29 Ocak 2022 Cumartesi

MEVLANANIN HAKİKATINA ULAŞABİLMEK

Birgün Hz.Mevlana,oğlu sultan Veled'e Hz.şemsin ululuğu hususunda uzun uzun sohbet etti.Bu halden memnun kalan sultan Veled.Şems'e gidip saygıda bulunmak istedi.Kendisinin ululuğu hususunda babasının söylediklerini iletince ,Şems ona şöyle karşılıkta bulundu:

"Mevlana'nın benim hakkımda buyurdukları doğrudur , doğru değildir diyemem,fakat Allah'ın adına tekrar tekrar yemin ederim ki, yüzbinlerce benim gibiŞems-i Tebrizi onun büyüklük güneşi karşısında , bir zerreden başka bir şey değildir."diyerek cevap verdi.Sonra devam ederek "Ben şu kadar mükaşefeye-gerçek ehline Tanrı sırrı görünmesi-nail olduğum,süluk padişahlarını seyrettiğim, ilahi nurlara yakınlaştığım, bir çok hak erleriyle düşüp kalktığım, özel mülküm olan gayb alemini gördüğüm halde, Mevlana'nın kabına yetişemedim.Artık onun hakikatına kim erişebilir" diye ilave etti. 

ALLAH ADAMLARINA TAHAMMÜL EDEBİLMEK

 Şems-i Tebrizi, kendisine tahammülü zor, arkadaşlığı zor,hareketlerine iştirak edilmesi zor bir kimse idi.Bu sabırı ancak Hz.Mevlana gösterebilmiştir.Hazretin kendi sözüyle:"Allah'ın öyle kulları vardır ki , onların dertlerini yüklenecek kimse yoktur, neşelerine tahammül edecek kimse de.Onların her an doldurup içtikleri sürahideki şarap tan başkası içse , bir daha kendine gelemez.O şarabı içenler sarhoş olurlar.kendilerinden geçerler.Halbuki onu içen er, aklı başında olarak küpün dibinde oturup durur" 

HAL DİLİ

 Seyyid Burhanettin tirmizi hazretleri Konya'dan ayrıldıktan sonra Kayseri'de yaşar.Oranın valisi vezir Şahap Şemseddin Isfahani tarafından karşılanıp bir medreseye yerleştirilr.Kayseri halkı kendisine saygı gösterip bir camiye imam yapmak isterler.Çoşkun tabiatlı vekendinde olmayan seyyid, namaz kıldırırken bazen saatlerce ayakta, rükuda,secdede kendini kaybedip öylece kalır.Sonunda cemaatten özür dileyerek "Ben heyacanlı bir adamım, Allah'ın huzuruna durunca kendimden geçiyor ve sizleri unutuyorum.Sizler kendinize temkinli bir imam bulun" diyerek vazifeden affını ister.

Seyyid Burhanettin harcetlerini Kayseri'de ziyarete Sühreverdi hazretleri gelir.İki Allah adamı saatlerce başbaşa kalırlar ancak hiçbir kelam konuşmadan ayrılırlar.Bu durumu merak edenlere de "Hal ehli yanında kaal-söz- dili değil, hal dili lazım"demiştir.

28 Ocak 2022 Cuma

ACABA VAAZ KONUSUNU ÖNCEDEN Mİ HAZIRLIYOR?

 Cuma mescidi denilen Sultan Alaeddin camisi kürsüsünde konuşan sultanül ülema Bahaeddin Veled hazretleri, kürsüdeki vaazını kesip cemaata bakarak durakladı ve içten gelen bir sesle:"Ya Emir bedreddin! bir aşir oku.Cemaat içinde bulunan Emir Bedrettin vaazın tesirinden daldığı alemden uyanıp etrafına bakıp şaşkın şaşkın aşri okumaya başladı.Emir Bedreddin Gevhertaş uzun zamandar gendinden geçerek dinlediği bu kimsenin vaazı için kalbinden demekte idi"Maaşaallah, hazretin ne kadar parlak  bir zihni, kuvvetli bir hafızası,geniş mütalaası var.Bu kadar güzel söz söylüyor bizde saatlerdir onu dinliyoruz.Acaba derslerine evvelden mi hazırlanıyor" diye düşünmekte iken bu sesle irkilip okumaya başlamıştı.Okuma bittikten sonra kürsüdeki Zat, okunan aşre ait ayetleri ayrı ayrı tefsir etti.Emir Bedrettin hayretler içinde kalıp vaazdan sonra gidip hazretin ayaklarına kapandı.Biraz önceki düşüncesinden dolayı utandı.

MEVLANA'NIN FARKI

 Mevlana efendimiz eserlerinde Hayyam'dan, Senai'den Attar hazretlerini bir çok yerde anar.Attar7ın kitaplarındaki hikayeleri kullanırSenai ve Attar'ın hallerinden konuşurken "Onlar uslu erlerdir ama, daima ayrılıktan bahsederler.Bizim sözlerimiz ise buluşmaya dairdir"

YUNUS EMRE VE MEVLANA

 Yunus emre hazretlerinin, son demlerinde olan Hz.Pir ile görüştüğü söylenir.Yunus emre küçükken ebcedi sökemediği için okuldan ayrıldığı rivayet olunur, bunu kendisi şöyle  ifade etmiştir:

Elif okuduk ötürü,Pazar eyledik götürü,Yaratılmışı seeriz,Yaratandan ötürü.

Derler ki Yunus emre Mesnevi'yi okumuş Mevlana için , çok uzun yazmış,ben olsan şöyle derdim"Ete kemiğe büründüm,Yunus diye göründüm" 

İSRAFTA İLERİ GİTMEK

 Kırşehir beyi Cacaoğlu Nureddin bey bir gün Hacı bektaş Veli hazretlerine "Şeriata uymak için namaz kılmak gerekir dediğinde , o da abdest almak için su ister.İbrikten su yerine kan akınca ,hazret"Görüyorsun ya bununla abdest alınmaz.Hoş gör bizi" der.Bu haber Hz.Mevlana'ya gelince  der ki "Temizi pislemek kolay, pisi temizlemek güçtür.Yol gösteren ona derler ki senin şarabını bal yapsın, müşkilini halletsin, bakır haline gelmiş gönlünü altın haline getirsin.Bu keramette israfın son derecesi vardır.İsrafta ileri gidenlerse Şeytanın kardeşidir"

MEVLANA'NIN BÜYÜKLÜĞÜ

 Şeyh Sadreddin Konevi hazretleri ,Hz.Pir Mevlana efendimizin büyüklüğü konusunda şunu söylemiştir:"Eğer Beyazıd ile Cüneyd bu devirde olsalardı, bu Tanrı erinin sırmalı at örtüsünü omuzlarında taşır, bu hizmeti canlarına minnet sayarlardı.Muhammed dininin sofracısı da odur; biz onun sofrasından manevi gıdalar almaktayız.,bütün zevkimiz, şevkimiz onun kutlu ayağının bereketindendir."

MEVLANANIN YOLUNDA OLANLAR'A

Hz.Pir , yolunda olanlara " Ey benim yolumda olan, ben daima senin işinle meşgulum.Beni boş kalmış zannetme, gözümün ucuyla bakarak seni kıymetlendiririm.Temiz olan zatım, güneş gibi saltanatım için ben seni bırakmam, lütfumla yüceltirim.Seni yalnız veya yardımsız bırakmam, yüzüne ışıklarımla nur bağışlarım.Başını kaşımam gerekirse, iki parmakla değil , bağışlayan ve şefkat veren on parmağımla kaşırım" diyerek yolunda olanların ölümsüzlüğe kavuşacaklarını , Allah'ın sakilerinin elinden hayatın devamlı olan suyunu içeceklerini bildirir  

PADİŞAHI İKAZ

 Selçuklu Sultanı sultan İzzettin, emirleriyle birlikte Hz.Mevlana'nın ziyaretine gitmiş ancak Mevlana özür beyan ederek huzura almamıştı onları.( Düşünün ki bugün bir devlet başkanını birisi huzuruna kabul etmeyecek(!)

Padişah başka bir gün yalnız olarak tekrar ziyarete geldi ve Mevlana'dan nasihat diledi.Hz.Pir "Sana ne demek gerek bilmiyorum ki .Çoban ol demişler kurt oluyorsun.Bekçilik et demişler hırsızlığa kalkıyorsun.Yaradan seni padişah yapmış sen tutuyor şeytana uyuyorsun".Padişah beklemediği bu cevap karşısında müteessir olarak huzurundan ayrıldı. 

(Bugün bu sözleri Devlet başkanına kim söyliyebilir?)

Mevlana için makam, eziyetten başka birşey değildir.Her zaman kul olmayı tercih etmiştir.Mesnevi'de "Cenaze gibi halkın boynuna binme, kul ol ki at gibi hür yürü.Gönlü aydın birine kul olmak Padişahların başına taç olmaktan iyidir"


PİLAVA SAKLANAN ALTIN KESESİ

 Mevlana hayranı Selçuklu veziri Muineddin Pervane, konağında büyük toplantı tertip etmiş.Sema yapıldıktan sonra vezir misafirlerine mükellef bir sofra hazırlatmıştı.misafirler arasında diğer şeriat ve tarikat uluları da vardı.Pervane, evvelden hazırlanan pirinç yemeğinin içine bir çıkın altın koydurtarak , Mevlana'nın önüne sürdürtmüştü.Zaman zaman Pervane'nin buyrunuz ısrarlarına dayanamayan Mevlana öyle bir bağırdı ki,herkes irkildi:"Tiksinilen bir yemeği, tiksinilen bir kaba koyarak Tanrı erlerinin önüne getirmek iyi bir şey değildir.Allah'a şükürler olsun ki bize bu kaseler ve keselerden tam bir bıkkınlık bağışlamıştır" diyerek şu mısraları okumaya başlar;

"Allah'a şükürler olsun ne yağlıya , ne ballıya; ne o altun dolu çıkıya, ne de altundan yapılmış kaseye arzum var"

Yine bir gün gaflete dalan Pervane, Mevlana'dan kendisine öğüt vermesi ricasında bulunur.Bir müddet düşünceye dalan Hz.Pir, başını kaldırarak Pervane'ye der ki"Ey Emir Muineddin, işittim ki Kuranı ezberlemişsin.Camiül usul fi Ahadirresul isimli hadis kitabını Şeyh Sadreddin'den dinlemişsin, bu arada Allah7ın ve onun peygamberinin sözlerini okumuşsun; bunları tam bildiğin halde , büyüklerin sözlerinden öğüt kabul etmiyorsun,ayetin Hadis'in buyruğuna göre iş işlemiyorsun da benden neden öğüt istiyorsun? deyince vezir ağlayarak hazretin ayaklarına kapanıp sızlanır, ondan sonra da adaletle iş görmeye başlar

FİHİ MA FİH İSİMLİ ESERİN MEYDANA GELİŞİ

 Mevlana Efendimizin  sohbetlerini içeren Fi hi ma fih isimli eseri Mevlana efendimiz yazmamıştır.O zaten hiçbir eseri için kalem kullanmamıştır.Bu eseri meydana getiren Selçuklu vezirlerinden Emir Süleyman Pervane'dir.Bu Vezir akıl ve zekasının üstünlüğü ile Saray nezdinde yer edinmiş ve uzun süre vezirlik yapmıştır.Vezirliği esnasında Anadolu yollarını eşkiyalardan temizlemiştir.Alimler için medreseler, şeyhler için tekkeler inşa ettirmiştir.Başta Hz.Mevlana olmak üzere ilim sahibi kimselere çok hürmet ve ikramda bulunmuştur.Şeyh Sadrettinden ders okumuş, Fahrettin Iraki için Tokatta tekke yaptırmıştır.Hz.Mevlana'nın sohbetlerinden ayrılmamış,katipler tutarak onun sohbetlerini tespit ettirmiştir.Böylece Hz.Mevlana'nın büyük eserlerinin yanında Fih-i Mafih eseri de vücut bulmuştur.

Hz.Mevlana'nın bu vezirle olan dostluğu bir çok kimselerin ölümden kurtulmasına sebeb olmuştur.Devletle başı derde giren kimse soluğu Mevlana'nın yanında alıp derdini anlatmış ve aracı olmasını rica etmiştir.

DİKKAT

 Kuş yaşarken karıncaları yer ama kuş ölünce onu yiyen karıncalardır. Zaman ve koşullar her an değişebilir.. Bu nedenle, etrafınızdaki hiçbir şeyi değersizleştirmeyin. Bugün gücünüz olabilir ama unutmayın: Zaman hepimizden çok daha güçlü! Bilin ki bir ağaç bir milyon kibrit yapar ama bir kibrit milyonlarca ağacı yakmaya yeter. Öyleyse iyi ol! İyi yap!

"Zaman bir nehir gibidir.aynı suya asla iki kez dokunamazsınız, çünkü geçen su bir daha asla geçmeyecektir.

 Hayatınızın her dakikasının idrakinde olarak davranın .


KURAN PRESPEKTEFİ İLE HALKLARIN(DEVLETLERİN)YOK OLUŞ NEDENİ:(7)

  7.Ekosistem'de Yapılan Tahribat.

         Diğer altı nedenlerden farklı olarak, Burdaki felaket ve helak, doğadan gelmektedir.

        "Islahından sonra yer yüzünde fesad çıkarmayın, doğanın dengesini tahrib etmeyin"(aRAF 56,85)

        "Allah, insanların bir kısmı diğeri ile def etmesiydi, yeryüzundeki denge bozulurdu.(bAKARA 201)

       "Allah, insanların  heveslerine uysaydı, gökler, yer ve içindekiler ifsad olurdu(bozulurdu)."(Müminun 71)

      "Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın  denildiğinde, biz ıslah edicileriz derler. Hayır, onlar bozgunculardır, fakat akıl etmezler."(Bakara 11,12)

       "İnsanlardan öyleleri var ki yeryüzünde tahribat yaparlar, ekin ve neslin genetiğini değiştirirler. Allah bozgunculuğu sevmez."(Bakara 205)..

        "Yer yüzünde tahribat yapıp ıslah etmeyen savurganların işlerine uyma."(Şuara 151,15)

        Atomdan en büyük galaksilere kadar evrenin tümü bir denge üzere kuruludur. Buna İslam literatüründe SUNNETULLAH denir: (Allah'ın evrendeki dakik, hassas işleyen, şaşmaz, değişmez eşsiz düzeni, yasaları).

       "Allah'ın sünnetinde asla bir değişiklik görülmez."(Ahzab 62) İnsan oğlu; aşırı , doyumsuz istek ve hırsiyle bu denge ile oynadığı zaman, doğa tebkisini verir, büyük felaket ve yıkımları peşinden getirir.

        Tarihte ve günümüzde insanlık, yaptığının bedeli olarak büyük acılar yaşamıştır .

    Sonuç:

    Zulüm, azgınlık, taşkınlık, israf,  bozgunculuk üzere kurulu iktidarların yıkılması, değişim ve ıslahı bazen halkların direnişiyle, bazen başka zalimlerin eliyle, bu da olmaz ise doğanın tepkisiyle, (inancıma göre de ilahi irade ile) olmaktadır.

       "Herkes insanları değiştirmeyi düşünür, ama hiç kimse kendisini değiştirmeyi düşünmez."(Tolstoy)

       "Bir toplum kendisini değiştirmedikçe, Allah onu değiştirmez."(Rad 11)  Değişimi önce halk isteyecek, emek sarf edecek. Gücünü aştığında er-gec ilahi irade mutlaka devreye girer.

      Eyke, Medyen, Ad, Semud toplumlarının; Karun gibi halkın emeğini sömüren doyumsuz kentsoyluların; Nemrud, Firavun gibi ilahlık taslayan azgınların; yakın tarihte de Sezar, Hitler, Mussolini, Lenin, Mao, Şah, Saddam gibi diktatörlerin  dramatik  sonları, yukarıdaki yedi  madde çerçevesinde değerlendirilebilir.

       "Allah bunlara asla zulmetmedi, fakat onlar kendi kendilerine zulmettiler."(Rum 9) İşledikleri zulüm ve kötülüklerden dolayı helakı hak ettiler .

       En'am,11;Neml ,69; Rum,42; Yusuf 109; Hac 46; Mümin ,21, 82; Muhammed 10; ayetlerinde Allah, yeryüzünde gezib bunların eserlerinden ibret alınmasını  tavsiye ediyor

      Yaşadığı musibetlerden dolayı kimse ümitsizliğe, yese kapılmasın, sahib olduğu servet ve makamın sarhoşluğu ile de kimse ebediliği hayal etmesin.

       İktidarlar küfür(ilahi iradeyi inkar) üzere devam edebilir, Ama zulüm üzere asla devam edemez.

KURAN PRESPEKTEFİ İLE HALKLARIN(DEVLETLERİN)YOK OLUŞ NEDENİ:(6)

        6.Toplumsal Ahlakî Dejenerasyon:

       Allah:"Kötülüklerin gizlisine de, aşikarına da yanaşmayin"der.(Enal 151)

       "Allah; haksızlık, ahlaksızlık yapan memleketleri pek cetin yakalar, helak eder."(Hud 102)

     "O ülke halkları günah ve kötülüklerden sakınsalardı, onlara yerden ve gökten bereket kapılarını açardık. Fakat onlar yalanladılar ve yaptıklarından dolayı onları helak ettik."(Araf 96)

       Lut kavminin helak oluşu, buna  verilebilecek en güzel örnektir(Araf 88,81,Hud 77 ila 81)

       

KURAN PRESPEKTEFİ İLE HALKLARIN(DEVLETLERİN)YOK OLUŞ NEDENİ:(5)

         5.Yönetici ve Zenginlerin Lüks ve İsrafa Dalmaları:

      "Allah müsrifleri sevmez"(Enam 141,Araf 31)

      "Musrifler, İblis'in  dostlarıdır."(İsra 27,Furkan 67)

      "Sakın sınamak için başkalarına verdiğimiz dünya malınının çekiciliğine göz dikme!"(Taha 131)

Resulullah'ın şahsında bu hitab, herkesedir.

     "Mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin"(Bakara 188,Nisa 29)

      Kamu malına zarar verme peygambere bile yasaklanmış"(Ali imran 161) iken, bulunduğu makamı kullanarak rüşvet, komisyon, ihaleden pay alma, yatırımlardan çalma gibi gayri meşru yollarla kazanç sağlamaya çalışanların savunuculuğunu yapanların vay haline!

        Halife Ömer: "İnsanların en cahili, başkasının dünyası için ahiretini heba edenlerdir!" der.

       Tehdid, korkutma ve hile ile isanların mallarını yemeği, tartıyı eksik yapmayı, alışverişte hile ve sahtekarlık yapmayı  Allah'ın yasaklamış olduğu, Şuayb Peygamberin kavminin örneğinde detaylı zikredilmiştir.(Araf 87 ila 102)

       Yeryüzü, halklar sefalet içinde iken, onlardan topladıkları vergilerle lüks yaşayan müstekbirlerin  harabeye dönmüş  saltanatlarının yıkıntıları ile doludur. Kur'an bunların bir kısmının acı sonlarından bahseder.

       Kutsal sayılan günlerde, islam coğrafyasındaki yöneticilerin, iktidarlarını koruma ve sürdürme amaclı dağıttıkları ulufelerin; iş adamlarının, mahiyetlerindeki çalışanları susturma amaçlı dağıttıkları yardım paketlerinin Allah katında ne faydası olabilir(?)

    "Dini yalanlayan, yetimi itip-kakan, fakirlerle aynı yaşamı paylaşmaya tenezzül etmeyen, şekilselliğin ötesinde anlam ifade etmeyen ibadetlerinde şüpheye düşen, insanların haklarını vermeyen riyakarlara yazıklar olsun, diğer bir ifade ile yaşasın onlar için cehennem!(Maun 1 ila 7)

       İnsanlara hoş görünme amacıyla mallarını riyakarane dağıtanları Allah, iblisin dostları olarak nitelendirir(Nisa 38)

      Siyaset, ticarî bir meslek olmadığı gibi; devlet idaresi de bir geçim kaynağı olamaz. Makamlara züğürt gelip, Karunlaşanların Allah ile ne yakınlıkları olabilir(?)

       Kur'an, mülkü ile şımaran Karun gibilerin, Ad, Semud, Eyke halkı gibi zenginleşip azgınlaşanların nasıl helak olduklarından bahseder.

       Peygamberler şahsi miras bırakmamışlar, İlk halifeler de, mal bırakmamışlar, şahsi borçlarını da yakınları ödemiştir.

       Devletin, asıl görevi halkını korumakla birlikte, hayatlarını refah içinde devam ettirebilmekeri için gerekli ortamı inşa etmektir

        Resulullah da, ilk halifeler Ebu Bekir,Ömer, Ali ve Ömer b.Abdulaziz de toplumdan farklı bir yaşam sergilemediler.

     Dünyadaki 26 zenginin sahib olduğu servet, dünyadaki nüfusunun yarısının sahib olduğu servete eşit olduğu söyleniyor. Böylesi bir dünyada huzur, güven ve saadetten bahsedilebilinir mi(?) Azgınlar, halkların direniş korkusunu hiçbir zaman beyinlerinden silemiyorlar. Yaptıkları tahribattan doğanın her an tepkisinin endişesiyle yaşıyorlar.

       Yoksulluk ve lüksün ilelebet sorunsuz yanyana durması mümkün değildir.

      İbn-i Haldun: "Aşırı Fiat artışları, tükenişin, bitişin, yıkılışın habercisidir" der.

KURAN PRESPEKTEFİ İLE HALKLARIN(DEVLETLERİN)YOK OLUŞ NEDENİ:(4)

          4.Yöneticilerin Azgınlaşması:

          "Allah, böbürlenenleri,  asla sevmez(Nisa 36)

          "Allah müstekbirleri, büyüklenenleri asla sevmez"(Nahl 23)

          "Kibirle yeryüzünde dolaşma! Sen ne yeri yarabilir, ne de ululukta dağlarla boy ölçüşebilirsin."(İsra 37)

      "Dünya hayatının şımarttığı kişiler yeryüzünde fesad çıkarırlar."(Rad 25,26)

       "Firavun insanlara "Ben sizin en büyük rabbinizim."dedi.(Naziat 24)

       Yine Firavun:"Ben izin vermeden Musa'ya inandınız, ona uydunuz ha! Kesinlikle el ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim"(Araf 123,124).Bu ayet günümüz coğrafyasındaki diktatör ve zorbaların icraatlarıyla ne güzel peralellik arzeder. Aynen Firavun gibi, izinleri olmayan her şeyi yasaklarlar. Mümkün olsa, insanlardan hayal ve rüyalarının hesabını sorarlar, insanları niyet okuma ile yargılarlar.

       Bir ülkenin zengin şımarıkları, azgınları kötülük yaptıklarında, o ülkenin sessiz kalan halkı helak olmayı hak eder, Allah da orayı (sosyal veya doğal bir yolla)  darmadağın eder(İsra 16)

KURAN PRESPEKTEFİ İLE HALKLARIN(DEVLETLERİN)YOK OLUŞ NEDENİ:(3)

       3. Zulmün Yaygınlaşması:

       "Allah, zalimleri asla sevmez"(Şura 40)

       "Allah, zalim olan kavimleri asla hidayete erdirmez"(Bakara 258,tevbe 109)

        "Allah asla zalimleri iflah etmez, kurtuluşa erdirmez"(enam 135)

        Allah zulm  eden memleketleri yakaladığında, yakalayışı pek çetin ve acı çektiricidir"(Hud 102)

      "Nice ülke halkını zulümlerine devam ederken onlara süre verdik. Sonra da kıskıvrak yakayip helak ettik."(Hac 48)

    Kur'an insanları tehdit etmeyi kesin dil ile yasaklamış(Araf 86) iken İslam coğrafyasındaki kimi yönetimlerin vahşet boyutundaki zulüm ve katliamları iktidarlarına ve halklarına hayır getirir mi hiç!

       Kur'an; yöneticilere, halkına karşı alabildiğine yumuşak, merhametli olmayı emreder. Devletler halklarına karşı değil, halklarını tehdid eden her türlü düşmanlara karşı vardır; insanları tüm tehlikelerden koruma sorumlulukları vardır.

       Bir toplumda zulüm yaygınlaşmış ve  toplum da korku ile bunu kanıksamış ise, iktidar, yıkılış sinyallari veriyor demektir.

       "Allah, bazen zalim bir toplumu, yaptıkları zulüm nedeniyle, başka zalim bir toplum ile de savar, yokeder."(Enam 129)

       Amerika'nın veya başka emperyalist devletlerin, sadece halklarına zulüm ederek ayakta durabilen Orta Doğu'daki kukla dikta iktidarlarını devirmeleri, Kur'an'ın bu tesbitinin en güzel kanıtıdır.   Romanyalı yazar Emil Michel Cioren:"En gaddar zalimler, kafası kesilmemiş mazlumlardan çıkar" der.

        Sistemin çürümüşlüğünün fırsatı ile zalimi deviren mağdur, kötü tiynetli ise  zamanla iktidarın kendisine sunduğu güç ile selefine dua ettirecek zulümlerin faili olur.

KURAN PRESPEKTEFİ İLE HALKLARIN(DEVLETLERİN)YOK OLUŞ NEDENİ:(2)

        2.Adaletin Yok Olması:

       Allah, elçisi Muhammed(as)'a: "Aralarında adaletle hüküm ver. Muhakkak ki, Allah adaletle hükmedenleri sever."(mAİDE 42)

       Hukukun adaletle uygulanmadığı  toplumlarda insanlar mutlu olamaz. Adaletin olmadığı devlet de asla güçlenemez, gelişemez.

       "Allah'ın sana bildirdiği şekilde insanlar arasında hak ile hükmedesin diye sana kitabı gönderdik.Sakın hainlerin tarafını tutma!"(Nisa 105)

Resulullah'a yapılan bu hitab, kıyamete dek tüm aile, kabile, şehir ve ülke yönetici ve idarecilerine bir emirdir.

       Resulullah da; geçmiş toplumların helak oluşlarını, cezai hükümlerin fakirlere uygulanıp, güçlülerin bundan muaf tutulmalarına bağlamaktadır.

        "Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe götürmesin"(Maide 8) Şahsi kin, nefret, ihtiras ve menfaatle hüküm verilemez. Devlet; cinsiyet, etnisite, düşünce, inanç veya herhangi bir farklılıktan dolayı adaletten asla sapamaz.

       "Ey iman edenler! Her daim adaleti ayakta tutun! Şahsınız, ana-babanız, akrabalarınız aleyhinde olsa bile, fakir-zengin ayırımı yapmadan, Allah için doğru tanıklık edin, duygularınıza kapılıp adaletten ayrılmayın."(Nisa 135)  Burdaki hitab ve emir bireysel olarak herkese, özelde yöneticileredir.

      Allah, adaleti yerine getirebilmeleri için, elçilerine KİTAB ile beraber TERAZİ ve DEMİR'i vermiştir (Hadid 25) Burada KİTAB, ilahi yasalardır; TERAZİ, ilahi yasaların adaletle uygulanmasıdır; DEMİR de, ilahi yasaların adaletle uygulamasının önündeki engelleri yok edecek güçtür, devlet erkidir. Sahip olduğu erk ile, yasaları, halk arasında adaletle icra etmek Kur'an'ın, devlete, yöneticilere yüklediği sorumluluktur.

     Kur'an; iki şahıs, sınıf, kabile veya halk arasındaki münakaşa, çatışma ve savaşların adaletle sonlandırılmasından herkesi, özellikle de kanaat önderi, aydın ve yöneticileri sorumlu tutmaktadır:

    "İki topluluk savaştıklarında, adaletle aralarını düzeltin. Eğer biri sulhu kabul etmez, zulme devam ederse, hepiniz mazlumun yanında  olun"(Hucurat 9 ila 11)

       Ömer b. Abdülaziz, valisine: "Şehrimizi surlarla değil, adaletle koruyunuz" emrini verir. Adalet yoksa, sur, kale, kılıç, top ve tankların pek önemi yoktur ülkelerin korunmasında.

KURAN PRESPEKTEFİ İLE HALKLARIN(DEVLETLERİN)YOK OLUŞ NEDENİ:(1)

1.Yönetimin Ehliyetsiz Kişilerde Oluşu:

       "Allah, emanetleri (yönetimi) ehline vermenizi ve aralarında adaletle hükmetmenizi emreder.(nİSA 58)

     İslam tarihinde bunun ilk örneği Halife Hz.Osman'ın döneminde yaşandı. Hz.Osman; valilik ve maliye görevlerine ehil olmayan kimi  akraba ve yakınlarını getirmekle sadece kendi iktidarının sonunu getirmekle kalmadı, katline giden yolun kapısını açtı. Sonra da bu olay bu güne dek devam eden, ümmetin ikiye bölünmesine ve asırlarca milyonlar insanın ölümüne neden olacak büyük fitnenin de başlangıcı oldu .(Belki'de bu olay sırrı kader gereği,sonrasında gelecekler için ders alınması gerekli bir vaka idi.Bu hususta Sahabeye dil uzatamayız.)

       Ekonomi uzmanlığı olmayan kişileri hazinedar, askeri eğitim ve deneğimi olmayan kişleri de baş komutan edersen o iktidarın ömrü uzun olmaz. Hayal ve tahminlerle ekonomi yönetilemiyeceği gibi, kabadaylıkla, hamasetle de devlet yönetilemez.

       Bunlar işin ehli olmadıkları için sadist olurlar. İşlerini akıl, bilimsel veriler ışığında, vicdanla değil de, duygu ve ihtiras ile yürütürler.   Hitler'in, Saddam'ın ülkerinin ve civar halkların başına neler getirdikleri herkesçe bilinmektedir.


27 Ocak 2022 Perşembe

HALLAC'IN KATLİNE SEBEB ASLI NEDİR?

 Mevlana Cami hazretleri nefahat'ın da  şöyle zikreder:"Bir gün Hallac'ın kalbinden şöyle bir hatıra geçti ki,Hazret-i Peygamber (sav) mirac esnasında niçin yalnız müminlerin affını diledide bütün insanların affını dilemedi?O anda ruh-ı Peygamberi  mütecessid olarak kapıdan içeri girdi ve "bizim kalplerimiz Allah'ın mahalli ilhamıdır,oraya her ne ilham edilirse öyle hareket ederiz.Eğer bütün insanların affını dilemem ilham edilmiş olsaydı öyle istirham ederdim" buyurdu.Bunun üzerine Hallac, hata etmiş olduğunu anladı ve özür dilemek üzere başındaki sarığı çıkartıp tezellül tavrını aldı.Aleyhis salatü ves selam Eendimiz:

""Sarığını çıkarmak kafi değil, benim rızamı kazanmak için başını da vermelisin" buyurdu.Hallac bu teklife rıza gösterdi.

Onun için dar üzerinde bulunduğu sırada , "bu işin sebebini ve kimin murad ettiğini biliyorum, fakat itaat ediyorum" demişti

EVLİYANIN HİMMETİ

 Şabani yolu erenlerinden 18 asır sufisi İbrahim Has hazretlerinin yazdığı tezkiretül has isimli eserde Hallac ile alakalı şu anlatılır.Genç bir delikanlı hallac-ı  hapiste ziyarete gider.Hallac ile konuşurken içeriye zindanın kumandanı girer ve şeyhin önünde diz çökerek yardım ister."Düşmanlar beni halifeye gammazlamışlar ki devlet adamlarından birinin on bin dirhemini alıp salıvermiş, onun yerine insanlardan bir avamı hapse atmış".Kumandan dedi ki:"Halife beni şimdi katl etse gerek.

Şeyh buyurdu ki "Yürü var git".Adam çıkıp gitti.Şeyh zindanın ortasında yere diz çöktü, ellerini göğe kaldırdı ve şehadet parmağı ile işaret etti.Ağlamaya başladı öyleki gözünün yaşından toprak ıslandı.O esnada zindanın beyi tekrar içeri geldi.Şeyh dedi:"Hal nice oldu?".Bey dedi ki "Azad oldum.Beni halifenin önüne ilettiler.Halife bana nazar edip dedi:"İş bu saate gelince seni katletmek üzere idim.Şimdi sana gönlüm hoş oldu, seni af eyledim.Yürü var, yine zindanda bey olu."

26 Ocak 2022 Çarşamba

HALLAC'IN FİKİRLERİ HUSUSUNDA İNSANLAR ÜÇ GURUPTUR

 Hallac-ı mansur'un fikirleri konusunda zamanında ve sonraki zamanlarda insanlar üç guruba ayrılmıştır.

1-Tereddüt üzere olanlar.Bunlar red ve tekfir hususunda mütereddittirler

2-Terahüm üzere olanlar; Bunlar mazur görme ile kabul arasında yer alırlar.

3-Tevakkuf üzere olanlar;Bu guruptakilere göre Hallac'ın hali remzi, sırri,akıl üstü bir keyfiyettir.

Hallaca karşı çıkan müteredditler gurubu da dört kısımda mütala edilmektedir.

*İktidar.Halife ve  etrafı.bunlar ,sünni inancı koruma endişesiyle Hallac'ın fikir ve sözlerine karşı çıkıyorlar.

*Fakihler:Hallac'ın kendisini peygamber mesabesinde gördüğünü , mucizeler gösterdiğini sandığını, Allah adına konuştuğunu iddia ettiğini belirterek karşı çıkıyorlar

*Şiiler ve İmamiler:Mehdi'nin , Hz.İsa'dan başka bir kişi olmadığını söyleyince , Hallac'a karşı çıkmaya başladılar.Çünkü Hallac'a göre rububiyet herkese sunulmuştur.Badece bir imama ait olamaz.Diğer yandan Hallac'ın bütün inanç sistemi sünniliğe uygundu.

*Hallac'ın arkadaşı olan bazı eski mutasavvıflar:Hallac'ın havasa ait sırları ifşa ettiğini belirterek bu arkadaşları da ona karşı çıktılar.

Ebu Said Ebul Hayr,Hallac la alakalı şu değerlendirmeyi yapar:"Hüseyin b.Mansur , yükseklerin yükseklerin yükseğindeydi.Mağriple maşrık arasında hiç kimse bu tevhid vadisinde onun gibi dolaşmadı.

Hz.Mevlana efendimiz Mesnevi-i şerifinde:"Hüküm ve ifna kalemi , gaddar bir kadının elinde bulundukça Mansur dara çekilir"

ENE'L-HAK NEDİR?

 Enel Hak nedir? Ene'l-Hak (Ben hakk'ım), enellah(Ben Allah'ım) demek değildir.Bu iki söz arasında Kuran'ın beyanları dikkate alınırsa çok fark vardır.Kur'an Allah'ın hem zatından hem de tecellilerinden bahsetmektedir.Allah zatıyla tasavvurlarımızda vücut bulan şeylerden münezzehtir.O, zan itibarıyla bizim idrakimizce kavranacak halde değildir.Hz.Peygamber (sav), "Allah7ın zatı üzerinde değil;onun tecellileri üzerinde düşünün." derken bu inceliği açıklığa kavuşturuyordu.Allah7ın zatını ifade için lafz-ı Celal dediğimiz "Allah" kelimesini kullanıyor.

Allah'ın bir de bu alemde bize kudretini tanıtan tecellileri vardır.İşte bu tecelliler açısından O' nun bir çok ad aldığını görüyoruz.O, tecellisiyle aynı zamanda Hakk'tır.Allah'ın Hak şeklindeki tecellisi en mükemmel olanıdır.Zira Hak mahluk mukabilidir,zata en yakın tecellidir.

Her şeyin iki yüzü vardır.Rabbine bakan yüzü, kendine bakan yüzü.Ve "şey" kendine bakan yüzü itibarıyla adem(yokluk),Rabb'ine bakan yüzü itibarıyla vücut(varlık)tur.Bu yüzdendir ki arifler hakikat semasına yükselenin hakiki vahidden gayrı bir şey görmeyeceğine ittifakla karar vermişlerdir.Ancak bu keyfiyet onların bazılarında ilmi bir irfan olurken bazılarında zevk ve hal oluyor.Böylece gözlerinden çokluk zail olarak ferdaniyeti mahzda gark oluyorlar.Ve akılları kaybolarak mest hale düşüyorlar.Böyle olunca da Allah'ın dışında bir şey -hatta nefisleri bile-onlar için varlık ifade etmiyor.Gözlerinde Allah'dan başka şey kalmıyor.Kendilerini bu hal içinde o kadar yitiriyorlar ki akılları hakimiyetini yok ediyor.Tam bu anda bazıları Enel Hakk, bazıları Sübhani veya mafil cübbeti ilellah diyor.son ikisini Hz.Beyazıt söylemiştir.

Hallac şunu ortaya koymak istedi.Hak'la mahluk arasında asli bir uzaklık , açık bir ayrılık yoktur.Çünkü vahdaniyet bütün varlığı kuşatmıştır.Binanaleyh , nefsinin zahiri cephesinden gerçekten sıyrılan kişi hakiki varlhığıyla başbaşa kalır ki o da Allah'dır.Bu büyük erişte "sen", "biz","ben" diye bir şey yoktur.Bütün bunlar o anda tek şey oluvermiştir.Enel Hakk diye bağıran Hallac değil, bizzat Hak'tı.Nefsini öldüren Hallac'ın diliyle konuşan Allah..Tıpka Hz.Musa'ya ,alev çıkaran ağacın diliyle hitap ettiği gibi. 

25 Ocak 2022 Salı

HALLAC

 Abdülkadir Geylani hazretleri Hallac-ı mansur hakkında şu sözleri buyurmuştur" Hallac tökezlemiş, ayağı kaymıştı.Zamanında elinden tutacak bir kimse yoktu.Eğer onun zamanında olsaydım, onun elinden tutardım.Zira ben, kıyamete kadar ahbablarımdan, müritlerimden ve bana muhabbet besleyenlerden ayağı kayanların ellerinden tutacağım.

SEZEN AKSU

 İnsan hata yapabilir.Hatasız kul olmaz.Ancak topluma mal olmuş sanatkarların hatasında acımasız olmak yanlıştır.Taş atana gül atabilmek evliyanın harcıdır.Erdoğan'ın ,Sezen Aksu ile alakalı kullandığı "dil kopartmak" sözünü hiç kimse tasvip etmedi.1950 Cezayir kurtuluş eylemlerinde Paristeki göstericilerin en önünde Jean Paul Sartre vardı.De Goll başkanlığındaki Fransa'da birileri Sartre'nin bu hareketinden dolayı "Atalım hapse" diye bir teklif sununca Devlet Başkanı sadece şunu söyledi:"Sartre Fransa demektir"..Bu nedenle inisanımızın gönlünde yer alan kişilere dokunmak her zaman ters teper.

Çok güzel söylenmiş bir laftır: bir insanın çıkar peşinde yaptığı doğru işler bile kıymetsizdir, aklının ve yüreğinin izinde yürürken işlediği hatalar bile saygıya değerdir. 

24 Ocak 2022 Pazartesi

İNSANLIĞIN DERTLERİNE ÇARE

 Teknik ve fen insanlığın derdine çare bulamayacaktır.İnsanoğlunun derdinin çaresi yalnız mana, fazilet, iyilik, muhabbet ve hayırhaklıktadır.

DEVİR NAZARİYESİ

 Tasavvufda bir de devir nazariyesi vardır.Şöyle ki; "Alemi gaybdan" "Alemi şuhuda" inen varlık evvela cansız cisim, sonra nebat, sonra hayvan, en sonra da insan görünüşü ile tecelli eder.Alemi gaybdan alemi şühuda inmesi seyr-i nüzul,dört unsurdan geçerek asıl kaynağa varması, kavuşması seyr-i uruç tur ki buna devir denir.

Hz.Mevlyana efendimizde bu hususları işaret eden sözleri vardır:

"Cihanda henüz bağ,şarap,üzüm yaratılmamış idi ki bizim canımız ezel şarabından sorhoş idi."

"Mansur'un Enel Hakk kavgası olmadan , biz cihanın bağdadında Enelhak diyorduk."

"Kudret eli su ile toprağa mimar olmadan, bizim zevklerimiz ve içmelerimiz hakikatlar harabatında mamur ve mükemmel idi."

KADER SIRRI

 Üzeyir Aleyhisselam kader sırrını Hak Teala'dan sordu ve bu soruşunda ısrar etti.Hakk Teala  cevap olarak "Bunu Allah'dan başka kimse bilmez" dedi.Gene ısrarı üzerine "Kaderin mahiyeti üzerine sual sormaktan vazgeçmezsen adını Peygamberlik defterinden silerim " buyurdu.

İMANI TEHLİKEYE ATAN SÖZLER

 "Seni Allah'dan çok seviyorum"

İnanmayan birisi için "Allah rahmet eylesin" demek.

"Dinim, imanım gevredi"

"Ben Allah mallah tanımam","Allah bize zulmediyor", "Şu işe Allah7ın bile gücü yetmez"

"Allah gelse seni elimden alamaz"

"Allah'dan korkmazmısın" denildiğinde "Korkmuyorum" demek

"Allah'ın hiç işi kalmamışta bunu mu yapıyor veya yaratıyor"

"Bana Allah ve Kur'an yeter, peygambere ne ihtiyaç var?"

Kendisine "Müslüman değilmisin?" denildiğinde "Değilim" demek.

"Haram yemek ne tatlı şeymiş?" demek.

Zalim ve haktan sapmış birisine "Adil" demek.

Kendisine "Dünya için ahireti terk etme" denilen kimsenin cevap olarak , "Ben veresiye için peşin olanı bırakmam" demek.

"Falan kimse bana ne emretse yaparım. gavur ol dese bile yaparım" demek.

Birisine "Namaz kıl!" denildiğinde "Ne için namaz kılacağım; malım yok, mülküm yok.Çoluğum yok,çocuğum yok" diye cevap vermek.

23 Ocak 2022 Pazar

İMANA ZARAR VEREN SÖZLER

     İman, insanın en büyük sermayesidir.İnsan imanı elde etmek için aklını, iradesini, gücünü , kuvvetini, bütün imkanını seferber eder.İmansız bir hayat manevi bir ölümdür.İman en üstün nimettir.İman sahibi kişinin imanı muhafaza etmek, korumak, yıpranmasına ve zayıflamasına müsade etmemek en önemli çabasıdır

İman sahibi bir kimse imani meselelerde  ağzından çıkan sözlere dikkat edip imanını kirleten sözlerle dinini kirletmemesi gerekir.Böyle bir hataya düşmemek için akıllı, dikkatli ve titiz davranmalı, hata yaptığını anladığı anda hemen tevbe istiğfar edip imanını yenilemelidir.

Bazı sözler vardır ki insanın imanına zarar verir.Bu söz örneklerinden;

"Allah gelse , seni elimden alamaz"

"Allah beni mi görüp duracak?"

"Burası Allah'ın unuttuğu yer"

"Burada Allah'ın yeri yok!"

"Allah deseydi yapmazdım"

"Allah7ın oğlu dese yapmam"

"Allahlık Ali Bey!""İşiniz Allahlık",

"Allah Baba"

"Yukarıda Allah var"(Bu sözle alakalı Bediüzzaman hazretlerine sormuşlar.Hazret "Bazen kelam küfür görünür, fakat sahibi kafir olamaz"

"Allah7a lazımmış ki öldü"

"Cimrilerin Allah'ı.."

"Kahrolsun Şeriat!"

"Kader Utansın"

"Kahpe felek" 

"Fala inanma, falsız da kalma"

"Azrail suratlı adam"

"Nuh der , peygamber demez"

"Ne günah işledim ki tövbe edeyim"

"Sünnetin yeri mi şimdi, geç onları"

"Bir yudum alsan ne olur? Aslan sütü bu"

"Seninle cennete bile girmem"

"Yalansız iş mi var?","Faiz yemeyen mi var?"

"Sen namazı boş ver, benim kalbime bak!"

"Onda iman ne gezer?"

"İmalat hatası!" (sakat yaratılmış birileri için)

"Öküz aleyhisselam"

"Kıyamet hacılarla hocalarınyüzünden kopacak"

"Tabiat yarattı","Doğanın mucizesi"

Ahirete gidip gelen mi var?"

"Kur'an çarpsın", "Allah çarpsın", "Ekmek çarpsın"

"Allah kahretsin"

"Lanet olsun"

21 Ocak 2022 Cuma

DOLANDIRILMAK

 Gazete haberlerinde İstanbul'da bebek'te oturan bir proesörün telefon dolandırıcılarına on gün içinde on milyon TL dolandırıldığı haberi mevcuttu.Hepimiz bu kadar da olur mu? deriz.Ancak kaza tecelli edecekse aklın iş görmediği, hatta duyu organlarımızın bile işlevsiz kaldığı bir hakikattır."Kader sırrı" insana meçhul olmakla acaba bu vatandaş Hak Teala'nın kendisine sunduğu dünyalıktan fakirin hakkını vermeyip biriken malının gün gelince basit dolandırıcılara eliyle vermesi mi tecelli etti.Dolandırılan şahıs için mutlaka olumsuz düşünmemek gerekir.Az da olsa "imtihan için" bu bela ile sınandığı söylenebilir,Peki dolandıranlar kimlerdir? Hak Teala'nın Tahsildarları.Peki bu tahsildarların konumu nedir? diye soru sorulursa cevap ve yeni sorular birbirini kovalar.Ancak "Haydan gelmiş Hu'ya gider " der isek yeni bir soru sorulmaz ve mesele de biter.

ŞÜKÜR EŞİĞİ YAHUT HAMD ÇİZGİSİNİN BAŞLANGIÇ NOKTASI

 Siz hiç “şükür eşiği” diye bir kavram duydunuz mu? 

Psikolojide “mutluluk eşiği” diye bir kavram var. Yani bir insanın kendisini mutlu hissedebilmesi için kendi kendine koyduğu sınır. Örneğin siz, mutluluğu beş odalı bir evinizin, lüks bir arabanızın olmasına bağlıyorsanız bu eşiğe ulaşmadıkça kendinizi psikolojik olarak mutlu hissedemiyorsunuz. Dört odalı eviniz size yetersiz geliyor. Yeni olmayan ama iş gören arabanız size yetersiz geliyor. 

Şimdi bu “mutluluk eşiği” kavramını aynı mantıkla “şükür” konusunda da uygulayalım.

Bir kimse hangi şeyleri “şükredilmeye değer nimet” kategorisinde görüyorsa o nimete sahip olduğunda şükreder, aksi taktirde elindeki nimeti görmezden gelir. Hatta belki nankörlük eder. 

Mesela bir kimse, “nimet” dediğinde aklına marka elbise ve ayakkabılar geliyorsa bu türden olmayan elbise ve ayakkabısını nimet olarak görmediği için onu şükre değer olarak görmez. Şükür eşiğini yüksek tuttuğu için bu eşiğin altında kalan şeyler ona göre “yok” hükmündedir.  

Allah Resûlü’nün (s.a.v.) şu sözüne bakalım:

“Kim ki canı güvende, bedeni âfiyette, o günkü rızkı da elinde olduğu halde sabaha erişirse sanki dünya bütünüyle ona verilmiş gibidir.” (Tirmizî, “Zühd”, 34)

Şimdi bize sorsalar “dünyanın senin olması ne demek?” diye muhtemelen çok uzun bir liste yaparız. Bu listenin içine neler neler ekleriz. Tabi şükür eşiğini bu kadar yukarıda tutunca bunlara sahip olmadıkça elimizdeki diğer nimetleri şükre layık görmeyeceğiz demektir. Elimizdekilere burun kıvıracak ve "bunlarda nimet mi? Falancanın neleri var” diyerek bizde olmayanları gündeme getireceğiz.

Allah Resûlü ise yukarıdaki hadisinde “şükür eşiği”ni o kadar aşağıya çekmiş ki… Buna göre üç şeye sahipsen dünya senin demektir:

1. Güvenlik: Eğer kendin, âilen, sevdiklerin güvende ise işte bu en büyük şükrü gerektiren nimettir. Zira can, mal, namus güvenliğin yoksa bütün  dünya senin olsa ne fayda? Dünya üzerinde ülkeleri harap edilmiş, yerinden yurdundan edilmiş, can ve namus güvenliği olmayan milyonlarca kişiyi düşünelim…

2. Sağlık: Eğer sağlığın yerinde ise şükre layık en büyük nimetlerin ikincisine sahipsin demektir. “Her işin başı sağlık” sözünü hep söylemiyor muyuz? Şu anda hastanelerde veya başka yerlerde sağlık sorunları ile boğuşan milyonlarca hastayı düşünelim…

3. Günlük rızık: Hadise göre şükür eşiği “bir günlük rızık” olarak belirtilmiş. Çünkü şükür eşiğine ölçü olarak bir yıllık rızık miktarını aldığımızda, 11 aylık rızkımız elimizde olsa bile bu miktar bize yetersiz gelecektir.

Buradan yanlış bir sonuç çıkarmayalım: 

Bu hadis kesinlikle bizi tembelliğe, miskinliğe, “bir lokma, bir hırka” düşüncesine sevk etmek için söylenmemiş. Yine bu hadis, çalışmayı bırakıp hep azla yetinme, aza razı olma amacıyla da söylenmemiş. 

Hadisin verdiği mesaj çok basit: “Elimizde olanların kıymetini bilmek, bu nimetlere sahip olmayanları göz önünde bulundurmak, Rabbimizin her nimetine şükretmek.”

Şöyle de bir gerçek var: Bir insan, nimetleri elde etmeye başladıkça şükür eşiğini de ona göre yükseltiyor. Daha dün, kiradan kurtulmayı bir nimet olarak görürken bir evi olduğunda bu defa şükür eşiğini biraz daha öteye koyuyor. Önemli olan, şükür eşiğini hep düşük tutabilmek.

Şükür eşiğimizi düşük tuttuğumuzda kazancımız ne olacak? 

Nimetlerin farkına varacağız. O nimetlere sahip olmayanları düşünüp onlarla da gerektiğinde paylaşacağız. Böylece Rabbimizin şu vaadine muhatap olacağız: “Gerçekten de şükrederseniz sizlere daha da arttıracağım” (İbrahim 7)

Rabbimiz şükür eşiğimizi düşük tutup elimizdeki nimetlerin farkında olarak kendisine şükretmeyi bizlere nasip eylesin.

20 Ocak 2022 Perşembe

ALLAH ADAMLARININ İMTİHANINDAN

Hz.Şems buyurmuştu:
"Bana, dost gibi davranan biri vardı.Müritlik davasında idi.bir gün geldi:"Benim bir canım var ama bilmem ki senin kalıbında mı yaşıyor?" dedi.Ben kendisini sınamak için şöyle dedim:"Senin paran var.benim için güzel bir kadın bul.Ona ne kadar isterse para ver bunun için" Bu isteğim karşısında adam donakaldı.Ona bir gerçek açıklandı bu isteğimle.Kendisine hayran olduğu , yakın sandığı kişinin ne kadar uzak olduğunu öğrendi.
Şems-i Tebrisi pek çok kişiyi kendini böyle kusurlu göstererek denemiştir.Sadık olup onu gerçekten sevenler yanında kalmışlar, kusursuz dost arayanlar ise hayal kırıklıkları yaşayarak kaçıp gitmişlerdir.Bunların bir sınav olduğunun farkına bile varamamışlardır.

FAKR TAMAM OLUNCA

 Fakr tamam olunca Allah7ı bulursun, sözünün manası "Her kimin nefsi ölürse şeytanı da ölür.Kötü huylardan temizlenerek , Allah'a kavuşur" sözündeki mana gibidir.Bu kavuşmak haşa , zatına kavuşmak değil, yolunda gtmektir

ŞEMS HAZRETLERİNİN KENDİNİ ANLATIŞI

 Her kim sana "Falan kişi seni övdü " derse " Ona söyle ki ben öven sensin.Onu bahane ediyorsun." Her kim sana "Filan kimse sana sövdü" derse, ona dersin ki;"Bana söven sensin onu bahane ediyorsun." "Sana söven , ancak o sövmeyi sana anlatandır" derler

19 Ocak 2022 Çarşamba

"BELA"DEMENİN MANASI

 Ruhlar aleminde Rabbi İzzet'in elestü birabbiküm hitabına ,verdiğimiz "Bela=Evet" demenin manalarından birisi de Hak Teala'nın her bir ruh7a verdiği kadere razı olmasıdır.Bu razılıkla bu aleme olan yolculuğu başladı.Aslında Soran Zat makamından kendisi,sorduğu, sıfat ve esma makamında yine kendisiydi.Çünkü Allah'dan başkavarlık yoktu.

İlim yoluyla bu alemde Allah'ı görenler, aşkla vecde gelip  ilahi gerçeği idrak edince sema 'ya başlar

ERENLER MECLİSİNDE TOPLANTI

 Seyyit Ali baba hazretleriyle alakalı kitap yazan Hatay/Kırıkhan7da mukim Mahmut Durusoy hoca kitabının 19 ncu sahifesinde Seyyid Ali Baba'dan aktarım yapar.Erenler meclisi toplanmıştır.Toplantı'da Kırklardan Murtaza Aziz efendi de vardır.toplantının konusu İstanbul,Boğazlarve Kıbrıs konusudur.Toplantı anında murtaza efendi üç defa sağ elini sert açarak "Ya Resulallah vermedik, vermedik,vermedik" der.Efendimiz tebessüm ederler.

Bu hadiseyi anlatan Ali baba hazretleri dinleyene "Oğlum salihler divanında bu şekilde bir hareket edebe mufayir sayılır amma Murtaza efendi fıtraten celalli olduğu için hoş görüldü" der.

dinleyen kişi Seyyid Ali baba hazretlerine "Baba sen de mi orada bulunuyordun?" diye sorunca hazret gülümser ancak cevap vermez.

NECİB SULTANIMDAN

 Necib Sultanım şunu anlatmıştı.(Kısmen hadise bloğn önceki yazılarında mevcuttur)

1975 tarihinden sonraki bir zamanda iki taksi içinde Ziya Efendi ve dervişleri ile birlikte Tarsus7a Ashab-ı kehf ziyaretine gittik.Namazı kıldıktan sonra Cami İmamı hoş geldiniz dedi.Ziya Efendi:"Hocambeni tanıdınız mı?" diye sordu.İmam:"Hayır" deyip cemaat içinde olan Necib Efendi'yi göstererek yalnız bu efendiyi tanırım.Her cuma gecesi yatsı namazına buraya gelir" der.Cemaata Nerelisiniz? diye sorunca cemaat "Dörtyolluyuz" cevabınhı verir.İmam sorar:"Fırıncı Mehmet Ağa yaşıyor mu?" diye sorunca biz evet dedik.İmam anlatmaya başlar:Birkaç yıl önce idi.İdrar yolum bozuldu.bir taraftan sancı diğer taraftan idrar tutamama.Gitmediğim doktor kalmadı.çare yok.Hac sıram da gelmişti.Çaresizdim.Adamın biri bana "Dörtyolda Fırıncı mehmet Ağa var.Oraya git sana okusun.." dedi.bende kalktım Dörtyol'daki fırıncı dükkanında kendisini buldum.Tarsustan geldiğimi,ashabı kehf camisinde imamlık yaptığımı belirtip mazeretemi söyledim.Bana "Madem o mübarek yerin imamısın ,dolayısıyla Kur'an okumasını biliyorsun .Falan sureyi oku" dedi.Söylenileni yaptım, hastalığım geçti.Rahatlıkla hacca gittim.Kendisine selam ve sevgilerimi iletirseniz memnun olurum" dedi.

Anlatan kişi okunan surenin ismini söylemedi "unuttum" dedi.

LADİKLİ AHMET AĞA

 1888 yılında Konya Sarayönüne bağlı Ladik kasabasında dünyaya gelen Ladikli Ahmet Ağa ile ile alakalı olarak Necib Sultanımın anıları daha önce bloğun yazılarında geçmiş idi.Ladikli Ahmet Ağa'nın Hz.Hızırla ilk karşılaşması şöyle vuku bulmuştur:Ladikli Hacı Ahmet Ağa,Balkan harbi,istiklal savaaşı,1.Cihan harbe savaşlarına katılarak toplamda 26 yıl askerlik yapmıştır.,Süveyş kanalında İnglizlerle savaşırken yaralanır.başından ilginç bir hadise geçer.Kendisi yaralı,etrafında bir yığın şehit osmanlı askeri.Düşman tümünü öldü zannıyşla bırakıp gitmiş.Kendine geldiğinde, , atlı birisinin kendisine yaklaştığını görür.Atlı adam atından inerek ona ismiyle hitap edip geçmiş olsun der.Matarasındaki suyu verir.Seni der karargaha götüreyim.Atının arkasına bindirir.Hemen sonra bir bakarki askeri karargahın önündeler.Aslında üç günlük yol bir anda kısalmıştır.Ahmet Ağa'nın kafası karışır.Adam, atından yaralı Ahmet Ağa'yı indirir.Kendisine şöyle der:"Seni şimdi sorguya çekerler.Kimsin? Nereden geliyorsun?Hangi tabur ve bölüktesin gibi bir sbürü sual sorarlar.O vakit sen onlara "Beni bölük komutanına götürün dersin.Ben senin yanına ilerki zamanda tekrar geleceğim" der ve gözden kaybolur.

Tam on iki yıl sonra Hz.Hızır tekrar Ladikli Ahmet Ağa'ya döner.Ladikli Ahmet Ağa'nın "Hocam" dediği Hz.Hızırla bu tarihten sonra kırk yıl birlikteliği olur.

Ladikli Hacı Ahmet ağa Hatice hanım isimli bir kadınla evlenmiş iki oğlu dört kızıdünyaya gelmiştir.

1980 li yılların sonunda yahut doksanların başında Necib sultanımla birlikte Ladik kasabasındaki hazretin evine uğramıştık.Oğlu bizi Mezarlıktaki yerine götürmüştü.Sanırım o oğlu Ladikte belediye başkanı oldu ve sonrasında dünyasını değiştirdi.  

18 Ocak 2022 Salı

NECİB SULTANIMDAN

Necib sultan'ımın bu anlatımı kısmen bloğun önceki yazılarında kendisinden duyduğum kadarı ile var idi.Bu anlatımı Hatay Dörtyol'da yaşayan mimar Ömer Özel'e anlatmıştır."Bir gün rüyamda Dörtyol'un merkez camisinde namaz kılmış çıkıyordum.Yanıma yaşlı bir kişi yaklaşarak , her halde siz yabancısınız"buyrun bizim haneye gidelim" dedi.Epey yürüdük.Nihayet bir mezarlığa geldik.Kenarları taşlarla çevrilmiş bir mezarın başında durduk."Burası bizim hanemiz" dedi.O vakit ben de"Efendim siz dünyayı değiştirdiniz mi?" dedim.Evet dedi.Banamurtaza Hoca derler.

Uyandığımda düşündüm .Hangi mezarlık acaba? Kime sormalıyım.Çünkü o vakit Kuzuculu mahallesine yeni taşınmışım.İskenderun'da Erzin pasajında terzilik yaparken,Dörtyol'a uğramaksızın direkt giderdim.Bu nedenle Dörtyol7un içini  ve insanlarını pek tanımımıyordum.Rüyanın etkisi ile işyerimden erken çıkıp Dörtyol'a geldim.Merkez camiinde ikindi namazını kıldım.Camiden çıkarken etrafıma bakınarak acaba kime sorsam diye içimden geçirmekte idim.O esnada gğözüme orta boylu vakarlı birisi ilişti.Kendisine yaklaşarak "Efendim ben buralı değilim size birini soracağım" dedim.Beni tepeden tırnağa süzerek "Sor bakalım"dedi."Murtaza hoca varmış, onun mezarı nerede?" dedim.Karşımdaki zat biraz sert bir ifade ile Ne yapacaksın? Nereden tanıyorsunonu?" dedi.Bende bir kenara çekilerek durumu anlattım.O vakit beraberce mezarlığın bulunduğu yere geldik."Bu mezarlık.hangi mezar sen göster" dedi.Rüyamda gördüğüm mezarı görüp "Her halde şu olsa gerek" deyince o zat şöyle söyledi:"Benim adım Ziya Bölükbaşı'dır PTT den memur olarak emekliyim"dedi.Sonra bana :"Benim babamın da mezarı burada onu bana gösterebilir misin? deyince Necib Sultanım şöyle demişti"O zamanlar çalışıyorduk.tembel değildik.Şu mezar olsa gerek diye murtaza hoca'nın mezarının güneyinde bir çaprazdaki mezarı gösterdiğimde Ziya efendi duraksadı ve Bana:"Bundan sonra biz seninle kardeşiz" buyurdu 

MEZARLIKLARIN BEKÇİLERİ

 Hatay/Dörtyol'da yaşamış kırklardan murtaza Aziz hazretleri vefat etmeden önce mezarının bulunduğu bugünkü yere defnedilmesini vasiyet etmişti.Dörtyol yunus Emre ilkokulunun bitişinde bulunan mezarının etrafı okul yapılmadan ve yol açılmadan hep mezarlık idi.Murtaza Aziz hocaya "Niçin karakese bezarlığı değilde Dörtyoldakmi mezarlık?" diye sorulduğunda hazret:"Karakese mezarlığının bekçisi var.Cezayir veya Tunuslu bir zattır.Dörtyoldaki mezarlığın bekçisi yok beni oraya defnedin" cevabını vermiştir.

HIZIRI GÖRMEK İSTEMEK

 Kırklardan Hatay Dörtyol'da yaşamış Murtaza Aziz hazretleri Şamda tahsil yapmakta iken Hızır'ı görmek ister.birisi ona der ki"Emevi camisinde her gün sabah namazını cemaatla kılacaksın.Kırkıncı gün imamın arkasında ve sağdaki kişi Hızır'dır der.Söylendiği gibi yapar.Kırkıncı gün namaza ulaşmakta biraz geç kalır.Camiye girer girmez imamın sağındaki adama bakar.Çok çirkin birini görür ve hayret eder.Sonra namazını kılar .Daha cami içerisinde iken güzel yüzlü birisi kendisine yaklaşır, hal hatır sorar.Camiden çıkınca sekiz-on yaşlarında bir çocuk kendisine yaklaşarak ""Hızır'ı da göremedin ya" diye bir kaç kez söyler.

Aradan yıllar geçer.bir gün Murtaza Aziz hazretleri Mığır yaylasında Hz.Hızır ile karşılaşır.Hocaya der ki:"Şamdaki camide gördüğün çirkin adam, güzel yüzlü insan ve yaramaz çocukhepsi bendim.Ama o vakit ruh makamın bunları öğrenmenize ve anlamanıza müsait değildi.Henüz o makama gelmemiştiniz"

HAY MAKAMINDAKİLER

 Hatay Dörtyol'da yaşamış ve 1967 de vefat etmiş Hacı Emin Efendi , anne ve baba tarafından seyyit idi.Bağdattan gelmişler, Zeynelabidin evlatlarındandır.Dörtyol'da Yahya Kendir isimli bir esnaf mal almak için Antakya'ya gider,işi uzar o gece otelde kalmak mecburiyetindekalır.Odasında iken kapısı çalınır.Kapıyı açarak buyurun der.Bir adam selam vererek içeri girer "Sen nerelisin?" diye sorar.Dörtyollu'yum deyince ;"Hacı Emin Efendiyi tanırmısın?" der.Yahya efendi tanıyorum deyince Adam "Bizden ona çok selam söyleyin" deyince yahya efendi "Selamı kimden getirdin diye sorarsa kim diyeyim" deyince adam,Habib Neccar camisinde hademe" deyin der.Yahya Kendir ertesi gün işlerini bitirip Dörtyol döner ve Emin efendi'nin yanına uğrayıp selamı iletir.Dörtyol merkez camisinde imamlık yapan Emin efendi, "Tekrar gidersen çok memnun kaldığımı ve selam gönderdiğimi" söyle der.Bir zaman sonra yahya Kendir tekrar iş için Antakya'ya gittiğinde Habib-i Neccar camisine uğrar oradaki görevlilerden hademeyi sorar ancak onlar "Buranın hademesi yoktur" cevabını alır.Döndüğünde bunu Emin Efendi'ye söyler.Emin Efendi "O gördüğün adam zaten habibün Neccar'ın kendisiydi" der

MEVLEVİLİKTE OLUMSUZLUK YOKTUR

 Mevlevi dilinde olumsuzluğu ifade eden kelimeler kullanılmaz bunun yerine olumlusu söylenir.Olaylar hayra yorulur.Çünkü kötüye yorulan her şey kelebek etkisiyle tüm toplumu ilgilendirir."Ya hayır söyle ya da sus" Efendimzin emridir.Mevleviler "Hastalanacaksın",düşersin,bozulacak" gibi olumsuzlukları hiç davet etmezler.Dile getirmek hayat bulmasını sağlamaktır çünkü sözler canlıdır ve söylendiğinde gerçekleşir.içimizden dahi geçirmemektir bizden istenen.Olumlama yapılır her dem:"Hastalanmayasın, düşmeyesin,bozulmayacak inşaallah"denir."Işığı söndür" yahut "yak" denmez."Işığı uyutalım, ışığı uyandıralım", "ölüyü gömdük" yerine "kardeşimizi sırladık" denir."Ben" yerine "    FAKİR, "sen" yerine "NAZARIM" sözleri konuşmalarda kullanılır.

Mevlevi'nin Kullandıkları eşyada canlıdır.Giysiler öperek giyilir, eşyalarına saygı gösterilir.Bozulmadıkça, kırılmadıkça atılmaz.Varlıkların ömrü onlar için değerlidir.

SIR HAYATIN SİGORTASIDIR

 Keşif ehli olan Allah dostlarının sırrını saklamasını bilmesi gerekmektedir.Eskiden şöyle örnek verirlerdi:Sular toprak testilerde saklanırlardı.Eğer testilerin içi sırlı değilse, içine konan su dışına sızardı.Bu nedenle içi mükemmel sırlı testiler tercih edilirdi.İnsanların da sır saklayanı makbuldür.Bugün sır kelimesi "şifre" olarak kullanılıyor.Bankamatik şifresi, Bilgisayar şifresi v.s gibi.Devlet sırrı denen sırrı açığa vuranın zahirde ya kafası gider(idam) yahutta hapsihaneye girerdi.Manevi sırları, Hakk'tan olan rüyaları anlatmak bu nedenle önemlidir.Manen izinsiz sırların ifşası da o kişiye zarar verir.Günlük hayatta bir insan "Benim cebimde şu kadar param vardır" dese ve parasını herkese gösterecek olursa herkes onun peşine düşer.Sır insanın hayat sigortasıdır.

Allah'ın veli kulları mana alemine yükselişi esnasında halden hale geçerken çeşitli olaylara şahit olurlar.Ruh sırrına erenlerin mutlaka manada olgun insanların rehberliğine ihtiyacı vardır.Pozitif ilimleri öğreten öğretmenler devletten ücret alırlar.Allah adamları ücret istemezler.

MÜRŞİT YALNIZCA KAPIYI GÖSTERİR

 Yol gösterici , mürşit yalnızca kapıyı gösterir, içeriye girmek için çalışmak dervişe kalır.Dervişin çokluğu değil, emaneti taşıyacak kalitede olması önemlidir."Ben emaneti dağlara taşlara yükledim, yalnızca zalim ve cahil olan insan yüklendi" ayetindeki emanet ,Hak Teala'yı temsil görevidir.Emanet, Allah7ın esma ve sıfatlarıdır.Her insan bunların taşıyıcısı olduğundan kendini bilmeli, verilen sorumluluğu yerine getirmelidir.Mülk suresinde anlatıldığı üzere , insan dünyaya sınav için gönderilmiştir.Kendini bilme, yaratıcısını tanıma, gerektiği gibi insana yaraşır şekilde yaşama.

Burada doğru bilgiyi vermek, öğretmenin görevidir.Öğretmen, vazifesini yaparken "Kınayanın kınamasından korkmazlar"

En büyük savaş insanın kendisiyle olan mücadelesidir.

17 Ocak 2022 Pazartesi

HIZIR MAKAMI

 Alevi-Bektaşi geleneğinde Hz.ali , Hızır makamıdır; adı Haydar'dır.Hay, dirilik kapısı,"Ben ilmin şehriyim, Ali kapısı".Peygamber şehrine girmek isteyenler Hay kapısından , Ali makamından girerler.

"Musa, peygamberliğin ve elçiliğin büyüklüğüne karşın Hızır'ı aradıysa Mevlana hz. bunca faziletleri , hasletleri ve övgüye değer ahlakı, halleri makamları, nurları ve beğenilen özellikleri sayesinde devrinde eşi ve benzeri olmadığı halde Şems-i Tebriziyi aramıştır.O da kendini Mevlanaya feda etmiştir.Bütün peygamberler ve veliler birbirlerini aramaya , birbirleriyle sohbet etmeye memurdurlar"(sultan Veled-Ariflerin menkıbeleri)

BAĞDAT

Bağdat Irak'ın başkentidir.Farsca bir sözcüktür Bağ-dat; Tanrı verdi.Cenneti ifade eden Allah verğisi, lütfedilmiş bapçe.Coğrafyacı Mukaddesi'nin düşüncesi Bağdat için şöyledir:"Her savaş buradan yönetilir ama her barış için de burası insanlığa kucak açar"Hallaç'ın güllerini koklamayan , küllerini kalbinde hissetmeyen, Hüseyin'in kavrulan dudaklarındaki Hak mührünü görmeyen aşık olur mu?

Bağdat sadeftir, güheri dürr-i Necef'tir,

Yanında onun dürr-ü Güher sengü hazeftir,(Ruhi)

 *Bundadır Ma'rufa sermenzil Cüneyd'e cilvegah,

Bundadır Behlül'e zincir-i cünun Munsur'a dar (Fuzuli)

ALLAH ADAMLARI DÜNYANIN IŞIĞIDIR

 Dünyada ışık veren ne kadar araç varsa mutlaka bir yakana ihtiyaç vardır.Çakmak olmayınca hiçbir işe yaramaz.Alemin velileri, öğretmenleri de olmazsa yanma yeteneği olan insanlar,aşıklar işe yaramaz.Zaman denilen rüzgarda Allah adamları yaşamalı ki alemler ışıksız, aşksız kalmasınlar

16 Ocak 2022 Pazar

GÖLGE SAHİPLERİ

" Kişinin dadısı ,Allah Teala'nın gölgesi olursa onu gölgeden ve hayalden kurtarır.Allah'a kul olan , Allah Teala'nın gölgesidir.O, bu alemde ölmüş, Allah Teala ile dirilmiştir..Fırsatı kaçırmadan ve şüphe etmeksizin onun eteğine sarıl ki ahir zamanın sonundaki fitneden kurtulasın"(Mesnevi) 

Keşf ; perdeyi aralamaktır. Perde kalkarsa gölge sahibi görünür.Kendi varlıklarından soyunan , nefisten arınan insanlar Hak Cemaliyle buluşup, hiçliğe geçirilirler.

SORUMLULUĞUMUZ

 Herkese nasibi kadar ilim, aşk bağışlanır, bağışlanandan  da sorumlu tutulur,insan olmanın, dostluğun gereği.

EBEDİ HAYAT

 Nurettin Topçu "Ebedi Hayat" adı ile kaleme aldığı hikayesinde kendi ölümüyle alakalı olarak şunları yazmıştır:

"Biliyorsunuz ki ben öldüğüm zaman siz yatağımın etrafında toplanmıştınız.Hepiniz ilk defa bir insan görüyormuş gibi beni seyrediyordunuz.Hakikatten beni ilk defa seviyordunuz.Bense dostlarının ilk samimi toplantısını etrafımda görerek kendimi mesut hissediyorum.Siz bende gizli niyetler araştırmıyordunuz.Hepiniz de ilk defa kalbinizle yanıma gelmiştiniz.Allah'ın yarattığı gibi birer insandınız.İlk defa beni yalnız benim için , evet ne servetim, ne kuvvetim, nede aranızdaki silik hayalim için , hatta içinizde bazılarının benimsediği fikirlerim için değil, yalnız benim için sevdiğiniz o sahne , herkesin ömründe ancak bir defa yaşadığı sahne idi.Her insanın ancak ölürken elde edebildiği o anı ben dünyada yaşarken elde etmeyi çok özlemiştim"

15 Ocak 2022 Cumartesi

HAREKET DERGİSİ BAŞYAZISI(NURETTİN TOPÇU)

Hareket dergisinin ocak 1969 sayısının baş yazısında Nurettin Topçu sosyalizm davasını şöyle anlatır.

"Vakıa İslam ahlakıyla milliyetçilik idealinin birleşmesinden sosyalizmin tabii ve hatta zaruri olarak doğacağını anlayanlar oldu.Lakin bunların karşısına "sosyalizm , kominizm ile aynı şeydir ' diyen mektep görmemişlerle 'İslam dininde sosyalizm yoktur' diyen islam ahlakından habersiz dimağlar bunu ürperti ile karşıladılar.Fikirlerimizi kabul ettikleri halde sosyalizmin sadece kelimesinden hoşlanmayanlar çoğunluğu teşkil etmektedirler.Bunların hepsinde eksik olan sosyoloji ve iktisat kültürü  ile gerçek islam anlayışıdır.Yine hepsinde müşterek olan vicdan ve kalp terbiyesinin yokluğudur.Bunlar insanı sevmiyorlar.Dualarını Allah'a değil, Allah7ı araya koyarak kirli bedenlerine ve iştihalarına yapıyorlar.Mehmet Akif merhumun şu muhteşem mısraı da tek başına bugünkü manzarayı çizmeye yeterlidir:

Yürekler merhametsiz, duygular süfli, emeller har!

Hepsi gaye edindiği bir muvaffakiyete bağlanmış , dinde ahiret kefili cahil ruhsuz sözde din adamı, dünyadaki vekili bağlandığı siyasi parti veya zümre, ta tabandan tepesine kadar merhametsizliğe bürünmüş , zayıfın ve gafilin zaafı ile gafletini fırsat bilerek hakka saldıran bir kafile teşkil ediyor.Genç neslin din adamları da hayatta muvaffakiyet pehlivanları kesildiler.Amerika'nın iğrenç felsefesi olan prağmatizme dört elle sarılan Rokfeller  ve karneci çırakları mihraba geçiyor.(...) cemaatı kurtaracak gerçek din adamlarının dünya saadet  ve varlıklarıyla dünyanın muvaffakiyet vasıtalarından uzakta, yalnız feragat ve Halk adına halka hizmet görevlisi olduğunu bilen bir kimse görülmüyor.Biz sosyalizmin bir kul hakkı davası olduğunu , ismi ne olursa olsun, İslam dinin cemiyet hayatına , bahusus asrımızın hayat şartlarına tatbikinin tek ve zaruri şekli olduğunu anlatmaya çalıştık.İçinde bulundukları hayat açısından bizi seyredenler arasında haklı ve mustarip yaşayanlarla kalplerinin sesini duyacak kadar hürriyete kavuşmuş ruhlar bize hak veriyor ve bizi tebrik ediyorlar.

Bir gün bizim hak sevgisiyle atıldığımız merhamet cihadı elbette Hakk7ın lütfuna mazhar olacak , şimdi acımasını bilmeyen vicdanlar kendi sefaletlerine acıyacaklar.Allah'a götüren dava yolunda yürürken sabretmek gibi bir cevheri cihat tarihi kaydetmemiş olsa gerekir.Daha çok söyleyeceğiz.Dosta da düşmanada çevrileceğiz.İmansıza da, Yahudi ve mason a alet olan yedi defa hacca gitmiş müslümana da çevrileceğiz.Ruhlara da , bedenlere de akibeti hatırlatacağız.Bir gün mutlaka muvaffak olacağımıza , muvaffakiyetelrin de ruhları ve kalpleri fethetmek demek olduğuna inanıyoruz.Yirminci asrın çölünde yolunu şaşırmış , yeise düşmüş kafileleri nerede ve kimin olursa olsun kurtaracağımıza inanmayanlar bizden değildir.zira "Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir"

SİYASETİN ÇARKINA KAPILMAK

 1961 seçimlerinde Milliyetçiler Derneği mensuplarından elli civarında senatör ve milletvekili TBMM ye girdi.Bunların hemen hepsi Nurettin Topçu'nun öğrencileri ve dostlarıydı.1963 yılı Kurban bayramının ikinci günü kendisini ziyarete gelen Ferruh Bozbeyli'ye hoca şöyle dedi:"Millet sizden önemli hizmetler bekliyor, fakat hiçbir gelişme göstermediniz.Sesiniz çıkmıyor" der.iki üç dönem TBMM başkanı olarakda vazife eden Ferruh Bozbeyli:"Vallahi Hocam, bu iş dışarıda ngörüldüğü gibi değilmiş.Biz de büyük hayallerle Ankaraya gittik, fakat devlet çarkı denen  bu düzen o kadar büyük bir çark ki , ona takılınca, insan sele kapılmış gibi sürüklenip gidiyor" dedi.

AŞK EHLİ OLANLAR BİLİRLER Kİ

 Aşk ehli olanlar bilirler ki , sevmek acı çekmektir.Dünya aşkları vuslata kadar sürer, vuslat gerçekleşince , aşk uğruna çekilen acılar da son bulup sevinç ve mutluluk başlar.Acılar yok olunca aşk da yok olur.

İlahi aşkta ise durum böyle değildir.Onda vuslat olmadığı için acılarla birlikte aşk da sonsuza kadar sürüp gider.Ancak bu yolun yolcuları , çektikleri acılardan şikayetçi olmazlar.Aksine aşklarının ve acılarının daha da ziyadeleşmesini isterler.Bitmesin diye Allah7a dua ederler.Çünkü ruhlarını acılar besler.

Aşk nedir bilmeyenler ve hiç acı çekmeyenler, varlıktan da kendi varlığından  da habersiz olarak bu dünyadan göçüp giderler.Onlar hiç yaşamamış gibi olurlar.

Acılar bizim kaderimizdir,Onlar olmadan biz varlığımızın farkında olamayız.

Nurettin Topçu bu nedenle "Bir insanın büyüklüğü , başkaları için çektikleri acının büyüklüğü  ile ölçülür" demiştir.

NEFRET EDİLECEK HUSUSLAR

 İddia taşıyan DİNDARLIK, gösterişçi AHLAK,alın teri ve el emeği olmayan SERVET, sahtekarlıkla elde edilen ŞÖHRET

DİN ADAMI

 Hz.Mevlana Mesnevisinde insanları dinden soğutan ham sofulara ve taassub ehline  ateş püskürür ve şöyle der:"Benim bu sözlerim Kur'an denizinden çıkartılmış inci taneleridir.Senin eşek kulakların bunu analamaz ve bunlardan haz almaz.Çünkü sen arpa yemeye alışmışsın.İnciden ne anlarsın?"!

DOSTLARINIZA KARŞI ZEKANIZI KULLANMAYINIZ

 "Dostlarınıza karşı zeka kullanmayınız.Dostluklar zeka üzerine değil, kalp üzerine kurulur; güven ve sevgi üzerine inşa edilir" 


İSLAM DİNİNİ KİRLETENLER

 Necib Sultanım 2015 yılında söylemişti.Ak Parti iktidarının İslamiyete büyük zarar vereceğinden bahsetmişti.Bu aynen tecelli etti ve yetişen nesil dinden soğudu.

İslam dinini kirletenler, dinin izzet ve iffetine riayet etmedikleri halde dindar görünen sefillerdir.En baştan yol kesen Şeyhler ve şarlatan din adamlarıdır.Dini, insanların yolunu aydınlatan bir ışık değil de kendi çıkarları için bir silah gibi kullananlardır.Bunlar, dine ve maneviyata susamış halkı,ilim, irfan, edep ve ahlak ile irşat edecek yerde, taassup zırhına bürünüp, kendileri gibi olmayan herkesi kafirlikle, zındıklıklasuçlarlar.emirleri altına girip boyun eğmeyenleri, ihlas ve takva yoksulu olmakla itham eder, susturmaya çalışırlar.,

"İNSAN OLAN BUNU YAPMAZ" DEĞİL "YAPTIRMAZ"

 Ahlaklı davranış olarak "İnsan olan bunu yapmaz" değil "insan olan bunu yaptırmaz" ilkesini öne almak gerekir.Dindar insan günlük beş vakit namazda ve günde kırk defa Allah'dan doğruluk ister,haktan ve hakikattan sapmadan doğru yolda olmayı diler.Lakin yeri geldiğinde haktan ve haklıdan yana tavır koyamıyorsa, kıldığı o namaz ve yaptığı bunca niyaz neye yarar?Yaptığı ibadet, yapanı yalandan riyadan ve gösterişten uzak tutamıyorsa, o kişi nasıl Hakk' a kul olabilir?

MENDERESİN EN BÜYÜK ESERİ NEDİR?

 bu soruyu Nurettin Topçu , bir talebesine sormuştur.Talebe şaşırır bir şey diyemez klasik şekilde yollar,barajlar yaptı .Hoca sorusunu kendisi cevaplar:

"Hayır, hayır geç bunları.bunlar mühim şeyler değildir.Menderes7in en büyük eseri İmam-Hatip okullarıdır.Bu okullar milletin kaderini değiştirmiştir.

VİCTOR HUGO

 "Ey ormandaki ağaçlar, aranızda gezip dolaşırken , hep Allah'ı aradığıma tek tek şahit olunuz.! Şuna da şahit olunuz ki O'na kalbimi , anamdan doğduğum ilk günkü gibi teslim edeceğim"

YÜK MİLLETİMİZİN OMUZLARINDADIR

 Batan bir dünyanın enkazı üzerindeyiz.Yeni bir nizam, ahlakta, hukukta, dinde ve devlette insanlığa dayanak olacak yeni temeller bulma zarureti var.Bu zaruret bugün için neslimizin zayıf omuzlarına yüklenmişve onu şiddetle sarsmıştır.

Batı taklitçiliğine yuvarlandığımız bu devirde kültürümüzün çıkış noktası Mevlana olmalıdır.Müslüman Türk dünyasının bütün ruhu onda gizlidir.Mevlana bize dinin statik olan kalıp ve şekil tarafını değil, dinamik olan özünü tanıtıyor.Onda ruhun gayesi olan hürriyet, kalıpları kırıp , Allah'a götüren en doğru yolu kendi içinde buluyor.Kayıtlardan kurtulup tam manasıyla hür olan mümin, onun aradığı ideal insandır.Bu yol islamın gerçek yoludur.Müslüman cemaatını , son asırlarda, bu yoldan saptıran ve dindarlığı bir takım beden hareketleri, bir nevi jimnastik haline getiren ve sihirbazlık sistemine yaklaştıran din adamlarının telkinleridir.Maddeyi kutsallaştırıp hayatın yegane gayesi yapan tarihi maddecilik insan hayatının her alanında hakimiyet kurup ruhu öldürmek amacındadır.

ARİSTO

 Aristo yirmiden fazla meselede İslam'la çatışma içindedir.İslam düşünce dünyasında Aristo(nun hegomanyası beş asır sürmüştür.İmam Gazali hazretlerine kadar devam eden bu hegomanya Gazali tarafından kırılmıştır.Gazali, filozoflara hücum anlamına gelen "Tehafüt-ül Felasife" adlı eser yazarak filozofların nerede, hangi ayetlerde , nasıl ters düştüklerini açıkça ortaya koydu.Bu kitabında, onları on yedi yerde sapıklıkla, üç yerde kafirlikle suçladı.İbni Rüşt ise üstadları Aristo'yu savunmak için Tehafüt'e tehafüt isimli kitabı yazdı,Aristoculuğu savundu.

Gazali ile birlikte söz konusu filozofların İslam adidesini bozdukları ve taprip ettikleri inancı  git gide yaygınlık  kazanarak felsefgenin yerini ,kurandaki meseleleri , yine Kuran ayetiyle ve Efendimiz(SAV)'in hadisleriyle çözmeye çalışan "Kelam ilmi" almaya başladı.

Gazaliden sonra içtihat kapısı kapanmıştır.Doktriner ahlak alanında hala birşey yapılamamıştır.Kur'anın özünü alıp onu tam olarak kendi nefsinde yaşatabilen Resulullah efendimizdir.Ancak O'nun ahlakının , sınıf sınıf bütün insanlar için , insan mantığına ve aklına irca edilip anlaşılır bir dille ve sistematik bir şekilde yeniden tanzim edilmesi lazımdır.Yani toplanmasına, tertip edilmesine ve bir sistem halinde ortaya konmasına ihtiyaç vardır.Tümünü birden kavrayabilen ler, müstesna insanlardır.Evliya olan büyükler bir bütün olarak bu ahlakı zaten yaşamaktalar.

İLİM ALLAH'INDIR

 Dilimizde bazen "Batı'nın ilmi" şeklinde yanlış bir tabir çıkar.İlim Allah'ındır. Allah7ın verdiği şu akıl nimetinin eseridir.O ilmi bulanın malı değildir.Çünkü o ilim bulunmadan öncede mevcuttu."İlim Çin'de de olsa gidip alınız" hadisi şerifinin manasını böyle anlamak gerekir.Onun için hiçbir ilim hor görülmez, küçümsenemez, hepsine hürmetle bakılır ve değer verilir.

İlim ve din meselesinde Pascal'ın şu sözü anlamlıdır:"Az ilim Allah'dan uzaklaştırır, çok ilim Allah'a ulaştırır"

DUA

 dua iki kısma(hamleye) ayrılır.Önce Allah'la münasebet kurulur, sonra da Allah'dan dilek dilenir.Birinci harekette ruh, Allah7a doğru yükselir, ikincide Allah7a dilek sunulur.Bu iki unsur birleştirilerek duanın tarifi şöyle yapılıyor:Hürmetlerimizin kendisine sunulması, dileklerimizin arz edilmesi ve affımızın istenmesi için ruhumuzun Allah'a doğru yükselme halidir.

12 Ocak 2022 Çarşamba

DİN ADAMI

 Din adamı iddia sahibi olmamalıdır.Kibir ve iddiadan uzak alçak gönüllü ve tevazu sahibi olmalıdır.Din adamları içine nüfuz etmiş siyasetçiler en zararlı tiplerdir.Çünkü siyasetçi din adamını kendi tarafına çekip kullanmak isteyecektir.

Vaaz nedir? Vaaz din telkinidir.Vaazın esas gayesi , sırf aklın bilgisini vermek değildir, iman aşısı yapmaktır.

AŞK MUKAYESE KABUL ETMEZ

 bir insanı sevdiğiniz zaman, o insan en büyüktür.Asla başkası ile kıyaslanmaz.Bu nedenle Allah dostları arasında kıyaslamayı ,o kimseleri sevenlerin yapması doğaldır.Çünkü kendimürşidi en büyüktür.bu aşk'ın gereğidir.Ancak şunu bilmek gereklidir kiİslamın en büyük din olduğunu ifade etmek için Diğer dinleri küçültmek gerekmez.İslamın buna ihtiyacı yoktur.Herhangibir inanca aşkla bağlanan için büyüklük, küçüklük diye bir şey yoktur.Aşk mukayese kabul etmez.Hiçbir şekilde aşkın ölçüsü olmaz.O hep büyüklüğü yaşatır,İddialar hırstan kaynaklanır.Her iddia ve ihtiras sadece sahibini küçültür.

İDEAL BİR DİN ADAMI ŞİFRELERİ

 Nurettin Topçu, ilk açılan İmam Hatipler arasında bulunan İstanbul İmam Hatip okulunun Lise kısmı açıldıktan sonra okulların açılmasında büyük emeği ve gayreti olan Celal Ökten hocanın isteği ile ders vermeye başlar.Okulun müdürü Mahir İz' dir.bir kaç ay sonra okulun muhasebesiyle alakalı görevli Saniye hanım bir sabah müdürün odasına gelir ve Nurettin bey'den şikayetçi olduğunu belirtir ve şunu söyler:"Bütün öğretmenler geldiler, ders ücretini aldılar.Nurettin bey gelmedi.Kaç kerre kendisine haber saldım,ücretler hazır gelsin alsın dedim hiç oralı olmadı.üç aylık ücreti birikmiş zimmetimde duruyor, lütfen siz söyleyin gelsin alsın."

Hoca'nın ders günü cuma günü.Mahir Bey, Topçuya haber salar ve odasına gelen hoca'yı koltuğa oturttuktan sonra meseleyi aktarır ve niçin parayı almadığını sorar.Topçu:"Ben bu okula ücret almak için gelmiyorum, ibadet için geliyorum".Müdür şaşırır:"Nurettin bey siz devletten zenginmisiniz?Bu sizin hakkınız.Sevap kazanmak istiyorsanız, parayı alır fakirlere dağıtırsınız.Burada bunca fakir talebe var,siz imzayı atın, muhasebeci zimmetten kurtulsun.Biz o parayı ihtiyaç sahiplerine ulaştırırız".

Topçu "Müdür bey.Ben buraya ibadet için geliyorum.siz de bilirsiniz ki ibadet para için yapılmaz.Ben imzayı atıp parayı zimmetime geçirdikten sonra  o parayı ha yemişim  ha fukaraya dağıtmışım ,bir şey değişmez,dedi.

Müdür bey ısrarla:"Nurettin bey bu para tahakkuk ettirilmişve devlet tarafından ödemesi yapılmış.Biz artık onu iade edemeyiz.siz sadece imza atın,parayı almayın.İstemiyorsanız bundan sonra ücret tahakkuk ettirmeyiz, mesele de biter" dedi.Topçu müsade isteyerek "zil çaldı sınıfta olmalıyım" diyerek çıktı.Mahir İz, Topçu'yu yıllardır tanıyordu.Lakin bu kadar idealist olduğunu bilmiyordu."Ne tuhaf adam, ne kadar da idealist.Tıpkı Mehmet Akif bey  gibi".Hayranlığı daha da arttı.

Mahir iz müdür olduğu 1957 tarihinden sonra üç sene İmam Hatip'in lise kısmına felsefe öğretmeni olarak devam etti ve bu hizmetinden dolayı kuruş almadı.

Yıllar sonra bu hadiseyi soran bir talebesine şunları söyledi:O okuldan mezun olacaklar, umumiyetle din sahasında görev yapacaklar.Din uğruna verilen hizmetler, hiçbir maddi ücret söz konusu olmadan yalnızca Allah için yapılmalıdır.Ben hizmeti Allah için yapmalıyım ki , öğrencilerimden Allah için hizmet etmelerini bekleyelim.Biraz da sizlere örnek olmak istedim.O yüzden ücret almamam gerektiğine inandım

(Emin Işık;Çağdaş bir dervişin rüyası)

11 Ocak 2022 Salı

YAKUT TAŞI

 Sarı, kırmızı, mavi renklerden oluşan taşın en kıymetlisi nar tanesine benzeyendir.Şerbet yapılarak içilebilen bu cins, kalp dostu olarak bilinir.Güneş atındaki taşlar hararetten , ışıktan etkilenip değerli taş haline dönüşür.Yakutlaşan kişiler dürüst ve her varlığı koşulsuz seven Hak dostlarıdır.

ŞEMS'DEN

 Dilber gitmiş, mum sönmüş, saki uyuyakalmış

Can ver ki onun vuslatı bir daha ele geçmez

Sermest olanlara şeriat kadehiyle bade verilmez

Tecrit ehli erenlerin birlikte içtikleri mecliste ,

Kendi nefsine tapan gafillere bir damla bile verilmez.

10 Ocak 2022 Pazartesi

MEZUNİYET YILLIĞINDAN

 İstanbul Erkek Lisesinin 1960-61 mezuniyet yıllığında "Kıymetli Gençler" başlığı taşıyan yazısında Nurettin Topçu  büyük hocalığın sırrını şu cümlelerle açıklıyordu:

"Zihnimizi, zekamıza hizmetkar yaptık.Düşünerek girilen tek kapı , yalnız sınıf kapısıdır.Şuna inanınız ki , dünyada hiçbir fetih , kaderin sırrına vakıf olanlar için , sınıf kapısını açmak kadar şerefli değildir.Bizim işimiz sizin yalnız zekalarınızı işlemekten ibaret değildir.Aynı zamanda kalplerimizi yoğurmaktır.Biz sizin bir takım dersleri öğrenen zeka makinaları olduğunuzu hiç düşünmedik.Şahsiyet ve halleriniz, bizim hünerimizin gerçek eseridir.Yükseltilen bir ruh, bir deha eserinden daha fazla bir şeydir; bir alemin yaratılışı gibidir.Bize, "siz ne iş yapar, ne vazife görürsünüz?" diye soranlar olursa , onlara sonsuz sevinçle içimiz taşarak, "Bizim vazifemiz karakter yapmaktır, şahsiyet yaratmaktır" diye cevap vermekle saadet buluruz"

BEERGSON

 Nurettin Topçu, doçentlik tezi olarak Bergson'u tercih etmişti.Tez kitabının ön sözünde bunun nedenini şöyle açıklar:

"Bergson, mistik sezgiye dayalı (vahy kaynaklı) iman ve ahlakın , insanlık için tek kurtuluşyolu olduğunu savunmuştur.çağın iman arayan ruhunda geniş yankılar uyandırmıştır.Sezgi metodunu ortaya koymakla on dokuzunca yüzyılın ümit ve imanını kaybeden insanlığına, ümit ve imanı yeniden getirmiştir.Bu özelliğinden dolayı her ülkede ilgi ve takdirle karşılandı.Tesirleri kısa zamanda bütün dünyaya yayıldı.Henüz yaşamakta iken , onun kadar takdir ve alaka gören  ve öylesine anlaşılan bir filozof belki de yoktur.Yirminci asırda , birbirini takip eden rölativist felsefe akımlarının karşısında Bergsonculuk, insanlık vicdanının ümit cephesini adeta bekçisi oldu.Hayatının sonlarında , mistisizmi şahane tahlillerle müdafa eden tezini ortaya koyarken  onda, Allah7a kavuşmak isteyen inanmış bir ruhun hamlelerini hissediyoruz.Bergsonculuk, her asırda insanlığın dikkatini çekebilecekümit ve ilham kapılarını açmıştır" 

KÜÇÜK HÜSEYİN EFENDİ

 Mareşal Fevzi Çakmak hazretlerininde mürşidi olduğu ifade edilen Küçük Hüseyin Efendi hazretleri , tasarruf ehli bir mürşit arayışları içinde olan Abdülaziz Bekkine hazretleriyle ilk karşılaşmaları şöyle anlatılır.

Abdül Aziz Bekkine hazretleri, şeyhin huzuruna girdi, elini öptü karşısında diz çöküp oturdu.Efendi gözlerini yumdu.Baş ucunda tik tak , tik tak diye çalışan bir saat vardı.Saati mi dinliyordu, yoksa misafire söyleyeceği şeyi mi düşünüyordu?Epeyce bekledikten sonra , kendisi de gözlerini yumdu, bakalım efendi ni diyecek diye beklemeye başladı.Saatin tik tak diye çıkarttığı  seslerin Allah , Allah zikrine dönüştüğünü duydu, birden irkildi ve gözlerini açtı.Şeyh efendi gülümseyerek, "Evlat,galiba bizim dervişin zikrine agah oldunuz, öyle mi?" dedi.Abdülaziz hazretleri içinden "Ber aradığım şeyh efendiyi buldum?" deyip sevindi.Şeyh efendi :"Evlat biz seni çok sevdik.Sende istidat var, lakin nasibin bizden değil.Ümidini kesme , aramaya devam et,ararsan bulursun" dedi.ve şöyle devam etti:"Madem ki zahmet edip bize geldin, sana bir nasihatte bulunayım:Elat, dervişlik çok güzel, fakat mürşitlik çok zor.Sakın irşada talip olma.Allah feyzini artırsın, inşaallah bulursun" diye dua etti.

Abdülaziz Bekkine hazretleri uzun bir süre mürşit aramaya devam etti ve nihayet Gümüşhaneli Dergahın'nın şeyhi Mustafa Feyzi Efendi'ye intisap etti.Sülukunu tamamladı

ŞİHABÜDDİN SÜHREVERDİ HAZRETLERİNİN VASİYETİNDEN

 Avarifül Maarif isimli tasavvuf eserinin sahibi Şehabeddin sühreverdi hazretlerini vasiyetlerinden dir:
*Ey oğlum! Dünyalık hususunda kendinden aşağısına bak.Ahiret ve din işlerinde ise senden üstün olanlara bak.Halini buna göre ayarlarsan saadete erersin.Aksi halde kendini helak edersin.

*Ey oğul! Başkan olmayı isteme, çünkü başkan olmayı isteyen ve seven ebediyyen felah bulmaz.Hüküm verenlerin ve sultanların meclislerinde bulunma, insanlarla münakaşa etme.Seni metheden kimsenin sözüne aldanma.Seni kötüleyen kimselerin sözlerinden dolayı üzülme.

Ey oğlum! Allah Teala'nın verdiği her şeyden tat aldım.Fakat afiyetten daha tatlı bir şey bulamadım.Acıları da denedim.İhtiyaçtan daha acı bir şey bulamadım.Taş taşıdım,demir taşıdım, fakat borçtan daha ağır bir şeye rastlamadım.