30 Nisan 2020 Perşembe

İNSANA KEMAL TAHSİLİNDE GEREKLİ ÜÇ BABA

İnsana, kemal-i tahsilinde üç baba gerektir. Biri, eb-i validi (fiziksel babası), ikincisi eb-i muallim denen öğretmeni, üçüncü babası peder-i mürebbi ki şeyh-i mürşittir.
Mürşid dahi üç olmak gerektir. Şeyh-i inabet ü telkin, ikincisi pir-i sohbeti yakin üçüncü, mürşid-i hırkai kamilin ki, müselsel hadisi şerifle sünnettir. Eğer üçü bir zatta mevcut olursa, iksiri azam ve kibrit-i ahmerdir.

"HOŞTUR"

SENİN YOLUNDA ATILAN HER ADIM HOŞTUR
NE SEBEBLE OLURSA OLSUN SANA ULAŞMAK HOŞTUR
SENİN YÜZÜN HANGİ GÖZLE GÖRÜLÜRSE GÖRÜLSÜN HOŞTUR
ADINI HANGİ DİLLE SÖYLERSE SÖYLESİNLER HOŞTUR.

GERÇEK DOST ?

Dünya dostu, mal dostu, hüsn dostu ve eşya dostu çoktur. Lakin Allah dostu iksiri azam gibi nadirdir.

MEHMET EMİN TOKADİ HAZRETLERİ

Tekkelere şeyhleri tayin eden meşihat, şeyh olarak atanması için Şeyhülislama yazı yazar ve atama mektubunu getirdiğinde kabul etmek istemez ve Şeyhülislam’a giderek: "Efendim, bu hakir henüz şeyh olamadım. Şeyhlik alametim dahi yoktur. Layık olmayana tevcih buyurmuşsunuz” demesi üzerine Şeyhül İslam efendi:”Emin efendi. Biz sizi iyi biliriz saklanmayınız. Mızrak çuvala sığmaz. Menzili ihtifayı geçeli otuz yıl oldu. Karar padişahındır, kabul gerekir” deyince Hazret:”Efendim, bu şartla kabul ederim ki, hankahta oturamam. Bu suretle razı olunur ve müsaade buyurulursa beratı kabsul ederim” cevabını vermiş idi. Kabul üzerine, küçük biraderini tekkede iskan etmiş kendisi sürekli evinde bulunmuş, zikir günleri dahi dergaha çıkmamıştı. Mevlüt günlerinde dergahta bulunması halk tarafından istenmiş, herkes Şeyh gelecek diye bekler iken gizlice halkın içine karışmıştı. Yanında bulunduğu bir kimse konuşuyordu: "Acaba efendim, bu asitanenin şeyhi Tokadi efendiyi görmek nasib olmayacak mı?bu günde gelmeyecek mi" diye kendisine sormuş. Emin efendi”Birader! O adam sizin işittiğiniz gibi değildir. Basit bir heriftir. Eğer gelir ise size gösteririm” demiştir. Mevlit bitiminde duayı meşayihden bir zata havale ile, halkın arasına karışıp  kaybolmuştur.
Kadi ve Keşşaf tefsirlerini ezberden okuturmuş.
Başlangıçta sufilerin hallerine itirazeder imiş. Bir gün yolda Celveti Şeyhlerinden Osman Fazlı Atpazari hazretleri ile karşılaşmış. Emin efendiye hitaben “Senelerden beri alışveriş ettiğiniz bakkalı Müslüman ediniz, bende sizin komşunuz olan sarhoşu o halinden vazgeçireyim” demiş. Emin efendi “Sarhoş zaten Müslüman olduğundan onu yolagetirmek kolaydır.işin mühimmi bu bakkalı Müslüman etmektir. Bunu siz deruhte ediniz.Sarhoş bana kalsın” diye latifeleşmişler. Emin efendi sarhoşun evine giderek şiddet ve mülayemetle işretin fenalığından bahs edince , sarhoş, "Ben evimde bağımsız biriyim. Kimsenin müdahalesini kabul etmem" diye Emin efendiyi dövmeye kalkar. Osman efendi ise bir gün bakkala uğrar: "Odandaki Meryem ana kandili sönmüş , niçin yakmıyorsun?” der. Bakkal, odamdaki Meryem ana kandilini nasıl biliyor diye hayret etmiş. Bir diğer zaman Osman efendi yine gelip:”Kiliseye niçin gitmiyorsun?” deyince şeyhin nazarı kimyası bakkala isabet eder. Bakkalın içine bir ateş düşer, Osman Efendinin yanına niyet ederek gider, İslamı kabul eder, döner, müşterileri ile helallaşıp bakkallığı bırakır ve Osman Efendiye mürit olur.




DANONE MARKASININ SAHİPLERİ

Danone markasının saipleri kimdir merak ederseniz karşınıza Emanuel karasu çıkar. Ülke yönetimini silâh zoruyla ele geçiren Hareket Ordusu’nun bir diğer ismi “Selânik Ordusu” olduğu gibi, Meclis’ten çıkan “Padişahı hall kararı”nı tebliğ etmeye giden heyetin başındaki kişi de Selânik mebusu Yahudi asıllı Emanuel Karasso’dur. 

(Karasso, o günlerin “Selânik Yoğurtçusu”,  günümüzde ise 120 ülkede fabrikası olan meşhur “Danone” markasının sahibi olan geniş ailenin reisi.)  
İşte, efendisine ihanet eden bu vahşi nankörler, Sultan Abdülhamid’i devirmekle de kalmayıp, devletin askerî, siyasî, ticarî ve hatta bürokratik kademelerinin hemen bütün kilit noktalarına Selânikli dönmeleri yerleştirerek, aslında ülkenin idaresini de ele geçirmiş oldular.
Bu da gösteriyor ki, Sultan Abdülhamid’den sonrakiler askerin gölgesinde ve İttihatçıların içindeki Selânik Komitacıları’nın tesirinde kalmış olup, bilinen şekliyle “Osmanlı dirayeti”ni gösterememişlerdir.

DUA

Ya Rab bize ihsan et vuslat yolunu göster
Surette koma can et vuslat yolunu göster
Har içre biter gül-zar içre doğar envar
Her şeyde tecellin var rüyet yolunu göster

ŞABANİYYEDE ERBAİN ÇIKARTMANIN ÖNEMİ

Tariki Şabani'de erbaine çok ihtimam ve irşad sahibi olmak için etvarı süluku tamam etmek öncelikli şarttı. Pederden evlada bir meşihat teveccüh etse, onun sülukunu tamam edene kadar yalnız zikir icrası yapabilir,ne beyat alabilir ne de hilafet."Kendisi muhtaç-ı himmet bir dede nerde kaldı ahara himmet ede" tabiri doğrudur. Bunun için tac ve hırka ile hemen şeyh yapmazlar. İnsanda sülukun neticesi kemal mertebesi zuhur eder ki Cenab-ı peygamberin işareti ile emanet sahibi olunur.
Bu hakikat yerine gelmediği vakit tarikatların iç i boşalmaya başlayarak en sonunda Cenab-ı Hakk'ın emriyle sededdildi(kapatıldı).
Sufilik tac ile aba oldu
Hayf kim marifet heba oldu.
Bir şeyh efendinin birisi, münasip olmayan birisine hilafet verdiği duyulunca şeyhler arasında güft ü gu olmuş. Söylenenleri duyan şeyh efendi muaheze edilince "Efendim ! öyle ise hilafeti geri alayım." demiş. Hazır cevap meşayıhdan bir zat, "Ne verdiniz ki, istirdat edeceksiniz" diye ızhar-ı asar-ı hakikat etmiştir.

ŞABANİYYE'DE ZİKR

Şabaniyyede zikr usulü cehridir. Şabanı Veli hazretlerinin zamanında hangi usulde yapılmakta ise o usulle halen ceryan eder. Şöyledir:
Namaz edasından sonra halka teşkil eder, Şeyh efendi euzü besmele ile Fatihayı okur.Sonra İNNELLAHE VE MELAİKETEHU YÜSALLUNE ALENNEBİYYİ YA EYYÜHELLEZİNE AMENU SALLU ALEYHİ VE SELLİMU TESLİMA) Ahzab 33. ayeti kerimesini okuduktan sonra, toplu olarak " Allahümme salli ala-seyyidina Muhammedin abdike  ve Resulike ve nebiyyike ve habibiken nebiyyil ümmiyyi ve ala-alihi ve sahbihi ve sellim" der. Euzü besmele çekip,"Fa'lem ennehu la-ilahe illallah." demesiyle hazirun kelime-i tevhide, sonra ismi Celal'e, sonra bir müddet ismi Hu'ya devam ederler. Sonra hizb-i zikr başlar.
İşte cezbe ve halat o zaman zuhura başlar.Oturarak ve ayakta zikre devam olunur. Hizb-i zikr odur ki, ehlullahın tarifine göre , zikr tokmağı ile ejderhayı nefsin başını ezmekten ibarettir. Lisandan kalbe intikal eden zikr esnasında kalb nefy-i masiva eder."Ruh, sır, Hafi, ahfa" hızb-i zikrin müsemmasıyla iştigale başlar.Vücudun zikir esnasındaki hareketi pek büyük hikmete müstenittir. Kollar, vücut hareket etmezse sinirler bozulur. Zikre devam imkanı olmaz. Hizb-i zikr aleminde ne sevkler, ne haller huzura zuhura gelir. Lisanı kal onu vasf edemez.

Görüp halat ile devranımız dahl etme ey zahid
Bize nur-ı celil Sultan Şaban-ı Veli'dendir.  

EVLİYANIN CENAZESİ

Şeyh Şabanı Veli Hazretlerinin cenazesinde halkın rağbeti pek büyük imiş. Cenazesinin yıkanması esnasında akan suların bir damlası dahi yere dökülmesine fırsat verilmeyerek, gelenler kaplarına doldurmuşlar. Mübarek hücrelerinde bulunan hasır parça parça ayrılıp her bir paresini teberrüken insanlar almışlar. Ellerini tabuta sürmeğe "teberrük" addediyorlardı.Musalla taşı üzerinde iken ehli keşfi açıklar gördülerki semavattan sayısız melaike inmekte idi.Namaz esnasında Müslüman cinnilerin de namaza iştirak ettiği söylenir.
Hazreti Pirin bu alemden çekilmesinden sonra kırk gün mütemadiyyen yağmur yağarak sema'da göz yaşı dökmüştür.
Hazreti Pir Şabanı Veli hazretleri kal ehli olmayıp hal ehli birisi olmakla ne kitap telif etmiş,ne şiir inşad etmiştir. Nutk ve şiirleri yoktur. Mesleki şerifleri kalden ziyade hale nazırdır. Şabanı Veli hazretleri sırrı kutbiyyete mazhar oldukları zmanda Cenab-ı Hakk'dan üç şey istemişlerdir. Birincisi:Tarikatı aliyelerine intisap edenlerden bir kimse esrarı süluktan haberdar olmadan vefat ederse , o kimseye son nefesinde tevhidi zat zevkinden ihsan buyrulması, İkincisi: Tarikatı aliyeleri salikanının cen ve peri tasallutundan ve alel husus sihircilerin sihrinden muhafaza buyurulması. Ücünsü: Kıyamet gününe kadar tarikatı aliyelerinden Ariflerin eksik olmaması

"LÜTUF KARŞILIĞI NE BULURLAR"

Halvetiyyenin Şabaniyye kolunun piri Şaban-ı Veli hazretleri müridanına karşı çok şefkatli imiş."Bize kahr yüzünden gelenler lütuf gördüler. Bilmem ki lutf yüzünden gelenler ne olur?" buyurmuştur.
Hikaye şudur:Son derece fakru zarurete düşen bir Hristiyan varmış. Maişetini temin yetersizliğine düşünce hırsızlık yapmaya karar vererek, şehirdeki hırsızlar kumpanyasına müracaat etmiş. Hırsızların başı demiş ki:"Bir şartla, şurada büyük bir tekke vardır o tekkenin şeyhinin odasında gayet kıymetli bir iskemle duruyor, onu çalıp bize getirmelisin"derler. Bu iskemleyi, Şabanı Veli hazretlerine sadık, vaktinin zenginlerinden bir mürid ona hediye etmişti. Kıymeti çoktu. Hz.Pir yedi sene hiç hücresinden dışarı çıkmadığı için hırsızlar çok zaman gözetlemişler ama, fırsat bulup çalamamışlar. Hristiyan kendisine şart koşulan bu işi yapmak için fırsat kollamış. Kırk gün hazretin hücresini izlemiş.
Hz. Pir, kutsi kuvvetiyle bu hale mülaki olmuş. Kırkıncı gün Ricalü gayblerden biri vefat ettiğinden yerine bir başkasını tayin için Hz. Pir'e müracaat etmişler. Onlar ise "Kırk gündür bizim odamıza girmeye müterakkip olarak duran bir Hristiyan var, hidayeti ilahiyye erişmiştir; onu münasip gördüm."Bunun üzerine o Hırvatistan yakalamışlar. Zavallı bahtiyar çok korkmuş, te'min etmişler(sakinleştirmişler). Huzuru hazret-i Pir'e getirmişler. Orada derhal imanı ezelisini ikrar ile ricalü gayba dahil olmuştur.
Şabanı Veli hazretlerinin üç yüz atmış halifesi var imiş. İslam memleketlerinin her yerine dağılmıştır."Üç yüzüne ben dua ettim, altmışına da Sultanül Enbiya aleyhi ekmelüttehaya efendimiz hazretleri dua buyurdular" demiştir....

"HZ.PİR'DEN GELİYORUM"

Halveti Pir'lerinden Kastamonu'da medfun Şaban'ı Veli hazretleri türbenin bulunduğu dergahta yedi sene hiç dışarıya çıkmayarak inzivaya çekilmişti. Bu müddet içinde cemaatle namaza çıkmayıp hücresinde namazını eda ederdi. Ehli keşif ariflerden bir çoğu onun namazları Kabe'de kıldığını müşahede etmişlerdi.
Herkes onu Tarikat Pir'i olarak kani olmuş ve namı şerifini "Hazreti Pir" olarak yad etmeye başlamışlardı. Kastamonu'da yoldan gelen yolculara "Nereden geliyorsun?" diye sorulduğunda "Hz. Pirden geliyoruz" cevabını almak mümkün idi.

İSTANBULDAKİ İLK NAKŞİ TEKKESİ

Bu tekkeyi Buhara'dan gelen Hz.Hüseyn efendimizin soyundan Seyyid Ahmed Buhari hazretleri açmış olup Eğrikapı dahilinde Ayvansaray üstünde bu dergah inşa edilmiş, Sultan Fatih, şeyhin kendisine yakın olmasını isteyerek Fatih semtinde bir dergah çalışması başlatmışsa da oğlu Sultan Beyazid bu tekkeyi ikmal etmiştir.

Halk içinde gerçi biz divaneyiz.
Hakk'ı bilmiş halktan biganeyiz

Duymuşuz divanelikten kadrini
Sanmanuz kim bir dahi uslanayuz

Şem-i ruhsarı görüp can atmışız
Dostlar pervaneyüz püryaneyüz

Hamdü lillah genc-i mana bizdedir
Sureta gerçi ki biz viraneyiz

Hakka virdik biz Buhari gönlümüz
Hiç ola mı gayrile aldanayuz.

Hazret söylemiştir:"Ey Efendi! Dünyayı ve ukbayı terk etmeden bizim mahallimize gelme. Çünkü bu pazarda bir başka kazanç vardır".

29 Nisan 2020 Çarşamba

ABDÜLEHAD NURİ HAZRETLERİ

Abdülmecid Sivasi hazretlerinin halifesidir. Sultan Ahmet yahut Ayasofya camiinde vaaz esnasında irticalen söylediği bir nutku, kendisine vaktin kutupluğunun verildiğinin işareti olarak görülmüştür. Tarikat ayinlerinde bu ilahi yaygın şekilde okunmaktadır:
Semadan sırrı tevhidi duyan gelsin bu meydana
Derun içre bugün Allah diyen gelsin bu meydana

Duyanlar sırrı Settar'ı görenler nur-i Gaffar'ı
Cihan da şişe-i arı kıran gelsün bu meydana

Saladır ehli irfana getürsün canı meydana
Feda kılmağa ol canı duyan gelsin bu meydana

Gönül maksudunu buldu cihan envar ile doldu
Bugün Nuri imam oldu uyan gelsin bu meydana

Hazretin bir kerameti
Süleymaniye cami şerifinde vaaz vermekte iken vaazın bitireceği sırada cemaatten biri kendisine bir yazılı kağıt uzatır, okuyup hayret ederek "İnna lillah! Taassub insanı bu dereceye getiriyor, Kağıtta:"Eğer sen kutb isen şimdi beni helak eyle" denilmiş. Halkın lisanı tutulmaz. Allah Teala zanlarını tahkik eylesin. İnsan nefsinin hazlarına karşı gelerek maksadına nail olur. Yoksa her istediği şeyi yapmaz. Evliyayi kiram afv ile ve hevayı nefsin hilafında bulunmakla ilahi mertebelere nail olur. Lakin evliyaullah, kabzası yerde, canibi asumana uzatılmış bir kılıçtır. Bir kimse kendini o kılıca vursa, suç onun mudur yoksa kılıcın mıdır?"buyurdukları anda cemaatin içinden biri feryadü figana başlar. Vaazdan sonra o genci şeyhin huzuruna getirirler. Genç ağlayarak "Aman ben hata ettim siz ata ediniz af buyrun " dediyse de Hz. Aziz ellerini kaldırarak "Hak teala imanını münci ile hatm eyleye" diye dua buyurup henüz camiden çıkmadan o kimse teslimi ruh etmiştir....

ŞEMSEDDİN-İ SİVASİ HAZRETLERİNDEN

Vasıl olmaz kimse Hakka cümleden dur olmadan
Kenz açılmaz her gönülde ta ki pür-nur olmadan

Sür çıkar gayrı gönülden ta tecelli kıla Hak
Padişah konmaz saraya hane mamur olmadan

Mest olup mestane geldimta ezelden ta ebed
İçmişim aşkın şarabın ab-ı engur olmadan

Mest olanların cevabı gayriden gelmez veli
Pes enel Hak nice söyler kişi Mansur olmadan

"Mutu kable en temutu" sırrına mazhar olan
Haşrü neşrü gördü anlar nefha-i sur olmadan

Bir acaib derde düşmüş bu dil-i Şemsi müdam
Hakk'a vasıl olmak ister halka menfur olmadan

ESEFLER

Mürşid dünyayı değiştikten sonra geride kalanlar ah ederler, bülbülsüz kalan gülistan soğuk görünür, dervişan hatıraları yad ederlerdi. Yaşadıkları alemler ne alemlerdi. Ah o ademler ne Adem'lerdi.

ŞEYH RAZİ EFENDİ

Hazreti Sümbül Sinan dergahının şeyhlerinden olup 1852 yılında terki dünya etmişlerdir. Anlatılır ki Sultan Abdülmecit küçük çocuk iken bir hastalığa duçar olur. Tabipler çare bulamayınca Babası Sultan Mahmut ve annesi pek üzüntü içinde imişler. Manevi nefeslerinden istifade için Şeyh Razi efendiyi saraya davet ederler. Şayh, küçük çocuğa nefes etmiş, biiznillah şifa ümidi yüz gösterip ayağa kalkmışlar. Bu sonuçtan son derece memnun olan Padişah ve karısı Hazrete hediyeler takdim etmişler. Valide Sultana iyi görünmek isteyen saray erkanı da  kıymetli hediyeler sunmuşlar. Şeyh Razi efendi maiyyetinde getirdiği bir dede efendi ile bu hediyeleri geldikleri kayığa yükleyerek dergaha doğru yol çıkmışlar. Samatya iskelesinden karaya ayak bastıktan sonra dergaha gidene kadar tesadüf ettiği fakirlere, kıymetlerine bakmaksızın dağıtmaya başlamış.Dergaha yaklaştıklarında, dede kalbinden geçirmiş ki "Son kalan samur kürkte inşallah bizedir" diye ümit içinde iken, dergaha girerken bir meczup peydah olup "Şeyen lillah" demesi üzerine, Hazret bu kürkü meczuba vermiş. Dervişin üzüntüsüne vaki olan şeyh, dervişe teselli en " Oğlum !Biz bu kapıdan çıktığımız gibi girmez isek, nefesimizin tesiri olmaz. Bunlar muvakkat dünya metalarıdır. Sen hayırlı meta olan saadeti irfana mazhar olmaya çalış. Böyle dünyanın süsünün rağbetkarı olmak insanın manevi feyzine mani olur. Eline geçen bu manevi saltanatın kadrini takdir et.Onu elden kaçırmamaya çalış." buyurmuştur

KİŞİNİN TEDBİRİNDE DEĞİLDİR

"Eğer işlerin yolunda ise, bu senin tedbirin ile değildir. Kötü ise, bu da senin kusurundan değildir. Teslim ve rızayı kendine meslek edin de mutlu yaşa. Çünkü dünyanın iyisi de, kötüsü de senin tedbirinle değildir.
Dünyada muradına erememiş olanlardan şu dört şey istenir:Mal terki, makam terki, rahat terki, can terki".
"Allah'ın rızasına teslim olursan artık kendinden geç. Çünkü Allah dilediğini yapar, dilediğine hükmeder"(Şeyh Abdullah es-Simavi)

İBRAHİM EDHEM HAZRETLERİNİN DUASI

Rivayet olunur ki İbrahim Edhem hazretleri Tac ve tahtı terk ettiğinde eşi hamile imiş.Çocuk doğduktan sonra haber almışlar ki Şeyh Mekke'dedir. Anası ve çocuk birlikte Mekke'ye gelmişler. Tavaf esnasında hazretin gözü bir çocuğa takılmış birbirlerini görmedikleri halde müridlerine "Allah alem, bu çocuk benim oğlum olsa gerektir. Zira, gönlüm ona pek ziyade meyl etti"buyurmuş. Müridler çocuğu getirmişler. Çocuk babasını gördüğü gibi ayaklarına kapanmış, sevinç içinde öksüzlüğünü terk etmiş, validesiyle birlikte geldiğini dönüşte birlikte dönmek istediklerini arz etmiştir. İbrahim Edhem ellerini kaldırdı, kemali hüzn ile dergahı izzet'e yüz tuttu:"Ey Halıku ins ü can! Halim sana ayandır.  Bu çocuk kalbimde yer tutacak olursa akibetim hüsrandır. Senden ümidim lütfu ihsandır" diye dua etmesini müteakip mahdumu rahmeti Rahmana kavuştu.
Yine rivayet edilir ki halkın kendisini övmesinden ve bilinmesinden daima kaçarlar ve yer değiştirir imiş. Basra'da bulunduğu zaman halk başına üşüşür imiş. Bir gece habersizce Kabe'ye giden bir kafileye katılmış. Kafilenin bir kısmı Mekke'ye ulaşmış, diğer kısmı geride kalmış. Hz.İbrahim Ethem de geride kalanlardan imiş. Mekke halkı gelenlerden İbrahim Ethem'i sormuş. Onlar tanımıyoruz amma kafilenin geride kalanları içinde İbrahim Ethem isimli bir derviş var demeleri üzerine halk kafilenin kalanını karşılamak için dışarıya gelmiş. Hz.İbrahim kafilenin önünde giderken, Mekke halka İbrahim Ethem'i kendinden sormuş."İbrahim Ethem'i bilir misin? Biz onu karşılamaya geldik".Nefsi hazzedip istedi ki "Ben'im" desin. Bu duygudan kaçınarak soranlara:"Halinize hayret ediyorum.O adam bir mülhiddir. Ondan ne umarsınız?Bu kadar halk karşılamaya çıkmışsınız. İhtiyar ettiğiniz bu zahmete değer mi?" deyince halk "Sen o velayet sahibine nasıl dil uzatırsın diye" sopa ile döğmüşler. Hazreti İbrahim nefsine:"Ey nefsi leim. Sana halkın ikram ve izazından ziyade böyle dayak atması evladır" demiş...

HATM-İ HACEGAN

Nakşibendiyye tarikatının zikridir. Herkes edeple diz üstü oturur ve gözlerini kapar. Şeyh efendi "Ervahı akdesi Hacegan-ı ali-Nakşibendi ra ve sırrı enbiya -ra bar-tarık-i niyaz, el-Fatiha" der. Yine şeyh efendinin işareti ile yedi Fatiha şerife,yetmiş dokuz (Elemneşrah leke suresi),1001 ihlası şerif, yüz salavatı şerife, yedi Fatiha şerif okumak lazımdır. Buna "Hatmi Hacegan" derler...

28 Nisan 2020 Salı

MUHABBET KİMDEN KİMEDİR?

Alaaddin Attar hazretleri buyururlar ki:"Vakta ki Şahı Nakşibend hazretlerinin kabulleriyle müşerref oldum, muhabbetleri bende o eseri bıraktı ki, karar ve rahatım kalmadı. Sohbetlerinden ayrılmaya kudretim kalmazdı. Bu halde iken bir gün bana dönerek "Sen mi beni dost edindin, ben mi seni dost ittihaz ettim?" buyurduklarında "Zatı Aliniz, bu kemter kula iltifat etme maksadındadır. Fakiriniz, efendimizi dost ittihaz ettim" dedim. Bunun üzerine hazret:"Bir saat sakin ol, bu hal size münkeşif olur" buyurdular. Bir saat sonra gördüm ki ,Hazreti Haceyebende muhabbet eseri kalmamış. O zaman "Gördünüz mü bizden midir, sizden midir?"buyurmuşlardır.

EZEL SIRRI

Ezel sırrını ne sen bilirsin ne ben. Din sırf muammadır, onu ne sen okuyup(anlayabilirsin) ne ben. Perdede senin ve benim dedikodum vardır. Eğer perde düşerse ne sen kalırsın, ne ben"
Nasıl vakit geçiriyorsun?" diye sual soranlara hazret şu cevabı vermiştir: Var kıyas et, nasıl olmalıdır bir şahsın hali? Bir taraftan kendisinden halisane feraizi iman ister. Bir taraftan Hz. Resul, sünneti seniyyesine ve ahkamı Kur'aniyyeye mütebeat ister. Bir taraftan İblis, temerrüd ve isyan ister. Bir taraftan melekül mevt kabz-ı can ister. Bir tarafdan evladü iyal abu nan ister".
(Ebul Hasan Harakani).

MÜRŞİD ARAYIŞI

Beyazid-i Bistami hazretleri, mürşid-i İmam Cafer Sadık hazretlerine ulaşıncaya kadar üç yüz on üç şeyhe hizmette bulunmuştur.İnsanda mürşid arayışı içinde olmalı, Hak Tealadan yardım istemeli ve neşe bulduğu yerde sabit kadem olmalıdır....

Mahzen-i Aşk Bağdad tımarhanesi.wmv


MİNAREDE KANDİL YAKMAK ADETİ

Sümbül Sinan hazretlerinin dergahında Şeyh Seyyid Hasan Necmeddin Efendi isimli zatın adeti olup Dördüncü Murad bunu görünce Osmanlı mülkünde mübarek geceleri hatırlatmak için ihyası emrolunmuştur. Zamanla bu mahya adı verilen ışıklandırmalara dönmüştür.

"KEŞKE DÜNYAYA GELMESEYDİM" SÖZÜ

Şeyh Yakup Sümbüli efendi, kemali mahviyatlarından ve duçarı şöhret olmasından dolayı "Ben vahdette yaşar bir adamdım. Beni kesrete uğratıp ömrümde çekmediğim bir sıkıntıyı çektirdiler. Keşki dünyaya gelmeyeydim" diye şikayet beyan etmesi üzerine kendilerine "Efendim, sizin vücudunuz mahzı hayrdır. Bir çok insan sizden faydalanıyor. Niçin bundan çekiniyorsunuz? diye sordular. Cevaben:"Bende evvela bu kelam, alemi vahdetin lezzetinden müferekat(ayrılık elemi) tezekkür olduğu zamanda lisanı halden lisanı kalbe gelmiştir. İkinci olarak, şeriat nimetinin varlığının ifasında niceleri aciz ve mertebeyi kemali az kimse görüldüğü esnada makamı aczde varid olmuş bir kelamdır. Üçüncü olarak bu söz, makamı kal'imden denilmiş değildir. Bazı halin gereğidir. Fahri Alem efendimiz dahi:"Keşke Muhammedin Rabbı, Muhammed'i yaratmasaydı"buyurmuştur. Hazreti Ali efendimiz "Hiç kimseye imrenmem, illa dünyaya gelmeyenlere imrenirim" buyurmuşlardır. Nice evliyayı kiramın bu makamda bir sözü vardır" demiştir....

ŞEYH YAKUP EFENDİ

Hazreti Sümbül sinan hazretlerinin dergahında vazife yapan erenlerdendir. Kütahya'da dünyaya gelmiş olup anne ve babası siyahi zadedir. Müridanından birisi dergaha gelip şeyhin odasına girmek istediğinde odadan sesler geldiğini duymuş, beklemiş sonra izinle odaya girdiğinde içeri kimsenin olmadığını görünce hayretle keyfiyeti hazrete aktarınca, Hazreti Yakup:"Kimseye söyleme na mahreme izhar etme Hz.Hızır ve İlyas gelmişler bana dua öğretmekte idiler" deyince mürid "Sultanım o dua nedir, bana da öğretiniz?" diye rica edince (YA HALİKUL HALAYIK, YA MALİKEL MÜLK, YA HAYY,YA KAYYUM, YA ZEL CELALİ VEL İKRAM)-Ey bütün varlıkların yaratıcısı! Ey mülkün sahibi,Ey Hayolan, Ey her şeyi ayakta tutan Ey celalet ve ikram sahibi).
Kanuni Süleyman zamanında epey zaman yağmur yağmamıştır. Şeyhül İslama müracaatla dua etmesini rica etmişler.Oda Hankahı sümbülde postta oturan Şeyh Yakup efendi dua etsin demiştir. Hz.Şeyhi arayıp bularak güçlükle cebren minbere çıkartıp dua ettirmişler. Rahmeti ilahi inmiş, alem taze hayat bulmuştur...

EVLİYALARIN CİLVESİ

Sümbül Sinan hazretlerinden sonra posta Merkez Efendi hazretleri oturmuştu.Yavuz Selim camisinde vaaz ettiği esnada gözünü yumarmış. Bahsettiği konulara cemaatin kalbi dayanmaz imiş. Hazret gözünü yumarak vaaz ettiğinden camideki tüm cemaat gitmiş. Ancak hazret devam ediyor. Caminin bakıcısı (kayyımı) hazretin yanına gelerek "Efendim cemaat kalmadı" diye arzı keyfiyet edince, gözlerini açmış:"Behey a'ma! bir kerre şu duranlara baksanıza. Bunlar melaike değil midir?" deyince kayyumun keşfi açılmış ve camideki melekler ordusunu müşahede etmiş.
Topkapı surlarının dışında Merkez efendi dergahında vazife yaparken Seyyid Nizamoğlu hazretlerinin hicazdan İstanbul'a gelmesi nedeniyle onu karşılamış görüşmüşler. Hazreti Seyyid Nizam, Hz.Pir'e hitaben "Kabeyi tavaf ederken ve Arafata giderken bizimle beraberdin. Ruhani kuvvetle varıp tayyi mekan ettiniz. Siz hakikatte hacısınız. Biz fakirler, para sarf edip gittik, tavaf ettik" buyurmaları ile Hz. Merkez, bu sözü söylememesini ve kendisini aleme faş etmemesini, yoksa o da kendilerinin velayetini ve ahvalini aleme faş eyleyeceğini bil-beyan ricada bulunmasıyla birbirlerine sarılıp öpüşmüşlerdir.
Hazreti Merkez, fareler bile bizden incinmesin deyu dergahta kedi beslemez imiş.
Sultan Abdülhamit han, Fatih'in türbesine gümüş şebeke yaptırdığında, Fatihin üzerindeki sedef işlemeli ceviz şebeke Hz. Merkez'in sandukasının etrafına konulmuştur.

EVLİYAYA HÜRMET VE HİZMETİN DÜNYEVİ KARŞILIĞI

Son Osmanlı ser-askerlerinden Rıza paşa, mektebi harbiyyeden mezun olduğunda, Sümbül Sinan hazretlerine olan muhabbetinden dolayı kılıç kuşanma merasimini Hazretin dergahında yaptırmıştı. Bilahare Ser-Askerlik makamına yükselince Hazreti Sümbül'ün kabrindeki demir şebekeyi kaldırıp yerine pirinçten gayet güzel bir şebeke yaptırmış. Dergahın avlusunu parke taşları ile döşetmiş.Sandukayı yenilemiş, hava gazıyla aydınlatma sistemini yaptırmıştı.
Rıza paşa, hükümet inkılabı nedeniyle bu görevden azledildi. Ancak diğer bakanlar gibi hapis ve azaba muhatap kılınmadı. Mesud bir şekilde yaşadı. İsviçre'de dünyayı değişti,cenazesi İstanbul'a getirtildi. Beyazid camiinde namazı kılındı. Vasiyeti gereği Sümbül Sinan Asitanesine nakledilip hazretin türbe duvarının dışına kabri kazıldı. Üzerine gayet güzel bir türbe yapıldı. Hazreti Sümbülün türbesiyle arasında olan duvar kaldırıldı ve bu sebeble Cenabı Sümbülün türbesi yeniden tamir ve tersin edildi. Bu işlemlerden alınacak ibretler şunlardır:
1- Rıza Paşanın Hz.Sümbül'le olan kadim irtibatı, ona dünya saadetini getirmiştir.(Paşa olmuştur)
2-Rıza Paşanın Hz.Sümbüle olan kalbi bağlılığı onu dünyevi ceza ve ezalardan kurtarmıştır
3-Rıza Paşanın, Hz.Sümbüle olan muhabbeti o sultanı tarikatın kabrine yakın olma saltanatını ona vermiştir.
4-Rıza Paşanın Hazretin türbesine hizmeti, Pir'i ziyarete gelenlerin ona da Fatihalar okuması nedeniyle ruhu kesbi rahat eylemiştir.
5-Evliyaullaha hizmet ve bağlılık karşılıksız kalmayıp maddi ve manevi saadetler husule getirdiğine örnek olmuştur.

SÖZÜN TESİRİ

Zengin bir tacirin bir oğlu vardı. Canı bal isterdi, bal yiyincede karın ağrısı tutar, zahmet çekerdi. Bir türlü çare bulunamadı. Baba son çare Sümbül Sinan hazretlerine başvurdu. Hazret hikayeyi dinledi kırk gün sonra gel dedi. Bu süre içinde çocuğun yine bal isteği bitmedi, yedikçe karın ağrısından ızdırap içinde kıvrandı. Kırk gün bitince tacir, hazretin huzuruna geldi. Şeyh çocuğun ağzına parmağını koyup "Oğul balı yeme sen" buyurdu. Baba bunu duyunca şaşırdı. Sanıyordu ki şeyh okuyacak yahut bir ilaç tavsiye edecek. Eve dönünce, çocuk bal istemeyi unuttu. Baba bunda bir sır var dedi içinden sonra huzura bal getirdiler, çocuk balı görünce feryad ederek yemeyeceğim diye bağırdı. Anne Baba bu hale şükrettiler amma konuyu çözemediler. Huzuru Şeyhe vardılar. Sizde bu kudret var iken niçin kırk gün meşakket çektik? şeyh buyurdu ki Sabr eyledik. Kırk gün bal yemedik. Bir fiili yasaklamak yetkin olursa o fiili sen icra etmeyeceksin buyurdular.

Tevbe suresi neden besmele ile başlamaz? | M. Fatih ÇITLAK


SALAT-I HASMA(Hasımlar-düşmanlar için namaz)

Mahşer gününde hasımlarına Hak Teala'nın rızası içün bir aşura günü kılınan dört rekat namaz olup Birince rekatta Fatiha ve on bir ihlas, ikinci rekatta Fatihadan sonra Kafirun suresi ve on defa ihlas, üçüncü rekatta fatihadan sonra Tekasür suresi  ve on bir ihlas, dördüncü rekatta Fatihadan sonra ayetel kürsi ve yirmi beş ihlas suresini okuyarak Kabir ahvalinden kurtulma ve mahşer günü hasımlarını rızalandıra.
Sümbülilerde bu namaz kılınır.Muharrem günü fakirlere aşure pişirilip dağıtılır. Geceleyin namaz kılınır ve ibadet edilir. Ertesi gün Şeyh efendi hamama gider, müridan da hazır bulunarak yıkanılır. Hz. Sümbül Sinan zamanından beri her sene devr olunan sudan kurnaya dökülür. Müridan sıra ile şeyhin önünden geçer Şeyh her bir müridin kafasına bir tas su döker.O gün öğle namazını müteakip dört rekat hasma namazı cemaatle kılınırdı. Namazdan sonra icrayı tarikat ayini yapılır. Yazıcızadenin söylediği mersiyye okunur, hatmi şerif indirilirdi. Dua edilir dergahta su dağıtılır,herkes şişe getirir, su alır, hastalarına içirirlerdi. Dörtyüz senedir bu adet tatbik edilmektedir.

İBNİ KEMAL'İN HAYRETİ

Müftüüssakaleyn nam İbni Kemal hazretlerinden bir garip iş için fetva isterler. İbni Kemal ne kadar kitap karıştırdı ise de fetva vermeye bir türlü kapı bulamaz. Talep eden şahıs zorlar, Şeyhülislam ıstırap halinde kalır. Bir gün abdest yenilemek için tuvalette iken bu durumu düşünür mesele kendisine fetholunur. Sevincinden üç defa tuvalette sema yapar. Bu haline kendisinden başka kimse şahit değildir. Çünkü bir alim için, bir çıkış bulamamak çok ağır idi.
Hz. Sümbül Sinan, keşfen bu hale muttali oldu. Hz.Sümbül, Şeyhülislamın huzuruna girerek "Sema helal midir, haram mıdır?" diye sorar. Onlar :"Mübah değildir demek semtine sahip olanlardanız"demeleriyle Hz.Sümbül, Şeyhülislamın kulağına eğilerek:"Dünya meselesine ait bir meseleninin fethinde tereddütsüz sema etmek caiz ola ve buna mecburiyyet husule gele de, tevhidin esrarına tahammül edememeleri neticesinde sufiler mazuren semai devran ederlerse, onu kabul etmemek şartı insaf değildir, zannederim"buyurarak şeyhülislamın haline işaret buyurmuşlardır.
İbni Kemal bundan dolayı Hz.Sümbül'ün sohbetinden ayrılmamışlar...

YAVUZ SULTAN SELİM'İN KİNİ

Yavuz Sultan Selim sadarete geçtiğinde Bursa'daki ecdad kabirlerini ziyaret ederken, amcası Cem Sultanın kabrini de ziyaret eder. Ziyaretçiler içinde Koca Mustafa Paşa'da vardır. İkinci Beyazid zamanında Cem Sultan Papalık elinde esirdir. Fatih'in oğlu Beyazid, Saltanat için bir gün tekrar elimden alır düşüncesinde iken has adamı konumunda olan Koca Mustafa Paşa, Sultan Cem'in vücudunu ortadan kaldırmak için hususi bir görevle Roma'ya gider ve maksat hasıl olur. Dönüşte bu hususi hizmetinden dolayı Rumeli Eyaletine sadrazam olarak tayin edilir. Yavuz Selim, başlangıçta onu sadrazam olarak tutmuş ise de kardeşi şehzade Ahmet'le irtibatı vardır diyerek Bursa'ya sürmüştü. Yavuz Bursa ziyareti esnasında amcası Cem Sultanın kabrinin ziyaretinde, Cem Sultanı ortadan kaldıran bu sadrazamın idam edilmesine ve hayır eseri olarak ne yapmışsa o eserlerinde yıkılmasına karar verir. Koca Mustafa Paşa idam edilir. Ancak bu paşa, Sümbül Sinan dergahını da inşa ettirdiğinden bu binayı yıkmak için dergaha gelenler Hz. Sümbül'ün ruhani heybetinden bir şey yapamadan geri döndüler. Bunu duyan Padişah bir kat daha hiddetlenerek, bizzat kendileri gelip duruma muttali olmaya karar verir.
Hz.Sümbül siyah sarık sarar,kemali edebi tazimle Padişahı karşılamaya çıkar. Göz göze gelirler. Padişaha bir hal gelir. Ne maksatla oraya geldiğini unutur. Hz. Sümbülün maneviyatı ona tesir eder.Dergaha girer, musafaha ederler, sohbetlerinden büyük lezzet alırlar. Cenabı Sümbül bir münasebet getirerek:"Padişahların ahdi yerini bulmak lazımdır. Maksadı şahaneniz husule gelmek üzere, hiç olmazsa medrese odalarının ocaklarının tepelerini hedm ettirilsin"diye arzı hal edince, Padişah, hazreti şeyhin bu siyaseti kemalatından meftun olur. Şeyhin halinden cidden memnun olarak sırtındaki samur kürkü çıkartır Hazreti Sümbül'e eliyle giydirir. Padişahın maiyetinde bulunanlar bu hale şaşırır. Padişahın şiddetü hiddetine tamamen zıt olan bu hali gören nedimlerinden biri, cüretle ne oluyor diye sorunca Hz.Padişah:"Şeyhin iki tarafında arslanlarla iki adam duruyor gördüm Korku ve hicab husule geldi" buyurmuşlardır
Yavuz Sultan Selim, Mısır seferinde Şam'a uğramışlardı. Emevi camisinde itikaf eden bir zatla karşılaştılar. Sohbet ettiler. Vaktin idarecilerinden olan bu zat, Mısır'ın fethini müjdeledi. Kutbı zamana mülaki kıldı. Ayrılacakları sırada "Acaba İstanbul'da da bu mertebede bir kimse var mıdır"diye gönlünden geçiren padişaha ;"İstanbul'da Sümbül Sinan vardır, gaflet olunmasın"diye meraktan kurtarmıştır.

ALZHEİMER HASTALIĞININ NEDENİ OLABİLİR Mİ?

Beyne giden negatif ışınlar insan ruhunu allak bullak etmektedir. Beyin görevini yapamaz oluyor. Sabahtan akşama kadar televizyon başındaki programlar, diziler, haberler insan beynine sürekli negatif ışınlar yollamaktadır. Bu renkli camın esiri olan insan vücudunda neyin depolandığını bilememektedir. Ve bu hoyratlığın bir gün alzheimer hastalığı olarak karşımıza çıkacağını kimse bilemiyor.

SÜMBÜL KOKUSU

Ehli irfan,muhabbet yönünden İstanbul/ Kocamustafapaşa'da mevcut Sümbül Sinan dergahındaki Yusuf Sümbül Sinan hazretlerinin penceresini tam bir teslimeyetle kokladıklarında içeriden sümbül kokusu gelir imiş.
Sümbül Sinan hazretleri ilim tahsili için İstanbul'da bulunurken arkadaşı zaman zaman bir şeyhe gittiğinden ona "Acaib,sen böyle zelle-bend-i sufilerden ne ümid ediyor da gidiyorsun, bizde bilsek" der imiş. Bir zaman sonra arkadaşı ile birlikte yürürken, Cemal Halveti hazretlerine tesadüf ederler, Hz. Sümbül, kim bu? deyince arkadaşı "şeyhim budur" der. Sümbül efendi, Şeyh Cemal-i Halvetiden gözünü alamaz ve takip ederler. Bir camideki vaazını dinlerler. Cenab-ı Cemal:"Talibi müstaiddi mürşide ister istemez vasıl ve bir nazarla maksudunu hasıl ederler" buyurup Hz.Sümbüle nazar eylemesiyle vecdü istiğrak hasıl olur ve Hz.Sümbül dersin hitamına kadar mest halinde baygın kalır.
NE NAZARDIR O NAZAR TOPRAĞI ALTUN EDER
O zaman Cemal Halveti hazretleri, mecliste hazır olanlara "Getürün benim münkir Sümbül'ümü, cübbesini ben kendi elimle giydireyim" buyurmasıyla derhal şeyhin huzuruna getirilir ve Şeyh cübbesini giydirir.
Hazreti Sümbül o gece bir rüya görür. Rüyasında halkı alem bir kuyunun başına toplanmış, kimi kendi kocasıyla, kimisi de diğerlerinin yardımıyla kuyudan su çıkartıyorlar. Hz.Sümbül de içmek murad eriyor. Kuyunun suyu derhal yükseliyor, kovaya gerek olmadan kana kana içiyor görür. Ertesi gün bu rüyasını Hz. Şeyhe anlatınca Cenab-ı Cemaleddn Halveti:"A benüm sümbülüm, Füyuzatı ilahiyyeyi başkaları bir çok mihnet ve meşakkatle ele getiriyor. Halbuki size kolaylıkla müyesser olmuş. Bu hali niçin meydana çıkarmıyorsun" buyurmasıyla Hz. Sümbül dünya ile alakalı tüm maksatlarından vazgeçip deryaya dalıyor:
"Riyazetle olup manaya vasıl
Muradı her nasıl ise oldu hasıl
sırrını buldular

SİYAH RENK

Renklerin aslıdır. Kabe'nin örtüsü de siyahtır. Piran ve umumen kutuplar siyah sarık kullanırlar.

TARİKATLAR

Tarikatlar, insanlar için en mükemmel ahlak zabıta noktasıdır. Ehli iman için şeriat adaplarını muhafaza hususunda kuvvetli bir kaledir. Onun ulviyyetini ve kudsiyyetini bildirecek olanlar sahte şeyhler değil, insanı kamil olan şeyhlerdir. Sahte şeyhler, seyrüsüluktan bihaber olunca, ne sohbetten, ne hizmetten gafil bulununca hasıl olacak netice felakettir. 100 yıl öncesinde, asli işlevlerini yitirdikleri için Hak Teala kapatmıştır.

SOFYALI ŞEYH BALİ HAZRETLERİ

Sofya'da, bir Hristiyan, arabasına fıçılar içinde şarap yüklemiş giderken Şeyh Bali hazretlerine rastlamış. Hz.Şeyh:"Bunların içindeki nedir?" diye sormuş. Hristiyan Hz. Şeyhe hürmetten "Şarabdır" diyememiş. Cenabı Şeyh :"Galiba fıçılarda bal vardır" diye latife buyurmuşlar. Biraz istemişler. Hristiyan:"Efendim, bozuktur, size layık değildir" cevabın vermiş."Hele bir bakayım" diye kap getirtmiş. Biraz boşaltmış. Sahibi görür ki, fıçıdan akan şarap değil, baldır. Hayret etmiş. Bu hale çevredekiler şahit olmuşlar."Bir bakışta badeyi bal eyledi Bali baba" diye şöhret bulmuş,"Bali" mahlası buradan kinayeten kendilerine alem olmuştur.
Babası Şeyh Nureddin efendi, oğlu aleyhine din gayreti ile müftüye, kazaskere Şeyh Hamza aleyhine sözler söyledi. Boynu vurularak idam edildi. Akabinde yüz kadar kendisine bağlı müridlerinin de boynu vuruldu.

HABER PAYLAŞMANIN KURALI

Size bir münafık bir haber getirdiğinde araştırın"emri Hak Teala'nın emridir. Bu nedenle bir haber aldığımızda bu haberleri paylaşmadan evvel kısa ve basit bir filtreden geçirmemiz gerekir. Öncelikle HABER KESİN VE GÜVENİLİR Mİ? bu soruya EVET/HAYIR/BİLMİYORUM cevap seçenekleri vardır. Eğer EVET demiş isek bu sefer FAYDALI MIDIR? süzgecinden geçirmemiz gerekir. Bu süzgecinde (Evet/hayır/bilmiyorum) şıkları vardır. Cevabımız evet ise PAYLAŞABİLİRİZ.
Haberin güvenilirliği konusundaki cevaplarımız hayır yahut bilmiyorum ise PAYLAŞMAMALIYIZ. Resulullah efendimiz buyurmuştur:"Kişinin her duyduğunu anlatması kişiye yalan olarak yeter"(Sahihi Müslüm-Mukaddime 5)

ACABA BUGÜN İÇİN Mİ SÖYLENMİŞ?

Üstad Necib Fazıl söylemiştir:
Bıçak soksan gölgeme sıcacık kanım damlar.
 Gir de bak ülkeme,başsız başsız adamlar.
 Hakk erenlerinin gölgesine sığınmayan insanların cesedleri üzerinde baş bulunsa da başsızdır.Baş vücudu idare eden organdır.Toplumun başı ise Allah adamlarıdır.

HANGİSİ ETKİLİ

Mazhar Osman, Bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastahanesini kuran mümtaz şahsiyetlerden birisidir. Sabah asistanıyla birlikte viziteye çıkıyor. Odaları dolaşıp hastalarla ilgileniyor, hatırlarını soruyor. Bir hasta odanın kapısına çıkıyor iki elini bir birine vurarak "Deli doktor, deli doktor" diye tempo tutuyor. Mazhar Osman hastanın yanına gidiyor. Ve elini omuzuna koyarak "Bak kardeşim" diyor."Sen bana aylarca deli doktor desen bana bir şey olmaz. Ama ben sana delidir dediğim sürece sen, ilelebet bu hastahaneden çıkamazsın." Hasta bir an düşünür  ve sonra"tamam doktor bey sustum "diyor.
İnsanı Kamil, bulunduğu toplumun doktorudur. Eğer o bizim hakkımızda "Nefsani sıfatlardan kurtulmuştur" raporu verirse, bu dünya hapishanesinden kurtulmamız mümkündür. Değilse ilelebet bu hastahanenin kahrına müptelayız.

DÜNYADA YAŞARKEN GÖKLERİN VE YERİN MELEKUTUNU GÖRMEK

Hak Teala Enam suresinde buyurmuştur:"Biz İbrahim'e mukinlerden olması için, göklerin ve yerin melekutunu ve iç yüzünü gösterdik"(Enam 6/75). Bu suret alemindeki beş duyunun ihata edemeyeceği melekut alemi seyredilip gezildiği vakit insanın yakin'i(imanı) ziyadeleşir. Bu hal bu dünyada mümkündür. İnsanı Kamil olan Hz. İbrahim örneğinde ifade buyrulmuştur. Mümin, bu hale ulaşmalıdır.

RUHANİYET ALEMİ

Bu dünya suret alemidir. Altı cihet dediğimiz (ön-arka -alt-üst,sağ-sol) yönlere bağlıdır. Ruhaniyet aleminde ise bu cihetlerden aridir. Suret alemi bir damla ise ruhaniyet alemi bir ummandır. Ruhi hayvani cesedde bir kibrit alevi gibidir ve nihayetinde söner. Ruhi insani alemi bakidir, sönmez. Ruhi insani yolunda ittifak, ruhi hayvani yolunda tefrika(ayrılık) vardır. Ruhi hayvani cisimler adedince, ruhi insani ise güneş gibi tektir.
Hak Teala :"Beni zikredenin celisi(arkadaşı-birlikte olanı) olurum" buyurur. Eğer bir kimsenin ruhu Hakk'dan gafil ve kalbi masiva ile meşgul olup, dili  "Allah" dese, Hak onun dilinin celisi olur, ruhunun celisi olmaz ve eğer ruhu ile ses ve harf olmaksızın "Allah" derse onun hem kuvvai ruhaniyyesinin ve hemde kuvvai cismaniyyesinin celisi olur. İnsanı Kamilin tavassutuna müracaat eden ve onun sayesi ne giren kimse ağzını ve dudağını kıpırdatmaksızın ruhu ile Allah'ın ismi şerifini zikreder.
Ömür tohumunu dünya işlerine sarf eden kimse çorak toprağa yapılan bu ekimden dolayı helak olur. Dünya bir ticarethane gibidir ve insanın ömrü, bu ticarethanenin en büyük sermayesidir. Ömür sermayesini dünya zevkine harcamak gabin denilen aldanmanın en büyüğüdür. Gül verirsin diken karşılığında.
"Hidayeti verip , delaleti satın alan kimseler ticaretlerinde kar etmediler ve onlar doğru yolu bulmadılar"(Bakara 2/16).

27 Nisan 2020 Pazartesi

SEYYİD NİZAMOĞLU HAZRETLERİ

Türbesi İstanbul Silivrikapı'dadır. 63 yaşında dünyayı terk etmiştir. Cenaze namazını Merkez efendi hazretleri kıldırmıştır. Merkez efendi telkini vermiştir. Telkin esnasında "Biz cevabımızı verdik. Var sen de cevabını hazırla" diye bir sada gelmiştir.
SON DEMİNDE BURNUNDAN KAN GELMİŞTİ. ELLERİNİ KANA BULANDIRIP YÜZÜNE SÜRDÜ:"Bİ-HAMDİLLAH, BUGÜN HZ.HÜSEYİN'İN ALUDE-İ HUN OLMASI GİBİ, BEN DE HUNA GARK OLDUM" DER."YA ALLAH" SAYHASI İLE TESLİMİ CAN EYLER..

NİYAZİ MISRİ'NİN NUTKU

FERHAD BUGÜN BEN OLDUM
VARLIK DAĞINI DELDİM
ŞİRİNİME VARMAĞA
HER CANİBİM YOL OLDU.
Ferhad bugün ben oldum;demeleri aşki hakikide ferid olduğunu
Varlık dağını deldim; buyurmaları, mahvı vücud ettikleri, nefs ile mücahedede galibiyetleri
Şirinime varmağa; demeleri,cananı hakiki ile vuslat neşelerinin zuhuruna,
Her canibim yol oldu.buyurmaları FEEYNEMA TÜVELLU FESEMME VECHULLAHİ(Bakara suresi ayet 115) sırrının zuhuruna işarettir.

HER ŞEY O

ALLAH İÇÜN ALLAH İLE ALLAH'A GİDERSEN
ALLAH'DAN ALLAH İLE ALLAH'A GELİRSİN

ŞEYH ŞUAYB ŞEREFEDDİN EFENDİ

Gülşeni tarikatının Sezaiyye kolundan gelen şeyhlerindendir. Hacı Bayram hazretlerinin erbain çıkardıkları yerde şeyhlik yapmıştır. Şöhretten çekinirdi. Şeyhlerin merasimleri arasında görünmek istemezdi. Herkes dergahına gitmek için can atardı. Askeriyeden er ve paşalar da gelirdi. Huzurunda er rütbesinde bir asker mevcut iken paşa dahi gelse kapının yanında boş yer varsa paşa orada edebiyle otururdu."İster yerli olsun, ister dışarıdan,herkes eşittir"(Hac suresi 22/25) ayetinin sırrı tecelli etmişti.
Sefinei Evliya yazarı Hüseyin Vassaf efendi, sekiz sene Şerafeddin Efendi ile mektuplaşmıştı. Dünya gözü ile görmeyi dilediyse de bu isteği iki yıl kadar tehir oldu. 1908 senesinde vaki olan işaret üzre Edirne'ye niyet ederek hazretin dergahında üç gün üç gece misafir kaldı. Hazret şunları söylemiştir:
Evladım, sizi sekiz-on sene gıyabi muhabbetle meşgul eyledim. Fakiri görmenizi arzu etmiyordum. Çünkü gördüğünüz zaman "Benim gıyabımda muhabbet ettiğim bu adam mı imiş" diye halimize pişman olmanız ihtimali kuvvetli idi. Fakire teveccühünüz ziyade idi. Amma ne çare ki bunu devam ettirmeye imkan kalmadı. Yakın zamanda bu fani dünyadan ahirete göçeceğim.Dünya gözüyle görüşmeyi fakirde arzu ettim. Hamd olsun görüştük. Her ikimizin de bu muhabbeti asıl sahibine aittir. Cenab-ı Hak cümlemize ahiri akıbet hayırlılığı ihsan buyursunlar" dediler ve ağladılar

GÜLŞENİLERİN VİRDİ

Virdi Settar'dır. Her gün sabah namazını müteakip okunur. Virdi Settar sonrasında Yasin suresi, kısmen Saffat suresi,Vakıa suresi ve Haşr suresinin nihayeti ve sair tertip edilmiş Kuran ayetleri okunur.
Virdü zuhr, Mülk suresidir. Umumiyetle Halvetiler okur. Zikirden önce okunması usuldendir.
Virdi asr, Nebe suresidir.
Gülşeniler, toplu olarak sure-i Mülk okurlar, kelimei tevhid çekerler, ismi Celal okurlar, hızb-i zikr yaparlar...

SÜLEYMAN ÇELEBİ HAZRETLERİNİN LATİFESİ

Mevlüd-i Şerif yazarı Süleyman çelebi hazretlerinin manzume-i latifesidir:
SANA LAYIK KULLAR İLE HEM-DEM İT
EHLİ DERDİN SOHBETİNE MAHREM ET
Hazretin talebi bir insanı Kamile mülaki olup onun sohbetine mülaki olmaktır. Ehli Kamil, Muhammedi neş'e üzredirler. Sevenlerini asla mahrum bırakmazlar.

ERBABI VELAYET EKSİK DEĞİLDİR AMMA HALKIN İSTİDADI YOKTUR

Göl yerinden su eksik olmaz derdi Necib Sultanım. İrşad sultanları, tüm tarikatı aliyyeden el etek çekmiş görünseler de ortada, hakikatı arayan, isteyen insan pek azaldığı için görünürlükleri yoktur. Tarikatların zirve olduğu zamanlarda, süluk yolunu tercih eden, hakikate talip olan insanlar çok olduğu için onların meşreplerine göre terbiyesi hususunda İrşada memur Veliler açık ve aşikar idiler. Maişet derdine düşen insanlar, daha çok AHYAR tabir edilen "kıl beşi kurtar başı" cinsinden olmakla, tarikatın riyazetini ve mücahedesini çekecek insan kalmamakla onları terbiye eden meşayih dahi üzerlerine perde çekip setroldular. 100 yılı aşkın bu böyle idi. Ancak, Hak teala yeni bir uyanış ve uyandırış ile yeni bir nesil meydan getirdiğinde yok gibi gözüken Var'lar hemen meydana geleceklerdir.

BÜYÜKLERİN İHTİLAFLARI

Büyükler arasında bazen kesret yaşansa da bu hiç uzun sürmez. Büyük Şeyhlerden Enis efendi ile Gülşeni mürşidi Hasan Sezai hazretleri tekkede bir araya gelmişler. Marifete dair bir konuda Enis Efendi ile Sezai hazretleri arasında ayrılık olmuştur. Vakıayı izleyenler, bu ihtilaf ayrılığa sebep olur diye endişe etmişler. İkisi de mürakabe etmişler, bir zaman tefekkürden sonra Enis efendi, Sezai efendiye hitaben:"Yahu Hak sizin elinizde imiş. Biz bir küstahlık edip, tarikattan düştük. Kalk bizi kapıdan geçir, yeniden tarikata girelim" diye itizarda bulunmuş ve öyle etmişler.

RÜYA İLE TEYİD

Hasan Sezai hazretleri İstanbul'a teşrif ettiklerinde Sümbül Sinan hazretlerinin dergahında misafir kaldılar. Saçlarını uzatırlar imiş. Edirne'de zuhur eden keramet ve şöhreti İstanbul'a ulaştığından ,vaktin şeyhleri kendilerini ziyaret için dergaha gelmişler. Hz.Sezai, mahviyyete bürünerek basit bir adem gibi davranmışlar. Gelen şeyhler, onun methedildiği gibi görünmediği fikrine kapılmışlar. O gece Şeyhlerden bir kısmı aynı rüyayı görmüşler. Rüyalarında Hazret-i Peygamber (sav) 'i ziyaret için Medine'ye vardıklarında, Cenabı Peygamberin kapısında kapıcı olarak Hz. Hasan Sezai hazretlerinin olduğunu görmüşler ve onun delaleti olmadan ziyaretin mümkün olmadığını anlamışlar,uyandıklarında rüyalarını birbirlerine anlattıklarında hazretin değerini idrak etmişlerdir.
Gülşenilerde Hz.Pir İbrahim Gülşeni hazretlerine baş traşlı olarak gitmek adet olup, Hasan Sezai hazretleri de bu usulle ziyaretlerinde traş olacak iken, İbrahim Gülşeni hazretleri ona rüyasında "Öylece gel" diye emir buyurmuş ve hazrette o şekilde ziyaret etmiştir. Bu hal, Hasan Sezai hazretlerinin kemaline delalet eder.

GÜLŞENİ TACINDAKİ DÜĞME

Cenab-ı Resulullah'ın bir hadisinde Hz.Ali efendimiz buyurmuştur:Rabbani sırlar Fatiha-i şerifede; Fatihanın sırrı Besmelede; Besmelenin sırrı (Be) harfinde, (Be) harfinin sırrı altındaki noktadadır. Ol nokta benim"
Zamanın  gavsı ve vaktin kutbu besmelenin be sinin altındaki nokta olmakla Gülşeniler başlarına giydikleri tacı şeriflerin üzerine tükme (düğme) dikerler imiş. Bu ol noktaya vasıl olduklarına işaret imiş.
Bir Gülşeni nefesinde söylenir:
Dürr-i  tac-ı Gülşeni'dir nur-ı basar
Fehm iden bu nükteyiolur cihanda dide-ver
Nokta-i ba-i bidayettir bizim sertacımız
Başına giyen iki alemde olur tac-ı ser
Kendilerinin daire-i zemin ü zaman  ve kevnü mekana muhit olup cemi eşyaya mutasarrıf olduklarının delilidir.
Cihanı terk eden giyer başına Gülşeni tacın
O tacı Gülşeni gibi bu terkile giyen gelsün

HASAN SEZAİ HAZRETLERİ

Gülşeni tarikatının şeyhlerinden olup Edirne'de medfundur.
Rah-ı aşkda canını kurban iden
Şüphesiz ol vasılı Yezdan olur
Gülşeni'den bir kadeh nuş eyleyen
Ey Sezai nail-i canan olur

Türbe-i şeriflerinin olduğu mahal vaktiyle bir sebzeci dükkanı imiş.Orasının dergaha kalb olunacağını ve kendilerinin de oraya defn edileceğini işaret buyurmuştur:
Cismimiz bunda canımız anda
Gevherimiz aslı ol kanda
Sezai şimdi biz bu dükkanda
Biraz eğlenip seyrana geldik
O sebzeci dükkanı satın alınmış ve Hz. Sezai oraya defn edilip türbesi bina edilmiştir.
Bir gün zikir esnasında mürşidi Lali hazretlerinin vefat haberi kalbine gelince, ayrılık üzüntüsünden kendilerini kaldırıp semahaneye atmışlar. Mübarek dişlerinden biri kırılmış, tahtaya saplanmış kalmış olduğundan 1920 yılına kadar halen mevcut bırakılmıştır.Mübarek dişinin bulunduğu yer mihrabın sağ tarafındadır. Üzerine yeşil çuha örtülmüştür.
Mesleğinde LETAFET, meşrebinde NEZAHET, sohbetinde NEZAKET, umumi muamelesinde MERHAMET le mümtaz bir kutbuzzaman idi.

KALDIRILAN KABRİSTANLAR

Şehir imar planlarının gereği olarak, bidayetlerinde şehrin yerleşim yerlerinden ırak iken bu gün şehrin ortasında kalan kabristanların kaldırılması her ne kadar hüzünse de, geniş aileden dar aileye düşmüş bir toplum, Avrupa'da olduğu gibi çocukların 18 yaşına gelmeleri durumunda aileyi terk ederek kendi yolunu çizdiği Avrupa'nın hali şu an toplumumuzda da egemen olmakla bırak dede yahut anneanne, anne ve babaların kabri dahi evlatlarını celp etmemektedir. Bu nedenle kaldırılan kabristanlardan dolayı elem duymak hakkımız değildir. Dikine yükselen bir apartman yapısı içinde üst kattaki komşudan haberi olmayan bir toplumun gözden ırak olmuşlar için matem tutması beklenemez. Ahir zaman hallerindendir.

HAZRETİ MEVLANANIN DUASI

Ey cisim dilinin kelamı! Ben ne vakit senden müstağni olup, marifet güneşi ile hakiki olan Hakk'ın sayesine gelmiş olurum? Ya Rab! Beni evvelden evvel zahiri ilimlerden  ve bu zahiri ilimlere müteallik olan amellerden ve çalışmalardan  ve hususiyle ağızlarda gezen ilmi mantıkın delillerinden ve kıyaslarından fariğ et...

ARİFLERİN TEMBELLİĞİ

DÜNYA VE AHİRET İŞLERİNDEN TEMBEL OLMAK
Arifler iki cihandan tembeldir.Arifler dünya ve ahiret suretlerinin sıfat ve esmai ilahiyyenin olduğunu ve onlardan mütecelli olan Zat-ı Hak bulunduğunu gördüler ve bildiler. Ölü yıkayıcının elindeki ölü gibi, kendilerini Hakk'ın iradesine teslim ettiler ve dünya ve ahiret işlerine karşı onlarda bir hırs  ve emeli kalplerinden sildiler, ahyar ve ebrar taifelerinin duygularından tecerrüd ettiler (sıyrıldılar, soyundular). Binaenaleyh her iki cihanda da tembel oldular. Nitekim: Dünya, ahiret ehline haramdır. Ve ahiret dahi dünya ehline haramdır.ve her ikisi de Allah ehline haramdır.buyrulmuştur. Ariflerin dünya ve ahiret işlerinden tembel olmalarının sebebi budur ki: Onlar çift sürmeksizin ve ziraat etmeksizin harman toplarlar.Cümle alemde Hakk'ın iradesinin cari olduğunu bildiklerinden kendilerin o iradeye teslim etmişlerdir. Hak Teala onların dünya işlerini diğer kullarına tavsit etmiştir (yüklemiştir,vasıta etmiştir). Onların ahiret amelleri de farzlara ve vaciplere münhasır kalır. Nafile ibadetler ile meşgul olmazlar. Şu veya bu makamlara terakki edeceğiz diye batınlarında telaş yoktur.

26 Nisan 2020 Pazar

CİLVE-İ RABBANİ

Macarlardan birisi İslamı seçer, zühd hayatı yaşayp erenler safına katılır. Hikayeyi birisi anlatır: Müslüman olan bu Macarı ziyarete gittim.Bir  handa oda şeklinde imal edilmiş tahta bir karavanda yaşamakta idi. Gittiğimde güneşlenmek içinkapıyı açmış idi. Beni görünce dedi ki:"Biraz evvel gelse idin, Cenab-ı Hakk'ın acip bir tecellisini görür idin. Kimsesizliğim, fakirliğim ve acizliğim nedeniyle üzerine bitler üşüştü, saçım sakalım bitler içinde kalmıştı. Her tarafımı ısırıp haşlamakta idiler. Cenabı Hakk'a halimi arz edip bunlardan kurtulmayı diledim. O dakika gördüm ki her taraftan beni bir karınca istilası sardı. Dedim:"Ya Rabbi  beni bitler boğacak idi şimdi de bu karıncalara nasıl tahammül edebilirim? Dikkat ettim gördüm ki, hücum eden karıncaların her birinin ağzında bir bit olduğu halde kaçmakta idiler. Beş dakika içinde vücudumda ne bitten, ne de karıncadan eser kalmadı"

AKLIN ÇEŞİTLERİ VE MERTEBELERİ

Akıl iki türlüdür:Aklı Meaş ve akl-ı mead.
Aklı Meaş, zahiri beş duyumuzun verdiği verilerle hareket eder. Bu verilerin dışına çıkamaz.
Aklı Mead, zahiri beş duyunun verilerinin dışını çıkan akıldır. Her iki aklın bir çok mertebeleri vardır. Alemi keseratı peyda eden tecelliyatı ilahiyye aklın üstünde değildir. Ancak bu tecelliyatı, tüm akıl sahipleri idrak edemez. Bunları muhit olan akıl aklı küldür ve Resulü Ekremin,enbiyanın ve evliyanın aklı, aklı küldür.
Ruhun diriliği  nefsin teşvik ettiği aklı maaşın ölmesindedir ve nefsin mihneti,eziyetti içindedir. Nefis ölüp tabiat zulmeti aklı maaş üzerinden sıyrılınca, ruhun ahkamı ve asarı zahir olur.

ACZ VE HAYRET

Acz ve hayret insanı kamilin gıdasıdır. Cehab-ı Resulullah sav."Ya Rabbi! Benim senin hakkında olan hayretimi ziyade et"buyurmuştur. İnsanı Kamil, Hak Tealanın nihayetsiz olan sıfat ve esmai ilahiyyesinin zuhurunun keşfi nedeniyle ruhu zevk alır. Kamil, bu dünyada ve ahirette Hakk'ın kudretinin gölgesine tabi olup iradesini terketmiştir. Kendi sıfat ve esma asarının meclası olduğunu görmüştür.
İnsanı Kamil fena makamına gelmeden kendi aczini görmüştür. Çünkü kendi iradesi ile yapmaya teşebbüs ettiği işin, bu iradenin üzerinde olan yüksek biriradeile bozulduğu görmüştür. İradesini terk ederek makamı fenaya gelmiştir.
Aklı Mustafanın önünde hayran et,"Hasbiyallah" yani "Allah bana kafidir" de buyrulmuştur.

TABİAT ULUHİYETTİR

Akli bilgi sahipleri her şeyi tabiata bağlar.Yağmur, rüzgar, buharlaşma v.s hep tabiat olayıdır. Halbuki tabiat uluhiyetin zahiridir ve uluhiyet tabiatın batınıdır. Akli ilim sahipleri, kuvvei tabiiyyenin adet hilafına tesirlerini terk etmeyeceklerine kaildirler ve bunda yanılırlar. Bunların mutadları dışında bir hadise ceryan ettiği vakit şaşırırlar. Halbuki Peygamberlerin mucizesi, evliyaullahın keramatı tabiatın alışılmış sonucunun dışındaki işlerdir.
İnsanın zahiri cismi, nefsi natıkası ise batınıdır. Batını olan nefsi natıkası ayaklara "yürü" diye emir verir ve ayaklar derhal harekete geçer. Ayaklar yürürken batından gelen bir emir neticesinde durur yahut istikamet çevirir. Bu nedenle cismin, ellerin ve ayakların hareketi kendiliğinden değildir. Belki batından gelen emir ve iradeye tabidir. Mucize ve kerametlerde bu esas dairesinde ceryan eder.

GENÇLERİN ÖLÜMÜ

Cenabı Azrail (a.s) gençlerin canını alırken çok acırmış ve dermiş ki "Keşke Halıkım beni bu delikanlıya bedel olarak kurban etse idi".
Hikmetini bilemediğimizden, HakTela sormuş:Ey Azrail benim kullarımın hepsine acıdığın malumdur. Bu kullarımdan hangisine daha çok acıdın ve hangisinin ölümünden  dolayı gönlün çok yandı? Hz.Cebrail cevaben: Şiddetli dalgalar içinde batırdığın bir gemiden çocuğu ile bir kadını diri bıraktın. Kadın ve çocuk bir tahta parçasına tutunmuş aciz vaziyette iken tahtayı sahile rüzgar sürüklediğinde kadının da canını al buyurdun,çocuğu anadan ayırarak anasının canını almak bana çok acı geldi" demiş
Hak Teala kurtulan o çocuğun kimliği ve akibeti konusunda buyurmuştur ki O çocuğu meyve dolayı, çiçekler içinde bulunan bir ormana çıkardım. Güneşe onu ısırma dedim. Rüzgara onun üzerine yavaş es dedim. Buluta  onun üzerine yağmur dökme dedim. Kış'a ise onun üzerine pençe atmamasını söyledim. Bir Kaplana emrettim onu emzirdi. Bir periya emrettim ona konuşmayı öğretti. O çocuk büyüdü. Bir kabile onu kendisine Başkan yaptı padişah oldu. O kimse Nemruttu. Azgınlığından ötürü Rabbine savaş açtı ve Hz.İbrahim'i öldürmeye teşebbüs etti.

ACINACAK KİMSELER

Acınacak taifeden birisi de şudur ki:İnsan-ı kamile tabi olurlar,sıkı bir şekilde hizmet ederler. Bir müddet sonra bir sebeble muhalefete başlarlar. İnsanı kamildeki bazı haller ona ters görünür. İnsanı kamil ne kadar izah etsede, o salik bir türlü yola gelmez. Fakirin nefsi zarureti hal ile kibir ve ucubden sabreder daima mütevazi olur; ve ruhani kuvvetten hali olan bir salik dahi insanı kamilin huzurunda tevazu vetezellül eder ve nefsi bu hal içinde sabir olur. Ne vakit ki fakire zenginlik gelir, bu sabırdan sadra geçmek ister ve kibir ve azamet gösterir. Salikde biraz kuvve-i ruhaniyyeye malik olunca, evvelki zilleti ve tevazuu bırakıp mürşidliğe kıyam eder.
İnsanın pençesi ve tırnağı olmasın. O zaman ne din düşünür, ne işinde vesözünde  doğruluk. Zira kudret sahibi olunca, onun en büyük maksadı baş ve reis olmaktır.
Beşerin bela içinde olması kendi hakkında hayırlıdır. Zira o vakit nefsi mütevazi ve zelil olur ve Hakk'ın nimetlerini bilir ve "aman Allah'ım" der. 

EBRAR TAİFESİNİN VUSLATI

Necmettin-i Kübra hazretleri usuli aşere isimli kitabında müminleri AHYAR, EBRAR, ŞÜTTAR diye üç kısma ayırmıştı. Ahyar taifesi bloğun önceki yazılarında izah edilmişti. EBRAR taifesi mücahede ve riyazet erbabıdır.Bunlarkötü huylarının tebdiline venefsi emmareyi bu huylardan temizlemeye ve kalbin safvetine  veruhun cilalanmasına çalışırlar. Bunlara hizmetinde bulundukları insanı Kamilin nazar ve himmeti ile keşfi melek, keşfi cin, keşfi kabir ve keşfi zamir  gibi bir takım keşifler vaki olur. Fakat bunlar henüz nefislerinin kaydından kurtulamadığından bu keşiflerden hoşlanıp bir takım makam sahibi olduklarını zannederler. Bu manevi bir vartadır vehizmetettikleri insanı kamili üzer. Zira insanı kamilin sayş ve gayreti, saliki nefsinin akebelerinden geçirmeye matuftur. Salikte bunun aksi vaki olunca, himmetin berhava olduğunu görüp, bittabi müteesif olur. Bu incinme yüzünden insanı kamilin ruhu, şahzedenin ruhuna bir manevi darbe vurur. Bu darbe neticesinden salik, ya dergahı derkeder uzaklaşır, kendi kendine başına mürit toplayıp dergah açmasevdasına düşer.Yahutta insanı kamil bu keşifleri kapatır. Bu darbe vurulurken insanı kamil dargınlık ve infial göstermez.
Ebrar taifesinin vuslatı,ahyar taifesine göre fazla ise de Şuttar taifesine nazaran pekazdır.

25 Nisan 2020 Cumartesi

DÜNYA BÜYÜKLERE DARDIR

Peygamberler ve veliler'e bu dünya mekanı dardır. Düşünün ışık hızı bir saniye içinde dünyayı beş defa dolaşır. Tüm dünyanın eksenini saniye içinde beş defa kateder. Dünyanın arkasından koşup,nefsani lezzetlerinin artırılmasını dileyenlere için çok geniştir. Çünkü her gün yeni bir zevk keşfindedir. Nihayetsiz alemi keşfetmiş olan evliya, bu dünyadan gitmek ister. Sıkılır. Küçük oyun çocukları toprak üzerinde oynarken küçük taş parçalarından yere kare yaparlar ve yaptıkları bu kareyi kendi evleri sayarlar ve evcilik oynarken komşu çocuğun evine oturmaya giderler.bir metrekare genişlikteki yüzeysel bir sınır onlar için büyük bir evdir ve o eve ait tüm eşyalar küçük birer taş parçasıdır. Büyükler ise bu işe gülerler.
Bu zemin çocuklara beşik gibidir. Baliğlere dar mekan tutar. Kamiller, bu dar olan cismaniyet aleminden bir an evvel kurtulmak ve la-mekan alemine cevelan etmek isterler. Allah Teala bu dünyazeminini çocuklar için "Mehd" yani "beşik" tabir buyurdu. Bu beşik içinde çocuklar üzerine süt, yani türlü türlü lezzetli gıdalar ve meyveler saçtı."Allah Teala  ki, sizin için arzı medh kıldı"(Taha 20-53).
Büyükler, ruhaniyet aleminden bu cismaniyet aleminın tenezzülatına icabatına tenezzül etmişlerdir. Dünyanın çilesini çekmekteki maksatları süluka niyet eden müridlerini nefsaniyet aleminden kurtarmaktır.

HAYR VE ŞER HAKKINDA

Amentü dediğimiz iman şartları için HAYRİHİ VE ŞERRİHİMİNALLAHİ TELA (Hayr ve şer Allah'tandır) deriz. Bu imandahayrın ve şerrin yaratılma yönü Allah'a aittir.
Hak Teala taleblerine binaen sıfat ve esması asar ve ahkamının zuhurunu murad eder; ve bazı esmasından razıdır vebazısından razı değildir. Nitekim Takva ve sıdk "HÂDİ" isminin ve küfür ve nifak dahi "Mudill" isminin mazharıdır.Hak Teala "Hadi"isminin asarından razı ve "Mudill" isminin asarı küfürden razı değildir. Ehli hidayet hakkında "RADIYALLAHÜ ANHÜM VERADU ANH -Beyyine 98/8"(Allah onlardan razı ve onlar da Allah'dan razıdır " buyurur. Keza ehli delalet hakkında VELAYERDA LİIBADİHİ LKÜFRE-ZÜMER 39/7"(Allah Teala kullarının küfrüne razı değildir) buyurur. Ve bir şeyi murad etmek ondan razı olmak değildir. Zira eğer Allah Teala küfürden razı olsa idi, peygamberler vasıtasıyla kullarını hidayete davet etmezdi.
Mevlana Efenidmiz Fihi Ma Fih'de buyurur:
Allah Teala hazretleri hayır ve şerri murad eder; fakat hayrdan razı olur ve şerre razı olmaz; eğer razı olsa idi hayır ile emretmezdi.Bunun naziri budur ki: Öğretmen, talebenin bilgisizliğini ister zira okuma, talebenin cahilliği ile mümkün olur. Ama öğretmen talebenin cehaletinden razı değildir. Razı olsa öğretmezdi. Doktor, bu mesleği murat ettiği için insanların hasta olmasını diler. Ancak onun doktorluğu insanların hastalığı ile mümkündür. Hasta olanı tedavi eder. Ancak hastalığından razı değildir. Keza fırıncı,kesbü kazanc için insanların acıkmasını ister ki ekmek satabilsin. İnsanların açlığından razı değildir. Eğer öyle olsa niçin ekmek yapsın. vesatsın.
İnsandan sadır olan fiiller aynı sabitesinin icabına müstenittir .Ayanı sabite ise sıfat veilahi isimlerin suretleridir. Abdin ilmi ilahide sabit olan hakikatı ebede kadar bakidir.

24 Nisan 2020 Cuma

HANGİ NAMAZ DAHA İYİ

Halife Ömer efendimiz zamanında bir genç camiye girer ve acele acele namazını kılar. Elinde kamçı etrafı teftiş eden Halife Ömer bu gencin halini görmüş ve:"Delikanlı, o nasıl namaz? Kalk namazını tadili erkanı ile tekrar kıl."Delikanlı kalkıp tekrar ağır ağır namazını kılmış. Namaz bittikten sonra Hz.Ömer ona:"Evvel ki namaz mı, yoksa şimdiki namaz mı iyi oldu?" diye sormuş. Delikanlı;"Ya Emirel müminin doğrusunu ister misin? Evvelki namazım daha iyi idi" demiş. Halife:"Niçin" diye sorunca Delikanlı:"Çünkü evvelki namazı Allah korkusu ile kılmış idim. Sonraki namazı ise senin kamçının korkusundan kıldım" demiş. Sükut eden halife bir şey söylemeden oradan ayrılmış...

İNSANIN CELLADI YİNE KENDİSİDİR

Bu söz şunun için söylenmiştir ki; biz celladı yani bizi asıp öldüreni dışarda bir adam olarak telakki ederiz; halbuki o adam bir görevlidir, kanunun tayin ettiği bir adamdır ki cezayı infaz ede. Peki bu cezayı kim husule getirdi; insanın kendisi. Zira kanunun yasak ettiği eylemi işledi ve kanun belirlediği cezaya mahkum oldu. Çünkü o cezayı insan kendisi istemiştir.
Günahlar işlenirken nefis devredir. Çünkü günahtan nefis lezzet alır. Bu nedenle nefis, kendisinin zabıtası olur. Halbuki ruh o vücudda nefsin zabıtası olsa, ruhtan asla yanlış şeyler zuhura gelmezdi.

MERD KELAMINI KABUL ETMEYEN DERT KELAMINA SARILIR

Peygamberin, merd olan insanı Kamilden zahir olan Hak kelamını kabul etmeyenler, heva nefsanileri yüzünden başına gelen elem ve derdden vahyi ilahiyi kabul ederler. Kelamı Evliya ve enbiyayı kabul etmeyenleri Hak teala maddi ve tabii kuvvetler ile tedip eder.
Hush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.

DERDİ BELA MÜNKİRE "ALLAH" DEDİRTİR

DERDİ BELA MÜNKİRE "ALLAH" DEDİRTİR
Hz. Pir Mevlana efendimiz Fi Hi ma Fih adlı eserinin 14 ncü faslında buyurur:
"Senin halini öyle bir kimse görüyor ki, bütün kimseler O'nun kabza-i kudretindedir ve acz vaktinde O'nu çağırırlar ve diş ağrısı, göz ağrısı, kulak ağrısı ve töhmet ve havf zamanlarında hep onu yad ederler ve O'nun işittiğine,ve hacetlerini reva eyleyeceğine kuvvetle güvenirler ve bir hastanın sıhhati ve belanın defi için gizli gizli sadaka verirler ve keza o hatayı ve sadakayı kabul ettiğine mutmain olurlar. Onlara sıhhat ve ferağat ihsan eylediğinde , o yakin onlardan geri gider ve hayal-endişlik avdet eder."Hudevenda ! o zindan köşesinde usanmaksızın bin "Kul hüvellah" okuyarak sıdk ile seni çağırmamız ve senin bizim hacatımıza reva eylemen ne hal idi ?" derler. Şimdi.. Biz zindan içinde nasıl muhtaç idiysek, zindan haricinde de öylece muhtacız, ta ki bizi bu alemi zulmani zindanından nurani olan alemi enbiyaya ihrac eylesin! Şimdi.. Zindan ve hal-i derd haricinde iken, o ihlas bize niçin gelmiyor? Zira, acaba faide eder mi, yoksa etmez mi? diye bize bin hayal arız oluyor ve bu hayalin tesiri bin tenbellik ve melamet veriyor. Hani o hayalsiz olan yakin?"
İspanya da müslümanlar yok edildikten sonra Ezan-ı Şerif okunacağı haberine hiç inanır mıydınız?

HERŞEY LUTFU HAK LA LATİF, KAHRI HAK LA KAHHAR OLUR

Sana gülümseyen amcanın elini öpersin, o el sana latif gelir. Ancak, aynı amca sana kızdığı ve tokat vurduğu zaman, latif olan nesne kahhar nesneye dönüşür.
Vücudumuza giren hava ağız ve burnumuzdan geçer ciğerlerimize girer hayat buluruz. Ancak aynı hava ağrıyan dişimize isabet ederse dayanılmaz bir acıya dönüşür. Kahır sıfatının lütuf sıfatına döndürülmesini Hak Teala'dan istemek gerekir. Hakk Teala tevbe istiğfar ile bu sıfatlara  güzel bir suret giydirir."Allah Teala onların fenalıklarını iyiliklere tebdil eder"(Furkan 25/70) ayetini unutmamak gereklidir.
Bugün dünya bir virüs sebebiyle diz çöktü. Bu virüsün yayılma yöntemi içinde hava mevcuttur. Yaşayabilmesi için havaya ihtiyacı vardır. HakTeala dilerse, o virüse hayat olan hava, kahra dönüşebilir. İnsanlar, bu hastalıkla mücadele ederken, Hak Teala'ya yalvarmayı düşünmediler. Ülkemizde dahi batıda olan klasik tedbirler alındı ve ilk kalemde cami kapatıldı, cuma yasaklandı. Amma Hak Tealaya yalvarmakla alakalı idari bir düzenleme yapılmadı. Genişlik zamanında Allah Teala günlük hayatımızda o kadar az yer etmektedir ki, Hak Teala kahhar sıfatı ile tecelli ederek insana hatırlatmaktadır. Biz insanlar ise hala tedbir peşindeyiz. En büyük tedbir, mülkün sahibinden yardım istemektir. Bilmiyorlar ki yahut biliyorlar da nefisleri onlara unutturuyor mu?...

ÖRNEK ŞEYLER

Nefes alırken vücudumuza hava dediğimiz oksijen girer ve vücudumuza  hayat verir. Sonrasından ciğerlerimizden zehir olan hava çıkar. Hava, girerken hayat, çıkarken ölüm olur. Nefsani hevamızda böyledir başlangıcında lezzetli, latif  ve zevklidir. Fakat çıkarken insanda icadettiği bir takım kötü sıfatlar sebebiyle zehir olarak çıkar ve seni manen helak eder...

VARİSİ PEYGAMBER HEVADAN KONUŞMAZ

Peygamberler hevadan konuşmaz. Peygamber varisi olan insanı kamillerde hevalarından konuşmaz. Kalblerinde birikmiş olan ilahi ilhamları konuşurlar. Zahir alimleri kitaptan konuşurken, konuştuklarının heva olmayıp, hadis ve ayet olduğunu söllüyoruz derler. Halbuki onlar Kur'anı heva üzerine tevil etmektedirler. Yüksek olan mana, o alçak teviller nedeniyle alçak ve eğeri olmaktadır. İnsanı Kamil söylerken, gördüğünü söyler. Nitekim Evliyaullah hazeratının hallerinden nakledilmiştir ki, bazı konularda tereddüdü olan kamiller, meseleyi direkt Resulullah efendimizin ruhaniyetlerinden sorarak öğrenirlermiş.Kabe'yi gören kimsenin kıble aramasına gerek yoktur. Kabe'den uzak kalanın kıble araması gerekir.

MÜRŞİD AVCILIK YAPAN DOĞAN KUŞUDUR

Mürşid, Padişah namına avcılık yapanbir doğan kuşudur. Nefsaniyetinin peşinde olan keklik ve sığırcık kuşlarını yakalar ve şaha getirir. Şahda, bu av kuşlarının etinden ona ikram eder. Allah adamları, nefsaniyetinin etkisine kapılmış insanları bulup onları irşad sadedinde yıllarca onunla ilgilenir, nefsani kirlerden temizlenmesi için onu terbiye eder ve Hakk'a döndürür. Hak Teala bu hizmetinden dolayı onu nimetlendirir. Mürşitlerin bu dünya hapishanesine gelme nedeni nefsaniyet hastalarını tedavi etmektir. Bu hizmetleri karşılığı bir ücreti insanlardan talep etmezler....

23 Nisan 2020 Perşembe

HZ MEVLANA'NIN SELÇUKLU VEZİRİNE ÇIKIŞI

Mevlana efendimiz, Selçuklu devletinin veziri olan Muineddin Emir Pervane'ye hitaben çekinmeden ifade buyurduğu husus vardır ki bugün bu sözleri zahiri otoriteye karşı söyleyecek kimse bulunmaz:
"Sen mukaddema (başlangıçta),"Kendimi, akıl ve reyimi ve tedbirimi İslam'ın bekası ve kesreti maksadına feda edeyim, taki İslam payidar olsun" diyerek müslümanlara siper olmuştun.Vaktaki kendi reyini beğendin ve Hakk'ı görmedin ve her şeyi Hakk'dan bilmedin, imdi Hak Teala o sebebin aynını ve kemali say'i sebebi naksanı islam kıldı. Zira sen Tatarlar ile bir olup, Şamlıları ve Mısırlıları devirmek ve vilayeti islamı harab eylemek için muavenet ettin. İslamın bekasına olan o sebebi, Hak Teala sebebi nakısı islam eyledi. İmdi, bu halde  yüzünü korkulacak mahal olan Hakk'a çevir ve arzı ihlas eyle, seni bu fena halden yani korkudan halas eylesin"

MAKAMI İTTİHADDA BULUNAN ARİFLER

Makamı ittihadda olan arife bir isim vermek kabil değildir. Zira "İNSAN" denilse hali insanların haline benzemez. "HAK" denilse Hak Teala suretten münezzehtir. Binanaleyh ona ne "İNSAN" ve ne de "HAK" ismini koymak mümkün değildir. Arif acib bir şeydir vesselam...

İNSANİ KAMİL HUZURUNDA OLANLAR

İnsanı Kamilin huzurunda olanlar, o kamilin söz söylemesini beklemesi doğru değildir. İnsanı kamil, insanın batınında mutasarrıfdır ve maksu dolan da budur. Hz.Pir Fihi Ma fihde buyurur:Senin evliyayı Hakk'a nazar etmen ile onların sende tasarrufu sözsüz, kelamsız, bahissiz seni menzili vasla ulaştırmaları mümkündür.
Biz sanıyoruz ki evliya huzurunda o bize güzel sözler söyliyerek bilgi dağarcığımızı artırsın. Halbuki Evliya bizim batınımızda tasarruf sahibidir. İnsanı Kamili mimberde yahut medresede konuşan zahir alimleri ile kıyaslamamız beklenmemelidir.
Bir insan uyurken rüyasında bir çok naralar atar fakat o uyuyanın bu naralardan haberi olmaz. İnsanı Kamil bu suret aleminden uyumuştur. Gözlerini alemi hakikata açmıştır. Naraları o alemde vurur. Onun yanında olan bu naraları duymaz...

HERKES BU OYUNU BECEREMEZ

"Bir elde şeriat camı ve şişesi. Bir elde aşkı ilahi örsü v çekici lazımdır. Hak yolunun herbir heveslisi şeriat şişesiyle aşkı ilahi örsünü ve çekicini cem edip oynamasını bilemez. Bu oyunda mahir olmayanlar çekicle camı kırarlar. Hiçbir kimse için kendi taatının hayrına itimat ve dayanak yoktur. Zira asaya dayanan, etrafı görmeyen bir kör gibidir veasaya dayanan ancak bir kördür.

İNSANI KAMİL CEBRAİL MESABESİNDEDİR

İnsanı Kamillerin her birisi Cebrail (a.s)'a teşbih buyrulur. Zira Hz. Cibril hakikatı Muhammediyyeden aldığı manaları alemi surete inzale memur olduğu gibi, insanı kamiller de yine o hakikattan aldıkları ilmi ledünniye  ve hakayık ve marifeti ilahiyyeyi bu alemi surete harf ve savtile inzal buyurur."Enfal suresindeki VEMARAMEYTE  İZ RAMEYTE (Ey Resulüm toprağı küffara attığın vakit sen atmadın)-Enfal 8/17 ayeti meratibi vücuddan gafil olanlar için bir fitnedir. Ayet muhatap sigası ile indiğinden ehli hicab olanlar Hakk'ın vücudu ile Resulullah'ın vücudu gibi ayrı ayrı vücudu gerekli kılmakla bu kesret ve ikilik vehmi fitneye sebeb olur.ve Allah attı manasını tevil ederler. Bu hitapta Resulullah efendimiz külliyen fani olmuştu. Kendilerinin kendilikleri kalmamıştı.Toprağı atan, Resulullah efendimizin mazharından tecelli eden Hakk idi. 

22 Nisan 2020 Çarşamba

ALİ ŞİR HOCA

Bloğun evvelki yazılarında kendisi ile ilgili bir kısım hatıralara yer verilen kibarı evliyaullahdan Ali Şir Hoca.
Necib Sultanım ifade etmişti:Her zaman kırklardan birisi Hatay/Dörtyol havalisinden seçilir. Ali Şir Hoca rahmetullah, Murtaza Aziz efendinin oğludur. Murtaza Aziz'in vefatı 1946 olup kabri Dörtyol merkezdedir. Belediyenin yol açma çalışmaları esnasında yol içinde kalacak olan kabri kaldırılmaya çalışılırken ilçenin ......partisine mensup Belediye başkanı içerisinde Necib Sultanımın bulunduğu mübarek zatlar tarafından ikaz edilmişse de dinlemekten sarfı nazar etmiş , kabir kaldırılmaya çalışılırken iş makinasının stop etmesi üzerine Belediye Başkanı ısrar etmiş ancak bu hadise operatörde infial uyandırınca,başkanın makina üzerine kendisinin çıktığı söylenir. Ancak mezar kaldırılamamış olup yola es verilmiştir. Hadise sonrasında Belediye başkanı olan zatın vücudunda kamburluk oluşmuş, 1.90 boyundaki bu kişi alemi ibret için rüku vaziyetinde halen yaşamaktadır. Sillenin nereden geldiğini bilmiş amma iş işten geçmiş oldu. Mana erenlerinin değil hayatta, dünyasını değiştikten sonra hatıralarına karşı edep göstermeyenlerin bir şekilde musibetle imtihan edildiğini görmekteyiz.
Ali Şir hoca son dönemini geçirdiği bir bahçe içine defnedilmiş, kabri türbe olarak sevenlerince ziyaretgah haline getirilmiştir.

İNSANI KUYUDAN KURTARAN KOVA

Cismaniyet kuyusu içinde mahpus kalan ruhumuzu kuyunun dışanda olan Enbiya ve evliya , kuyuya koca sarkıtmak suretiyle dışarı çıkarıp hapsten kurtarır.Hz.Yusuf kuyu içinde mahpus iken , o civarda bulunan bir kervana mensup birisi, kuyuya iple kova sallandırmış ve bu kovaya tutunan Hz.Yusuf kuyudan kurtulmuştu.
Bu dünya bir hapishanedir.Mümin ise bu hapishanede bulunmaktadır.Hür olan Evliya,bu hapishaneye ipe bağlı bir kova sallandırır.Biz o kovaya yapışırsak nefsaniyet sıfatlarından kurtulmuş bir vaziyette hapishane dışına çıkmamız mümkün olur.Evliya, alemi manadan inenbir ruhu latiftir.

ŞÜKÜR BİR NİMETTİR

Hazreti Pir Mevlana efendimiz  Fihi ma Fih'de buyurur: Şükür , nimetleri avlayıp bağlamaktır.Şükür bir tiryaktır ki , kahrı lutfa tebdil eder.Şükür nimet memesini emmektir.Meme ne kadar süt ile dolu olursa olsun, memenin başına gelmez.onu emmek lazımdır.
Nimetin şükrü senin nimetini ziyade eder.Nimetin küfranı dahi o nimeti senin elinden dışarıya çıkartır.
Şükür hem kavli olur hem fiili olur.Kavli şükür,nimeti ilahiyyeyi ihvan arasında lisanen ızhar etmektir.Fiili şükür ise malda ihsan ve ata ve ilimde talimdir."Rabbinin nimetini haber ver"(Duha 93/11) bu iki şükre işaret buyrulur."Allah Teala kulu üzerine olan nimetin eserini yediği ve içtiği mahalde görmeye muhabbet eder" hadisi şerifi dahi bu iki nevi şükre işaret vardır.

İNSANI KAMİL OLAN KADINLAR

"Erkeklerden bir çoğu kamil oldu.ve kadınlardan ancak İmran'ın kızı Meryem,ve Huveylid'in kızı Hadice, ve Muhammed'in kızı Fatıma ve Firavn'ın zevcesi Asiye kemale erdi!"hadis-i şeriftir.

VECD HALİNDEN SÖZ SÖYLENMEZ

Cezbeye tutulup vecd halini yaşayanlar kendi hallerinden bahis açıp söz söylemezler.Zira Hak Teala ,gebeliği konusunda kendisine soru sorulması halinde susması için Hz.Meryem'e talimat vermiştir."Ey Meryem! Ben Rahman'a oruç nezr ettim, bugün asla bir insana söz söylemem , de!"(Meryem 19/26)

HAKİMLERE GEREKEN ALTI SIFAT

Sıfatı nefsaniyyesine mağlup olanlar hakimlikte adalet ve istikamet üzre olamazlar.Zira hâkim, hakîm,emin,mekin,metin,fehim ve müstakim olmak icab eder.Hevayi nefsanisine mağlup olan bir kimse ise , bu altı sıfattan pek uzaktır

GÜLŞENİ HAZRETLERİNİN İRTİHALİ

Mevlana Efendimizin asırlar öncesinden gelişini haber verdiği İbrahim Gülşeni hazretleri 1533 senesinde mısırda bulunurken veba illeti zuhur etti.Mısır ahalisi Hz.şelh'den ricada bulundular.Dua ederlerse hastalık bitecek diye itikadları vardı.Şeyh :"Biz erbabı dua ve ashabı himmetten değiliz.Vazifmiz halkı Hak yoluna irşaddır" diye ilahi iradeye karışmaktan çekinmiştir.Halkın zorlaması üzerine bayramdan sonra gelmelerini söylemiştir.İnsanlar kalabalık bir şekilde toplandılar.İnsanlar arasında duaya kalkarsa, bu yolda kendi nefislerini feda etmeleri gerektiğini halka beyan ederek duaya başladı  ve dua sonunda Gülşeni hazretleri hücresine çekildi.Halk pişmanlık ızhar ettiler ancak hastalık ortadan kalktı.Ertesi gün Şeyh öğleden sonra 114 yaşında iken kelimei tevhid  söylerken "Hu"çekip teslimi ruh yaptı.

İBRAHİM GÜLŞENİ HAZRETLERİ

Kanuni Sultan Süleyman,İbrahim Gülşeni hazretlerini İstanbul7a davet eder.Hazret davet edilen yere icabet eder.Ancak Sadrazam İbrahim Paşa, hazretin İstanbul7a teşrif ettiğini Kanuni'den saklar.Hatta Gülşen saltanat davasındadır diye gammazlık bile yapmıştır.Yaşı bir hayli ileri olan Gülşeni hazretlerinin gözü görmemektedir.Müritleri bir tahtarevan içinde gideceği yere mübareki taşırlar.Altı ay İstanbul'da kalır.Bir gün dervişleri hazreti Eyüp Sultan hazretlerine götürürler.Tevafukan Kanuni'de Eyüp Sultan'dadır.Dervişlerin tekbir sesleri padişahın dikkatini çeker ve o tarafa bakar.Gelen kalabalığın tahkikini yaptırdığında o zatın,İstanbul'a davet ettiği Gülşeni hazretleri olduğunu öğrenir .Sadrazama canı sıkılır ve onu tekdir eder.O gün türbede Padişah ayaküstü Şeyhle sohbet eder ertesi gün yalıköşküne davet eder.Padişahın huzuruna gelince göğsünü açar "Bu tahtadan arzuyu taht nasıl mümkün ve musavver olur?" diye padişaha keşfi hal etmiştir.Çünkü İbrahim Paşa ,saltanat derdi vardır deyu gammazlamıştır.Padişah hazretten bunu duyunca ,sadrazamı bir kez daha azarlar.
Bir gün yine sohbette iken padişah,Cenabı Şeyhin baş gözü ile kendisini görmesini arzu eder.Padişahın kalbindeki bu duygu Gülşeni hazretlerine malum olur "İnşaallah diğer bir zamanda baş gözüyle mülakat nasip olur" der.bir başka zamandaki görüşmelerinde Gülşeni hazretleri "Allah göklerin ve yerin nurudur" ayetini Nur suresi ayet 35)okuyarak elleri ile gözünü mesh ettiğinden gözleri açılmış ve padişahı baş gözüyle görmüştür.Bu esnada Şeyhül islam Ebussuud efendi de huzurda imiş.Bu hali gören şeyhülislam, sufiyye hususundaki önceki düşüncelerinden tevbe etmiştir

GÜLŞENİ TACI ŞERİFİNDEKİ DÜĞME

İbrahim Gülşeni hazretlerinin tacı şeriflerinin ortasına düğme koymaları, nokto ı ba-i besmele-i şerifeye işarettir.Kendilerinin o noktaya mazhar olduklarından ibarettir.Kalbini ma-sivallahdan tefrid eden arifan dahi bu sırdan hissemend olmuşlardır.

100 YIL ÖNCESİ

İlk meclis Anadolu insanını mozayiği idi.Kurtuluş savaşına aktif katılıp , risk alan ve hayatını hiçe sayan inanmış insanları bünyesinde barındırıyordu.11 Nisan'da toplanan vekiller,Meclisin 22 Nisan'da açılmasına karar vermişlerdi.Ancak Cuma gününün kutsallığından yararlanmak için açlış 23 Nisan gününe kaydırıldı.Hacı Bayramda Cuma namazı kılındı,Sancak ve Sakalı şerif ziyaret edilerek, kesilen kurbanlar eşiğinde meclis açıldı.
Meclis başkanlığı için yapılan oylamayı Mustafa Kemal bir oyla kazandı.109 oy Celaleddin Arif Efendi   ,110 oy Mustafa Kemal'e çıkmıştı.
Çok zaman geçmedi bir kaç ay içinde muhalif olduğu için  Mustafa Kemal mebus Ali Şükrü’yü Topal Osman’a öldürtmüş, cinayet meydana çıkarılınca Mustafa Kemal yakalanıp tevkif edilmek ve hattâ yalnız böyle bir teşebbüsün vücuda gelmesi korkusuyla Meclisi tehdit ile feshetmiştir.”
İkinci meclisi ise istediği kişilerden oluşturarak İstiklal mahkemelerini kurup devrimleri yaptı,
Birinci Meclisde hilafete bağlılık tutumu sergilenir.Bu dönemde “Saltanat” kaldırıldığında güçlü bir şekilde “Hilafete bağlılık” tutumu sergilenir.
Savaş sonrası askeri açıdan eli güçlenen Mustafa Kemal, muhalifleri tasfiye eder ve İkinci meclis sürecini başlatır. İkinci meclisin ilk toplantısı 11 Ağustostadır ve ilk iş olarak 23 Ağustos 1923’te Lozan anlaşmasını onaylar.
Cumhuriyet ilan edilir, hilafet kaldırılır ve istiklal mahkemelerinin kıyım süreci başlar.
Bundan sonraki süreçte artık “tek adam”ın sözü geçer.
Devrimler, isyanlar, zorunlu iskânlar, ıslahat planı adı altında yapılan tahribatlar…
Evet, 23 Nisan, “Birinci meclis”in yüzüncü yıldönümüdür.

TAHARET'İN İKİ TÜRÜ

Taharet iki türlüdür.Birincisi şeriatın istediği şekilde zahiri temizlik, ikincisi batıni temizlik.Bu ikincisi tarikate sülukla , tevbe ve kalb tasfiyesiyle elde edilir.Dininemrettiği abdest , herhangibir necaset çıkmasıyla bozulursa su ile yenilenmesi gerekir.Nitekim ,Hz.Peygamber , bu konuda şöyle buyurmuştur:Abdesti yenileyenin Allah imanını tazelesin".Eğer batını abdesti; kibir,ucub,hased, kin, gıybet, dedikodu, iftira, yalan  ve azaların(göz-el-ayak-kulak) ihanetine benzer hıyanet gibi zemmedilmiş her türlü fiille ve ahlakla bozulacak olursa , samimi bir tevbe ile , insanı fesada götüren bu amellerden uzaklaşmak için batıni abdestini yenilemek gerekir.Tevbenin yenilenmesi kötülükleri yok eder.Buda kötülükleri zemmederek ve istiğfar ederek olur.Arif olan kişinin bu afetlerden korunması gerekir.Böyle olursa namazı da tamam olur.Zahir abdest , batın temizliğinin aksine, bir günde farz olan beş vakit namazın her biri için geçerlidir.Batın temizliği ise müebbed olup ,ömür boyu geçerlidir

HALVETİYYE TARİKATININ ŞUBELERİ

Halvetiyye tarikatı dört ana koldan kırk şubeye ayrılır.Ana kolları RUŞENİYYE,CEMALİYYE,AHMEDİYYE VE ŞEMSİYYE'dir. Tarikatın Pir'i PİR ÖMER HALVETİ hazretleridir.Miladi 1347  yılında doğmuş,1420 yılında ahirete intikal etmiştir.
Rivayet olunur ki Pir Ömer Halveti hazretleri içi boş gayet büyük bir çınar ağacının içinde halvete niyyet ile halk nazarından uzaklaşmak istemiş ağaca girmiş.Müridleri ve sevenleri şeyhi muhabbetle aramışlar ve çınar ağacının kovuğundabulmuşlar.İştiyaku niyaz ederek halvetten çıkarmışlar.Ağaçtan çıkıp yürümeye başlayınca ağaçta lihikmetillah arkasından yürümeye başlamasıyla  hazret hemen dönüp çınara hitaben:"Ya çınar! sırrımı niçin faş edersin.Zikrullah ile sana bu kadar safa ve şeref verdiğim yetmez mi?Yerinde dur" buyurmalarıyla ağaç yine eski yerine avdet etmiştir.

ŞEYH HASAN GAYBİ HAZRETLERİ

Bir nutku aşağıdaki şekildedir:
Kulak tut sözüme geçirme(sen)ömrü(nü) yok yerde
Hüda güneş gibi zahir eğer sen olmasan perde


Görünmez Hak bugün sanma fıkıh sözüne aldanma
Benim zahir ile batın didi Hak bize Kuran 'da


Gel itme ayeti inkar ideni yaka yarın nar
Ki dersin tende canım var yakıp ağlatma niranda


Dilin ile idüp ikrar ki dirsin birdir ol Allah
Arada sen hicab iken ilahın nerde sen nerde


Ara bul bir mürşidi kamil seni irşad etsün ol
Sana senden ayan itsün bulasın Hakk'ı sen sende


Bu sözleri işidenler bulur mürşid olurlar er
İşitmeyen kalur münkir ider kuru yere secde


Gel imdi can ile dinle nasihattır sözüm anla
Olalım Hak ile daim hemişe Hakk'a has bende


Bu Gaybi'nin bütün hali mukaddemden idi zahir
Bulunca mürşid-i kamil koşundu çok zaman çölde

ŞEYH BEDRETTİNİN FİKİRLERİ VE SÖZLERİ

Şeyh Bedrettin hazretlerinin Haşr ü neşr, Cennet-Cehennem nazariyesi,şeytan ve melek keyfiyeti hususundaki fikirlerine Siyasi faaliyetler eklenince zahir ülemanın feveranına sebeb olmuştur.Yanında olan bazı kimselerin devletin başına gaile açması nedeniyle kendisi hakkında idam fetvasına zemin hazırlamıştır.
Şeyh Bedrettin'in mesleği, meşrebi havass içindir.Avammı delalete düşürür.Süluk yolunun başında olan müptedilerin yolunu şaşırtmıştır.Fakat Havass ve havassül has olan taife, onun sözlerindeki temkini manaya vakıf olup, ihtiyarı sükut eylemişler.
Bu nedenle yapılacak şey sükuttur.

HUKUKSUZLUĞUN TEHLİKESİ

Güçlü olduğun zaman hukuksuzluk çok önemli değildir.Çünkü iktidara gelen, kendini o noktaya getiren seçmenin tercihi olduğunu bilir . Çoğunluk kendini seçmişse, parti olarak kendileri doğru yoldadır,"Hak"kı temsil ettiğini düşünür ve kendi iktidarının devamını temin cihattır.ve de harp hiledir.ve demokrasilerde çoğunluk ise en önemli konudur.Ancak bu çoğunluğa hakim olan ilahi kurallar vardır:Nasılsanız öyle idare olunursunuz. Eğer seçmenlerin çoğunluğu helal haram noktasında hassasiyetleri yok ise , idareci olarak seçtiklerinde de hassasiyet olmaz.At binicisine göre kişner sözü, binilen hayvanattan olursa doğrudur.İlahi kural, aşağıda olan (raiyye-seçmen) yukarıyı belirler.Keza bu belirleme nedeniyle işbaşına gelen, kendini meydana getirenlere mutlaka zarar verir.Seçmende, helal ve harama karşı hassasiyet var ise ,hassasiyetleri olanı işbaşına getirir.
Peki bu değişim ne kadar sürer:Allah'ın dinine karşı lakayıtlık ve kutsallara düşmanlık,siyasi iktidarın ömrünün bitmesini çabuklaştırır.Eğer,dini umde ve kavramları kullanarak safdilleri kandırmışlarsa ve kutsallara laf getirmek suretiyle zarar vermişlerse,çöküş akabinde hasar büyük olur.İmtidarı kaybetmekten ziyade kanun önünde hesap vermenin korkusu çok şiddetli olur.

KİŞİLERE GÖRE İBADET

Avamın ibadeti adet,
ehli süluk ve müptedilerin ibadeti havf u reca,
Mütevassıtların maksadı makamat ve keramat,
Müntehilerin ibadeti şeriat hudutlarını muhafaza ve sıyanettir.
Riyazetin hakikatına  ve mücahedenin nihayetine sınır yoktur.Zira maarifi ilahiyyeye  ve seyri fillaha nihayet olamaz.Seyrü süluk ve tahsili maarif mücahedat iledir

VAKTİ GELMEDEN SÖYLENENLER

İrfan sahasında ilerlemiş olanların bahisleri ,yaşadıkları zamandaki insanlara hep ters gelmiştir.Çünkü,sürekli kemalat olmakla, toplum henüz o seviyeye gelmediği için , bazı ehli irfanın,sözleri şeriata aykırıdır denilerek kısasla muhatap olunmuştur.
Tevhid ilmini ,ehlullah birer beyan kisvesiyle herkese bildirmeye çalışmışlardır ki maksatları anlayışlarda dikkatlice yer almasını temindir.Şeyh Bedrettin ise , kisvesiz bahse kalkışmıştır, bunu her kafa alamamıştır.Şeyh Bedrettin ile alakalı gürültünün sebebi budur.
Edirnede medfun Şeyh Şerafeddin Efendi huzurunda şeyh Bedrettin 'den söz açıldı.hazret sual sahiplerine buyurdu:Oğlum Şeyhül Ekber Muhyiddin İbni Arabi hazretlerine gelinceye kadar
gerek müçtehidin gerek sair yakin erbabı hakikat konularından konuşmaya mezun değiller idi.Hakikatı remz ü işaretle ve detayına girmeksizin ana hatları ile söylerler idi.İbaret ve serahat ve açıklama yoluyla beyan etmezler idi.İbni Arabi buna mezun oldu.Vahdeti vücuddan bahsetti.Eserlerinin konusunu hep bu hususa bina etti.Şeyh Bedrettin ise  sırrı tevhidi daha açık bir kelam ile anlatmaya kalkıştı.Tevhid konuları şeriat elbiseleri, tarikat elbiseleri altında insanlara anlatılırken, Şeyh Bedrettin tevhid tarifini elbisesiz bir şekilde çıplak söyledi.Bilenlere, bilmeyenlere bir çok söz sböyletmeğe sebeb oldular.Arifler onun sözlerine iman ettiler ve tevil yolu buldular.

ŞEYH BEDRETTİN

Simavna kadısının oğlu olup "Bedrettin Muhammed" namıyla şöhret bulmuş İslam ariflerinin ileri gelenlerindendir.Doğduğu yer Kütahya Simav olmayıp Edirne civarında bulunan SİMAVNA isimli yerdir.
Tarikat silsilesi, Cüneyd Bağdadiye çıkar.Mısırda medfun Hüseyin Ahlatiye intisaplıdır.Şeyhinin emriyle Tebrize gitmiştir.Timurlenkin huzurunda oluşan büyük bir meclise hakemlik etmiş olup Timurun hürmetini celp etmiştir.İkinci Beyazid7in oğulları sultan Fatih ve kardeşi Musa Çelebi arasındaki mücadelede Musa Çelebi tarafında olmuştur.Musa Çelebi şehit olunca Sultan Fatih, ilminden dolayı ona dokunmamış,ailesi ile birlikte İznik'e sürgün edilmiştir.
Edirne'de musa Çelebi'nin kazaskerliğini yaparken yanında yetişen Börklüce Mustafa ve Torlak kemal isimli dengesizler,şeyhlerinden belledikleri sufi ıstılahlarını kullanarak Tam hürriyet,tam eşitlik ve mal ortaklığı gibi kulağa hoş gelen hususlardaki fikirleri nedeniyle Osmanlı mülkünü bir millet kabul edip bu fikirleri tesis etme gayreti ile başkaldırdılar.Bu iki kişi müslim ve gayrimüslümlerden başına epeyce insan topladı.Şeyh Bedrettin  bu durum üzerine Anadoluda kalmayıp Balkanlara geçti.Osmanlı,selanik üzerine yürürken Sirozda şeyh Bedrettin7i yakaladı.Mahkemesi bir alim meclisinde görüldü.Ülema kendisini akide v.s yönünden ilzam edecek bir şey bulamadı.Mecliste Sadettin Taftazani'nin öğrencilerinden iran ulemasından Said ül Herevi idamına fetva verdi ve Siroz pazarında asılarak idam edilerek fetva hükmü yerine getirildi.
En meşhur eseri Varidat,ahiret işleri ,başlangıç ve son hususlarından bahseden olup içeriğine müfuz edemeyen bazıları kabul etmemişlerdir.Ehli tasavvufun hal ehli olanlar nezdinde ise ise hüsnü kabul görmüştür.Niyazi Mısri hazretleri Divanında:
MUHYİDDİN BEDRETTİN ETTİLER İHYAYI DİN
DERYA NİYAZİ FÜSUS ENHARIDIR VARİDAT
Balkan harbi esnasında kefereler,Şeyh Bedrettin'in türbesini tuvalete çevirmek suretiyle hakaret etmişlerdir.

KİMİN HİLESİ BÜYÜK; KADIN MI? ŞEYTANIN MI?

Hazret-i Adem babamızı, cennetten dışarı çıkartmak için şeytan çok dil döktü ise de muvaffak olamadı.Hazret-i Havva annemizi kullandı. Hz. Hava annemiz "Ye" deyince Hz. Adem men olunan ağacın meyvesini yedi.
Şeytanın hilesi hakkında Hak Teala buyurur:"Muhakkak şeytanın hilesi zayıf oldu"(Nisa 4/76)
Kadının hilesi kuvvetlidir. Hak Teala kadını kastederek  buyurur:"Muhakkak onların hileleri büyüktür"(Yusuf suresi 12/28)
Şeytan mana aleminden, kadın ise suret alemindendir. Bu suret aleminde suret zahirdir ve suretin güzelliği galiptir. Dünya üzerinde ilk kan kadın yüzünden döküldü.

ALLAH KORKUSUNUN FAİDELERİ

Kalbimize her türlü havatır dediğimiz düşünceler gelir. Bunların nefsani ve şeytani olanlarından kurtulabilmek ancak Allah korkusu mevcut olursa mümkündür. Sonbahar rüzgarları nasıl ağaçlardaki bahar ve yaz güneşinden gelişen yaprakları döktüğü gibi Allah korkusu da kalpteki şeytani ve nefsaniyetten neşet eden fikirleri söker. Korku olmazsa bu fikirler kalpte yer tutarak tüm azayı etkilerler. Hak korkusu gönül ağacındaki nefsani ve afaki olan yaprakları sarartıp döker. Hak Teala kalbe nazırdır. Bu nedenle orada bulunan nefsani fikir çiçeklerini döküp terk etmek gereklidir. Zira eski olan fikir ve çiçekler, kalpte marifet çiçeklerinin kalpte açmasına mani olurlar. Bunlardan kalbi temizlemek gerekir ki sırrı vahdet çiçekleri neşvü nüma bulsun.
Nefsani ve cismani düşünmekten kaçınıp bir anlamda uykuda olmak gerekir ki cesed uykuda iken ruh uyanık olur.
İnsanı Kamil ile birlikte olanlarda nefsani duygular uykudadır, Ashabı Kehfi uyanık gibi görürsün amma hakikatte uykudadırlar. Bir mürşide bağlı olmanın faidesi, nefsani düşüncelerin kalpten kaybolurlar.

CİSMANİYET ALEMİNİN KURALLARI

Bu alemde, birisini yönetici ve efendi görürsen bil ki o hale gelebilmek için bir yöneticiye ve efendiye hizmet etmiştir ki sonunda o makama ulaşsın. Bu alemde umumi kaidedir:Her kim bir muradını elde etmek istedi ise, bu muradına vüculden evvel mutlaka bir kaydın ve esirliğin mahbusu olur. Bu alemde Reis olmak isteyen, kendinden evvelki reislerin emrine muti ve esiri oldu sonra terakki ederek reis oldu.
İnsanda böyledir. Eğer insanı Kamil gibi hür  ve kamil olmak isterse önce insanı kamilin esiri olarak suret ve cisim kaydından kurtulacak sonra hür olacak.
Dünya kitabında işler terstir. Dünya bendesinin ve esirinin adı  bu dünyada efendi olmuştur. Riyaset elden gitmesin diye kardeşlerini, babalarını öldüren insan örnekleri vardır. Bu tipler, şiddetli derecede dünyanın esiri oldukları halde, halk onlara "efendimiz" diye hitap eder. Esire efendimiz demek zıttır. Cisim tersine gider. Cesed alemi faniye aşıktır, dakikalık hazzı için ebedi olan ahiret alemini feda eder.
Hazreti Pir Mevlana efendimiz Divanı Kebirde söyler:
Senin ruhunun kuşu yemekten ve imtiladan bu cisim yumurtası igçinde kalmıştır.Bu yumurtadan çık ki, kanatların büyüsün! Oruç safrası gerçi başın sevdasını ve hayalini artırır.Fakat böyle sevda ve hayalden yed-i beyzayı bulurlar.Bir kaç zaman nefsin hazlarını kesersen ruhun hükmüne tabi olarak bu kesafet aleminden azad ve hür olarak yaşarsın.Aksi durumda ise bu tabiat kuyusu içinde mahpus kalarak ömrünü zayi edersin.

21 Nisan 2020 Salı

ZAHİR ÜLAMASI İŞİTTİĞİNİ SÖYLER,EVLİYA GÖRDÜĞÜNÜ SÖYLER

"BİLİNİZ Kİ RESULULLAH SİZİN İÇİNİZDEDİR"(HUCURAT 49/7) ayetini ,bu ayetin inzal edildiği zamanla kayıtlı tutmamak gerekir.zira Hakk'ın yanında mazi,hal  ve gelecek diye bir zaman mevhumu yoktur. Evliyaullah her an Resululah efendimizi müşahede eder. Zahir alimleri ise kitaplarda okuduklarını ve duyduklarını söylerler. Evliya, tevatür haberlerle tatmin olmaz. Gördüklerini söylerler. Arifin hakikat üzre bildiği şey ona kalb gözünün görmesinden hasıl olur.

MÜRŞİD SÜRÜSÜNÜ KONTROL EDER

Mürşid, kendisine tabi olan müridanın iç ahvaline vakıf olandır. Gelibolulu Zaim Mehmet Çelebi nam bir derviş anlatır:Ben Sümbül efendi hazretlerine inabet etmiştim. Sıla için memlekete gittim bir kıza  gönlüm tutuldu. Onunla anlaşıp birlikte olmaya karar verdik. Buluşma yerine önce o gidecekti. Ben içeriye girdiğimde odanın perdesini açtığımda Sümbül Efendi hazretlerinin yatakta oturmakta olduğunu görünce. Aklım başımdan gitti. Dışarı fırladım hemen iskeleye koştum. Bir gemi ile İstanbul'a dönüp hazretin huzuruna çıktım. Beni görünce buyurdular ki:"Ne zannedersin! şeyh müridini gözlemese şeytan ve heva onu helak eder. Tövbe ve istiğfarı yenile" buyurdu. Artık bi-hamdillah hevayı nefsaniden kurtuldum.
İnsanı kamil her ne kadar salik taifesinin bulunduğu yerden zahiren uzak ise de, onların batınlarının hararetinden ve aşkları ateşinin alevinden haberdardır. Fakat mürşidlik ve müritlik rabıtasının gereği olarak onların halinden habersiz görünür, bir şey söylemez. Ateşin sureti kazanın dışında ise demanası kazanın içinde olup yemeği pişirir."Biz ona şah damarından daha yakınız"Kaf 50/16 ayeti buna işarettir.

MÜRŞİTLER VE ŞEYHLER NE YAPAR?

Hakikat definesini arayan salik, evvelen bir mürşid bulmak için arayış ve seyahate çıkar. Sonra mürşidin önerdiği riyazet ve mücahadat neticesinde sıfatı nefsaniyyelerin kirlerinden ve paslarından temizlenip ruhaniyet kesbeder ve hakikat definesinin kendi vücudunda olduğunu keşfeder. Mürşidin vazifesi ancak bundan ibarettir.Yoksa salike kendi aynı sabitesinin istidadından fazla bir şey veremez. Aynı sabitesinin istidadı ise, Hak Tealaya ait bir lütufdur...

EMNİYET KORKUDAN HASIL OLUR

İnsan buhar kazanını icad eder,patlama korkusundan dolayı emniyet mekanizmasını yapar. Silahı imal eder, iradesiz patlama yapmasın diye emniyet kilidi koyar. Emniyet bir korkunun içine gizlenmiştir."Allah'ın alim olan kulları Allah'dan korkar"(Fatır 35/28) ayeti ve "Ben sizin en ziyade Allah'ı bileninizim ve Allah'dan korkanınızım" hadisi şerifi korkmak ile alakalıdır. Peygamber en ziyade korkan ise diğer insanları durumu nasıl olacak? Hak Teala  bu korku içerisinde evliyasına emniyet verir ve onlara korku yoktur der. Herkes bu korkudan dolayı bir şeyleri Hakk yolunda bezl eder. Biri vücudunu, biri malını, birisi canını bezleder. Kimi oruç tutar, kimi zekat verir kimi on rekat kimi yüz rekat namaz kılar. Korku içinde emniyet olduğu gibi mükafat ümidi içinde korku da mevcuttur. Yaptığımız amel karşılığında elde ettiğimiz mükafat tohumlarının tarlaya ekilmeden bozulma,çalınma riski vardır.Ümit içinde ektiğimiz tohumların topraktan çürüyüp çıkmaması korkusu vardır.
Titanus isimli yahudi beyi, Hz.İsa (a.s) 'ın yerini ihbar etmişti. Gelen insanlar bu beyin evine girdiklerinde o kimseyi Hz. İsa kılığında görüp yakaladılar. Adam "Ben İsa değilim" diye feryad etsede, ellerinden kurtulamadı ve Hz. İsa zannıyla o yahudi asıldı. Hak Teala'nın bu şekilde kahırları da mevcuttur.
Tüccarlar, kar ümidiyle ticarete çıkarlar ama sermayeleri ellerinden gider. Bu ümid içindeki korkudur. Ebrehe Kabe'yi yıkmak için geldi, ki Yemen'de inşa ettiği kendi Kabe'si izzetli ola. Sonuçta Hak Teala ebabil kuşlarını gönderdi, Mekke'nin  ve Kabe'nin izzeti yüz misli arttı, Ebrehe kahroldu....

HANGİSİ İSMAİL HAKKI

Celveti büyüklerinden İsmail Hakkı Bursevi hazretlerinin hanımı Aişe hatun akşam yemeği hazırlamış ve kocasının bulunduğu odaya götürmüş. Bakmış ki odada kırk tane İsmail Hakk'ı var. Her birinin önünde bir mum yanıyor. Her birisi tefsiri şerif yazıyor. Bu halden hayret içinde hangisi zevci İsmail Hakkı tefrik edemez halde odadan dışarı çıkıyor. Bir müddet sonra Hazreti İsmail Hakkı odadan dışarı yemek için çıkıyor. Hanımını hayrete müstağrak görünce sebebini soruyor. Arzı hal edince :"Keşfin açılmış,tebrik ederim.onlar ricalül gaybdırlar" buyurmuş

İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ VAKTİN TECELLİLERİ

2020 yılı için bazı şahıslar Mehdi Resul zuhur ve kıyamet alametleri zuhur yorumları ve tevilleri yapmaktadırlar. Bu hususlar zahir ulemasının konusu değildir. Kati konuşmak zararlıdır. En az zararı ise kendisinin mahcup olmasının ötesinde İslamı zayıflatır niteliktedir. Bu haberleri verenler,iletişim vasıtalarının yaygınlığından istifade ederek kendi nefislerini tanıtmak istekleridir. En güzel yaklaşım; Resulullah efendimize "Kıyamet ne zaman?" diye soran kişiye verdiği cevaptır:"Kıyamet için ne hazırladın?
Gaybi haberler umumun konusu olamaz. Ehline ait olup,Hak Teala'nın bir sırrı olup bu sır bir takım perdelerle örtülmüş şekilde ifade edilir. Şahsa münhasır olan bu nakiller, avama aktarılırsa, aktaran zarar görür.
Ancak içinde bulunduğumuz 2020 ve devam edecek yılların garaipleri, 2023 de gelecek olan sahibüzzamanın geliş işaretleri olduğunu Necib Sultanım ifade buyurmuştu.
Belki de bu hadiseler İslam'a meyli artıracaktır. Necib Sultanımın buyurduğu gibi "Az çalışma ile çok kazancın, az ibadetle çok sevabın kazanılacağı devir olup herkes evliya olacak amma mürşidi Kamil azalacak imiş. Çalışmayan ev kadınlarına devlet maaş bağlayacak imiş.