13 Nisan 2024 Cumartesi

HAMZA BALİ HAZRETLERİ

Melamilerin uç kısımda olanlarına "Hamzavi Melami" derler.Bu tanımlama Füsus Şarihi Bosnalı Abdullah efendi yolundan giden  Ankaralı Hüsameddin hazretlerinin halifesi olan Hamza Bali hazretlerinden gelir.Gayet  mutaassıp olan İstanbul ülemasının fetvasıyla Süleymaniye cami civarında Deveci yokuşunda Hicri 969 da şehit edilmişti.Hazretin naşı müritleri tarafından Silivri kapı 'da defnedilmiştir.

MÜRŞİD-İ KAMİL'İ BULMAK ZORDUR

 Erenler buyurmuştur."Hakk'ı bulmak pek kolaydır, velakin Hakk'ı bulduran Kamil insanı bulmak güçtür.Bunlar kimya gibidir, belki bulunması kimyadan daha güçtür.

Necib Sultanım buyurmuştu: "Herkes evliya olacak ancak mürşid-i Kamil azalacak". 

"RÜMUZ-U ENBİYA-YI VAKIF-I ESRAR OLANDAN SOR/ENEL HAKK SIRRINI CANDAN GEÇÜP BERDAR OLANDAN SOR." buyurmuştur Hz.Niyazi.


12 Nisan 2024 Cuma

İNSANIN KABUL ETTİĞİ EMANET

 Hak Teala'nın arz ettiği ve sadece insanın kabul ettiği emanet, Hilafet sırrıdır.İnsan dışındakilerin istidatlarının tam  olmaması sebebiyle enanetin tamamını taşıyamayız diyerek kabulden kaçınmışlardır.Allah Teala Hilafet sırrını "Kalem" e arz etti, o ancak "Bedi" ismini, "Levh" "Bais" ismini,"Tabiat" "Batın" isimini taşıyabiliriz dediler.İNSAN ise bütün isimleri taşıması itibarıyla yüksek derecelerin sahibi olmuştur.

DERVİŞ KELİMESİ

 Bir tarikata bağlı olanlara derviş denilir. anlam olarak derviş Allah sevgisini kazanmak için yokluğu, alçak gönüllü olmayı kabul eden bir kimse demektir. Derviş kelimesinin arapça yazılışında (d) harfi dünyayı terk etmek, (r) harfi riyayı terk etmek, (v) harfi kendinin sandığı varlıkları terk etmek , (y) harfi yalanı terk etmek, (ş) harfi de şehveti terk etmek anlamına gelir.

SAKAL AĞARMASI

 Sakalın beyazlaşması Hz.İbrahim peygamberden bu yana zuhura geldiği söylenir.Hz.İbrahim'e ikram olarak Hak Teala kullarına bunu tecelli ettirmiştir.Cennet ehli otuziki yaşında olarak cennete girer.Hz.İbrahim beyaz sakallı olur, herkes ona tazim eder.Çünkü o cennet ehlinin babası olur.

11 Nisan 2024 Perşembe

MUSA ÇİFÇİ HAZRETLERİ=METLİ SULTAN'IN İZİNDEN GİDENLER

 


OKULLAR

 Okullar üç kısımdır.Biri ilkokuldur.Elifden(A dan) başlayarak son harfe kadar tanıtır.Sonra okumaya başlayınca ikinci mektebe(orta, lise, yüksek okullar) geçilerek orada daha geniş bilgi öğretilir.Bunları da ikmal ettikten sonra "irfan mektebi'ne"devamedilir veşimdiye kadar okudukların hakikatları öğrenilir.Mesela"Elif'in hakikatı nedir? "Be" nin hakikatı nedir?"te" nin nedir?İrfan mektebinde bunlar "Mürşid-iKamil'den" okunup öğrenilir.

Fatiha yedi ayettir bunabesemele de dahildir.Fatiha'nın yarısı Hakk lisanından yarısı da kulunlisanındandır. Fatiha Hakk'ın sözleridir.Halbuki kul lisanından söylenmiş değilmidir.Evet kulun lisanındandır.

HAKK'IN CEMALİ, CELALİYLE ÇEVRİLMİŞTİR

 Hakikatte lütufla kahır birdir.Hak cemalini celaliyle ihata etmiş, yani kaplamıştır.Celaline uğramadan cemalini göremezsin . Celalinden Cemaline ulaşılır.Ahiret aleminde mahşer var, sorgu süal var, mizan var, sırat var.İşte bunlar hep celaldir.Mümin bunlara uğramadan cennete giremez.

HAKK'IN KİTABI

 Bu kainat bütün bir kitaptır.O kitabı ancak tevhid makamlarını seyreden okur, başkası okuyamaz.Hakk'ın zatına insan delildir.Hakk'ı görmek istersen insana bak.Melekler naksandırlar.Melekler Hakk'ın yalnız kuvvet isimlerine mazhardırlar.İnsan ise bütün isimleri kendinde toplamıştır.

Niyazi Mısri hazretleri "Hakk yüzü insan yüzünden görünür.

Bir defasında Hazreti Resul sahabe ile harem-i şerifte oturmakta idiler. Meclislerinde Uzifetil Yemani de bulunuyordu.Hazreti Resul:"İnni li ecide rih-ar-Rahman min kablel Yemen" , yani "Rahmanın kokusu Yemen yönünden geliyor" buyurdu.Uzifetül Yemani tebessüm etti.ÇünküHazret-i Resulün buyurduğu Rahman dan murad "Gavsi A'zam" dır..Uzifenin tebessüm etmesinin nedeni o zamanın Favvsı Veysel Karani'nin amcası olup , ismü Ali ül Karani idi.Uzife de anın Gavs-iş-şimali, yani Sahib-iş-şimal olup yeryüzünde mutasarrıfı bulunuyordu.Sahibil yemin , gökte mutasarrıftır.Gavsı Azam surette insan şeklindeufacık bir adam , velakin bütün alemler anın avucunun içinde bir hardal tanesi kadar bile olamaz,gerçekte ne kadar büyüktür. 

9 Nisan 2024 Salı

NAMAZDA HATIRA GELENLER

Şeyh Küşteri (K.S) hazretlerinin namazda iken hatırına Arş, Kürsi vesaire  gibişeyler gelirmiş.Acaba namazım doğrumudur  ve makbulmüdür diye düşünmüş.Ona demişler ki Umman memlekitinde bir zat var, o senin müşkülünü halleder.Oraya gider  ve o zata müşkülünü arzeder.O zat" Kalbin hakk'a secde etti mi?" diye sormuş. "Evet etti " deyince ol vakit hatıra gelen şeylerin zararı yoktur. O hatıra gelenleri de halk eden Hakk'dır, çünkü yüzünü yere koymakancak yüzün secdesidir, kalbin secdesi değildir. 

HAKK'IN SIRLARINI AŞİKAR ETMEK

 Tasavvufda yasaktır.Hakk'ın sırlarını her ne türlü aşikar etsen , o gizliliğini artırır.O iyan iken yani apaçık görülmekte iken bu suretler anı örterler, zira Hakk'ın zuhuru hicaptır, örtülüdür.Ehli olmayana Hakk7ın sırrını ifşa etmek pek fenadır, elinin kesilmesine müstehak olur.Şeriatta hırsızlık yapanın eli kesme cezası uygulandığı gibi ,Hakk sırlarını ifşa edenler tevhidden eli kesilir  ve tardedilir, yani tevhidden koğulur.

HAL EHLİNİN SÖZLERİ NEDEN TATLIDIR


Kal ehli kimdir: sözleri ayet ve hadise yakın olmayan sözleri söyleyenlerdir.çünkü ayet vehadise yakın olan söz, o sözü söyleyenin değildir, bu sözler ya hakk'ın  veyahutü hazreti Resulündür.imam azam buyurmuştur: vesayasındaki bir sözüm ki yanında ayet ve  hadisle görüle, o benimdir kabul edin. velakin ayet ve hadis yanında olmayarak görülen söz benim değildir,kabul etmeyin". 

kal ehlinin sözü ayet ve hadisle teyit edilmeli. bu sözler hal ehlinin  sözü gibi zevki değildir, yani manevi zevkle söylenmemiştir. 

Amel mezheplerinde ihtilaf mevcuttur.Hakikat ehlinin mezhebi yalnız bir türlüdür, aralarında hiç anlaşmazlık yoktur.Onlar her işlerini Hakk'a havale etmişlerdir.Arifin her harekatı  ve sekenatı Hakk'a delildir.

Hakikat ehlinin her birinin yaşadığı çağ ve mekan farklı olsada sözleri hep aynıdır.

ŞERİATIN SÖZLERİ HAKİKATSIZ BİLİNMEZ

 Niyazi Mısri hazretlerinin deyişidir.

"Şeriatın sözleri hakikatsız bilinmez/Hakikatın sözleri , tarikatsız bulunmaz.

Savm-u salat-u zekat, günah kibrin mahveder/ Darab-ı zikir olmasa gönül pası silinmez

Efendimiz SAV "Fatiha suresi okunmayınca namaz olmaz" buyurmuştur.Bu hadis doğrudur.Halbuki imamla birlikte namaz kılındığı z aman cemaat fatiha okumadığı ziçin cemaatın namazının olmaması lazım gelir.İmam-ı Azam hazretelri hakikate aşina olduğundan " İmam ve cemaatın vücudları Cem makamı üzre tek bir vücuddur" demmişlerdir.Evet, Hak'kın vücudundan başka bir vücud varmıdır, yoktur.İmamın okuması cemaatın okumasıdır.Bu sebebten imam okur, cemaat sükut eder.İmam Azam Ebu Haniife bu hakikatı bilmeseydi  şeriatı anlarmıydı, anlamazdı.

Şaüfi imamları Fatihayı okuduktan sonra bir süre sükut eder bu süre zarfından cemaat da okur, sonra imam zammı sureye devam eder.


28 Mart 2024 Perşembe

BİR RÜYA

 Necib Sultanıma hizmet eden birisi anlattı. "Bir rüya gördüm. Rüyamda Türkiye'yi Mossad ajanları istila etmiş ve bir evden de bunlar idare ediliyor. Be Ya Huu esmasını çektiğimden her bir esma bir ajanı buluyor ve onu deryanın ortasına atıp batırıyor. Bu şekilde Hu esmalarına devam ettim. Esma, ajanları gizlendikleri yerden çıkartıp deryaya atıyor. Ajanların merkezi olan bir binaya çıktım. İki katlı bir bina imiş orada da ajanların başı varmış ben nerde Mossad ajanları " diye etrafa bağırmaktayım. Başkanları benim yanıma geldi boynuma bir iğne sapladı ancak bana tesir etmedi"

Hayır olur inşaallah dedi ve Gazze'deki katliama çok üzüldüğünü belirtti.

27 Mart 2024 Çarşamba

METLİ SULTANIN İZİNDEN GİDENLER:HACI MUSA (Ç....) HAZRETLERİ

MUSA BABA HAZRETLERİ,Konya Çumra' dır.2008 yılında Hakk'a yürümüştür.Metli Sultan'a ve Hüseyin Fikri Baba'ya 30 yılı aşkın hizmeti mevcuttur.Çiftcilik yapmış,bir müddet imamlık yapmış sonra ticarete başlamıştır.50 yaşlarında iken Hüseyin Fikri Efendinin emri ile ticareti bırakmış ve irşada başlamıştır."Oğlum birazda Tevhid fidanı ekelim" demiştir.Ömrünün sonuna kadar irşada devam etmiştir.İrşad için İzmir'e geldiğinde vefat etmiştir.Hak teala bulunduğu yerin dışında vefat eden ehli tevhid kullarına "Hicret" sevabı yazar imiş.Mekanı zaten cennettir.İzmir'de bulunan halifesi Abdullah efendi'nin naklidir.Hazretle alakalı bilgiler derlendikce bloğa eklenecektir.
 

25 Mart 2024 Pazartesi

HÜSEYİN SITKI DEDE

Metli Sultanımın mürşidi Filibeli Hüseyin Sıtkı dede,Filibe'den İstanbul'a gelir ve gerekli tahsilin sonunda Mesnevihanlık yapmaktadır.Konya  merkezde bulunan Asitane'nin mesnevihanı Hakk'a yürümesi üzerine yeni bir mesnevihan ihtiyacı için İstanbul'daki dergaha yazı yazılır.İstanbuldakiler Sıtkı Dede'yi Konya'ya gönderir. Sıtkı Dede konumunu izah edemez ve konya'daki dergahta mutfak işlerini yapar.İstanbul'dan gerekli cevap gelmeyince ikinci kez tekiden sorulur.Verilen cevapta "Sıtkı " isimli mesnevihan'ı gönderdikleri belirtilince hazret'e ismini o zaman sorarlar ."Sıtkı" cevabını alınca gerçek anlaşılır.
Sıtkı dede bekardır.Yaşı ilerlemiştir.Etraftak insanlar Dede'yi Hediye isimli zengin dul bir bayanla evlendirirler.Hediye hanım biraz geçimsizdir.Zaman zaman Dede'yi evinden kovmaya kalkar,sonra pişman olur geri çağırır.Ahir ömründe hazret hastadır.Evin salonuna bir yatak serilmiş,hazret içinde yatmaktadır.Konya'nın ne kadar büyük kimseleri varsa etrafında ziyarete gelmişlerdir.Hediye hanım, bu kadar meşhur ziyaretçinin Sıtkı dede'nin ziyaretine gelmesine hayret ederek "Bey yoksa sen Evliya mısın? diye sorar.Sıtkıdede el sallıyarak  cevap verir:"Çok geç anladın.Allaha ısmarladık" der  

19 Mart 2024 Salı

ŞEYH BEĞENMEMEK

 Manevi yola girmek isteyenler, bir tavsiye ile dergahları gezerler.Ancak gezdiği dergahlardaki bazı davranışlar hoşuna gitmez, ayrılır.Hoşuna gitmeyen bu davranışlarıda her yerde konuşur.Gıybet ettiğinin farkında değildir.Çünkü içindeki düşman kararını vermiştir:"Ben bu konuda haklıyım, karşı tarafın davranışı uygun değil"..Mürid manevi bir ihtiyaçla arayış yoluna girmiştir.Ancak nefsinin, bu hususta insanı caydırmak için devreye girdiğini bilmez ve  nihayetinde o dergahın gıybetini yaptığını , bunun mesuliyeti olduğunu idrak edemez.

Bu durumda ne yapmalı?..Beyazid-i Bestami hazretleri gerçek şeyhini bulmak için onlarca şeyh dolaştığını belirtmiştir.Bu nedenle manevi dünyada arayış gayreti gereklidir.Ancak,gittiği yerlerin gıybetini yapmak olmaz..İlahi irade kimin kiminle olacağını yazmıştır.Ancak bu mürit için perdelidir.Mürşit için ise açıktır.Mürşit kendisine kayıtlı olanları kabul eder.Başkasına kayıtlı olanların peşinde olmaz.Arayış müritte olmalıdır.

10 Mart 2024 Pazar

METLİ SULTAN'DAN DEVAM EDENLER

 Hüseyin Fikri sultanın yolunu devam ettirenlerden İzmir'deki Abdullah Hoca'ya bağlı olarak yolu devam ettiren ,Avusturya'da yaşayan Oğuz kardeşimiz anlatmıştır.Metli sultan Seydişehir'e bağlı Çavuş beldesinin dağ tarafındaki bir köye çadır kurmuştur.Mevleviliği bölgeye yaymıştır.Köylüler kuraklık bir zamanda yağmur duasına çıkarlar ama yağmur yağmaz.Köyün biraz altında bulunan Metli Sultan'a haber gönderirler.Yağmur duasına katılmak için.Hazret bir merkebe binmiş vaziyette toplantı yerine gelirken henüz aşağıda iken bir bulut etrafı kaplar ve insanlar sırılsıklam bir vaziyette köye zor yetişir.

5 Mart 2024 Salı

PROF ETHEM CEBECİOĞLU

Bu zatın bir rüyası anlatıldı. Hazret rüyasında Fethullah Gülen'i görmüş. Adam namaza  durmuş ancak rükua eğilmeden kıyamdan secdeye gitmiş. Zahiren bu rüya, İslamın bir rüknünün atlanıldığı anlamına gelse de derin manalar içermektedir. 

4 Mart 2024 Pazartesi

HÜSEYİN FİKRİ ÖZER


 Aslen Seydişehir Çavuşlar’dandır.Metli sultan’ın yetiştirdiği zatlardan birisidir.Metli Sultan’ın sağlığında İzmir’e gitmiştir.Orada ticaret yapmış, dergah açmıştır.Kestane pazarı denilen yerde bir direk dibinde Elma sattığı için “Elmacı Baba” diye bilinir.Bu mübarekle alakalı bilgileri yolunu devam ettiren halifesi Abdullah Demirözü aktarmıştır.Abdullah Bey İzmir’de yaşar.Aslen Seydişehir  Çavuşlar’dandır.Hüseyin Fikri Efendinin akrabalarındandır.

Abdullah Bey’in nakline göre Hazret Konya Tıp fakültesinde yatmıştır.Hastahanede yattığı süreçte 23 gün hizmetinde olmuştur.Hüseyin Fikri efendi hastahanede olduğu günlerde nöbetçi doktor başörtülü bir bayan doktor olan  Fatma hanımdır.Hüseyin efendi’nin dervişlerinin hastahanedeki tutumlarına bakarak hastanın manevi bir kişi olduğunu anlar.Çünkü, Doktor hanım geldiği vakit hasta gözlerini açmakta doktorun sözlerine cevap vermekte o gittikten sonra baygın bir durumda yatmaktadır.Doktor hanım durumu Hastahanenin o bölümünün başkanı olan bir Profesöre  aktarır.Yarın birlikte ziyaret edelim derler ve ertesi gün hastanın bulunduğu yere gelirler.Refakatçı olarak Abdullah efendi, Musa Çiftci ve iki kişi daha vardır.Sırasıyla sorar hasta neniz olur?.Hepisi Hasta “babamız olur” derler .Normal hayatta Hüseyin efendi’ye “Baba” diye hitap etmektedirler.Başhekim bu cevabı yutmaz.der ki “Biz boşuna Prof olmadık.Bu adamın Mevlevi Mürşidi olduğu söylenmektedir.Manevi durumu nedir?” deyince refakatçılar :”Efendim kendisine siz sorun”.Prof, Hüseyin Efendi’ye sorar:”Efendim siz Mevlevi mürşidimisiniz” deyince hasta göslerini açar ve cevap verir:”Evet Mevlevi mürşidi’yim.Siz bana hizmet ederseniz, yarın ahirette ben size himmet edeceğim” buyurur.Prof, Hüseyin efendinin elini öper.Hastahane masrafları birikmiştir.750 milyon TL olmuştur.O zamanın para birimi ile..Yıl 1996..Bizde para yok.Ancak Musa Çiftci hazretlerinin bir traktörü vardır.Birmilyar ikiyüzelli bin TL vermişler satmamıştı.O gün Çumra’dan ziyarete gelen birisine Musa Çiftci hazretleri dedi ki:”Bana yediyüzellimlyon getir traktörü götür” dedi.Adama parayı getirdi.Hastahane idaresine borcu ödemek için çıktık.İdare bize “Borcunuz yok” cevabını verdi.Kim ödedi, yahut Profesör kendisimi ödedi bilmiyoruz”..

Hastahanede bulunurken bir şeyh efendi ziyaretine gelir.Bu kişi Melami mürşidi Ali efendi olabilir.Bu zat hastahaneden ziyaret sonrası çıkarken koridordan ve merdivenlerden inerken sesli bir şekilde "Bu zamanın kutbunu görmek isteyen " diye bağırmıştır.

Hüseyin Fikri hazretlerinin türbesinin bulunduğu Seydişehir Çavuşlar beldesindeki evi boş olarak içinde hazretin eşyaları mevcut şekilde muhafaza edilmektedir. Anahtarı orada  bulunan torunlarındadır. misafirlerin kalmasına müsaade edilmektedir.

GÖRDESLİ HÜSEYİN EFENDİ

 Metli Baba'ya hizmet eden bir zat oluh 2 yıl önce dünyasını değiştirmiştir.Konya merkez'de yaşamıştır.Metli Dede'ye hizmet ederken ,Metli Sultan, GördesliHüseyin Efendi'yi bir bayanla evlendirmiştir.Bu evlilikten dört kızı olmuştur.Ona bahçe olabilecek bir arazi bağışlamıştır.Metli Sultan vefat ettikten sonra Hüseyin Efendi, Hasan Hüda hazretlerine ait ikinci bir ev için burayı bana ver, ben bahçeyi sana vereyim, bana gelen dervişleri de sana yönlendireyim sen ilgilen" demişse de Hasan Efendi VAZİFENİN AĞIRLIĞINDAN DOLAYI  kabul etmemiştir.Metli Sultan'da sağlığında aynı şeyi Hasan Efendi'ye teklif etmişti.Dergahı sana devredeyim diye.Bu teklifi yaptığı zaman Hasan Efendi çay doldurmakta imiş.Hazretin sözünün tesirinden o kadar terlemiş ki çaydanlığa parmaklarından sular damlamış olduğunu Hasan Efendi'nin kızı Hatice annemiz nakletti.

17 Şubat 2024 Cumartesi

NEFSİN "DİN GAYRETİ" İLE ALDATMASI

 Nefsin hilelerinden birisi'de kişiye din gayreti duuygusunu verip kişiyi kırıcı ve dışlayıcı tutum içine sokmasıdır.Bu ilim erbabı denilen mürekep yalamışlar da olacağı gibi manevi dünya içinde bulunduğunu sanan kişilerde de ortayaçıkabilr.Mesnevi-i şerifte buyrulduğu gibi, Münafıklar,Hz.Bilal habeşi hazretlerinin ezan okurken "Hayya" yerine  "Heyyi" şeklinde okunmasını Efendimiz SAV 'e şikayet etmişler ve zahiren "Dinin başlangıcında bu şekilde yapılacak bir hatalar ileride büyük hatalara sebebiyet verir" şeklinde güya din gayreti ile bu tenkidi yaptıkları görüntüsü vermişlerdir.Kalblerin keşfine sahip Hz.Resul, bu tenkitçilerin kalplerindeki niakı gördüğü için onları tersleyerek "Bilal'in "Heyye" si sizin "Hayya" nızdan iyidir" buyurarak o insanları terslemiştir.

Bu örnek manidardır.Dilden doğan afetler içinde bulunan GIybet, dindar gözükenlerin din gayretleri boyası içinde boy gösterebilir. bU TÜR KİMSELER, "gAYRETİM, ALLAH'IN DİNİNİ KORUMAKTIR" deselerde nefislerinin bu hilesinden habersizdirler.

14 Şubat 2024 Çarşamba

İbn Arabî | Mahmud Erol KıIıç | Tasavvuf101

HARAMI ÜSTÜMÜZDEN ATTIK

6 şUBAT DEPREMİ NEDENİYLE Yıkılan Manevi mekanlar içinde Gaziantep'de Ökkaşiye hazretleri,Hatay'da Beyazid bestami Hazretleri ve Habibi Neccar camisi mevcuttu.Bölge insanının çok itibar ettiği bu yerlerin deprem sonrasındaki görüntüsü içler acısı idi.

Ökkaşiye hazretleri ile alakalı birisi, bir başkasının rüyasını nakletti.O kişi rüyasında Ökkaşiye hazretlerini görmüş ve hazret ona"Haramı üzerimizden attık" lafını etmiş.

Gerçekten de bu mekanları Devlet , Vakıflar teşkilatı vasıtasıyla resterasyon ihalesini gerçekleştirmişti.Mekanlar göze çok hoş bir duruma gelmişti.Ancak bu rüya üzerine yapacağımız yorumlar:Buranın imar işinde ya çok yüksek fiyatla ihale yapılarak devlet kaynağı ziya edildi.Resterasyon işi İktidarla iş yapan bir firmaya verilmişse bu firmaya ödenen paranın kaynağı şüpheli idi.Ökkaşiye hazretlerine yapılan imar işin saray yapımı olduğunu görenler ifade etti.Çok lüks yapılmış..Bu lüksün içine mutlaka bir olumsuzluk karışmış ki hazret rahatsız olmuş 

27 Ocak 2024 Cumartesi

NECİB SULTAN'DAN

 Konya’da bir Allah dostu vardı. Hali vakti yerindeydi. Üç katlı olan evinin zemin katında kendisi otururdu. Diğer iki katta çocukları oturuyorlardı. Bir gün evine hırsız geldi. Her kattan bir şeyler çalınmıştı. cüzdan, para, altın v.s. Ama en alt katta oturan Mehmet Efendinin hanımının Mantosunu da almıştı. Kadın haykırıp duruyordu. Bir taraftan da Mehmet Efendiye bağırıyordu.” Bir de Allah dostuyum diyorsun. Senin evine nasıl hırsız giriyor. Hiç okumadın mı?” Mehmet Efendinin evi bahçesinin bir köşesinde ve bahçenin sınırları duvarla çevrilmişti.. Demek ki hırsız duvardan atlamıştı.

Adam hanımına dedi ki : “Bahçeye bakın. Hırsız aldıklarını düşürmüş olabilir “Kadın kızarak,

“ Beyefendi bizimle dalga mı geçiyorsun. Hırsız o kadar aptal mı? Çaldıklarını düşürür mü hiç! “ Biraz sakinleşince, kendi kendine:

“ Bu delinin söylediği bazen çıkar “ dedi. Çocuklarını çağırdı. Hep beraber bahçeye dağılıp aramaya başladılar. Az sonra her biri bir şeyler bulduklarını yüksek sesle, sevinçle bağırmaya başlamışlardı. Çalınan malların hepsini bulmuşlardı.

O vakit Mehmet Efendi hanımına “ Hatun mantom gitti diye dövünüyordun..İşte bulundu.Onu pazara götürsen kaça satarsın ki.?. Dünyanın insana yaptığına bak “ dedi.

NECİB SULTAN'DAN

 Annem ben altı aylık iken, bana hamile olduğunu anlamış. Doğumumdan yedi yaşına kadar hep titremişim. Sıtma tutuyor diye kinin verirlermiş. Aynı zamanda Allah dostlarının türbelerine götürürlermiş. Yedi yaşına geldiğimde, bir akrabamın kızını öpmüşüm. O vakit titremem geçmiş. Normal yaşantıma devam etmişim.

25 Ocak 2024 Perşembe

ÜLKENİN GERÇEĞİ

 “SIĞIRLAR AYNI YERDE OTLUYORLARDI” 

Daha yedi yaşlarında babamın çiftliğinde traktörle çift sürüyordum.  

Traktör makine ve ekipmanlarına merakım daha o yaşlarda başlamıştı . 

Öğretmen Okuluyla birlikte Çınarlı Meslek Lisesinin Radyo-Elektronik bölümünün gece eğitimini  bitirdim .

Öğretmen okulunda öğrenciyken müdürümüz Tevfik Elmas'ın teşvikiyle , tarihte ilk defa Radyo-Elektronik kolunu kurdum .  

19 yaşımda bir dağ köyüne tayin olduğumda , bilgilerimi hayata geçirmeye can atıyordum .

O yıllarda Grundig marka transistorlu radyolar dokuz yüz , öğretmen maaşı da dört yüz elli liraydı .

Yani bir transistorlu radyo iki öğretmen maaşına, bu günkü değeriyle altı bin liraya satılıyor, milletimiz düpedüz soyuluyordu .

İzmir Çankaya Caddesinde elektronik hurdacıları vardı . 

Atılmış radyo kondansatörleri radyonun kalbidir , gerisi kolay ! Hurdacıdan aldığım parçalarla bir radyo otuz liraya mal oluyordu .

Öğretmenlik yaptığım dağ köyünün elinden marangozluk da gelen muhtarı İrfan , muhtarlık binasında bana yer verip bir de çalışma masası yaptı .

İşe  koyulup radyo elemanlarını monte ettim .

 En sona hoparlörü kalınca , muhtara:

 -“Tut şu kablonun ucunu , hoparlörün

 dibine değdir” dedim.

Değdirdiği gibi oyun havaları patladı ! Ankara radyosu çalıyordu !

Muhtar radyoyu kapıp sevinçle dışarı fırladı:

-“Öğretmenimiz radyoyu icat ettiii !” diye bağırarak köy meydanındaki kahveye koştu . 

Köylü merakla kahveye doluştu .

-“Üleen dokuz yüz gaymelik iş bu muymuş” diyorlardı .

Onlar :

-“Öğretmenimiz radyo icat etti “ dedikçe, Ben 

-“değil başkası icat etti , ben imal ettim” diye uyarsam da , onlar inatla :

-“Sen icat ettin” diyorlardı .

Önce muhtara , sonra da köylülerime radyo yapmaya başladım. 

Muhtar radyolara  kutu yapıyor , hoparlör çıkışının deliklerini açıyordu . Kutunun yan tarafındaki kondansatör düğmesinden arama yapılıyor , skala olmasa da istasyonlar pekala bulunuyordu .

Kimseden para da almıyordum ama onlar da çeşit ikramla memnuniyetleri gösteriyordu .

Radyoya kavuşmaktan herkes çok mutluydu.

Bir gün , bizim Uzun Memet radyosunu ağaca asmış tarlada çalışırken, devriyeye çıkan jandarma başçavuşu görüp yakalamasın mı  :

- Nedir ülen bu ?

- Radyo başefendi .

- Böyle radyo mu olur ülen ?

- Öğretmenimiz icat etti .

- Neee , kaçak radyo yapmış , tut onbaşı , zabıt tut !

Zaptı tutmuşlar .

O yıllarda öğretmenlerin milletvekili gibi dokunulmazlığı vardı . Jandarma ya da polis karakoluna çağıramazlar, Milli Eğitim Müdürü ifade alır, gerektiğinde savcılığa sevk ederdi .

Milli Eğitim Müdürümüz  Ahmet bey, öğretmenimiz bana bir uğrasın diyecek kadar kibardı .

Yanına varınca beni alıp kaymakama çıkardı  ve:

-“ O muhteşem mucit bu ! “ dedi ve  kaymakam da suçumu yüzüme tebliğ etti . 

Radyoların yıllık vergisi vardı ve vergi kaçakçılığı nedeniyle  radyo başına para cezası  kesiliyordu . İzinsiz radyo imal etmek de casusluk gibi bir şeydi , yani sonu hapis cezası .

Savcılığa sevk etmemek için , önce takdir edip , sonra bir sürgün cezası ile işi kapatarak , Ödemiş Bozdağlardaki  Kızılkeçili köyüne sürgün ettiler ! Soruşturma kapanmış ama yurdumun  geri kalmışlığının yaraları kapanmamıştı .

Bahar aylarında Bozdağlar'a geldim , İsviçre gibi bir yer !

Bozdağların tepesinde son köy Karakeçili, buradan öteye sürülecek yer yok !

Köyü gezerken , içinde alabalıkların oynaştığı dere boyunda  terk edilmiş üç su değirmeni gördüm . Elektriklisi çıkınca , bunların pabucu dama atılmış ! Birinin suyu var , kapağı kapatınca  tribünden çıkan su insana çarpsa parçalar ! Yazık boşa akıyor  !

O  yıllarda hiç bir köyde elektrik yok .

Hafta sonunu dar ettim . İzmir Sanayi Bölgesinde Manisalı Ahmet Tütüncüoğlunu buldum . Derdimi anlatınca  yardımcı olup , jeneratör için gerekli parçaları bulmamı sağladı : alternatör ,  voltaj aralığı sağlayan kolektör ve kondüktör , jeneratörün miline  monte edilecek kayış ve tribün kanatlarını kaynak yapacağım değirmen çarkı .

Ahmet bey , o iyi yürekli insan , hepsini köyüme kadar kendi cipi ile getirdi . Bir kaç günde montajı tamamladım . Köy kahvesine , okuluma , camiye ve köy meydanına kılavuz aydınlatma için kablolar çektim . Açılış için akşam karanlığını seçtim .

Köylü merakla toplanmış bakarken, suyun  kapağını açınca , ortalık gündüz gibi aydınlık oldu . Suyun gücü neredeyse on beş köyü aydınlatacak elektriği üretebilirdi . Köylü sevinçten çığlık atıyordu .

 -“Sakın öğretmenimiz  icat etti diye kimseler söylemeyin , başıma iş açarsınız” diye hepsine tembih ettim .

O gece devreyi hiç kapatmadım , nasıl olsa bedavaydı !

Sabaha kadar efeler zeybek oynadı , kimi duayla , kimileri rakı içerek karanlıktan kurtuluşu  kutladı .

İki gün sonra basıldık. Tüm ilçe jandarması köyü basmıştı .

- Emir aldık , sökün bunları yoksa fena olur ! 

Söktük .

Kasabaya indim ve -“Sizin mevzuatınıza da, palavra eğitiminize....” diyerek istifamı verdim

Oradan denizlere açıldım. Önce telsiz ve güverte vardiya zabitliği , ardından süper tanker süvariliği .

Yıllar sonra memlekete döndüğümde  gördüm ki ; değişen bir şey yoktu , sığırlar yine aynı yerde otluyorlardı . 🤔

(Öğretmen Nedim ÇAKMAK)

EROL KEKEÇ

 GENLERİMDE TAŞIDIĞIM UMUDUM YAŞAR MI ACEP

“Süreklilik kazanmış geleneksel toplumsal kalıpları kendinize göre yeniden dizayn edip içini dolduramazsanız, yaptığınız değişim toplumsal hayatı bunalıma sokar.”

Ülkemiz gerçeğini dikkate aldığımız zaman bunun tüm boyutlarıyla yaşandığına şahit oluruz.22 Yıllık var olan iktidar toplumsal kalıpları yerinden oynattı ancak olması gereken insani değer sistemlerinden uzak ideolojik yaklaşımla bunları biçimlendirmeye çalıştı. Böyle bir süreç kin öteleme dışlama ayrıştırma gibi uç davranış biçimleriyle örtüşerek topluma yerleştirilmek istendi. Böyle olunca her ortamda patlak veren ve gittikçe yaşanmaz hale gelen bir toplumsal yaşam ortaya çıkardı.

Bir toplumun değişimi eğitimle başlar sözü, söz olarak doğru bir ifade ancak eğitim, günlük kişilerin bulunduğu ortamın gözle görülen kabuğuyla ilgilenerek geliştirilmek ve yenilenmek istenirse, kabukları değiştirmek veya başkalaştırmak eğitimi yenilediğiniz anlamına gelmeyeceği idrak edilmedi. Eğitim uzun bir çabanın ürünü olarak bilimsel verilere dayanarak ideolojik ve dini dayatmalardan uzak tamamıyla insan odaklı olması gerekir. Bir toplumun eğitimi bulunduğu coğrafya, doğal fıtri özellikler ve insani gelişim süreci dikkate alınarak başlanır. Eğitimde amaç, ufuk açmak ve yeteneklerin fıtrat yazılımına uygun geliştirileceği ortamları oluşturmaktır. Eğitim dayatmak değil, yaşken ağaç eğilmez, yaşken ağaç doğrulur. Bunun yolu fıtrat genleriyle uyumlu psikolojik, fiziki biyolojik coğrafi ve sosyolojik ortamların var edilmesidir.

22 Yıl içinde değiştirilen MEB’larının kaç tane olduğunu yazmama gerek yoktur. Bir toplumun geleceği üzerine böylesi bir kumarın oynanması neticesinde bu kumarda hep kaybeden tarafta yer aldık. Kumar oynamak baştan yenilgiyi kabullenerek o ortama girmektir. Her gelen yeni bir şey bulmuş gibi Milleti hipnoz ederek işe başladı, ehil olmayan yöneticiler atandı, her okulun müdürü neredeyse ilahiyatçılardan oluştu. Bu işte ne kadar ehil olup olmadığına bakılmaksızın, dayatılan bir eğitim algısını okullarda nasıl daha rahat uygularız ve bize sadakat gösterecek yanlışlara ses çıkarmayacak bir kitle oluştururuz diye eğitime bakıldı. Böylesi bir mantık tutarsızlığının ve akıl tutulmasının eğitimi getireceği nokta sanıyorum, uzay üssü olmayacaktı. Şimdi uzaya gönderilen bir yolcunun gidişiyle mutlu olan nesiller oluşturmayı eğitimin kalitesi olarak değerlendirir olduk. Kalite kendini inşa eder. Kalite birilerinin yaşamındaki heyecanı alkışlamak ve ondan kendinize bir pay çıkararak özdeşleşmek değildir. Kalite, yıkmaz bunaltmaz, fulü bir yan bırakmaz, gelecek endişesi taşıtmaz, insanları umutlu kılar. Herkesin yaptığı işten zevk almasını sağlar. Ancak bizdeki kalite sadakatli olmaya dayandığı ve yanlışları birlikte örtmek ve bir çıkar olunca ortak paylaşmak olduğu için kalitesiz ve dip bir yaşam ortaya çıktı.

Bir toplumun eğitiminin genetiği değiştirilmiş ve suni nesiller ortaya çıkmaya başlamış ise, buna bağlı diğer kurumlarda anlamlı bir yaşam bekleyemezsiniz. Diğer kurumların hepsinin insan potansiyelini imal eden kurum eğitimdir. Eğitim çarkı iflas eden bir toplumun şu kurumlar iyi çalışıyor diyebilme imkânınız olmaz. Diğer kurumların tamamı mesleki yeterliliğe sahip insanların yer alması gereken kurumlardır. Mesleki yeterlilik ve insani davranış kalıpları yerle yeksan olmuş, ahlakın yerlerde süründüğü bir ortamdan geliyorsa o zaman buralarda nasıl olumlu ve faydalı sonuçlar bekleyebiliriz ki!

Bir toplumun yıkıma gitmesi böyle başlar, iyi niyetli olmanız hiçbir şeyi değiştirmez aynı zamanda sizi masum kılmaz. 22 yıl bir toplumun tüm kültürel ve yaşam kodlarının yeniden kodlanması ve istenilen küresel kodlamaya uygun ve yeterli bir zaman olduğu kanısındayım. Bizim eğitim anlayışımız küresel ölçekte planlanmış, dünyayı sömürmek için uygun kobaylar oluşturma anlayışına göre biçimlendiği için geldiğimiz nokta insanlığın kurşunlandığı son aşama oldu çıktı.

Beyin travması yaşayan yöneticilerden oluşan bir yönetim erki bu sistemi bundan iyiye asla çeviremez, onun için bu patolojik algı öncelikle toplumsal yaşamın üzerinde bir kara bulut gibi durmaktan uzaklaşmalı ve toplum ciddi bir nefes alıp, bu nefes darlığından çıkması lazım. Beyne kan giderse belki doğru düşünüş hamleleri gerçekleşir. Toplumsal yaşama ait söyleyecek sözü olan duyarlı ve sorumlu idealist eğitimciler ortaya çıkar. Sorumlu duyarlı, bir orman gibi kardeşçe ve bir ağaç gibi tek ve hür bağımsız fidanlar yetiştirmeyi ve onlara ufuk açmayı dert edinmiş eğiticilere bu toplum çok muhtaç…Velilerin, kendini bilmez yöneticilerin elinde şamar oğlanına dönmüş eğitimci olamaz. Öğretmenin prestiji yerlerde sürünürken hangi hedefe varmayı düşünebilirsiniz ki!2023 -2024 eğitim öğretim yılı için bir ülkede 6-8 bin lira harçlıkla ücretli öğretmen çalıştırarak nereye gitmeyi düşünüyorsunuz. Uzayla ilgili bir çalışmayı bırakın ancak uzaya gidenlerin boş kalan koltuklarından bir yolcu bileti alabilirsiniz. Bunları söyleyecek ve bunları dillendirecek entelektüel ve aydın insanlarımız olsaydı zaten böyle bir karanlık tablo ile karşı karşıya kalmazdık. Bugün ki iktidar olumsuzlukları dillendiren her insanı o makama layık olup olmamasına bakmaksızın bir yer verdi veya belli yönetim kurulu üyeliği altında onlara susma payı vererek onları da susturdu. Sonrasında tek ses çıkmaya başladı televizyonlar gazeteler doğru yanlış olup olmadığına bakmaksızın iktidarın haber kanalı ya da bülteni olup çıktılar. Farklı olanlarda vatan haini olunca geleceğiniz son nokta herhalde bu olurdu. Piyangodan uzay istasyonunun size çıkmasını mı bekliyordunuz.

Eğitim kurumları sil baştan var olan yöneticilerin büyük çoğunluğunu yöneticilik makamlarından alarak duyarlı sorumlu insanlarla ancak yeniden işlev kazanabilir. Yoksa öğretmenlerin hepsi işlevsiz bir eğim aparatı olarak kalmaya devam ederler. Öğretmen iz bırakan toplumu ufka baktıran, ahlaki değerleri onların yaşam alanlarının her tarafına nakış nakış işleyen ağaçları görünce kıran çocuklar değil, ağacı görünce koruyan çocuklar yetiştirir. 

Ey yönetim erki bu gidiş hiç iyi bir yöne gitmiyor, böyle devam ederse yarınlar olmaz bugünü karanlık olanların yarını toz duman olacağından kuşkunuz olmasın…Toplumsal yaşam farklı düşünce ve insanların birlikte hareket edebileceği ortamların var edilmesiyle devam eder. Liyakatin ölçüsü sadakatin zirvesi olursa o toplum asla iflah olmaz. Bu kısa makalemde anlatmak istediğim birçok konu olmasına rağmen en önemli temel bir meselenin dikkate alınması için bu satırları yazdım…Biz hatırlatmak zorundayız, “kaleme ve yazdıklarına yemin olsun ki,” ayetinde vurgulanan bir kalem olsun kalemim o amaçla yazıyorum dileyen Rabbine giden bir yol tutar…Adaletin olduğu yerde bu söylediklerimin olması hayatın doğasında var, ancak adaletsiz ortamlarda bunlar ancak bir temenni olarak yer alır. Dileğim temennisiz bir ortama kavuşmak dileğimle….

Selam saygı ve muhabbetlerimle!

Erol KEKEÇ/23.01.2024/Namazgah/İST

20 Ocak 2024 Cumartesi

GÜNÜMÜZ DİN ADAMLARI/NURETTİNN TOPÇU

 GÜNÜMÜZ DİN ADAMLARI 

‘Asırların artığı sözde din adamlarınız, devrimizin maddeci yıkımını göstererek onu itham yoluyla kendilerinin Allah yolcusu oldukları vehmini halka sunuyorlar. Hakikatte ise onlar dinî hayâtı, maddî şekil ve hareketlere bürünmüş maddecilerdir. Ruhlarını kaybetmişlerdir. Allah yolculuğu mevlidhanlıktan, duacılıktan, mukabelecilikten ve kasidecilikten geçmediği gibi kinin, tekfirin, tehdidin ve ruh karartıcılığının da ilâhi yolculuğa yoldaşlığı olmaz. Nur arayanlar, her tarafta nurla kuşatılırlar. Etrafta karanlık arayıp taşlama harisleri nuru asla göremeyeceklerdir. Bizim yolumuz, İslâm’ın kaynaklarındaki nurlardan fışkıran ümit ile iman sevdasını âleme ve Allah’ın bütün kullarına ulaştırma yoludur; İslâm’ı insanla birleştiren yoldur.


 Nurettin Topçu, “Önsöz”, İslâm ve İnsan/Mevlânâ ve Tasavvuf’, 13-14.

İSLAM DÜNYASI/NURETTİN TOPÇU

 İSLAM DÜNYASI


‘Türlü sefaletlerle ihtirasların parça parça böldüğü hasta bir vücudu andıran İslâm dünyâsı, en bedbaht devirlerinden birini yaşıyor ve her İslâm memleketinde ruhlar birbirinden ayrılmış, birbirine saldırıyorlar. Her sene yüzbinlerce ziyâretçi ile dolan Kâbe’nin etrafında ruh birliği ve beraberliği meydana gelemiyor. Bunun sebebi ne siyasi ne iktisadi, ne de esasında ilmi ve fikridir. Bu halin sebebi, İslâm’ın temeli ve Kur’ân’ın özü olan ahlâkın kaybedilmiş olmasıdır. Bugünkü Müslümanlar, bir takım geleneksel hareketleri dikkat ve titizlikle yapmaktan başka endişesi olmayan, ilkçağın ve ilkel devrin sihirbazlarını andırıyorlar. Kur’an harikası olan ilâhî ahlâk, İslâm diyarında çoktan gömülmüştür.’


Nurettin Topçu-İslâm ve İnsan/ Mevlânâ ve Tasavvuf-önsöz

ŞÜKÜR

Gerçek şükür, Hakk7ın insanlara bahşetmiş olduğu nimetlerin cinsinden başkalarını da faydalandırmaktır.Bu tarzda yerine getirilmesi gereken şükür, herkes tarafından yapılamadığı için ,Hak teala Kur'an da:"-Kullarım içinde hakkıyla şükreden azdır"(Sebe 13) buyurmuştur.

"Ya Rabbi şükür","Elhamdülillah" gibi buna benzer tazarru ve niyazlar, şükrün dil ile ifadesi olup hamd ve zikir olarak mütala edilmelidir.

Şükür kulun, Hakk7ın kendisine bahşetmiş olduğu göz, kulak, diğer aza ve çeşitli nimetleri yerinde sarfetmektir.Mesela zenginliğe şükür, fakire infak ile , sıhhate şükür , hastaları gözetip onları ziyaret ile , ilme şükür, bir başkasına öğretmek ile , tokluğa şükür, açları doyurmak ile yerine getirilmiş olur.  

14 Ocak 2024 Pazar

SABIR

 SABIR, dinin yarısı olarak tarif edilmiştir.Sabır, nefse haz veren şeylerden uzaklaşmaktır. Kişi belaya sabretmekle , kazaya razı olur .İslam'ın esası rıza, imanın ise sabır olduğu ifade edilmiştir,.

Abidlerin ve aşıkların sabrı olmak üzere iki kısma ayırmışlardır. Abidlerin sabrının en güzel şekli, şikayette bulunmamak, ve halin devamını sağlamaktır. Aşıkların sabrının en güzel şekli de Hakk'a ulaşmanın çabuklaşması için sabrın terk edilmesidir. Abidde sabır şarttır, aşıkın vuslattan sonra sabra ihtiyacı yoktur.

SIDK(DOĞRULUK)

 Sıdk,müslümanın Hakk'a ulaşmasını teminde gerekli olan sıfatlardan birisidir.İnsan sıdk, ihlas ve sabırla olgunluğa erişir.Doğrulardan murat , Hak davaya sadık, en zor ve en tehlikeli şartlar içinde ona yar olanlardır.

EVLİYADAN SADIR OLAN ZIT SÖZLER

 Sırrı Sekati hazretleri  tevbeyi tarif ederken "GÜNAHINI UNUTMANDIR" diye tarif ederken Cüneydi Bağdadi hazretleri "GÜNAHINI UNUTMAMANDIR" demiştir.Birbirine zıt gibi görünen tarifler, ayrı ayrı değerlendirildiğinde her ikiside gerçeğe uygundur.Çünkü birinci tarifte havas, ikinci tarifte ise avam kastedilmiştir.Havas daima zikirde bulundukları için , kalplerinde masivayı barındırmazlar, günah da bir masivadır.

TEVBE

 Tevbe, tasavvufi vahdet hayatının kapısıdır.Ruhun selameti için günahın zararlı olduğunu idrakten doğar.Zira günah mümini gayesinden , yani Allah'ından ayırır.Allah'la insban arasındaki hicapların kalkmasına vesile olan ilk makam tevbedir.

Tevbe ruhi bir hadisedir.Kulun kusurunu Hakk'a götürmesi, günahlarını itirafla , pişmanlığını beyan edip ,O'na sığınmasıdır.Zira bu dergah-Hz.Mevlana'nın belirtttiği gibi - ümitsizlik dergahı değildir, geçmiş günahlardan pişmanlık duyup , Allah'a sığınmak isteyen her kimse, mutlaka huzura kavuşur.Efendimiz buyurmuştur:"Günahından tevbe eden, hiç günah işlememiş gibidir".

Tevberücu manasına gelir.yani Mü'min , kötü huylardan, İslamın ruhuna zıt davranışlardan sıyrılmasına, samimiyetle güzel huşlarına rücu etmesine tevbe denilmiştir.

MANEVİYAT EHLİNİN TELEFONLAŞMASI

 Maneviyat ehlinin telefonlaşması kavramının içinde maddi iletişim araçları yoktur.Onların özel bir iletişim kanalı vardır.Metli Dede hazretlerinde yetişen Konya'da Üçler mezarlığında medfun Hasan Hüda haz retlerinin kızı Hatice Sultan'ın kızı Şerife anlatmıştı.Babam,yüksek tahsilini yapmadan evvel evlenmişti.Evlilik esnasında Yüksek okulda okuması icab edindce Dedim, Damadı'nı kızımı bize bırak sen okumaya git dediği için çocukluğum dedemin yanında geçti.Bir gün Dedem sabah sonrasında asabi idi.Telefon ediyorum ediyorum,telefona bakmıyor" diye söylenince ,Kim o? diye sorunca Necib Sultan'dan bahsetti ve ilave etti "Biz sabahlara kadar biriktiyoruz, o geliyor bizim kazandıklarımı alıp gidiyor(çalıyor) dedi.Ben 17 yaşında idim.Bu sefer Necib Efendi'nin avukatlığına soyundum ve dedeme dedim ki:"Sen de hazinenin kapısını kapalı tut o zaman" deyince Dedem biraz yumuşamış vaziyette bana "Nasıl kapalı tutacağım /" diye bana sordu.Ben de "Mürşidine sorup öğrenseydin ya ! Deyince dedemin neşesi yerine geldi ve akşama kadar mutlu oldu.

Maneviyat ehlinin birbirlerinden kazanç aşırdıkları, birbirlerinin dervişlerinden gözünün tuttuklarını kendi mülküne katmak istedikleri hep vaki olmuştur.Bu nedenle bu tür durumlarda birbirlerine kızarlar ve karşıyı "maneviyat hırsızlığı" ile suçlarlar.

ŞEYH MAHMUT APAK

 

Evliyaullah'ın ruh teslimi meselesi..Evde beslenen kedi ile alakalı yorumları..

6 Ocak 2024 Cumartesi

"NE ZAMAN İSTESEM GELİYORDU"

 Necib Sultanımın en küçük kızı anlattı."Abimin askeriyedeki tayini Kütahya'ya çıkmıştı.büyük ablamla beraber onun evinde idik.Benim yaşım 9..Pencereden akşam vakti dışarıyı izlemekteyim.Acaba babam gelir mi? diye..Onu dışarıda gördüm ve ablamı çağırdım:Ablam babamı gördüm" diye Ablam geldi dışarıya baktı kimse yoktu.Kendisine şaka yaptığımı sandı ve kızdı.Akşamın bu saatinde Babamın burada ne işi var..Aradan epey zaman geçti.Evin kapısı çalındı.Ben hemen kapıya yöneldim kapıyı açtım,ancak arkadan zincirli olduğu için boyum zinciri açmaya izin vermiyordu.Ablama bağırdım:Abla Babam geldi" diye..Ablam yine şaka yaptığımı sandı gelmedi.Birkaç defa çağırınca geldi.zinciri açtı.Hakikaten gelen Babam iidi.Akşamın o saatinde nasıl gelmişti hayret etti.Aynı şekilde daha sonraki süreçte..Osmaniye'de okurken kaldığım evde, günün hangi saati olursa olsun  babamı görmeyi çok arzu ettiğimde babam mutlaka kapıda görünüp ziyarete gelirdi.Yaşadığım bu hali kime anlatsam, bana "inanmıyorlar" geliyordu. 

4 Ocak 2024 Perşembe

CAHİL SECDE ETTİ, OYSA KIYAM VAKTİ İDİ(MUUHAMMED İKBAL)

 

Müslümanlardaki şükür anlayışına bakıyorum, teslimiyet anlayışına, kadercilik, cihat anlayışına bakıyorum bir de Kur'an öğretilerinde bunlara tekabül eden emir ve öğütlere bakıyorum taban tabanı zıt ve kendi içerisinde paradoksal bir endam ve anlayışla yol alıyor; Müslümanlar ve Müslümanlık...

Fiziksel zulmü ve vahşeti her türlü imkanına rağmen oturduğu yerden geliştirdiği şükür, dua ve cihat anlayışıyla hallediyor. 

Kendini hiçbir yük, meşakkat ve somut bir sorumluluk almadan geliştirdiği anlayışla aslında bu yüce dine bir yük,külfet ve arıza oluşturuyor...  

Vakti gelmiş eylemsel cihadı, secde vakti ile karıştırmış bir cehalet ve kavramsal fırsatçılıkla savuşturmaya çalışıyor...

Muhammed İkbal ‘in "Cahil secde etti, oysa kıyam vakti idi" dediği hal üzereler...

Bulunulan gaflet konumuyla, kül yutmayacak Allah'ı bile es geçmişler... 

Garabet bir durum; kutsallık atfettiği öğretiye bu kadar zıt bir yaşam tarzları oluşan başka bir toplum yok.Şiddetli yerdiği modernizm yaşam tarzlarının tam kucağında ve arka planda her türlü çıkar devşirmede üstlerine yok...

İsrail resmen ve alenen, İslam toplumları başta olmak üzere tüm insanlığı imtihana tabi tutmuş. Hiçbir yaptırımla karşılaşmadan ve akıl almaz bir vahşetle yaşam koşulları her türlü zor fakat izzetli Filistin halkını tüm dünyanın gözü önünde peyderpey ya da hızlı bir şekilde yok etmeyi kafaya koymuş.

Resmen ve alenen, görülmemiş kışkırtıcılıkla yeni bir dünya savaşı ve faşist hayali üzerinden büyük İsrail 'i kurmanın jet hızıyla zeminini oluştururken, sözüm ona başta devasa kaynaklara sahip olan Arap ülkeleri yöneticileri, İslam ve dünya ülke yöneticileri, evvel zamanında  holokostla psikopat haline getirilen bu zümrenin azgınlığına ses çıkarmaya yeltenemiyor bile...

 Öte yandan bu nezih, hareketli ve adil dinin sözüm ona müntesip ve anlayışları biline ki kendi oluşturdukları garabet, çıkarcı, ilimden, bilimden ve fikirden uzak halleriyle bu dine yükler, artık yükler...Yoz, çürümüş istismarcı, menfaatçi, tembel ve ahlaki yoksunluğu zirve yapmış bu anlayışı yıkmak ve bu dinin hakettiği aydınlanma çağını da başlatması elzem olmuştur. 

Nezih ve aydınlanmış zihin, dünyayı karanlığa, zulme ve kana boğmak isteyen vahşet bir anlayışa karşı durabilir. Bu duruşa insan olan ve insanlığı olan herkesin ihtiyacı vardır. 

Nezih ve aydınlanmış onurlu duruşlara, selam olsun... ,(Ahsen Meryem Süveyda-Her taraf)

31 Aralık 2023 Pazar

VAHDET-İ VÜCUD

 Bir hal ilmidir.Zevkan ve halen idark olunabilir.İmam Rabbani tevhidi, vücudi ve şühudi olmak üzere iki kısımda hulasaeder.Vücudi tevhid, mümkün olan şeylerin vücudunu, Allah Teala'nın vücud denizinin dalgası görmektir.(Heme ost- hep O'dur).bu makama ulaşmış sufiler, Hakk'ın vücud denizine daldıkları için (fena fillah), orada denizden ve dalgadan başka bir şey göremez.(şühudi tevhid). kendi vücudunu da bu deryadan bir damla kabul eder.Bu halin nihayetinde -istiğrak halinde- damlayı da düşünmez.

Vücudi tevhid latifei kalbin seyrinde meydana gelir.Kalb önce imkan dairesinde seyreder.Salike, bu dairenin hallerinden olan huzur , cezbe, varidat (gönle doğan tecelliler), melekut, mülk, misal alemleri v.s keşfolur ki, bunların hepsi imkan dairesien dahildir.Bu hale "seyr-i afaki" ismi verilir.

Vücudi tevhidin menşei-kaynağı- ibadetin çokluğu (salih ameller) mücahede, dünyayarağbeti terk, zikre mülazemet  gibi sebeblerle, müridde gerçek sevgiliye karşı aşk meydana gelir.Bu aşk şeri hükümlere uygun olarak gerçekleşir.

Hz.Mevlana buyurmuştur:"Kainatta ne varsa hepsi vehim ve hayaldir.Ya aynalardaki akislerdir, ya da gölgeler gibi"

Ey ruhumuzun ruhu! Biz kim oluyoruz ki kendimize vücud verelim  de, Seninle ortayaçıkalım.Biz, bir alay hiçleriz.Bizim varlığmız da hiçtir.Sen mutlak bir vücutsun ki zuhur aynasında fanileri gösteriyorsun.Biz arslanlarız. Fakat hakiki arslanlar değil, hareketleri zaman zaman esen rüzgarlardan sancak üzerine dikilmiş arslanlarız.Sancak üzerine işlenmiş bu arslanların hareketleri görünür de , onları hareketlendiren rüzgar görünmez.O görünmeyen eksik olmasın. Bizim hareketimiz, vücudumuz senin vergindir, Senin icadındandır.Ademe varlık lezzetini tattırdın.Ademi ezelde kendine aşık etmiştin.Aşk galeyanı iledir ki , bu alem de zuhura geldi.

BAZI ÜNLÜLERİN ÖZELLİKLERİ

 BUNLARI BILIYOR MUYDUNUZ ?

 CAHİT SITKI

Küçükken yaramazlık yaptığı için babası tarafından pencereden aşağı sarkıtılmıştır. O günden sonra ölümden korkmuş ve eserlerinde hep “ölüm” temasını işlemiştir.

 * NAZIM HİKMET*

Nazım Hikmet’in en değişik özelliği devamlı beyaz pantolon giymesiydi. İlham geldiğinde aklındaki sözleri hemen beyaz pantolonuna not alıyormuş. Tüm dünyanın tanıdığı bir şair olmak, böyle değişik özelliklere sahip olmaya bağlıdır belki de.

Bursa cezaevinde ıslak ıslak çok dayak yediği için onun en büyük korkusu su olmuştur.

  ÖZDEMİR ASAF

"R" leri söyleyemeyen şair...

Bir gün matbaadan çıkıp Karaköy’e gitmek için bindiği taksinin şoförü sorar:

“Neğeye biğadeğ?”  Utancından “Kağaköy” diyemez, “Eminönü” der. İner. Oradan Karaköy’e kadar yürür.

 YAHYA KEMAL

Hiç evi olmamıştır. Ölene kadar otelde yaşamıştır. Nazım Hikmet’in annesine aşık olmuştur.

  TEVFİK FİKRET

 Aynı zamanda iyi bir ressamdır. Evinin planını da kendisi çizmiş ve evine isim veren ilk şairimiz olmuştur. En büyük takıntısı: Sol tarafında kimseyi yürütmemek.

 * AHMET HAŞİM*

 Hastalık derecesindeki takıntısı ise: Toprak yemesidir. Haşim’in şiirlerinde hep gün batımı, gece, ay ışığı, hüzün olmasının sebebi çirkin olmasından derler.

 TOMRİS UYAR

Üç büyük şairi ( Turgut Uyar, Cemal Süreya, Edip Cansever) kendisine tutsak eden kadın… Bahsi geçen güzel.

 CEMAL SÜREYA

Sevgili Cemal soyismindeki iki y’den birini bir iddia sonucu kaybetmiştir. Evet, soyismi tek “y” ile yazılıyor.

 ORHAN VELİ

Ölümü  belediyenin açtırdığı bir çukur yüzündendir. Çukura düşmesi sonucu başından yara almış ve ölüm sebebi bu olmuştur.

 CEMİL MERİÇ

En ünlü sözleri kitap okumak üzerine olan Cemil Meriç gözlerinde oluşan bir rahatsızlık nedeni ile yazıları okumayacak duruma gelmiştir. Gözleri göremez duruma geldiğinde ise yakınlarının yardımı ile yazmaya devam etmiş hatta en verimli eserlerini gözlerinin görmediği dönemlerde kaleme almıştır.

 SABAHATTİN ALİ

Sabahattin Ali su gibi Türkçesi ile kitaplarını kaleme almıştır. Kısacık ömründe hayata her daim pozitif düşüncelerle bakan Ali diksiyon takıntısına sahipmiş. Yanlış telaffuz edilen bir söz duyduğunda hemen bunu düzeltme girişiminde bulunurmuş. Hatta bu durumundan eşi Aliye Hanım oldukça rahatsız olur, bunu da kendisine söylermiş. Sabahattin Ali bu olayı arkadaşlarına “ Aliye hanım bana bu yüzden fena içerliyor. Karı koca ağız tadı ile kavga edemiyoruz. Kavganın ortasında tutup diksiyon yanlışlarını düzeltiyorum” diye anlatırmış.

 AHMET ARİF

Türkçeyi en iyi kullanan şairlerimizden Ahmed Arif aynı zamanda Zazaca, Arapça ve Kürtçe dillerini de biliyordu. Ata binmeyi daha küçük yaşlarda öğrenen Arif şahlanmayan ata binmezdi. Yaşamının büyük bir bölümünde günde 4 paket sigara içen Ahmed Arif tam bir sigara tiryakisiydi.

 HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR

 Kulağa sevimli gelen bir alışkanlık! Unutulmaz filmlerden olan Gulyabani filminin esinlenildiği aynı ismi taşıyan kitabın yazarı Hüseyin Rahmi Gürpınar temizlik hastasıymış. Öyle ki, bu özelliğinden dolayı hiç evlenmemiş ve devamlı eldivenleri ile gezmiş. Kendini sosyal ortamlardan soyutlayan büyük yazar evde örgü örmekten çok hoşlanır. Yurtdışından yeni örgü modelleri getirtirmiş. Aynı zamanda örmediği ve yazmadığı zamanlarda mutfağına kapanır ve ev reçelleri yaparmış.

 YAŞAR KEMAL

 Yaşamı boyunca Türk edebiyatına sayısız eser bırakan usta kalem Yaşar Kemal çocukluğunda pek bir talihsiz olaylar yaşamış. Babası Van’dan göç ettiği sırada yanına aldığı Yusuf isimli bir çocuğu kendi çocukları ile birlikte büyütmüş. Yusuf’un camide namaz kılarken babasını kalbinden bıçaklayarak öldürülmesine tanık olan Büyük yazar 12 yaşına kadar kekeleyerek konuşmuş. Sağ gözündeki durum ise daha küçük yaşlarda eniştesinin kurban kesmesini izlerken bıçağın bir anda fırlayarak Yaşar Kemal’in gözüne gelmesi ile kör olmasına neden olmuş.

 ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

Söylenenler göre Ümit Yaşar yirmi üç kez, kendi sözlerine göre de üç kez intihara kalkışmıştı.

1973 yılında Ümit Yaşar Oğuzcan’ın on yedi yaşındaki oğlu Vedat Oğuzcan, Galata Kulesi’nden aşağı atlayarak intihar eder. Rivayet odur ki, cansız bedeni yerde yatarken avucundaki kağıtta bir not yazılıdır: “Baba intihar öyle edilmez, böyle edilir!”

AŞK/AKIL/NEFS

 Aklını aşkın emrine vermeyen kimselerin kılavuzu nefsidir.Fikri ve zevki tamamen maddi olan kimseye , tevhidin derin manalarını anlatmak mümkün değildir.Masivayı sevmek ve ona bağlanmak , bakışımızı aydınlatmış olabilir , fakat gönül aynamız daimabulanık kalacaktır.

Aşk makamını Muhammed İkbal  şöyle anlatıyor:"Aşk makamı mimber değil dar ağacıdır.İbrahimler, Nemrutlardan korkmazlar.Hem öd ağacının ayarı ateşle belli olur.İnsan ancak kendi canı ile yaşamalıdır.Canını rehin koyup ,teni ile yaşayan değersiz insandan çekin"

Aşk , muhabbetin seveni kavraması, bütün vücuduna yayılması, adeta onu sarmaşık dalları gibi kucaklamasıdır.Aşk her durum ve haliyle insanı Hakk'a götüren yoldur.O,-ister süfli arzulardan uzak- iki insan arasında duyulan mecazi aşk olsun , ister Allah Teala ile kul arasındaki gerçek aşk derecesini bulsun, neticesi aynıdır.Hakikate mecaz köprüsünden ulaşıldığına göre, mecazi aşk da kulu ergeç mevlasına kavuşturur.

SIFATI MANEVİ

Hakk Teala  Alim, Kadir,Mürid,Mütekellim,Semi', Basir v.s sıfatlar manevi sıfatlar olup bir kulunda bu sıfatlarla tecelli ederse;

Hakk Teala, alim sıfatı ile tecelli ederse, vasıtasız olarak ilim ve hakikatlar zahir olur.Hz.Adem (A.s) olduğu gibi :"Adem'e bütün isimleri öğretmişti"(Bakara 31)

Kudret sıfatı ile tecelliettiğinde şu ayeti kerime delildir:"Attığın zaman da (habibine) sen atmadın, ancak Allah attı"(Enfal 17)

Hayat sıfatı ile tecelli ettiğinde Hızır ve İlyas (a.s) olduğu gibi baki hayat meydana gelir.

Semi' sıfatı il tecelli ettiğinde " Ey karıncalar yuvanıza girin.Sakın Süleyman ve orduları , kendileri bilmeyerek sizi kırmasın.Süleyman onun bu sözünden gülercesine tebessüm etti de"(Neml 18-19)

Kelam sıfatı ile tecelli ettiğinde "Allah  Musa'ya da hitap ile konuştu"(Nisa 164)

Hz.İsa'ya Halık sıfatı ile tecelli etti:" Hani benim iznimle çamurdan kuş suretinin benzerini tasarlıyordun, içine üfürüyordun da , benim iznimle bir kuş oluveriyordu"(Maide 110)

Hz.İbrahim (a.s)'e ihya sıatı ile tecelli etti:"Hani İbrahim ;"Rabbim ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster" demiş Allah:" İnanmadın mı yoksa?" .O da :" İnandım fakat kalbimin yatışmasını istedim" diye söylemişti.Allah dedi ki:"Dört kuş tut.onları kendilerine alıştır.Sonra da her birini parçalayıp, her parçasını bir dağın üzerine bırak .Daha sonra onları çağır.Koşarak sana geleceklerdir"(Bakara 260)

Havas avamın aksi, devamlı olarak tecelli halini temaşa durumundadır.Setr, avam için bir ceza iken , havas için mükafat ve rahmettir.Çünkü Allah Teala mükaşefe suretiyle gösterdiği tecellileri setretmeseydi, bu ilahi tecelliler zuhur ettiği zaman havas, mahvu perişan olurdu.

 

30 Aralık 2023 Cumartesi

ESMALAR İLE HİCAP PERDELERİNİN KALKMASI

 Denilir ki İnsan İle Hakk Teala arasında 70.000 hcap(perde) vardır.Mutasavvıflar (bilhassa Halvetiyye tarikatı mensupları) yetmiş bin hicabın yedi nefs mertebesine tekabül ettiğini(Nefsi emmare, nefsilevvame, nefsi mülhime, nefsimutmainne, nefsi radiyye, nefsimerdıyye, nefsiKamile).Hak Teala'nın yedi isminden herbirinin onbin hicabı kaldırdığı .Setr perdesi kalktıkça , ilahi sırların açılıp Hakk'ın tecellilerini müşahedenin gerçekleştiğini ifade ederlerHak Teala  her an mütecellidir."O her an bir iştedir"(Rahman suresi 29).Fakat herkese tecellilerini görme(mükaşefe) izni verilmemiştir.

Hakk Teala dağa cemaliyle tecelli ederse o dağ güllerle,çiçeklerle dolar.Celaliyle tecelli ederse dağ paramparça olur.