31 Ocak 2018 Çarşamba

FATİHANIN SON AYETİNİN MUHATAPLARI

"gayril mağdubi aleyhim ve leddalliyne"nin manasını genellikle hocalar hıristiyanlar ve Yahudiler olarak belirtselerde bu kapsama dahil olanlar Gadabına müstehak olanlardan delalette kalanlardan, Hakkın rububiyet lütfunu unutanlar,tahkiki bırakıp taklitte kalanlar, ubudiyyet kapısından kovulanlar, mekrü istidraca mazhar olanlar şeklinde algılamak gerekir

SIRATI MÜSTAKİM İKİDİR

Sıratı müstakıym iki nevidir:Biricennete giden sırat-ı müstakıymdir ki "Vallahü yed'u ila darisselam"(Yunus 25) ayeti celilesi bunu ilan eder.Bu yol eshabı Yemin içindir.İkincisi Allah'a giden sırat-ı müstakıym dir ki buna sıratullah denir:"Ve inneke letehdi ila sıratın müstakıym"(Şura 52) fermanı sübhanisi bunu ilan eder.Buyol Sabikıynin hakkıdır.Burada mütabaat-ı Muhammediyyede kemale erenler  için şühudu cemal ve celal vardır.

KUR'AN OKURKEN ÇEKİLEN EUZÜ

 Kur'an'ı huşu ve hudu' ile okuyabilmek için taharet-i lisan yanilisanın temizlenmesi şarttır. Lüzumsuz konuşmak,bühtan, dedikodu, lisanı kirletir. Onun için Kur'an okunurken istiaze edilir, Allah'ın fazlına sığınılır.
Nitekim "Feiza kare'tel kur'ane feste'ız billah",(Nahl 98) "Kur'an okuduğun zaman , sizinle kelamım arasına umur-imasiva karıştırılmasın"nazmı celili bunu beyandır.
Cenab-ı Hakk buyuruyor ki:"Benim sıfatı ilahiyem olan kelimetullahı yani Kur'an'ı okumak istediğin an,ona muhatap olmaya niyet ettiğin zaman :"Ben Allah'ın rahmetine iltica eder, kalbimi, nefsimi Allah'ımın fazlu rahmetine ilsak eylerim" diye rahmeti ilahiyeden koğulmuş, uzaklaştırılmış şeytandan bana sığın,"
Demek oluyor ki, İnsanın, Rabbisinin huzuru müşahedesinde , füyüzatı ilahisinde müstağrak kalmasına mani olan bilcümle şeyden Hakk'a ilticadır.Bu da marifetullah ile olur. Çünkü şeytan ancak arifin kalbinden korkar.Zira arifin kalbinin semasından doğan şemsi hakikat-ı Muhammediyye şeytanı yakar ve uzaklaştırır.
Kul bu şekilde Rabbine istiazesini  yapınca Cenab-ı Hak: "Korkma! İsmimi an.Rahman ve Rahıym olan Allah'ın ismi ile başlıyorum de" buyuruyor.
Besmelede üç ismin, yani Allah, Rahman, Rahıym isimlerinin beraber zikrolunmasında üç cins kula işaret vardır:
1- Feminhüm Zalimün linefsih (Fatır :32)
2.Ve minhüm muktesıd
3.Veminhüm sabikun bilhayrat."
Biliniz ki mevcudat:Besmelede bulunan Allah, Rahman Rahıym isimleriyle vücud bulmuştur.İsmiCelal olan "Allah" lafzı İsm-i Zat'dır.İsm-i Kemal olan "Errahman" ismi: İsm-i sıfattır.İsm-i Cemal olan "Errahıym" ismi: İsm-i Ef'al dır.
İşte Bu Besmele'deki esma ile alem vücuda gelip mevcud olmuşdur.

30 Ocak 2018 Salı

RUHUNDAN UZAKLAŞILAN CUMA NAMAZI

Efendimiz (sav) buyurmuştur:"Müminim dediği halde birbiri ardınca üç cuma namazına gitmeyen münafıktır".Acaba niçin böyle buyurulmuştur?Bu kadar ağır bir sonucun elbette büyük hikmeti olsa gerektir.
Bir defa cuma namazı öyle bir namazdır ki ; bir defa :İslam olmayanlara karşı büyük bir kudretin, şuurlu bir imanın, izanlı bir varlığın, dini hislerle kalbi çarpan bir kitlenin varlığına işarettir.
Cuma namazını emir veya reis, yani milletin başı olan zat kıldırır, hutbeyi de kendisi okur, yahut yerine tayin ettiği şahıs okur.
Emir ve reisin hutbeyi kendi okuması:Bir hafta zarfında memleketi nasıl idare ettiğine dair millete hesap vermesidir.Bundan sonra da :İslamın gününe gün; mukadderatının ne olacağını, teali ve terakki yollarının neler olduğunu düşmanlarının ne vaziyette olduğunu , buna karşı yapılacak hazırlıkların neler olacağına dair  konuları belirtir.
Bu şekilde devlet idarecisi askeri ve halkını toptan ilgilendiren bir namaz olduğudur.
Bugün kü cuma namazları :Diyanet teşkilatının gelir elde etme günü ve namazı olarak telakki ederek minber ve kürsinin manevi makamlarını dünya metaı cemi için araç olarak kullanıldığı yere dönüştürülmüştür.

29 Ocak 2018 Pazartesi

BESMELEDEKİ SIR

Adem'e naibi Hak(Hakkın vekili) denmesinin sebebi şudur:Cenab-ı Hakk esmai ilahisini Adem'e talim buyurdu, sonra kendi ismini sordu:Adem:"Unutturuldum , bilmiyorum ya Rabbim" deyince Cehab-ı Hakk."O halde seni yer üzerinde "Naib-i Hak" kıldım diye ferman eyledi.İşte besmeledeki sır da budur.Bir insan Hakkın ismini andığı zaman , kendini unutursa, o işi bizatihi Hak yapar.

DEĞİŞMEYEN TEPKİLER

Kur'an dan öğrendiğimize göre bir topluma peygamber gönderildiği zaman toplumların tepkileri aynı olmuştur:"Sen de bizim gibi insansın? Senin ne üstünlüğün var ki? Sen yalancısın? Yanında peygamber olduğun hususunda delilin var mı? Şayet doğru isen gökteki ayı ikiye parçala?, akan suyu tersine yürüt" gibi yalanlama,aşağılama ve fiziki kuralların dışında bir hal istediler ,Mucize ile desteklenmesine rağmen akabinde ağır eziyet ve işkencelere maruz kaldılar.İsrailoğullarının kendilerine gönderilen 20 den fazla peygamberi öldürdükleri rivayet edilir.Bunların en başında Hz.Yahya ve Hz.Zekeriya (a.s)dır.
Tebliğ etme,irşad etme ve güzel örnek olma yolunda bugün peygamberlik görevini ,peygamber varisleri yerine getirmektedir.Toplumun davranışları bunlara  karşı da aynı olmuştur.Belki canına kast etme gibi vahşi davranış bugün olmasada diğer tepkiler aynıdır.Hakteala'nın yarattığı bir beşer ağzından konuşması şeriatı yaşadığını söyleyen toplum tarafından halen kabullenilmemektedir. Devleti idare eden liderlerinin  sözlerini emir kabul ederken,Allah adamlarının mübarek ağızlarından çıkanlara kulak tıkamaktadırlar.ve biz,eski toplumların tepkileri gibi:"Senin Allah'a yakın olduğunu nasıl bileceğiz? sorusu halen canlı vaziyettedir.
"Hak, insanın basarı ile basir ve sem'i ile Sami olur"nüktesi insanı kamil içindir."İNNELLEZİYNE YÜBAYİ'UNEKE İNNEMA YÜBAYİ'UNELLAH.."fermanı sübhanisi bu hususu apaçık eder.İnsanı kamil alem suretinin ruhudur.

28 Ocak 2018 Pazar

HAKK'DAN ALANLAR

Varisi nebevi olan büyük Veli'ler Cenab-ı Hakk'dan aldıklarını konuşurken,Hakk'ın malikiyet ve rububiyetine , kendilerinin ise memlukiyet ve ubudiyyetine işaret buyururlar da Cenab-ı Hakk'ın rububuyeti ile kendisinin kalbine ilka ettiğini, kendisi de memlukiyet ve ubudiyeti hasebiyle Malik ve Seyyid'in emrine imtisalen, onu kabul edip, kabiliyetli olan talibine ilka ettiklerini söyler.

27 Ocak 2018 Cumartesi

PEYGAMBER'İN MANEVİ VARİSLERİ

Necib Sultan hazretleri otuz yıl önce bir halini anlatmıştı.Halbuki şahsıyla alakalı konuları hiç konuşmazdı.Anlattığı ortamdan dolayımı idiki daha sonra bu şekildeki sözlerine hiç rastlamadım.Kendisi rüya olarak aktarmıştı."Kabenin kırk odası varmış.baktım birkapı açık hemen koştum içeri girip kapıyı kapattım...".Hasan Hüda hazretleri de ,Necib Sultanla alakalı(gıyabında) demişti ki:"Biz Resulullah (sav) ile görüşmek için kapıda bekleriz.Necib efendi çat kapı girer.."
Fahri Alem hazretleri kendisine varis olan kimse ile her an görüşür, ona görünürmüş.Çünkü Resulü Zişan hiçbir alemle mukayyed olmayıp,alemi Berzah'da da mahbus değildir.Bütün alemlerde sureti mahsusaları ile zahir olur imiş.Hatta bu makamda fani olan tam velayet sahiplerinde de aynı sır geçerli imiş.Tüm hikmetli işler ,Enbiya hazeratının gönüllerinden esmai ilahiye vasıtasıyla aleme nüzul etmektedir..
Resulullah (sav) hazretleri,Füsusul Hikem adlı eser için Hz.Muhyiddin'e "Bu kitabı al, insanlara arzet,  menfeatlansınlar" buiyurmuştur.Füsusul hikem isimli kitapta ne buyurulmuşsa Resulullah'ın emrettiği şeylerdir."Emri maneviyyiyi emri hisside zahir etmiştir"Edebi ilahi ile müeddep kimseye şeytan yaklaşamaz.Füsus kitabında Hz.Muhyiddin,Resulullah'ın tercemanı olmuştur.

26 Ocak 2018 Cuma

ZİYADE AŞK ÖRNEKLERİ

İmam Malik hazretleri hac farizasını ikmalden sonra Medine'ye uğrar.Tam şehrin kapısından girdiklerinde İmam malik birden bire ayakkabılarını çıkartır.Bunu gören ,talebeleri ve dostları gayri ihtiyarı sorarlar:"Ayakkabı ile gezmek şeran caiz değilmi?"İmam malik hazretleri cevaben:
"Caiz.Fakat benim aşkım buna müsade etmiyor ve bana Habib-i Ekremin basıp gezdiği bu topraklarda ayakkabı ile gezemezsin diyor.Onun için ben çıkarmak zorundayım.Size karışmam.Dinen de böyle yapın diyemem". demiştir.
Bu zat o kadar nazlıdır ki,Resulullah (sav)='in hayatında nasıl karpuz yediği hususunda bir bilgiye rastlamadığı için ömrü boyunca karpuz yememiştir.

KURANI TERTİL ÜZERE OKUMAK HADİSESİNİN BİR BAŞKA BOYUTU

Şeyhi Ekber Hz.Muhyiddin buyuruyorlar ki:
"Henüz pek genç iken bir gemide seyahat ediyordum.Geminin güvertesinde idim.Güvertenin kenarına ilişmiş bir yolcu daha vardı.Gece idi.,denizde azametli dalgalanma  vardı.Bir an baktım ki kenarda bulunan yolcu sarsıntıdan muvazehesini kaybetti ve birden bire denize yuvarlandı."Ayy düştü!" dememe fırsat kalmadı ki yolcu, bu aleme mensup olmayan gayet latif bir mahluk tarafından hemen gemiye çıkartıldı ve kulağına doğru bir şey söylendi.Acaba hayal içinde miyim  diye bir an durakladım.fakat hayal içinde olmadığımı biliyordum.Bilgim daha yakın ifade etmesi için yolcuya yaklaştım,üstünü başını yokladım,su içinde idi ve suları sızıyordu.Bu defa dayanamıyarak merak içerisinde:
"Bu hal nedir?Seni sudan çıkaran kimdir?"diye sordum.
Yolcu Cevaben:
"Ben de senin gibi bir şey bilmiyorum"dedi.Yalnız dalganın sarsıntısı ile denize düştüğüm an ; zamana, mekana sığmayan bir muhakeme içinde idim.Kendi kendime artık öyle bir yerdeyim ki" diyordum "Burada hiç kimse elini uzatamaz.Ve şimdi öyle biri lazım ki kudreti, kuvveti; denize de , dalgasına da bütün varlığa geçsin.İşte bu zamana sığmayan muhakemenin neticesinde ki derhal teslim oldum, aşk ile :(ZALİKE TAKDİRÜL AZİYZİL ALİYM(Yasin 38)dedim.Bu cümlenin neticesinde senin  gördüğün , benim ise görüp bilemediğim o latif mahluk  beni derhal tuttu ,çıkardı sonra da:"Yabancı değilim.Okuduğun ayetin manasıyım.Emri ilahi ile vücudlandım, seni çıkarmaya memur edildim" dedi ve benden kayboldu."
Hazreti Muhyiddin bunu aynen belirttikten sonra;
"VE RETTİLİL KUR'ANE TERTİYLA"(Müzzemmil 4) ayetini beyan ederler  de:
"Kuranı Mübinin harflerini, kelimelerini okurken hakkını yerine getirerek okuyunuz.Zira haricde vücud bulur, O hakkını vermeden okursanız eksik vücudlu olarak zahir olur.Bir de Kur'an'ı hakkıyla okuduktan sonra ihlas-ı tam ile iman ile tefekkür edin de o vücud canlansın ve istenilen şeyi yapsın" buyurur

25 Ocak 2018 Perşembe

HAZRETİ ÖMER'İN AZINLAKLARA DAVRANIŞ ÖRNEĞİ

İslam devletinde yaşayan ve azınlık olarak telakki edilen diğer din mensuplarının  farklı hukuki statüleri vardır.Bunlar,İslam devletine cizye nam altında vergi verirler ve devlet himayesinde olurlar.Halife Ömer efendimiz bir mecliste dostları ile birlikte otururken azınlıklardan bir ihtiyar dilenci Ömer'in huzuruna geldi ve elini açtı, adam ellerini açar açmaz Hz.Ömer'in rengi kül gibi oldu, yanındakiler Ömer'in bu vaziyetinden çekinerek:
"Ya Emirel Müminin!bir şeye mi canınız sıkıldı?"diye sordular. Hz.Ömer:"Nasıl sıkılmaz? Allah'a ne cevap vereceğiz? Bu adamın gençliğinde kendisinden vergi aldık mı? elbette aldık.O halde ihtiyarlığında dilendirtmek Muhammedilere yakışır mı idi ? Çabuk beytülmalden bu adama maaş tahsis edin"buyurdular

İMAM ALİ HAZRETLERİNİN VALİSİNE TENBİHATI

İmamı Ali efendimiz, Vali olarak  tayin ettiği şahsa şöyle tenbihte bulunur:
"Dikkat et! Sana müşavir olanların en kötüsü bilirmisin kimdir? Senden evvel edepsizlerle hemdem olup , onların cürmlerine ortak olanlardır.Bunlardan hiç kimseyi kendine mahrem ittihaz etmemelisin.Zira canilerin a'yanı, zalimlerin yaranı olur.Sen reyü tedbire tamamıyla sahip , özü sözü doğru, kavval olmaktan ziyade fa'al kimseleri kendine mahrem ettihaz et,sonra onların seni alkışlamalarına da kızma.Şunu bil ki ; çok alkış insanı azamete sevkeder, sahte varlık verdirir.Sakın adamın iyisi ile kötüsü nazarında bir olmasın.Zira bu hal iyileri iyilikten soğutur, kötülerin  de kötülüğünü artırır.
Yine dikkat et! Milletten bir ferdin şikayetini, derdini dinlerken yanında adamlarından kimseyi bulundurma, onlara sert yüz gösterme ki o adam derdini serbestçe sana söyliyebilsin.Sıkılıp konuşamayan olursa , ne söylemek istediğini irfanınla anla ve :"Böyle mi demek istiyorsun?"diye kendin aç.Gücün yetmeyip de o işi yapamazsan hiç olmazsa gönlünü al."

TÜKENİŞİN İŞARETLERİ:ZENGİNİN SORGULANMAMASI

Efendimiz zamanında bir hırsızlık hadisesi oldu.Hırsızı huzura getirdiler.Çaldığı meblağ miktarı hesap edildi.Hesap neticesinde tutan yekün ,İslam ahkamı üzerine elin kesilmesini icap ettirdi.Sahibi Şeriat olan hırsızın elini bizzat Cenabı Peygamber kesecekti.Hırsızın eli şeriat masasına kondu.Efendimiz (sav)'in  mübarek gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı,sahabe de ağlamaya başladı.Nihayet dayanamadılar:"Ya Resulallah! çok rikkate geçtiniz, suçluyu bari affetseniz" dediler.
Resulü Kibriya buna karşılık:
"Elbette rikkate geçerim.Bir mümin kardeşinizin eli kesiliyor.Avf edemem.Zira ilahi hükmü her şeyin üstünde tutarım.Ne olurdu şehadette bulunmasaydınız.Korkarım bu şehadetiniz bu adam garib, fakir olduğu için olmasın.Ve şunu bilin ki:İNNEMA ÜHLİKELLEZİYNE MİN KABLİKÜM ENNEHÜM KANU İZA SERİKA FİHİMÜŞŞERİYFÜ TEREKUHU VE İZA SERİKA FİYHİMÜZZA'IYFÜ EKAAMU ALEYHİL HADD./sizden evvelki milletlerin helaklerinin en mühim sebebi:içlerinden büyükleri mevkı sahipleri hırsızlık ettiği vakit hiç sual sorulmayıp, hali üzerine terk olunmaları, mevkı'i olmayan zaif tabakadan hırsızlık yapacak olursa hemen cezalandırılmaları idi.İşte bu hal sizden evvelki kavimlerin helaklarının en mühim amili oldu.Onun için nefsim yed-i kudreti ilahiyyesinde olan Allah'ıma yemin ederim ki bu hususta en sevgili kızım Fatıma de olsa onun da elini keserim" buyurdular.
İşte Büyük dinin adaleti,değişmeyen ilahi ve ebedi hükümler.
(Suçlama dosyaları hiç açılmaksızın kapatılan mevki sahipleri ile dünyevi maksatlarla bunu kapama gayreti içinde olanlara ithaf olunur)

İNSANIN EN ALÇAĞI KİME DENİR?

İmamı Hüda Hz.Ali efendimize:"Alçak kime derler?" diyesorduklarında:
"EZELLÜNNAS MU'TEZİRÜN İLA LEİYM"/Nasın en alçağı, alçak adama karşı yüz suyu dökendir" buyurmuştur.
Efendimiz (sav) buyurmuştur:"Allah'ın merhamet eli altında bu ümmet daima durur.Fakat nevakit ki :İlim adamları ümerasına uşak olur, dalkavuk geçinmeye çalışır,her ne olursa "isabet ettiniz efendim"denir yani " evet efendimcilik" başlar, nevakit ki:Salihleri, saidleri; alçaklarına,şakilerine tezkiyede bulunur, el şaklatır, edepsizlileri , hayırlılarına ihanet etmeye başlar.İşte bunlar yapıldı mı Cenabı Hak o kavmin üzerinden derhal merhamet elini çeker."

24 Ocak 2018 Çarşamba

ZALİME MEYL ÖLÇÜLERİ

Hud suresinin 113 ayetinde buyurulmaktadır ki:"Zulmedenlere eğilim göstermeyin!Aksihaldeateş size dokunur.Sizin için Allah'dan başka dostlar yoktur.Sonra size yardım da edilmez."
Zalime ednayı meyl(en ufak meyl) nasıl olur?"diye sorulduğunda"Birmecliste bir zalimin ismi,övülerek zikredilse desen de orada bulunsan da sükut etsen o zalimemeyl etmişsayılırsın " cevabı verilmiştir.
Bu nedenle Efendimizin yolundan gidenler zulmdentitrerlerdi.Hz.Ali (kv) buyurmuştur:"Zulme uğrayan, zaifin hakkı, kavisinden(kuvvetlisinden) alınamayan bir millet kat'iyyen payidar olamaz".
Hz.Ömer (r.a) birgün ata binmişvaziyette giderken bir sokağın başında üç dostu ile karşılaşıp selamlaşırlar.Dostları yaya kendisi at üzerinde olarak konuşa konuşa yürümeğe başlamışlar.Elli adım gittikten sonra Hz.Ömer7in birdenbire rengi değişmiş vaziyette atının dizginlerini çekerek:"Arkadaşlar, hemen ayrılalım"demiş.Yaya olan dostları:"Ya Emirel müminin.Acele bir işiniz mivar da süratle gitmek istiyorsunuz?2 deyince Hz.Ömer:"Hayır " der.Dostları:"O halde müsade buyurun da , konuşa konuşa gidelim." deyince Hz.Ömer"İmkanı yok!Hemen ayrılacağız.Sebebine gelince:Ben at üzerinde , sizin de yaya olarak rikabımda yürümenizden şimdi bir tefahur(öğünme) hissettim.O sıfat da geldi mi zalim olurum, alçak olurum.Bana emanet olarak verilen bu ümmeti inim inim inletirim.Sizin bu şekilde benim rikabımda yürümenize gelince; o da size zillet yükler.Siz de bu sıfata bilmeden sahip olursunuz insani seciyenizi ayak altına salmış olursunuz.Binanaleyh bizim bu halimize Allah'da ,Resulullah'da razı olmaz.Haydi Selamün aleyküm" demiş ve ayrılmıştır.
Bu suretle deİslam dininde zulme rızanın zulm,küfre rızanın küfür olduğunu hareketleriyle isbat etmiştir.

BAL DAMLALARI

*Cahil ile arkadaş olanın muhakkak manevi vücuduna bir elem gelir.
*Gönlü uyanık adama "aşık adam" derler.Akl ile aşk birbirinin zıddıdır.Akldan boşanmadıkça aşk kucaklanamaz.Bu aşk, romanlarda okunan değildir.Bu öyle bir aşkdır ki, hakikat yoluna çıkanlar ona uyarlar.
*Nefsi ancak aşk tepeleyebilir.
*Hırs galib olursa , altın can gibi gelir
*Harisin başı, bela taşına çarpmadıkça kulağı nasihat kabul etmez.
*La şey olan laşe'yi kıble yapmak, ne büyük bir gaflettir.
*Hakikatta alim, çok okuyan, çok yazan manasına değildir.Gönlü uyanık olan kimseye alim denir
*Cahil insanın manasını zehirler.Ne kadar tatlı konuşsa da dışı hoş, içi boş olduğundan , insanın vaktini çalar.Vakti çalınan kimse de uhrevi faidelerden ve kalbi nurların kazancından mahrum olur.
*Yalnız iyilik etmekle kalma.İyiliği Allah'a götürmenin çaresine bak.
*Kudret kendi muhabbetinin tercihini ister.
*Topraktan çıkanı yeme, biraz da gönülden çıkanı ye de genç kal.

BAL DAMLASI EVLİYA SÖZLERİ

*Sıhhate kavuş da perhiz kalksın.
*Nefsini teslim almadıkça insani hüviyetinden bir şey  alamazsın.
*Keduret(kederli,gamlı) zamanında gönle girmeye çalışınız.
*Ey Ademoğlu !Nafile Kudret'e iisyan etme.Allah'ın yollarını ölçmeyee kudretimiz yoktur.Karar bizim akıl ve mantığımızla da değildir.Allah'ın iradesine bağlıdır.
*İnsanın ümmidsizliği, gam ve keder içinde yaşaması: Kendi saadeti için yaşamak istemesinden dolayıdır.İnsan Allah için yaşar ve O'nun için yaşadığını idrak eder ise gam ve kederden azade olur, hayatın zevkini almaya başlar..Çünkü hayatı insana Allah verir.
*Ateşi su ile korkuturlar ama , suyu ateşle korkutamazlar
*Beşeriyetin karışıklığının madeni :"Sen çalış ben yiyeyim; ben yaşayayım sen ne olursan ol" çirkinliğidir.Beşer bu seviyeye düşünce , canavarları utandıracak cinayetler,rezaletler meydana gelir

KALIP TABİBE,KALB HABİBE MUHTAÇTIR

Kalıbın vazifesiyle kalbin vazifeleriayrılmıştır.Kalıbın tabibe ihtiyacı olduğu gibi kalbin de habibe ihtiyacı vardır.İnsan emaneti ilahiyyeyi taşıdığından bu emaneti ruh taşıdığından insanın yalnız tenini beslemekle kalmayıp ruhunu da beslemekle mükellefdir.Mevcudat , Hakk'ın muhabbetinin tecellisiile zuhura geldiğinden mahluk-u HHüdaya karşı rikkatle, merhametle kalbi çarpmayan kimse henüz makamı insaniyete ayak basmamış, belki de hayvandan da daha aşağı derecede kalmıştır.

PEYGAMBERİMİZİN YAŞANTISI HİÇ DEĞİŞMEDİ

Efendimiz (sav) yirmiüç senelik görevi sırasında vaktiyle biravuç kimse kendisbine iman etmişken nasıl yaşıyorsa ,Veda haccına yüzkırkbinkatılıp döndüğünde yine aynı şekilde yaşadı.İstese kendisine mükellef bir saray kurdurtabilirdi.Ama onun sarayı kırık kalblerde, eldokunulmayan gönüllerde kuruluyordu.Vefat edeceğisırada Hz:Ali(kv) 'e ,Ya Ali koş.Aişe'ye git, onun yanında altı altın var, çabuk onutasadduk etsin az daha lekeliyüzle çıkacaktım" buyurdu.Büyük Peygamber beşerin dünya saadetini veahiret saadetini nasıl kazanabileceğini ana hatları ile yaşantısında gösteriyordu."Mümin aldanmaz" derken şüphesiz bu şühud alem olan dünya alemine karşı aldanmayacağını belirtiyordu.Keza "İki günü eşit olanın aldanacağını" belirtiyordu.

İSLAMIN İLK DERSİ

İslam mektebindeki ilkdersşudur:Allah'dan gayrı herkes fiilelerinden hesaba çekilecek ve herkes hesab verecektir.Bu dersten numara alan derhal terakki edecektir.

İSLAM AŞK DİNİDİR

İslam dini kabili tecezzi değildir.Yanibir kısmını bölüp inanmak,birkısmını kabul etmemek mümkün değildir.Onun cüz'ünden ferağat küllünden(tamamından) ferağat hükmündedir.

23 Ocak 2018 Salı

İMAN AĞACININ TEVHİD YEMİŞLERİ:AHDEVEFA/FAZİLET/KEREM VEMÜRÜVVET

Bu üç meyve şu hadisede en güzel şekilde anlatılmıştır:
Hz.Ömer (r.a) mühim bir mesele için eshabı topladığı bir ortama iki kişinin bir genç delikanlıyı muhafazaları altında huzura getirdiklerini görür.İki kişi:
"Ya Emirel müminin, biz filan kabiledeniz.Bizim babamız kabileler arasında kerem ve insani seciyyesiyle şeref kazanmış bir pirdir.Bu gün kendi bahçesinde meyve toplarken bu genç delikanlı babamızı öldürdü,biz de Allah namına ihkak-ı hak istiyoruz"
Hz.Ömer gence dönerek:"Davacıların şikayetini dinledin, ne diyeceksin?" deyince genç gayet temkinli bir vaziyette:"Ya Emirel Mü'minin! dedikleri doğrudur " diye cevap verdi.Gencin bu edası herkesi şaşırttı.Genç şu cümleyi de ilave etti "Eğer müsade edilirse meseleyi bir de ben izah edeyim"diyerek hadiseyi anlatmaya başladı:"Efendim ben çölde yaşayan bir insanım.Seyahata çıktım.Altımda gayet güzel,şeceresi çok temiz, yürüyüşü herkesi meftun eden bir atım vardı.Şöyle niyet ettim :Şehre girdiğim vakit hangi yolu takip ederse o yolu takip edeyim dedim.Karşımda meyve ağaçları bol bahçeli bir sokak çıktı, bu sokağa saptım, bir duvar üstünde meyvası olan bir dal sarkmıştı, atım dala uzandı ve kopardı.İkinci bir ziyan yapmasın diye atımı çekerken bir ihtiyar gayet gazaplı bir çehre ile duvardan çıktı, elindeki taşı atıma fırlattı, taş isabet eder etmez atım nefes almadan ruhunu teslim etti, benimde bu acıklı vaziyet karşısında ihtiyarım elimden gitmiş olduğundan ihtiyarın fırlattığı taşı aldım kendisine fırlattım, onun da eceli gelmiş olmalı ki o da bir sayha attı ve öldü".
Hz.Ömer :"Cinayeti ağzınla itiraf ettin binanaleyh kısas yapılacaktır" dedi.Gencin halinde hiç değişiklik olmadan :"Ya Emirel Müminin Ben müminim.Rabbim bu cezayı istiyorsa seve seve razıyım.Yalnız bir ricam var.Benim küçük yetim bir kardeşim var.Babam vefatından evvel onun için bazı şeyler ayırdı ve kardeşin rüşte erince bunu ona ver diye bana vasiyet etti.Ben o paraları gömdüm ve yerini benden başka bilen yoktur.Yarın huzuru ilahide yetim benden hakkını ister.Bana üç gün müsade edin parayı bulunduğu yerden çıkarayım, yetim kardeşime de bir sahip bulayım,geleyim"dedi.
Hz.Ömer:"Nasıl olur ?"diye sordu.Genç:"İçinizde bana kefil olacak kimse vardır elbette" deyince Halife:"Kim olabilir?" diye sordu.
Genç bu defa huzuru halifede olan eshabı gözden geçirmeye başladı ve birden bire gözü Ebuzer Gıfariye çarptı:"Bu zat bana kefil olur" dedi.
Herkes hayretleEbuZer'e baktı.Ebuzer (r.a)"Hay hay kefil olurum,gitsin, üç gün sonra gelsin" buyurdular.
Genç gitti.üç gün geçtive müddetin sonu geldi ama genç ortada görünmüyordu.Hadisede bulunan zevatlar toplanmışlardı.Davacılar:"Süre geçti.Kefil için kıyas isteyeceğiz" diyorlardı.
Hz.Ömer :"Vallahi ben de tatbik edeceğim" buyurdu.
EbuZer hazretleri de:"Vallahi ben de tatbik ettireceğim" dedi. ve abdest alıyordu.Herkesin göz yaşı dolmuştu.Tam o sırada genç kan ter içinde birdenbire içeri girdi:"Beni affediniz,bizi intizarda bıraktım.Çocuğun dayıları uzağa gitmiş , onları bulmak için geciktim"diyerek özrünü belirtti.Herkes hayretler içinde idi.Herkes içinden:"Bu genç nasıl geldi?"diyordu.Genç:"Yoksa beni gelmeyecek mi zannettiniz?Ben müminim yahu! Mümin diye ahdine vefa gösterene denir"sonra Allah'a teveccüh ederek:
"Ya Rabbi Benim sana olan imanımın nuru yüzüme aksetmedi mi bunlar şüpheye düştüler?"diye gözü yaşlandı.Gencin imanından çıkan bu sözler Ömer'in gözünden de yaş getirmişti.Genç sözüne devam etti:"Ben gelmeyip de :'Artık Muhammediler de ahde vefa kalmamış dedirtecek kadar alçakmıyım?"dedi.
Ömer (r.a)Ebuzer'e hitaben:"Ya Eba zer bu gencin babasını tanırmısın,kabilesini bilirmisin?"dedi.Ebuzer:"Hayır ya Ömer! Bu suali  bu gence nasıl kefil oldun manasında soruyorsun zannederim.Beni herkes bilir.Hazret-i Resulullah'a nasıl iman ettiğimi herkes bilir.Binanaleyh ben de:"Muhammedilerde fazilet kalmamış dedirtemezdim"
Bu cümleler huzurda bulunanları cezbelendirmişti.Davacılara rikkate gelerek:"Ya Emirel müminin biz de Allah için kıyasdan vazgeçiyoruz.Siz de:Artık Muhammedilerde kerem ve mürüvvet namına bir şey kalmamıştır dedirtmeyeceğiz" dediler
Varını Allah'a satanlarda bu haller görülür.

LAİLAHE İLLALLAH FIRKALARI

Tarihte görülmüştür ki Nübüvvet nurundan uzaklaşıldığında La ilahe illallah,Muhammedün Resulullah,Kur'an Kitabullah diyen fırkalar oluşmuş,birbirlerini boğmuşlar ve mezhepsel ihtilaflar başlamıştır.Mezhep ihtilaflarında bile kayd u şart taklit,ve müçtehit azlığıdır.Cehl devrine girince  dine karşı ihlasda sarsıntı başlamış ,ulema arasındaki cidal ve ihtilaf büyümüş, bu suretle dine hizmet eden adamların azaldığı, ulemanın ümeraya uşak olarak geçinmeğe başladığı görülmüştür.Keza ulema, hükümdar nezdinde makbul olmak ve onların meşrebi, neşesi yolunda menfaat celbi ile meşgul olurken ,hükümet başları ise kendi ikballeri için dini kullanmışlardır.

22 Ocak 2018 Pazartesi

BAL DAMLASI SÖZLER

Ehlullahın her sözünden hakikatlar ifade edilmekle bu sözler bir iksir gibi bakırı altın yapar,kalbi uyandırır."Bal Damlası" kavramı altında bunları ehline sunacağız:
*Allah'ın hilm sıfatı, sanki bir müskir gibidir.Nefsimiz onun ile sarhoş oldu da Şeytan'ın ayıbı ve fesadı meydana çıktı.(Müskir:Sarhoş eden şey)
*Ebediyete inanmayanlar, fazileti menfeata pek kolay tercih etmezler.
*İslamın gözünde zulm , o derece menfurdur ki , dost, düşman sıfatı ile yalnız insanlara değil , canavarlara karşı bile reva görülmez,
*İsyankar nefsi , nihayet aç bırakarak itaate, teabbüde (ibadet etmeye) sevk etmelidir.
*Hata kuyusundan yol bulmak istersen (kurtulmak istersen)ah'ının ipine yapış
*Ten ehlinin yanında edep başkadır;gönül ehlinin yanında edep başkadır.

SEYYİD HASAN İNCE

Bu zat Dörtyol Özerli mahallesinde yaşamış  ve dünyayı değiştirmiştir.Babası ile Kırklardan Murtaza Aziz hazretleri iyi arkadaş olup birlikte Kanal harbine iştirak etmişler.Azizim Necib Sultan anlattı:Halk bu zata ŞIH HASAN der idi.Seyyitlerden dir.Maraşlı Ahmet Tahir Efendi'nin halifelerindendir.Özerli çayının kenarında bulunan 30 dönümlük bir araziye zeytin v.s ekerek bahçe haline getirmiş ve uzun yıllar bakmıştır.Kadastro komisyonu geldiğinde komisyonda bulunan birileri,Hasan Efendi bizi yemeğe götür Rakımızı içir bu araziyi senin üzerine tapulayalım" teklifini şiddetle red eder.Necib Sultan'ım bu durumdan  daha sonra haberdar olur.Derki "Efendi bana deseydin de o işi sen yapmayıp ben yapsa idim bu arazinin tapusu senin adına çıksa da bölgede kurulan Demir çelik fabrikasında çalışma için buralara yerleşen insanlara birer parsel olarak satsa idinde ihtiyarlığında rahat etseydin"teklifine verdiği cevap:"Orası Beytül mala ait bir yer.Nasıl tapusuna sahip olabilirim".Ehli Beyt bu kadar ince düşünür.

KALBİ İLİMLER/HAKİKATLAR


 Aklın erişebileceği hakikatlar ile eğitilmiş  kalbin erişebildiği hakikatler var; Batın ilmi kalb ile elde edilebilen bir ilim olup içe aittir.Diğer bilgi vasıtalarının erişemediği perde arkasına ait ilimdir. Elbette bu ilim, herkese açık  “zahir” Kur’an ve din bilgisine aykırı olmayacak, ümmetin üzerinde birleştiği dinden başka ve farklı bir getirmeyecektir, ama  vahyin bildirdikleri içinde öyle konular, âlemler ve hakikatler var ki, bunların bilgisine erişebilmek için yine Allah’ın insanlarda yarattığı; ibadet, tefekkür, perhiz ve zikirle gelişip açılacak olan bir başka ilim vasıtasına (kalbe) ihtiyaç vardır. Kalbini te’dîb etmemiş olanların da bilgi vasıtalarına açık olan din bilgisi Müslüman olmak ve amel edildiğinde cennete girmek için yeterlidir, daha ötesi ise daha fazla cehde ve cihada bağlıdır.

Gazzâlî işte bu kalb vasıtasıyla ulaşılan ilme “mükâşefe ilmi” diyor ve şöyle açıklıyor:

Bu bâtının ilmidir ve ilimlerin ulaşmak istediği hedeftir. Bazı âriflere göre bu ilimden nasibi olmayanların sonlarından korkulur. Bu nasibin en aşağısı böyle bir ilmin olduğuna inanmak ve onu ehline bırakmaktır.

Bir başkasına göre: Kendisinde şu iki kötülük bulunan kimseye bu ilimden bir şey açılmaz: Bid’at ve kibir.

Dediler ki: Dünyaya gönlünü kaptırmış, nefsinin arzularına esir olmuş kimse başka ilimleri elde edebilir ama bu ilim onda gerçekleşmez.

Bu ilmi inkar edenin en az cezası onu tatmaktan mahrum kalmasıdır. Bu ilim sıddîklerin ve mukarrablerin ilmidir.

Bu mükâşefe ilmi, bir nur, bir aydınlıktır ki, kötü sıfatlarından temizlenip arındıktan sonra insanın kalbine doğar ve bu nur sayesinde daha önce adını duyduğu ve okuduğu, manası hakkında açıklığa kavuşamadığı, eksik manalarla yorumladığı birçok şey aydınlığa kavuşur ve artık şu konularda hakikat bilgilerini elde eder:

Allah Teâlâ’nın münezzeh zâtı, yüce ve eksiksiz sıfatları, fiilleri, dünya ve ahireti yaratma hikmetleri, ahireti dünya ile irtibatlandırmasının  sebebi ve şekli, peygamberin, peygamberliğin ve vahyin manasının bilgisi, şeytanın, “şeytânlar ve melekler” ifadesinin manası, şeytanların insana düşman olmalarının nasıllığı, meleğin peygamberlere nasıl göründüğü, vahyin onlara nasıl ulaştığı, göklerin ve yerin melekûtunun ne denek olduğu, kalbin manası, şeytanlarla meleklerin kalbde ve kalb için nasıl çatıştıkları, kalbe şeytan ile melekten gelen telkinlerin birbirinden ayrılması, ahiret, cennet, ateş, kabir azabı, sırat, mizan, hesap ne demektir bilinmesi… Allah’a kavuşmanın, O’nun değeri eşsiz benzersiz yüzüne bakmanın, ona yaklaşmanın, yakınına komşu olmanın, Mele-i A’lâ (melekler alemi) ile arkadaş/yoldaş olarak yaşanan mutluluğun, meleklere ve peygamberlere yakın olmanın, cennetliklerin derece ve makamlarının farklılığının ne demek olduğunun; evet bütün bunların ve daha nicelerinin bilgisi. Bunları detayları ile anlatmak uzun bahisler ister; çünkü bunlara iman eden insanların bu konulardaki bilgileri çok farklıdır. 

İşte bazı örnekler:

* Kimilerine göre bütün bunlar misaller ve temsillerden ibarettir; Allah Teâlâ’nın ahirette kulları için hazırladıkları şeylerin insanlar ancak isim ve sıfatlarını biliyorlar, mahiyetlerini ise ne bir göz görmüş, ne bir kulak işitmiş, ne de bir beşer kalbi hayal edebilmiştir.

* Kimilerine göre bunların bazıları misallerdir, bazıları ise kelimelerin insanlar tarafından anlaşılan manasına uygundur.

* Kimileri, Allah’a ait beşer bilgisi, “Onu bilmekten aciz olduğunu anlamaktan ibarettir” derken, bazıları Allah hakkında büyük bilgilere ulaştıklarını iddia ediyorlar.

* Bazılarına göre insanların Allah hakkındaki bilgilerinin sınırı, sıradan insanların (avamın) inancının ulaştığı şu çizgidir:  Allah vardır, her şeyi bilir, her şeyi işitir, her şeye gücü yeter, her şeyi görür, konuşur...

* Bizim mükâşefe ilminden maksadımız (bize göre mükâşefe ilmi) bütün bu konularda perdenin kalkması, öyle ki, insanın gözüyle gördüğü şeyde şüphesinin kalmaması gibi  bu konuların da açıklığa kavuşmasıdır. Ve bu ilim, insanın cevherinde (özünde) mümkündür; yeter ki o cevher dünyanın pisliklerine bulaşarak paslanmış ve kirlenmiş olmasın!

* Ahiret yolunun ilmi (muâmele ilmi) derken, “Allah’ı, O’nun sıfatlarını ve fiillerini bilmenin önünde bir perde teşkil eden pislikten, pastan ve kirden bu aynayı temizleme ilmini kastediyoruz. 

TEMİZLEME NASIL OLACAK 

Nefsin arzularından uzak durulacak, bütün hallerinde peygamberlere uyulacak, onlar örnek tutulacak, kalbin aydınlanması ve Hakk’a yüz çevirmesi ölçüsünde bu hakikatler de onda ışıklanacaktır. Bu ilim kitaplardan elde edilemez; nasıl, kimlerden hangi eğitimle elde edilebileceği bilgileri bu kitabın (İhyâ’nın) ilgili bölümlerinde  gelecektir

DÜNYA MEDENİYETİ/DİNMEDENİYETİ

 Kuş iki kanatlı uçar.İki kanadın mevcudiyeti kuşu maksada ulaştırır.İnsanında kemalata ulaşması ve yaratılış maksadına ulaşabilmesi için  dünya ve ahiret kanadına sahip olması gerekir.Bu nedenle insanların Din medeniyetine ve dünya medeniyetine sahip olmaları huzuru getirir.Ancak bu iki medeniyetin kuralları birbirine zıt olsada bu iki zıtlık birbiri ile barıştırılabilirse mutluluk gelir.
Din medeniyetinin istinad noktası “Hak” dır.Hakk’ın şe’ninin neticesine razı olmaktır.
Dünya medeniyetinin istinat noktası “Kuvvet”tir.Kuvvetin şe’ninin neticesi ise boğuşmak,mücadele etmektir.Zalim; aciz kalınca kuvvete sarılır.O zanneder ki hak kuvvettedir. Halbu ki kuvvet Hak’dadır.Beşeriyet bu sahaya düşünce yıkım başlar.
Din medeniyetinde hedef:”Fazilet” dir.Faziletin şe’ninin neticesi ;Aslının, Rabbının, meadının rızasıdır.Dünya medeniyetinde hedef “Menfeat”dır.Menfeatın şe’ninin neticesi ise:-nefsani ihtiyaçlar hiç bir vakit doymayacağından-boğuşmaktır.Beşer bir işi yapacağı vakit  derhal “Ne menfeaatim var?”sorusunu sorar.
Din medeniyetinden hayat:”Yardımlaşmadır.Allahsız bir zerre olmadığını idrak ile hukuka riayettir.Dünya medeniyetinde hayat ise “cidal/mücadele” diye tarif edilir.”Nasılsınız?”diye sorduğunda “mücadeleye devam” cevabını alırsınız.
Dünya medeniyetinde gaye :”Şehvet”tir.
“Din medeniyetinde şehvet yok mudur?” diye bir soru sorulursa gaye olarak değil ücret olarak vardır.Yani din:”Ey insan oğlu !Sen kudretin insan dokuma tezgahını hamilsin.İnsan kadar terbiyesi güç , kadriniaz bilen bir mahluk yoktur.Sen bu külfeti üzerine alıyorsun, ben de zevk ve şehveti sana ücret olarak veriyorum” der.
Bu iki medeniyetle ilgili maziye bakarsak;
Din medeniyetleri, dünya medeniyetlerinden daha çok yaşamışlar ve dini medeniyetler insanlar üzerinde daha fazla icra kudreti göstermişlerdir.
Din medeniyetinde kaynak “vahyy” olup,vahy(ilham) suretiyle gelen ilmi kaidelerde noksanlık olmaz.Dini medeniyetlerin hayati tanzim eden usulü, insana daha kolay gelir ve kabul edilmiştir.Dünyevi medeniyetlerde ise  dayanak “his” olduğundan kanunlarını tayinde beşer hissinden yardım gördüklerinden cemiyetin ufak bir dalgalanması idari kuvvetlerini derhal çözülüp ayrılmaya uğratmışdır.
Bu ifadelerdeki din medeniyeti “İslam medeniyeti”dir. İslam dini tamamen akıl ile bağdaşan bir dindir.akıl ile İslam dini arasında arasında hiçbir vakit zıtlık,mücadele yoktur.Eğer var gibi gösterilmek istenirse ya akıl sahih değildir veya nakil sarih değildir.Malumatı beşeriye ile menkulatı diniyye arasında  hiçbir vakit  hakikatde çekişme olamaz iken , ferdi saltanatların araya girmesiyle bunlar mütemadiyen birbirleri ile çarpışmışlardır. Batı’da ise bunun tersi olmuş bu çarpışma kilise dini ile aklın bağdaşmamasından doğmuş ve Batının akıllıları hidayet yolunu bulacağız diye sürekli çırpınmış, halen çırpınmaktadırlar.İnsanın manasını saran manevi hastalığın önüne ne göz kamaştırıcı fenniyle, ne akla hayret verici ilmiyle geçememiştir.Çünkü vahiy kuvveti , nübüvvet kuvveti beşerin önüne geçmedikçe mutluluk bulunamaz

21 Ocak 2018 Pazar

BİR PAPAZIN MÜŞKÜLÜ

Boğaziçi camilerinin birinde bir vaaz esnasında Seyyid Şemsettin Yeşil hazretlerini dinleyen bir papaz vaaz sonrasında hazretin eline sarılarak kendisinden 15 dakikalık bir özel görüşme ister ve bu görüşme esnasında şu müşkülünü sorar:"Efendim ben iyi derecede arapça bilirim.Bütün islam alemini gezdim,alimlerle görüştüm.Kuranı Kerimdeki bir mevzu hakkında doyurucu bir cevap alamadım.İçimizdeki bir ses bu müşkülümü sizin halledeceğini söylüyor"der.Hoca efendi:"Buyrun sorun" demesi üzerine Papaz şöyle devam eder."Kuranı Kerimde Cenab-ı Hakk bir ayette;"Emaneti ehlinin gayrına vermeyiniz" diye emrediyor ve ;İblam peygamberi de:"emaneti ehlinden gayrına verirseniz kıyameti bekleyiniz"buyuruyor.Ve sonra başka bir ayette(Ahzab 72) Cenabı Hakk:"Allah emanetini bütün mevcudata arzetti,hukukunu yerine getiremeyiz diye onu yüklenmekten çekindiler ve onu insan yüklendi çünkü o çok zalim ve çok cahil idi"diyor,Allah, Allah olduğu halde nasıl olur da emaneti çok zalim ve çok cahil olana teslim eder.
Bu suale Şemseddin Yeşil hazretleri şöyle cevap verir:Buradaki zulüm , zulmü memduhtur,adl'in mukabili olan zulüm değildir.Cehilde makbul bir cehildir, ilmin mukabili olan cehil değildir.O insan ki nefsinin kuvvetli zalimi oldu, Hak ve hakikatın gayrısının da cahili oldu, emaneti almak hakkına haiz oldu.Demek oluyor ki emaneti ilahiyye ; nefislerinin hayrını ayağının altına alan, Hak ve hakikattan maadasına cahil olan insanda bulunuyor.Onun için emaneti kalb taşır, zira kalb mevzi-i nazar-ı Hakdır.Sahib-i kalb olan da ancak Hz.İnsandır.
Bu cevaptan mutmain olan papaz hocaefendiye  sorar:"Efendim, evladınız yok mu?"deyince Hocaefendi:"Henüz evli değilim"der.Papaz:"Hayır onu demek istemedim.sizin gibi zatların çocuğu etten, kandan olmaz, eseriniz yokmu? demek istedim.Bu ilmi beraber mi götüreceksiniz, beşeriyetin istifadesine sunmayacakmısınız?" demesi üzerine Seyyid Şemseddin Yeşil hazretlerinin eser yazımı başlamıştır.

METLİ SULTAN

Karı koca iki ihvan Metli Sultanı ziyarete gelirler.O gece dergahta kalmak niyetleri vardır.Baba Sultan:"Hadi siz evinize gidin benim İstanbul'dan bir otobüs dolusu ziyaretçim gelecek demiş ve o iki kişi evlerine gitmişler,.Bayan olanı kendi kendine "Baba bizi kovdu" diye içinden geçirmiş ertesi sabah olunca erkenden dergaha acaba misafir geldimi gelmedi mi diye kontrole gittiğinde görmüşkü bir otobüs dolusu misafir dergahtalar.Kadın hatasını anlamış

METLİ SULTAN'DAN

(NAKLEDEN HASAN hÜDA HAZRETLERİNİN KERİMELERİ)
Metli Sultanın başından şikayet eksik olmaz.Seydişehir'in çalmanda köyünde ikamet ederken herkesi başına toplayıp zikir çektiriyor diye jandarmaya şikayet ederler.Seydi şehir mahkemesi Konya Ağır ceza mahkemesine işi havale eder.Ağır Ceza üyesi bayan bir hakime imiş:Bayan Hakime Metli Sultan'a:Sen neden komşularını rahatsız ediyorsun diye sorunca Baba Sultan celallenmiş ve ağzından "Defol" kelimesi çıkmış.Bayan hakimeye ne olmuşsa bilinmiyor,yerine erkek olan bir hakim gelmiş .Hakim "Ne için geldiniz?" diye şikayetçilere sormuş.Onlarda Bu şahsbın "Allah Allah demesinden rahatsız olduk"demesi üzerine Hakim celallenmiş :Siz Allah demiyormusunuz diyerek huzurlarındakini kovmuşlar.
Metli Sultan7ın bu yahut bir başka adliyelik hadisesi Milliyet gazetesinin arşivinde (1952) bulunmaktadır.Arama motorlarından sorgulanırsa bu habere rastlanır.

METLİ SULTAN'DAN

(Nakleden Hasan Hüda hazretlerinin kerimeleri)
Zikir ehli olan Medli Sultan'ın zikirinden rahatsız olan bir gurup Babayı Jandarmaya şikayet ederler.Jandarma Medli Sultan'ı alıp karakolda yahut tutuklanarak cezaevine hapse koyarlarGeceleyin seher vaktinde kapı kendiliğinden açılmış Baba evine gitmiş.Sabah gardiyanlar sayıma geldiğinde baba yerinde yok.Tekrar evine gidip cezaevine getirirler.Cezaevindeki koğuşta kalanlar buna şaşarlar.Bu hal bir kaç kez tekrar eder hatta ayağını zincire vururlar  vakti gelince zincir çözülür tekrar kapılar açılır.O koğuşta bulunanlar cezaları bitince Metli Sultan7a ihvan olurlar

METLİ SULTAN'DAN

(Nakleden Hasan Hüda hazretlerinin kızları)
İhvanlar,Metli sultan7ı Bursa'ya davet etmişler.Metli Sultan davete icebet etmiş.Bursa da iken ihvanlar Metli Sultan'dan camide bir vaaz etmesini istemişler.Metli Sultan :"Eğer ben burada vaaz edersem hepiniz camiden kaçarsınız" deyince İhvanlar:Hayır kaçmayız derler ve çok rica etmeleri üzerine hazret kürsüye çıkar Besmele çekerek vaazına başladığında İza zülziletül ardu zilzaleha diye okuyunca cami sallanmaya başlamış ve cemaat korkudan camiden kaçışmışlar.Baba Sultan'(da vaazı bırakmış

ALLAH TEALAYI TANIMAK

Bu husus bir menkıbede şöyle anlatılmaktadır.İnsanlardan bir gurup, önünde perde olan biryerde toplanırlar.Cenabı Allah,
*Uğruna ibadet ettiğiniz, zikirler çektiğiniz O Allah benim” diyerek perdeyiaçar.Guruptakiler açılan perdenin arkasından görünene bakıp;”Haşa ki, Sen Rab olasın” diyerek inkar ederler.Sonra ikinci gurup gelir.Cenabı Allah:
*”Uğruna ibadet ettiğiniz zikirlerçektiğiniz O Allah benim”diyerek perdeyi açar.Guruptakiler açılan perdenin arkasından görünene bakıp,”Haşa ki Sen Rab olasın”diyerek inkar ederler.Daha sonra üçüncü gurup gelir.Cenabı Allah onlara seslenip perdeyi açar.O guruptakiler gördükleri yüze bakıp:
“Beli, Sen bizim Rabbimizsin”diyerek secdeye varırlar.Cenabı Allah,
“Sizden öncekiler beniinkar ettiler, siz nerden tanıyıp secde ettiniz?” deyince secde edenler:”Ya Rabbi biz Seni dünyadayken her yüzde müşahedeedenleriz,Sen hangisuret ile görünürsen görün biz şaşmayız , şaşırmayız”diyecekler
İşte tanık sıfatlar cihetiyledir.Varlık dediğimiz olgu da sıatlar cihetiyledir.Bizlerinvarlık dediğimiz , sıatların vücutlanması ile görülür hale gelmesi olup,hersuretten görünen hep sıattır..NiyaziMısri:
“Hakk’ı istersen yürü insana bak
Şems-iZat yüzünde Rahşan eylemiş
Hakk yüzü insan yüzünden görünür
Zat-ı Rahman şeklin insan eylemiş
Diyerek bizlere bu hakikatı anlatmıştır.
Sunullah Gaybi hazretleri:
Düşe düşüp aldanma Kendin hayrete salma
Hakk’dan gayrı nevardır Tabire muhtaç ola
     Sana alem görünen Hakikatta Allah’tır!
     Allah birdir vallahi Sanma ki birkaç ola !
Bu sözlerin meali kişi kendin bilmektir
Kendi kendin bilene hakikat miraç ola!
      Bu sözlerin meali kişikendin bilmektir
      Kendikendin bilene hakikat miraç ola
Hak denilen özündür, özündeki sözündür

Gaybi özün bilene Rububiyyet tac ola

İNSANI YÜZÜNDEN TANIMAK

Tanımak,görmüş olmak, iulişkisi bulunmak, bilmektir.Tanıdım ben seni demek ibaresi görür hale geldiğimize, vakıf olmaktan gelir.Bir insan, kendisine özelliklerianlatılanıgördüğünde artık o ,ona yabancı değil, tanıdık gelir.İnsan tanımadığnı göremez.Görmek için tanımak, tanımak için tanıtana tabi olmak gerekir.Cenabı Allah kutsi hadisinde ;
“Ey Ademoğlu, kim kendini bilirse muHakk’AK Beni de bilir.Beni bilen de ancak Beni ister.Beni isteyen de mutlaka Beni bulur.Benibulan da her dilediğine ulaşır.
Diyerek tanımanın bilmek ile mümkün olduğunu anlatmaktadır.Bu bilme bizim kendi dışımızda bilme olmayıp,kendimizi hakikat cihetiyle bilme sonucu kendimizi tanımak, kendimizden Allah’ı tanımak ve tanıma sonucu görmektir.Efendimiz (sav) hadisinde:”Eğer Allah’ı Hakkıyla tanıyıp bilseydiniz, o zaman duanızla, hep dağlar yok olurdu.Rabbini en çok tanıyıp bileniniz, kendini en çok bileninizdir”diyerek bu gerçeğe vurgu yapmıştır.Allah’ı hakkıyla tanıyanın Allah’dan ayrı olarak kendisine verdiği müstakil varlığı son bulur.
Bakara 273 ayetinde:
İnfaklarınız ve sadakalarınız , kendilerini Allah yoluna adayan,yeryüzünde dolaşmaya gücü yetmeyen fakirler içindir.Onların durumlarını bilmeyen ,onları iffetlerinden dolayı zengin zanneder.Onları sen, yüzlerinden tanırsın.Zorla insanlardan bir şey istemezler.Hayır olarak ne verirseniz, o takdirde muhakkak ki Allah , onu en iyi bilendir.”buyurarak , tanımanın yüzlerden olacağını vurgulamaktadır.Yüz ise sıfat anlamında kullanılıp, sıfatlarından yani , onların hali ,tavrı, özellikleri ve yaptıklarından tanırsın deniliyor.Yusuf Suresi 58 ayetinde:
“Yusuf’un kardeşleri gelip onun huzuruna girdiler.(Yusuf)hemen onları tanıdı, onlar ise onu tanımıyorlardı” denilerek gördüğüne ehil olmadan tanınamayacağı anlatılmaktadır.Yusuf (a.s) kardeşlerine ehil olduğu, kardeşlerinin sıfatlarını bildiği için tanıdı, tanıdığı içingördü.Kardeşleri ise Yusuf (abs)’ın sıfatlarına ehil olmadığı, bilmediği için tanımıyorlar, tanımadıkları için göremediler.Ta ki Yusuf kendisini tanıtana kadar.

"HU"

Arapça "O" anlamında olup , Allah'ın zatını ifade eden , mutlak gayb olan hüviyetdemektir.Hüviyet ise varlığın kindisi olup, varlığı oluşturan zatın, zatın zuhuru olan tüm sıfatların ve sıfat tecellisi olan fiillerin bütünlüğüdür.Bu bütünlük tecellidir.Tecelli, zahire isim giyinerek çıktığından tecelliyi zikrettiğimiz isim ile tevhid edersek ikilik, Allah ile tevhid edersek iman olur.İşte tüm varlıklar ve biz diye anlatılan kesret isimden ibarettir.Aslı itibarıyla bu isimleri giyinip zahir olan , zatından sıfatına tecelli eden Allah'dır.Bizler isimlere müstakil varlık veririz.Her ismi zan ile ayrı ayrı tecelli eder görürüz.Oysa, görünen suretin aslına nisbetle bakıldığında isim zikredilmez.O denir yahi HU.
Sufi kendisinde ikiliği birleyip tevhideermiş olandır.İşte o safa ehli yani seyir ehlidir.O her baktığının siretini , esmanın müsemmasını görerekHak ile olandır ve o Hu dadır.Aşık da , candan Hu diyerek varlığının, maşukun mekanı olduğunu dile getirmektedir.

LEDÜNNİ HAKİKATLAR

Cenabı Hakk, bilinmek istedi ve kendisine ait özelliklere isim ve suret giydirerek zahir kıldı.Yani Zatından Sıfatına tecelli etti.Bilecekolan özellikleri ile de, bunlar subuti sıfatlardır, işte bu sıfatları , insan denilen isim ve çamurdan yarattığı sureti ile tevhit ederek insanla zahir oldu.İnsanın kendindeki sır budur.Bu sır yine ancak sır olan ilmü ledün ile açılabilir.
“Böylece katımızdan, kendisine rahmet verdiğimiz ve ledun ilmimizden öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul buldular”’Kehfsuresi 65)
Bu ayette belirtilen kavramlardan hareketle Cenab-ı Hakk’ı tanıyabilmek  ,Bizatihi Hak Teala’nın  öğrettiği ledün ilmin sahip bir kul ile mümkündür. Marifet ilmi denilen Hakk’ı bilme  ve bulma ilmi ,ledün ilmi öğretilen kul diye tabir edilen Pir ile tahsil edilir.Bizler dünya boyutunda tecelliyi sahiplenip,tecelli de tecelli eden olarak Hakk’ı değil nefsimizi görerek örtülü bir vaziyette yaşamaktayız.Bu yaşam , hakikatta şirkolan bir yaşam olup bizim kendi ikiliğimizdi.İkilik anlayışı ile bulunduğumuzdan vesıfatlarımız bu anlayışa tabi olduğundan , kendimizi ve bu alemi iki görüyor,bizimle tecellide olan Allah’ı ötelerde zikrederek gaflet ve delalet üzerine yaşıyorduk.Kendi  anlayışımız doğrultusunda yarattığımız Allah7a inhanıyor ,tevhit üzerine Muhammed ümmeti olduğumuzu sanıyorduk.Bu uğurda yaptığımız ibadetler dahi nefsimiz için yapıldığından bizi Hakk’a yaklaştırmak şöyle dursun bizi Hakk’dan uzaklaştırıyordu.Kendimizi rahminiyette zannedip , aslında zulmaniyette kendimize zulmediyorduk.Bizden görülen canlı maklukluk idi.Sıfatlarımız , sonradan giyindiğimiz ve mahluka ait olan özellikler doğrultusunda fiile çıkıyordu.Bu nedenle bizden görülen Hakk değil mahluk oluyordu.İştebu mahlukluk  kendimizde mevcut olan Hakk’ı yani sırrı örtüyordu.Bukonuda Araf suresi 179 ayette:”Andolsun biz , cinler ve insanlardan, kalbleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olupta bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik.İşte bunlar hayvanlar gibi , hatta daha da aşağıdadırlar.İştebunlar gafillerin ta kendileridir”
Denilmektedir.Bizlerin , içinde bulunduğu ba halin küfür olduğunu fark etmesi bile , fark ettirilmektir ve başımıza gelen en büyük nimettir.Bu fark ediş sonucu Mürşid-i Kamil önderliğinde , hayvanlığımızdan insanlığımıza miraç etme yolculuğu başlar.Yolculuk esnasında sonradan giyindiğimiz mahluk özelliklerinden soyunup üryan kalıp , aslımızda mevcut olan Hakikatı kendimizde görünce , sırrımız açılmış olur.İşte insan diye anılan zaten kendisindeki bu sır açığa çıkmış olandır.ve bu ancak Mürşid-iKamil ile mümkündür.Bu hususta hz.Niyazi Mısri
Sam u salat u hac ile sanma biter zahid işin,
İnsan-ı Kamil olmaya lazım olan irfan imiş

Diyerek bize gerçeği anlatmaktadır.

20 Ocak 2018 Cumartesi

OLASI BİR AFRİN HAREKATININ İÇİMİZDEKİ DOĞURACAĞI SONUÇLAR

Türkiye PKK ile mücadele zamanında Afrin'e müdahale ederse ve bu müdahale esnasında ABD nin silahlandırdığı PKK tarafından mehmetçiğe verdirilecek zayiatın ülkemiz içinde iki yansıması olacaktır:Birincisi Şehit ailelerin ve ülke insanımızın ,ülkemizde bulunan suriyelilere karşı olası tepkileri ve sokak hareketleri ile aynı şekilde ülke içinde kürt unsurlara karşı tırmandırılacak tepki.Bunlar sokak hareketi haline getirildiği anda Allah korusun sonuçları kötü olacaktır.Küffara çok dikkat etmek gereklidir.Gaz verir,tahrik eder ekonomisi sıkıntı içinde olan ülkemiz içindeki etnik unsurlar arasında bir çatışma ortamı yaratarak birlik ve beraberliği bozar.Ülkemize sığınan ve misafir edilen suriyelilere diyebilirmiyiz ki"sizin yüzünüzden mehmetçiğimiz şehit oldu?".Ama konuyu bu hale getirecekler.Savaş kararı verenler bilmelidirler ki vebal çok büyüktür.900 km boyunca inşa edilen beton bariyerler o zaman niçin çekildi?Hemen alel acele bu yaptırılarak güya kaçakçılık önlendi,insan girişi kontrol altına alındı.Şimdi ise inşa ettiğimiz bu beton bariyerlerde bir kısım kapılar açarak Afrin harekatını yapacağız.Kanımca bu yanlış davranış olacaktır.Nato,ABD,Rusya,İran,İsrail,Suud ,Türkiyenin Afrinde dayak yemesini bekliyorlar.Bu yanlışa düşmeyelim.

NEFSİN RUHA SECDE ETMESİ

Nefis denilen ,mananın maddesel boyutu olan bu dünyada zahir oluşunda aldığı isimdir.Nefis tecellidir,nefis sıfatın fiilidir.Bizler asıl itibarıyla nefis derken de ruh derken de aynı değerin farklı boyutlardaki ismini zikrettiğimiz için aynı değerden bahsediyoruz.Batın ve zahir boyutları.Batını ruh, zahiri nefis.Batını Hak, zahiri halk.Batını sıfat, zahiri fiil. Batını siret, zahiri suret.Batını müsemma, zahiri esma
Dünya denilirken de kesret denilirken de anlatılan nefistir.Nefis  Muhammedi nurun batınında mevcut olan özelliklerin , tafsilata çıkarken giydiği elbisedir.Mutlak olan nefis değildir, mutlak olan yani, o zahir oluşla görülen bilinen, o nefisle tecelli eden sıfattır.
Enam suresi 98 ayeti:O,sizi bir tek nefisten(Adem'den) var etti.(Yer yüzünde yaşamanız için)bir kalma yeri ve (ölümünüzden sonrası için ise)bir emanet bırakılma yeri vardır.Anlayan bir topluluk için gerçekten ayetleri iyice açıkladık" buyurulmuştur.
Nefis bizim dünyada bulunuş halimizdir.Nefis dünya için yaratılmıştır.Bu nedenle nefsin bütün ihtiyaçları dünyadan yanadır,dünyalıktır.Dünya nefsin pazarıdır ve varlığının dayanağı dünyaya bağlıdır.Dünyevi istekleri yerine geldikçe  ilahlığı perçinlenir.Ruh ile nefis birbirine zıt kutuplardır ve her ikisi bizde sırt sırta vermiş olarak dururlar.Yüzleri kendi boyutlarına dönüktür.Dönük oldukları boyutun sonu ve doyumu yoktur.Biz hangi tarafa hizmet edip yürüyor isek oraya doğru yaklaşırken aynı anda diğer taraftan uzaklaşırız.Nefis dünyada bulunmaya başladığında kendisini zulmaniyette tutan , şirkte olmasını sağlayan mahluk sıfatları yoktu.Tüm bunları , dünyada sonradan giyindi ve bunlar ile varlığa sahiplendi.,küfrederek kendisine zulmedenlerden oldu.Tüm talepleri bu ilahlığın devamı için olmaya başladı.
Nefsin dünyalık isteğinde tatmin yoktur.Yusuf suresi 53 ayeti:Ben nefsimi temize çıkarmam,çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç , nefis aşırı derecede kötülüğü emreder.Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır,çok merhamet edendir" buyurarak şirk olan bu halin nasıl tevhide dönüşeceğini de göstermektedir.Rabbin merhametine sığınıp, Rabbin isteğine kul olmak.Buz,güneşe muhabbet ile buzluğundan eriyerek aslına dönüşür.Buz ile anlatılan nefsin kendisini ilah olarak görmesidir.Güneş ise Rab olup , nefsin Rabbine muhabbeti kendisinin, Rabbin tecellisi olduğunu idrak edip aslına secde etmesidir.Bu konuda Hz.Mısri Niyazi
Şeritaın secdesi şekli sücuttur.Hakikatın secdesi mahvı vücuttur.
diyerek bu secdeyi anlatmıştırNefis varlığım dediğinin sıfatların tecellisi ile fiile gelişi olduğunu idrak edip, nisbetine tövbe ederek emanetleri sahibine teslim ettiğinde gerçekleşecek bir secde.
Mer arafe nefsehu fekad arefe Rabbehu.

18 Ocak 2018 Perşembe

BİR İNSANIN SÜREKLİ KAZANMASI ÜZERİNE

Kazanmak ve kaybetmek.artı/eksi gibi bir hadise olup kabz/bast hallerinin tecellisidir.Hayat /ölüm,gece/gündüz v.s gibi hayatın tabi olduğu bir kuraldır.Sadece mülkün sahibi kalacaktır.Bir insanın hayatındaki sürekli kazanımlar ve başarı gibi gözüken dünyevi artılar ilahi bir mekr olabilir.Yahutta içindeki tüm düşünce duygular tamamıyla ortaya çıksın,mazeret olarak söyleyecek bir şeyi kalmasın diye Hak Teala'nın bir oyunu olabilir.Zenginlik ve güç insan nefsi için en büyük tehlikedir. Edabali hazretlerinin Osman Gazi'ye olan vasiyetinde belirttiği gibi  "Yüksekte yer tutanlar düştükleri takdirde daha fazla hasara uğrarlar"sözünü unutmamak gereklidir.

KADER HÜKMÜNE AŞİNA OLANLARLA YOL YÜRÜMEK

Zahir'in zirvesindeki şahıs,Batın'ın zirvesindeki şahısla yol yürüyebilir mi?Çok zor ama imkansız değil.Çünkü Madde sultanlığı ile Mana sultanlığının aynı şahısta cem olduğu pek az örnekler vardır.Hz.Süleyman,Hz.Davud ve İbrahim Ethem gibi.Bir an düşünelim Devletin başında olan bir zat,öyle bir zata tabi olacak ki gelecekle alakalı olarak atacağı adımları maneviyatın direktifler doğrultusunda atacak.Bu durumda sendeleme, sekteye uğrama , kandırıldım deme asla olmayacağından böyle bir dünya ve ahiret saadeti yolu niçin aranmaz hayret ederim !.
Eyüp Sultan baş imamı Sait Çayırlı hoca,Menderes'e "Hükümetten çekilmesini" söylemişti.Menderes bu sözü tutamadı.Londradaki uçak kazasından sonra da Sait Hoca kendisini kabul etmedi.Bu da kaderin bir hikmeti olsa gerek.

İNANÇLI BİR SOSYALİST:Dr.HİKMET KIVILCIMLI

  “Oğlum burası Müslüman evi, ayakkabılarını çıkar” Bu sözlerin sahibi, evini ziyarete gelen Dev-Genç'lilerin postallarıyla paldır küldür içeriye girmeye kalkıştıklarını gören Türkiye sosyalist hareketinin sembol isimlerinden Dr. Hikmet Kıvılcımlı’ydı
Kıvılcımlı Türkiye’deki sosyalist düşünce hayatının en özgün birkaç isminden biriydi. Kurduğu Vatan Partisi ile etkilediği geniş sayılabilecek bir kitlesi de vardı.

Sosyalizme gönülden bağlı olmasına rağmen İslamiyet’e ve yerliliğe önem vermesi, bu konuda kapsamlı araştırmalar yapması onu farklı bir yere koymamıza yetiyor da artıyor. Diktatörlükler döneminde tam 22 yılı cezaevinde geçti. 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi sonucu çıkarılan afla özgürlüğüne kavuştu.

Sonraki yıllarda kurucusu olduğu Vatan Partisi’nin Eyüp mitingindeki konuşmasına “Bugün Müslüman İstanbul’umuzun, İstanbul’dan önce Müslüman olan Eyüp semtine Vatan Partisi’nin sesini duyurmaya geldik” diye başlayınca İRTİCAİ SÖYLEMDE bulunmaktan dolayı yargılanmıştı.
22 yıl süren hapis hayatı boyunca oğlunun peşinden cezaevlerini dolaşan bir annenin dramı ayrı bir konudur.Fakir bir işçi kadın olan annesi Makbule hanım,oğlunun bulunduğu cezaevine ziyaret için geldiğinde fakirlik nedeniyle çöplerden yiyecek topladığını Kırşehir halkı görmüştü.

17 Ocak 2018 Çarşamba

NİYAZİ MISRİ

Bahr içinde katreyem bahr oldu hayran bana
Ferş içinde zerreyem arş oldu seyran bana
     Dost göründü çün ıyan kalmadı bir şey nihan
     Tufan olursa cihan bir katre tufan bana
Surette nem var benim sirettedir ma'denim
Kopsa kıyamet bugün gelmez perişan bana
     Kaf-ı dil ankasıyam sırrın aşinasıyam
     Endişeler hasıyam ad oldu insan bana
Niyazi'nin dilinden Yunus durur söyleyen
Her kes çün can gerek Yunus durur can bana

AŞK/AŞIK/MAŞUK KAVRAMLARI

Aşık ve Maşuk,Aşk'ın sıfatlarıdır.Aşk birdir lakin sıfatı ile zahir olurken Aşık ve Maşuk olarak aslı itibarıyla birliği bozmayan ikiliğe çıkar.Aşk'ın kendisini Aşık ve Maşuk esmaları ile zikretmesidir.Enbiya suresi 20 ayet "!Gece ve gündüz hiç durmaksızın zikrederler"buyrulmuştur.Bununla Aşık/Maşuk muhabbetianlatılır.Yunus emre:
"Aşk ile ister idik yine bulduk ol canı
Gömlek edinmiş giyer suret ile bu teni
   Yunus, imdi sen senden, ayrı değilsin candan
Sen sende bulmaz isen , nerde bulasın anı?
dizeleriyle , Aşk ile maşuka varıp , maşuğunkendisini giyinerek zahir oluşunu ve bu zahir oluş ile maşuğun kendisinde muhabbet edip , zikredip seyran ettiğini anlatmaktadır.
AŞK İMAMDIR BİZE ,GÖNÜL CEMAAAT,
KIBLEMİZDOST YÜZÜ, DAİMDİR SALAT
sözleriyle nasıl gerçekleştirebileceğimizi göstermektedirAŞKI İMAM EDİP, MAŞUĞU KIBLEMİZ YAPIP,AŞK NAMAZINI KILMAK

MECNUN NEDEMEKTİR

Mecnun;saklamak ,gizlemek ya da üzeri örtülü anlamına gelen,Aşk yüzünden aklı örtülü olan demektir.Aşk’ın zahirde olduğu kimse, Aşk’ın ete kemiğe büründüğü halin ismi.
Aşk’ın zahir olduğu kimsede,halka göre geçerli olan dünyaya tabi bilgiler ve nefsani değerler ile oluşmuş akıl devre dışı kalır.Aşk tecelliye geldiğinde , bu tecellinin cezbesine kapılana Aşık denir.Aşık için aşkın tecelli mahalli , maşuk olur.Aslında aşık tecelli mahalinden Aşk’a aşık olmuştur.Bu pencereden bakıldığında , Aşık’da Maşuk’da Aşk’ın kendisidir.

Mecnun da Aşk da aynı olgunun farklı isimleridir.Mecnun aşk’ın zahiridir. 

"BİR" OLMAK MESELESİ

Buna Fena olmak da denilebilir.Kişinin kendi benliğinden , nefsinin isteğinden sıyrılıp karşısındaki bir makam da var olması halidir.Bunun en evvel hali kişinin bağlı olduğu Şeyh yahut Mürşidinde yok olma halidir.Kendi nefsi yoktur Mürşidin nefsi vardır.Kendi isteği yoktur mürşidinin isteğivardır.Bu çizgi çok eleştirilen ,farklı manalara çekilerek sulandırılan bir durumdur.Hak Teala’nın ahlakı hep vermeküzerinedir.Bu inceliğe dikkat edilirse insan gerçeği anlıyabilir.Ancak bu eleştirilerde verilen örnekler hep Sahtelerle alakalıdır.Manevi yolun sahtecileri buna sebeb olmuşlardır.Ancak yol bu şekilde kurulmuştur.Mürşit sevgisini tamamlamıyan bir üst olan Peygamber (sav) sevgisine ulaşamaz. Bu sevginin tamamlanabilmesi için mürşidin müritten razı olması gereklidir.

ABDÜLEHAD NURİ SİVASİ HAZRETLERİ

Semadan sırrı tevhidi duyan gelsin bu meydane
Derun içre bugün ALLAH diyen gelsin bu meydane

Görenler nur-u GAFFARI duyanlar sırrı SETTARI
Cihanda şeşeyi ar’ı kıran gelsin bu meydane

Seladır ehli irfana getirsin canı kurbana
Başı canı HAK yoluna koyan gelsin bu meydane

Cümlenin HALIKI birdir niçin bazısı gafildir
Bu ne hikmet bu ne sırdır bilen gelsin bu meydane

Geçip bu ab ile gülden dahi cümle kal-u kıldan
Bu dünya nakşini dilden yuyan gelsin bu meydane

Gönül maksudunu buldu cihan envar ile doldu
Bugün nuri imam oldu ulan gelsin bu meydane.


16 Ocak 2018 Salı

KINANMASI GEREKEN ŞİŞMANLIK

Hz.Ebubekir Sıddıyk (r.a) 'tan şöyle rivayet olunur:Peygamberimize dedim ki:Ya Resulallah ! ne çabuk ihtiyarladınız!Peygamberimiz buyurdu ki :"Hud,Vakıa, el-Mürselat, Amme, İzeş-şemsu küvvirat sureleri beni kocattı"
Yukarıda zikri geçen sureleri öğrenen kimsenin manalarını da öğrenmesi gerekir.Çünkü bu surelerden arzulanan amaç ancak manalarını öğrenilmekle elde edilir.Ayrıca Peygamber Efendimizin yukarıdaki ifadesi açıkça gösteriyor ki ahiret endişesi Allah Teala'nın tehdidini öğrenme  ve bunu daima zihinde canlı tutma insanı kocatır.Bundan dolayı hem alim hem de şişman olan kimse , hem kıraat alimi  ve hem de şişman olan kimse kınanmıştır.Çünkü şişmanlık insanın okuduğunu gaflet içinde okumasından kaynaklanır.Eğer kişi okuduğunu canlı biçimde kavrayıp bunun endişesine düşerse o endişeden kocayıp ihtiyarlar, kederinden erir.Çünkü vücud yağı kederle birlikte bulunmaz
İmam Şafii(rh)şöyle der.Şişman olan kimse kesinlikle felaha ermez.Niçin diye sorulduğunda şöyle cevap verir:Çünkü akıllı kimse mutlaka iki halden birisinde bulunur; ya ahiretini ve varacağı yeri düşünür ya da dünyasını ve geçimini düşünür.Vücud yağı ise keder ve düşünceyle bir arada bulunmaz.Kişi bu iki özellikten ve nitelikten uzak olduğu zaman şişmanlamak suretiyle hayvanlar mesabesinde olur.

DÜNYA VE AHİRETTE KİMLER KONUŞABİLİR

"O, göklerin , yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir.O, rahmandır. O gün insanlar  O'na karşı konuşmaya yetkili değildir"(Nebe 37)
"Ruh (Cebrail) ve melekler saf saf olup durduğu gün , Rahman'ın izin verdiklerinden başkaları konuşmazlar; konuşan da doğruyu söyler"(Nebe 38)
Bakli'nin Arais isimli eserinde şöyle denilmektedir:Dünyada iken kelamı ahval açısından, ahvali vecd açısından, vecdi keşf açısından, keşfi müşahede bakımından, müşahedesi muayene bakımından olan kimse dünyada ve ahirette konuşmaya izinlidir.Böyle bir kimse , Hak Teala ile birlikte hürmet ve hibe sergisi üzerinde konuşur.Allah o kişi sayesinde yaratıkları helak olma tehlikesinden kurtarır.

A'RAFTA OLANLAR NİMETE ULAŞMAMIŞLARDIR

Helak olmaktan kurtuluş nimeti elde etmeyi gerektirmez.Çünkü helak olmaktan kurtuluş a'rafta olanlar için de söz konusudur. Araf ta olanlar nimeti elde edemeyeceklerdir."Nimet elde etmek" aynı zamanda helak olmaktan kurtuluşu da gerektirir.
Şüphesiz cehennem ateşinden kurtulmak çok önemlidir.Ancak nimeti elde edemeyip cemale kavuşamayanlar tıpkı bu dünyada mekansız ve işsiz sokakda yaşayanlar misali gibidir der isek inşaallah hatalı olmaz.

15 Ocak 2018 Pazartesi

MAHŞERE BÖLÜK BÖLÜK GELEN İNSANLARIN KONUMU

Nebe suresinin 18 nci ayetinde:"Sura üflendiği gün , bölük bölük Allah'a gelirsiniz;" buyurulmuştur.Hz.Muaz,bu ayetteki bölük bölük ve değişik zümreler halinde gelmelerinin ne olduğunu Hz.Peygamber (sav)'den sorar.Peygamberimiz (sav)"Ey Muaz sen çok büyük bir meseleyi sordun?" buyurur, daha sonra gözleri dalar gider ve sözüne şöyle devam eder:
"Benim ümmetimden insanlar on zümre halinde mahşere gelirler.Kimisi maymun, kimisi domuz biçiminde, bazıları yüzüstü ayakları havada sürüklene sürüklene mahşere gelirler.Bazıları kör, bazıları sağır ve dilsiz olarak gelirken, kimileri dilleri göğüsleri üzerine sarkmış onu çiğneye çiğneye gelirler.Ağızlarından irin akan bu insanlardan mahşere gelen herkes tiksinir ve iğrenir.Bazılarının elleri ve ayakları kesiktir, kimileri cehennem ateşinden bir kütük üzerine asılmıştır.Bazıları leşten daha pis kokar.Kimisi katrandan bütün vücudunu kapatan cübbe giymiş olarak gelir.Bu cübbe vücudlarının derilerine tamamen yapışık haldedir.
Yukarıda sıralanan kilerden mahşere
Maymun biçiminde gelenler insanlar arasında koğuculuk yapan , laf getirip götürenler olacaktır.
Domuz kılığında gelecek olanlar haram yiyenler olacaktır
Yüzüstü sürünerek mahşere gelecek olanlar faiz yiyenler olacaktır.
Kör olarak mahşere gelecek olanlar hüküm verirken zulüm yapan kimseler olacaktır.
Dilsiz olarak haşredilecekler yaptıkları amelleri beğenen kimselerdir.
Dillerini çiğneyenler alim ve kassaslar yani insanlara vaaz ve nasihat eden ancak sözleri yaptıkları fiilleri tutmayan kimselerdir.
Elleri ve ayakları kesik olanlar komşularına eziyet eden kimselerdir.
Cehennem ateşinden kütük üzerinde asılacak kimseler halkı sultanlara gammazlayan kimseler olacaktır.
Leşten daha pis kokan kimseler şehvet ve lezzetlerinin peşinde koşan , bunlara düşkün olanlarla mallarından Allah7ın hakkını vermeyen kimselerdir.
Kapkara ziftten cübbe giyecek olanlar kibirlenen , böbürlenen, kendini beğenen kimseler olacaktır.

GAFLETE KARŞI YAPABİLECEKLERİMİZ

Gaflet bir nevi unutma halidir.Ancak,bunun oluşumuna insan yine kendisi sebeb olmaktadır.Allah'ı,ahireti,hesabı ve niçin var edildiğimizi unutma hali diyebileceğimiz gaflete düşmemek için bazı tedbirler geliştirilmiştir.Farzları sürekli olarak gözetmek bir tedbirdir.Örneğimiz olan Resulullah (sav) hazretlerinin günlük yaşantısına ait olan şeyleri taklit etmek gaflete karşı bir tedbirdir.Uykusu,kalkması,giyinmesi,yemesi,içmesi,guslü,abdesti,aile içi davranışları,komşuluk ilişkileri,emri altındakilere davranış şekilleri insan boyutlu olduğundan beşer yönünü taklit gayreti içinde olmak gafleti köreltir.Bu taklit ve selavatı şerife kalbimizde O'na karşı sevgi ve muhabbet pınarlarını açar.
Gafletin perdesini yırtan şeylerden biriside korkudur.Fiziksel korku harici fukaralık,hastalık,bela ve musibetlerden doğar.Batını korku için ahiret alemine,kıyamet gününe ,hesap ve mizana ve sırata dayalı olan korkudur.Herkez bela zamanı "Allah" der ve O'ndan yardım ister.Ancak selamete ulaştığında unutur.En kötüsü,bela ve musibetlere rağmen halen sebebler peşinde zaman tüketen ve istikametini düzeltmeyenlerdir.Cenab-ı Hakk7a bize iman nasib ettiği için,Efendimize ümmet ettiği için ayrıca ve özel olarak teşekkür etmek gereklidir.

GÜNEŞ VE AY'IN İL K YARATILIŞI

Denilmiştir ki güneş ve ay arşın nurundan yaratılmışlardır.Bu iki ışık kaynağı kıyamet günü tekrar arşın nuruna geri döneceklerdir.
İkrime 'nin rivayetine göre İbn Abbas (r.a) yanında bulunanlara :"Size Peygamber Efendimiz'den güneş ve ayın ilk yaratılışlarına ve akibetlerine dair duymuş olduğum hadisi şerifi aktarayım mı?"dedi.Onlar da "evet, Allah sana merhamet eylesin " dediklerinde İbn Abbas dedi ki:"Peygamberimiz (sav) bu soru sorulunca şöyle buyurdu:"Allah Teala yaratmasını bir proğrama bağlayıp da Adem'den başka yaratacağı hiçbir nesne kalmayınca kendi arşında iki güneş yarattı.İlmi ezelisinde güneş olarak bırakacak olduğunu tıpkı dünya gibi doğusu ve batısı olan bir gezegen biçiminde yarattı.Öte yandan ilmi ezelisinde ışığını söndürecek ve aya dönüştürecek olduğunu ise büyüklük itibarıyla güneşten daha küçük yarattı.Fakat gökte, bizden çok uzak ve yüksekte olduklarından küçük görünüyorlar Şayet Allah tela güneşi ve ayı ilk yarattığı gibi bıraksaydı gece ile gündüz, gündüz ile gece birbirinden ayırt edilemeyecekti.Oruç tutan ne zaman oruç tutup ne zaman iftar edeceğini anlayamayacaktı.Kadın ne zamandan ne zamana kadar iddet bekleyeceğini bilemeyecekti.Müslümanlar ne zaman namaz kılacaklarını, ne zaman hacca gideceklerini bilemeyeceklerdi.Allah Teala kullarının menfeat ve maslahatını çok daha iyi gözetmekte ve onlara çok merhamet etmektedir.Bundan dolayı Cebrail'i göndermiş ve kanadını ayın yüzüne sürmesini emretmiştir.Cebrail kanadını aya sürünce ayın ışığı söndürülmüş ve orada sadece nur kalmıştır
Yüce Allah bu olaya şöyle temas eder:
"Biz geceyle gündüzü iki ayet(nişane) kıldık da gece ayetini silip(giderip) yerine eşyayı gösterici gündüz ayetini getirdik.Ta kiRabbinizden bir lütuf ve inayet arayasınız, yılların sayısını, hesabını bilesiniz.İşte biz herşeyi gereği gibi anlattık."(el-İsra 17/12)Ayın yüzeyinde görmüş olduğunuz karaltılar yol benzeri çizgiler olup ayın ışığının söndürülmesinden kalmış izlerdir.
Kıyamet kopup Allah Teala insanlar arasında hüküm verip, cennetliklerle cehennemlikleri birbirinden ayırdığında ve henüz cennetlikler cennete, cehennemlikler cehenneme girmemiş iken Allah Teala güneşi ve ayı çağırır.Her ikisi kapkara bir biçimde ve dürülmüş olarak getirilirler.O günün dehşetinden ve Rahman'ın korkusundan omuzları tir tir titrer bir halde sarsılmış olarak Rahman7ın huzuruna dururlar.Tam arşın hizasına vardıklarında Allah Teala'ya secdeye kapanırlar, sonra şöyle derler:
"Ey ilahımız dünya hayatı esnasında sana olan taatımızı , sana ibadetteki hareketimizi  vermiş olduğun emre ne derece süratle koştuğumuzu biliyorsun.Müşrikler bize ibadet etti diye bize azap etme.Sen biliyorsun ki biz onları bize ibadet etmeye çağırmadık.Sana ibadet etmekten gaflete düşmedik."Bu ifadeler üzerine Allah teala şöyle buyurur:"Sizler doğru söylediniz.Ben kendi nefsime yaratmayı ilk  başlatan ve sonra yeniden döndüren olacağıma söz verdim.Şimdi ben ikinizi yaratmayı başladığım noktaya döndüreceğim.Haydi sizi yarattığım nesneye geri dönün." Ay ve güneş bu emre karşılık:"Ey Rabbimiz! Sen bizi hangi şeyden yarattın?"diye sorarlar.Allah:"Sizi arşımın nurundan yarattım.Haydi ona dönün" der.
Peygamber Efendimiz şöyle devam eder."Ay ve güneşten bir şimşek çakması gibi bir ışık belirir.Bu ışık nerdeyse parlaklığından dolayı gözleri alacaktır ve sonra ay ile güneş arşın nuruna katılırlar.İşte Allah Teala'nın:"YÜBDİÜ VE YÜ'ID/O Allah ilk olarak yaratan ve geri döndürendir"(el-Buruc 85/13) ayeti kerimesinin manası budur.

14 Ocak 2018 Pazar

KALBİN YEDİ TABAKASI

SUDUR TABAKASI-İslam cevherinin kaynağı olan tabaka,
KALP TABAKASI-İman cevherinin bulunduğu tabaka.
ŞİĞAF TABAKASI-Aşk, muhabbet ve şefkatin yer aldığı tabaka.
FUAD TABAKASI-Mükaşefe,müşahede ve rü'yetin bulunduğu tabaka.
HABBETUL L-KALB TABAKASI-Allah muhabbetine tahsis edilmiş tabaka.Kevneyn muhabbeti ve alemeyn aşkı yoktur.
SUVEYDA TABAKASI-Ledünni ilmin kaynağı beytül hikmettir.
BEYTÜL İZZET TABAKASI-Ekmel insanlar kalb tabakasıdır.Hiçbir zaman batından zahire çıkmaz yansırlar bulurlar

EVTAD ve EBRAR

Nebe suresinin 7 nci ayetini("VEL CİBALE EVTADEN/Dağları da birer kazık yapmadık mı? buyrulmakla,dağlar yeryüzünün sükunu için yaratılmış bir kazık olarak telakki edilir.Bazı alimler ayette yer alan "evtad" kelimesini gerçek anlamında kullanıp buna seyyid, evliya, havasül asfiya anlamı vermişlerdir.Gerçekten evliya, seyyidler ve has kullar yeryüzünde sabit dağlar gibi varlık arzı bunlarla sabit hale gelir.EVTAD dörde ayrılır.Doğuyu muhafaza eden Abdulhay'dır.Batıyı muhafaza eden Abdulalim'dir.Kuzeyi koruyan Abdulmurit'dir.Güneyi koruyan Abdülkadir'dir.Ebdal ise yedi kişi olup yer kürenin bölgelerini yukarıdan ve aşağıdan korurlar.
"Ebdal"ın bu şekilde isimlendirilmesinin nedeni Onlardan biri vefat ederse ,kırk kişiden biri "nüceba"dan biri onun yerine geçer.Kırk kişi olan neciblerden eksilen kişinin yeri üç yüz kişi olan "nükeba"dan biri ile tamamlanır.Eksilen bu bu üç yüz kişi de "süleha"dan biriyle tamamlanır.
"Ebdal" bir yerde ikamet etmezler, fakat ebdal olmadan önce hasta olurlar, tedavi görürler, yerler, giyinirler ve evlenirler
Hz.Peygamber zamanında ebdalin kutbu Üveys'in amcası İsamüddin Kareni idi.O vefat edince yerine Mekke ile Yemen arasında bir köyden olan İbn Ata Ahmet geçti.Bilali Habeşi (r.a) Hz.Peygamber (sav) zamanında yedi ebdalden birisiydi.İmam Şafii de (ra) dört evtaddan birisi idi.

13 Ocak 2018 Cumartesi

BATIL AMELLERİN DOĞDUĞU ÜÇ KUVVET

Mürselat suresinin 30 ncu ayetinde "Üç kola ayrılmış bir gölgeye idin" buyurulmuştur.ayetin öncesi ve sonrasına bakıldığına kafirlere ilişkin azap ayetleridir.Bu ayet tefsir edilirken denilmiştir ki İnsandan kaynaklanan fasid, bozuk inanç ve batıl ameller üç kuvvetten yani vehm, gadap ve şehvetten kaynaklanır.Bu üçü insandan kaynaklanan tüm afetlerin kaynağı olduğu için insanın başına gelecek olan azab da aynı şekilde üçe ayrılacaktır.Vehm insanın dimağına yerleşen şeytani bir kuvvettir.Bu kuvvet insanın nefsini şaşırtarak gerçekleri anlamasına engel olur.İkinci kuvvet kalbin sağ tarafında bulunan hayvani, yırtıcı ve gazabi kuvvetidir.Bu gazap kuvveti insan nefsini tam olarak itidal üzere durmaktan alıkoyar.Üçüncü kuvvet ise hayvani -şehevi kuvvettir.Bu kuvvet kalbin sol tarafında bulunup insan nefsini ilahi vasıflarla bezenmiş olmaktan alıkoyar.Bu nedenle alimler derler ki ayette işaret edilen ve üç kola ayrılan dumanın bir kolu kafirin tepesinde , bir kolu sağ tarafında ve bir kolu da sol tarafında onu kuşatacaktır
Gazap ve şehvet karanlığından sakın
Zira onun dumanı gönül gözünü karartır
Gazap içeri girdiğinde akıl orayı terk eder
Heva galebe çaldığında can artık dik başlı ve edepsiz olur.

2018 DE SEÇİM OLABİLİR Mİ?

Varlığı inkar edilse de bu ihtimal mevcuttur.Olağanüstü halin verdiği yetkinin tüm gücü kullanılıp,parti kapatma kararları akabinde iç dış karışıklığını bahane edip buyrun sandığa denirse hiç şaşılmamalı.Duaya çok ihtiyacımız var.

İKİ BÜYÜK TEHLİKE:DIŞ HARP/İÇ HARP

Ülkemizi bekleyen tehlikeler yukarıdaki başlıkta ifade edildi.İsrail'in selameti uğruna Türkiyenin güneyinde oluşturulack bir kürt koridoru için PKK ya verilmiş 4000 tır dolusu silah nedeniyle Suriyede bir çatışmanın içine çekilmemiz an meselesidir.Bu iç siyaset malzemesi yapılacaktır.Şehit olan Mehmetçik üzerinden iktidarı devam ettirme hesapları yahut birilerinin iktidara gelme hayalleri başlayacaktır.Asıl büyük tehlike halkımızın sokakta karşı karşıya getirilmesidir.Bu çok daha büyük bir plan parçasıdır.696 sayılı KHK da böyle bir ihtimalin alt yapısı düşünülmüş ve müphem bir sorumsuzluk hali öngörülmüştür.Tüm bunlar çok bildiğini sananların . çok uluslu güçlerin planlarının    bir gereği olabilir ama Hak Teala'nın da bir planının olduğu unutulmamalıdır.İnsanımız asla birbiri ile çatışmayacaktır.Sağduyu galip gelecektir.

12 Ocak 2018 Cuma

CENNETTEKİ İÇECEKLER VE ÇEŞMELERİ

Cennette Kevser ırmağı(çeşmesi) sadece Hz.Peygamber (sav)'e mahsustur.Diğer dördü su, süt,şarap ve bal ırmakları müttakiler içindir.Bunlardan iki çeşme haşyet ehli, iki çeşme de yemin ehli içindir.Bu dört çeşme Rahman suresinde gelmiştir.Bunlardan diğer "Rahik çeşmesi"ebrar, "Tesnim çeşmesi" ise mukarrebler içindir.Bu her iki çeşme Mutaffifin suresinde zikredilmiştir..Selsebil denilen Kafur ve Zencebil adlı iki çeşme ehli Beyt içindir.Şarabı tahur bunlardan akar ve muhakkikler ona şarabı şühud adını verirler.Bu şarabdan içenlerin gönül aynaları kıdem nurlarının parıltılarıyla aydınlanır.Ezel ve Ebed nakış akisleri onun halini ve vaktini öyle saflaştırır ki vahdet yolunda yabancılık kirliliği mutlaka ortadan kalkar.İkilik rengini , şarap kadehinde olduğu gibi tek renge tebdil ederler.
Ariflerden birisi demiştir ki , yarın dar-ı baka meclisinde oturanlar şarabı tahurun lezzetini tatmak isterler.Bugün Allah7ın fazlının meyhanesinde bade içenlere , o gün verilecek payları burada peşinen verilmiştir.Bir topluluğu şarap, diğer topluluğu ise Hakk'ın didarı mest etmiştir.
Büyüklerden birisine rüyasında Maruf Kerhi (rh)'in arşın çevresinde tavaf ettiğini gösterdiler.Rabbül -İzzet meleklerine "onu tanıdınız mı?"diye sordu.Onlar"hayır tanımadık" dediler.Allah "o Maruf Kerhi dir.Bizim muhabbetimizle sarhoş olmuştur.Bakışını bize çevirmeyiniz de uyanmasın, aklı başına gelmesin.Bugün muhabbet şarabı olmayana yarın şarab-ı tahur da yoktur." dedi.
Eskilerden biri şöyle anlatır:Bir gün Sehl b.Abdullah Ateme'nin arkasında namaz kıldım.Namazda "ve sekahum rabbuhum şeraben tahuran/rableri onlara temizleyici bir içki içirmiştir" ayetini okuyunca sanki bir şey emiyormuş gibi ağzını oynatmaya başladı.Namazı bitirince kendisine " okuyormuydun  yoksa içiyormuydun?" diye sordular.Şöyle cevap verdi:"Allah'a yemin ederim ki, o ayeti okurken, onu içerken aldığım lezzet gibi bir tat alıyor olmasaydım bu ayeti okumazdım"  dedi.

EN BÜYÜK SALTANAT:ŞÜHUD EHLİ OLMAK

"Ne yana bakarsan bak ,(yığınla) nimet ve ulu bir saltanat görürsün"(el/İnsan 20) buyurulmuştur.Bu ayeti Necmeddin-i Kübra hazretleri tevil üzere tefsir ederken "yani sen tevhid makamını ve vahdet halini kendi nefsinde gerçekleştirip hayata geçirirsen,şühud nimetine erer, müşahede edilen mülk ve zatı, isim ve fiilleri ile kebir olanı elde edersin"diyerek dünyada "büyük bir saltanat" tabirinden maksad,manevi cennet ehlinin elde edeceği "şühud" nimetidir.Marifet  ve rüyet saltanatının üstünde , ondan daha büyük bir saltanat yoktur.
Düşününüz ki,her şeyin hakikatını levhi mahfuzdan okumak ve ona uygun davranmaktır.Rüyet ve müşahede hallerinin örneklerinden birisi de Cenab-ı Resulullah'a atfedilen bir hadis-i şerifin mahiyetini Cenab-ı Resulullah'ın ruhaniyetinden sorarak direk kaynaktan bilgi temin edebilmek lütfu  büyuk bir nimet ve saltanattır
Karabaş-ı Veli hazretleri bir meseleyi Resulullah'a sormak için tayyi mekan yaparak Peygamber mescidine geldiğinde, orada bulunan Osmanlı sarayına mensup bir idarecinin dikkatini çekmesi üzerine (Sütçü Beşir Ağa olabilir) misafir edilmek istenir,kabul etmez ve gerekçe olarak memlekette halk beni Yatsı namazına imamet için bekliyor demesi üzerine bu hal padişaha anlatılınca,Padişah kendisini bulunduğu Balkanlardan İstanbul'a davet eder ve irşad amacıyla Üsküdarda tekke yaptırır.

11 Ocak 2018 Perşembe

SABRIN ÇEŞİTLERİ

Sabır dört çeşittir:
Birden başa gelen beklenmedik felaketlere karşı sabır,
farzları eda etmeye sabır,
 haramlardan kaçınmaya sabır
 ve musibetlere karşı sabır

ALLAH'TAN KORKU KURTULUŞA VESİLEDİR

Sahih bir hadis-i şerifte buyurulmuştur:"Ömründe hiç sevap işlememiş bir adam aile fertlerine:'Öldüğüm zaman beni yakın.Sonra küllerimin yarısını karaya yarısını denize atın.Allah Teala -eğer beni diriltmeye gücü yeterse-bana dünyada hiç kimseye azap etmediği şekilde azap etsin'der.Bu kişi öldüğünde ailesi , vasiyete uygun olarak dediğini yapar.Allah karaya emreder, oradaki külleri toplar. Sonra denize emreder, oradaki parçalarını toplar.Ardından;"Niçin böyle yaptın?" diye sorar.O kişi "Senin korkundan ya Rab, Sen de bunu en iyi bilensin" der.Bu söz üzerine Allah Teala, kendisinden bu denli korkması sebebiyle o kişiyi bağışlar."

10 Ocak 2018 Çarşamba

ONLAR YEMEĞİ YOKSULA,YETİME VE ESİRE YEDİRİRLER AYETİ

el-İnsan suresinin 8 nci ayeti:"Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler."buyurulmuştur.Marifet ehli olan birisi bu ayeti şöyle tefsir eder:"Onlar mali menfeatlardan nefislerini uzaklaştırırlar.Nefislerini ahlaksızlıktan özellikle cimrilik hastalığından tezkiye eder, temize çıkarırlar.Çünkü mal sevgisi perdelerin en kesif ve en kalınıdır.Onlar, başkalarını kendilerine tercih etme, kendileri ihtiyaç içinde yaşarken başkalarının eksiğini gediğini kapatma faziletiyle nefislerini tasfiye edip temize çıkarırlar.Yahut onlar nefislerini, cehalet rezaletinden temize çıkarırlar.Allah sevgisi ve O'nu sevdikleri için , hikmet ve ahkamdan oluşan ruhani yemeği Allah Teala'nın bu ayetinde zikredilen yoksula, yetime ve esire yedirirler.

ŞARABIN ÜÇ ÇEŞİDİ

Şarap ya nefsani-cismanidir.ya cismani-rahmanidir,veya ruhani-rabbanidir.
Nefsani-şeytani şarap , dünyada iken fasıkların içtikleri şaraptır.Bunu içmek haramdır.
Cismani -rahmani şaraba gelince  bu ahiret yurdunda müminlerin içecek oldukları şaraptır.Bu , "EL-VEHHAB" yani  çok çok veren, bağışlayan Allah'tan kuluna bağış ve ihsandır.
Ruhani-rabbani olan şarap her iki dünyada muhabbet ve şevk ehlinin içtikleri şaraptır.Bu kadehlerin içinde en leziz olanıdır.
Mevlana Celaleddin Rumi (k.s) şarabı şöyle dile getirir:
Ey Saki! Susamışım,olmuşam hasret şaraba!
Getir kadehi , çok görme, aşıklar erdi şaraba
Al dünyayı, al malını senin olsun; yeter bize aşk
Aşk da bulduk bağı, bahçeyi, beldeyi;.dönmek yok bir daha

VEFA ÖRNEĞİ

Osmanlı'nın bekası için taht mücadelesine giren Yavuz Sultan Selim Han,devletin bekası için giriştiği savaşta mücadele ettiği kardeşi Şehzade Korkut'un cenazesini taşırken üzüntüsünden ağlayarak;"Kardeşim ne sen böyle yapsaydın ne de ben bu duruma düşmeseydim demiştir.Kardeşinin en yakınında olan Piyale Paşa'ya hitaben "Kardeşime karşı olan sadakatinden dolayı seni affediyorum.İstersen seni Vezirim yapayım " teklifi üzerine ,Piyale Paşa,"Sultanım vezirlik istemem,isteğim kardeşiniz Korkut'un türbesinde türbedar olmaktır" demiştir.Sadakat ve vefa her zaman karşılığı olacak bir ahlakı hamidedir.

İNSANIN İMTİHAN EDİLDİĞİ DOKUZ ŞEY

Ebu Osman el-Mağribi(k.s) der ki:Allah teala insanları dokuz çeşit şeyle imtihan etmiştir.Bunlardan üçü fitneye düşürücüdür.Bunlar insanın gözü , kulağı ve dilidir.Üçü inkarcı hakikatı gizleyicidir.Bunlar ise insanın nefsi, heva ü hevesi ve düşmanı olan şeytandır.Üçü de mümindir., onlar da aklı, ruhu ve kalbidir.Allah kulunu yardımı ile destekler, ona güç verirse aklı kalbine galip gelip ona hakim olur, nefis ve hevasını esir alır.Böylece nefis ve heva hareket imkanı bulamazlar.Nefis ruhla, heva akılla ünsiyet peyda eder. O zaman da Allah'ın "Allah'ın sözü ise  zaten yücedir"(et-tevbe 9/40) ve "Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın"(Enfal 8/39) beyanlarında yer aldığı üzere Allah'ın kelimesi en yüce olur.

EDEPSİZLİK

Büyüklerden biri buyurmuştur ki Her kim amellerinin ve ahvalinin sonuçlarını bu dünyada acele ile isterse edepsizlik etmiş, dünya imtihanının hakikatına uymayan bir şekilde muamele etmiş olur.

ÖNCE AH SONRA ELHAMDÜLİLLAH

Emevi hulefaları içinde olan ve evliya mertebesinde olan Ömer b.Abdülaziz hazretleri bir an dalar ve ahh ! nidası eder, sonra da "Elhamdülillah" dermiş.bir gün zatın biri bunu kendisine sormuş:"Niçin böyle yapıyorsunuz?" diye.Şöyle cevaplamış.Evladı Fatıma'nın ciğerparesi Hz.Hüseyin'e Kerbelada yapılan zulüm aklıma geliyor ve aşkımdan Ahh ! çekiyorum.Sonra da O'nun yaşadığı çağda dünyaya gelmiş olsa idim ve dünyanın bir yerinde yaşarken ona yapılan zulmü haber alıp onun yardımına gitmeseydim Kıyamet günü Cenab-ı Resulullah'ın yüzüne nasıl bakardım ? düşüncesine dalıyorum,bu mahcubiyetten dolayı o devirde dünyaya gelmediğime şükrederek "Elhamdülillah "diyorum' demiştir.

ÖLÜDEN DİRİNİN DOĞMASI:EBU CEHİL'İN OĞLU HAZRETİ İKRİME

Hak Teala'nın ölüden diri çıkarması örneklerinden birisi Kafir Ebu Cehil'in oğlu İkrime hazretlerinin İslamı kabul etmesi ve İslmiyete hizmet etmesi örneğidir.Naklolunduğuna göre,Ebu Cehil kafiri bir gün bindiği deve ile giderken,küçük bir çocuk olan Efendimiz Sav'e rastlamış ve onu devesinin terkine almıştı.Deve hareket etmedi.Bunun üzerine Ebu Cehil ,küçük Muhammed (sav)'i devesinin ön tarafına oturtması üzerine deve hareket etti.Bu hareketinden dolayı Hak Teala,Ebucehil'in sülbundan islamla şereflenecek İkrime hazretlerini dünyaya getirmiştir.

9 Ocak 2018 Salı

ZAMANIN HÜSEYİNLERİNİN GAMINI ÇEKMEK

Hz.Hüseyinin katledip mübarek bedenini parçalayanlar birbirlerine diyorlardı ki:"Çabuk olun namaz vakti geçecek".Şam sarayında yezit halifeyim diyerek cuma namazını kıldırmakta idi.Mümin suretinde kafir olmak . Vaktin hüseyinlerinin gamını çekmek.Kıyamet melaike kordonu içinde insanların hesaba çekilmesidir.hakkı'ın görevlendirdiği bir münadi:Gözlerinizi kapatın der.ve o esnada Hz.Fatıma annemiz arşta kendisi için hazırlanan kürsiye oturur ve huzuru izzete kabul olunarak:Ya Rabbi!Evlatlarımı katledenlerle alakalı hükmünü ver".Cenabı Hakk,hükmünü verir..Sonra Müminlerin annesi Hz.Fatıma biz müminlere olan kereminden dolayı bir talebi daha olur:"Ehli Beytime yapılan zulümden dolayı kalbinde gam,gözlerinde yaş bulunanları affet!.Hakk Teala bu isteğini de kabul eder.
Denir ki müminim diyen kimsenin kalbinde ehli beyt sevgisi yoksa onun imanı kemale ermemiştir.!".Kalbimizde bu gam ve bu burukluk affımıza inşaallah sebeb olacaktır.Kur'an sofrasında insanların diz dize oturacakları vakit gelecektir.

8 Ocak 2018 Pazartesi

SEMA,ŞARAP VE DİDAR HAKKINDA

Bir tarikat Piri demiştir ki arifin cennetten nasibi sema,şarap ve didar olmak üzere üç şeydir.Sema hakkında "Artık onlar bir bahçede neşelenirler"(Rum 30/15) buyurmuştur.Şarap hakkında:"Rableri onlara tertemiz bir içki içirir"(el-insan 76/21) gelmiştir.Didarının müşahedesi konusunda ise:"Yüzler vardır ki , o gün ışıl ışıl parıldayacaktır.Rablerine bakacaklardır(O'nu göreceklerdir).(Kıyame 75/22-23)buyrulmuştur.Sema etmede kulağın, şarapta dudağın ve müşahede etmekte gözün nasibi vardır.Sema vecd ehline,şarap aşıklara ,Hakk'ın didarı ise muhiblere hastır.Sema ferah verahatlığı artırır, şarap dili açar,didar sıfat elde eder.Sema matlubu elde eder, şarap sırrı açığa çıkartır, didar ise arifi ferd eder ve vahdete ulaştırır.Sema için yedi uzvu kulak yapmak, saki O olduğu için bütün şarabı içmek,O'nun didarı için de her bir kılı göz yapmak gerekir.

DİLİNİ KIPIRDATMA

Kıyame suresinin 16 ila 19 ayetleri:
"(Rasulüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma.
Şüphesiz onu , toplamak(senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir.
O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et.
Sonra şüphen olmasın ki , onu açıklamak da bize aiddir"
"Şey " diye ifade edilebilen her nesne mülktür ve melekuttur.Çünkü Allah"Her şeyin melekutu elinde olan Allah'ın şanı ne kadar yücedir"(Yasin 36/83) buyuruyor.Kuran-ı Kerim eşyanın en şereflisi ve en mükemmelidir.Kuranın da bir mülkü ve melekutu vardır.Onun mülkü; zahiri ahkamı ve şeriatlarıdır.Bu ahkam ümmetin çıkarlarıyla alakalı olan , mali ve bedeni ibadetler, ve cinayetlerle ilgili hususlarla vasiyet ve benzeri hükümlerdir..Kuranın melekutuna gelince ; bunlar içindeki ilahi sırlarla lahuti gerçeklerdir.Bu sırlar ve bu gerçekler ümmetin havasının  ve ahassül havassının batınları ile ilgilidir.Hatta bunlar ahassul havas'ın hülasası olan mükaşefat , gizli müşahedat  ve ruhani muayenatla ilgilidir.Kur'anın içindeki mülkten ve melekuttan her birinin bir müdrekatı vardır.Onlar sadece bunlarla kavranılır.Vicdana ve zevke aid gerçekleri ibarelerin dilleri ifade edemez.Çünkü bu gerçekler işaretlerin işaret edemeyeceği gerçeklerdir.Allah'ın ;"onu çarçabuk almak için dilini kıpırdatma"ifadesi ilerde gelecek olan batın ve hakikatların sırlarının zahiri lisan ile ifade edilemeyeceğine işaret etmektedir.Bir başka ifade ile bu batını sırlar ve gerçekler ibarelerin yardımıyla ifade edilemeyecek gerçeklerdir.Bunların görüntüsü Kuranın mülkü ile melekutunu bir araya toplar.Peygamberimiz (sav)Efendimizin Kuran'ın mülkünün zahirine ve melekutunun batınına tabi olmaktadırBizler de Allah'dan kendimizi her an ve zaman dilimi içinde Kur'an'a uyanlardan eylemesini dileriz

MEHDİ RESUL HABERCİLERİ

Başlık kendini "Mehdi" ilan edenlere değil,Mehdi Resul'den haber verenlerle alakalıdır.Yani habercilere'dir.Ehlibeyt'e yapılan zulüm ve onların gizlenmesi akabinde İslam Dünyasında Hep Mehdi Resul beklentisi ve Hz.İsa'nın tekrar yeryüzüne nüzulü hadisesi varolmuştur.Güncel olan habercileri you tube üzerinden bulmak mümkündür.Bu kişiler,kendilerini sadece haberci (yansıtıcı) kabul ederek bazı yaşadığı hallerini aktarmakta iseler bunu normal karşılayıp "haber kendisini ve aynı meşrepte olanları bağlar"deyip geçmek gerekir.Yeni bir kural,daide ve düzenleme getirmemek kaydıyla.Çünkü Şeriat koymak Peygamberlere mahsustur.Keza haberci yansıtıcıdır,asla kendine davet edemez.Habercinin kişisel konumunu tayinde "şöyle olmalı,böyle olmalı" şeklinde bir öngörü bize ait değildir.istersek, bu hali yaşamadığmız için gözlerimizi örter,kulaklarımızı kapatırız.ancak,Bu şekilde bir ruhsal hal yşamak için illaki ,vaız olmak,fakih olmak v.s gibi ön kural konulamaz.Hak Teala tasarrufunda tektir.Bu nedenle Habercinin ne dediğini şeriat ölçülerinden geçirmek bize düşer.Aykırılık varsa reddetmemiz gerekir.Aykırılık yoksa,kural koymuyorsa,, dünyalık talebinde bulunmuyorsa(kendisine itaat,saygı v.s) dinlemekte mahzur yoktur.Çünkü,Davet her an mevcuttur.O davet, günahtan uzak kalmaya,Hakk'dan uzak kalmamayadır.Bunun için bir haberciye gerek yoktur ki.
Gelelim Mehdi Resul hadisesinin insanlar tarafından bilinmesi konusu ise;şüphesiz olağan dışı bazı zuhuratları olsa gerek.Sözü kısa kesmekte faide vardır.Şekeri tatmamışlara şekerin tadını anlatmak gibi bir şey olsa gerek

7 Ocak 2018 Pazar

KİŞİYE ÖZEL DAVRANILMA İSTEĞİ BİR NEFS HALİDİR.

Makam sahibinin,bir şahsı özel olarak telefonla araması,özel olarak ziyaret etmesi,ismini yazdığı bir mektup göndermesi insan nefsinin memnun kaldığı bir davranıştır.Bu nedenle siyasilerin yaptığı bir davranış şeklidir.Kaynağını ise Kur'an'da aradığımızda karşımıza Müddessir suresinin 52 nci ayetidir.Bu ayette:""Daha doğrusu onlardan her biri, kendisine, (önünde) açılmış sahifeler(ilahi vahiy)verilmesini istiyor." buyrulmaktadır.Ebucehil,Abdullah b.Ümeyye gibi kafirlerin önde gelenleri EFendimiz (sav)'e "Bizlerden her birimize gökten bir kitap getirmedikçe ya da alemlerin rabbinden filan oğlu filancaya başlığı ile başlayan , içinde sana uymamızı emreden yani:"Ey filanca! Muhammed'e uy o benim katımdan sana gönderilen elçidir" yazısı yazılan açılmış kağıtlar getirmedikçe senin ardından asla gitmeyeceğiz"dediler.Tıpkı:""Bize okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece(göğe) çıktığına da asla inanmayız"(El isra 17/93) dedikleri gibi.

KAFİRLERE YABAN EŞEĞİ BENZETMESİ

Peygamber davetinden kaçan kafirleri Cehabı Hak ,Yaban eşeğinin Arslan'dan kaçmasına benzetmiştir.(Müdessir 50-51).Belgesellerden gözlemlediğimiz gibi,Yaban eşeğinde,arslan korkusu ziyadedir.Kafir olan insanlarda, peygamber daveti,din kokusuna karşı müthiş bir allerji vardır.Günlük basını takip ettiğimizde ,küçük yaşlarda din eğitimi yaptırılması hadisesinden en fazla rahatsızlık duyup en yüksek yaygarayı çıkartanlar da bunlardır.Din referanslı en küçük bir şeye karşı tahammülleri olmayıp,din ışığını sanki ağızlarındaki nefesle üfleyerek söndürmek isterler.Ancak bilinmelidir ki Allah Teala dininin koruyucusudur.Ayrıca,insanlara kurtuluş için lütfedilen bu emaneti muhafaza etmeyen ve bu hususta tembellik gösterenleri yok edip  o emanete layık kavimler getirmeye de gücü her zaman yeter.

6 Ocak 2018 Cumartesi

ZAHİR İDARECİ-MANEVİ İDARECİ

Allah Teala bu unsuri alemde insanların kendi cinslerinden birer beşer başkan tayin etmiştir.Bu ulvi alemin misali olarak o insanların başlarına idareci olarak gelmişlerdir.Bu idareciler arasında peygamberler, halifeler, sultanlar, padişahlar, kadılar v.s gibi tüm alemde insanların işlerini üstlenen kimseler vardır.İşte bu yeryüzündeki yöneticileri olan kimselerin ruhları ile göklerde bulunan idareci melekler arasında bir münasebet vardır.Onlar şaibelerden uzak, ayıplardan ayrılmış adaleti bunlara verirler ve bu yeryüzü yöneticileri onlardan bu adaleti alırlar.Ancak herkes kendi yeteneğine göre alır.Yeteneği güzel ve güçlü olan bunu kendine gelen temiz ve temizleyici biçimiyle alır.Dolayısıyla o kişi adaletli vali , faziletli önder olur.Buna karşılık yeteneği düşük olan kimse bu tertemiz olguyu alır  ve kendi düşük ve çirkin  ve zalim kalıbına koyarak ona yeni bir biçim verir.Böylece o zalim vali , zalim yönetici, ve cimri bir kişi olur.Böyle olan bir kimse dışarıda suçlu aramasın, bu kişi kınayacaksa kendi nefsini kınasın.

5 Ocak 2018 Cuma

KUR'AN'DA KENDİNİ ARAMAK/AHNEF BİN KAYS

Her birinizi anlatan bir ayet vardır. Bazı ayetleri okuduğunuzda bir an irkilirsiniz. "Bu ayet beni anlatıyor" dersiniz. Birebir örtüşür ayetler sizinle.
 Hz. Ali'nin iyi bir dostu olan Ahnef bin Kays bir gün Kuran okuyordu. Şu ayete denk geldi: "Biz size içinde sizin kendinizin anlatıldığı bir kitap indirdik. Siz bunu hâlâ anlamıyor musunuz? (Enbiya, 10)"
 Bu ayeti okuyan Ahnef irkildi ve "Bana hemen Kuran-ı Kerim'i getirin de, orada kendimin anlatılışını arayıp bulayım, Kimlerle birlikte olduğumu, kimlere benzediğimi göreyim" dedi. O Kuran'da kendini bulmalıydı. Acaba Kuran-ı Kerim onu da anlatıyor muydu? Kuran-ı Kerim'i açtı. Birtakım insanlara rastladı ki onlar şöyle tanıtılıyordu:
 Bu ayettekilere bir benzesem!
"Gecenin az bir bölümünde uyurlardı. Seher vakitlerinde bağışlanmalarını istiyorlardı. Onların malları içinde dilenenlerin de, dilenmeyenlerin de (her ikisinin) hakları vardı." (Zariyat, 51/17, 18, 19)
 Bu ayeti okuyunca şöyle dedi: "Ben bu ayetteki yüce ruha sahip değilim."
 Başka bir ayette birtakım insanlara daha rastladı ki onların durumu da şöyleydi: "Onların yanları (gece namazına kalktıkları için) yataklarından uzak kalır. Rablerine korku ve umutla dua ederler. Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden de infak ederler." (Secde, 32/16)
 Ahnef bu ayetlerden de umutsuzluğa kapıldı. Çünkü bu ayete de benzemiyordu.
 Ahnef okumaya devam ediyordu. Ayette daha başka birtakım insanlara rastladı ki halleri şöyleydi: "Ve Rablerine secde ederek (acz ve edeble) geceyi ayakta geçirenler." (Furkan, 25/64) Bu ayeti okuyan Ahnef'in ümidi iyice sarsıldı.
Ahnef'in birtakım insanlara gözü ilişti ki onlar şu sözlerle anılıyordu: "Onlar bollukta da darlıkta da mallarını Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını bağışlarlar. Allah ise iyi şeyler yapanları sever." (Âl-i İmran, 3/134)
 Ahnef okudukça halden hale giriyordu. Geriliyordu. İçi içini yiyordu. Bazı insanlara daha rastladı ki halleri şöyleydi:
 "Bizzat kendileri muhtaç durumda olsalar bile başkalarını kendi canlarından daha üstün tutarlar. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar muradlarına erenlerin ta kendileridir" (Haşr, 59/9).
 Daha başka birtakım insanlara da gözü ilişti ki, onların karakterleri şöyle çiziliyordu: "(Bunlar) büyük günahlardan ve çirkince utanmazlıklardan kaçınanlar, öfkelendiklerinde ise bağışlayanlar." (Şûra, 42/37)
 "Rablerinin emrine uyanlar, namazı dosdoğru kılanlar, kendi aralarında işlerini danışarak çözenler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden başkalarına verenler." (Şûra, 42/38)
 Bu ayettekilerden değilim
 Bu ayete gelince yorulan Ahnef; "Ya Rabbi! Ben kendi durumumu biliyorum. Ben bu kimseler arasında görülmüyorum" dedi.
 Sonra başka bir yol tuttu. Bu sefer birtakım insanlarla karşılaştı ki onlar şöyle tasvir ediliyorlardı: "Çünkü onlar, Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur" denildiğinde büyüklük taslarlardı. 'Biz, mecnun bir şair için mabudlarımızdan vaz mı geçecekmişiz?' derlerdi." (Saffat, 37/35-36)
 Ahnef dedi ki "hamd olsun ben bunlardan değilim." Sonra şöyle tanımlanan insanlarla karşılaştı: "Allah, bir olarak anıldığı zaman ahirete inanmayanların kalbi öfkeyle kabarır. Oysa daha başkası anıldığında ise hemen sevince kapılırlar." (Zumer, 39/45)
 Birtakım insanlara da rastladı ki onlara: "Sizi cehenneme sokan nedir? (diye sorulunca) günahkârlar: "Biz namaz kılmazdık" dediler. Yoksula da yedirmezdik, batıla dalanlarla beraber biz de dalardık. Din (ahiret) gününü yalan sayıyorduk. Sonunda kesin bir gerçek olan ölüm gelip bize çattı diye cevap verdiler." (Müddessir, 74/42, 46)
 Ahnef ayetlerin baskısı altında geriliyor ve daralıyordu. Bir taraftan da gülümsüyor ve şöyle diyordu: "Hamd olsun bari böyle değilim."
 Buraya gelince kısa bir süre için sessiz hareketsiz dikilip durdu. Sonra ellerini kulaklarına koyarak "Ey Allah'ım! Ben bunlardan sana sığınırım, ben onlardan uzağım" dedi.
 Artık o Kuran-ı Kerim'in yapraklarını çeviriyor, kendisinin anlatıldığı yeri arıyordu. Sonunda şu ayete gelip durdu: "Onlardan başka bazı insanlar daha vardır ki onlar günahlarını açıkça itiraf ettiler. Onlar iyi bir ameli başka kötü bir amelle karıştırmışlardır. Umulur ki Allah tövbelerini kabul eder. Şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir." (Tevbe, 9/102)
 Burada Ahnef sevindi. Elinde olmadan ağzından şu cümle döküldü: "Evet, evet işte benim durumum bu. İnşallah ben bu gruptan olurum."