31 Aralık 2017 Pazar

GAYBİ BİLMEYE DAİR

Cin suresi 26,27  ayeti:"O bütün görülmeyenleri(gaybi) bilir.Gaybine hiç kimseyi muttali kılmaz.Ancak (bildirmeyi) dilediği peygamberler bunun dışındadır.Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar"
Ayette geçen "peygamber" kavramı içine , onun varisi olan kimseler de dahildir.Varisler, seçilen ve beğenilen kimselerdir.
Bu ayetin benzeri şu ayettir:"Allah sizleri gaybe muttali kılacak da değil ve lakin Allah ona Rasüllerinden dilediğini seçer.."(Ali imran 3/179)

SECDENİN HİKMETİ

Secde uzuvları;yüz,iki el,iki diz kapağı ve iki ayaktır.Secdenin bu kemikler üzerine yapılmasındaki emrin hikmeti şudur:Burada adı geçen azalar hareketin kaynak noktasıdır.Yürürken ve tutarken bunlar açılıp kapandıkları için aynı zamanda eklem yerleridir.Yürüme bu uzuvlarla gerçekleştiği için günah işleme , şehvetleri tatmin etmede yine bu uzuvlarla yapılır.İşte bütün bunlardan dolayı Allah kefaret için ; günahlar silinsin ve temizlensin diye bu uzuvlarla secdenin yapılmasına hükmetmiştir.

YILLARIN GEÇİŞ HIZI

Karagümrük Cerrahi Tekkesinin şeyhi Tuğrul efendinin efendilerinden naklettiğidir:Kırk yaşına kadar yıllar birer yıl olarak geçer.Kırk ile atmış yaş arasında yıllar ikişer ikişer geçer.Atmış yaşından sonra ise dörter dörder geçermiş

DANYAL PEYGAMBER

Hz.Ali Efendimizin (kv) şöyle dediği rivayet olunur:"!Herhangi bir vadiye yolun düşer de orada yırtıcı hayvanlardan korkarsan şöyle dua et:"Aslanın şerrinden Danyal'a ve kuyuya sığınırım".Buhtunnasır iki aslanı kızdırır , kışkırtır ve onları bir kuyuya atardı.Bundan sonra Danyal'ı getirirler ve onu da bu aslanların üzerine kuyuya atarlardı.Ancak aslanlar Danyal'a hiçbir zarar vermezlerdi.Danyal , yırtıcı hayvanlarla imtihan edildiği için Allah teala bu hususta ona sığınmayı , güç yetmez şerleri defetmeye vesile kılmıştır.Bu hikayeden anlaşılıyor ki Allah'dan başkasına sığınmak genel olarak meşrudur, fakat tevhid dairesinden çıkmamak ve meydana gelen tesirin Allah'dan geldiğine inanmak şartıyla .

İDARECİLERDEKİ TEVAZU SÜSTÜR

İskenderun'da Kaymakamlık yapan Recep Soytürk'ü cep telefonundan ilçenin bir sakini arar ve :"Kaymakam bey,arabanın lastiği patladı,meydanlık bir yerdeyim,arabada çocuklar ve kayınvalide var.Benim tekeri  söküp takma imkanım yok" deyince iki dakika sonra bulunduğu yere yardım gelir ve aracın lastiği değiştirilir.Vatandaşın nazının geçeceği bir intibayı bırakabilmek bir Hakk vergisi olsa gerek.

CİNLER ÜZERİNE

Cinler ince cisimler olup meleklerin ve insanların şekline benzemezler.Onlar insanlar gibi akıllı yaratıklardır.İnsanların gözlerinden gizlidir, onlara görünmezler.Onlarla ancak mucize sahibikişiler konuşabilir.Cinler Peygamber haricindeki insanlara vesvese verebilirler.Yapılarına ateş ya da hava özelliği hakimdir.
Meşhurkaideye göre çeşitli maddelerden mürekkep olan cisimler bilindiği üzere bir çok unuarlar dan meydaha gelmiştir.Meydana gelen unsurlardan ateşin ağır bastığı cisimler-cinlerde olduğu gibi- naridir.Unsurlarından havanın ağır bastığı mesneler ise - kuşlarda olduğu gibi-havi'dir.Yine yapısında suyun baskın geldiği cisimler-balıklarda olduğu gibi-mai'dir.Yapı taşlarında toprağın ağır bastığı - insanlar ve yeryüzünde yaşayan diğer hayvanlar gibi-canlılar ise türabi'dir.
Cinler lisan ehli konuşan varlıklardır.Efendimiz (sav)'i Kur'an okurken dinleyen ve müslüman olan cinler mevcut olup,kendiaralarında inançsızlarıda mevcuttur.Bu nedenle kendiaralarında savaşlar olduğu ifade edilir.

30 Aralık 2017 Cumartesi

HAZRETİ NUH'UN DUASI VE BEDDUASI KİMLER İÇİNDİR

Hz.Nuh (a.s)'ın Nuh suresi 28 nci ayetinde belirtilen dua ve bedduasının bir başka izah tarzıda şöyledir:
"Rabbim! Beni, ana-babamı, iman etmiş olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla, zalimlerin de ancak helakini artır"
Necmeddin-i Kübra hazretleri bu ayeti şöyle tefsir eder:
Ey Rabbim beni, akl-i külli, nefs-i külli'den olan ana-babamı, ruh ve kalpten mümin olarak evime gireni , ruhani güçlerden mümin erkekleri , iman nuru sebebiyle ruhun ve kalbin nuru altındaki nefislerden mümin kadınları bağışla.Kafir nefis ve zalim hevesi , ruh ve kalpte fani olmak suretiyle helak et.

ESSUBHU BEDA KASİDESİ




الصُّبْحُ بدَا مِنْ طَلْعَتِهِ     والليلُ دجا من وفرتهِ
فاقَ الرُّسلا فضلاً وعلا     أَهْدَى السُّبُلاَ لِدَلالَتِهِ
كَنْزُ الْكَرَمِ مُوْلِي النِّعَمِ     هادي الأممِ لشريعتهِ
أذكى النسبِ أعلى الحسبِ     كُلُّ العَرَبِ في خِدمَتِه
سَعَتِ الشَّجَرُ نَطَقَ الحَجَرُ     شُقّ القَمَرُ بِإِشَارتِهِ
جِبْرِيلُ أَتَى لَيْلَة َ أَسْرَى     والرَّبُ دعاهُ لحضرتهِ
نالَ الشَّرَفَا والله عَفَا     عما سلفا من أمتهِ
فمحمدنا هوَ سيدنا     فالعِزُّ لَنا لإِجَابتِهِ



Es-subhu bedâ min tal'atihî
Ve'l-leylü decâ miv-vefratihî
Fe egar-Rusulâ fazlev-ve ulâ
Ehdes-subülâ li-delâletihî

Kenzül-kerami mevlen-niami
Hâdil-ümemi li-şeriatihî
Ezken-nesebi a'lel-hasebi
Küllü'l-arabi fi-hizmetihî

Sâatiş-şeceru natakal haceru
Şakka'l kameru bi-işâretihâ
Cibril-ü etâ leylete-esrâ
Ve'r-Rabbü deâ li-hazratihî

Nâleş-şerefâ vallâhü afâ
Ammâ selafâ min ümmetihî
Fe Muhammedünâ hüve Seyyidünâ
Fe'l-izzü lenâ li-icabetihî

Abdullah İbn-i Revâha (r.a)


Türkçe Mânâsı:

Sabah nurunu O’nun çehresinden aldı
Gece ise karanlığını O’nun siyah saçlarından aldı
O fazilet ve ulviyeti ile bütün resullerden üstün oldu
Hidayete erenler yolunu O’nun delaleti ile buldu

Cömertlik hazinesi o hazineden ihsan edendi
Toplumları dinine ve hidayetine erdirdi
Soyu çok temiz, şerefi pek yücedir
Bütün Araplar O’nun hizmetindedir.

Ağaçlar huzurunda koştu, taşlar dile gelip konuştu
O’nun (mucizevi) işareti ile ay ikiye yarıldı
İsra gecesi Cebrail (a.s.) O’na geldi.
Ve Rabbi O’nu huzuruna davet etti

O büyük rütbelere nail oldu.
Allah (c.c.) da O’nun ümmetini affeti
Bizim Muhammedimiz (s.a.v) ki O bizim efendimizdir.
O’nu kabul ettiğimiz için şeref bize aittir.


Es-Subhu Beda

BİR KAVMİ YOK ETMEK

Hz.Nuh tufanında,gemiye binen mümin kimseler haricinde yeryüzündeki tüm insanlar helak edilmişti.Bu helak edilenler içinde şüphesiz çocuklar da vardı.Mükellefiyeti başlamamış çocuklar için kafir denilemez ancak,Yüce Yaratıcı onların akıl baliğ olduklarında ne olacağını bildiği için çocukların helak edilmesindeki hikmet anlaşılacaktır.Nuh (a.s) o çocuklar için:"Sadece ahlaksız vekafir çocuklar doğururlar"(Nuh27) buyurmuştur.Çünkü o çocuklarda büyüdüklerinde anne babaları gibi inkarcı olacaklardı.Bu nedenle zulüm ve isyan içinde olan bir gurubu Cenab-ı Hakk toptan imha eder.

ÜÇ CUMHURBAŞKANI ADAYI

ERDOĞAN,AKŞENER VEKILIÇDAROĞLU Cumhurbaşkanlığı adaylarıdır.Ancak, BelediyeSeçimleri  başkanlık seçimlerinden önce olacağı için Belediye seçimlerinde büyük sürprizler yaşanabilir.Bir bayan liderin:"Bacılarım ! kardeşlerim ! Şiddete maruz kalanlar!" diyerek bayan seçmen üzerinde etki etmesi ve onları erkeklerden ayrıştırma ihtimali çok  yüksektir.Boğaz boğaza birbirlerini boğmaya çalışan aşina liderlerin mücadelesi esnasında Akşener'in Belediyelerde parsayı toplaması hiç garip olmayacaktır.Belediye seçimlerindeki başarı Akşener'e ilaç gibi gelecektir.

ÖLÜLERE EN BÜYÜK HEDİYE : İSTİĞFAR DİLEMEK

Efendimiz (sav) bir hadisi şerifindebuyurmuştur:"Kabirdeki ölü imdad dileyen ve suda boğulmakta olan kişiye benzer.Kabirdeki kişi gerek babadan, gerek kardeşten  gerek herhangi bir dosttan kendisine gelecek duayı bekler.Böyle birduaya kavuştuğunda bu bütün dünyadan  ve dünyadaki her şeyden kendisine daha sevimli gelir.Allah kabirde olanları yeryüzündeki kişilerin duaları sebebiyle dağların en yükseğine çıkarır.Sağ olan insanların ölülere olan hediyesi onlar hakkında istiğfar dilemektir.

29 Aralık 2017 Cuma

NUH SURESİNDEKİ PUT İSİMLERİ

Ved,Suva, Yeğus, Ye'uk, Nesr Nuh suresinin 23 ncü ayetinde geçen putların isimleridir.Bu putların hakikatları konusunda çeşitli rivayetler mevcuttur.Putlar kendisine ibadet edilendir.Ancak bazılarının ifadesine göre Ved erkek; Suva kadın; Yeğus Aslan; Yeuk at, nesr ise kartal suretinde idi.Bu ayeti kerimeyi Necmettin Kübra hazretleri tarafından şöyle tefsir edilir:Bunlar da büyük hileler, desiseler kurdular ve sakın ilahlarınızı bırakmayın dediler.Bu ilahlar kadın biçiminde tasarlanmış veddün nefs(nefis veddi), erkek biçiminde şekillenmiş süvaul heva, aslan şekline bürünmüş yeğusuttabia at şeklinde biçimlenmiş yeukuşşehve(şehvet yeuku), kartal biçiminde şekillenmiş nesrü'ş-şerah (aç gözlülük nesr'i)ismindeki ilahlardır.
Kaşaninin anlayışına göre "sakın ilahlarınızı bırakmayın " demek, heva ve hevesinizle kendinizi kaptırdığınız mabudlarınızı bırakmayınız.Şehvetlerinizle kendisine ibadet ettiğiniz  ve çok sevdiğiniz beden Vedd'ini, nefis Süva'ını, ehl ü ıyal Yeğus'unu , mal Yeukunu ve hırs Nesr'ini sakın bırakmayın

BANA SEMANIN YOLLARINI SORUN: HZ.ALİ KV

Emirül müminin Hz.Ali (r.a) şöyle der:"Bana semanın yollarını sorabilirsiniz.Çünkü ben o yolları yeryüzünün yollarından iyi biliyorum." Hz.İmam efendimiz bu sema yolları ifadesiyle insanı kemale götüren zühd, ibadet, tevekkül, kadere rıza ve benzeri makamları, halleri kastedmektedir.Bu nedenle Peygamber (sav) Efendimizin miracı bedeniyle olmuştur.

Merhaba sevgili Mehmet Metli Dede severler..


Merhaba sevgili Mehmet Metli Dede severler..hz hakkında nette hasbelkader ilk yazan olduğumdan, nezaketen  verilen bir gönüllülük görevim var .şimdi yenisini icra ediyorum... aslına bakarsanız belkide başa sarıp yeniden yıllar sonra ilk nette yazışanlar olarak tekrar birleşiyoruz..

Ahmet Turan Beyden bir mail aldım..onda metli dedenin ses kaydı da varmış..bu blog ve yazılar sayesinde Metli Dede severler birbirleriyle bağ kurup ,kayıp-kaydedilmemiş hatıraları toplayıp, birleştiriyor.hayli gönüllüsü var şükür....

ve ben kendi minik İstanbul araştırmalarımda şunu gördüm ; buradaki kişiler kendi içlerine kapalı çok küçük -çok zarif ve aşırı hassas bir grup..fakat bu haliyle dahi ,mevlevilik idare edicileri ile bağlantılı.sadece dikkatimi çeken  METLİ DEDE HİÇ YOKmuş  VE  HİÇ TANINMIYORMUŞ  GİBİ DAVRANILMASI .kendi içlerinde onu güzel bir hatıra olarak yaşatıyorlar ki,onu görende o grupta bir kaç kişi zaten.. yani İstanbul hattında hatıra ve resim çok olmasına ve bunu candan yapmak isteyen bir de görüp biat eden o devrin en minik çocuk dervişi  var olmasına rağmen,daha üst yaşayan tarafından buna henüz izin verilmiyor..bizde saygı duyuyoruz.herşeyde bir hayır ve vakit vardır biliyor,diğer şehirlerdeki gönüllüleri takip ediyoruz..(* bu arada onlarda bu yazıları sıkı takip edip sessizliklerini muhafaza ediyorlar :) ) 
şimdi sizlerden gelecek hatıra,resim ve ses kayıtlarını yollayıp irtibat kuracağınız adresimizi tekrar yayınlıyorum..herkese teşekkür ediyorum 

Mevlana Vakfı  İSKENDERUN
Av.Şemsettin KESER
semsettin.keser@hotmail.com
***********
ve en son gelen mail alıntımız :

28 Ara 2017 20:17 tarihinde "Ahmet Turan" <ahmetttes@gmail.com> yazdı:
Selamı aleyküm. Ben Bursada mevleviliğe gönül vermiş biriyim. Pirimizin ve onun yolunda gidenlerin yolunda gitmek isteyen bir zatım. Metli babamızın sevdalısı Mürşidimizin talebesi olmak isteyen bir faniyim. Biz bursada ki Mevleviler olarak metli Sultanımızın yetiştirdiği Hidayet babamızın öğrencileriyiz. Ve türkiye’de ki İhvan kardeşleri mizi tanımak ve onlarla tanışmak istiyoruz. Mail adresinizi Şemsettin abiden aldım. Bize Metli Sultanımızın yolunda giden İhvan kardeşlerimizden ulaşabileceğimiz bir numara veya adres verir misiniz. Hidayet babamızın ve metli Sultanımız ile anılarını ve metli babamızın ses kaydını Şemsettin beye atacağım sunum olarak lütfen sizde yardımcı olursanız sevinirim. Allaha emanet olun
****


nur cihan 
nuralem7@hotmail .com
https://ruhumunmasali.blogspot.com.tr/
29 aralık 2017 

YEDİ SAYISININ SIRRI/SAĞDAN SOLA DÖNÜŞÜN TEVHİD UYUMU

YEDİNİN KERAMETİ, SAĞDAN SOLA DÖNÜŞÜN-TEVHİT (BİRLEŞİK) UYUMU

Kâinatta bilinen tüm gezegenler sağdan sola doğru döner. 
Venüs ise soldan sağa doğru dönen tek gezegendir.
Maddeleri meydana getiren elektronlarda sağdan sola döner. 
Evimizde sanayide kullanılan tüm şişeler, musluklar, vidalar sağdan sola döndürülerek açılır. 
Saat ilk icat edildiğinde (Avustralya da) saat yelkovan, akrebi sağdan sola dönerek zamanı gösterirdi. Bolivya da tarihi bir saat halen sağdan sola doğru döner.  
Güneş saati ilk Mısırlılar tarafından keşfedildi.  Mısır konum itibariyle kuzey yarım kürede olmakla beraber, ekvatora çok yakın oluşundan dolayı, güneş doğduğunda, gölgeler hemen tam batıda oluştuğundan güneş yükseldikçe gölgeler kuzeye (yani sağa) doğru hareket etmektedir. 
Güneş saatinde akrep ve yelkovan bugünkü anolok saatler de olduğu gibi soldan sağa doğru dönmektedir. Gerçi artık anolok saat dönemi yerine elektronik dijital saatlerin olması saat yönünü yok hükmünde saymıştır. 
Bektaşi ve Mevlevi semazenler de semah gösterilerinde, sağdan sola doğru dönerek yaparlar. 
Arap alfabesinde de yazma okuma sağdan sola doğru yapılır. 
Kuranı Kerim de yazma okuma sağdan sola doğru yapılır. 
Kâbe etrafında tavaf yapmak TEVHİD fikrini temsil etmektedir. Kâbe etrafında tavaf yaparken, Kâbe sol tarafta kalacak şekilde sağdan sola doğru dönülür.
Kur'an-ı Kerim'in ilk suresi olan Fatiha 7 ayettir.
Cehennem 7 kattır.
 Tavaf 7 kez yapılır.  
Atom çekirdekleri etrafında sağdan sola doğru dönen elektronların 7 yörüngesi vardır. 
Nefis 7 katmandır.
Kainat 7 kattır. 
Haftanın 7 günü vardır. 
7 renk vardır. (gökkuşağı) 
Büyükayı 7 yıldızlıdır. 
Kainat 7 katmandır.
Dünya 7 kıtadan oluşur. 
Türkiye 7 bölgeden oluşur. 
Müzikte 7 nota vardır. 
Atatürk 7 harften oluşur.  
İnsan kafasında 7 delik vardır. 
Bitkilerde kök çeşidi 7 çeşittir. 
Bitkilerde gövde çeşidi 7 çeşittir.
Bitkilerde yaprak çeşidi 7 çeşittir. 
Bitkilerin kök kesit katmanı 7’dir.
- Yedi sayısının bir çok hikmeti olabilir. Ancak –kanaatimizce- en önemli bir hikmeti, onun Cenab- Hakkın 7 sıfat-ı subutiyesine işaret eden  bir sayı olmasıdır. Bilindiği üzere, Eşari’ye göre, Allah’ın ilim, kudret, kelam, sem’(işitme) Basar(görme), hayat, irade adlı 7  subûtî sıfatı vardır. Bu sıfatlar hem kâinat hem de insanlık âleminin nizam ve intizamına bakar.  Teşbihte hata olmasın, güneşin 7 renkli ışığı  her tarafta parladığı gibi, Şems-i Ezelînin (Ezelî Güneşin) de yedi sıfatı her tarafta parlayıp durmaktadır.

- Yedi sayısının bu genel hikmeti yanında  daha bir çok özel spesifik/bulunduğu yere göre kendini gösteren hikmetleri vardır. Örneğin, Kur’an’ın başlangıç Suresi /Fatiha Suresinin ayet sayısı 7’dir. Başlamak kelimesinin kök harfleri olan “B-D-E”nin ebced değeri de 7’dir. Ayrıca Kur’an ezelden gelmiş ebede gidecek bir kitaptır. “E-B-D” harflerinin ebced değeri de 7’dir. Ve Kur’an miladî 7. asırda inmiştir.


SAĞIN KERAMETLERİ

Yaşayana sağ denir. 

Teşekkürler için "SAĞ ol" denir. 
İyi dilek için sağ salim git denir, sağlıcakla kal denir. 
Sadakat sahibi olana sağ kolum gibi denir. 
Trafikte araçlar sağdan gider. 
Kalp kanı sağdan alır temizler ve soldan vücuda sevk eder. 
(İskenderun Teknik Üniversitesi Konservatuar öğrencilerinden Sami KART tarafından hazırlanıp sunulmuştur. )

İNSAN İÇİN YARATILAN MERHALELER

Nuhsuresinin 14 ncü ayetinde belirtilen "Halbuki sizi türlü merhalelerden geçirerek yaratmıştır" ayeti insanın fiziksel olarak yaratıldığı yedi kademeye işaret ettiği gibi (Müminun 23/12-14) Allah Teala'nın önce kişiyi ehli marifet kılmış arkasından ehli muhabbet kılmış, ardından ehli hikmet yapmıştır.Bunun ardından sırasıyla ehli tevhid,ehli şevk, ehli aşk, ehli gına, ehli baka, ehli hizmet ve ehli müşahede yapmıştır.Sonra kudsi ruhlar için ceberrut nurundan bir merhale daha yaratmıştır.Melekut nurundan arif ve hidayete ermiş akıllar, kurbet madeninden şevk duyan kalbler, cennet toprağından sıddıyk olan kimselerin vücudları merhalelerini yaratmıştır.Her merhale gayb alemindeki kendi madenine ve hususi yerine dönecektir.

İSTİĞFAR ETMENİN MUCİZEVİ SONUÇLARI

Bir adam Hasan basri (k.s)'a gelir ve kuraklıktan şikayette bulunur.Hasan Basri ona;"Allah'a istiğfar et" der.Bir başkası gelerek fakir olduğundan, bir diğeri neslinin azlığından, bir başkası tarlasının verimsizliğinden şikayette bulunur.Hasan Basri gelenlerin tümüne istiğfar etmesini söyler.Bunun üzerine Rabi'b.Subayh şöyle der:
"-Sana insanlar geldiler, çeşit çeşit şikayetlerde bulundular ve senden farklı farklı ilaçlar istediler.Halbu ki sen gelenlerin tümüne istiğfarı tavsiye ettin!" deyince Hasan Basri (ks) Nuh suresinin 10,11 ve 12 nci ayetlerini okudu.

GÜNAHTA ISRAR

Sehl Tusteri hazretleri (k.s) demiştir ki:Günahta ısrar kişide kibir meydana getirir.Kibir cehaleti, cehalet batılda haddi aşmayı, bu kalb kasvetini, kalb kasveti nifakı, nifak ise küfrü doğurur

İTAAT ETMEK

İslam bir itaat dinidir.Bu itaatın dünyadaki tezahürü Peygamber’e itaatla başlamıştır.Konum itibarıyla Peygamber seçkin,korunmuş manevi görevli insan demektir.Saygı gösterilmesi zorunlu olan bu makamın işlevi kamil insanlar vasıtasıyla devam etmektedir.Usta/çırak ilişkisi şeklinde nasıl sanatlar hayatlarını devam ettiriyorsa insanın,yaratanını daha iyi tanıyabilme,kendi iç dünyasını kemale erdirme hususunda ki çalışmasında yönlendirme de ismine mürşit dediğimiz kamil insanlar vasıtasıyla icra edilmektedir ki bu insanlar fonksiyonel olarak peygamberlerin vazifelerini ifa eden varisleri konumundadır.Bu nedenle itaat emri devam etmektedir.”Kim rasule itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur”(Nisa 4/80) ve Hz.Nuh’un lisanından:”Allah’a kulluk edin;O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki”(Nuh  3)hitabı izzeti yapılmıştır.Bu kulluk,sakınmak ve itaat yapıldığı takdirde:”Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vadeye kadar tehir etsin”(Nuh suresi ayet 4) sonucu oluşacaktır.Ayetin sonunda ise “Keşke bilseydiniz” hayıflanması vardır.Sistem bu şekilde tarif edilmiştir ki itaat etme hadisesi bugün kamil insanlara yapılmalıdır.

28 Aralık 2017 Perşembe

KABİRDEN KALKANLARIN SURETLERE KOŞMASI

Sura üflenip insanlar kabirden çıktıklarında batını hallerine münasip olan suretlere doğru koşacaklardır.Enaniyet/benlik sahibi olan kimseler , en çirkin surette olacaklardır.Çünkü içleri ve dışları değişime uğrayacaktır.Nitekim "ben ondan üstünüm"(Araf 7/12) dediği zaman aynı şey iblisin başına gelmişti.Nasıl ki iblis kurb/yakınlık makamından kovulmuş ve uzaklık zilleti kendisini kuşatmış  ve onun gibi olan insan da aynı akibete uğrayacaktır."Her kap içindekini sızdırır" kuralı gereği Vücud kabından nefis yerine Hakk sızdıranlar mutludur.

PEYGAMBERİMİZ(SAV)'İN KENDİ ELİYLE ÖLDÜRDÜĞÜ YEGANE KİŞİ:Übey b. Halef

Übey b. Halef,Efendimiz(sav)'in ,. Uhud gazvesinde mızrakla boynundan vurduğu heriftir.Bu yaradan sonra Mekke yolunda ölmüştür.Übey, Ebu Cehil'den daha katı ve daha azgındı.Zaten kendisinin Nebiyyi Ekrem (sav) Efendimizin eliyle öldürülmüş olması bunu açıkça göstermektir.Peygamber Efendimiz (sav) kendi eliyle ondan  başkasını öldürmemiştir.

ŞAHİTLİK ETMEK

Bir şeye şahit oluvermek, farz-ı kifayedir.Başka kimse yoksa o şahitliği yerine getirmek farzı ayn dır. Şahidlik nedeniyle davacıdan ücret almak ittifakla helal değildir.
Şahidlik etmenin manevi boyutu da şudur:Sehl b.Tusteri hazretleri demiştir ki: Şahitlik kavramına tevhid şahitliği de dahildir."La ilahe illallah" şehadetiyle şahidlik edildikten sonra bu hususu muhafaza için fiillerinde,sözlerinde ve hallerinde hiçbir şeyle O'na şirk koşmamak gereklidir.

YA RABBİ BİZ NEYİZ?

KİMLİĞİMİZ,KİŞİLİĞİMİZ,YAŞANTIMIZ,ARZULARIMIZI nazara aldığımızda tamamıyla şahsiyet bunalımı yaşamaktayız.
Bize kafir denir mi?.Allaha iman noktasında şehadet getirdiğimiz için bize kafir denmez.
Bize mümin denir mi? Allah'ın emirlerini yerine getirme noktasında gösterdiğimiz gevşeklik,kur'an'ın ahkamlarını kanun olarak kabul edip yasalarımıza geçirmeyerek yaşamadığımız için,Kur'anın hükmünün nefsimize uygulanması zor geldiği için, zekatı vermediğimiz için ,doğru şahitlik yapmadığmız için,ahiret azabından korkmadığımız için,sadece şehadet getirmekle cennete gireceğimizden emin olduğumuz için biz mümin değiliz!.
Geriye üçüncü bir şık kaldı:Münafıklık.Biz iyi bir münafığız.Dünyevi makam sahiplerinden korkan,onlardan rızk uman,onların yanlışlarını alkışlayan ve onları metheden,açları ve fakirleridüşünmeksizin hırsımız nedeniyle dünya malı biriktiren,açlık endişesi taşıyan,nefsimizin övülmesinden hoşlanan,eleştiriden rahatsız olan,hiç ölmek istemeyen...v.s v.s gibi sayılamayacak özellikler taşıyan iyi bir münafığız.

EMANET SIFATIYLA SIFATLANMAK

"Emanet" cins isimdir.İnsana koruması için emanet olarak verilen her şeydir.Bunlar ister Bari Teala tarafından verilen dini emanetler,yani şeriat ve hükümler olsun, ister halk tarafından verilen vedia ve emanetler olsun.Kur'an da bu kelime Meadic suresinin 32 nci ayetinde çoğul şeklinde (emanetler) olarak belirtilmesi,emanetlerin çeşitli olması sebebiyledir.
Bu emanetlerden bu gün bir çeşidi de milleti yönetmek hususunda bir siyasi partiyi tercih ederek ona oy vermesidir.İdare etme hususunda kurallardan uzaklaşmak , nefsani davranmak , israfa girmek kesinlikle zemmedilen bir haldir ve kişinin dünyada ve ahirette nefsine yaptığı bir zulumdür.

AZAPTAN EMİN OLUNAMAMA

Mearic suresinin 28 nci ayetidir:"Şüphesiz Rablerinin azabı(na karşı) emin olunamaz" manasını taşır.Bir kimse itaat ve gayrette ne kadar ileri giderse gitsin, Allah teala'nın azabından emin olmaması,aksine korku ve ümid arasında yaşaması gerektiğini belirtir.Zira hiç kimse akibetinin ne olacağını bilemez.
Bu ayette bahsedilen "azab"ın bir çeşidi de insanın kendini beğenmesidir.Çünkü bu, insanı helak eden ve hicap ateşiyle ıkap cehennemine düşüren illetlerdendir.

27 Aralık 2017 Çarşamba

İNSANIN MAYASINDA MEVCUT OLANLAR

Öfke, açgözlülük, hırs, korkaklık, cimrilik, kıskançlık insan ve cinde doğuştan gelen vasıflardır.İnsanda doğuştan gelen bir vasfın, o vasıfla mevcud olan zatı yok olmadıkça; yani insan ölmedikçe yok edilmesi imkansızdır.Bu sebeble Peygamber Efendimiz (s.a) bu vasıfların kullanılabileceği yerleri göstermiştir.Mesela şöyle buyurmuştur:"Ancak şu iki kişiye hased edilir."Yine Peygamber (sav), cahiliyet gayretleri için değil, Allah için öfkelenmeyi emretmiştir.Allah Teala Kur'an da şöyle buyurur:"Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa kendilerine "öf" bile deme, onları azarlama, ikisine de güzel söz söyle!"(el-İsra 17/23).Sonra "öf" diyeni metheder."Size de, Allah'ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de öf olsun"(Enbiya 21/67).Allah Teala önce "Onlardan korkmayın" buyururken ,hemen ayetin devamında "Benden korkun"(Ali imran 3/175) buyurmaktadır.Kamil insanlar bu sıfatları iyi şekilde kullanırlar.Birçok derviş , Allah teala bu sıfatları çalışmaz vaziyette bırakıp durdurduğunda bunların kendilerinden zail olduğunu zannederler, halbuki durum böyle değildir.Bu sıfatlar kök olarak herkesin mayasında mevcuttur.Bu, insanoğlu nefsiyle muhabere edebilsin diye böyledir.Zira insanın yücelmesi ve terakki etmesi ancak nefsiyle mücadele etmesiyle mümkündür.Terakki ise ölüme kadar devam eder.Bu sıfatların asıllarının mevcud olması üzerine kurulu olan savaş devam edecektir.Nefsin karakteri çokca kötülükleri emretmektir.,Fakat onun tesiri , nakıs olan insanlarda görüldüğü gibi kamil olan insanlarda görünmez.

NÜKTE

Medrese alimlerinden birisi suya düşer nerede ise boğulmak üzeredir.Orada suyun kenarında olan birisi ;
:
"-Sultanım ver elini!" diye seslenir.Bunun üzerine ona:
"-Öyle deme , elini vermez.Çünkü o vermeğe değil almaya alışıktır.Tam tersine ona , al elimi de! " diye ikazda bulunur.
İnsan oğlunun sabırsız  ve hırslı yaratıldığını Yaratıcımız ifade etmektedir.İnsanoğlu kendi varlığını Allah Teala'dan almıştır.İnsan yaratılış itibarıyla vermeğe değil, almağa müsaid yaratılmıştır.İnsanın gerçek yapısı , tasaddukta bulunma veya bir başkasına bir şey vermeyi sağlamaz.Bu nedenle bir hadis-i şerifte:"Sadaka delildir" buyurulmuştur.Yani insanın nefsinin cimriliğinden kendini korumuş olduğuna delildir.

26 Aralık 2017 Salı

"SABIRSIZLIK", "SIZLANMA", "CİMRİLİK"

Mearic sureasinin başında zikredilen bu üç vasıf  dilbilgisi kuralları bakımından hal-i mukadderedir.Bu hallere kınama ve ceza bağlanmış olup bunlar,insanın mükellef tutulduğu ;irade ve tercihiyle yaptığı şeylerdir.Bumükellefiyet insanın büluğ çağına ermesinden sonra gerçekleşecektir.Bu üç vasıf muhakkakadır.Yani insanın kendileri ile birlikte yaratıldığı tabii ve fıtri vasıflardır
Bu huyların fıtri ve cibilli olması,tedavi edildiğinde insandan ayrılmayacağı manasına gelmez.Çünkü bukötü huylar tıpkı suyun soğukluğu gibi bir şeydir.Nasıl ki sudaki soğukluk sıfatısuyun ayrılmaz bir vasfı ve yapısını oluşturan yapı taşlarından birisi değildir.Tam tersine o soğukluk,suda Cenab-ı Hakk'ın sonradan yaratmasıve ona bu karakteri vermesi ile mevcuddur ve bu karakter , eğer dilerse Allah Teala'nın yaratmış olduğu başka sebeblerle sudan ayrılabilmektedir.(işte kötü huylar da istenirse insandan aynen bu su örneğinde olduğu gibi ayrılabilir.)
Acaba in9sanın kötü ahlakla yoğrulmuş olarak yaratılmasındaki hikmet nedir?diye sorulursa şöyle cevap verilebilir:Şehvetin yaratılması, şehvet kendisine doğruçektiğinde insanın nefsine engel olması,şeytan masiyetleri süsleyip güzel gösterdiğinde onunla harbetmesi ve böylece Allah Teala'nın sevabını ve cennetini hak etmesi içindir.
Yani insonoğlunun mayasına nasıl şehvet konulmuşsa , onun yapısına mani olacak akıl da konulmuştur.Böylece Allah Teala tarafından doğru yolu gösteren işaret, insanın bünyesine yerleştirilmiştir.
Ariflerden birisi der ki insanın yapısındaki cimrilik, yaratılıştan gelen bir husustur.Bu özelliğin insandan sökülüp atılması mümkün değildir.fakat Cenab-ı Hakk'ın yardımıyla bu vasıf çalışmaz hale getirilebilir.B sebeble Kur'anı Kerim de "Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işteonlar kurtuluşa erenlerdir."(Haşr 59/9)Bu ayette Allah insanın nefsinde cimriliğin var olduğuna dikkat çekiyor, ancak kul Allah teala'nın ihsanı ve rahmeti sayesinde o cimrilikten korunabilir.

FENALIK DOKUNDUĞUNDA FERYAT ETMEK

Tüm insanların genlerinde mevcuttur.Kötülük dokunduğunda, fakir düştüğünde veya hastalandığında ya da buna benzer bir sıkıntıya girdiğinde  hemen sızlanır,feryad eder.Bu kaderi bilmemekten gelir.Sabrın zıttı olan bir haldir.
Ariflerden birisi şöyle diyor:Nefislerin, hastalığı hoş görmeyişlerinin sebebi, bunun kendilerini Allah teala'ya hakları olan mükellefiyetleri edadan alıkoymasıdır.Çünkü hayvani ruh, bir elem hissettiğinde, mükellefiyetleri eda eden cesedi idare edemez.Ariflerin nefislerinin, ölümü çirkin görmeyişlerinin sebebi ise ölümde Allah'a kavuşmanın bulunmasıdır.Şu halde ölüm,ariflerin gözünde bir nimet ve bir ihsandır.Bu sebeble Peygamber(sav)ölümü seçip seçmeme konusunda muhayyer bırakılınca ölümü tercih etmiştir."

ALLAH TEALANIN İNSANI TARİFİİ

Mearic suresinde bundan bahsedilmiştir.
*PEK HIRSLI(VESABIRSIZ)YARATILMIŞTIR
*KENDİSİNE FENALIK DOKUNDUĞUNDA SIZLANIR,FERYAT EDER.
*ONA İMKAN VERİLDİĞİNDE PİNTİ KESİLİR.
Bu çekimden ancak şunlar kurtulabilir
*Namaz kılanlar, ki onlar namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler)
*Mallarında, belli bir hak tanıyanlar;
*İsteyene ve (istiyemediği için)mahrum kalmışa
*Ceza (ve hesap) gününün doğruluğuna inananlar;
*Rablerinin azabından korkanlar,
*Irzlarını koruyanlar;
*Emanetlerine ve ahidlerine riayet edenler;
*Şahidliklerini (dosdoğru) yapanlar
*Namazlarını koruyanlar

GÜN KAVRAMI

Gün kavramı ile alakalı olarak Kur'an'da iki ölçü verilmiştir.Hac suresi 22/47 ayeti:"Muhakkak ki Rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin sene gibidir".Ve yine Secde suresi 32/ 5 ayeti:"Sonra (bütün bu işler)sizin saya geldiklerinize göre bin yıl tutan bir günde O'nun nezdine çıkar.".
Diğer ölçü ise kıyamet günü olan "elli bin sene"ye denk gelen kıyamet günüdür.
Fütuhatı Mekkiyye'de denir ki:"Yevmü'r-Rabb" bin senedir ve "Yevmü zi'l-mirac"  elli bin senedir.
Her bin sene bir devredir.Bu bin sene içinde dünya ehli için küçük kıyamet kopar.Bu kıyamet;ahkam, şeriat, çeşitli suret ve nefislerin değişmesi ile meydana gelir.Her yedibin sene de insan gibi hususi bir nevi için bir devirdir.Ve her elli bin sene de bir devirdir.Bu süre içerisinde büyük kıyamet kopar, alem ve alemde yaşayanlar fena bulurlar.

SABRI CEMİL NEDİR?

Mearic suresinin 5 nci ayetinde :"fasbir sabren cemilen"((RASULÜM!)ŞİMDİ EN GÜZELCE SABRET) buyurulmuştur.Hasan Basri (r.a)  ten rivayet olunduğuna göre ayette yer alan "cemil", zahiren güzel davranmak yani;mücamele etmek demektir.Sabrı cemil acele etmeden sıkıntının dağılmasını beklemektir.

SADAKA VERME VAKTİ NEREDE KALDI?

Efendimiz (sav) bir gün avucunun içine tükürür ve parmağını bunun üzerine koyarak şöyle buyurur:
"Allah -azze ve celle- şöyle buyuruyor:"Ey Ademoğlu! Sen nasıl olur da Beni aciz bırakabileceğini düşünürsün?! Halbu ki Ben seni, tükürük damlası kadar bir sudan yarattım ve sana en güzel bir şekil verip her yönden mütenasip kıldım.Yeryüzünde süslü elbiseler içinde , ayaklarını yere sertçe vurarak kibir ve azametle yürüdün.Mal biriktirip kimseye vermedin.Can boğaza gelince ,"Tasadduk ediyorum" diyorsun.Artık sadaka verme vakti nerede kaldı!"
Bu işin Maddesel boyutudur.
Bir de insanın manevi sahada da sarfetmekle yükümlü olduğu şeyler vardır.Çünkü,matematiğe,yahut farklı bir yönde kabiliyetli olarak halkedilmiş olanların ,bu kabiliyetlerden yoksun olanlara karşı mevcut üstünlükleri nedeniyle sorumluluklarının olması  elzemdir.
Ayrıca denir ki:Cehennem, ruhani ahlak ve rahmani vasıflardan  müteşekkil insani kemalatı kendinde toplayan, ancak bunları sadık,aşık,muhabbet ehli, irşad, talim ve süluk yoluna müştak taliplere infak etmeyen kimseleri kendine çağırır.

25 Aralık 2017 Pazartesi

MELEKLERİN KANATLARI/KUŞLARIN KANATLARI

Meleklerin kanatları kuşların aksine ,uçmak için değil inmek için yaratılmıştır.Bu da ibret alınması , hervarlığın acziyetini bilmesi ve Allah Teala'nın kendine verdiği kuvvetin üzerinde bir tasarrufta bulunamayacağını bilmesi içindir.Melekler her hangibir yere inmek istedikleri zaman kanatlarını kullanarak inerler.Yükselmek istediklerinde ise normal tabiatları gereği yükselirler.Kuşlar ise bunun aksinedir.

METLİ DEDE'DEN DEVAM EDENLER:ANKARA/BURSA

Metli Sultan'a mülaki olup,bizatihi Hay iken hizmet eden sultanlarımız çok azaldı.Bloğ içindeki Metli Dede'nin ilk resmini Ankara'dan gönderen İlhan Bakar hanımefendinin yazısında bahsettiği Hidayet Efendi,  halen hayatta olup(88 yaşında /ömrü ziyade olsun inşallah) aktif irşad hizmetini devam ettirdiğini (Bursa yıldırım Değirmen önü mah.)de Ahmet Turan kardeşimiz(ahmettes@gmail.com) bilgi olarak belirtti.Bursa da devam eden dernek (MEVLANAYI ANLAMA VE YAŞATMA DERNEĞİ 0 531 254 40 93) Metli Dede yolundan devam edenlerle alakalıdır.Hidayet Efendi'de mevcut Medli Dede'nin orijinal ses kayıtları inşallah temin edilerek ehlinin istifadesine sunulacaktır.

SALAVATI ŞERİFE'NİN DEĞERİ

Efendimiz (sav) buyurdular ki:
"Bir gün bana Cenab-ı Hakkın dört büyük meleği geldi.Bunlar Cebrail,Mikail,İsrafil ve Azrail aleyhisselam idiler.Cebrail (a.s) bana dedi ki:"Ya Resulullah!Senin ümmetinden bir kimse size günde on defa selavat ederse yarın kıyamet gününde ben onun elinden tutar, sıratı kuşlar gibi geçiririm.'
Mikail aleyhisselam dedi ki;"Ben o kula senin kevser havuzundan kana kana içiririm".
İsrafil aleyhisselam dedi ki:"Ya Resulullah, o kulun affı için başımı secdeye koyarım Allah teala onu affetmedikçe başımı secdeden kaldırmam"
Azrail aleyhisselam dedi ki:"Ya Nebiyyallah, sana günde on defa selavat edenin ruhunu Peygamberler gibi kabzederim' dediler.
Bunun üzerine Efendimiz (sav):"Bu ne büyük lütuf Ya Rabbi! Bu ne büyük ihsan Allah'ım" buyurdu

SONSUZLUK KERVANI

Sonsuzluk Kervanı "peşinizde ben,
Üç ayakla seken topal köpeğim!"
     Bastağınız yeri taş taş öpeyim
     Bir kırıntı yeter kereminizden
Sonsuzluk Kervanı, peşinizde ben..
Gidiyor, gidiyor, nurdan heykeller...
     Ufuk, önlerinde bayrak kulesi
     Bu gidenler , Altun Kol Silsilesi;
     Ölçüden ahenkten daha güzeller.
Gidiyor, gidiyor, nurdan heykeller..
   Sonsuzluk kervanı , istemem azat!
   Köleniz olmakmış gerçek hürriyet
Ölmezi bulmaksa biricik niyet;
Bastığınız yerde ebedi hasat.
Sonsuzluk Kervanı ,istemem azat.
(NECİB FAZIL)

MERSİN MUĞDAT CAMİİ

Mersin deMuğdat camii ismiyle bilenen cami'nin yanında birtürbe mevcuttur.Bitişiğinde Çoğunlukla Alevi ve Bektaşı vatandaşlarımızın  hürmet gösterdiği bir türbe mevcuttur.Bu türbede yatan zat Sahabe efendilerimizden, Resulullah (sav)'in fedaileri arasında yer alan Hz.Mikdat b.Esved7e aittir.Efendimiz sav'in emirlerini hemen yerine getirmekle vazifeli birfedai gurubu var idi.Hz.Ali efendimiz bunların başında idi.Bu gurup içinde Ebuzer Gıfari ve Mikdat b.Esved gibigözüperk ,şecaatli sahabelermevcuttu.
Muhtemelen Emeviler devrinde bu sahabe efendimiz Mersin'e gelmiş ve orada vefat etmiş olabilir.Mikdat ismi ise telaffuz nakilleri nedeniyle Mugdat şekline dönüşmüş olabilir.

İSTİKAMET ÜZERE OLMAK

Hud suresinin 12 nci ayeti:"Emrolunduğun gibi dosdoğru ol" ayeti ve benzerleri üzerine Efendimiz (sav) "Hud suresi beni ihtiyarlattı" ifadesini kullanmıştır.İstikamet niçin önemlidir:Örneğin Ankara'da oturan birisinin İstanbul'a gitmek istiyorum " demesi üzerine yönünü İstanbul istikametine döndürmesi gereklidir.Aksi halde yönünü bir başka şehre doğru dönderirse Atacağı her adım, yahut kat edeceği her kilometre o şahsı İstanbul'dan uzaklaştırır.
O halde istikamet nedir?
İstikamet Kur'an'ın emir ve yasakları doğrultusunda bir yaşama içinde olmak gereğidir ki bunu uygulamış örneğimiz Resulullah (sav) dir.Keza günümüz için ise Resulullah mirasçılarının (Evliyaullah'ın) yaşama şeklidir diyebiliriz."Dünya bir cife(kokmuş leş)" deyip,dünya metaının kıymetlisi olan altın ve gümüş ile olan diyaloğu ne ise bugünde O'nun yolunda yürüme iddiasında olanların o metalar ile alakası aynı olmalıdır.Değişmeyen ölçü budur.Din  ve dinar ilişkisi.Aksi halde,dini söylem kullanıp dinar içinde yüzenlere bizi aldatmaktadırlar. 

24 Aralık 2017 Pazar

PEYGAMBER SEVGİSİ HER HÜCREMİMİZDE MEVCUTTUR.

Cenabı hakk,kendi nurundan Efendimiz sav.’i yarattı.Efendimizin nurundan da bütün alemi yarattı.Bu nedenle  bedenimizdeki hücrelerin Efendimiz Sav le alakası vardır.Bu yüzdenEfendimize salavat okumak emredilmiştir.Tüm eşya da O’nun nuru mevcut olmakla her şey O’nunla alakakurmak ister.Hurma kütüğünün ağlaması,ağaçların O’nu selamlaması,taşların konuşması ,mucize dediğimiz hadiseler O’nun alaka kurma gayretleridir.Çünkü O’nda cenab-ı Hakk tezahür etti.Hz.Peygamber (sav)’den İlahi ÖZ’e giden , ve İlahi ÖZ’den Hz.Peygamber’e gelen bir muhabbet mevcuttur.Yaratılanlar da bu muhabbeti Hz.Peygamber’den alırlar.

YAŞAYARAK ÖĞRENMEK YAHUT ÖĞRENDİKLERİNİ YAŞAMAK OLGUSU

Kur’an-ı Kerim’in nüzul seyrini mütalaa ettiğimizde  günlük yaşanan bir hadise ile alakalı bir hükmün indirildiği gözlemlenecektir.Ki mevzu olan bu olaylar insanın birey yahut topluca yaşayacağı dünya hayatında kıyamete kadar karşılaşacağı durumlardır.Bu nedenle insanın günlük hayatının 24 saati Kur’anın kuşatması ve denetimi altındadır.Yaşayarak anlatmanın,yaşayarak öğretmenin örneği Peygamber (sav)dir.Yapmayacağımız bir şey nasıl kötü görülmüşse,tasavvufta yaşamadığımız bir şeyin anlatılması da aynı değerde tutulmuştur.Evliya efendilerimizin hayatlarındaki yaşadıklarını ve sözlerini aktarmak ancak “gıpta” kabilinden bir dereceye kadar olabilir.Bilinmelidir ki insan,sözlerinden dolayı  Hak Teala tarafından imtihana tabi tutulabilir.Altın olduğunu iddia eden mutlaka ateşle imtihan edilir.


ALLAH TEALANIN KULLARININ İBADETİNEKATILMASI:SALAVAT

Allah Teala’nın bize verdiği en büyük hediye ibadetlerimizde bizimlibirlikte olmasıdır.Salavatı şerifeye meleklerle birlikte katıldığı zaman bizimle birlikte bize yapılan katkıdır.Fatiha’da da bu sır vardır.Fatihanın ilk dört ayeti Allah’a,diğer kalan ayetler kula aittir.

22 Aralık 2017 Cuma

SALAVAT GETİRMEK

Cenabı Peygamber Efendimize selavat getirmek, kişinin kendi bilgisayarında Efendimiz'e link açmasıdır.Ahzab 33/56 ayetinde Allah ve Melekler Resulüne salat ve selam ederler.Ey iman edenler sizde ona selat getirin" hitabı bugünü ve kıyamete kadar gelecek olan zamanı kapsar.Selavat Hz.Peygamber'in ruhuyla konuşma talebidir.Seyrü sülukta önemli bir yeri vardır.Biz selavat getirdiğimiz zaman Efendimiz Sav bize "ve aleyküm selam" diye karşılık vermektedir.Burada iki selamın karşılaştığı yerde bir aşk ve iman hakikatı tecelli eder.Evreni,kökleri yukarıda dalları aşağıda bir ağaç olarak telakki edersek,ağacın kökleri Hakikat-ı Muhammediyyedir.

YÜRÜYEN KUR'AN/CANLI KUR'AN

Hz.Ali Efendimiz'le hilafet mücadelesine girenler,Sıffin vakıasındaki Hakem olayında mızraklarının ucuna Mushaf'ın yapraklarını takarak güya "Kur'an'ın ihtilafta hakem olmasını"ister davranış gösteren bir harp hilesine kalkışmışlardı kararsızları etkilemek için.Bu durumu gören bir takım Hz.ali'ye yardım eden kimseler "Kur'an'a kılıç çekilmez,Kuran'la mübareze edilmez" diyerek Hz.İmam'ı terk ettiklerinde bulunduğu tepeden onlara seslenmişti:"Ey insanlar,nereye gidiyorsunuz.Kur'an burada .Bu gün Kur'an benim,mızrakların ucuna takılan Kur'an'ın lafzıdır.Kuran benim" diye.Efendimiz (sav),Kur'an'ın ete kemiğe bürünmüş halidir.Manevi kemalatı tamamlamış insanlar canlı Kur'andır."Biz o Kur'an'ı gizli bir kitabın içinde indirdik"ayetinden anlaşılması gereken mushaf değil,hakikat ehlidir."Şeriat benim akvalim(sözlerimdir),Tarikat benim EFALİM(fiillerimdir),Hakikat benim AHVALİM(halimdir) buyrulmuştur.
Aynül Kudat (kadıların gözbebeği) ünvanına sahip Yusuf Hemadani hazretleri,Hakikat-ı Muhammediyyeyi anlatmak için kaleme aldığı Hakikatın özü (Zübdetül Hakayık) isimli eserinden dolayı şirkle suçlanarak derisi yüzülmek suretiyle şehit edilmiştir.Sır olan hakikatları ifşa edenler, zahirde kalan taassub ehlinden gelecek olan tehlikeleri beklemelidirler.Tasavvuf tarihinde bu şekilde terkidünya etmiş aşk şehitleri mevcuttur.ve bunlar bu ölümleri nedeniyle meşhur olmuşlardır .

MADDE VE MANA SULTANLIĞINI CEM EDEN BİR İDARECİ İSTEĞİ

İnsan,ancak korunursa nefsin saptırmalarıyla başa çıkabilir.Hele hele mana adamlarının dünyaya ait saltanat ve insanları yönetme işine  yönelmesi durumunda manevi korunmanın elzemiyeti dahada artar.Cenab-ı Peygamber(sav)'in günlük duaları arasında geçen "Allahım,lisanıma,kalbime, sağıma,soluma arkama önüme,üstüme altıma  ,kanıma ,etime,kemiğime  nur ver"duasında bu istek yatar Hak Teala'nın nuruna sahip olanlar isabetli davranır.Tıpkı elinde fener olanın karanlıkta çekinmeden yürüyebileceği gibi.Cemal sıfatı galip celal sıfatlı idareciye çok ihtiyacımız var

21 Aralık 2017 Perşembe

KUTSAL EMANETLER

Medineyi kahramanca savunan Farettin Türkkan Paşa'nın ,ingilizlerin eline düşmesin diye İstanbul'a gönderdiği Mescid-i Nebevi'de mevcud emanet eşyalarla alakalı olarak BAE yetkilisi "hırsızlık" tabirini kullandı.Yazıklar olsun.Bu emanetler günü geldiğinde ayrıldıkları yere döneceklerdir.Ancak o gün,Kutsal topraklarda despotlar ve diktatörler olmayacaktır.BAE hırsız arıyorsa Taç Mahal'den çalınan en büyük mücevherin bu gün hangi kraliçenin tacında yer aldığına baksın.

YARATILANLARIN ALLAH'LA İLETİŞİMİ:VAHİY/İLHAM

Nurettin Toçu şöyle der:"Vahiy ile sanatkarın ilhamı arasında mahiyet değil, sadece derece farkı vardır.Her ikisi de aynı kaynaktan beslenir".Peygamberler Allah'dan aldıklarını halka ileten bir vasıta olmuştur.Ancak bu ilişki devam etmektedir.Bu da kuluna  edilen ilhamladır.

TASAVVUF VE SANAT

Tasavvuf kurumları iyi işlediği devirlerde çok müsbet işler görmüşlerdir.İnceliğin zerafetin ,hoşgörünün kaynağı olmuşlardır.Hat, tezhip,şiir musiki tasavvuf muhitleri ile iç içe olmuştur.Mensupları ; bütün bu sanat dallarını ,bir ibadet neşvesi ve ciddiyeti ile ,yüksek ve kutsal duygularla icra etmişlerdir.Onun için kaliteyi ve seviyeyi daima korumuş ve geliştirmişlerdir.
Kültür tarihimize bakarsak şunu görürüz:Medreseler ilimle, kitapla uğraşırken; tasavvuf kurumları olan dergahlar halk eğitimi ve güzel sanatlara beşiklik etmiştir.Asırlar boyu şiir, edebiyat, musiki gibi sanatlar tasavvuf ve tekke muhitinde gelişmiştir.
Tasavvuf ve sanatın ortak zemini aşk ve güzelliktir.Bu nedenle mistik ve sanatkar bu ortak zeminde birlikte olmuşlardır.
Allah Teala kendi kemal ve cemalini temaşa için kainatı var etmiştir.
Kendi hüsnün hublar şeklinde peyda eyledin
Çeşm-iaşktan sonra dönüp temaşa eyledin.
Kainattaki her şey Cenab-ı Hakk'ın isim ve sıfatlarının tecellisidir.Bir ayete göre "Göklerdeki ve yerdeki her şey devamlı olarak Allah'ı tesbih etmektedir."(İsra 127/44).Bilim adamları bunları kendi yöntemleriyle anlamaya çalışır.Sanatkarlar; bu tesbihi , bu zikri, söz konusu olan tecellileri daha iyi fark eder, onları kendi sanatı ve uslubuyla daha iyi dile getirir.
TASAVVUF ANLAYIŞINA GÖRE EN ÇOK SEVİLMESİ GEREKEN ALLAH'DIR.BİR GÜZEL ÖLÇÜ VARDIR:"MUHABBET MARİFETİN SONUCUDUR".Tanımayan sevemez.Tecelliler yoluyla Rabbini daha iyi tanıyan, O'nu daha çok sevecektir.En büyük Hak aşıkları sanatkarlardır veya sanatkarlar ilahi aşkı daha derinden duyarlar.
İNANMIŞ SANATKAR GÜZELLİĞİ YARATTIĞINI DEĞİL, KEŞFETTİĞİNİ DÜŞÜNÜR.SANATKAR,ESASEN VAR OLAN GÜZELLİĞİ ORTAYA ÇIKARIR,İFADE EDER, SESLENDİRİR.BU ,AZ ŞEY DEĞİLDİR.ÖTELER ALEMİNE YOL BULANLAR BUNU BAŞARIR.
SANATKARIN İŞİ SADECE ESTETİK ZEVKİ TATMİN DEĞİLDİR.BU ARADA BİRLİĞİN VE NURUN PERDESİNİ ARALAMAKTIR.HAKK'IN VE TECELLİLERİNİN BİLİNMESİNE YARDIMCI OLMAKTIR.
Bir kitabullah-ı a'zamdır seraser kainat
Hangi harfi yoklasan manası Allah'a çıkar
Geçmiş dönemlerde bizim sanatkarlarımıza ilham kaynağı olan hadisi şeriflerin başında Efendimiz (sav)'in şusözü gelir:"Allah güzeldir, güzelliği sever."
Hattatlar bu ifadeyi en güzel çizgilerle levha haline getirmişler, mimarlar, şairler,musukişinaslar , kendi dünyalarında onun anlamına terceman olmuşlardır.
Allah kemal ve cemal sahibidir, kainat O'nun tecellisidir.Bu tecellileri ve güzellikleri farkedebilmek, onların aslına, yani Allah'a götürür.Tasavvuf anlayışında bu farkediş kalb yoluyla gerçekleşir.Kalb aynasının masiva pasından arındırılması, temizlenmesiyle orada güzellikleri, ilahi gerçekleri görmek mümkündür.ŞemseddinSivasi hazretleri:
Sür çıkar ağyarı dilden ta tecelli ede Hak
Padişah girmez saraya hane mamur olmadan

SEVGİ DİNDARLIĞI

Kur’an da sevgi sözcüğüne  sıklıkla rastlarız:Allah Teala “iyilik edenleri”(Bakara 2/195), “tövbe edenleri ve temizlenenleri”(Bakara 2/222),”müttakileri”(Ali imran 3/76), “sabırlı olanları”(Ali imran 3/146), sevdiğini belirtir.Maide suresi 54 ayetinde “Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler” şeklinde ifade yer alır.Yani Sevmek ve sevilmek Allah’ın vasfıdır.”Sevelim,sevilelim” sözünün menşei bu ayet olsa gerektir.Bakara suresi 165 ayetinde  de “Müminler Allah’a karşı pek şiddetli bir sevgisivardır”denir.Ayetteki bu “şiddetli sevgi”Allah aşkı olarak değerlendirilir.Hadisler de “Allah’ı ve Hz.Peygamber’i her şeyden çok sevmek lazım geldiği , bir kimseyi sevenin de ancak Allah için sevmesi gerektiği, “imanın tadının” ancak böyle duyulabileceği “ belirtilir.
Bu bakış açısından, sevgi dindarlığı dediğimiz anlayış çıkmaktadır.Sevgi ve aşka dayalı din ve iman anlayışı daha içten , daha sıcak ve daha kucaklayıcı görünüm taşır.Aşka dayalı iman,sahibinin eşyaya, çevresine , öteki insanlara ve Allah’a karşı daha içten ve candan yaklaşmasını sağlar.Esasen aşk Tanrı’dan zuhur etmiş  ve bütün kainatın icadına sebeb olmuştur.Varlıklar içerisinde aşkın yabancısı olabilecek bir zerre bile yoktur.Fakat her varlığın aşkı , kendi istidat ve seviyesine göredir.Hakiki aşk ise insan ruhunun Allah’a karşı bir özlemidir.
Sunullah Gaybi şöyle der:
Zahirini pak eylesin ŞERİAT
Bed huyların tebdil etsin TARİKAT
Hak cemalin görem dersen HAKİKAT
Allah’a aşk ile ermiş erenler
Sadece kitabi bilgilere dayanan bir iman anlayışı vecd ve heyacandan mahrum , son derece “kuru” bir mahiyet arz eder.böyle bir dindarlık da şuur ve manevi zevkten yoksun, adeta robotlaşmış ve mekanik bir görüntüye sahip olur.İman ve dine ruh ve revnak verecek olan sevgidir.aşktır.
Kur’an da birkaç yerde :”Kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun”denir(Zümer 39/22; Hacc 22/53)
TASAVVUFTA KİTABİ VE AKLİ BİLGİ İLE AŞK KARŞILAŞTIĞI ZAMAN,DAİMA AŞK TERCİH EDİLEGELMİŞTİR.BUNUN SEBEBİ İSE İLAHİ AŞKIN EN KESTİRME VUSLAT YOLU OLMASIDIR.AKIL VE AKLIN MAHSULÜ OLAN İLİM İSE MAHİYETİ GEREĞİ , İHTİYATLIDIR,TEMKİNLİDİR, ŞÜPHECİDİR.BU HALİYLE BAZEN AYAK BAĞI OLABİLİR.BİLHASSA AKIL ÖTESİ BİR KEYFİYET OLAN AŞK  VE AHVALİ KONUSUNDA AKIL TAMAMEN YETERSİZ KALIR.
Ehli Beytin en büyük aşıklarından birisi olan Fuzuli bu meseleyi kısa ve öz olarak ifade edenlerden biridir:
Aşk imiş her nevar alemde
İlm bir kıyl ü kal imiş ancak
Gündelik hayatımızda ve ilmi faaliyetlerde aklın değerini ve hizmetini inkar etmeğe imkan yoktur.Gönül adamları bütünüyle akla karşı olmaktan çok, aklı yegane bilgivasıtası olarak kabul etme düşüncesine karşıdır.Akıl ve aklın mahsulü olan ilim ancak kendi hudutları içinde kaldığı zaman , sahasına giren konularda fevkalade faydalıdır.Bu sınırları aştığı zaman iş göremez.Böyle bir şey ilmi zihniyete ters düşer, bilimsel düşünceyle bağdaşmaz.İlim zihniyetine sahip kimseye düşen şey, ilmin sınırları dışına çıkınca susmak olmalıdır.
Yunus Emre deböyle düşünenlerdendir.Hakk’a kavuşmak için , en önemli görme aracı olan gözün bile perde olabileceğini, Dost’u apaçık gördükten sonra kendi varlığından geçmek gerektiğini belirttikten sonra şöyle der:
İLİM HOD GÖZ HİCABIDIR DÜNYA AHİRET HESABIDIR

KİTAB HOD AŞK KİTABIDIR BU OKUNAN VARAK NEDİR

20 Aralık 2017 Çarşamba

İNSANIN DEĞERİ VE ÖNEMİ

 İnsan denen varlık gerek maddi gerek manevi yönü itibarıyla yaratıkların en mükemmelidir.Kur’an-ı Kerim'in ifadesiyle o en güzel biçimde (ahsen-i takvim üzere )yaratılmış .Allah Teala ona kendi ruhundan üflemiştir.Meleklere insana secde etmeleri emredilmiş .Hiçbir varlığın yüklenmeğe cesaret edemediği “emanet”i insan yüklenmiştir ve o Allah tarafından yer yüzünde “halife” kılınmaya layık bulunmuştur.
Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellisi diğer varlıklarda münferit ve dağınık iken , insanda topluca ve tam olarak bulunur.Tasavvuf düşüncesine göre , yaratıkların var edilmesinin asıl sebebi, insanın var olmasıdır.İnsan hilkatin illet-i gaiyesidir.İnsan kainat ağacının meyvesidir.Gaybi’ye göre:
Birağaçtır bu alem meyvesi olmuş adem
Meyvedir maksud olan sanma ki ağaç ola
İnsan dışındaki hemen her şey gökler, yerler, denizler ve oralarda bulunanlar, insanın emrine ve hizmetine sunulmuş durumdadır.
Hz.ali efendimiz şöyle der:”Sen kendiniküçük bir cisim zannedersin,oysa sende büyük bir alem gizlidir.”
Mehmet Akif bumeşhur ifadeyi şuşekilde şiire aktarmıştır:
Haberdar olmamışsın kendizatından hala
“Muhakkar birvücudum” dersin ey insan fakat bilsen
Senin mahiyyetin hatta meleklerden ulvidir
Avalim sende pinhan, cihanlar sende matvidir.”
Şeyh Galip şöyle seslenir:
2Hoşca bak zatına kim zübde-i alemsin sen
Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen
Şunudemek ister:Ey insanoğlu kendini iyi tanı,kendinealıcı gözle bak!Göreceksin ki sen bütün alemlerin özüsünSen Kainatın gözbebeği durumunda olan insansın
Bütün bunlar insanın kendi değerini tanıması, üstünlüğüne uygun bir davranışa sahip olması; insanlıkla bağdaşmayacak tavırlardan sakınması için ortaya konan ifadelerdir.
Ancak insan türü bukadar değerli olmakla beraber, fert fert her birinin durumu aynı değildir.İnsan aynı zamanda zayıftır.,hırslı ve huysuzdur, azgınlaşmaya elverişlidir.Aşağıların aşağısına (esfel-i safiline)yuvarlanabilir.Nevar ki , herkes olabildiğince yükselme ve “olgun insan " olma imkanına sahiptir.Yeter ki , mayasındaki cevherin kıymetini bilerek , onu geliştirme çabası içinde olabilsin.
İnsan gönül sahibidir.Gönül bütün yüceliklerin kendisinde toplandığı yerdir.Gönül  “nazargahı ilahidir.”Allah’ın baktığı , O’nun imanının yuvalandığı yerdir.Onun için gönül temiz olmalı , Allah’tan başka şeylerin sevgisi oraya sokulmamalıdır.
Tasavvuf düşüncesi insanı alabildiğince yüceltmiş, hatta “insan-ı kamil”(olgun,ergin insan)motifiyle onu kainatın eksenikabul etmiştir.Gerekli çalışmalarla, yaradılıştaki sivrilikleri yok edip, onların yerine iyi huyları koyarak ,her insan olgun bir seviyeye yükselebilir.



VAKTİN ÇOCUĞU

Tasavvufu benimseyen ibnül vakt(vaktin çocuğu) olmalıdır.Bunun anlamı şudur:Olgun insan vaktin çocuğudur,yani geçmişi veya geleceği değil , sadece içinde bulunduğu anı düşünür veonu en iyi şekilde değerlendirmeye çalışır.Geçen geçmiştir.gelecekten emin olamayız.Tek sermayemiz , şu içinde bulunduğumuz andır.Onu iyi değerlendirirsek ve her ana bu gözle bakarsak, kendiliğinden bütün zamanları dolu geçireceğiz demektir.
Bu dinamik bir anlayıştır.”her nefes son nefes olabilir.”Böyle düşünen kimse aktif,hareketli, gafletten ve tembellikten uzak, yapıcı ve gayretli insan olacaktır.
Geçen geçmiştir an-ı müstakbelse mübhemdir
Hayatından nasibin bir şu geçmek isteyen demdir


ZAMAN NEDİR?

Zaman izafi bir kavramdır.Geçmiş zaman olmaz, çünkü geçen ancak zihindedir.Gelecek zamana hiçbir vakit ulaşamayız,tıpkı ufuk gibi biz gittikçe o da gider.İçinde bulunduğumuz zaman ise durmaz, sürekli değişir.Şu halde zaman, olayların zihindeki şekillenmesinden doğan soyut bir kavramdır.
Zamanın hakikatı , bölünemeyecek kadar küçük olan "an"dır.Ve an boyuna yenilenmektedir.Biz bu yenilenmeyi hemen farkedemeyiz.Ucu yanan sopayı daire şeklinde hızlıca dönderirsek yuvarlak bir ateş topu görünür.Halbu ki sopa o sopa küre şeklinde değildir.kürenin 360 derecesi olan noktalarından birindedir.
Yüz vatlık bir elektrik ampülünden yayılan ışığı biz sabit görsekte ampülün telinden her saniyede altımilyon kerre milyon elektron akıp gitmektedir.Yanu şu andaki ışık bir an sonraki ışığın aynısı değil benzeridir.Alemde iki anda baki olan hiçbir şey yoktur.Alem her an yok olmakta ve her an var olmaktadır.Nehir akıp gitmektedir, gelen su hep yenidir.

TECELLİ (GÖRÜNME) KAVRAMI

Allah Teala mutlak varlıktır.Aynı zamanda Mutlak Kemal ve Mutlak Cemal sahibidir.O’nun şanı kendini ızharetmektir.O, Kendi Kemal ve Cemalini temaşa etmek için kainatı ve insanı var etmiştir.Buvar edişin tasavvuf terminolijisindeki karşılıı “tecelli”dir.
Tasavvuf inancına görevarlıklar bağımsız birer vücut sahibi değillerdir.Her şey Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellisidir.Tecelli, görünme demektir.Bir başka ifade ile ilahi kudretin eserlerinin varlıklarda görünmesi, ortaya çıkmasıdır.
Tecellinin nasıl gerçekleştiğini bilemiyoruz, bu akıl ötesi bir olaydır, akıl ve deneyle açıklanması zordur.Kur7an’ın bildirdiği şudur:”O’nun işi, bir şeyi dilediği zaman “Ol” demekten ibarettir.Hemen oluverir.”(Yasin, 36/82)
Eşya ve alem tecellininvukuu halinde mevcut(var) ve hemen aslına dönmesi ile de (fani) yoktur.Fakat bu tecelliler o kadar üsratli vesüreklidir ki , iki tecelli arasında hiçbir fasıla hissedilmez.Bu sebeble biz bu alemi devamlı ve sabit görürüz.
Allah,başlangıcı ve sonu olmayan bir varlıktır.O ezeli ve ebedidir.Bu sonsuzlukta , zuhur ve tecelli ediş süreklidir.Bütün alem her an Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellisi olarak zuhur etmekte, yine her an tümden yokluk alemine geç ip gitmektedir.
Bu inanışa göre , evren her an yeniden yaratılmakta ve hemen yok olmakta , sonra gene zuhur etmekte,gene fani olmaktadır.Böylece her an bütün kainat görünmezlik (gayb)aleminden görünür aleme çıkmakta ve tekrar aslına dönmektedir.
Bu noktada ilgi çekici bir husus şudur:Bu geliş ve gidiş,oluş ve bozuluş bir tekrardan ibaret değildir.Yani tecellide tekerrür yoktur.Bir sonraki görünen bir evvelkinin aynısı değil, sadece bir benzeridir.Tasavvufta buna “Teceddüd-i emsal”(benzer şeylerin yenilenmesi)denir.
Burada Allah7ın sonsuz kudretinin daha iyi anlaşılmasına yarayan bir izah söz konusudur.Zerreden kürreye, mikro alemden makro aleme, bildiğimiz bilmediğimizbütün eşyanın ve kainatın her an var olup yok olması ve bu oluşun bir tekrarlama değil, hep bir yenilenme olması  çok muazzam bir hadisedir.Bu anlayış, Allah’ın kudretinin sonsuz oluşunu,O’nun yüceliğini ve büyüklüğünü ne kadar güzel ifade eder.
Tecelli eyler ol daim celal ü geh cemalinden
Birinin hasılı cennet birinden nar olur peyda
     Cemali  zahir olsa tiz celal yakalar anı
     Görürsün bir gül açılsa yanında har olur peyda

(Niyaz-i Mısri)

19 Aralık 2017 Salı

DİN İSTİSMARI:TARİKATIN POLİTİKAYA ALET EDİLMESİ

Geçmişte bunun örnekleri görülmüştür.İstismara elverişli bir konu varsa , mutlaka onu istismar etmek isteyen birileri çıkacaktır.Kesin çözüm o meseleyi istismar konusu olmaktan çıkarmaktır.Serbestlik ve şeffaflık bunu sağlayacak adımdır.
Tarikat günlük politikaya alet edilemeyecek kadar yüksek birvasfı olması gerektiğidir.Gelenekten kopmuş olmanın acı sonuçlarından birini bu naktada görüyoruz.Tarihi geleneğimizide tarikat şeyhleri  ve tasavvuf büyükleri devlet adamlarıyla iyi geçinmişler , onlara hayır duada bulunmuşlarsa da , kendileriyle içli dışlı olmamaya , günlük politikaya karışmamaya özen göstermişlerdir.
İlk sufiler bürokrasiden ve politik çevrelerden şuurlu bir şekilde uzak durmuşlardır.Bu ilişkilerde bir şöhret ve devlet hissetmişler, sürekli olarak "sultanın eşiğindeki "dervişi kınamışlardır.Çünkü sultan(yönetici)ile ilişki içinde olmak, zamanı gelince onun dediğini yapmayı , onun yolundan gitmeyi gerektirir.
Hakikat ehline göre "şöhref afettir"İdareciye, politikacıya yakın olmak onların ilkelerine zarar verir.Hubbi cah(makam sevgisi), manevi gelişmeyi engeller."Kurb-i sultan ateş-i suzan"(sultana yakın olmak yakıcı ateştir)sözü hem maddi hem manevi sultan için geçerlidir.

KEHANET,PEYGAMBER(SAV)'DEN SONRA KALKMIŞTIR

El Hakk suresi 42 ni ayette:"Bir kahin sözü de değildir (o). Ne de az düşünüyorsunuz!" buyrulmuştur.Ayetteki "Kahin" kelimesiyle kastedilen; gelecek zamanda olacak şeyleri haber eren, sırları bildiğini, galbın bilgisini mütalaa ettiğini iddia eden insandır.
Kahin; kendisinin cinlerden hizmetçisinin bulunduğunu  ve kendisine bir çeşit vahy getirdiklerini iddia eden kimsedir.Kehanet Peygamberimiz(sav)'den sonra ortadan kalkmıştır.Çünkü cinler gökteki sırları dinlemekten men  olunmuşlar ve bu hareketi yapmalarına engel olunmuştur.

BİTCOİN ÜZERİNE

Kriepto para olarak dünya üzerinde yirminin üzerinde sanal para var imiş.Bunlar içinde bugün için en yaygın olanı bitcoin olsa gerek.Hak Teala,zekat ölçü birimi olarak altın ve gümüş gibi kıymetli madeni işaret etmiştir.Bu maddelerin belirli ölçüde alemde var olması,değişim aracı olarak insanlığın başından beri kullanıla gelmesinin mutlaka hikmetleri olsa gerekir.Ancak,bugün,kripto para olan,sahibi,yönlendiricisi belli olmayan bitcoin siyonist fikrin yeni bir ürünüdür.1980 li yılların başında ülkemiz bir banker faciası yaşamıştı.üretime katılmayan bir paraya aylık %10 faiz verilmeye başlanmıştı.hiçbir şekilde kontrolü yoktu.Reklamı ise çoktu.Ülkenin meşhur sanatçılarından oluşan bir koro Televizyonlarda "Bankar Kastelli," nakaratını koro olarak yapmaktalardı.Bu reklam,üretmeden zengin olmak isteyen nefisleri yüksek getiriye meylettirdi ve insanlar ellerindeki paraları tanımadıkları bir takım insanlara teslim etmeye başladılar.Bu furya iki yıl sürdü.Balon patladı ve insanların ellerindeki birikimleri heba oldu.Hadisenin başladığı ilk gün,adliye binasını icra takibi,şikayet v.s için üst rütbeli askerler doldurmuştu.Sonrasında daha alt rütbeler,astsubaylar v.s haciz için sıraya girmişlerdi.
Bugünde aynı oyunun daha derin bir versiyonu oynanmakta.Öncesinde belli bir zamana kadar "bir gecede bitcoin'den şu kadar kazandı"haberleri sürekli pompalanmaktadır.Diyanet devlet eliyle işlenen diğer haramlar konusunda bir tavır koymadığı için bitcoin konusunda da sükut içindedir."Yapmasaydı!","etmeseydi!" şeklinde değerlendirme devlete yakışmaz.Çünkü devlet nefislerine mağlup bireylerini korumak için tedbir almak zorundadır.Tüm dünyada şişen bu balon günü geldiğinde patlatıldığında ortada tüm varlıklarını kaybetmiş milyonlar bulunacak ve bunlarda mevcut düzene başkaldırmak için hazır potansiyel olacaktır.

17 Aralık 2017 Pazar

OSMANLIDA,TARİKATLARIN GERİLEMELERİ VE BOZULMALARININ ÖNLENMESİ İÇİN ALINAN TEDBİRLER

Güçlü ve yeterli şeyhlerden yoksun olmakla başlayan düşüşü önlemek için 2.Mahmut zamanında bir takım fermanlar çıkarıldı ve şu hususlara uyulması istendi:
1-Her tarikatın merkez tekkesi durumundaki kuruluş,ülkedeki aynı tarikatın öteki tekkelerinin düzgün işlemesinden sorumlu tutuldu.
2. Şeyhlerin kendi yerlerine geçecek kimseleri (halife) seçme yetkisi ellerinden alınarak bu tayin merkez tekke şeyhine verildi.Bu konuda ayrıca şeyhülislamın görüşünü de almak gerekiyordu.
3. Tekkelere ait mülklerin , bazı kişilere haksız yere kiraya verilmesi ve işletilmesinin önüne geçilecekti.
4. Çoğunlukla, varlıklarını , kendilerine tahsis edilen vakıflarla sürdüren tekkelerin, bağımsızlıkları kaldırılarak , Evkafı Hümaun nezaretine bağlandı ve mali kaynakları devlet denetimine girmiş oldu.
5. Her tekke mensubunun kendileri için belirlenmiş olan kıyafeti dışarıda giymek mecburiyeti getirildi.Derviş kıyafetiyle gezene tarikat erbabı, dervişliğe layık olmayan davranışlardan kaçınmaya dikkat edecektir.
6. Şeyhlik icazetnamesinde imza ve mühür bulunması şarttır.ehil olmayana imkan verilmeyecektir.Boşalan bir tekke şeyhliğine aynı tarikattan birisi getirilecek, böylece tarikatlar arası ihtilafa yer verilmeyecek.
7. Tekkelerdeki cehri zikir aletleri olan kudüm, mazhar,sancak gibi malzeme , her ne suretle olursa olsun dışarı çıkarılmayacak, çarşı ve pazarda zikir icra edilmeyecektir.

TARİKAT VE TEKKELERDE GERİLEME SEBEBLERİ

Toplum; okulu, tekkesi, kışlası, dini ve ekonomik hayatıyla bir bütündür.Kurumlar aynı insan malzemesine dayandığından , ilerlemede ve gerilemede aynı ölçüde pay alırlar.Kurumları temsil eden insanlardır.Toplumun kültür ve fikir seviyesi düşmüş se veya çağı yakalayamamışsa  elbette bundan her kurum gibi tarikatlarda nasibini alacaktır.Yani devletteki gerilemenin izleri tarikatlara da yansır.
Tasavvuf çevreleri taassubun karşısında olmuşlar,serbest düşünceyi ve yeniliklere daha çok taraftar görünmüşlerdir..
Genel sebebler dışında tarikatlardaki gerileme belirtilerinden birisi de şudur:Tekke şeyhlikleri "yoldan gelme" esasına göre değil de "belden gelme"usulüne göre belirlenmeye başlamıştır.Ehil olmayan kişilerin, sadece şeyhin çocuğu olmak avantajı ile tekkelere şeyh tayin edildiği görülmüş,bu durumda tasavvvuf eğitiminde seviye düşüşe yol açmıştır.
Tasavvuf mantığına göre düşünüldüğünde bunun ne kadar yanlış olduğu ortadadır.Yeterli olmayan bir kişinin oraya getirilmesi , daha çok tekkenin vakıfları,maddi imkanları ve sosyal konumundan faydalanma amacı güder.Oysa tasavvuf bütün bunlara kapılmamayı isteyen , kişisel menfaatların üstüne çıkılmasını öğütleyen bir anlayıştır.
Meselenin özünden ve manevi derinliğinden uzak bir takım parazit insanlar, bir kolay geçim aracı olarak tekkelere devam eder olmuşlardır."Tekkeyi bekleyen çorbayı içer"  sözü bu anlayışın eseridir denilebilir.Kuruluş yıllarındaki dinamik, yapıcı ve almaktan çok verici derviş tipleriyle bunları kıyasladığımız zaman yanlışlıkları ortaya çıkar.
Elbette bütün tarikatlar, veya bir tarikatın bütün mensuplarını aynı şekilde değerlendiremeyiz.Kötüler ve yanlışların yanında iyi ve doğrular her zaman vardır.

16 Aralık 2017 Cumartesi

BİRDEVİRDE TARTIŞILAN MÜHİM KONULAR

Tarihte Kadızade-Sivasi tartışmaları bir devrin konusunu teşkil etmiştir.Tasavvuf ve tekkeyi temsil eden Sivasi'ler ile medreseyi temsil eden Kadızadeler isimli kişiler arasında bazı kavramlar üzerinde münakaşalar olmuştur.kadızadeler , siyasi yöneticilere sırtlarını dayadıkları için Sivasi'leri mağdur etmişlerdir.Bu tartışılan konular ve Sivasi'lerin bunlara verdiği cevaplar aşağıdadır:
1. Müsbet Bilimlerin, matematiğin öğretimi dine uygun mudur? değil midir?
2. Hızır Sağmıdır değilmidir?
3. Ezan,Naat, mevlit gibi şeylerin makamla ve melodi ile okunması caiz midir değil midir?
4. Tarikatlardaki devran ve sema dine uygun mudur değil midir?
5. Bir saygı ifadesi olarak Hz.Peygamber'e "Sallallahü ve sellem", sahabelere "radıyallahü anh" demek gerekli midir değil midir?
6. Sigara ve kahve haram mıdır değil midir?
7.Hz.Peygamberin anne ve babasının imanlarının derecesi nedir?
8.Firavun imanlı mı ölmüştür?
9. Muhyiddin İbn Arabi hakkında nasıl düşünülmelidir?
10. Hz.Hüseyin'i şehid ettiren Yezid'e lanet edilmeli midir?
11. Bidatler (Dine sonradan girdiği sayılan şeyler)hakkında ne düşünülmelidir ?
12.Kabir ziyareti
13.Cemaatla nafile namaz kılma, Berat,Kadir namazları kılınıp kılınamayacağı?
14.Büyüklerin elini ve eteğini öpmek ve selam alırken eğilmek meselesi?
15. İyilikle emir ve kötülüğü yasaklamanın ölçüsü?
16. Rüşvet meselesi
Abdülmecit Sivasi hazretleri'nin bu konudaki cevapları kısaca şöyledir:
Müsbet Bilimler öğretilmelidir.
Hızır hayattadır.
Ezan ve mevlidin güzel sesle okunması mümkündür.
Sema ve devran caizdir.
Hz.Peygamber ve ashabına gerekli saygı gösterilmelidir.
Sigara ve kahve haram değildir.
Peygamberimizin anne ve babası imanlı olarak ölmüştür.
İbni Arabi "Şeyh-i ekber"namıyla bilinen büyük bir mutasavvıftır.
Hz.Peygamber zamanından sonraki iyi ve güzel adetler(bidatler) kabul edilebilir ve bu konularda her şeyin akla ve mantığa uyanını yapmak gerekir.
(Katip Çelebinin Mizanül Hak adlı kitabı bütün bu konuları anlatır)

ŞEYHLİK ŞAHLIĞA DÖNÜŞMEMELİDİR

Tüm büyüklerimizin hayatına zühd hakimdir.Dünyaya değer vermeme,ve dünyaya mesafeli durma en belirgin özellik ve tavsiyeleridir.Bizatihi günlük hayatlarında yaşayarak örneğini göstermişlerdir.Anadolu'da Horasanlı bir şeyh olan Baba İlyas tarafından kurulan Babailik de baba ilyas iyi niyetli idi.Tarikatın ikinci mühim şeyhi Baba İshak (öl:1240) Amasya,Maraş çevresinde göçebe halk arasında propağanda yaparak büyük halk kitlelerini başına topladı.Bunlarla Malatya, Tokat, Amasya bölgelerini elde etmeye kalktı.Müritleri kendisine "Baba resulullah" diye inandı.Onun gösterdiği hedefe ve vadettiği servete cesaretle atıldılar.Başlangıçta devletin ordusunu yendiler.Sonunda Anadolu Selçukluları tarafından dağıtıldı ve şeyhleri asıldı.
Şeyhlik ve Şahlık asla birbiri ile imtizaç edemeyecek(su ve yağ misali) iki unsurdur.Bu nedenle şahlık emareleri olan şeyhte tereddüt edilmelidir. MÜRİDLER ALDATILMAKTADIR.

15 Aralık 2017 Cuma

İBNİ ARABİYİ AKLAYAN FETVA

Yavuz Sultan Selim Mısır seferi dönüşünde Şam'da İbni Arabi'nin türbesini yaptırmış ve şeyhülislam Kemal Paşazade'nin fetvasıyla onu aklamıştı.Düşünce hürriyetinin meyvesi olan bu hareketten sonra Osmanlı ülkesinde , özellikle şiir ve edebiyatta "vahdet-i vücud" inancı yaygınlaşmıştır.

NECİB SULTANIMDAN

"1940 LI YILLARDA Konya'da terzilik yaparken(....) Efendim bana:"Ulus ve Cumhuriyet gazeteleri al, zira bu gazetenin yazarları ülke gündeminde bir ay sonra yer edecek bir hadiseyi önceden haber verirler"demişti.Ancak Konya'da Tek bir gazete bayisi vardı.Kendisini tanırdım.Bana her gün bir ulus ve bir cumhuriyet gazetesi ayırmasını rica ettim.Dedi bu gazetelerin 10 kişi alıcısı var.bu nedenle sayıyı artıramıyorum dedi.Rica ederek on birincisi ben oldum.Bu zamana kadar ben Kendisi mevlevi olduğundan dolayı Sabah gazetesinde yazılar yazan Kadircan Kaflı  yahut KAFKAS)'ın yazıları nedeniyle sabah gazetesini alırdım.Cumhuriyet ve Ulus okumaya devam ettim.Sabah gazetesini bıraktım.Bir müddet sonra kendi arkadaş çevrem içinde ileri görüşlü bilgili birisi olarak kabul görmeye başladım.çünkü bu iki gazetenin dedikleri oluyordu.Ben bu gazetelerden edindiğim malumatları arkadaşlarıma aktardığım için onlarda benim fikirlerimdeki isabete hayran kalıyorlardı.Bir müddet sonra Efendi buyurdu ki:Bu işi keramete hamledilecek.gazete okumayı bırak.Bende bıraktım.

TEKKELERİN SOSYAL HİZMETLERİ

Tekkeler tarih boyunca bir halk eğitim kuruluşları gibi hizmet görmüşlerdir.Çeşitli islam ülkeleri açısından ele alırsak bu hizmetleri şöyle sıralayabiliriz:
1.Tekkeler mensuplarınca "mescid olarak , yani ibadet amaçlı kullanıldı.
2.Okuma yazma ve ilim öğretildi.Mesnevi gibi tasavvuf kitaplarının  okutulduğu bir "okul hizmetini verdi.
3. Seyyah, ziyaretci ve hac yolcularının konakladığı yer idi.
4. Hastaların , sakat ve düşkünlerin ve çaresizlerin başvurarak dertlerine çare aradığı merkezler oldu.
5.Fakir ve yoksulların karınlarını doyurduğu bir imaret idi.
6.Çeşitli kitapların toplandığı bir kütüphane idi.
7.Gelen giden çok olduğu için , haber alınıp haber bırakılan bir postahane gibi idi.
8.Takip edilen ve ya düşmanından kaçan mazlumların sığındığı bir iltica yeri idi.
9.Tekkeye bağlı olanlar hayırlarını ebedileştirmek ve yaygınlaştırmak için bu kurumlara zengin vakıflar bıraktılar Tekke vakfı olan bir çok arazi buraların sosyal hayattaki yerlerini ve ağırlığını gösterir.

MELAMİLİK ÜZERİNE BİR YORUM

“Kınama ve kınanma, kişinin kendini eğitmesine yöneliktir.Kişinin kendince ve toplum tarafından kabul edilebilir bir kişilik seviyesi kazanabilmesine yöneliktir.Yoksa amaç, toplum tarafından reddedilmek, kötülenmek, hor görülmek, dışlanmak değildir.Böyle bir anlayış yanılgıdır. Melamet fikrinin yanlış yorumlanmasıdır.Çünkü Melamiler:”Hakk’a makbul olmak ister, halka menfur olmadan”Melamet anlayışında kesinlikle çirkin davranışlarla halkın nefretini kazanmak ve halktan uzaklaşmak yoktur.Aksine halkın sevgisini kazanmak ve halk ile barışık olmak esastır.Çünkü bir anlamda Melamet; neyin nerede, ne zaman, ne ile ve nasıl yapılacağını, yani arifane hareket etmeyi öğrenmektir.”

MELAMİLİKTE NEDEN ÖZEL KIYAFET VE HUSUSİ MEKAN OLMAZ

Levm kökünden gelen Melamet kelimesi Kur’an’da zikredilen güzel vasıflardan biri olan “kınayanın kınamasından korkmamak”tır. Bu nedenle bu düşünce sahiplerinde sufilere ait bir kıyafetin olması ve özel mekanlarının bulunması gösteriş sayılır.Gösterişin olduğu yerde ruh ve nefis eğitiminden söz edilemez.Tasavvufi ahlakı gerçekleştirebilmek için şekilcilikten kurtulmalıdır.
Melamiliğin üzerinde durduğu ikinci esas nefisle mücadeledir, onun arzusuna ters şeyler yapmaktır.İnsanın tabiatında beğenilmek ve takdir edilmekten hoşlanma duygusu vardır.Oysa bunlar olgunluk yolunda tuzak olabilir.Melamilik bu tuzağa düşmemek için “iyiliği ortaya dökmemek ve kötülüğü gizlememek”ilkesi üzerinde durulur. “bu meşrep” bir tarikat haline gelmiştir diyenler olmuştur..Hacı Bayramdan sonra ki Bayrami Melamileri ile son döneme ait Muhammed Nurul Arabi(vef:1887) ekolü ülkemizde yaygın olmuştur.Melamilikte tekke olmadığı için Şeyh-mürid ilişkisi evde,camide,dükkanda , kahvede.. her yerde olabilir.Olgunlaşma yolu sohbetten geçer.Riya ve gösterişten uzak olmak, nefsin isteklerinin aksini yapmak, bu uğurda toplumun kınamasına aldırmamak, hatadan korkmamak, iyilikleri gizlemek, mutlaka bir işi olmak, işiyle birlikte Allah’a doğru yolculuğuna devam etmek bu yolun başlıca esasları sayılır.
Yahya Kemal’in Maverada Söyleniş adlı şiirinde:
Seyrindeyiz atıldığı sahilsiz enginin
Atmeydanı’nda ölmüş “enel hak” şehidinin.
Mısralarında , 1529’da idam edilen İsmail Maşuki’yi kasdeder.Ayrıca ismen İdris-iMuhtefi ve Sunullah Gaybi’den bahseder.Bunlar Bayrami melamilerinden olup , aşklı ve cezbeli kimselerdi

TARİKATLARIN BAZI ORTAK UNSURLARI

Tasavvufun amacı olgun ve ahlaklı insan yetiştirmektir.Bunu gerçekleştirmek açısından tarikatlar arasında temelde bir farklılık yoktur.Yöntemlerinde ise başkalıklar olduğu görülür.Bunun da sebebi insanların farklı mizaç ve yaratılışta olmalarıdır.İdeal olanı, herkesin kendi mizacına uygun olan yolu arayıp bulmasıdır.
Tarikatlardaki başlıca ortak unsurlar şöyle sıralanabilir:Her tarikatın bir kurucu şeyhi vardır.Bu kişiye “pir”denir.Kurucu şeyhin mezarı genellikle o tarikatın merkez tekkesi (asitane) ile aynı birim içinde yer alır.
Her tarikatın kendine göre adap ve erkanı, yani mensuplarının uyması gereken kuralları bulunur.Günlük hayatın her safhasında şeyhin huzuruna çıkarken, yemek yerken, yatarken, kalkarken, seyahat ederken..dikkat edilecek hususlar vardır.Bunlar birdüzen ve estetik sağlar.
Zamanla her tarikatın kendine göre bir kıyafeti oluştu.Bu, başa giyilen”tac” ve sırta giyilen “hırka”ile belirgin hale geldi. Dervişin giydiği kıyafete bakılarak hangi tarikata mensub olduğunu anlamak mümkündü.
Tarikatlarda şeyh efendinin Hz.Peygamber’e kadar uzanan üstadlar zinciri anlamındaki silsilesi vardır.Silsile sülale demek değildir.Bu iş için aynı soydan gelmek şartı yoktur.Silsilenin kesiksiz olması idealdir.Ne kadar bilgili olursa olsun her aklına esen “ben şeyhim”diye ortaya çıkamaz.
Tarikatların silsileleriEfendimiz’den öncekihalkada Hz.Ebubekir Sıddikefendimize veya Hz.Ali Kerremullahı Veche nazretlerine çıkar.Her ikisini Efendimiz (sav)’den keşf, marifet vebatını ilimler öğrendiklerikabul edilir ki bunlar daha sonra tasavvufun tabanını oluşturacaktır.
Hafi(sessiz)zikri tercih eden tarikatların silsilesindeki son halka Hz.Ebubekir efendimizdir.Medineye hicret sırasında yolda mağrada gizlenirken yol arkadaşı Ebubekir’in kulağına Efendimiz (sav) üç defa zikir telkin etmiştir.Bu ,sessiz ortamda yapıldığı için , hafi(sessiz)zikir bu olaya dayandırılır.
Cehri(açık) zikri benimseyen tarikatlar içinde son halka Hz.Ali efendimizdir.Hz.Ali efndimiz,Allah’ı nasıl zikredeyim?diye  Efendimiz (sav)’e sordu.O da Ali’ye diz çökmesini söyledi, kendisi kelimei tevhidi sesli olarak üç defa söyledi ve Hz.Ali’den aynı şekilde tekrarlamasını istedi.Böylece ona manevi bir özellik aktarmış oldu.
Silsilelerin Hz.Peygamber’den, Cebrail vasıtasıyla Allah’a ulaştığı kabul edilir.Dolayısıyla aradaki bütün şahısların sahip olduğu ilim, hikmet ve manevi gücün asıl kaynağıYüce Allah’dır.

CELVETİLİK VE CELVETİYYE TARİKATI

Celvetilik tarikatı Aziz Mahmud Hüdai hazretleri tarafından kurulmuştur.vefatı 1623 dür.”Celvet” tasavvuf terimi olarak “halvet”in zıttıdır ca elühe sıfatlara bürünerek halvetten çıkmak demektir.Kelime anlamından hareketle Celvetilik inzivayı değil, halkın içinde yaşayarak olgunlaşmayı hedef aldığı söylenebilir.
Celvetilik, Bayramiliğe oradan da Halvetiliğe uzanan bir zincire sahiptir.Bu tariaktın esasları ikidir.:a)Zikirle meşgul olmak. B)Mücahedeye yani nefisle savaşa devam etmek.Allah’ın belle isimleri tekrarlanır bu sırada dervişin gördüğü rüyalar ve şeyhin bunları yorumlaması ile manevi ilerleme takip edilir.Aziz Mahmud Hüdai musikiye önem vermiştir.Divan'ı ve sufilerin semaını savunuan bir eseri vardır.Hüdai tekkesinde Ramazan, bayram,mevlid ve ayin günlerinde ilahiler okunurdu.Celveti ayinine “Hızır kıyamı” denirdi ve diz üstüne kalkılarak zikredilirdi.
Celvetiliğin pir makamı Üsküdar’daki Aziz Mahmud Hüdainin türbesi olan tekkedir.Bursa’da İsmail Hakkı Bursevi tekkesidir.İstanbul’da otuz kadar Celveti tekkesi mevcut idi.
Aziz Mahmud Hüdai’den:
Benim deyen kati ahmak kişidir
Ki zira ‘ben’ demek şeytan işidir.
       ****
Nefse uyup rah-ı hak’tan taşra çıkmak yol mudur?
Kibr ü ucb ile adın derviş takmak yol mudur?
      ***
Sanma sen  bizi Süleyman ü Selim’in kuluyuz
Halık-ı alem olan Rabbi Kerim’in kuluyuz

14 Aralık 2017 Perşembe

OSMANLI'NIN YÜKSELİŞİNİN BİTMESİNDEKİ ETKEN

Azizim Necib Sultan'dan duyan bir dostum aktardı.Kanuni'nin büyük oğlu Şehzade Mustafa Ehli Beyt hayranıydı.Ehli Beyte ziyadesiyle önem verirdi.Bu masum Şehzade, babası Kanuni tarafından haksız olarak öldürülmesinden sonra Osmanlı'da yükseliş durmuş ve zirveden iniş başlamıştır.

BAHAEDDİN NAKŞİBEND'DEN

"Eğer biz dostların kusurlarına baksaydık, dostsuz kalırdık.Yarsız kalır dünyada ayıpsız yar isteyen.Zira hiç kimse yoktur ki güzellik sıfatından uzak olsun.."
"Dervişlik odur ki , dışı renksiz, içi cenksiz olur.Yani dışı, arız olan renk infialinden değişmez ve içinde de kimse ile savaşmaz ve kimseye düşmanlık beslemez, belki herkese karşı merhamet ve muhabbet üzere olur."
"Yolumuz sohbetledir.Halvette şöhret vardır.Şöhrette de afet.Hayır ve felah cemiyette, halk arasına karışmaktadır.Sohbete devam imanı hakikiye imkan sağlar.Bizim tarikatımızda az amel ile çok fütüh olur.çünkü sünnete ittiba zor iştir ve bizim yolumuz sünnet yoludur."

İSTANBUL'DA DÖRT NAKŞİ-HALİDİ TEKKESİ

İstanbul'da dört halidi tekkesi ve dört kol meydana gelmiştir.Bunların en eskisi Ahmet Ziyaeddin Gümüşhanevi'nin kurduğu Gümüşhaneli Dergahı,ikincisi M.Esad Erbili'nin temsil ettiği Kelami Dergahı, üçüncüsü Eyüp'de Abdülhakim Arvasi'nin yürüttüğü Kaşgari Tekkesi, dördüncüsü ise Fatih Çarşamba'daki Mustafa İsmet Efendi Dergahıdır.
Bu gün Türkiye'de yaygın olan Nakşibendi toplulukları,Halidiliğin bu dergahlarından birinin, çoğu da Gümüşhaneli Dergahının devamı niteliğindedir.Cumhuriyet döneminde en çok töhmet altında tutulan tarikat Nakşibendilik olmuştur.

13 Aralık 2017 Çarşamba

TASAVVUFUN ENERJİSİ

Mürşitler ,istekli olan kişilere,enerji naklederler.Bu motorunun çalışmasını temin eden ilk enerji de sayılabilir.Tarikat yoluna girenler,ölümsüzlük duygusu içinde olduklarından bu duygu taze enerjiyi gerektirdiğinden sürekli bir şevk ve iştah,ümitvar olmaları ve neşeleri görünen yüzleridir.Kendisi kuru bir ağaç misali kenarda köşede kalmış, sıradan bir insan iken, bir Hak DOSTUNUN HİMMETİ VE NAZARI  ile genç ve taze bir delikanlı gibi verimli ve aktif hale gelen Yunus emre şunları demiştir:
Bir kuru ağaç idim yol üzre düşmüş idim
Er bana nazar kıldı taze civan oldum ben"
Allah dostları sadece sağlıklarında değil asırlar sonra bile eserleriyle, yeniden doğmuşçasına daima tazelenirler ve onlardan asla usanılmaz:
"Biz sevdik aşık olduk sevildik maşuk olduk
Her demi yeni doğarız bizden kim usanası

HACI BEKTAŞ-I VELİ 'DEN(MAKALAT)

"Kul,Çalap Tanrı'ya kırk makamda erişir, dost olur.O kırk makamın onu şeriat, onu tarikat, onu marifet, onu da hakikat içindedir.
ŞERİATIN birinci makamı iman getirmektir..İkinci makamı ilim öğrenmektir.Üçüncü makamı ;namaz kılmak,zekat vermek, oruç tutmak, gücü yetene hacca gitmek, seferberlik olunca kaçmayıp düşmana karşı gelmek ve cenabetten temizlenmektir(...)
Şimdi azizim bil ki TARİKAT'ın ilk makamı pirden el alıp tövbe etmektir.(...), Tarikatın ikinci makamı mürid olmaktır.(...).Tarikatın üçüncü makamı , saç kesmek ve elbise değiştirmektir(...). Tarikatın dördüncü makamı nefis savaşında olgunlaşmaktır, pişmektir.Beşinci makamı hizmet etmektir.Altıncı makamı havf yani korkudur.Yedinci makamı ümit etmektir.Sekizinci makamı ;hırka,zenbil,makas, seccade ,tesbih, iğne ve asadır.Dokuzuncu makam;sahibi makam,sabib cemiyet, sahip-nasihat ve sahib-i muhabbet olmaktır.Onuncu makam , aşk, şevk, safa ve fakirliktir.
MARİFETİN birinci makamı  edep, ikinci makamı korku, üçüncü makamı perhizkarlık, dördüncü makamı sabır ve kanaat, beşinci makamı utanmak, altıncı makamı cömertlik, yedinci makamı ilim, sekizinci makamı miskinlik, dokuzuncu makamı marifet, onuncu makamı kendini bilmektir.
HAKİKATIN birinci makamı toprak olmak, ikinci makamı yetmiş iki milleti ayıplamamak, üçüncü makamı elinden geleni esirgemememek, dördüncü makamı yaratılmışların kendisinden emin olmasıdır.Beşinci makamı mülk sahibine  yüzünü sürüp yüz suyunu (yaratılış sebebi olan Muhammed nurunu) bulmak,altıncı makamı sohbette hakikat sırlarını söylemek, yedinci makamı seyrü süluk, sekizinci makamı sır,dokuzuncu makamı münacaat, onuncu makamı Çalap Tanrı'ya ulaşmaktır.

12 Aralık 2017 Salı

AHMET RİFAİ (KS) HAZRETLERİNDEN

 AHMET RİFAİ (K.S) ‘DAN
“Kerim olan yüce Allah’ın sofrasına , iyiler de kötüler de oturmaktadır.Özellikle son nefeste, Cenab-ı Hakk’ın sonsuz lütfu ve merhameti kullarına ulaşır.
AllahTeala kuluna bir nimet ihsan ettikten sonra , onu geri almayı istemez, bilhassa manevi hallerde.
Bir kimse alacağı mahsulün miktarını bilirse , saçtığı tohumlar gözüne görünmez.
Sakın ola ki,tarikatta olduğun için böbürlenmeyesin. Çünkü böyle bir hal Yüce Allah’a karşı edebi  bozmak olur.
Halka karşı kendini üstün gören , Allah katında alçalır.Kullara büyüklenen , mabudun gözünden düşer.
Senden bir şey isteyen olursa geri çevirme, boş gönderme, tabi ki sende varsa.Hiç olmazsa , onu memnun edecek bir sözle uğurla.”
Rifailiğin ülkemizdeki son temsilcisi Kenan Rifai hazretleri olup (vefatı 1950),ondan sonra bu yolu eserleri Samiha Ayverdi (vefatı 1992) devam ettirmiştir. Vatikan büyükelçimiz Prof Kenan Gürsoy,Kenan Rıfai hazretlerinin kızından olan torunudur.Bugün Cemal Nur Sargut hanımefendi Nefes yayınları olarak bu ekolü devam ettirmektedirler.

ABDÜLKADİR GEYLANİ (K.S) HPAZRETLERİNDE İNSANI KAMİL VASIFLARI

*”O, Hak kapısının bekçisidir.Halkı Hakk'a davet eder.Hak için Hakk’ı konuşur.Hak tarikatını anlatır.İnsanları kendi nefsine değil Hakk’a itaate çağırır.
*Sadece nasihatçıdır.Nefsten ve halktan uzaktır.Nefis ve Halk üzerinde Allah’ın fiillerini gözetler.Onu itham etmemek gerekir.O kendisi istediğini halk için isteyendir.Yaptığı iyiliği karşılıksız yapar.
*Kendisine tabi olanlara şefkatlidir.Onların ağırlıklarını taşır, sökük amellerini diker.Kendisini tanıyan kişinin ölünceye kadar yiyeceği, içeceği,giyeceği kısaca her şeyi olur..O kendisini tanıyana yeter.
*Kendisine gelenlere dünya ayıplarını öğretir.Onları Allah’ın rızasını isteyenlere arkadaş eder..Onun sözünü dinleyip , o hal üzere ölen kişi ılliyyin’e yükseltilir.Onun sözlerinin hakikat olduğu ölümden sonra anlaşılacaktır.

11 Aralık 2017 Pazartesi

İMAM GAZALİ

Huccetül İslam Ebu Hamid Gazali (1058-1111)İslam düşünce tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biridir.İranın kuzeyinde Horasan’ın Tus şehrinde doğmuştur.Selçuklu veziri Nizamül Mülk tarafından Bağdattaki Nizamiye medreselerinde  öğretim görevlisi olmuştur.Bu görevi dört yıl sürdürmüş.Meşgul olduğu zahiri ilimler, felsefe, kelam  ve fıkıh kendisini tatmin etmiyordu.Bunlar akılcı disiplinlerdi.Yaptığı en verimli iş öğrenci yetiştirmede bile , Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için hareket ettiğini,şöhrete mağlup olduğunu farketti.EL-MUNKIZ adlı eseri bu macerayı anlatır.Gazali Tasavvuftan başka bir şeyin kendisini tatmin etmediğini anladı.Malını mülkünü dağıttı.Nizamiye medresesini ve Bağdat'ı terk etti.Şam’da Emeviyye camiinde iki yıl itikaf ve inziva hayatı yaşadı.İbadet ve tefekküre devam etti.Bir kısım kitaplarında anlattığı manevi-tasavvufi halleri bizzat tattı ve onlar üzerine derinlemesine düşündü.Bu arada İhyau Ulum’u yazdı.Din ve tasavvufun birbirinden ayrılmaz parçalar olduğunu anladı.
Gazali’den:
İnsanda ilk yaratılan dokunma duygusudur.Bununla sıcaklık,soğukluk, rutubet, yumuşaklık, sertlik gibi özellikleri idrak eder.Dokunma duygusu, renkleri ve sesleri katiyyen algılamaz.Bunlar dokunma duygusuna göre yok gibidir.Daha sonra insan için göz yaratılır.O, bununla renkleri ve şekilleri algılar.Duyuların en genişi budur..Sonra insanın işitme duygusu gelişir.İnsan onunla sesleri ve nağmeleri işitir.Sonra tatma duygusu yaratılır.Yedi yaşına yakın temyiz kudreti yaratılır.Böylece duyular aleminde bulunmayan, bu alemin dışındaki şeyleri kavrar.Daha sonra akıl yaratılır.Bununla vacip, caiz, imkansız gibişeyleri ve daha evvelki devrelerde bulunmayan halleri idrak eder.”
Aklın yanı sıra başka bir durum vardır.Orada başka bir göz açılır ki, insan bununla gaybı, gelecekte olacak bazı şeyleri görür.Temyiz kuvvetinin makulatı idrakte aczi gibi, akılda sonuncu özelliğin alanına erişemez.Sadece temyiz gücüne sahip birine, aklın idrak ettiği şeyler söylense , nasıl ki onu kabule yanaşmaz ve imkansız şeylerden sayarsa , bunun gibi bazı akıllar da nübüvvet hassasına sahip kimselerin idrak ettiği şeyleri kabul etmemişlerdir.Yaratılıştan kör olan kimse renkler hakkında ne bilebilir.”

10 Aralık 2017 Pazar

HALLAC'A DAİR

Allah isimleri ve sıfatları ile tecelli eder.Hak da O'nun isimlerinden biridir.Allah'ın Zatını ifade için lafzı celal dediğimiz"Allah" kelimesi kullanılır.Büyük sufilerden biri "Mansur enelhak demeyip de enel batıl mı deseydi"diye sormaktan kendini alamaz.Mevlana şöyle der:"Enelhak sözü Mansur'un dudağında bir nur idi.Ben sizin rabbinizim ifadesi ise Firavunun dilinde yalandı"
Hallac-ı Mansurdan:
""Ne nokta çizgiden müstağni kalabilir ne çizgi noktadan.Tüm düz ve kırık çizgiler, şöyle veya böyle , noktadan hareketle vücut bulur.çizgi üzerindeki herhangibir yere düşen bakış,iki noktanın arasına düşmüş olur..İşte bu olgu ,Cenab-ı Hakk'ın görülen ve seyredilen her şeye tecelli ettiğine bir delildir.Buradan hareketle ben şunu söylerim:Gördüğüm her şeyde aynı anda Allah'ı görmekteyim"

TASAVVUFUN ZİRVE ŞAHSİYETLERİ

Tevhid ağacını Beyazid-i Bestami dikmiştir.Hallac, bu ağacı kanıyla sulamıştır.Muhyiddin Arabi ise meyvelerini devşirip insanlığa sunmuştur.
Yunus Emre ,"Mansur gibi enelhak diyebilmek için yükün hafif olması gerekir" demiştir.

TASAVVUF EKOLLERİ

Başlıca tasavvuf ekolleri:
1-NİŞABUR MEKTEBİ Fütüvvet ve melamet kavramının ön plana çıktığı  bu mektebin önemli temsilcileri Beyazid-i Bestami, Yahya b.Muaz ve Hamdun Kassar dır.Hz.Beyazid'de "sekr" (manevi sarhoşluk "hakımdir."Sübhane ma a'zame şani""Ma fi cübbeti sivallah"gibi şathiye sözlerivardır.Bunlar "fenafillah"halidinin ifadeleridir.
Hamdun Kassar (271/884) melametin, Ebu Hafs Haddad(270/883) fütüvvetin temsilcisisayılır.Melamet , kısaca "nefsi dizginlemeek için kınamak, ibadet ve taatı gizlemek"; Fütüvvet ise "cömertlik, diğergamlık, başkalarına insaf etmek, fakat kendi kimseden insaf beklememek" diye tarif edilir.
2-MISIR MEKTEBİ.Zünun Mısri<(245/859) marifet konusu üzerine ağırlıkla durdu."Rabbimi, Rabbimle tanıdın,Eğer O olmasaydı O'nu tanıyamazdım"sözü Zünun'a aittir.
3-ŞAM MEKTEBİ Ebu Süleyman Darani (215/830) zve öğrencilerinin temsil ettiği ekol de gece  ibadeti ve açlığa önem verme dikkati çeker.Ona göre gece ibadetinden alınacak zevk, eğlenceden alınandan fazladır.
4-BAĞDAT MEKTEBİ. Bağdat ekolü asırlardır meşhur mutasavvıflar yetiştirmiştir.Tevhid ve aşka önem verilir.Bişri Hafi,Haris el-Muhtesibi,Sırrı Sakati,Cüneyd Bağdadi,Hallac-ı Mansur bunlardan birkaçıdır.

8 Aralık 2017 Cuma

MÜRŞİT VEYA ŞEYHDE BULUNMASI GEREKEN ÖZELLİKLER

Her önüne gelen "Ben şeyhim" diye ortaya çıkamaz.Önce formel şart aranır.Nedir onlar?Şeyh olacak kimse her şeyden önce , usulüne uygun bir şekilde seyrü sülukunu yani tasavvuf eğitimini tamamlamış olacaktır.Kendisi evvelce bir kamil mürşidin eğitimi altında bu eğitimden başarıyla çıkacaktır.
Bir tarikat şeyhinin çok sayıda müridi olur.Onlardan ancak her bakımdan güvenilir ve yetenekli olan bir veya bir kaçına kendisinden sonra şeyhlik yapma görevi verebilir.Buradaki esas ölçü şeyh adayının faziletli , ahlaki olgunlukta ve eğetimcilikte dirayet ve yeteneğidir.
Şeyhlik kurumu kopuksuz bir zincir halinde Hz.Peygamber'e ulaşır.Buna "Silsile" denir.Bu zincirin içinde olmaksızın bir kimsenin şeyh olması söz konusu değildir.Yani bir kimseyi şeyh olarak belirleyecek kimse o alanda yetkili olmalıdır.
Ayrıca şeyh olacak kimseye bir "icazetnam" veya "hilafetname"yani özel belge verilmesi yoluna gidilmiştir.
Günümüzde sahte şeyhlerden sıkça söz edilir.Malesef doğrudur.Ama çare nedir?Toplumda talep varsa bu talep karşılanacaktır.Sadece şikayet ve yasakla bir yere varılmaz.Çare, bu meselenin tarihi ve tabii seyrine kavuşturulması ve yasal hale getirilmesidir.O zaman gerçeği sahteden ayırmak ve asıl önemlisi denetleme imkan ve yetkisine sahip oluruz.
Tarikata giren kişi apayrı bir psikoloji içindedir.Özellikle şeyh ve mürşidine bakışı , onun söz ve davranışlarını değerlendirişi bambaşkadır.Sevginin, bağlanmanın mantığı yoktur.Uygun ve müspet şartlarda bu özellik çok olumlu ve yerleştirici ise de , yetersiz kişilerin ellerinde bulunan bu tip enerji kaynağı heder olup gider.İyi niyetli bir çok kimseyi yarı yolda bırakır.
ŞEYHTE BULUNMASI GEREKLİ NİTELİKLER
1.Şeyh , ilim ve irfanıyla seçilmiş olmalıdır.Kur'an ve sünneti iyi bilmelidir.Aynı zamanda yüksek ahlak ve fazilet sahibi olmalıdır.
2.Şeyh hem veli hem mürşit olmalı.Veli , vuslatını tamamlıyan sufidir.Fakat her veli mürşit olamaz.Mürşitlik insanları eğitme sanatıdır.
3.Belli bir tarikatın usulüne göre eğitimini tamamlamış olmalıdır.
4.Günlük yaşayışında istikameti , dini görevlerini yerine getirmede ciddiyet ve takva sahibi olmalıdır.
5.Tekelci olmamalıdır.Gerçek şeyh kendinden başka şeyhleri kötülemez ve küçümsemez.
6.Dünya ve mülk ilgisini içinden çıkarmış olmalıdır.Şeyh müridin malına ilgi duymaz.ondan maddi bir hizmet ve çıkar beklemez.Çünkü mürşitlik makamı bütün bunların üstündedir.
7.Şeyh cömert olmalıdır.Almaktan çok vermeli .Sevdiği şeyleri elden çıkarabildiğini göstermeli , maddi şeylere önem vermediğini açıkça ortaya koymalıdır.
8.Halim selim ve yumuşak huylu olmalıdır.
9.Devlet adamı ve iaderecilerin ayağına gitmekten kaçınmalıdır.
10.İdeal şeyh , insanların ayıplarını onların yüzlerine vurmaz.Düşmanlık , kin gibi kötü huylardan arınmış olmalıdır.Ayrıca zarif ve latif bir kimse olmalıdır.

7 Aralık 2017 Perşembe

TASAVVUF VE TARİKATTA ŞEYH'E İHTİYAÇ VARDIR

Tasavvuf ve tarikat bir tür özel alandır.Herkesi de ilgilendirmeyebilir.Özel alanların bir takım özellikleri olacaktır.Bir müslüman bir şeyhe bağlanmadan ve bir tarikata girmeden de kamil bir mümin olabilir.Fakat tasavvuf inanışına göre , bu yola giren veya girmek isteyen kimsenin mutlaka bir mürşit(irşad edici, yol gösterici)bulması gerekir.Mürşid ona bu yolun tehlikelerini ve çıkmazlarını gösterir.Tasavvvuf bir öğretimden çok eğitim işidir.
Mürşid bir mimara benzetilir.Mimar, bina yaptırmak isteyen kimseye, arsasına ve malzemesine göre , nasıl en uygun yolu ve planı gösterirse , mürşid de müride en uygun ve kestirme yolu gösterir.O da mürşide uyarak iç dünyasını inşa ve imar eder.İdeal olarak böyle düşünülür.
Tasavvufun amaçladığı ahlak olgunluğuna erişmek son derece ciddi bir iştir.İnsanın kendi hatalarını görmesi zordur.Bu hataları kendi kendine düzeltmesi ender olarak görülür.Mürşid bu hataları ve eksikleri ,onları düzeltme yollarını gösterecektir.Kişide sürekli bir gelişme söz konusudur.Bu süreçte mürşid onu pek çok faydasız deneyden alıkoyar.
Teorik bilgilerden sonra bir uygulama alıştırması yaptırılır.Bu durum manevi ilimler için de geçerlidir.Okuyarak öğrenilemeyecek çok şeyler vardır.O bakımdan deneyimli bir üstadın gözetimi altında yapılacak uygulama, mutlaka gerekli değilse bile yararlıdır.Bilmek yetmez, bilgiyi özümsemek ve tabiat haline getirmek amaçtır.
Mürşidin işi tarladaki dikenleri ve ayrık otlarını söküp atan çiftcinin işi gibidir.Kendi kendine biten ve budanıp bakımı yapılmayan ağaç istenilen kalitede meyve vermez.Nefisle mücadele içimizde olan bir savaştır.Düşmanla savaşacak askerin görevi komutanı tarafından, hastalanan kişinin nasıl tedavi göreceği hekimi tarafından belirlenir.Hak yolunda ilerlemek isteyen bir kişiye  de mürşid gerekir.Bir model şahsa uymaya çalışmak eğitimi kolaylaştırır.

"ŞEYHİ OLMAYANIN ŞEYHİ ŞEYTANDIR" SÖZÜNÜN ANLAMI NEDİR?

Günümüzün sağlıksız gelişen tarikat ortamı içinde iki türlü aşırılık ve yanlışlıkla karşılaşıyoruz.Birincisi,yolu bu tarikata düşmeyenin imanını kurtaramayacağı şeklindeki görüştür.Mesela yeni tarikata intisap etmiş heyecanlı bir mrid tanıdıklarına şöyle söyler:Eğer bir efendiye intisap etmezsen halin haraptır.İmanını ve ahiretinikurtarman mümkün değildir.Zaten boşuna dememişlerdir;"Şeyhi olmayanın şeyhişeytandır."Eğer bir şeyhe tabi olmazsan şeytanın peşine gitmiş olursun!..
Bu yanlış bir görüştür.Çünkü tasavvufa ilgi duymak ve sonunda bir tarikata girmek , bir yaratılış ve yetenek işidir.Mesela"akılcı"yapıya sahip olanlar bu konulara uzaktır.Tarih boyunca bütün müslümanların ille bir tarikata mensup oldukları görülmemiştir.Hatta bazı tarikat şeyhleri , intisap etmek üzere kendilerine başvuran bir kısım insanların ruh yapılarını inceledikten sonra kibarca ve uygun bir dille geri çevirmişlerdir. "Evladım, bu yol sana göre değildir, sen normal ibadetlerini yapsan bu sana kafidir."demişlerdir.
Peki o meşhur söz nasıl anlaşılmalıdır? "Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır" sözü sınırlı olarak doğrudur.Bu, herkesin mutlaka bir şeyhe uyması gerekir demek değildir.Fakat, tasavvufi hayatı tatmak istiyorum, buradaki gelişmeleri yaşamak istiyorum, diyen kimse bunu kendi kendine başaramaz.Bazı alanlar vardır ki mutlaka bir öğretici ve rehbere ihtiyaç gösterir.Uzman hekimlik gibi, zor bir müzik aletini ustalıkla çalmak gibi.Tasavvufta şeyh böyledir.
Yanlışlıkların ikincisi ise aksi yöndeki görüştür.O da tasavvuf ve tarikatın dinde bulunmadığı, din içinde din icat etmek olduğu ve dini bozduğudur.Kadızadeliler zihniyeti versiyonudur.Kadızadeliler anlayışı dinde tasavvuf ve tarikatı reddeder.
Büyükler demişlerdir ki Efendimiz (sav) zamanında tasavvufun adı yoktu ancak yaşanıyordu.

BİR ŞEYHE İNTİSAP ETMEKLE MANEVİ KURTULUŞ GERÇEKLEŞİR Mİ?

Tasavvufta asıl amaç manevi olgunluk ve güzel ahlaka ulaşmaktır.İntisap bu yolda atılmış bir adımdır.Bu yola ŞUUR ve  GAYRET süreci başlatılmış olur.Buna bağlı olarak kullukta  ve işlerde bir duyarlılık halinin devreye girmesi beklenir.İntisabın manevi kurtuluşa vesile olan tarafı bu sürecin başlatılmış olmasına bağlıdır.Bunun aksine , insanın ilim ve amelden alıkoyacak bir intisap anlayışı elbette yanlıştır.
İntisaptan sonra asıl gayret kişinin kendine düşecektir.Kur'an ayeti gayet açıktır:"Kim zerre miktarı hayır işlemişse onu, kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görecektir"(Zilzal 99/8-9)
Şeyh sadece yol gösterir, mürid takıldığı zaman elinden tutar; yoksa onun adına görevlerini yapıvermez.İntisaptan sonra gevşeklik ve laubalilik söz konusu değildir.Aksine sorumluluk ve ciddiyet daha da artar.Şu meşhur ölçü manalıdır:"Baba himmet" diyerek şeyhinden özel bir kayırma ve kolaycılık bekleyen müride karşı şeyhan cevabı " oğul hizmet" olacaktır.Buradaki "hizmet" kavramını asla şeyhin nefsine hizmet olarak algılamayalım.
İhtiyaç duyarak, bilinçli bir şekilde yapılan intisapve bunun gerektirdiği sorumlulukları idrak etmek takdire değer bir davranış ise, modaya uymak,intisaplı görünmek veya intisap ederek herşeyin halloluvereceğini beklemek yanlıştır.Bağdatlı Ruhi şöyle der:
"Gör Zahidi kim sahib-i irşad olayım der
Dün mektebevardı bugün üstad olayım der.

6 Aralık 2017 Çarşamba

TARİKATA İNTİSAP ETMEK NE DEMEKTİR ?

Aralarında bazı küçük ayrıntılar bulunmakla birlikte , bütün tarikatlarda bu kuruma giriş , yaniintisap ve biat, yapılış şekli itibarı ile hemen hemen aynıdır.Tarikata girmek isteyen kimse(talip)önce kendi mizaç vemeşrebine uygun bir mürşid arar,gönlünün yattığı, her bakımdan benimseyebileceği bir şeyh bulunca ona başvurur.Şeyh bu kimsenin yaradılışı, iç yapısı, ve psikolojisi bakımından karikata girmeye elverişli olup olmadığını araştırır Sonuç olumlu çıkarsa intisap gerçekleşir.
Talip abdestalır, şeyhin huzuruna varır, diz çöker.Şeyh önce bütün geçmiş günahlarından tevbe etmesini söyler.üzerinde kul hakkı varsa , bunların ödenmesini öğütler.Talip bunları dikkatle dinler,bunlara uyacağına Allah adına söz verir."Allah'ı Rab,Hz.Muhammed'i peygamber, Kur'an'ı rehber ve şeyhinimürşit saydığını "belirtir.Karşılıklı olarak kelime-itevhid(La ilahe illallah Muhammedün resulüllah)tekrarlanır.Busırad biatle ilgili ayet okunur."Sana biat edenler Allah'a biat etmişlerdir"(Fetih 48/10)anlamındaki ayet bunlardandır.Böylece, bu merasimle Hz.Peygamber'in cihat ve hicret gibi önemli hadiseler sırasında çevresindeki müslümanlarla biatlaşması , yani onlardan söz alması arasında paralellik kurulmak istenir.
Şüphesiz bütün bunlar şekil ve törenden ibarettir.Burada asıl olan kişinin verdiği karardır.Dini hayatında yeni bir hamle yapma azmidir.
Bu biat ve telkin sırasında mürit, kelimei tevhidin özünü anlamak için bir şeyhin manevi "himmet" ve "bereketini"almış olur.Himmet ve bereket denen bu manevi cerayanın , kesiksiz silsile yoluyla Hz.Peygamberden taşındığı kabul edilir.Busayede kişinin ruhi-manevi dünyasında bir uyanış ve kıvılcımlanma beklenir.İhlaslı bir şekilde seyrisülukunu devam ettirdiği takdirde , zamanla ruh ve ahlak olgunluğuna ulaşır