz önünde bulundurulacak olursa "akli tavrın ötesinde olan bazı hakikatlerin" "akıl" ile acele yorumlanması, değerlendirilmesi, mantıki kıyaslarla bazı neticelere varılmak istenmesi, okuyucuların yanlış kanaatler beyan etmesine ve "akıl ayağının" kaymasına sebep olmaktadır. Hazreti Şeyh'de itikat esaslarını ve şer'i hükümlerin kula yüklediği mükellefiyetleri ortadan kaldırmak gibi bir ifade ve kanaatinin olmadığı, aksine bunların ispatı için ilim ve hayatını vakfettiği bilinmelidir....

HALK ÜZERİNE TESİR BAKIMINDAN SÖZLERİN FARKLIKLARI

Kamil ve Hakk'a vasıl olmuş olan şeyhin insanları Hakk'a davet için söylediği sözler ile, senelerce mektep ve medreselerde nazari ilimleri öğrenmek ile meşgul olup fayda hasıl etmeyen akli derecelerin ötesine geçememiş fazılı noksanların  sözleri arasında çok fark vardır. Çünkü kamilin sözü vahiy ve ilhamı rabbanidir. Noksan zahir alimin sözü aklı dimağının mahsulüdür ki vehim ile karışık olduğundan dinleyen kimseler kendilerini şek ve şüpheden kurtaramazlar.
Nurani olan şeyhin sözü kalbe tesir eder, asla şek ve şüphe ukdeleri bırakmaz. Nakısın sözü ise kalpten şüpheyi koparamaz.
Pekmez içinde kaynatılan malzemeler nasıl ki pekmez tadını verip eski halleri kalmaz ise nurani şeyhle beraber olan ve ona teslim olan kimselerin sözleri de tatlı olur.

MUKALLİDİN TEDBİRİ OLMAZ

Mukallid, işittiğini veya okuduğunu ezberleyip papağan kuşu gibi söyleyen ve fakat söylediği sözün manasını zevkan ve halen idrak edememiş olan kimseye derler. Böyle bir mukallit, dini ve ahlaki bir mesele hakkında söz söylediği vakit aklınca bir kıyas yaparak Kuran'dan ve hadisten bir çok deliller getirir. Fakat bu delillerin hakikatini ve zevkini kendi nefsinde müşahede etmiş değildir. Mesela tevekkül ve kanaat hakkındaki ayetleri ve hadisleri okur ve bunları kıyası aklisine göre tefsir ve izah eder. Fakat kendi hali tevekkül ve kanattan uzaktır.Miskten bahseder ancak kendisi gübreye bulaşmıştır.
Hakikate ilişkin ilimleri, ehli olan insanı Kamilden öğrenmek gerekir. Mukallidden öğrenilen evliya sözleri senin kalbinde canlılık meydana getirmez. Kamilin insanın sözleri, buluttan inen yağmur gibi ölü toprağı canlandırır. Müridin kalbinde neşe hali zuhur ettiği gibi nefsinin halleri de değişir.

SABIR KALKANDIR

"men sabere zafere" yani "Sabreden kimse zaferi buldu" hadisinde, Hak yolunda nefsinin hazlarına karşı sabretmek düşman şeytanların hücumlarına karşı demirden kalkan olur ki, bu sabır kalkanı üzerine Hak teala"Zafer geldi" diye yazmıştır.Bu sabır neticesinde salik, maksudu olan Hakk'a vasıl olur.

KADIN SAYILAN ERKEKLER

Kadın üzerine nefsin hükümleri galip olduğundan kadın dünyanın kokularının ve renklerinin çekimi altında olduğundan bunlara meyil ve muhabbet eder. Bu nedenle dünyanın gösterişlerine meyleden erkekler dahi her ne kadar bıyık ve sakal sahibi görünseler de onlar da kadın hükmündedir.

28 Ocak 2020 Salı

NEFSE SURET VERİLSE

Bir risalede buyrulur ki:"Nefse bir suret verilse şekli şudur: Başı kibir, gözü ucub, ağzı hased,lisanı yalan ve gıybet, kulağı nisyan, göğsü hıkd ve kin, karnı şehvet ve bühtan, elleri hiyanet ve sirkat, ayakları emel, kalbi gaflet, ruhu küfürdür. Nefsin aklı, fehmi yoktur. O bu dünyadaki bir saatlik şehvete cenneti ve nimetlerini satıverir...

ŞEYTANIN İNSANI KAMİLDEN KORKUSU

Ehli keşf olan evliyadan birisi  bir mescidin önünde insan suretiyle mütemessil olan İblis'i görür. Orada ne için dolaştığını sorar. İçeride namaz kılan bir zahidi iğfal edeceğini söyler. O veli "Ya niçin iğfal etmeyip de buralarda dolaşırsın?" der. İblis "İçeride o namaz kılanın yanında birisi yatmış uyuyor, ondan korkuyorum da yaklaşamıyorum" diye cevap verir.
İçerde yatan kişi Arifi billah bir zat imiş.

ÖLÇÜLER

Bir kimse " Benim kalbime hakikatlar ve ilahi bilgiler nurlarıaksediyor" diye iddia etse, onun haline bakılır; eğer kendisi hırsı dünya ve cismani lezzetlere muhabbeti varsa davasında yalancıdır. Zira bu nurun kalbde görünmesinden dolayı zahirde alametleri hasıl olur. O da budur ki, senin nefsin gurur diyarı olan bu dünyadan ve onun lezzetlerinden uzaklaşmaktan zevk alır...

SİSTEM YARDIMLAŞMA ÜZERİNE ÇALIŞIR

Hayatı dünyeviyede herkes bir zanaat üzerine kesbi kazanç eder. Bu nedenle Hak teala o sanatı o kimseye kolay kılar.Ayakkabıcı ayakkabı imal ederek insanın bir ihtiyacını giderirken bu kazançla ekmekçiden ekmek alır. Ekmekçi ayakkabıcılık bilmez ekmek imal eder.Sattığı ekmekle ayakkabıcıdan ayakkabı alır.Bu misali çoğalttığımızda herkes aslında ana bilgisayarın bir parçası olduğunu anlar. Bu nedenle aslında herkesin birbirlerine yardım ve muavenet ettiği gözlemlenir. Dünya düzeni bu ortaklık ile bir karar üzre yürür. Aile içinde diğerleri çalışırken birisinin hazır yiyicilik yapması nasıl kerih görülürse dünya da Hak Tealanın geniş bir ailesi olmakla herkesin kesb ve kar hususunda gayret içinde olması iktiza eder. Sistemin bir dişlisi vazife icra etmezse makinenin diğer bütün aksamına haksızlık etmiş sayılır. 

RIZK KONUSU

Hakk Teala buyurmuştur ki:"Yeryüzündegezen hayvanlardan hiç birisi yoktur ki onların rızkı Allah Teala üzerine olmasın"(Hud suresi 11/6).Ha kTealatüümyarattıkları için bu kefaletibeyan buyurmuştur.Bu konularda insanlar ziyadegel-git yaşarlar.Çalışmak ,sebeblere tevessül etmek ,tevekkül etmek, kanaat etmek gibi hususlar birbirleri içine girdiğinden ana esas Hakk7a itimaddır.Hak Teala sebebler tahtı altında bu dünyada iş icra ettiğinden "Sebebler" dediğimliz şey aslında bizim hard diskimize yüklenen proğramlar(kabiliyetler) neticesinde "kolay gelen" haller içine saklanmış şeylerdir.Piyano çalan bir parmağın bu yeteneği ,tarlada bel belleyen insanla aynı değildir.Rızk hususunda hareketsizlik tavsiye edilmemiştir.Tüm peygamber örneklerinde rızk hususunda say'ü gayret vardır.Bu gayretneticesindeele gelen hususunda kanaat ve tevekkül olmalıdır.
Necibsultan7ım buyurmuşlardı ki ,"Bana tabi' olanların ben çok zengin olmasını dilemiyorum.Zira zenginlik çok ağır bir imtihandır".
DERVİŞ, KAZAN YE, YEDİR, BİRGÖNÜL ELE GETİR
BİN KABE'DEN YEKREKTİR BİR GÖNÜL İMARETİ (Yunus Emre k.s) 

27 Ocak 2020 Pazartesi

KUTUPTAN İSTİFADE ETMEK

Bu şehadet aleminde suri ve manevi rızıklar kutuptan insanlara dağıtılır. Yeryüzünde Hakk'ın halifesidir ve ilahi hazinelerin eminidir. Bu nedenle yaratılmışlara olan Hakk'ın tecelliyatı lutfiyye ve kahriyyesi hep onun vasıtasıyla zahir olur. Halktan her birinin kutbu alemden istifadesi, ona sıfat ile yakınlığı nispetindedir. Bu hususta mekan yakınlığının tesiri yoktur. Mesela bir kimse kutbu zaman ile bir mekanda otursa sıfat itibariyle ona ne kadar yakınlığı var ise o nispette istifade eder. Hakk'ın mağfiretini ve rahmetini avlamak kutbun işidir.
Halkın fiilleri  ve ahlakı bozuk bir hale geldiği vakit kutup incinir ve halk, maddi ve manevi rızıktan mahrum kalırlar. Maddi rızıktan mahrumiyet; kıtlık ve deprem, fitne ve toplumsal kavga gibi emsali zahiri işlerdir. Halk bunun iç yüzün bilmez. Manevi rızka gelince; kutbun kalbinden halkın kalbine ilahi feyiz kapanmış olur.
Kutba hizmet etmeye gelince; onun hususi hizmetinde olanlar kutbun mazhar olduğu esmanın müsemması olan Hakk'a hizmet ederler. Kutbun cisim gemisinin tamiri, kutbun bu zahir alemde yapmak mecburiyetinde olduğu zahiri hizmetlerin ifasıyla olur."Eğer siz Allah'ayardım ederseniz, Allah Teala'da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı tespit eder"(Muhammed 47/7)

VASIL OLANLARDAN DUA İSTEMEK

Vasıl olan arifin duası ve onun Hakk'dan talebi Hakk'ın kendinden talep etmesi gibidir. Zira "Ben onun kulağı, dili, eli, gözü oldum"hadisi kutsisi tecelli eder. Hak Teala "Attığın vakit sen atmadın velakin Allah attı"(Enfal 8/17) ayeti tecelli eder.Hak Teala sebepler düzerek bu sonucu meydana getirir. İnsani Kamilin duası, cismani olan insanların duası ve isteği gibi değildir. İnsani Kamilin vücudu fanidir ve onun sözü Hakk'ın sözüdür."Resulün aranızda vaki olan duasını bazınızın bazınıza olan duası gibi addetmeyin"(Nur suresi 24/63).

HÜR İNSAN:İNSANI KAMİL

Aziz Nesefi hazretlerinin tarifine göre insan-ı Kamil-iazad odur ki:onun için sekiz hususta kemale ermiş olmalı; iyi akval(söz), iyi efal(fiil), iyi ahlak ve maarif ve terk ve uzlet ve kanaat ve humul. Her kim bu sekiz şeyde kemale erişirse kamil ve azaddır ve baliğ ve hürdür...

26 Ocak 2020 Pazar

YÖNETİCİLERİMİZİN HALİ

ELDE TESBİH, DUDAKTA TEVBE, KALB GÜNAHIN ZEVKİNDEN DOLU OLURSA BİZİM İSTİĞFARIMIZDAN GÜNAHA GÜLME GELİR....

25 Ocak 2020 Cumartesi

DEPREMLER NEYİN İŞARETİ

Necib Sultanım buyurmuştu:Tabiat hadiselerindeki artış (Deprem,sel,aşırı soğuk v.s) gibi tabiat olaylarının mutlaka manevi bir işaret anlamları mevcuttur. Sahibül vaktin gelmesi yakın olmakla bu tür hadiseler uyarı mahiyetinde insanlara ikaz ve işarettir. Bir Allah adamının dünyayı değişmesi günlerinde aşırı soğuk ve göksel kaynaklı hadiseler vukua gelir...

ALLAH'A VUSLAT YOLUNDA ÜÇ TAİFE

Necmeddin-i Kübra hazretleri Usul-i Aşere isimli kitabında buyururlar ki:"Hakka giden yol üç kısma mahsurdur. Birincisi Muamelatı şeriyye erbabının yoludur  ki çok oruç tutmak, çok namaz kılmak, çok Kuran okumak, hac ve cihad v.s gibi salih amellere bağlı olanlardır. Bu yol ile uzun zamanda "Tarik-i ahyar" denilen bu yolla Hakk'a vasıl olanlar pek azdır.
İkincisi "Tariki ebrar" denilenlerin yoludur ki ashabı mücehedat  ve riyazat yoludur ki tebdili ahlak, nefis tezkiyesi, kalbin tasfiyesi, tecelli-i ruh ve batının imarına taalluk eden şeyde çalışmaktır. Bu yolla vasıl olanlar ilk yoldakilerden fazladır.
Üçüncü taife Allah'a aşk ile seyr edenlerin yoludur. Bu yol, muhabbet ehlinden çevik ve hızlı olanların yoludur. Buna "Tarik-i şüttar"(Aşıkların yolu) denir. Bu yol ile seyr edenlerden vasıl olanlar çoktur....

AŞK VE KORKU ARASINDAKİ FARK

Bir maksada vusul için koşan bir kimse, aşk ve muhabbet ile koşarsa matlubuna çabuk vasıl olur; ve eğer korku saikasıyla koşarsa muradına geç erişir.bu nedenle aşk ile korku arasında büyük fark vardır.
Hakk'a aşk ile vasıl oluş bir anda mümkün iken,zühdü ihtiyar edip cehennemden korkarak cenneti ümid ederek vasıl olmak ise uzun bir süredir. Belki ömürler sürmek gerekir.
Mearic suresinde belirtilir"Melek ve ruh ona miktarı ellibin yıldan ibaret olan bir günde uruc ederler"(Mearic 70/4)
Arif-i aşıkın ömründen bir günün miktarı ve kıymeti dünyanın senelerinden elli bin senedir. Aklı maaş bu sırrı anlayamaz. Aşıkın önünde korkunun kıl kadar yeri yoktur. Aşk mezhebinde akıl, vehim, korku, gam edep olmayıp hepsi aşka feda olmuşlardır...

KADER'İN HÜKMÜ İCRA OLUNACAĞI VAKİT

Bir hadisenin meydana gelmesine Hak Teala'nın hükmü ve takdiri bila-tevakkuf taalluk ettiği  ve geldiği vakit akıl onun hükmüne mani olamaz. Hadis-i şerifte buyrulur ki:"Allah Teala kazasını ve kaderini infaz etmek istediği vakit akıl sahiplerinden akıllarını, kazasını ve kudretini infaz edinceye kadar alır. Emrini icra ettiği vakit aklı tekrar kendilerine gönderir ve pişmanlık vaki olur."
Bu hali ifade için bir şair demiştir ki:
Hakim-i hükm-i kaza infaz için takdirini
Selbeder erbabı aklın reyini tedbirini

ÇOK KONUŞANLARA

Hz. Pir Mevlana efendimiz (ks), cem'ul-cem makamına vasıl olmazdan evvel dirayet ve zekavet sayesinde ehli tasavvufun sözlerini okuyup şiir ve nesir vadisinde hakikatler ve sırlardan bahseden kişilere şöyle hitap etmiştir:"Efendi, sen vasılların kelamlarını okuyup dinledin, dirayetin ve zekavetin sayesinde onlardan anlayabildiğin bir takım sırları lisanındaki kuvvet vasıtasıyla faş ettin. Fakat bunların hakikatine vasıl olamadın ve ruhunu müdrik olamadın. Binanaleyh bunlar senin varlığının ve gururunun sermayesi oldu.Bundan sonra da biraz sus ve sükutu tecrübe et ve dilsiz ol ki ruhunun ağzıyla hakikatin hayat suyunu içesin.
Ey vaiz efendi, şimdiye kadar kürsülerde insanlara çok acı ve müessir sözler söyledin ve bu hal içinde nefsini tecrübe ettin ancak nefsani sıfatlardan kurtulamadığını gördün. Bir kerrede tatlı bir tecrübe olan sükut ile nefsini tetkik et.
Niyazi Mısri hazretleri buyurur:
Bugün bir meclise vardım, oturmuş pend eder vaiz
Okur açmış kitabını , bu halkı ağlatır vaiz.
 İki bölmüş cihan halkın, birini cennete salmış
Eliyle kürsiden birin tamuya sarkıtır  vaiz.
Çıkar ateşler ağzından yakar şeytanı melunu 
Sanasın yedi tamunun azabı kendidir vaiz
Tamuya şöyle doldurmuş, içinde yok duracak yer
Onayerleştirir halkı, acebhizmettedir vaiz.

24 Ocak 2020 Cuma

ÖLÜM ÇEŞİTLERİ

Ehli mana renk üzerine dört nevi ölüm ispat ederler:Kızıl ölüm, kara ölüm,sarı ölüm,beyaz ölüm."Kızıl ölüm" ime katle, "kara ölüm "ile ateşte yanmağa, "Sarı ölüm" ile hastalık çokluğuna, "beyaz ölüm" ile suda boğulmağa işaret ederler.
Ehli irfan ise renk üzerine dört nevi ölüm ispat ederler: "Beyaz ölüm" ile açlığa, "Kara ölüm" ile sabra, "Kızıl ölüm" ile nefse muhalefete, "Yeşiy ölüm" ile eski elbiseler giymeye iişaret ederler

SADAKAYI BAŞA KALKMAK ANLAMINDA HAREKET

Fakir ve muhtaçları bekleterek vermek eziyet olup "Sadakalarınızı başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle ibtal etmeyin"(Bakara 2/264) emrine uymaz.

HAKTEALA'DAN AKS EDEN İKİ SIFAT

"ALLAH TEALA ADEM'İ KENDİ SURETİ YANİ SIFATI ÜZERİNE YARATTI"hadisişerifi mucibince,Adem'de dost ve düşmana karşı vaki olan bu iki sıfat(Dostunu gördüğü vakit kalpte rahmet ve lütuf duygusunun olması; düşmanı gördüğü vakit ona karşı kalpte kahır ve gazabın fışkırması) Hak Teala'dan aksetmiştir.Hak Tealadostları olan ümminlere karşı lütuf ve rahmetile , düşmanı olanmünkirlere karşı dakahır ve gazabıyla tecelli buyurur.

100 YIL SONRA AYNI ŞEY


 Cumhuriyet’in ilk yıllarına gittiğimizde; 

Atatürk Cumhuriyet’i ilan ettikten sonra silah arkadaşlarını, Millî Mücadelenin askeri ve siyasi kadrosunu dışlamıştı. İsim mi istiyorsunuz, Millî Mücadele’nin temel direklerinden biri olan ve Atatürk’ün kariyerinin yolunu açan Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Paşa, Adnan Adıvar hatta Halide Edip Adıvar…


Bu isimler İstiklal Savaşı’nın kazanılmasından sonra ülkenin yeniden yapılandırılması için izlenecek yolun nasıl olması gerektiği konusunda farklı görüşler savundular. Yetkilerin Atatürk’te yoğunlaşmasına karşı çıktılar: İstiklal Mahkemeleri’ne, devrimlerin süratli ve çok sert bir zihniyetle gerçekleştirilmesine, Meclis’te temel hak ve özgürlükleri güvence altına almaya yönelik bir yasama faaliyetinin dışlanmasına, kuvvetlerin tek bir şahısta toplanmasına itiraz ettiler.


Bu itirazlar, haklı uyarıları dikkate alınmadığı için Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdular. Bu fırka bugün hala acıları derinden hissedilen, toplumsal travmalara neden olan Tek Parti politikalarını önlemek için kurulmuştu.


İtirazları, haklı uyarıları dikkate alınsaydı hem toplumsal travmalara neden olacak baskıcı politikalar uygulanmamış olur hem de bu isimler yeni bir siyasi yol arayışına girmemiş olurdu. 

Atatürk ne yaptı peki? 

Bu arkadaşlarını 1927’de okuduğu Nutuk’ta hainlikle itham etti. Eski yol arkadaşlarının kendisine karşı büyük bir komplo kurduklarına inandı. Bu arkadaşlarını “İnkılaplar ilerledikçe yollarını ayırdılar” diye suçladı. Yani Atatürk’e göre ayrılanlar inkılapları tutmayan arkadaşlarıydı! Oysa bu isimlerden hiçbiri Cumhuriyet'e ve devrimlere karşı değildi. 

İnönü, Atatürk’ün Nutkunu sonraki yıllarda okusaydı, eski arkadaşlarını böyle suçlamayabileceğini söylemiştir. 

Devrim yıllarının 1920’lerdeki ateşli ortamında, Milli Mücadele’nin kahraman isimleri hele bir de Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası adıyla muhalefet partisi kurunca… 

Başlarına gelmeyen kalmadı. Hain ilan edildiler. İstiklal Mahkemeleri’nde yargılandılar. Kimi hayatının sonuna kadar polis gözetiminde yaşadı kimi canını kurtarmak için yurt dışına kaçtı.

 100 yıl sonra ne oldu? AK Parti’nin kurucu kadrosunda ve ilk iktidar dönemindeki başarılarında imzası olanlardan kaç kişi bugün AK Parti'de ve hükümette!?


Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vasıflı, nitelikli, liyakatli, itibarlı, tecrübe ve birikimleriyle AK Parti’ye güç ve itibar katan “yol arkadaşlarını” dışlaması iyi mi oldu kötü mü oldu? 

Peki bugün nasıl bir AK Parti var? Ülke ne durumda?
 Ağır adalet sorunları var. Temel hak ve özgürlük alanları nefes almayacak kadar daralmış durumda. Ülkede korku iklimi hâkim. AK Parti bugün 28 Şubat dönemiyle mukayese ediliyor ve maalesef toplumda bugün yaşananların 28 Şubat’tan daha ağır olduğu inancı pekişiyor. Bu döneme damgasını vuracak, tarihe kara bir leke olarak geçecek sayıları on binlerle ifade edilen KHK sorunu, birinci ikinci derecede yakınlarının de etkilendiği sayıları milyonlarla ifade edilen KHK mağduriyetleri var. İyi yönetilemeyen bir ekonomi var. Siyaset yargıyı kuşatmış durumda. Yargı ve kamu kurumları siyasetin elinde bir sopaya dönüşmüş gibi. 




DÜNYA İSTEĞİNİN DEĞİŞMEYEN KURALLARI


Siyasette vasıflı kişilikleri harcamak, onların yerine rahatça “kumanda edilebilecek”, günün şartlarına göre “işe yarayan” adamlar getirmek maalesef bizim siyasi kültürümüzün köklü bir hastalığıdır. Bu hastalıktan arınmış siyasi bir parti ve hareket yoktur desem sanırım abartmış olmam. Bu aynı zamanda otoriter liderlerin değişmeyen ortak özelliğidir. 

Önce “dava” vardır. Sonra dava başka bir şeye dönüşür. Otoriter liderler, birlikte yola çıktıkları “dava arkadaşlarını” bir süre sonra dışlayarak kendi kişisel egemenliklerini kurarlar. Oysa işin ilk zorlu süreçlerinde, mücadele isteyen dönemlerinde “ortak eser”, “ortak akıl” vardır. Ancak aşılması gereken zorlu eşikler başarı ile aşıldıktan sonra “dava” yavaş yavaş şahsileşmeye, gittikçe her şey tek bir ismin elinde toplanmaya başlar.

Neden böyle?

Çünkü otoriter kişiliğe sahip liderler kendi egemenliklerini kurduktan sonra birlikte yola çıktığı arkadaşlarına emir veremeyeceği, yapacağı işlerde tek başına rahat karar alamayacağı, rahat hareket edemeyeceği için emir vereceği ve verdiği emirleri sorgusuz sualsiz yapacağı bir çevreye ihtiyaç duyarlar.


Böylece liderlerin etrafındaki liyakatlı kadrolar gider ve itaatkar kadrolar oluşur. Liderin yeni çevresi sadece itaatkar kadrolarla sınırlı da olmaz, liderin dost kadrosunu ise iktidarın uzun süre kalacağını anlayan geçmişin hasımları oluşturur.(Elif Çakır-KARAR GAZETESİ)

İNCEBAHİSLERİN TERKİ

Arifi billah olan zevat ,halen ve zevkan anlaşılabilecek ince konuların izahını veispatını terk etmişler,söze kapamışlardır.gayet ince ve zahir ülemasının anlayışının üstünde olan bahisleri terk ederek haam ve tamamlanmamış bırakmışlardır.Çünkü bu bahisler özel düşünce sahiplerinin ruhlarının gıdası olup,bu gıdayı avam sofrasına koymazlar.Çünkü bu gıdayı zahir üleması kendi zahiri şeriat ölçülerine aykırı gördüklerinden ya inkar ederler veyahut şeriatla alakası olmayan mübahiler  yanlış anlayıp kendileri delalete düştükleri gibi halkı da delalete düşürürler.Çünkü rabbani tecellilerde hemkahır hem lütuf vardır.Kalpleri katı olan kafirleri vemünkirleri cezbeder.Demiri çeken mıknatıs gibi.Lütuf kalbleri çöpgibi zayıf  ve mülayim olan müminleri celbeder ve onlara saba rüzgarı gibi latif gelir. 

23 Ocak 2020 Perşembe

KISASDA HAYAT VARDIR

Bakara suresinin 179 ncu ayeti kerimesidir."Kısasta sizin için hayat vardır".Kısasta hayat olması budur ki;katlin kısas ve idam olunmasını gören caniler korkup niyet ettikleri katlden ve suikastten vazgeçerler.Bu yüzden maktul olacak olanların hayatı kurtulur.Diğer taraftan katiller dahi  katlden vazgeçtikleri için kısastan ve helakten kurtulurlar.onların hayyatı dahi mahfuz kalır.Bu nedenle kısasın fena olduğunu söyleyenlerin nazarı kısadır.onlar ancak katilin hayatını düşünür ve bu bir hayatı müdafa için esbabı mucibe dermeyan ederler

ÖNCELİK ÖLÇÜSÜ NEDİR?

DERLER Kİ iSTANBUL'DA 5.8 ŞİDDETİNDE DEPREM OLDUĞUNDA 29 okul depreme dayanıksız olduğundan mühürlendi ve öğrencileri civar okullara dağıtıldı.Mühürlenen bu 29 okul elan durmakta .ayrıca depreme dayanıksız 300.000 evden bahsedilmekte.Tüm bu sorunlar dururken kanal istanbul'u öncelemek ölçüsü ne ola ki!İnsan değerli olmalı ve öncelik sırasına oturtulmalıdır.

AYNI MUAMELE REVA GÖRÜLMEKTEDİR.

Halk,Peygamberlere karşı nasıl tavır içerisinde olmuşsa,Allah adamları na da aynı muameleyi reva görmektedirler.Her bir peygamberin zuhuru zamanında muhalifleri olankimseler onların bir külah kapıp halkareis olmak isteyen bir adam zannettiler ve halk arasında onun nüfuzunu kırmak için çok uğraştılar; ve "Sihirbazdır,ş ve delidir, yalan söylüyor " dediler.Vaktaki onlara hayatı dünyeviyyede uğrayacakları haber verilen azaplara uğradılar.Enbiyanın dünyevi hayatla alakalı söyledikleri doğru çıktı,inkar edenlerin yüzü karardı.Bu nedenle uhrevi hayatla alakalı haberleride doğrudur.

22 Ocak 2020 Çarşamba

KİŞİLERİ RAB İTTİHAZ ETMEK

Yeni Müslüman olan Tay Kabilesi lideri Adiyy b. Hakem şöyle anlatıyor: 
"Medine'ye geldim. Mescitte Rasulullah'ın etrafındaki sahabelere; "Onlar, Allah'tan başka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler" (Tövbe 31) ayetini okurken gördüm ve boynumda gümüşten bir haç olduğu halde yanına geldim; "Ey Allah'ın Resulü! Ben eskiden Hristiyandım ve Hristiyanlığı iyi bilirim. Biz hiç bir zaman âlimleri, rahipleri rab edinmedik, onlara ibadet de etmedik. Bu ayette Allah ne demek istemiş" dedim. 
Bunun üzerine Hz. Muhammed (s.a.v ); "Ey Adiyy! Çıkar o boynundaki putu." (Ben de çıkardım). 
"Ettiniz Adiyy, ettiniz" dedi. "O rahipleriniz, âlimleriniz, okumuş insanlarınız size, Allah'ın kitabına muhalif olarak helal ve haram (yasak serbest) koymadılar mı?" Ben de, "evet ya Rasulullah, onlar okumuş kimselerdi, böyle yaparlardı." 
Bunun üzerine; "İşte onların bu yaptıkları (Allah'ın kitabına muhalif ) Rab'liktir. Sizin de, onların dediklerini benimsemeniz, uymanız onlara ibadetinizdir" dedi. (İbn Kesir Tefsiri, C.7, sayfa 3456, İmam Ahmed; Tirmizi, Cem'ul-Fevâid, IV, 68 ve İbn Cerir)

DİYANET İÇİN ZOR SORU

Faiz fetvasını veren Diyanete soralım: 'Ben dar gelirli bir vatandaşım. Evi TOKİ'den değil de X firmasından, parayı da devlet bankasından değil de Y bankasından % 0,49 ile değil de % 0,20 ile aldım. Bu faiz midir, vadeli satış mıdır?

VASIL OLANLAR

Üsküdar Mevlevihanesi postnişinlerinden Mesnevihan Selanikli Muhammed Esad Dede efendi (k.s) Tevhid Risalesi isimli eserinde der ki:
Ne Mevla abd olur ne abd Mevla
Fakat kalkar aradan la ve illa
İnsan-ı kamilin kesif cismaniyeti, vücud-ı Hakk güneşinin nurundan müstağrak olduğu vakit, onun beşeri sıfatları gidip yerine Hakk sıfatları kaim olur.

ALLAH İLE PEYGAMBER VE EVLİYA İLİŞKİLERİ

Bir maşuk aşıkından sordu ki: "Kendini mi ziyade seversin yahud beni mi?" Cevap verdi ki:" Ben kendimden ölmüşüm ve seninle diri olmuşum. Kendi benliğimi unutmuşum ve senin benliğinden bilici olmuşum. Kendi kudretimi yele vermişim  ve senin kudretin ile kadir olmuşum. Eğer kendimi seversem seni sevmiş olurum; ve eğer seni sever isem kendimi sevmiş olurum"
Hak Teala peygamberlerine ve insanı Kamillerine buyurmuştur:"Benim sıfatlarım ile halkıma çık! Seni gören beni görür. Sana yönelen bana yenilmiş olur ve seni seven beni sever" Bu kelam Hz. Beyazıt hazretlerinin kalbi şeriflerine Hak Teala tarafından vaki bir ilahi hitaptır. Her bir arifin bu hitaptan nasibi vardır. Bu makam zevki ve vicdani olduğu için yazmak ve söylemek anlaşılır  bir şey değildir.
Hz. Mevlana efendimiz aşıkların peygamberidir.Rubailerinde buyurur:
"Aşk geldi damarlarımdaki kanım gibi oldu
Varlık boşalıp her tarafım yara ile doldu
Zabt eyledi yaram bütün ecza-yı vücudu
Kaldı kuru bir ad bana , baki hep o oldu"

AŞIK MAŞUK İLİŞKİLERİ

Cansız olan ekmek dahi insan vücuduna ulaşıp hayat bulmak ister imiş. Bu nedenle ekmek aşık, insan maşuk olur imiş. İnsan da acıktığı cihetle ekmek arar imiş.bu yönden insan aşık, ekmek maşuk olur imiş. Her iki taraf aşıklığı ve maşukluğu  birbirlerinde mahv ve ittihad gerekli kılar. Aşk ölü olan ekmeği insan vücudunda can ve ruhi hayvani yapar ve fani olan ruhi hayvaniyi de ebedi ve baki yapar....

KÖPEK AŞKI BİLİR Mİ?

Derler ki Mecnun, geceleri çöllerde gezer, yırtıcı hayvanlar etrafında dolaşırlar ama ona hiç zarar vermezler. Çünkü, vahşi hayvanlar insan kokusunu aldığı vakit saldırırlar. Mecnun'un damarları aşkla dolu olduğu için onda insaniyet (hayvaniyet) kokusu duymazlar bu yüzden zarar vermezler. Köpek aşkı şu kadar anlar ki, ashabı Kehfin köpeği onlarla birlikte olmayı istedi ve onları takip etti. Eğer köpeğin aşk ve muhabbet damarı olmasa idi, ashabı kehfe mensup olan köpek ne zaman bu kalbi selim erbabına meyledip onlara iltihak eder ve onlarla beraber mağaraya gider idi.
Molla Cami hazretlerinin nefahatül üns isimli eserinde zikredilir: Necmeddin-i Kübra hazretlerinin müritlerinden Şeyh Sadeddin Hamavi hazretlerinin hatırından "Acaba bu ümmet içinde sohbeti köpeğe tesir eden bir kimse var mıdır?" fikri geçti.Cenab-ı Necmeddin bu hatırayı keşfedip yerinden kalkarak tekkenin kapısına çıkıp durdu. O sırada oraya bir köpek geldi ve durup kuyruğunu salladı. Hazreti Necmeddin'in mübarek nazarı ona geldi. Derhal o nazardan müteessir olup kendinden geçti ve şehirden yüz çevirip kabristana gitti ve başını yere sürdü. Geçtiği yollarda elli atmış köpek etrafında halka olup, ellerini onun ellerine koyarak  hiçbirisi havlamaz ve hiçbir şey yemek yemezler idi ve hürmetle dururlar idi. Nihayet yaşamayıp öldü. Hazreti Necmeddin emri ile onu insan gibi defnettiler ve mezarını da insan mezarı tarzında yaptılar....

EVLİYAULLAH VE ALLAH MÜNASEBETİ

"Aşık" kelimesinden murat insan-ı Kamil olup "Maşuk" Hak Teala'dır. Hak'la insanı Kamil arasında birlik vardır ancak bu hal ve zevk meselesidir. Hal ve zevki ise kelama sığmaz ancak akla yaklaştırmak için misallerle anlatılır. Ayna, hakikatte saf ve suretsizdir. Onun karşısına bir kimse geçse o aynada o şahsın zatı ve sıfatıyla bir suret hasıl olur. Sıfatın zuhuru budur ki, o şahsın her hareketi, ağlaması, gülmesi o akseden surette görünür. Bu cihette şahıs aynadaki akstır. Ancak aynanın yüzüne boya atsan, içinde akseden şahıs boyalı olmaz kendi halinde kalır. İnsanı Kamil aynadır. Hak teala oradan halka görünür....

EHLULLAHIN İKİ HALİ

Ehlullahın iki hali vardır. Birisine "Temkin", diğerine "Telvin" denir. Temkin, hiçbir hal ile kendi makamı manevisinden ayrılmamaktır. Telvin, kulun bir halden diğer bir hale intikalidir. İbni Arabi hazretleri Fütühatı Mekkiyye isimli eserinde buyurur:"Bu telvin, ehli tasavvufta çok kimsenin indinde makamı nakıstır. Halbuki bizim indimizde makamatın ekmelidir ve abdin hal içinde değişimidir. Nitekim hak teala "Her anda o bir şen'dedir"(Rahman 55/29)

DİN MANASI

Din, kelimesi Kur'an da on manada zikredilmiştir. Lügatte  on üç manası vardır. Kur'an-ı Kerimde zikredilen manaları şunlardır: TEVHİD, HESAP, HÜKÜM, MİLLET, TAAT, CEZA, HADD-İŞERİF, ŞERİAT, DUA, İDDİR...

AKLIMIZ NEREYE KADAR FAYDALIDIR

Cüz'i aklımız (aklı meaş) dünya işlerine nüfuz eder. Batın işlerine giremez. Noksan olduğu için zahir alemde adaletin iyi olduğunu, zulmün fena olduğunu bilebilir. Hz. Pir, Fihi ma fih isimli kitabında cüz'i akıl için buyurur:"Akıl seni padişahın kapısının önüne götürecek kadar güzel ve matluptur. Onun kapısının önüne eriştiğin vakit aklı salıver zir o vakitte akıl sana zarardır. O'na vasıl olduğun vakit kendini ona teslim et. Artık çıra(mum,fener) ile işin yok.Mesela dikilmemiş kumaşın var, onu elbise yapmak istiyorsun, akıl seni terzinin önüne götürür. Akıl seni terzinin önüne götürünceye kadar işine yarar. Şimdi aklı salıverip , terzinin önünde tasarrufunu  ve malumatını terk etmek gerekir. Keza akıl hastanın kendisini,doktora götürecek kadar faidelidir. Bundan sonra aklının başka işi yoktur. Artık kendisini tabibe teslim etmesi icab eder."
Dünya ehli noksan olan aklı cüz-iye sarıldılar. Noksan olanın karşısındaki kişiyi noksan görmesi tabiidir. Çünkü eğri olan ağacın gölgesi değeri olur. Kötü fiili olan kimse başkalarını da kendisi gibi zannedip kendisinde var olan fenalıkları onda da var zanneder. Kendi kalbindeki fenalıkları arkadaşına isnat eder. Bu nedenle avam, peygambere ve evliyaya sihirbaz demişlerdir...

21 Ocak 2020 Salı

ŞEYTANIN SÖYLEDİĞİ

Ölüm vaktinde öteki alemi gören ehli dünya feryadı basar. Şeytan böyle bir kimsenin tövbesini ve rücuunu gördüğü vakit der ki:"Bakınız şu çiğ herifin haline! Geçici olan dünya hayatının zevk ve hazlarına mağrur oldu; kulağına peygamber ve evliya nasihatleri girmedi. Şimdi ahvali berzahı gördü, tevbeye ve nedamete başladı, bu vakitsiz öten kuşun başını kesiniz...

20 Ocak 2020 Pazartesi

MANSIP VE SERVET

Makam ve servet, cismaniyete hizmet edip onu semirtip çoğaltırlar; ve cisme yağ ve et ve kibir ve azamet ve iftihar doldurur. Kibir ve azamet mal ve mansıp arkasında koşar. En evvel bu riyaset, cah, enaniyet tuzağına av olan iblistir."Ben Ademden daha hayırlıyım ve efdalim ve makamı riyasete layıkım" davasında bulundu...

VARLIK SAHİBİ OLMAK

İnsanın kendisinde gördüğü Varlık ve benlik, onu şiddetli bir surette sarhoş eder. Bu benlik baştaki aklı götürür, muhakemesini  hasta ve çürük edip kalbinden utanmayı giderir. Ak Partiye mensup Kastamonu milletvekili olup savcılık mesleğinden siyasete atlayan bir zat, öğretmenevinde kumar oynar iken bu hadiseyi haber yapan bir gazetenin muhabirine darp edip telefonunun gasp edilmesi haberini okuduğumuzda bu hikmetleri daha iyi anlamış oluyoruz. İtibarın bir anda gitmesi örnekleridir. Varlık ve enaniyet sarhoşluğu, geçmiş yüz binlerce güruh ve kavmi, helaka sevk etmiştir.

AKIL VE DERECELERİ

Akıl iki kısımdır. Aklı meaş denileni dünyevi işleri tertip etmeye yarar. Akl-ı mead denileni ise batın aleme ait işleri tertip eder ve havassı evliyanın akılları ise bu iki aklın üstündedir.zira aklın, akl-ı kül mertebesine kadar meratibi (dereceleri) çoktur. Her bir akıl mertebesi, kendi derecesinin üstünde olan akla yabancı olduğundan , onu kendi tavrına muhalif görür ve kendi tavrının haricine çıkanlara delilik isnad eder. Evliyayı kiram hazretleri hal galebesi nedeniyle bu iki aklın üstünde söylediği vakit , aklı maaş ve aklı maad sahipleri galebei hal nedeniyle deli oldu zannederler. Halbuki o sözlerin cümlesi aynı hakikat ve  hikmettir.
Şeriat lisanı, en zayıf olan akılların bile anlayacağı mertebededir.ve lisanı zahirdir. Evliyaullahın aklı kül mertebesinden beyan ettikleri esrar ve maarifi, zahir üleması kendi akıllarına ve anlayışlarına uymadığı için red ve inkar ederler. Zira onların akılları Kur'anın ve hadisin batınına nüfus edemez. Bu nedenle Hz. Mevlana efendimiz Mesnevi-i şerifte zayıf akıl sahiplerinin mertebesine inerek bir takım kıssalar beyan buyurup, bu kıssalar altında akılları kamil olanlara bir takım rumuz ve sır ve hakikatleri söyler. Meseleleri şeriat zincirine bağlar.

19 Ocak 2020 Pazar

BAZI İNSANLARIN ŞİİRLERİ

Bazı insanlar, hakikate hasret çektiklerinden hakikate ait hasretlerini söz ile ifade ederler. Bu sözler aşıkların, arifibillah olanların ikilik aleminde iken söyledikleridir. Şeriat, tarikat yolunda olmadıkları halde bu insanlardan sadır olan bu sözler hakikate hasret çekenlerin ilgisini çeker. Öyle ya herkes Allah'ın kulu. Mürşid bulamayanlar açlıklarını bu sözler ile ifade ederler. Halbuki her asında hak teala insanı Kamil'i mevcut ettiğinden,insanı kamil'i bulmaya akıl edemezler yahut cemiyet içindeki konumları nedeniyle Allah adamlarına yaklaşmaktan nefisleri onları men eder....

FENA MERTEBESİ,BEKA MERTEBESİ

"FENA""Allah Teala'nın bunun üzerinde kıyamıı sebebiyle kulun kendi fiilini görmemesidir".
"BEKA"Kulun her bir şey üzerinde Allah'ın kıyamını görmesidir"
Bu tarifler üzerine fena; kulun nazarından kendi vücudunun yok olmasıdır,"Beka" Zat-ı ahadiyyetin zuhuru ve vahdeti vücud sırrının keşfedilmesidir...

18 Ocak 2020 Cumartesi

MEVLANA EFENDİMİZİN VÜCUDU

Gayet zaif idi. Menakıp'da anlatılır."Hz. Hüdavendigar halkın müracaatının çokluğundan sıkılınca hamama gider ve hamamda dahi su mahzenine girerdi. Bir defa yine su mahzenine girip üç gün üç gece orada tecelliyata müstağrak olmuşlardı. Üç günden sonra Çelebi Hüsameddin hazretleri pek çok yalvarma ile dışarıya çıkmalarını istida eyledi. Çelebi hazretleri, Hz. Pir'in mizaçlarını gayet zaif gördüğünde göz yaşları damlaları yanakları üzerine aktı. Ondan sonra;"Hüdavendigarım, mizacı şerifleriniz gayet zaifdir. Eğer bu biçarelerin istifadesini takviye buyursanız ne olur"dedi. Hz. Hüdavendigar buyurdular ki:"Ey Çelebi, dağ bu kadar cesameti ile tecellii celaliye tahammül edemedi. Benim miskin ve zayıf olan tenim üç gün üç gece on yedi kerre şaşaa-i afiitab-ı Celal ve barikatı envarı Celal'e nasıl tahammül eder...

KUTBİYYET RESULULLAH (SAV) BİLMEKLE OLUR

Şeyh Ebül Abbas et-Tanci (k.s) anlatır ki Tarikatı sufiyyeye süluk için vaktin gavsı Ahmet er-Rifai (k.s) hazretlerinin huzuruna geldim. Hazret buyurdu "Ben senin şeyhin değilim, şeyhin "Kana" denilen yerdeki Abdürrahim'dir, oraya git" emrini verdi. Hemen oraya gittim ve şeyh Abdürrahim hazretlerinin yanına girdim. Hazret beni görünce "Resulullah efendimizi marifeti tamme ile bildin mi?"diye sordu. Hayır dedim."Öyleyse göklerin ve yerlerin vücudunun nuru Efendimiz'i bilip öğrenmek için Beyt-i Makdis'e git" dedi.Vaktaki Mescidi Aksa 'nın asitanına ayağımı koydum; yerlerin, göklerin, arşı kürsiyi Resulullah (sav) efendimiz ile dolu gördüm. Hemen şeyhime döndüm. Tekrar "Habib-i Kibriyayı bildin mi?"sualini irad etti."Evet" dedim. İşte şimdi tarikatın kemal buldu. Zira aktabın kutbiyyeti, evtadın vetediyeti, evliyanın velayeti, ancak Resulullah Efendimiz'i bilmekle hasıl olur" buyurdu.

MANEVİ TEMİZLİKLER

"Sen olmasaydın, eflaki yaratmazdım" hadisi kutsisine muhatap olan Cenabı Resulullah Efendimizin (sav) varisleri olan insanı kamiller, hakikatı Muhammediyye mertebesine vasıl olduklarından insanlardaki nefsani sıfatların kirlerini temiz ve pak edici görevlerini ifa ederler. Ancak, bu işlem talep edenlere olur....

İNSAN-I KAMİLDEN SADIR OLAN HAKK'IN FİİLİDİR

İnsanı kamil, vahdet ve mahbubluk makamına vasıl olmuştur. Onlar kendi taayyünlerindeki gayriyyet itibarıyla Zat'ı Hakk'dan ayrı ve iftirak içindedir ve bu iftirak içinde zahirde Hakk'ın aşıkıdırlar. Fakat "Allah onları sever, onlar da O'nu severler"(Maide 5/54) ayeti kerimesi mucibince evvela Hak onların aşıkıdır ve onlar maşukturlar. Bu nedenle onlardan sadır olan efal (fiiller), hakikatte Hakk'ın fiilidir ve Hakk onların fiilinden razıdır. Hakikatte Hak ile aralarında gayriyet yoktur. Ancak Hak ile aralarında perde olan taayyünleridir.
İnsanı Kamiller her asırda mevcut olup kimyager gibi delalette kalan halkı irşad ederek hidayet-bahş olurlar ve bakırları altın yaparlar. Kur'an da bu kimseler"abd"(kul) olarak anılır."Allah kuluna vahyettiğini vahyetti"(Necm 53/10),"Allah kuluna kafi değil midir?"(Zümer 39/36).

EN GÜZEL İSİMLER ESMA-İ HÜSNA

"Güzel isimler O'nundur"(isra 17/110). Allah'ın güzel isimlerinin hiçbirinde asla çirkinlik ve kubh (kötü) yoktur. Bu kesafet aleminde kuldan ihtarıyla sadır olduğu için kubh ve çirkinlikle muttasıf olur. Mesela Cenab-ı Hakk küfürden razı değildir; fakat küfür "Mudill" ismi şerifinin mazharıdır. Alemi kesafette zuhur ister. Binanaleyh Hakk'ın hükmü küfrü kesafet aleminde zuhura gelmesi hikmettir. Fakat abdin imandan yüz çevirip ihtiyarıyla muhalefeti ve küfrü seçip alması kabih ve çirkindir. Vaktaki Hakk'ın mağfireti gelir, ortadan muhalefet kalkar, nuri Hakk hüsnü zatisi üzerine kalır...

AKLIN DOKUZ MERTEBESİ

Muhakkıklar indinden aklın dokuz mertebesi vardır.ve akıl mertebesine  "HAKİKAT-I MUHAMMEDİYYE" mertebesi dahi derler.

CÜRÜMLERİ VE GÜNAHLARI YAKAN ATEŞ

Bu ateş aşkı ilahi ateşidir. Bu ateşin olduğu vücudda günah, mahcubiyet ve muhtariyet duygusu yanar. Aşık ne iradesiyle günah yaptığı ve ne de emri ilahiye itaatine ve muhalefette Hakk'ın cebri ve iradesi altında bulunduğu  veyahut bu itaat ve muhalefette ihtiyarına malik olduğunu düşünecek bir halde olmaz...

BİR KEZ "ALLAH" DEMEK

Bir kez kalbden "ALLAH" demek umulur ki Affa uğrayıp, bizim şenatimize ve kabahatimize bakılmaksızın suçlarımızın hepsinin üzerine af ve mağfiret çizgisi çekilip mahv ve gizlenmesine neden olur. Hak teala bu kadar merhametlidir. Bunun yanı sıra bir miktar da iyi işler peşinde olmak gerekmez mi?Zira ölüm çok yakın...

DOSTLARIN EVVEL ÖLMESİ

İnsan için üzüntüdür.Dostların varlığı bir hazinedir.sermayedir.bu hazine kaybolduktan sonra esef çekilir.Ama bilinmelidir ki öbür alemde de bu birliktelik,bir arayagelme olacaktır.Bu dünya hayatı onun küçük bir provasıdır.Dergah hizmetlerini ikmal edip diploma alanların ölümü gayet hafif ve çabuk olur.Hiç kimseye yük olmazlar.

KALBİMİZDEKİ DÜŞÜNCELER,ÖBÜR ALEMDE AŞİKAR GÖRÜNÜR İMİŞ

Bu dünyada iken kalbimizde mevcut olan düşünce hayaller,fiil planına çıkmaz ise içimizde kapalı kalır. Cesed bu hayali gizler. Ancak bu cesedden kurtulduktan sonra ruh çıplak kalır. Ahirette bu hayaller aşikar olarak göründüğünden cümle mahşer ehli bunu görür imiş. Eğer düşüncelerimiz kötü ise o alemde rezil ve rüsvay bir durumda oluruz.
Bu işin dünyadaki misali şudur ki:siyah toprak altındaki tohumları göremeyiz, yağmur yağıp güneş toprağı ısıttığı vakit toprak içinde bulunan tohumlar harekete geçerek topraktan baş gösterirler ve o tohumların ne olduğunu anlarız....

HAYVANLIĞIN TEMİZLENMESİ

Nefse ait olan cimrilik, hased, hırs, kin, gazap, şehvet, kibir komutanları askerleri ile bu bedende, dünya hayatında iken öldürülüp yerlerine güzel ahlak komutanları ve askerleri(Tevazu, cömertlik, hilm v.s) cesed idaresinde söz sahibi edilirse kişi bu dünyada hayvanlığını temizlemiş olarak öbür tarafta yeni bir hayata başlar imiş. Eğer hayvani sıfatlar bu dünyada temizlenmez ise öbür tarafta bu sıfatlar sahiplerini tanır ve bulur ve ona yük olurmuş....

17 Ocak 2020 Cuma

RAHATLIK VASITALARI

Ölmüş ve bu kesif kalıbı toprağa atmış kimse, asla öldüğü için dünyaya hasret çekmez. Onun çektiği hasret, alemi berzahta iyi amellerinin noksan olmasından dolayıdır. Zira dünya hayatında rahat, sıhhat ve mal ile olduğu gibi, ahiret hayatında rahat dahi sıhhati iman ve ameli salih iledir. İmanı zayıf olanlar orada hasta ve ameli az olanlar da fakir ve zelildir.
Ey çok yaşamış ve ömrünü boşa geçirmiş olan kimse! Eğer şimdiye kadar , nur verici olan diriliği yapmadın ve ruhani bir hayat kazanmadın ise, bundan sonra ömründen bir iki nefes, yani az bir müddet kalmıştır; bari bu müddet zarfında nefsani olan sıfatlardan vazgeç de mevti iradi ile öl ve bu ruhani diriliği kazan...

VAKIF İNSANLAR

Bazı insanlar vardır edep yüklü sessiz ve hizmetlerinde dikkatlidirler. Belki bu insanları cemaatle namaz içinde görmeyebilirsiniz. İbadette noksanları çok olabilir. Ancak ibadetin onda mevcut edeceği edep, hizmet ve muhabbete sahipse maksat zaten hasıl olmuştur. Bu insanların değerini pek az kişi anlar.ve bu insanlar, başkalarına hiç yük olmazlar. Ölümleri bile çok hafiftir. Akşam hizmetlerini ifa ederler. Sabah duymuşsun ki göçmüş. Göğün yücelerine kanat açarak dünya denilen bu zindandan kurtulup özgür olmuştur....

HAK SURETİNDEKİ BATILLAR,

Cenab-ı Peygamber efendimiz (sav) bu duayı ümmetine talim buyurmuşlardır:
Ey benim Allah'ım, bize hakkı hak olarak göster ve ona uymayı bize nasip et ve bize batılı, batıl olarak göster, ondan çekinmeyi bize nasip et! Ey benim Allah'ım, bize eşyayı olduğu gibi göster"

  • Nefsani duygularımızın oyun kurucu olduğu bu alemde şeytanı melek sanmak mümkün. Osmanlı'nın yıkılış devrinde İngiliz ajanları hoca kılığına girerek insanlara dini ibadet yaptırmışlar ve Osmanlı'ya karşı kışkırttıkları bir vakıadır. Dindar gözükerek nefsinin peşinden koşan çok insan vardır. Lider diye arkasından gittiklerimize bu nedenle daha dikkatle bakmamız gereklidir. Bir insanın iç dünyasını keşfedebilmek ancak Hakk'ın bağışlayacağı ferasetle(hikmetle) mümkün olabilir ve bunu Allah'dan niyaz etmeliyiz...

KİMLER ÖLÜDÜR?

Cenab-ı Peygamber efendimiz (sav) buyurmuştur:"Ölüler ile oturuşmaktan sakının". Ashab dediler ki:"Ya Resulallah! ölüler kimlerdir?" Buyurdular ki:"Dünya ehlidir"
Tüm fiillerini çorak bir yer olan bu dünya için sarf ettin ve onun imarı için çalıştın.
Divanı Kebir'de Mevlana efendimiz buyururlar:
Ey bu ten kafesinden uçan kimse, eşyanı feleğin yukarısına götürürsün; bundan sonra yeni dirilik gör ki, bu serseri hayattan ne kadar ziyadedir. Ölüm, hayattır ve hayatı dünya ölümdür. Fakat kafire mensup olan nazar tersini görür. Eğer cisim evi yıkılırsa sakın ağlama efendi, muhakkak bil ki, zindanı yıkıcısın"...

16 Ocak 2020 Perşembe

MİLLETLERİN ECELİ

ARAF SURESİ AYET:34 Her milletin belli bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.
Sadece kişilerin değil ülkelerin, milletlerin, şirketlerin, partilerin de  eceli vardır. Yani ebed-müebbed ancak Allah’tır, başkası değil.
Bitiş süreci geldi mi hiçbir tedbirin faydası olmaz. Çünkü dil sana ait olsa da öyle bir kelam eder ki "nasıl böyle bir söz söyledim" diye insanı hayıflandırır. Ne çare ki artık geç olmuş, akıbet gözükmüştür. Bu dünyaya ait akıbet. İktidarda olanların gözden düşüp insanlardan hakaret görmesi "Devlet" kelimesinin içinde mevcut."Dev";çalışmak çabalamak, didinmek v.s"let" yorulmak gözden düşmek ve dayak yemek anlamında olduğunu Mesnevi-i şerif buyurur...

RUHLARIN SEYİR SINIRLARI

Ruh ölüm hali ile cisim karışıklığından soyunup, bu cismin ayağı olmaksızın bir kanat mesabesinde olan latif kalp kanadı ile alemi letafete uçar. Ehli hakikat ve müşahede eder ki; avamı müminin ruhları cesedden alakasını kestikten sonra feleki Kamer'e kadar yükselebilir ve bu sahada seyr eder. Havassın ruhları derecelerine göre Merih, Müşteri ve Zühre ve Utarid... feleklerine kadar yükselip bu sahalarda serbestçe dolaşabilir ve ehassul havasın ruhları bir daire ile mukayyet olmaksızın nihayetsiz fezada dolaşabilir. Kafir ve münafıkların ruhları ise yeryüzünün haricine yükselemeyip tabiatın dar olan hapishanesinde hapis kalırlar. Araf suresi 7/40 ayetinde buyrulur:"Muhakkak ki bizim ayetlerimizi tekzip eden  ve onlardan istikbar eden kimselere göğün kapıları açılmaz ve cennete giremezler, hattaki deve iğne deliğinden geçe!"...

15 Ocak 2020 Çarşamba

SEBEBLERİN ASLI

Bir mahlukdan sana bir zulüm erişir; hakikatte o bir alet gibidir. Arif odur ki alete değil, Hakk'a rücu ede ve eğer zahirde alete rücu ederse, cehlinden etmez, belki bir maslahat icabı içindir. Nitekim Hz. Beyazid (k.s) buyurur ki "Bu kadar yıl vardır ki, bir mahluka söz söylememişimdir ve mahluktan söz işitmemişimdir; velakin halk böyle zannederler ki, onlara söylüyorum ve onlardan işitiyorum. Zira onlar muhatab-ı ekberi görmüyorlar. Çünkü benim halime göre onlar sada gibidirler. Akıllı olan dinleyicinin iltifatı, sese olmaz. Nitekim bilinen bir örnektir: Duvar çiviye "Niçin beni yaralıyorsun?" dedi. Çivi de "Beni mıhlayana bak " dedi
BİR KİMSEDEN BİR KİMSEYE ZARAR GELİRSE, O ZARAR YAPAN KİMSE, HAKK'IN KUDRET ELİNDE BİR MIZRAK GİBİDİR. EY İNSAN SANA BİR FENALIK GELDİĞİ VAKİT , DOĞRUDAN DOĞRUYA O MIZRAĞI KULLANAN HAK'DAN İSTE, YOKSA AHMAKÇA, KÖRCE MIZRAKTAN İSTEME, O MIZRAK ŞAH-I HAKİKİ OLAN HAKK'IN ELİ KUDRETİNDEDİR....

KAHIRDA SAKLI LÜTUFLAR

Hak Teala,yarattıklarına karşı en ziyade merhametli olandır. Naz makamında olan evliya Hak Teala'ya şöyle söyler:"Ya Rabbi, senin merhametinin büyüklüğünü bu insanlara söylersem sana secde edecek kimse kalmaz".
Rahmet her zaman gazabı geçmiştir. Gazap gibi gözüken şeyin altında, içinde, arkasında mutlaka lütuf gizlenmiştir. Öndeki kahır terbiye içindir. Hak Teala mahlukatı, istidat ve kabiliyetine göre terbiye buyurur...

TEVİL,TEFSİR,KIYAS KAVRAMLAR

"Tevil" kelimeninzahiri manasını, muhtemel olan manasına döndürmektir. Fakat, muhtemel mana Kur'an ve hadise muvafık görüldüğü vakit olur. Mesela Kur'anda YUHRİCÜL HAYYE MİNEL MEYYİTİ"(Rum 30/18) "Allah ölüden diriyi çıkarır" buyurur. Eğer kuşun yumurtadan çıkardığı murad olunursa "tefsir", eğer kafirden mümin ve cahilden alim çıkardığı murad olunursa "te'vil" olur.
"KIYAS" sözlükte "takdir" demektir. Şeriatte; hükümde asl ile ferarasını cem etmektir. Yani bir şey hakkında sarih bir hüküm olduğu halde, o açık hükümden istinbat olunan bir mana sebebiyle, o şeyin feri hakkında da hüküm vermektir. Kur'an da "VESELİLKARYETE"(Karyeye sor" buyrulur. Bu emirdir. Fakat tevil etmeksizin kabili icra değildir. Zira karyenin kendisine sormak mümkün değildir, ahaliye sormak ile tevil olunur...

14 Ocak 2020 Salı

CENNET NEHİRLERİNİN KARŞILIĞI

Cennette zikri geçen dört nehir su, süt, şarap ve bal ırmakları olup su ırmağı ilmi ledünnü, süt ırmağı muhabbeti zatiyyeyi ilahiyyeyi, şarap ırmağı cezbe-i ilahiyi ve bal ırmağı da hakkal yakiyn'i ifade eder. Bu ırmakların dünyada bulaşmış örnekleri vardır. Ancak dünyadaki bu nehirler fena ve zeval zehrine ve hazımsızlığına bulaşıktır. Yani bu alemi kesifin suyuna ve sütüne ve şarabına  ve balına fanilik zehri ve hazımsızlık hali karışmıştır. Süt ırmağını kadının göğsünde verdi ki çocukların cisimlerini beslemek hassası verdi. Sütün aslı olan muhabbeti zevkiyyeyi ilahiyye ruhi insaniyi besler. Şarap insandaki gam ve düşünceyi def etmek, korkak kimseyi cesur kılmak için, üzüm tarafından akan bir çeşme yaptı. Şarabın aslı olan cezbei ilahiyye tutulanlar dünya ve ahiret gamından kurtulup emri ilahiyi icra için nefislerini fedadan çekinmediler. Bal haztaya ten ilacıdır. Bal'ın aslı olan hakkal yakin mertebesinin zevki insanın batınından doğar bu zevkin ortaya çıkmasından sonra enaniyyet ve ikilik hastalığı zail olur, kendi hakikatı olan Hakk'a vasıl olur. Temizlik ve içmek için verdi su suretinden cisimler istifade eder. Suyun aslı olan ledün ilminden ancak ruhi insani feyz bulur...

AĞLAMAK VE YAKARMAK BELANIN DEFİNDE MÜESSİRDİR

Ağlamakve istiğfar edip ,Hakk'a yalvarmak belanın def'i hususunda tesirlidir.Hak teala belayı bu sebebler aleminde , sebeb peredeleri arkasından verir vekahrını müessiratı tabiiyye dairesinde icra buyurur.
Kur'an da Yunus (a.s) 'ın kavmine yaklaşan azabı görünce akşam vaktinden seher vaktine ağlama ve yakarmalardan sesleri kısıldı ve azap bulutu azar azar geri gitti.-

13 Ocak 2020 Pazartesi

HZ.MİKAİL

Mikail (a.s) tüm mahlukat sınıflarının her birinin istidadına mahsus olan rızkın muhafazasına, ölçüsü ve miktarına uygun olarak hak sahibine vermekle mükellef bir melek olduğu için "Mikail" diye isimlendirilmiştir. Her mahluk ile bir bağı vardır. Bu vazifeyi icrada sayısız yardımcı melekleri vardır. Hatta denir ki bir yağmur tanesi bile yere doğru bir kuvvet tahtında düşer, kıyamete kadar bu yağmur tanesini yeryüzüne indiren meleklere tekrar sıra gelmez...

SEBEBLER SİSTEMİ VE BUNUN YIRTILMASI

Hak Teala zahirde hadiseleri sebebler zincirine bağlamıştır. Mesela buzun vücudu için su, suyun vücudu için buhar, buharın vücudu için hava lazımdır. Bunlar bu tertiple biri diğerinin vücuduna sebebdir. Hava bu formları geçtikten sonra buz olur.Tabiat denilen adeti ilahiyye böyledir. Hak teala buzu bu yolla var etti. Fakat bir Peygamberde mucize, peygamber varisi olan evliyaullah'ın kerameti ile elini uzattıklarında havada bir buz parçası alabilirler. Bu zatlar, beşeri sıfatlardan fani olup Hak'la baki olmuş olduklarından, onların kudret ve fiilleri Hakk'ın kudreti ve fiilidir, kudreti Hak bazen bu adetleri bozar ve sebebleri yırtar.
Fihi ma fih isimli Hz.Pir'in esirinde buyrulur ki:"İnsanların nazarı sebebleredir ve o işleri sebeblerden bilir; onun için müsebbibi görmez ve bilmezler. Amma evliya sebebleri perdeden başka bir şey olmadığını keşfeder. Bu ona benzer ki, bir kimse perde arkasından söyler ve perde konuşuyor sanır, perdede bir iş olmayıp hicab olduğunu bilmezler. Vaktaki konuşan kimse perdeden dışarı çıkar perdenin bahane olduğu malum olur. Evliyayı Hak, sebebler ötesindeki zahiren görür. Nitekim dağdan deve yavrusu çıktı, Hz. Musa (a.s)'ın asası büyük bir yılan oldu, Hz. Mustafa (sav) elinin işareti ile ay ikiye yarıldı, Adem (a.s) anasız ve babasız var oldu, Hz. İsa (a.s) babasız vücuda geldi, ateş Hz. İbrahim'e gül bahçesi oldu.bu şekilde sayısız hadiseler zuhura geldi"...

12 Ocak 2020 Pazar

TARIM ÜRÜNLERİNDE İNFAK EDİLEN %10 MİKTAR

Mesnevi-i şerif de Hz.Pir Mevlana Efendimiz Yemen'in San'a şehrine yakın Darvan isimli bir köyde yaşamış bir adamın hikayesini anlatır. Adam çiftci imiş; Bahçesinde kuru üzüm yahut pekmez  yaptığında öşür verirmiş. Helva ve irmik yaptığında da öşür verir imiş. Buğday mahsulünün başaklarını  topladığında öşür verir, buğdayı samandan ayırdığında öşür verir. Harman döğdüğü vakit yarım döğülmüş başaktan ve döğülmüş başaktan öşür verir imiş.Un yaptığı vakit öşür verir imiş. Hamur yaptığı vakit öşür verir imiş. Ekmek yaptığı vakit öşür verir imiş."
Hak Teala onun tarlasına öyle bir bereket koymuş ki bütün bağ sahipleri hem yeyvede hemde para yönünden muhtaç iken o bahçe sahibi kimseye muhtaç olmamış. O babanın çocukları mükerreren verilen bu öşürü uygun görmediler ve bereket gitti...

SİYASETTE SEYYİDLER

Necib Sultanım buyurmuştu bir tarihte:Siyaset sahnesinde iki Seyyid'in uğraştığı parti var. Seyyid Haydar Baş efendinin partisi ve Hüda-Par isimli parti, Birincisinin gazetesi Yeni mesaj diğerinin gazetesi "Doğru Haber" gazetesi. İsmi siyasette resmen gözükmeyen ama derinden yükselen bir diğer tarikat Adıyaman menzil grubu. Necib Sultanımın ifadesi ile Fetö'yü geçecek....

A'MALLARIMIZI BİZDEN SATIN ALANLAR

Bizden sadır olan fiileri ve sözleri satın alan müşteriler mevcuttur. Siyaset mücadelesi uğruna  olanları halka satmaya çalışırız, makam ve mevki ile alakalı olanları bize o makamı temin edecek imza sahibine satarız, maddi menfaat umduğumuz kişiye satarız. Bu müşteriler hariçte olsalar da öncelikle fikir olarak kalbimizde mevcutturlar. Çünkü, kalbde yer etmiş bir düşünce, bedenimizin diğer azalarını yönlendirir. Bu nedenle kalb çok önemlidir.
"Allah Teala insanın içinde, insan için iki kalb yaratmadı "Buyurur (Ahzab 33/4).Eğer o kalbin içinde hem baki olan Allah'ın hem de fani olan halkın aşk ve muhabbetini sığdırmaya çalışırsan imkan yoktur. Zira  muhabbet-i Hak galib olursa , aşkı faniyi tard eder ve muhabbeti halk galib olursa, aşk-ı Baki'yi nefyeder..
Bu nedenle kalb müşterisi çok çok önemlidir. Faideli müşteri bizden satın aldıklarına karşılık sonsuz ihsan sahibi mi? Yoksa fiziksel ölümle beraber terk edeceğimiz, ölümden sonra hesabını vereceğimiz bir alışverişin alıcısı mı?...

11 Ocak 2020 Cumartesi

DERVİŞİN HALVETTE GÖRDÜĞÜ RÜYA

Gönül sahibi olan dervişin halvette gördüğü rüya "keşfi muhayyel" yönünden olup tabire muhtaçtır; ve bu tabir ise gayet güçtür, ancak ilham ve vehbi ilahi ile tabir olunabilir.

CAMİ KÜRSÜSÜNDE EVLİYA KELAMINI SÖYLEYENLER

Cami'lerin kürsileri üzerinde ve meclislerde evliyayı Hakk'ın kelamlarını söyleyip manalarından habersiz olanların hali, ikiden hali değildir:Ya onların nasibi, evliyayı Hakk'ın kelamlarının zahirine kalır ve bu alemden onların manası kendilerine inkişaf etmeden(açılmadan)= bu alemden geçip giderler; veyahut ahir ömürlerinde onlar hakkında rahmeti ilahiyye ve inayeti Rabbaniyye vaki olup, o sözlerin manaları onlara inkişaf eder ve zevki vicdani ve hali ali hasıl olur.
Evliya kelamını ve ıstılahatını çalıp halka söyleyenlerin  ne kendilerinde bir kuvvet peyda olur ve ne de halka tesir edip hidayetine sebeb olur. Binanaley onların bu sözleri boş ve faidesiz olur...

YANLIŞ İŞLER

Tarikatı aliye yoluna girenlerden bazıları yaşamadıkları halleri dilleriyle ifade ederler. Bu, Tarikat yolunun pirlerinin bazı sözlerini naklederek dozunu artırıp maneviyat yolunda kendi nefislerine bir pay çıkartırlar. Bunlar tarikatın bazı zahiri usullerini yerine getirip, o tarikatın kisvesini giyerek safdilleri kendilerine celbedip maneviyat tuzakları ile kuş avlarlar. Tuzaklarına düşen insanları maddi manevi sömürürler. Saf olan insanlar o kimseyi manevi ehil zanneder ve hayalleri o kimse ilahi memur(vazifeli) yapar. Halbuki tarikatı ilahinin özeti, ölmezden evvel ölmek ve kendi varlığından  ve cümle masivanın muhabbetinden geçmektir. Maneviyat sahtekarlarında bu halin zerresi dahi bulunmaz.

HELAL SNIRLARI

Şeriatın açıkladığı "Haram" ın sınırları mevcuttur. Ancak Helal'in sınırı aklımıza gelmez."Helal" in de sınırları vardır."Külu!" (Yiyiniz) hitabını okuduğumuz vakit "LATÜSRİFU"(İsraf etmeyiniz) hitabını da dikkate almalıyız. Helal sınırları içinde dahi olsa nefsi zevklendirmemek, ona muhalefeti elden bırakmamak gereklidir. Dünyanın mübah olan nimetlerinden ve lezzetlerinden istifade ederken ,tuzağa düşüp helak olmamak gereklidir. Nice insanlar var ki yokluk zamanlarında mücahit iken, siyasal iktidarların trenine (varlık trenine) binerek müteahhit olup ahiretlerini kararttılar. Dünyaları ise "dünya hesabı" başlayana kadar aydınlık gözükse de iktidar değiştiğinde karanlık devreleri başlayacaklardır. Bu öyle bir efsun ki makam sahibi o makam zevkinin hiç bitmeyeceğini sanır.
Mubah olan gıda itidal sınırını geçerse, şeran haram olur. Zira israftır. İsraf pişmanlık sebebi olur ve ahiret nimetlerinden mahrum kalmamıza neden olur"Siz dünya hayatınızda tayyibatınızı giderdiniz"(Ahkaf 46/20) denir. Fazla nimet vücuda da zarar verir, hastalıkların temeli dolu midedir. Bir takım hastalıklara duçar kalıp dünyevi nimetlerden de perhiz zorunda kalır....

HIRS BİZE NE SÖYLER?

Hırs, nefsimizde Heva'nın tetikçileridir. Hırs her şeye sahip olmak ister. İnsana der ki Heva Melik-i  bu vücudda kuvet ve iktidarına dahil olman için beni sana elçi olarak gönderdi tüm mallara sahip olup biriktirmeye haris olmanı ve zekat  ve sadaka ve infak gibi şeriatın gerektirdiği şeye muhalefet etmeni sana emretti." Bu talimata karşı de ki:"Milyonlarca altını biriktirsen dahi ölüm ve yaşadığın zamanlardaki nafakan bir kaç lokmadan ibaret değil mi? Bunları toplamak için çektiğin meşakkate değer mi? Ahiret hayatı daha hayırlı ve daha büyüktür." Senden bu cevabı işitince boyun eğerek ilim ve din yoluna yönelir ve bu suretle sende faydalı ilim ve güzel ahlak hasıl olur...

BU DÜNYA ALEMİNDE MİZAN(ÖLÇÜ)

Terazinin bir kefesine eşya diğerine dirhem(ağırlık) konur ve eşya onunla denkleştirilerek tartılır. Nihayetinde cinsleri farklı maddelerle tartı vardır. İki tarafın hakkı birbirine geçmez. İnsanda da bir cisim ve ruh vardır. Cisim tarafı galip olursa ruhun hakkı, ve ruh tarafı galib olursa cismin hakkı zayi olur. Bu alemi şehadette mizan ŞERİAT HÜKÜMLERİDİR. Bir kimse, şeriatın hükümleri doğrultusunda yaşarsa hem ruhunun hem de nefsinin hakkını verilmiş olur. İfrat ile tefritten kurtulup adalet dairesinde muamele edilmiş olur.
Şeyhi Ekber Muhyiddin hazretleri buyurur ki :"Adalet, cümle eşyayı kapsar. Binanaleyh adaleti, nefsine ve ehline ve emrin altındaki adamlarına, hizmetçilerine, kölelerine, arkadaşlarına ve sana teveccüh edenlerin cümlesine zahiren ve batınen hakim kıl". Cenab-ı Peygamber efendimiz o cinsten adalet işledi ki, ayağındaki nalınlarından(terliklerinden) birisi koptuğu vakit, diğerini de çıkartıp çıplak yürürler idi, ta ki ayakları hakkında adalet buyura !.
Bu dünya da nefse ve ruha layıkıyla haklarını vermek ilme bağlıdır. Kamil'ler sana bu ilmi talim ettirirler. Dünya tanelerine haris olan bir kuş mesabesinde olan nefsini bu dünya harmanında ihtiyacın kadar olan miktar kadar tane toplamış olup tuzağın ipinin boynuna geçmesine mani olurlar....

AYIP VE REZALET İÇİNDE CAN FEDASI "AZABEL YIZYİi"

"Ha mim" secde suresinin 41/16 ayetinde azabel hızyi kavli geçer. Hak teala Efendimiz buyurur ki:"Hayır, bu azab, ateşin yakıp  varlığı mahvettiği azab değildir; belki azab-ı hızydir ve fezahat azabıdır ve o ateş arların ve utanmaların aslıdır".
Arlanma ve utanma aslında bir ateştir. Nefsani hazlar uğrunda onların tatmini için koşan bir kimse, şehvet yolunda rezil olması, dünyevi kariyerini yitirmesi onlar için bir azaptır. Zahirde görmekteyiz ki evli olan mevki ve makam sahipleri, şehvetlerini tatmin için gayrimeşru bir ilişki içine girip bu ilişki kamuoyuna deşifre olunca utanma ateşinde yanarak dünyevi hayatları azap içinde biter.

9 Ocak 2020 Perşembe

KURULU SİSTEM

Şeyhin müritlerine ve peygamberlerin ümmete telkinlerinin temsili şöyledir:Peygamber ve şeyhlerin dışındaki insanların Hak ile ülfetleri yoktur. Nitekim Papağanın kendisine söz öğreten insanla ülfeti yoktur ki ondan telkin alabilsin. Papağanın önüne ayna koyarlar ancak aynanın arkasında insan oturarak konuşur. Arkadaki insanın sesini, papağan aynada gördüğü suretin sesi olarak algılar. Hak teala papağan gibi olan müridin önünde şeyhi ayna gibi tutar ve aynanın arkasından telkin eder. Mesele budur. Ayna mesabesinde olan Peygamber ve şeyh'le Hak Teala tarifi olmayacak bir şekilde konuşur. Bu konuşmaya vahiy yahut ilham denir ki bloğun önceki yazılarında geçmişti. Hariçte olan ümmet ve mürit,ayine olan Şeyh'in sözünü şeyhe nispet etmemeli,onun ağzından konuşanın Hakk olduğunu düşünmelidir. Çünkü avanı nasda Hakk'ı duymaya yol yoktur."KUL" (söyle) sözü Peygamber'in ağzından çıkar amma Hakk'a aittir. Muhatabı Peygamber olan ayetler, peygamber yolunu devam ettirenlere aittir denilebilir..

İSMAİL'İN HÜSEYİN'İ

ALLAH'IN ADAMLARI KİTABINDAN ( Sadık YALSIZUÇANLAR)
İsmail’in Hüseyin’i
Onu, bir aylığına tatil için geldiğim Silifke’nin Arkum beldesindeki bir eczanede gördüm.
Pazar günü, semt pazarına gitmiştim. Yapış yapış nemli havadan bunalmıştım. Arabayı pazarın karşısındaki otoparka park ettim. Arabadan inmeye çalışırken başım döndü, fenalaştım, yere yığıldım. Eşim ve çocuklar korkmuştu. Hayal meyal hatırlıyorum gelen ambulansı. Serum takıldı, nabız ve tansiyon ölçüldü. Devlet hastanesinin acil servisinde yapılan kan tahlilinde, kan değerlerinin çok düşük olduğu belirlendi. Üç saat acilde kaldım. Doktor, sorunun kesinleştiğini söyleyerek ayrıntılı bilgiler verdi. Kan yapıcı ve B on iki vitamini içeren haplar yazdı. Tatili geçireceğim sitenin görevlisinin yardımıyla eve gelirken beldenin eczanesine uğradık. Araba durunca hareketlendim. Eşimin karşı çıkmasına rağmen ağır ağır indim. İlaçları almak üzere eczaneye girdim. Yaşlıca, başı kel, kalın camlı gözlüklü eczacıya reçeteyi uzattım. Alıp okudu, acıyan bakışlarla bakarak, “Geçmiş olsun,” dedi, ilaçları hazırlamaya koyuldu. Sağda, sandalyede üstü başı perişan, saçı ve sakalı dağınık biri oturuyordu. Kıvırcık saçları uzamış, karman çorman olmuştu. Tepesine doğru yükselen saçının ön kısmından bir tutamını alnına, kaşlarının ortasına doğru indirmiş, yapıştırır gibi yapmıştı. Bıyık ve sakalından ağzı görünmüyordu. Yünlü, epeski bir ceketi vardı. Kolları uzundu. Katlamıştı. Altında kirden grileşmiş beyaz, kalın bir atkı görünüyordu. Ceketin etek kısmı yırtık pırtıktı. Göğsüne kadar çektiği, battal boy izlenimi veren, şalvar gibi bir kumaş pantolon giymişti. O da yırtıktı. Pantolonun bel kısmından bezler sarkıyordu. Bir ucunu pantolonun beline gömdüğü paçavralar dizlerine değin sarkmıştı. Omzuna bir peşkir atmıştı. Sürekli terliyordu. Terini onunla siliyordu. Sağ ayağında lastik ayakkabı, solda kundura vardı. Yanında, camekâna dayalı bir çöpçü süpürgesi. Arada onu düzeltiyordu.
Eczacı ilaçların barkodlu kısmını kesip yapıştırdı. Bedelini hesapladı.
“On beş lira lütfen,” dedi.
Hareketlendi.
“Hey on beşli on beşli,” diye mırıldanmaya başladı.
Dişsiz ağzından güçlükle anlaşılan bir sesle, tekrar,
“On beşliler gidiyooor…” diye sürdürdü.
Söylerken bana bakıyor, gülümsüyordu.
Parayı ödeyip çıktım.
Ardımdan hâlâ, “Aslan yârim gız senin adın…” diyen sesi geliyordu.
Başım hafifçe dönüyordu. Ağır ağır gelip arabaya bindim.
Site görevlisi, kaldığımız eve bırakana değin eşlik etti.
Teşekkür edip ayrıldık.
Amerikan mutfağın olduğu salondaki sedire uzandım.
İçim geçmişti.
Eşimden su istedim, ilaçları içtim.
Uyumuşum.
Rüyamda eski bir çarşıdayız. Bir baharatçı dükkânına giriyorum. Kasada oturuyor.
Selam veriyorum, “Aldım selamını verdim kelamını,” diyor.
“Kekik var mı?” diyorum.
“Kekik de var keklik de,” diyor.
Gülümsüyor.
“Kanın azalmış, sevin,” diyor, “kan nefistir.”
“Ne diyeceğimi bilemiyorum,” diyorum.
“Söyleme, dinle,” diyor.
“Peki,” diyorum.
“Hah böyle ol işte, hep evet de, hayırı unut.”
“Evet.”
“İşte selamın kabul oldu, huzur verdin, huzur bulasın.”
“Evet.”
“Bağışlayın,” diyorum, “adınız neydi?”
“İsmail’di, Hüseyin oldu.”
“…”
“Babam, adanalım diye İsmail demiş, biz adandık Hüseyin olduk.”
“Ne güzel,” dedim.
“Ee uyanma vakti geldi,” diye gürledi.
Eşim omuzumdan sarsıyordu:
“Sezgiin, Sezgin kalk lütfen.”
Uyandım, terden ıpıslaktım.
“İnliyordun, nefesin kesiliyordu. İyi misin canım?”
“İyiyim iyiyim,” dedim.
Eşim sarı kırmızı kâğıda sarılı bir paket uzattı:
“Bunu bir adam sana bıraktı.”
“Kimmiş?”
“İsmail’in Hüseyin’i de, o bilir, dedi.”
Açtım, kırmızı kapaklı bir defter.
Bir sayfası katlanmıştı, baktım, şöyle yazıyordu:
“Ölümden ne korkarsın, korkma ebedî varsın.”

8 Ocak 2020 Çarşamba

NEYZEN TEVFİK

Neyzen Tevfik ne demiş bak: Çıkmıyor bir an ciğerden derd-i sevda hançeri
Hakk'ın aşkına esir olduğum günlerden beri
Zikreylerim ismini ben kalu beladan beri
O kadar yandım yakıldım ki, unuttum her yeri...

DİNE SÖVMEK

Bir kimse dine sövse ne lazım gelir?  El cevap İslam dininden çıkar.-Neuzübillah-kafir olur. Velev ki gayrimüslimin dinine dahi sövse yine kafir olur. Zira din deyince ALLAHU TEALA İNDİNDE DİN, İSLAM DİNİDİR. Başka bir din yoktur...

KABİR EHLİNİ VESİLE KILMAK

İbni Kemal hazretleri Kırk hadis şerhinde şöyle buyuruyor:"İZA TEHAYYETÜM FİL-UMUR FESTA'IYNU MİN EHL-İL KUBUR"(İşlerinizde şaşırıp kaldığınızda , kabir ehlinden yardım isteyiniz".Evliyaullahın, müminlerin salihlerinin ruhlarından yardım isteminin caiz olduğuna delildir.
Mümin olanların tevessüllerinde, tevessül olunana asla ibadet kastı yoktur...

KAYIP BİNEK HAYVANI İÇİN DUA

Sahabeden İbni Mesud (r.a) dan rivayet edilen bir hadis-i şerifde:"Ey ashabım ve ümmetim. Sizlerden biriniz binek hayvanını boş bir arazide elinden kaçırırsa, şöylece seslensin:"YA İBADALLAHİ EHBİSU". Zira Hak Tela'nın yeryüzünde öyle kulları vardır ki, seslenen kimsenin sesine hemen kulak verir ve kaçan hayvanı tutarlar.
Aliyyül Kari hazretleri bu duadaki İBAD 'dan maksat  meleklerdir ve insanların  ve cinnilerin müslüm olanlarının ruhlarıdır, Abdal tabir olunan ricali gayb'dır buyurmuştur.

KAYIP EŞYA İÇİN DUA

İmam Taberani 'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerif de Resulullah (sav) efendimiz :"Ey Eshabım ve ümmetim. Sizlerden biriniz, hiç bir kimsenin bulunmadığı bir yerde, bir şeyini kaybederse, kaybettiği şeyi bulmak için üç defa "YA İBADALLAH EİNUNİ"desin, kaybını hemen kendisine gösterirler. Zira, Allah Teala'nın öyle kulları vardır ki, onları sizler göremezsiniz amma onlar sizleri görürler" buyurmuştur...

7 Ocak 2020 Salı

İNSANI KAMİL'İ KİM ANLAR?

Fenafillah makamına gelmemiş ve ikilik içinde kalmış olan kimseler insanı Kamilin halini ve zevkini idrak etmesi mümkün değildir. Arifi Kamilin ağlaması ve gülmesi Hak tarafındandır. Onların kendiliği kendilerinde değildir. Hak teala onlardan esma ve sıfatı ilahiyyesinin ahkamının zuhurunu onların iradesi karışmaksızın, murad eder.

ŞERİATIN ÇOCUKLARI,TARİKATIN ÇOCUKLARI

Çocuk, akıl ve idraki gelişmemiş varlık demektir. Çocuklar süt, kuru üzüm ve ceviz gibi şeyler ile eğlenir teselli olurlar. Kıymetsiz kiremit parçalarını yahut bez parçalarını cisimleştirip ona kıymet verirler. Şeriat çocukları ezberledikleri şeriat ilimleriyle övünür ve kendilerini cennette sayarlar. Tarikat çocukları ise bir takım rüyalar ve zikrullah esnasında kendilerine görünen nurlar ve renkler ile  veyahud "cezbe" tabir ettiğimiz feryadlar ve naralar ile müteselli olup terakki ettik diye sevinirler....

HAZRETİ İBRAHİM (A.S) DA VAR OLANLAR

"İBRAHİMİN MİLLETİNE TABİ OL"(Nahl 16/23),"Sizin için İbrahim'de üsve-i hasene vardır"(Mümtahine 60/40)ayetlerinde ifade buyrulan Hz. İbrahim (a.s) da bulunan güzel vasıflar: namazın tekmili için oğlunu kurban etti ve cismini nemrudun ateşine tevdi etti...

GERÇEK AŞIK

Aşkın kemale ermesi,son noktası can feda etmektir. Bu ölmek, tabi ölümle ölmek olmayıp kişinin kendi canına karşı lakayd kalmasıdır. Muhabbet asla bölünmez. Hak Teala buyurmuştur ki:"Allah Teala bir adamın içinde iki kalb yapmadı" ayeti (Ahzab 33/4) mucibince insanın ancak bir kalbi vardır. Eğer o kalbi ilahi aşk kaplamış ise o kalbe bir başka muhabbet sığmaması gerekir. Eğer sığmış ise o kimsenin aşk ve muhabbeti hakiki değildir. Belki bir meyildir. Hakk'a vasıl olanlar yalnız ibadet ve taat ile değil  belki bu ibadet ve taata candan geçmeyi de ilave etmeleri nedeniyle vasıl olmuşlardır.İbadet, taat, mücahede, riyazat insanları, nefsin lezzetlerini ihtiva eden cennete vasıl eder, Hakk'a vasıl etmez. Aşk yolu candan geçmek yoludur.
Niyazi Mısri hazretleri buyurmuştur:
Aşk yolu belalıdır her karı cefalıdır
Canından ümidin kes canana erem dersen

ALLAH,İLAH KAVRAMI YAHUT TEVHİDİN ANLAMI

"LA İLAHE İLLALLAH" KELİMESİNİN MANASI"İlah yoktur, ancak Allah vardır" demektir. İlah cins isimdir hak olsun batıl olsun her ma'buda ıtlak olunur. Fakat "Allah" ancak ma'bu-i hakikiye mahsus olan isimdir. O'ndan başkasına ıtlak olunmaz"
"İlah kelimesi kalbin sükuneti anlamındaki "eleh" kelimesinden doğduğu için Allah'ın gayrından her ne şey ile bir insanın kalbi sükunet bulur mutmain olursa o şey onun ilahı olmuş demektir ki o şey batıl ilahtır. Bir kimsenin kalbi Hakk'ın gayrı olan eşya ile sükunet bulmuş iken "La ilahe illallah" derse  bu kimsenin tevhidi ancak lisani olur, kalbi olmaz ve onun kalbi lisanını yalanlar. Böyle olunca tevhidin "lisanı","fikri","kalbi" olmak üzere üç derecesi mevcuttur. Bir kimsede  lisan ve fikr birlikte  olup kalb masivai kalb ile mutmain olursa o kimse tevhidi resmi sahibi olup imanı taklittedir. Eğer kalbi masiva ile mutmain olmuş fikri tevhidi inkarda ancak lisanen söylemekte ise o kimse münafıktır. Lisanen dahi inkar ederse kafirdir. Kalbinde Hakk'dan başkasını çıkarmış ve onlara itimat etmeyen ve fikren kabulle lisanen tevhid zikrini yapan kimsenin imanı kamildir.

GAZALİYE GÖRE MÜRŞİD'IN ÖZELLİKLERİ

İmam Gazali hazretleri Eyyühel Veled risalesinde mürşidin şu alametlerini beyan buyurur:"Mürşid olan kimsede dünyevi makam isteği ve dünya malı sevgisi olmamalı. Tabi olduğu silsilesi ya Resulullah (sav) hazretlerine kadar vasıl olan bir şahsa tabi olmalı. Az yemek, az uyumak, az söylemek, çok namaz kılmak, çok sadaka vermek, çok oruç tutmak gibi her riyazeti çekmeli. Sabır, şükür, tevekkül, yakin, cömertlik, kanaat, emanet, bezl-i mal, hilm,tevazu, irfan, sıdkı vakar, haya, sükun, teenni ve bunların emsali güzel ahlak onun sireti olmalıdır. Efendimiz (sav)'in nurlarından bir nur iktibas etmiş bulunmalıdır. Kibir, cimrilik, hased, kin, hırs, tuli emel, hafiflik ve acelecilik gibi kötü ahlaklardan temiz olmalıdır.

VAHİY NEDİR?

"Vahy", gizli kelam ve gizli işaret demektir. Cenab-ı Hak'dan her mahlukun vatanına vaki olan işaret ve gizli kelama vahy denir."Senin Rabbin, bal arısına, dağlarda ve ağaçlarda ve nasın sizin için yaptığı mekanlarda evler ittihaz edin, diye vahyetti"(Nahl 16/68)."Hak Teala her bir semaya emirlerini vahyetti"(Fussilet 41/12).Bu kelimenin hususi manasına göre peygambere melek vasıtasıyla vaki olan ilahi talim ve rabbani anlatıştır. Bu gizli kelam peygambere olursa "vahy", evliyaya olursa "ilham". Eğer gizli kelam şeytan tarafından beşere ilka olunursa "vesvese"denir.
Bal arısına gelen vahy neticesinde onun evi balla dolmuştur. Balda insanlar için şifa var iken, evliya hazeratına gelen ilhamda bu tatlılık niçin olmasın? İnsan bal arısından daha aşağıda mıdır?"Kerremna "(yücelttik)(isra 17/70)hitabı sadece insan için ifade buyrulmuştur."Sana kevseri verdik"ayeti şerifi Peygamber'e verilen ilahi hazineyi gösterir. Peygamber varisleri olan insanı Kamil'e de bu hazine bahşedilmiştir. Ehli şeriatın alimi cennette yüksek makam ve sonsuz nimet peşindedirler. Bu nedenle hakikat ehlini hafif görürler, vücudun vahdeti bahsinde kendi vücudlarını ayrı gördükleri için şirk içinde olurlar. Bu fikirler nefsten kaynaklandığı için vücuddaki bu düşmanı beslerler. Bu insanlardan ayrılıp insanı kamil tarafına gelmek gereklidir...

6 Ocak 2020 Pazartesi

ŞERİAT BİR TERAZİDİR

Şeriat birbirine zıt ve muhalif olan iki kimseyi hoşnut eden ve razı eden bir teraziye benzer. Biz şakadan iki kiloluk bir maddeye üç kilo desek terazi bu bizim deyişimize bakmaz kaç kilo ise tamamıyla gösterir. Satan ile satın alan terazinin gösterdiği rakama razı olurlar. Eğer terazi olmasa hasımlar kendilerine zulüm edilmiş ve aldatılmış olmak vehminden asla kurtulamaz. İnsanlar arasında mevcut olan hased duygusu onları nasıl birbirine düşman yaparsa, habis ruhlu olan şeytanın hasedi daha şiddetli olup Hakk yolunda yürüyenlere asla tahammül edemez. Kur'an da insin şeytanları ile cinnin şeytanları birlikte anılmıştır

ABD,İRAN HUSUSUNDA SUUD'U KULLANACAK

Necib Sultanım son görüşmemizde buyurmuştu:"Amerika,İran'ı Suud la vuracak."
Suud zaten kullanılmaya müsait ve ABD ye mahkum. İslam dünyası Suud'un yapacağı böyle bir teşebbüste Suud'a karşı çıkış yapamayacaklar.çünkü hem parasal mevzu, hem Hac hadisesi ve hemde arka plandaki Amerika/İsrail işbirliği Müslüman dünyasını sessiz bırakacaktır. Bir anda Ortadoğu'daki tüm sünni petrol zengini ülkeler Suud'un yanında yer aldığında Türkiye'nin İran yanındaki açıklamaları cılız kalacak belkide akabinde bu şer güçler ülkemize yöneleceklerdir...

DUA(MÜNACAAT)

"Ya Rab! senin yoluna süluk edenlere riyazat ve mücehedaata sabır bağışla, onların ameli tartıldığı vakit mizanın hasenat kefesini ağır yap ve onları suretle mukayyed olan kimselerin hilelerinden ve iğvalarından kurtar.
Ey Kerim olan Allah'ım. Sülukunda birinin terakkisini (ilerlemesini) görüp ona hased ederek incitmesinler ve akibet bu hased sıfatının kendisinde galebesi yüzünden bir şeytan-ı racim ve matrud olmasınlar ve senin yolundan kovulmasınlar.
İnsanlar fani olmasını bile bile dünya mülkünün nimetleri ve cesede mahsus zevkler için hasedlerinden yanıp tutuşurlar ve birbirlerini çekemezler.Padişahları görki ordu çekerler ama hasedden kendi akrabalarını öldürürler....

5 Ocak 2020 Pazar

KURU DUA

"KURU DUA" amel etmeyip lisanen talep etmektir. Ameli salih işlemeksizin terk edip "Ya Rab bana şunu, bunu ihsan et"demek doğru bir hareket değildir. Dünya ismi zahir'in mazharı olduğundan ameli zahiri lazımdır. Ağacın zuhurunu murad eden kimse mutlaka o ağacın çekirdeğini veya tohumunu toprağa ekmiş olmalıdır. Tohum ekmeden ağaç istemek kamil bir talep değildir, nakıs taleptir. Eğer zahiri sebepler olmayıp acz halin varsa "Dua edin, size icabet edeyim"ÜDUNİ ESTECİB LEKÜM (Sebe 40/60 ayeti gereğince için yanarak dua ettiğin takdirde Hak teala o duayı amel (say) makamında tutup "Ne güzel sa'ydir" diye sana meyveler dolusu ağacı halk ederek bağışlar. Hz. Meryem gibi ki onun derdi var idi tanesi yoktu. Doğum yapacağı yerde ne yardımcısı ne de yiyeceği vardı. Lisani dua etti ve kuru hurma ağacını yeşertip meyve verdirdi.

OLGUNLUK ÖRNEĞİ ÜÇ YİYECEK:CEVİZ, BADEM, FISTIK

Meyvenin içi olgunlaşınca kabuğu incelir. Bu üç yiyecek hamlıktan kurtulmuş kemale gelmiş insanları temsil eder. İnsandaki fikir çoğalınca zahirdeki kelamı azalır. Bu da kabuğun incelmesi için çoğalması demektir.

BİR BAŞKA NEFSE KARŞI MÜCAHEDE ÖRNEĞİ

İnsanoğlu bir başkasındaki kusur, eksiklik, ayıbı gördüğü vakit hemen içinden bu hususu söz ile ifade etmek isteği baş gösterir. Bu duyguyu dizginleyip o kimsenin ayıbını söz ile dışarı çıkarmayıp içinde muhafaza edersen, hatta kendinin dahi insanlardan gizli ancak Hakk'dan gizli olmayan ayıplarının olduğunu düşünürsen ve sabredersen bu nefsine karşı bir mücahede olur; bu mücahededen ruhun kuvvetlenir...

"BİZ YAPTIK"NARALARI

Sayın Cumhurbaşkanı halka açık her söylemde "Biz yaptık, bizim iktidarımız zamanında yapıldı, biz yaparız" sözleri ile iktidarları esnasında yapılan icraatları zikretmektedir. Hz.Pir Mevlana efendimiz bu tipler için şöyle buyurmaktadır:"Ey nefsani olan kimse, eğersen "şeytanlığın hasedini" veya "bir şeytanın hasedini" veya "şeytana mensup olan hasedi"istemez isen; "Ben ondan daha hayırlıyım" davasının derdinden vazgeç de Hak Teala hazretlerinin dergahı izzetine teveccüh et ve kendi nefsinin kötü sıfatlarını gör de, başkalarının nefsindeki fenalıkları söylemekten sarfı nazar et. Nefsani sıfatlardan kurtulmayı Cenabı hak'dan niyaz et. Zira şeytanlığın hulasası ""Ben ondan daha hayırlıyım ve efdalim"(Araf 7/12) davasından ibarettir; kendini bırakıp başkalarını kötülemektir. Hak Teala Bakara suresinde sıfatı nefsaniyye ile muttasıf iken başkalarını ıslaha kalkışanları kötü görerek "Nefsinizi unuttuğunuz halde insanlara birr ve takva ile mi emrediyorsunuz?" buyurur...

TARİKATTA HASED

Hz. Mevlana efendimize intisap etmiş kimseler, Hz.Pir'in Selahaddin Zerkubi hazretlerine olan muhabbetini müşahede ettiklerinde kıskandılar ve Kuyumcu Selahaddin'in aleyhine düşmanlığa başladılar. Tarikatlarda da bu hadise bugün mevcuttur. Hizmeti nedeniyle efendiye yakın olanları diğerleri bu yakınlıktan dolayı hased ederek çekemezler. Bunu söz ve davranışları ile belirtirler. Bu tarikat yolundaki imtihanlardandır. Zahirde hasta olan kimseler,sıhhatli olanlara hased ederler, onların hastalıklı olmasından zevk duyarlar.
Kuyruksuz olan bir tilkiye sormuşlar"Tüm tilkiler senin gibi kuyruksuz mu olsun, yoksa sen de onlar gibi kuyruklu mu olmak istersin? Tilki cevap vermiş:Bütün tilkiler benim gibi kuyruksuz olmalarını isterim"...

İRANIN ALTINLARI

Necib Sultanımın zikrettiğine göre Şah Rıza Pehlevi ülkenin altınlarını Amerika'ya emanet vermişti. İran devrimden sonra bu altınları istedi ve ısrar etti. Uzun direnişten sonra Amerika bu altınları vermeye razı oldu amma İran'a değil Libya'ya teslim edecekti ve Libya'ya gönderdi....

AHDE VEFANIN ÖNEMİ

Aşkı ilahi ancak vefalı olan kimselere yüzünü gösterir. Çünkü ilahi aşk çok nazlı ve kibirlidir. Kolay ele gelmez. Ona çok hizmet etmek ve niyaz etmek lazımdır ki nazlandıktan sonra ele gelebilsin.İlahi aşk,insanı Kamil gönlünde olmakla,ancak insanı Kamil'e çokça hizmet edip gönlüne girmekle mümkün olur. Bu hizmet esnasında insan birçok imtihanlara uğrayabilir. Acaba, recep ağa gibi insanı tereddüde düşüren sorular ve hallere şahit olabilir. Bu durumda ahdi ve vefası gevşek olanlar Mürşit kapısını bırakıp uzaklaşırlar.Aradığımız bu değilmiş diyerek ahde vefa etmezler. Başka bir mürşit arayışı içinde olup ömürlerini  bu şekilde tüketirler. Bakarlar ki ömür bitmiş ama bir avelde edememiş. Ahde vefa, insan ağacının kökleri gibidir. Kök gizli olur. Kök sağlamsa, ağacın bedeni taze ve üzeri meyveli olur. Vefa yoksa o ilişki devam etmez.
Bir kimsenin ilmine aldanma, ahde vefasına bak. Ahdine vefakar olan kimse de ilim yoktur diye aldanma. Onun Hakk'a vefa piriyle olan ahdine sadık olup olmadığına bak. İlim zahiri kabuk gibidir o kimsenin ahdi dahi o aradığın ilmin içidir.İlimden maksud ameldir ve amel ise ahde vefa etmektir.

4 Ocak 2020 Cumartesi

CİSMANİLERE NASİHAT ETMEK

Dünyevi hazlarının peşinde koşan, cesedine hizmet eden insanlara nasihat edildiğinde nasihatçılar, o cismanilerin düşmanlıklarına muhatap olurlar...

YAHUDİLERİN HZ.İSA DÜŞMANLIĞI

Enbiyanın vücuduna kast ederek onu öldürmeye çalışanlar bu kastlarını ati oldukları dini ve mezhebi himaye kastıyla, yahut marifet ve hüner göstermeleri sebebiyle yapmazlar. Mesela Hz.İsa geldi, onları Hak yoluna davet etti. Museviler, o peygambere suikast ettiler. Bunu yapmalarındaki sebep dinlerini düşünmek değildir. Nefsani sebeplerle oluşturdukları batıl sistemin bozulması nedeniyle bu kötülüğü yaptılar.Çünkü Hz. İsa'yı kabul etseler, reis addettikleri kimselerin dünyevi menfaatleri ortadan kalkacaktı.
Bugünde aynı gerekçeler mevcuttur. İslam adına çıkan iktidarlar,dünyevi nimetlere ulaşınca sapıttıklarından, kendilerini doğru yola davet edenlerin hak sözlerini dinlemedikleri gibi onları düşman olarak lanse etmektedirler. Ortada bir din gayreti yoktur.Maddi menfaatlerin tehlikesi vardır.

TABİAT OLAYLARININ ARTIŞINDAKİ HİKMET

Bazı önemli hadiselerin vukuunda tabiat olaylarında anormallik olur imiş. Sel baskınları, deprem, sert soğuklar v.s gibi. Kutbuzzamanın gelişiyle alakalı işaretlerin %40'ı vukua geldiğini Necib Sultanım belirtti. Buyurdular ki "Rusya asla Suriye'yi terk etmeyecektir. Amerika ile bu konuda mutabık kaldılar. Irak ABD'nin, Suriye Rusya'nın.

EZANIN ÖNEMİ

Necib Sultanım anlatmıştı: Osmanlı Padişahlarına Yavuz Sultan Selim'den sonra İslam Dünyasının Halife'si olarak bakılmaktaydı. Bu padişahlarının birinin zamanında üst düzey bir Hristiyan demiş ki Bizim kiliselerimiz sizin camilerinizden daha sağlam. Demek ki bizim dinimiz daha hak. Kiliseler kare şeklinde yapılır imiş. Bunun üzerine Halife çok güzel ezan okuyan bir müezzinin kendisine getirilmesini istemiş.Müezzin gelince padişah demiş ki Kilisenin üzerine çık her bir köşesinde ezan oku. Müezzinin ezanı okuyup bitirip diğer köşeye geçerek ezana oradan başlıyor imiş. Okumanın tamamlandığı kilisenin köşesi aşağıya çökmüş. Bunun üzerine padişah,"Bizim camilerimiz bu ezana günde beş vakit muhatap olup dayanıyor. Sizin kiliseniz bir ezana dahi dayanamadı"...

LİBYADAKİ TÜRK ASKERİ

Necib Sultanım ilginç anekdotlar aktardı. Türkiye'nin Libya'ya asker gönderimine karşı idi. Hatta Türkiye'nin asker gönderdikten sonra meclisten karar aldığını belirtti. Ve Libya'da olası bir çatışmada Mehmetçiğin ilk çatışacağı kimselerin Rus askerlerinin olacağını belirtti. Rusya'nın büyük oranda asker ve silah tahkimatını Libya'ya yaptığını belirtti. İşid, el-Kaide dahil tüm uç gurupların Libya'da Kaddafi zamanında yuvalandığını ve daha sonra burada yetişen yedi kişinin değişik yerlere dağıldığını belirtti. En acımasızının Suriye'de öldürülen bağdadi olduğunu belirtti. Bugün Kendisini Halife ilan eden Hafter'in Libya'dan kaçarak Amerika'ya sığındığını ve Amerika tarafından hazırlandığını belirtti. Bağdadinin öldürülmesinin dört saat süren bir çatışma sonucunda gerçekleştiğini ve bu çatışmada çok sayıda Amerikan askerinin öldüğünü bu nedenle Trump'ın azlinin gündeme geldiğini belirtti....

PEYGAMBER HABER VEREN DEMEKTİR

"Peygam" haber demektir."Peygamber" haber veren kişi demektir.

ZOR İŞ

Cismaniyet ve kesafet aleminde sarhoş olmuş bir taifeye, latif olanları mana alemine davet etmek ve onların bu daveti kabulü zor iştir. Cansız olan topraktan ve taştan gönül istenir mi? Cismaniyete mahkum olanlarda idrak olmadığı için dağa karşı söylenen lafızlar aks ederek söyleyenin kulağına geri gelir...

EVLİYA GÖRDÜĞÜNÜ BİLİR, BİLDİĞİNİ SÖYLER

Sultanul Arifin Hz.Beyazid'e sormuşlar:"Rabbimizin Elestü birabbiküm hitabını hatırlıyor musunuz?".hazret şöyle cevap vermiş:"Bu hitap üzerinden hiçbir gün geçmedi".
Enbiya ve evliya hazeratı gördüklerini bilirler ve bildiklerini söylerler. Körler ise kendilerine kıyas edip, onların bu haberlerini inkar ederler.
Beş duyu ve altı yöne mahkum olanlar sanırlar ki hayatlarının başlangıcı babasının belinden annesinin rahmine geçtiğini zanneder. Bu körlerin kıyasıdır. Evliya geçtikleri menzilleri ve yolları tanıyan kılavuzlar gibi  asıldan ve esastan neşet eden menzilleri görüp haber vermişlerdir.

3 Ocak 2020 Cuma

YUSUF SURESİNDE SAYILAN İMTİHANLAR

13 sahifelik Yusuf suresinde Hz. Yusuf (a.s) nazarında çektiği bela ve imtihanlar bir demet halinde sunulmuştur.
Can ile imtihan. Akrabanın can düşmanı olabileceği örneğiyle kuyuya atılması imtihanı.
Kuyudan kurtarıldıktan sonra köle diye aşağılanıp satılma imtihanı ve bir köle gibi Mısır sarayında çalıştırılması
Babasından uzak kalarak hasret imtihanı
Hz. Züleyha'nın rol aldığı kadınla imtihan
Hapse atılarak tekrar hapishane imtihanı.
Bir Peygamber oğlu iken,köle addedilip Mısırda yüksek mevkiye getirilirken insanların kendisine köle nazarıyla bakması imtihanı.
Güzellik imtihanı, Mısır hazinesinin başına geçirilip para imtihanı v.s gibi bu imtihanlar uzadıkça uzar...

2 Ocak 2020 Perşembe

NESİLLERİMİZE ÖĞRETİLECEKLER VE BEKLENTİLERİMİZ

Nesillerimize Allah(c.c), Peygamber (sav) dört halifeve ehlibeyt efendilerimizden Hz. Hasan ve Hz. Hüseyni öğrettiğimiz vakit onlardan şunları bekleyebiliriz:
Allah öğretildiğinde öğrenen kişiden şefkat ve merhamet bekleyebilesin. Kullardan itaat,şefkat ve merhamet görebilmek  Allah Teala'nın muradı ile mümkündür.
Allah Resulü öğretilirse Hak Teala'nın yardımını görürsün
Hz. Ebubekir öğretilirse karşındaki insandan muhabbet,vefa,itaat,doğruluk umabilirsin.
Hz. Ömer  öğretilirse karşındaki kişiden adalet  ve milletine hizmet ümid edebilirsin.
Hz. Osman öğretilirse karşındaki kişiden haya, iyman ve ihsan umabilirsin
Hz. Ali kerremellahü veche öğretilirse vefa, sıdk, mürüvvet, ilim umabilirsin
Hz. Hasan öğretilirse, dünyevi makamlardan feragat umabilirsin
Hz. Hüseyn öğretilirse haksıza karşı, zalime karşı başkaldırı ve direniş umabilirsin...

ZİKİR ESNASINDA DÖNMEK (DEVRAN)

Cehri zikir yapan bazı tarikatı aliyede zikir çekenler dairesel şekilde dönerler. Bu usulün Kur'an'daki dayanağı Zümer suresi 75'nci ayetidir. Bu ayette geçen HAFFİYNE kelimesini müfessirler (EY DA'İRİYNE ZAKİRİYNE) şeklinde tefsir etmişlerdir. Melaike ikiram  arşı alanın etrafını tesbihlerle ve zikirle daire şeklinde devran ettikleri cihetle; farz, vacib, sünnet olarak kıldığımız namazlar meleklerin ibadetlerini cami olduğu gibi, sofiyyenin ictihad ettiği DEVRANI ŞERİF'te arşı ala meleklerinin ibadetini cami olduğundan bu şekilde devran ederek hakkı zikretmesini içtihad etmişlerdir
Hac farizasını ifa eden müminler Kabe'nin etrafını dualar okuyarak tavaf ederler. Tarikatı aliyyenin cehri kolları devran esnasında YA ALLAH, HU, HAYYÜL KAYYUM, VAHİD, AHAD, SAMED esmai şerifleri en az yedi defa okuyarak  ile devran ederler.
Zikirde dört köşe şeklinde değil halka şeklinde oturmak sünneti seniyyedir. Çünkü Efendimiz (sav) "Halkai zikr" tabirini kullanarak "cennet bahçesi" ifadesini buyurmuştur.