30 Kasım 2020 Pazartesi

TASAVVUF

Tasavvuf, terki davadır. Bir iddiası olmaz. Tamamen bir zevktir. Yaşarsın ve tadına varırsın. Bu hal dinin özüdür. Tasavvufta üç ilke; Bu aleme Cemal görmeye, Kemal bulmaya,Rıza devşirmeye geldik. Tasavvufda hedef, Allah'ın işlerine karışmamak ama Allah'a karışmaktır. Bunun için bir çok manevi yollar mevcuttur. Bu yollardaki yetkin mürşitler rehberliğinde insan aydınlanır.

COK MEŞGULİYET

Adamın birinin çok işi varmış ancak hiç huzuru yokmuş.Bir arkadaşı civardaki bir dergahın şeyhinden bahsetmiş,"senin için bir randevu alayım,görüş" demiş.Adam peki deyince arkadaşı o kamil şeyhe gidip durumu arz ediyor,hazret peki cuma sabahı erkenden dergaha yalnız gelsin diyor.Adam Cuma sabahı erkenden dergaha varıyor içeri giriyor.Şeyh efendi postta oturmuş görünce selam verip "Efendim geldim" diyor.Mürşit diyor ki:"Tamam geldin ama bu kalabalıkla niye geldin?".adam sağına soluna bakıyor kimseyi göremiyor,şaşkın şaşkın "Kimse yok ki?"diyor.Hazret:"Arkana bakma, kapa gözlerini içine bak, kalabalık orada, ben sana yalnız gelmeni söylemiştim".Adam gözlerini kapayınca kalabalığı görüyor,karısı ağlıyor,çocukları şikayet ediyor diğer insanlar hepsi orada.Mürşit diyor ki:"Dışarı çıkıp kalabalığı bırak öyle gel, yalnız seni kabul edebilirim, kalabalığı değil"

HİLAFET

Hilafet , Ya sahihun neseb bil istihkak(hakiki nesebe(soya) göre kazanmak suretiyle) Ya biatı amme ve tamme(Tüm insanların bağlılık ve itimadını bildirmek suretiyle) Ya da kahrı galebe(Zor kullanarak üstün gelmek suretiyle) kazanılır. Yavuz sultan selim’de bu üçü tahakkuk etmiştir.

İRADE

İRADE *İnsan surette muhtar, hakikatte mecburdur *”İyyake na’büdü ve iyyake nestain” iradeyi cüziyyeyi silmiş süpürmüştür. *İradei külliyenin efradı beşerde zuhuruna o ferdin irade-i cüziyyesi denir *Cenabı hakk şerri Cüz’iyi kullanır ki altından hayrı külli zuhur eder. Cenab-ı Hakk hayrı Cüz’iyi kullanmaz ki altından şerri külli zuhur eder diye.

ŞEYH HİZMETİ

Fatih Türbedarı Ahmet Amiş efendi, kendisine hizmet için gelenlere dermişki:"Efendim emret" deyip durmayın, femi saadetlerini(dudaklarını)gösterip "Buradan bir şey çıkar yapamazsınız, mesul olursunuz".Ben üç şeyhe hizmet ettim, bilirim şeyhe hizmet çok güçtür. Şeyh efendiye hizmet çok kazançlı aynı zamanda risklidir.Çünkü,mübarekler hassastır.Kırıldıklarını hissettirmezler ve yüzlerinden anlamak da mümkün olmayabilir.Bu nedenle mesafeli durmakta faide vardır.

29 Kasım 2020 Pazar

ADEM PEYGAMBERE İNEN İLİM

Hz. Adem'e inen ilk suhuf(sahife) hesap(matematik), birden dokuza kadar olan rakamlar, İkincisi hendese(geometri), üçüncüsü mimaridir.onun için hesap kıyamete kadar terakki edecektir

OSMANLI PADİŞAHLARI SEYYİD Mİ?

OSMANLI PADİŞAHLARI SEYYİD Mİ? Fatih Baştürbedarı Ahmet Amiş efendi nakletmiştir. Evlad-ı Resulden birisi zulüm ve itisafa maruz kalınca Kayı Aşiretine iltica etti. Günler ve yıllar geçince onlara baş oldu. Fakat kendileri de bilmez. Fatih ve Yavuz Selim Han imameyn neslindendir. Türk Devleti(milleti) kıyamete kadar ayakta kalır, payidar olur. Fakat idare şekli, şekilden şekle değişir.

SEVGİYİ UCUZA HARCAMAK

SEVGİYİ UCUZA HARCAMAK Mesnevi-i Şerifte bir insanın ahmaklık derecesini ifade için bir pul değerinde olan bir çivinin duvara çakılması ile yapılacak askı işine, çok değerli mücevherlerle süslü bir hançerin duvara saplanıp ona su kabağı asmak örneği verilmiştir.Sevgi çok değerli ve kıymetli şey olmakla bu sevgiyi dünyevi mallar ve ziynetler uğruna harcamayı aynı değerde görürler.Dünyadan yararlanırken, dünyadan nasibini alırken ona sevgi ile bağlanmayı ve beytullah mesabesinde olan kalbe koymamak gereklidir.Sevgi kalbde tecelli eden içsel bir Rabbani duygu olup ucuz,geçici ve fani şeyler uğruna sarfedilmemelidir. Aksi halde At seyisi, paşa odasına konulmuş olur.

ADAK

ADAK Hastalandığınız zaman ağır gelmeyecek,yapabilecek bir neziri yapınız. Mesela bu hastalıktan kurtulursan günde iki rekat nafile namaz kılayım, dersin(AHMET AMİŞ EFENDİ)

TASAVVUF'DA SİLSİLE

Silsile ile, bir mürşit önce tarikatının pirine oradan da Hz.Peygamber'e ulaştıran "kişiler zinciri" kastedilmektedir. Böyle bir zincirle, Hz. Peygamber'e bağlanmayan bir şahsın, tarikat bünyesinde irşada ehliyeti kabul edilmez. Bu ehliyete sahip olabilmek için, bir halka ile ilahi hakikati son Resul'den almış olmak gerekli görülür. Sufiler, ilmi ve ahlaki yüksekliğin, silsile ile peygambere bağlanma keyfiyetini bertaraf edemeyeceği noktasında söz birliği ederler. Silsilesi olmayan kimse zahiri ilimlerde, kitabi ilimlerde zirve olsa bile bu şahıs irşadda bir yol kesicidir. Anadolu tabirinde "horozsuz yumurta" tabiri vardır ki bu tür yumurtadan civciv çıkmaz. Böyle bir kimsenin dili ne kadar tatlı olursa olsun "HAL"aktaramaz.

BİZ EHLİ BEYTTEN OLABİLİR MİYİZ?

Mümkündür. Çünkü “Kişi sevdiği ile beraberdir” buyrulduğundan Ehli Beyte olan muhabbetimiz artıp aşk şekline ulaşırsa muhtemeldir ki biz de ehli beytten sayılırız ve bu hale erişenler Meveddet temizleyicisi ile insanlardaki pislikleri temizleyici olurlar.

EZOTERİK BİR ANLATIM:DÜNYA ÖKÜZÜN BOYNUZLARI ARASINDADIR

“Dünyamız öküzün boynuzları üzerinde duruyor. Öküz de sudaki balığın üzerinde durur” Bu Hz. İdris peygamberin bir öğretisidir. Bu ifade bilimsel çalışmalar sonunda elde edilen sembolik bir anlatımdır. Milattan önce 300-250 yılları arasında önemli iki bilim merkezi, Bergama ve İskenderiye idi. İskenderiye kütüphanesinde 500.000 adet papirüs üzerine yazılmış yazma eser varmış. İnsanlar o yıllarda bilimsel çalışmalarla deneyler, araştırmalar yaparak hayatın sırlarını çözmeye çalışırlarmış. Araştırmalar en çok insan bedeni üzerinde kadavralarda gerçekleşmekte imiş. Kadavradaki çalışmada, insan hayatını neresidir konusudur. Kadının karnı şişiyor sonra içinden bir insan çıkıyor. Bu yaratım nasıl oluyor? Yıllarca kadavralar kesilip inceleniyor. Kalpte, midede, ciğerde bir iz yok. Rahim,döl yolu iki taraflı boynuz gibi, yumurtalıklar var. Tamam diyorlar yaratım bu bölgede oluyor. Orayı da öküzün boynuzuna benzetiyorlar. Bu bölgeyi tamamlayan da sudaki balık yani erkekten gelen meni içindeki spermler.

KAYBOLDUĞUMUZ YER

Cenab-ı Peygamber efendimiz(sav)'in Size iki emanet bırakıyorum."Biri kur'an, diğeri Ehli Beytim" emrinden uzaklaştığımız yer, beşerin kaybolduğu yerdir.Kur'an; Efendimizin saadetli ağızlarından çıkan mushaf-ı şerif le birlikte onu kıyamete kadar açıklayacak Canlı Kur'an denilecek varislerinden ve MEVEDDET'i temin ve temsil eden Ehli Beytten uzaklaşmak kaybolduğumuz yerdir. Kaybolduğumuz yerden Cenab-ı Muhammed'e ulaşmak mümkündür. Beşer bu kaybolduğu yeri bulamazsa kalbi hastadır. Cenab-ı Allah'ın muradı insanı Kamil olmak, Habibullah'da görünmek. O'nun için Efendimiz "Ben kulluğumla övünürüm" buyurdular. Yani kendisini kullukla örttü. Abdiyyeti ile övündü.

BİR CÖMERTLİK ÖRNEĞİ

Şeyhül Ekber İbni Arabi hazretlerinin atalarından olan Hatem-i Tai, Efendimiz (sav) den önce yaşamış,Araplar içinde cömertliği ile tanınmış ünlü bir zattır.Kızı ve oğlu Efendimize yetişmiş, oğlu Hz.Ali ordusunda kumandanlık yapmıştır. Ebu hureyreden rivayet edilir ki:Abdul Kays kabilesinden bir gurup Hatem-i Tai’nin kabrinin yanında konakladılar.Onlardan birinin adı Ebul Hayr idi. Bu kişi Hatem'in kabrini ayağı ile tekmeledi ve alayla şöyle dedi: “Ya Hatem! Bizi misafir et (yani senin cömertliğin ölümüne kadardı.Öldükten sonra faydan yok) O gece yattılar ve uyudular. Sabah olunca Ebul Hayr guruba dedi ki:”Develerimize iyi bakın. Rüyamda Hatem’i gördüm; bizi kendi devemizle ağırlayacağını söyledi.Onlar böyle konuşurken Ebul Hayr’ın devesi hastalandı, hemen kestiler etini yediler ve “Vallahi Hatem bizi diri iken de, öldükten sonra da ağırladı” dediler. Ebul Hayr isimli kişinin devesi kesildiğinden oradan gitmek için birisinin devesinin arkasına bindi.O sırada kendilerine doğru gelen bir adam gördüler.Adam onlara “Ebul Hayr hanginizdir? diye sordu.İşte filandır dediler. Adam dedi ki:Bu gece rüyamda Hatem’i gördüm.”Bana konuklar geldi, deveni Ebul Hayr isimli kişiye ver, binsin gitsin”dedi. Adam deveyi Ebul Hayr’a verdi ve geri döndü.

28 Kasım 2020 Cumartesi

GÜZEL SÖZ VE SEVGİNİN ETKİSİ

Japon alternatif tıp doktoru . Dr. Masaru Emato(1943-2014) insanın suya ve bazı gıda maddelerine etkisini inceledi. İnsanın su üzerinde titreşime dayalı yarattığı etkiyi inceledi.Olumlu ve olumsuz ses, müzik, konuşma ve düşüncenin su üzerindeki tesirini inceleyip fotoğrafladı.Bir gurup suya "Sen iyisin, sen hayat verensin" gibi güzel sözler, bir diğerine "Sen kötüsün" gibi sözler söyledi.Bunları çok soğuk bir ortamda dondurup güçlü mikroskop ve yüksek hızlı fotoğraf çekimi ile suyun iki haldeki kristallerinin fotoğraflarını çekti.Güzel sözlerin suyun kristal yapısını güzelleştirdiği kötü sözlerin suyun kristal yapısını bozup kötüleştirdiğini gördü. Aynı araştırmacı başka bir deneyinde iki ayrı kavanoza pirinç koydu.Birinci kavanoz üzerine "Teşekkür ederim çok iyisin" etiketi yapıştırıp o telkinde bulundu.İkinci kavanozdakinin üzerine "Sen aptalsın" etiketini yapıştırıp telkinde bulundu. Bir ay sonra ilk kavanozdaki pirinçlerin rengi sarı olup kokusu güzelleşti.İkinci kavanozdaki pirinçlerin renginin karardığını ve kokusunun kötüleştiğini gördü.Bunlar ilmi tespitlerdir

İRŞADDA MÜRİT /MÜRŞİT İLİŞKİSİ

İngilterede kraliyet tiyatrosu KRAL LEAR isimli oyunu sahneye koyacaktır.Açılışa İngiltere kraliçesi geleceği için .Baş rol olan KRAL LEAR rolünü oynayacak olan oyuncu hastalanır. Yönetmenler yedek kadrodaki oyuncuyu çağırırlar.Oyunca tecrübesizdir.ona sorarlar "Corç sen bu oyunda Kral Lear'i oynayabilecek misin?" diye sorarlar. Yedek oyuncu corç "Siz bana gerçek Kral Lear gibi davranırsanız ben bu oyunu oynarım" Mürit mürşit ilişkisi de böyledir. Aralarında MEVEDDET (Sevgi) varsa yol açılır.Teslimiyette noksanlık olursa yol alınmaz.

TEVHİDİ İBLİSTEN ÖĞRENMEK

Ahmet Gazali hazretleri'nin asırlardır büyük etki yapan bir ifadesi vardır:"Tevhidi İblisten öğrenmeyen kafirdir" Bu ifadeden ne anlamalıyız: İnsanın bedeni topraktan halkedilmiştir. Toprak dünyamızdan oluştu.dünyamız ise güneşten koparak oluştu.O zaman bedenimizin aslı Güneştir, yani ateştir. LİBAS kelimesi arapça L-B-S olarak üç sessiz harfle yazılır. İBLİS kelimesi de B-L-S olarak yazılır. Arap gramerine göre kelime aynı harflerden oluşursa anlam olarak aynı manaya gelir. Yani bedenimiz(Libas) bir anlamda iblistir.Kur'an da iblis kelimesi on bir yerde, şeytan kelimesi ise seksen sekiz yerde geçer. Şeytan İblisin kötüleşmiş durumunu ifade eder.Efendimiz "Her kes şeytanı ile beraber yaratılır" buyurmuştur."Siz de mi?" sorusuna Evet ancak ben şeytanımı müslüman yaptım buyurmuştur.İblis bedenin varlığı, Adem ise bedenin ruh üflenmiş durumudur.İblis Allah'ı reddetmez. İblisin karşı geldiği Ruhullahtır. İblis Adem'in özündeki Ruhullah'ı göremedi. Secde etmeyen bizim bedenimizdir. Yani beşer halinde iken, inisiye olmamış bedenimizdir. Beden daima hizmetin kendisine yapılmasını ister. Kafir örten demektir. Tasavvufta insanın özündeki küntü kenz"Hakikatı Muhammediyye" sırlarını örten, açığa çıkmasını engelliyene kafir denir.Eğer bir beşer, sahip olduğu bedenin sırrını çözer, özündeki manevi hali ile kabuğundan kurtulup insan olarak ortaya çıkarsa tevhide ulaşır,felaha selamete erişir. Efendimizin buyurduğu gibi "Ben şeytanımı müslüman yaptım" hali ortaya çıkar.

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİMİZ İÇİN TIP İLMİ NE DİYOR?

Bugün tıp ilmi diyor ki;Biz insanın bağışıklık sistemine virüs yahut mikroplar değil , aklından geçen negatif düşünce ve ağzından çıkan negatif sözler daha çok zarar veriyor.Bunların tesiri ile beyin neropeptit denilen kimyasallar salgılıyor.Bu neropeptitler hastalığı artırıyor veya azaltıyor veya durduruyor.Yani bağışıklık hücrelerimizi düşüncelerimiz belirliyor.Bu nedenle zaman içinde :1-Daima iyi düşünüp iyi fiilde bulunmak gerekir 2-Daima emin kişi olmak gerekir.Efendimizin Eminliği örnek alınmalıdır. 3-Hiçbir tecelliye karışmayıp , her tecellinin güzel yönünü görmek gerekir. Hz. İsa (AS) buyururki:"Bizi ağızdan girenler değil, ağızdan çıkanlar kirletir."

USÜL

Fatih Baştürbedarı Ahmet Amiş hazretlerine "Duaların en hayırlısı nedir?" diye soruldu.Şöyle buyurdular:"Ya Rabbi bizi ehli beyt kapısından ayırma" ve ilave ettiler:(dilekleriniz olursa) "Hazreti Fatıma anamızdan dileyin O çok merhametlidir.Kendisinden niyaz edileni geri çevirmez,"

İLMİN VE İRNFANIN KAYNAKLARI

Bilim nesnenin bilgisidir.İlim maluma tabidir, deneyle bilgiye çevrilir.İlmi doğadan deneyleyip alabiliriz amma , irfanı bu şxekilde alamayız.İrfanı ancak insan-ı kamilden alabiliriz.Onun için önce insanı Kamili bulmak gerekir.

KİLİSENİN AYDINLATMA YAĞI MEVLANA DERGAHINDAN

Hz:Pir Mevlana efendimiz Konya etrafını gezerken yolu Bir Rum köyüne uğradı.Serik isimli köy bugün askeri bölge içinde bulunmaktadır.Rapihle konuşurken yağ olmadığından dolayı Kilisenin kandillerinin yanmadığını öğrendi ve buna çok üzüldü.Çünkü Kilisenin kandilleri Hak Teala'nın nuru adına yakılıyordu.Erntesi gün o köyün kilisesine iki tulum kandil yağı gönderdi.Bu gelenek Hz.Mevlana'dan sonra asırlarca devam etmiştir.Yediyüz sene boyunca (yirminci asrın başlarına kadar) Serik ökyündeki kilisenin yıllık kandil yağı , hep Konya Mevlevi Dergahı tarafından karşılanmıştır.

DEĞİŞTİRİLEN EMANETLER

Efendimiz (sav)'in Gadir Hum hutbesinde (21.03.632) size iki ağır emanet bırakıyorum dedi:Kitabullah ve Ehli Beytim İnsanlar daha sonra bu iki emaneti Kur'an ve sünnet olarak değiştirdiler.Bunun sonucu işin ehli olan Ehli Beyt'ten uzaklaşıldı.İşin ehli bulunmadan Kitabullah'ı anlamak mümkün olmadı.Kitabullah Kuran'ı Kerim olarak insan-ı Kamildir.Kur'an kalbe inzal olmuşsa senindir.yoksa rafta duran mushaf senin değildir. Bugün Ehli Beyt sahnede yoktur.Sahnede olmaması ,olmadıklrını göstermez.Ancak insanlık bu iksirden mahrum kaldığı için dünya yaşanmaz olmuştur.

ŞERİAT NEDİR?

"Kim zamanın imamına biat etmeden ölürse cahiliye ölümü ile ölür" hadisi vardır. Bir diğer hadis-i şerifde :"Her kim boynunda bey'at olmadığı halde ölürse , cahiliye ölümü ile ölmüş olur" Seyyid Abdülkadir Geylani hazretlerine "Şeriat nedir?" diye sordular.Hz.Pir buyurdu ki:"Şeriat bana uymaktır" Şeriat zamanın kamiline uymaktır.

İKİNCİ DOĞUŞ

Fatih türbedarı Ahmet Amiş efendi (1807-1920) kendisini ziyarete gelenlere çok kere bir soru sorarmış:"Valideniz nasıldır?". Bunun anlamı bu bedenden doğdun mu?.iNSAN BİYOLOJİK ANNESİNDEN DÜNYAYA GELİR.bUNA İLK DOĞUM DENİR.sONRASINDA İSE mANEVİ DÜNYAYA OLAN DOĞUMU OLACAKTIR.dİĞER BİR ANLATIMLA rUHUN ,BEDENDEN ÖZGÜR KALMASIDIR.Bu ikinci doğumu yetkin mürşit gerçekleştirir.

İNSAN

Doğa dediğimiz bu şehadet alemi Hakk Teala 'nın ZAHİR ismi şerifinin tecellisidir.Zahir aleminin en kemalli tecellisi insan bedenidir.Buna tasavvufda Beşer denir.Buna insan hayvanı da denir."İnsan" olabilmek, "insan hayvanı'nın"kemalata ulaştırılması, seyrü sülukla inisiye olmasıdır.Bu değişim değil, dönüşümdür.Seyrü sülukla iyi ahlakla nefsini(bilincini) arındırması fiilini, sıfatını,zatını ifna etmesidir.

SADAKA

Hadis-i Şerifde buyrulmuştur:Gün doğumundan gün batımına kadar sadaka verin" Müsbet düşünmek sadakadır,Müspet işler yapmak sadakadır, gülümsemek sadakadır,Dostu, hastayı ziyaret sadakadır.Tatlı söz, gönül alma, hatır sorma sadakadır. Eski Ahit Tanah'da bir ayet:Sana söylendi neyin iyi olduğu ve senden tanrı'nın ne istediği.Doğru davranmaktan; nazik olmak, sevmekten ve başı eğik tevazu ile yürümekten başka, Tanrı senden ne ister?"

MERACEL BAYREYN:İKİ DENİZİN BİRLEŞTİĞİ YER

Meracel Bahreyn iki denizin birleştiği yer olarak tarif edilirse de Beden ve Ruh denizlerinin kavuştuğu yerde Barış'ı temsil eden Hz.Hasan Efendimiz ile Aşk ve şehadeti temsil eden Hz.Hüseyin Efendimizin temsil ettiği güzelliklerin ortaya çıkmasıyla Hak Teala'ya yakınlık sağlanır.

MESELE ZİHNİYETİMİZDE

İdarecilerimizi eleştiririz.Onlarla yakın olan,ihale alan,dünya malına boğulmuş olanları kınarız.Acaba bu eleştirimizin ve kınamamızın altında, bizim onların yerine olabilmek duygumuzun yatması olmasın.Sultan Veled efendimiz buyurmuştur;:"Aç bir adama , iki kere iki kaç eder? diye sormuşlar.O da dört somun ekmek eder,demiş".Zihninde, zihniyetinde dünya olanların kınamaları, eleştirmeleri, iyidir, kötüdür demelerinin altında zihniyetleri yatar."Allah Gizliyi bilir" ayetibuna işaret eder.Manevi adamlar ise duydukları mecazdan dahi hakikatı anlarlar.Beyazit hazretleri çarşıdan geçerken pazarda malını satan bir salatalık satan birisinin şu bağırmasını duymuş:"Yalnız bir tane kaldı" ve bayılmış.Ayıldığını sebebini hazrete soranlara şu cevabı vermiş:Bu adamın ne söylediğini işitmediniz mi?Ben de ondan başka bir şey kalmadı"diyor.Satıcı tezgahındaki tek salatalığı satmak için "Tek kaldı" diye bağırsada Allah Adamı bu "Tek" kaleminden Allah Teala'yı anlar.

İYİ KÖTÜ DİYE AYIRMAK

Halveti,Şabani,Melami geleneğinin büyük velisi Fatih Baştürbedarı Ahmet Amiş Efendi(1807-1920)den bir hatıra: "Aziz Sultan7a , mürşidi Ömerül halveti hazretleri :"Ahmet bana çarşıdan iki horoz al,gel"diye buyuruyorlar.Ahmet Amiş efendi de birisi bir kuruşa, diğeri iki kuruşa iki horoz alıp dergaha getiriyor..Ömerül Halveti hazretleri horozların birisi bir elinde, diğeri diğer elinde olmak üzere "Ahmet bunlardan hangisi iyi" diye soruyorlar."Efendim, bunu iki kuruşa, diğerini bir kuruşa aldım" diyorlar.Mürşid:"Ben sana ne soruyorum, sen ne söylüyorsun" buyuruyorlar.Tekrar hangisi iyi , hangisi kötü diye soruyor.Üçüncü soruşta da Ahmet Amiş sultan:"Efendim ne bileyim bunu iki kuruşa bunu bir kuruşa aldım" deyince Ömerül halveti hazretleri tebessüm ederek:"Ahmet buna kötü, şuna iyi deseydin, seni dergahtan kovardım" buyuruyorlar. MALESEF ÇOĞUMUZ ŞU İYİDİR, BU KÖTÜDÜR DİYE PROTEST BİR ANLAYIŞ İÇİNDE ALLAH'IN İŞİNE KARIŞMAKTAYIZ.Halbu ki Allah'ın işine karışmayıp, Allah'a karışmak gerekir ki huzur bulalım.

NECVA AYETİ

Mücadele 12 ayetidir."Ey İman edenler ! Peygamber ile özel (başbaşa) konuştuğunuzda bu özel görüşmenizden önce , bir sadaka verin!bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir.Eğer (imkan ) bulamazsanız Muhakkak ki Allah Gafurdur,Rahimdir" Bu ayetin nüzulünden sonra insanlar , sadaka vermemek için sual sormamaya başladılar.Yalnız Hz.Ali efendimiz zırhını satıp sadaka verdi. Kimse bir şey sormamaya başlayınca ayetin devamı nazil oldu:"Gizli konuşmalarınızdan önce sadaka vermekten korktunuz mu? Bunu yapmadığınıza göre , artık namazı hakkıyla kılın, zekatı verin, Allah ve Resulüne itaat edin.Allah yaptıklarınızdan iyice haberdardır"(Mücadele 13). İbhi Arabi hazretleri zamanında Şam'ın başkadısı olan Semşuddin Hoyi nin İbni Arabi'ye teslimiyeti vardı.Hoyi hazretleri , her gün onun yanına gidip mübarek yüzünü görmeden önce , onun adına otuz dirhem sadaka verirdi. Seyyid Ahmed Rifai hazretleri mürşidi olan dayısı Seyyid Mansur hazretlerini ziyarete giderken (hayatında ve vefatından sonra kabrini ziyarette) gusul abdesti alır, ihrama girer ve sadaka verip öyle giderdi. Bu haller Ehli Beyt hali olup Sen de irşad olduğun noktaya uygularsan hayr görürsün.

BEDENİMİZ BİZE AİT DEĞİLDİR

Bugün ilim ,evren 14 milyar yılda oluştu diyor.Bedenimizde evren içinde , onunla aynı yapıda olan bir hücredir.Bu hücre yani insan bedeni bu 14 milyar yıl olan evrimi ana karnında 9 ay 10 günde sıkıştırılmış zamanda yaşar.Bu ziplenmiş minyatür bir evrimdir.Her beden için ana karnında evren yeniden oluşur. İlk canlı amip hücresi deniz suyunda milyonlarca yılda gelişerek karaya çıkar.Ana rahmine düşen tohum , bu süreyi takriben bir haftada geçer.Ana rahminin sıvısı ile deniz suyu aynı kimyasal yapıdadır.İnsan evrimleri tamamlayıp 9 ay ongün sonra bu aleme merhaba der.İbni Arabi hazretleri buyuruyoor ki:"Bedenin Hak, zihnin ise halktır"Yani bedenimiz bize ait değil,Hakk'ındır.Yalnız düşüncelerimiz(zihin) bize aittir.Bedenimiz ile zihnimiz arasında gerilim yaratmamak gerekir.İnsanın gerçek kavgası bedeniyle değil zihnin egosuyladır.Şems suresi 9 ayette buyrulmuştur:"Kad eflaha men zekkaha" Gerçekten onu (bilincini) arındıran kurtulmuştur" buyurur. Maneviyatta yol almak istiyorsan önce beden temizliği (şeriat ve onun abdesti); sonra akıl ve nefs temizliği yapmak gerekir.Temizlendiğin vakit tüm evren senin bedenindir.Dua tüm varoluşa aşık olmak demektir.Tüm varoluşa aşık olursan artık kendini beden olarak hissetmezsin. Temizliği , temizleyicilerle yapmaktasın.Sevgi, temizleyicidir.Ehli Beyt, temizdir, temizleyicidir.Bu alemde bu duygu ancak onlardan alınabilir."Biz sana Kevser'i vermedik mi?" ayetindeki Kevser Hz.Fatıma annemizdir.Ve onun sulbünden gelenler Kevser suyu olup temizleyicilerdir.

TOPLU TEVBE

Siyasi iktidarı eleştiri babında bazı eski abiler "Tevbe etmekten" bahsetmektedirler.Nur suresinin 31 nci ayetinde Toplu tevbe'den bahseder."Ey Müminler Hepiniz Allah'a tevbe edin ki , dünya ve ahiret saadetine kavuşasınız." Bu ayet bir toplumun saadete kavuşmasının anahtarını gösterir.TOPLUMUN TOPLU TEVBESİ.mÜNFERİT TEVBELER YETERSİZDİR.eN TEPEDEKİ İDARECİNİN TEVBESİ DE YETERSİZDİR.Çünkü yozlaşmada tüm toplumun kusuru vardır.

LANETLİ AĞAÇ

İsra suresinin 60 ncı ayetinde Resulullah efendimizin gördüğü bir rüya'dan ve lanetlenen ağaçtan bahsedilir.Rivayetegöre bu rüyada efendimiz bir takım maymunların minbere çıktığını görmüş ve bu rüya Efendimiz (sav)'i üzmüştü.Lanetlenen (Soydan) maksadın Ümeyye oğulları gibi İslam düşmanlarının kılık değiştirerek Peygamber'in çıktığı mimberi işgal etmeleri vesaltanat sürmeleri , insanlar için bir imtihan vesilesi olmuştur.Emevi saltanatı sırasında ehli beyte yapılanlar büyük bir imtihandır.Kendilerine "Müslümanların halifesi" dedirten zalimlerin idaresi bir imtihandı.Bugün dahi İslam adına çıkıp zulüm yapan müslüman ülkelerin başındakiler bir imtihandır. Bu rüya'dan sonra Kadir suresi inmiş,Efendimize müjde mahiyetinde olmuştur.Bu süre Ümeyye oğullarının hakimiyet süresi olan , bin geceye bedel, Kadir gecesinin Peygambere ve Ehli Beyte verildiğinin müjdelemiştir.

27 Kasım 2020 Cuma

ALLAH'I(CC) BİLMEK, NEFSİNİ BİLMEK

Allah'ı(c.c) tanımakla alakalı olarak Efendimiz buyurur:"MEN AREFE NEFSEHU FEKAD AREFE RABBEHU-Nefsini tanıyan Rabbini tanır" Yirmi beş asır önce Sokrat Atina sokaklarında dolaşırken "Kendi tanı, kendini tanı" diyordu. On beşinci yüzyılda Anadolu'nun hamisi Hacı bayram Veli hazretleri "Sen seni bil, sen seni" buyuruyordu. Nefsimizi bilmek, kendimizi tanımak nedir? Hepimizin yaratılıştan gelen ana karakteri vardır ve bu FITRATIMIZ, mazhar olduğumuz ana esmamızdır. Zariyat suresi 56 ncı ayeti:"Ben inni ve cinni yalnızca (ESMA ÖZELLİKLERİMİ AÇIĞA ÇIKARMAK SURETİYLE) kulluk etmeleri için yarattım" Hak Teala sendeki esma özelliklerinin açığa çıkartılmasını istiyor.Çalış kulluk et, yani ibadet et, böylece mazhar olduğun ana esman, yani fıtratın ortaya çıksın. Bir diğer anlatışla, nasıl Tıp hizmetine kendini adamış bir doktorda Allah Teala'nın ŞAFİ esması zuhur ediyorsa, Cömert birisinde GANİY esması zuhur ediyorsa ; sen de sana yaradılışında verilen tohumu geliştirip ortaya çıkart, deniyor. Esmayı ortaya çıkartmanın yolu içini ve dışını temizlemekten geçer. Ehli Beyt sevgisi (MEVEDDET) temizdir temizleyicidir. Has esman ortaya çıktığında bu esma senin Rabbin ile olan bağlantındır. Hizmetin buna olacaktır.O zaman Camiül ezdad olan(Zıtların birliği olan) Hakk Teala'nın varlık aleminde bir esması olarak, O'nun varlığında yerini almış ve ibadetini yapmış olacaksın. Fecr suresinde 28 ayette belirtilen "İRCİ'İ İLA RABBİKİ RADİYETEN MERDİYYE-Sen O'ndan ve O senden razı olarak Rabbine dön" emri gerçekleşir.

YASAKLANMIŞ AĞAÇ İKTİDAR OLMAK MI?

Hz. Adem ve Havva annemiz,cennet nimetleri içinde iken Hak Teala "Şu ağaca yaklaşmayın" buyurdu.Yasaklanan ağaç ne idi? Şeytan onlara vesvese verdi ki "Son bulmayacak ve devamlı olacak bir nimete kavuşmak istiyorsan bu ağacın meyvesinden ye" dedi. Son bulmayacak bir hayat ve son bulmayacak bir nimet için o ağaca yaklaştılar ve o ağacın meyvesinden(nimetinden) yediler. Bu ağaç İnsanları yöneten bir iktidar yahut Reislik olması muhtemeldir. Çünkü insanların idarecisi olmak ve onları emri altında idare etmek nefse büyük bir zevk verir ve insan o zamanın geçmesini, o zevkin bitmesini istemez. Ve o süreci hiç bitmeyecek sanır. O zevkin verdiği sarhoşluk kibre, rakiplerini yenmeye, hatta onları bertaraf etmek için her türlü hukuksuzluğa insanı iter.İnsanların imkanları , idarecinin elinin altında olmakla bu devamlı bir nimet olarak gözüne gözükür. Hz.adem ve Havva bu ağacın meyvesinden yediler ve ayıp yerleri kendilerine açıldı. Ayıp yerlerin açılması,idarecilerin yaptıkları işlerdeki yolsuzluklarıdır. Bu yolsuzluklar açığa çıktığında insanın utanacağı şeyler olur. Cennetten çıkartılma ise iktidarın kaybedilmesidir. Nihayetinden tüm devlet imkanları elinden alınmış,korumasız ve güvenirlilikli saraylardan uzak bir hayat ve sokaktaki insanların hakaretine uğramak vardır.

26 Kasım 2020 Perşembe

ŞEYH GALİB

VÜCUDUN PERDESİNİ KALDIR; SANA ALLAH AYAN OLSUN GEÇİP VARLIK BELASINDAN, TENİN HAKK'TA NİHAN OLSUN HAKK'IN VARIYLA VAR OL Kİ TECELLİLER BEYAN OLSUN TECELLİ İ HÜDAYA DAİMİ KALBİN MEKAN OLSUN HAYATI CAVİDAN-I PİR-İ KAMİLDEN SUAL ETTİM ÖLMEDEN EVVEL ÖLMEKTİR DEDİ İNTİKAL ETTİM"

İNSAN İKİ TESİR ALTINDADIR

Hafız Şirazi der ki: "Manevi duraklar arasında bir kamil ustanın yoldaşlığı olmadan seyahat etmeyin. Orada karanlık vardır. Kaybolma tehlikesinin farkında olun, Dış dünya ile ilgili noktalarda yalnız değilsinler. Orada çok uyarıcı bulabilirsin. Ama içe doğru hareket ettiğinde yalnızsın,Görmekte olduğun şeyin hakiki mi yoksa fantazi mi olduğuna nasıl karar vereceksin? Bir ustaya ihtiyacın olacak" İinsan iki tesir arasındadır. Birincisi zihninin yani düşüncelerinin tesiri altındadır. İkincisi Kalbinin tesirindedir. İnsan kalbinden(gönlünden) gelen sesi dinlerse daha yüksek nitelikte insan olur. Çünkü düşünce saldırgandır, kalbin sesi ise sevgi doludur.

""CÜMLEDEN GEÇMEK

Cümleden geçmeden cümleye yol bulunmaz. Kendine tapmaktan kurtulmadıkça Hakka tapmış olmazsın Kul olmadıkça azat olamazsın. Fani olmadıkça baki olamazsın. Kim tarikat pirinin muradı üzere olursa, o pirinin mürididir. Kim kendi arzusu ile hareket ederse o arzusunun mürididir.

KİTABIMIZI BİZ YAZMAKTAYIZ

"Kitabını oku" diye emrediliyor. Hangi kitabı. Bu dünyaya gelirken boş sahiflere çocukluktan sonra büluğla beraber başladığımız kitabı. Hak Teala elçileri vasıtasıyla iyi kötü olanları belirlemiş ve tebliğ etmiş. Bu tebliğde iyi olarak belirlenmişleri amel olarak işlersek kitabımız iyi, kötü olanları işler isek kitabımız kötüdür."Hanginiz iyi amel işleyecek diye yarattık" buyrulmaktadır.(Mülk suresi)Geçici bir süre gönderildiğimiz bu dünyada yaptıklarımızdan oluşan bir kitabı ölüm sonrası okuyacağız. Huzura çıkmaya layık bir kitapla gelmiş isek ne mutlu. Değilse vay halimize Kenan Rifai hazretleri buyurmuştur: "Bilgin sana kıymet, talebin neyse osun sen İnsanlığı sade yiyip içmede mi sandın sen Halin ne ise müşteri sen oldun o hale Noksanı meğer adl-i ilahide mi sandın"

MANEVİYATTA TEKAMÜL

Abdülkadir Belhi hazretlerine aşık ve hizmetkar olan Osman Kemali hazretleri der ki:"Bu aleme geldin, ya tekamül edersin yahut yok olursun" Mürşit bize gerçeği veremez, ama bize gerçeği seslenebilir. İçimizdeki bir şeyleri tahrik edip harekete geçirerek gizli olan enerjilerimizi tetikleyip ateşleyerek açığa çıkartabilir. Mürşit bizi yıkayıp tozlardan arındırır ki gerçeğimiz meydana çıksın. Abdest almak bir temizlenme eylemidir. Hristiyanlarda vaftizin amacı da budur.Sembolik Temizlenme anlatımıdır. Mürşit, bir insanın maneviyatta özgürce yaşamında kendine egemen olarak yaşayabilmesinin yöntemini gösterir. Önemli olan özgürleşmedir. İlkeleri kendiniz koyup, koyduğunuz ilkelere uyuyorsanız o zaman özgürsünüz.

HAKİKİ NİMET

Dünyada zevk ettiğimiz değildir. İbni Arabi hazretlerine göre "Hakiki nimet insanın ölümü ve kendisinden zuhur ettiği aslına dönmesinden sonraki halidir". Nimetin derecesi Allah'a yakınlığa göredir...

KİM KİME NE SORACAK?

Fatih Türbedarı Ahmet Amiş efendiye bir dervişi gelir:"Efendim rüyamda öldüm. Akşam ile yatsı arası bir bahçenin arasından gidiyorum. Yolda bir hocaya rastladım. Bana "Ne var?" diye sordu Ben de "Bilmem, ben evden çıktım, arkamdan ağlaşıyorlardı"dedim. Ayrıldık. Ben kendi kendime "Bu ne anlayacak; ben alemi letafette, bu alemi kesafette" dedim ve kabrime girdim. Örtüldüm. Münker,Nekir gelmedi" Hazret buyurdu:"Ulan kim, kime ne soracak!"

25 Kasım 2020 Çarşamba

ÜST BİLİNÇ

Bugün ilim diyor ki "Sen bir şey düşündüğünü sanıyorsun; ancak o düşünce senin zihnine altı saniye önce üst bilinçten hazır olarak geliyor. Sen kendin düşünüyorsun sanıyorsun". Bu üst bilinç insanın hüviyeti, hayat kaynağıdır. İnsan bu alemde sekiz sıfatı sübutiyye ile yaşar: Hayat, ilim, İrade, Semi, Basir,Kudret, Kelam,Tekvin. Ölüm halinde bunlar kaybolur. Uyku halinde ise hayat sıfatı hariç, yedi sıfat batındadır, gizlidir. Yalnız hayat insanda hüviyetin devam ettiğini gösterir. Uyuyan insana dikkat edilirse nefes alışlarında hu hu diye hüviyetini söyler"Hu"

BİZDE OLAN "O"

Hz. Musa'ya Tur dağında Tevrat verildiği vakit Hz. Musa (a.s) dedi ki:"Ya Rabbi bu kutsal kitabı aldım, dağdan inip israiloğlullarına tebliğ edeceğim, o zaman bana soracaklar"Ya Musa, bu kitabı kimden aldın?" Onlara ne diyeyim? Hak Teala:"Ehyeh asher ehyey-Ben olan benden, dersin ya Musa"(Tevrat çıkış 3/14) Bu ne demektir. Burada fail Musa'nın özü olan Ben'dir.Ancak ego olan BEN değildir. Yunus Emre'nin "Bir ben vardır, benden içeri" dediği BEN'dir. Mevlana efendimize dediler ki:"Efendim bu anlattığınız hikmetleri nasıl anlayalım?" Hazret buyurdu ki:"Ben ol da anla!"Yani zandan kurtul,öz varlığın olan BEN'i temizleyerek ortaya çıkar,anla dedi. O temizlikte mürşit eliyle, mücahede ederek, nefse karşı direnerek yapılır.

SEYRÜ SÜLUK(İNİSİYE OLMAK)

İnsanın iç dünyasında derinlere inmek. Asıllarına ulaşmak. Kamil mürşit terbiyesinde gerçekleştirilir. Başlangıçta mürşit, müride zikir telkin eder daha sonra fena mertebelerin üçü (tevhid-i efal, tevhid-i sıfat, tevhid-i zat) telkin alır. Bu mertebeleri tam olarak zevk ederse Makam-ı Cem de Hazreti Resulullah sureti nuraniyyesi veya sureti unsuriyesiyle ona yakaza halinde gelir ve behamahal tevhid-i efali, tevhidi sıfatı ve tevhid-i zatı kendisi telkin buyurur. Bu insanda keşfin açılmasıdır.

24 Kasım 2020 Salı

ASLI ARAMA DERDİ

İnsan derki bedenen büluğa erdim başladı eş arama derdim. Aklan buluğa erdim başladı aslımı arama derdim. Ben neyim? ne biliyorum? ne yapabilirim? sonum ne?

GERİ ALINMAYAN İKİ ŞEY

Hak Teala kuluna verdiği her şeyi geri alabilir, ancak verdiği iki şeyi geri almaz. Birincisi kendi ile kulu arasındaki perdeyi kaldırmışsa bir daha perde koymaz. İkincisi ise zikrini o kulun kalbine yerleştirmişse geri almaz.

BEBEKLERİ NİÇİN SEVERİZ

Çünkü onlar günahsız oldukları için Tanrı'ya daha yakındırlar. Onu okşayarak huzur duyarlar. Bebek Tanrı'ya bizden daha yakındır. Yokluk aleminden bizden sonra zuhur etmiştir, Bebek büyüdükçe değişir ve o ilk tecelli kaybolur, Tanrı'dan uzaklaşır...

OSMAN KEMALİ HAZRETLERİ

Doğumu Erzurum 1862-vefatı İstanbul 1654.A'ma bir zattı. Son yirmi küsur yılında Abdülkadir Belhi hazretlerine hizmet etmiştir. Bu zat buyuruyor ki:"Bu aleme geldin; ya terakki edersin ya yok olup gidersin".İnsan, bu dünyada ipek böceğinin yaptığı gibi kendi etrafında bir koza örüyor ve bu kozanın içine kendini hapsediyor. Bu kozadan çıkıp özgür olmaz isek sonunda ipek üretilen kazanda haşlanıp yok olacağız.

AHMET KAYHAN DEDE

Doğumu 1891-Pütürge vefatı 1998 Ankara. Nakşibendi geleneğinde yetişmiş bir veliyyullahtır. Evi Anakara Dikimevi semtinde mütevazı bir yerdir. Yazın sıcakta bile hazret üşür, kalın giysiler içinde oturur, devamlı çay ve tütün içerdi. Devamlı tütün içmesine rağmen ayrılırken elini öpenler mis gibi bir koku hissedermiş. Kayhan Dedeye biri soruyor: " Efendim benim Mürşidim öldü, ben şimdi ne yapayım?" Hazret cevap verir:"Evladım baştan ölmeyen mürşit seçmen lazımdı" Başka bir zaman birisi soruyor:"Efendim TV den bir dini program seyrederken öğrendim, şimdi her gün beş bin adet şu esmayı çekiyorum, artırayım mı, azaltayım mı?"Hazret buna şöyle cevap veriyor:"Ben askere gittiğimde, bir zaman sonra komutan bizi atış talimine götürdü.Sıra bana gelince elime beş adet mermi verip atış yapmamı söyledi. İlk atışta on ikiyi vurunca elimdeki kalan dört mermiyi geri aldı ve bir daha atış talimi yaptırmadı"

CAHİL KİME DERLER?

Cahil arapça ceh, cehl kelimesinden gelir. Çölde kaybolan deveye denir. Araplar çölde kıblesi olmadan, bir yere bağlı olmayan, başıboş deveye cehl derler. İnsanlar için cahil demek, bilgisiz demek değildir; ancak kıblesi, bir yere bağlantısı yoksa ona cahil denir. Başıboş dolaşandır. Cahilin zıttı bilgili değil, arif kelimesidir. Bir insanın kamil bir noktaya rabıtası yoksa, o da kıblesiz çölde dolaşan deve gibi oradan oraya dolaşarak ömrünü tüketir ve ona insan değil beşer denir. Yani insan hayvanı.

SÜLUK EHLİ(SALİK)OLMAK

Manevi yolda yürümek, saluk olmak zor bir iştir. Kendini bir şey olmuş zanneden salik, sidreyi müntehaya kadar gitmiş olsa bile "Veleudillennehüm"(Onları delalete düşüreceğim) diyen Nisa suresi 119 ayetindeki yol kesiciden kurtulmuş olmaz. Eğer bir salik cümle mevcudattan geçmedi ise, erişmek-erimemek, görmek-görmemek, arzularından kurtulmadı ise, o salik daima bela ve afet içindedir. Ve salik için kendi vücudundan büyük bela olamaz. Eğer, herkesin kendisi hakkında iyi düşünce içinde olmasını isterse, bu arzu onun için öldürücü zehirdir."(Ahmet Gazali hazretlerinin halifesi Aynülkuzat'ı Hemedani hazretleri)

ERDOĞAN'DAN BEKLEDİKLERİMİZ:YAKIN TARİHİN GERÇEKLERİNİ AÇIKLAMAK

100 yıl öncesi hususunda maalesef karanlıklar mevcuttur.Tarihi gerçekler gizlenmiş tüm başarılar "Tek adam" a bağlanmış arkasında "ikinci adam" kitabı yazılmıştır. Gençlik ilmi olarak bu vakıaları bilmiyor, o tarihi vakıaları yalanla ve sahtekarlıkla karıştıranların söylediklerine iman etmeleri istenmektedir.Çünkü "on yılda 15 milyon genç yarattık" şarkıları ile övünülmüştür. Bu 15 milyon gerçekleri öğrenmekten mahrum edilmiştir. Bugünkü iktidar; meclis zabıtlarının tümü dahil, İstiklal mahkemeleri dosyaları dahil tüm gerçekleri bilinecek şekilde ifşa edip araştırmacılara açık etmekten öte güvenilir insanlara bu vaktin tarihini yazdırmalıdır. Bu Mustafa Kemal'e, İsmet İnönü'ye iftira değildir. Gençliğin, yakın tarihinin gerçekleri ile buluşturulması olacaktır. Bunu sayın Cumhurbaşkanı bir görev olarak addetmelidir. Bunlar ortaya çıktığı vakit 5816 sayılı Kanununda yürürlükten kalkması gündeme gelecektir.

HAYVAN HAKLARINI KİMDEN ÖĞRENMELİ?

HAYVAN HAKLARINI KİMDEN ÖĞRENELİM? Tabi ki Cenab-ı Resulullah’tan. Mekke’nin fethine giderken askerin yolu üzerinde yavrulamış bir köpeğe rastlayan Resulullah(sav), köpeğin başına birisini nöbetçi dikerek geçen ordunun onu ezmemesini temin etmiştir. Ömrü fahişelikle geçen bir kadının, çölde susuz kalmış bir köpeğe, ayakkabısını kap olarak kullanıp kuyudan su alıp sulaması hareketi nedeniyle affolunup cennete girdiğini anlatmıştır. Aksine kedisini aç bırakıp ölümüne neden olan kadının cehennemlik olduğunu belirtmiştir. Devesine fazla yük yükleyen birisini Efendimiz ikaz etmiş ve yasaklamıştır. Bir çok kitaplar yazmış olan alim birisi dünyayı değiştikten sonra rüyada arkadaşına görünür ve ona:Elhamdülillah hesabım iyi bitti.ama beni kurtaran sizin sandığınız gibi ne eserlerim, ne talebelerim, ne de hayır ve hasenatım. Bir gün kitap yazarken bir sinek , mürekkep şişesinin içine düşmüş ,devamlı çırpınıyor.Ona acıdım ve şöyle kalemimin ucuyla onu bulunduğu yerden alıp şişenin kenarına bıraktım.Sinek biraz durdu, sonra silkelendi ve uçtu.Bu hareketim nedeniyle affa mazhar oldum. Cerrahi Tekkesinin mürşidi Muzaffer Ozak hazretleri anlatmıştır: Hattat Yakut el-Mustasımi bir gece, Kuran-ı Kerim yazarken kamış kaleminin üstüne bir sinek konmuş. Yakut, sineğin rahatını bozmamak için yazmayı bırakmış, durup beklemiş. Sinek, kalemdeki mürekkebi içmiş ve uçup gitmiş.O gece rüyasında Allah tarafından kendisine hitap olunmuş: “Yazdığın Kuran-ı Kerimde riya vardı ama o sineğe merhametinden dolayı seni affettim.

GERÇEK UYANIKLAR

GERÇEK UYANIKLAR Gerçek uyanıklar, Cenab-ı Resulün şu hadisine uyanlardır:”Hastalık gelmeden sağlığın, ihtiyarlık gelmeden gençliğin, yokluk gelmeden varlığın, meşguliyet gelmeden boş vaktin ve ölüm gelmeden hayatın kıymetini”bilenlerdir. Bu düstur hayata bir anlam katar. Hayat hem değerli kılınır.

TÜRK UYUMAZ

TÜRK UYUMAZ İki Türk gazeteci, hac için gittikleri kutsal topraklarda yorulmuş, uyumak için bir camiye girip uzanmışlardı. Daha tam uykuya geçmeden gömlek ceplerindeki bayraktan Türk olduklarını anlayan Arap görevli, gelip dürtmüş , aralarında şu konuşma geçmiştir: -Kalkın! -Neden kalkalım? Yasak” -Başkaları da yatıyor, neden onlara yasak değilde bize yasak? -Çünkü siz Türk’sünüz, Müslümanların başına ne geliyorsa siz uyuduğunuz için geliyor, size uyumak yasak!

SOHBET GÖNÜL İŞİDİR

SOHBET GÖNÜL İŞİDİR Sohbet her ne kadar dil ile anlatılsa da aslında gönlün gönle akmasıdır. Sohbet ölü canları uyandırır, özüne döndürür. Sohbet muhabbetle harlanır.İnsanı inceltir, güzelleştirir. Aşkın rengine boyar kiri pası temizler. Nefsi etkisizleştirir ruhu kuvvetlendirir, kulluk rütbesine erdirir. Sohbeti, yaşayan anlatmalıdır.akılla kalp birleşince kalem ve kelam ile yol bulur akar gönülden gönle.

SEN KİMSİN?

SEN KİMSİN? Bu soruyu kendine soran adam “Ben” den vazgeçmiş olandır.Çünkü kendi varlığını cephe almıştır ve onu rakip görerek “Sen Kimsin?” demektedir. İnsan, başkasına sormadan, kendine “Sen kimsin?” diyebilmeli ve aslında bir “hiç” olduğunu hatırlamalıdır.

23 Kasım 2020 Pazartesi

MEVLEVİ ZİKRİ


        İskenderun Mevlana Vakfında icra edilen Mevlevi  zikr merasimi...kayıt 10 yıl öncesine ait olup mikrofon kaydıdır.

YAKIN TARİHİN BİLİNMEYENLERİ

1933 yılının Mayısında Milliyet gazetesinde Siirt Mebusu Mahmut'un haksız ve yersiz hücumlarına karşılık Kazım Karabekir paşa , vesikalara ve muteber şahitlere dayanarak cevap vermek istemişti. Bu cevaplar kestirilmiş, devamına müsaade edilmemiştir. Ayrıca yine o tarihlerde bastırmakta olduğu "İstiklal Harbimizin Esasları(Yanlış bilgi felaket kaynağıdır) adlı eserinin baskısı durdurulmuş, kitabın basılan kısımları matbaadan alınarak Bakırköy'de Haznedar çiftliğinde kireç ocaklarında yakılmıştır. Tarihten ve gerçeklerden korkanlar Kazım Karabekir'in evini didik didik aramıştır.

TARİH NEDİR?

Fransız düşünür Voltaire'nin deyimiyle:"Tarih kralların ve generallerin çiftliği değil, milletlerin tarlasıdır. Her millet geçmişte bu tarlaya ne ekmişse, gelecekte onu biçecektir".. Cumhuriyet kurulurken ve devrimler yapılırken ipe gönderilerek şehit edilmiş on binlerce insanın bu kanı topraklara dökülmüştür.Ekilen bu zulümler mutlaka bir gün karşılık bulacaktır. Tarih geçmişi doğru bilmek için değil, aynı zamanda günümüze doğru bir istikamet verebilmek içindir. Devlet adamları mutlaka tarihi bilmelidir. Cevdet Paşa'nın deyimiyle:"Tarih bilmeyen diplomat, pusuladan anlamayan kaptana benzer. Her ikisinde de karaya oturmak tehlikesi vardır"

ALMAN FIRKATEYNİNİN TÜRK GEMİSİNİ ARAMASI

Doğu Akdeniz'de, Uluslararası karasularında Bir Alman savaş gemisi, sivil bir Türk gemisine helikopterle asker indirip araması gündem oluşturdu. Arama yapılan gemide suç unsuru addedilen bir yük ortaya çıkarsa bu aramayı meşru kılacaktır. Eğer böyle bir suçlama yoksa Türkiye'nin onuruna indirilmiş bir şamar olacaktır. Ekonomik olarak kuşatılan hükumet, bu hadiseye cılız tepki gösterecek belki de gemi sahiplerini suçlayarak unutturulacaktır. Eğer gemi içinde yolsuzluk emvali olup da bir ucu siyasilere dokunacaksa hiçbir açıklama yapılmayacaktır.

BU DURUMA NE AD VERİLEBİLİR?

1940’lı yıllarda Mersin Şadırvanlı Han’da Âşık Veysel’in başına gelen, sanırım bu defa milletçe hepimizin başına geldi. Veysel Baba Şadırvanlı Han’da tanımadığı birisi ile aynı odada kalır. Sabah uyandığında parasının çalındığını fark eder ama içi boşaltılmış cüzdanı cebinde, kapı da arkadan kilitli... Sözü, ünlü ozanımıza bırakalım: Parça parça olsun paramı çalan, Kimisi gerçek der kimisi yalan Dünyada görmedim böyle bir plan, Kapı kitli, cüzdan cepte; para yok. 18 yıllık süreç içinde ülkede toplanan vergi 2 Trilyon Dolar.70 Milyar Dolar’da özelleştirmeden gelmiş ve dış borcumuz 66 Milyar Dolar artmış. Yatırımlar ise Hazine garantili,Yap işlet devret sistemli. Sizce bu duruma ne ad verilebilir?

AYETİN BUGÜNKÜ KARŞILIĞI

Tebareke (Mülk) suresinin 8 nci ayetinde,Cehennemin konuşması zikredilir.İçerisine her topluluk atıldığında cehennem öfkelenir ve o topluluğa "Size bir korkutucu gelmedi mi?" der. Ayetteki korkutucu Hak Teala'nın gönderdiği vazifelilerdir. Bu vazifelileri "Peygamber","Uyarıcı",Tebliğci" şeklinde telakki eder isek şu durum aklımıza gelmez mi? Bugünün insanına bu işi kim yapmaktadır? Dar yorumlar isek Kur'an bu vazifeyi yapmaktadır" denilebilir. Ancak bu uyarıcıyı, korkutucuyu "insan cinsinden" aramak gerekir.O vaktin korkutucusu..Bugünün Türkiye'sini ele alırsak,Bölge bölge, il il dağılmış şekilde yaşayan bu insanların "korkutucuları, uyarıcıları kimdir?" sorusuna cevap aramak gereklidir.Bu arayış bizi "Peygamber mesleğinin(vazifesinin) kıyamete kadar devam etmesi gerektiğini zaruri kılar ve Cenab-ı Resulullah(SAV)'ın varislerinin varlığını zaruri kılar."Mürşit" dediğimiz bu vazifeliler toplum içinde el an vardır ve vazife yapmaktadır.Bu muhteremler dünya hayatlarında belki bir kişiyi,belki üç beş kişiyi belki de yüzlerce ,binlerce kişiyi irşad ederek vazifelerini icra etmekteler, o zatlar dünyalarını değiştikten sonra ise Cenab-ı Hakk yeni birisini vazifeli göndermektedir. Sistem böyle kurulmuştur. Tabi ki burada şu sual sorulacaktır: O kimsenrin vazifeli olduğunu nereden bilelim? Bize bir keramet göstermesi gerekmez mi?Kitap ve hadsizler ortada, başka bir şey aramaya gerek var mı? Benden farklı bir tarafı yok ki?Üstelik bu kimsenin hiç ilmi yok? Gariban, basit yaşayan bir fukara. Bu çekinmeler, retler,dışlamalar hep var olmuştur, var olacaktır. Peygamberlere yapılan eziyet ve fiziksel işkenceleri hatırlar isek bugünün vazifelileri en azından onlar kadar eziyet görmese de ret devam etmektedir.

22 Kasım 2020 Pazar

ESMAÜL HÜSNA( Mustafa Özcan)...

SERVER-İ SER BÜLENDİMİZ

Server-i ser bülendimiz, Hazret-i Pir efendimiz, Şâhid-i şâh Levendimiz, Hazret-i Pir efendimiz Yâ Sadeddin Yâ Cibavî,Edrikni Şey’ellillâh Allah Allah Allah Allâh, Hakk Lâ ilâhe illallah Fahr-i cihân o serverin,Varisi oldu Hayder’in Bendesidir Peygamberin,Hazret-i Pir efendimiz Cezbe-i Mustafa ile,Saldı cihâna velvele Arşta okur mukabele, Hazret-i Pir efendimiz Ârif-i Rûmi nâmıdır,Vahy-i Hudâ kelâmıdır Şems-i cihân çerağıdır,Hazret-i Pir efendimiz

MALCOM X

İSLAMİ YAŞANTIYA GİRMEDEN ÖNCE NEWYORKTA KANUN VE AHLAK DIŞI TEŞKİLATLARDA ÇALIŞTI VE KISA ZAMANDA BECERİKLİLİĞİ VE DÜRÜSTLÜĞÜ dikkat çekti. Emrindeki adamlarla afyon, eroin, kaçak viski v.s gibi şeyler sattı, gizli fuhuş yuvalarına müşteri buldu. Sonradan, Amerikan cemiyetinin ne müthiş bir ahlaki çöküntü içinde bulunduğunu, ancak İslamiyeti benimsemekle kurtulabileceğini çok açık gösteren şu bilgiyi verdi: "En iyi müşterilerim papazlar, sosyal yardım işinde çalışanlar, emniyet mensupları ve daha bunlar gibi başkalarının hayatlarını idare etmekte esaslı rolleri olan önemli insanlardı" BU BÜYÜK ŞAHSİYET, konferans verdiği bir sırada silahla şehit edildi. Malcom X, Hac vazifesini eda edip Amerika'ya döndükten sonra siyahi ırkçılığı ve beyaz düşmanlığını terk etmişti. Malik Şahbaz adını almıştı.

VARLIK VERGİSİ ALINACAK MI?

Gidişatın ekonomik olarak kötüye gitmesi, çare olarak somut bir devanın olmaması, hükumeti acı reçeteleri yazmaya sevkedecektir. Necib sultanım belirtmişti. Eğer iktidarın ayağını yere sağlam basma imkanı bulursa tesis edeceği kararları içinde "Varlık Vergisi" olacağını belirtti. Siyasi iktidar bugün için bunu yapacak ortamı bulamadığından bu icraatın içinde yoktur.

YUSUF SURESİNDEN ANLADIKLARIMIZ

Hak Teala'nın "kıssaların en güzeli" diye tesmiye ettiği bu sure sayısız hikmetleri barındırır. Kardeşler arasındaki hased ilk plandadır. Sahip olunan kabiliyet mutlaka hasede sebep olacaktır. Bu nedenle insanın "artılarını" saklaması tavsiye edilir. Güzellikler tehlikedir. Ancak bugünün insanları güzelliğini teşhir etmeyi fazilet bilir. Sadakat mutlaka insanı kurtarır. Hainler asla başarıya ulaşamaz. Hak Teala'nın bir kuluna takdir ettiği lutfa kimse mani olamaz. Karşında yalan söyleyenin yalanını yüzüne vurma sabret. Bir plan ve program dahilinde çalış. Dünyevi işlerini gaybi işaretlere göre tanzim et. Kafir işverenin hizmetini doğrulukla, sadakatla ifa et.

İHTİLALLERİN KAYNAĞI

Bütün ihtilallerin kaynağı İKİ TEMEL SEBEBE DAYANMAKTADIR.Bu iki temel sebep aynı zamanda bütün kötü ahlakın da menbaıdır. Birinci sebep:"Ben tok olayım, başkası açlıktan ölsün bana ne?" düşüncesinin kafalara yerleşmesi, İkinci sebep:"Sen çalış, ben yiyeyim" prensibinin revaç bulmasıdır. Halbuki toplum hayatı , zengin ve fakirler arasındaki muvazene unsurlarıyla rahat ve huzur bulur.Bu muvazenenin kurulabilmesi için hürmet ve itaat bulunması zaruridir.Oysa "Ben tok olayım, başkası açlıktan öle bana ne?" diyen zengin; zulme, ahlaksızlığa ve merhametsizliğe; "Sen çalış, ben yiyeyim" diyen fakir ise , kine, hasede ve çatışmaya yönelecektir. Emekçi -Sermayedar çatışmasının nedeni budur. Batının önleyemediği sınıflar çatışmasını,Kur'an bir emir ve bir yasağı ile fevkalade önlemiştir. Zekatı farz kılarak zenginin fakiri gözetmesini katiyetle emretmiş, faizi haram kılarak da fakirin sömürülmesini yasaklamıştır. Bugün iktidar kendi zenginini yaratmıştır.Ağırlıklı olarak tüm devlet ihaleleri Davet metodu ile onlara verilmekte,Devlet mal varlığı belli kişilere akmaktadır.Şeffaflık yok olmuş,denetimsizlik ilke olmuştur.Halka sosyal yardım adı altında verilen damlalar halkı tatmin etmeyecek,İktidar çevresinin israfı aç insanları tahrik edecektir.Cenab-ı Hakk bu ülkeyi bir iç çatışmadan muhafaza etsin. Halk efkarı, Fransa'da mevcut düzene ve Krala bağlı olmakla beraber, zaman zaman şikayetlerinin açık tezahürlerini ve perişaniyetlerini gösteren miting ve yürüyüş yapan çoğu kadın on binlerce Fransız"Ekmek isteriz" diye bağıran insanlara "Ekmek bulamıyorsanız pasta yiyin" şeklinde cevap bulmuştur.Bu siyasi düzeni devirmek isteyenlere fırsat olup fakir halkın sırtına basarak yükselen bir ihtilalcilerin ekmeğine yağ sürmüştür."Maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz" diyenle iki yüz küsür sene önce verilen cevap aynı ifadelerdir.

ÖMER BİN ABDÜLAZİZ

ZAMAN İTİBARI İLE EFDAL(FAZİLETLİ) OLANLAR Kendisine küçük Ömer denilen sekizinci Emevi halifesi Ömer bin Abdülaziz halife olmasına rağmen tevazuundan dolayı basit kıyafet giyerdi. Etrafındakiler:Ey müminlerin halifesi, Allah sana ihsan buyurdular biraz giyinip kuşansan olmaz mı? O büyük insan, eşine az rastlanır veli, devlet başkanı:”Şüphe yok ki iktisadın efdali, varlık zamanında olandır. Affın efdali ise kudret zamanındakidir”

GÜNAHINI KANIYLA TEMİZLEYEN SAHABE:MUAZ BİN MALİK

Muaz nasıl olmuşsa nefsine uymuş ve bir kadınla zina yapmıştı. Pişmanlık içinde Resulullah’a geldi ve günahını itiraf etti. Efendimiz arkasını dönerek”Sana yazıklar olsun, git Allah’dan bağışlanma dile” dedi. Muaz tekrar huzura geldi ve “Ben zina ettim”diye ikinci kez tekrar etti. Resulullah yine sırtını dönerek duymamazlığa geldi. Muaz “Beni temizle Ya Resulullah!Ben zina ettim” Ebubekir efendimiz Muaz’ı ikaz ile:”Dördüncü kez ikrar edersen sen recmedilmek zorunda kalırsın”   demiş ise de dördünce kez bu ikrarı yaptı. Şeriatın uygulanması gerekmekte idi. Resululah onu mahkeme eder ve Muaz suçunu aşikar bir şekilde ikrar eder. Efendimiz yanındakilere sorar:”Muaz’da bir delilik var mıdır?”Sahabe yoktur der. Mazeret bulma adına efendimiz yine sorar:”Muaz içkili midir?”Sahabe “Hayır.Sarhoş değildir” der. Çaresiz recmedilmesine karar verilir. Muaz Medine dışına çıkartılır. Ceza infaz edilir. Efendimize durum anlatılır.Efendimiz:Keşke bıraksaydınız. Belki Allah tevbesini kabul ederdi”.Muaz hakkında duyduğu çeşitli söylentiler üzerine Efendimiz onun imanının Medine’deki kırk Müslüman imanına denk olduğunu beyan buyurmuştur.

ABDULLAH BİN ZÜBEYR

Babası büyük sahabi Zübeyr(r.a),annesi Hz. Ebubekir efendimizin kızı Esma(r.anha).İkinci Emevi halifesi mel'un Yezid'e biad etmeyip Kabe’ye sığındığı zaman, Zalim Haccac komutasındaki askerler Kabe’yi kuşatıp Kubeys dağına kurulan mancınıklarla Kabe duvarlarına taş fırlatılarak Müslümanlar şehit edilmişti. Abdullah bin Zübeyr bu şekilde şehit edilip cesedi bir direğe asılmıştı. Zalim Haccac bu davranışı ile annesinin üzüntü ile yalvartmak istemişti:”Annesi gelip yalvarmadan cesedi darağacından indirmeyin” Büyük anne metanet gösterdi ve zulme boyun eğmemek için bu acıya katlandı. Günler sonra darağacının yanından geçerken cesedi göstererek şöyle konuştuğu duyuldu:”Bu hatip halen minberden inmeyecek mi?Daha ne zamana kadar bu lisanla konuşmaya devam edecek?”

BİZİ ALLAH İLE ALDATMAK İSTEYENLERE RAZIYIZ

İlim tarihine geçen dört Abdullah’dan birisi Abdullah bin Ömer hazretleridir. Sırf “Selamı yayınız”hadisine uymak için halkın arasına iner, herkesi selamlardı.Emri altındaki kölelere iyi davranırdı. Namaz kıldığını öğrendiği kölelerini azad ederdi. Bu tutumunu öğrenen köleler, camiye gitmeye başladılar. Sırf kölelikten kurtulmak için onların camiye gittiklerini kendisine söyleyen dostlarına: Bizi Allah ile aldatmak isteyenlere aldanmaya razıyız” buyurdu

FARKLI DAVRANIŞ

Abdullah b.Ömer’in, Pazar yerinde bir satıcı ile kırk paralık bir mesele için şiddetli münakaşa ve pazarlığına şahit olan birisi ,ertesi gün Hz. Abdullah'ın evinin kapısına geldiğinde, kapıdaki bir dilenciye bir altın sadaka verdiğini gördü. Şaşırdı ve bu durumun hikmetini o sahabeden sordu: Dün çarşıda kırk para için pazarlık ettin bugün bir dilenciye bir altın veriyorsun? Hz. Abdullah cevapladı: Çarşıdaki vaziyet, iktisattan ve aklın kemalinden ve alış verişin esası ve ruhu olan emniyetin, sadakatin korunmasından gelmiş bir haldir. Cimrilik değildir. Evimdeki vaziyet, kalbin şefkatinden ve ruhun kemalinden gelmiş bir halettir. Ne o cimriliktir ne de bu israftır.

İLİM YOLUNDA OLANLARA HATIRLATMA

Hz.Abdullah bin Ömer (r.a)(Hz.Ömer efendimizin oğlu,Resullullah efendimizin kayınbiraderi)ilim yolunda yürüyenlere mühim bir hatırlatması vardır: “İnsan şu vasıflara sahip olmadıkça gerçek alim olamaz:Kendisinden üstün kimseye haset etmeyecek, kıskançlık duymayacak. Kendisinden aşağı olanları , hor, hakir görmeyecek. İlmine karşılık olarak, dünyada bir ücret ve fayda talep etmeyecek

MÜNAFIKLIK ALAMETİ SAYILAN HALLER

Urve isimli sahabi Hazret-i Ömer (r.a)’ın oğlu Abdullah’a sorar:Ey Abdullah, biz idarecilerimizin yanında otururken onlardan doğru olmayan sözler işitiyor, buna rağmen onları tasdik ediyoruz. Buna ne dersin?”Abdullah bin Ömer buyurdu:Yeğenim, Biz Resulullah (sav) ile birlikteyken bu tür davranışları münafıklık sayardık. *Öyle zamanlar yaşadık ki aramızda hiçbiri, Müslüman kardeşinden daha çok altın ve gümüşe sahip olmayı düşünmedi.Şimdi öyle bir zamandayız ki altın ve gümüş, bize Müslüman kardeşimizden daha sevimli gelmeye başladı”(Abdullah bin Ömer)

ŞEYTANIN ZOR ANLARI

Tek kişinin namazına şeytan müdahale eder. Cemaatle kılarsa şeytan müdahale edemez. İbadetlerin hepsine riya karışır. Seher vakti ibadetine bir de cehri zikrullah’a riya karışmaz. Riyadan sakınmak için gizli, tenhada ve seher vaktinde yaptığın ibadet, kıldığın namaz aşikare yaptığından daha fazla özenerek olmalıdır.

SOSYAL MESAFE

Tabi ki cami ve mescitler için. Safların sıklaştırılmasına Efendimiz çok önem verirdi.”Şeytanların siyah ve küçük koyunlar gibi saf aralıklarına girdiklerini görüyorum”buyurmuştur. Corono virüs nedeniyle Camilere getirilen düzenlemelerde şeytan oldukça rahatlıktadır.

NAMAZ ÖLÇÜ'DÜR(KISTASTIR)

Mümin ile münafık arasındaki ölçü namazdır.Münafığın kalbinde maraz bulunduğu için namaza üşenerek kalkar. Kimsenin olmadığı bir yerde ise namaz kılmaz. Hadis-i şerif:Ahir zamanda onlar ne güzel namaz kılıyor , ibadet ediyorlar der heveslenirsiniz. Onlar okun yaydan çıktığı gibi İslam’dan çıkmışlardır.

FİTNE MESELESİ

Bazı Peygamber dualarında geçer:Ya Rabbi! Bizi Mesih-i Deccal fitnesinden muhafaza eyle.” Ahir zaman fitnesi de denilen bu durum ciddiye alınacak derecede önemlidir. En basit örneği : Hükumetin bir bakanı istifa ettiğinde bunu haber yapacak olan medyanın hükumet kanadını temsil edenler tam 27 saat suskun kaldılar. Suskunlukları istifanın olup olmadığı konusundaki tereddütleri değil, acaba bunu dile getirmemiz birilerince hoş karşılanmazsa tereddüdüdür. Zira böyle bir şey olursa geçim kaynağının elden gitme, çalıştığı kurumdan işten çıkartılma tehlikesi var. Korkusu kişiden. Bu aslında bir köleliktir. Efendiyi kızdırırsam beni aç bırakır endişesidir ve insanı küfre kadar götürür. Ahir zamanda Allah adamına tabi olmak mı? Yoksa dünyevi güç sahiplerine tabi olmak mı? Fitnesi yaşanacaktır. Bu fitne Hz.Adem’den bu yana yaşanmıştır. Her Peygamber gelişinde davet edilen topluluk,rahatlıklarından öden vermeyi, mallarından emredilen zekatı vermeyi, toplum içinde aristokrat birisine değil de sıradan birisine tabi olmayı nefislerine güç görüp karşı çıkmışlardır. Ahir zamanda da bu yaşanacaktır. Basit bir istifa haberinde 27 saat suskun kalanlar,Mehdi Resul'e tabi olmak konusunda çok daha suskun kalacaklardır. Hakk’a sarılıp onu ayağa kaldırmak davranışını günlük hayatta göstermek o kadar kolay değildir.

21 Kasım 2020 Cumartesi

SOKRAT

Sokrat, idam kararı sonrası hapse atıldı ve ölümü beklemeye başladı. Giderken şöyle diyordu:"Ben ölmeye gidiyorum, siz de yaşamaya gidiyorsunuz. Fakat kim daha iyi bir nasibe gidiyor, bunu ancak Allah bilir." Bu iş dünyada ne benimle başladı ne de benimle bitecek. Hak ve hakikati günlük hayat kaygılarının üstünde tutanları, daima benim akıbetim kovalayacak." Zindanda hayatları son bulan Hak ve hakikat kurbanları her devirde var olmuştur. Fakat savundukları hakikatler gönüllerde taht kurmuş ve ebedileşmiştir.

FATİN RÜŞTÜ ZORLU

Yassıada'da asılan Demokrat Parti hükumetinin Dışişleri bakanı. Korkusuzca idama gitti. Kaidelerine dikkat ederek abdest alması gözden kaçmamıştı. İki rekat namaz kıldı, sehpaya yürüdü ve cellata iş bırakmaksızın ayağının altındaki iskemleye kendisi tekme vurdu. Bugün Kıbrıs üzerindeki haklarımızın kaynağı,bu Dışişleri Bakanının Londra ve Zürih anlaşmaları ile tescil ettirdiği. Bu bakana ait çalışmadır. Vatana ihanet suçlaması vardı. Şöyle demişti:"Beni asabilirsiniz, amma şu anda Kıbrıs'da Türk Bayrağı var. Mehmetçik var; bunu tarihten silemezsiniz"

MENDERESİN GÜNAHLARI(!)

Halk partisine göre Adnan Menderes'in günah(!)ları, Eyüp Sultan'da dua etmesi, yardıma muhtaç mabedlere ilgi göstermesi, iftarlar tertip etmesi, ezanı tekrar aslı Arapçaya çevirmesi idi. Londra'da enkaza dönen uçak içinde sağ çıkması ve akabinde Yurda dönüşte kendisini İstanbul'da ve Ankara'da üç yüz bin kişinin karşılaması onun halkın kalbinde edindiği yeri göstermektedir. Samet Ağaoğlu hatıratında anlatır: "Galiba 1956 idi. Topkapı müzesini ziyaret ederken Yeni müdür H. Şehsuvaroğlu bizi Kutsal emanetlerin bulunduğu bölüme götürdü. Adnan Bey'i gümüş odanın önünde sapsarı kesildiğini gördüm. Bütün ısrarıma rağmen içeri girerek sandığı açmaya, eşyalara bakmaya cesaret edemedi. Heyecanı buna mani olacak derecede ileri idi.

ERENLERİN MANADAN ALGILADIKLARI

Necib Sultanım anlatmıştı. Bir gün Kırıkhan'da Tatlıcı İzzettin Eroğlu hazretlerinin evinde toplanmıştık. İzzettin efendi bir anda hal ile birlikte "Yemin ederim ki Müslüman bir devlet reisi gelecek".Bu hadise 12 Eylül ihtilalinden sonrası ancak 1984 öncesi bir zamandı. Kimse bir şey diyemedi. Ancak içinden itiraz edenler olmuştu. Devam eden zaman içinde tatlıcı İzzettin Eroğlu vefat ettiği günün ertesinde Turgut Özal Cumhurbaşkanı seçilmişti. Necib Sultanım eklemişti ki:Maneviyat adamlarının, alıcıları, farklı algılama yapabilirler. Zaman ve mekanda algı farklılığı olabilir.

HEDİYE KABUL ETMEYEN ŞAHSİYET:İSKİLİPLİ ATIF HOCA

İskilipli Atıf Hoca'nın takdir edenleri arasında Sultan Vahdettin de vardı.Padişahın bir iftar yemeğinde bulunur ve dini mevzulardaki sohbeti nedeniyle onu hayran bırakır. Ayrılırken Vahdettin hediye vermek istemiş. Atıf Hoca hediyeyi kabul etmeyip ihsanı şahaneyi reddeden cümlesiyle Padişahı büsbütün hayran etmişti: "Kulunuzu ihsan almaya alıştırmamanızı niyaz ederim, efendimiz". Hediye almazdı. Fakir bir Müslümanın, reddettiği hediyesinden dolayı gönlünü almak için söylediği sözleriyle bu davranışının sebebini açıklamıştı: "Hediyeni kabul etmeyeceğim için beni affet evladım. Öyle bir meslek ve dava üzerineyim ki maddi menfaatin miskal kadarına dahi tahammül edemez"

ÜÇ GÜNDE TERSİNE DÖNEN GÜÇ

Alemdar Mustafa paşa,Dördüncü Mustafa'nın tahttan indirip hapsettiği 3.Selim'i kurtarıp padişah yapmak için gizli bir plan yapıp av bahanesi ile 10.000 askerle Edirne'den çıkıp İstanbul'a gelir. İstanbul'a girişi, Kabakçı Mustafa isimli asinin adamları tarafından öldürüldüğü güne denk gelmişti. Devlet büyükleri ,"safa geldiniz" demek için ziyarete geldiler. Alemdar niyetini gizledi. Kısa zaman içinde Şeyhülislam ve etrafı sürgün edilince Sadrazam sıranın bir gün kendisine geleceği düşüncesiyle Alemdar ve askerlerini tuzağa düşürmek istedi.Plan ifşa olunca Alemdar  on beş bin kişilik kuvvetle babıaliyi sarıp sadrazamın elinden mührü alıp din ve devlet işini görüşmek üzere saraya yürüdü.Sabırsız ve tedbirsiz davranıp Kızlarağasını çağırtıp herkesin Sultan Selim'i padişah görmek istediğini söyledi."Tez getirin Sultan Selim efendimizi, biat edelim" deyince Tahtta bulunan Sultan Mustafa etrafındakilere danışıp Sultan Selim'i öldürttü.Alemdar tahtta görmek istediği Sultan Selim'in cesedi ile karşılaşınca hayal kırıklığına uğradı.Bari kardeşini Sultan olarak göreyim diye Sultan Mahmut'u tahtta çıkarttı.Bu hadise Yeniçeriler arasında hoşnutsuzluk doğurdu. Sekbani Cedit denilen yeni askeri kuruluş,Yeniçerilerini rahatsız etmişti.Sekbanı Cedit için 3.Selim tarafından yaptırılan Selimiye kışlası ise Devletin artık yeni bir asker yapılanması ile yola devam edeceğinin işareti olduğundan yeniçeri ağaları bundan hoşnut kalmadılar. Kurban Bayram'ına dört gün vardı. Bayramda Yeniçeri ocağı kaldırtılacak şayiası yayıldı. Sabaha karşı ayaklanan çapulcular Yeniçeri ağasını öldürdüler .Yangın var diyerek şayia çıkartıp Alemdar'ın saraydan dışarı çıkmasını bekledilerse de Alemdar bu tuzağa düşmedi Asiler sarayı bastı,Alemdar mahzende uzun süre direndi ise de en sonunda bulunduğu yerin damını delen isyancılar içeri doluşmaya başladığında alemdar bulunduğu mahzendeki barut fıçılarına ateş ederek konkunç bir patlama yaşandı ve yüzlerce asi öldü. Alemdarın kömür olmuş cesedi üç gün sonra at meydanında asıldı.ceset zaten kömür olmuştu. Daha bir kaç gün önce Bütün İstanbul'u titreten Alemdar'ın cesedi meydanda teşhir edilmekte idi.

20 Kasım 2020 Cuma

ALLAH RESULÜNÜ İNCİTMEK

Hak Teala nezdinde ret sebebidir. Bu nedenle "Peygambersiz" Hakk'a vuslat mümkün değildir. Allah Resulünü üzmeyi kavram olarak çokları cahiliyye devrindeki Müşrikler olarak telakki ederlerse de bugün için Allah Resulünün varisleri üzmek olamaz mı? Yunus suresinin başında buyrulunmaktadır:"İçlerinden birine insanları uyar diye vahyetmemiz şaşılacak bir şey mi?" buyrulmaktadır. Kıyamete kadar geçecek zaman içinde farklı zamanlarda bu diyaloğun devam etmesi niçin şaşılacak olsun?

HERKES İMAN NİMETİNE LAYIK GÖRÜLMEZ

Hak Teala iman nimetini herkese nasip etmemiştir. Çok kimse sanır ki ben istersem iman ederim, istemesem iman etmem. Bu şekilde görüntü olsa da hakikatte böyle değildir. Her ümmete amelleri süslü gösterilmekle herkes kendini hakikat yolunda sanır ve yek diğerine itiraz eder.

İNİŞ TRENDİNDEKİ DEVLET

Duraklama devri başlayıp inişe geçen Osmanlıyı bu duruma sevk eden nedenler basitti. Askerde cihat ruhu kalmamıştı. İçte Lale devrinin savurganlığı ve eğlencenin her türlü sahaya yayılması idi. Sultan İkinci Mustafa 50 bin kişilik asi gurubunun üzerine gönderdiği 80 bin kişilik asker karşı safa geçince Şeyhülislam Feyzullah efendi ve atmış kişinin kendilerine teslimi talep etti ve Şeyhülislam görülmemiş vahşetle katledildi. Artık ayak baş olmuştu. Kaba kuvvet hükmediyordu. Patrona Halil isimli bir hamam tellağı on yedi kişi ile Beyazıt'tan başlattığı yürüyüş at meydanına gelindiğinde binlerce isyancıya ulaşmıştı. Çünkü halkın hissiyatını istismar etmekte idiler.ve halkın memnuyetsizliğinde İdarecilerin payı çoktu. Sefalet içinde halk yaşarken idareciler sefahat içinde idi. Patrona Halil yeniçeri ağası yapıldı. Sadrazam Nevşehirli damat İbrahim öldürüldü ve cesedi bir beygire bağlatılıp sokak sokak dolaştırılarak terör estirildi.

SİYASİ GÖRÜŞ AYRIMCILIĞININ İLK ANISI

Orhan isimli dostumuz anlatmıştı.Yaz tatilinde harçlığımı çıkartmak için İskenderun Demir Çelik fabrikasına gittim. Bana bir iş gösterdiler. Anarşi ve siyasi görüş ayrımcılığının zirve olduğu "Anarşi "zamanı idi. İş verilen bölümde kısa boylu bir ustabaşı vardı. Onun da ismi "Orhan"olduğu için "gel adaşım" dedi ve bana bir iş gösterdi. Bir kaç saat sonra ben çalışırken "olasılık" kelimesini kullanmışım. Daha on altı yaşındayım. Beş kişi üstüme çullandı ve beni dövmeye başladılar. Orhan usta yetişti beni onların elinden aldı. Yan tarafta çalışmakta olan başka bir işçi gurubunun şefine bağırdı:"Haydar. Bu adamı al sizdenmiş." Meğer benim ilk geldiğim yer sağcılara ait bir bölümmüş. Ben "olasılık" kelimesini kullanınca bu solcu deyip beni dövmüşler. Haydar diye çağırdıkları bölüm ise solculara aitmiş. Biz siyasi fikirden dolayı ilk dayağımızı yemiştik. Amma ay sonunda bana verdikleri para, benim için o kadar büyük idi ki yediğim dayağı unutturmaya kafi gelmişti.

OSMANLI ÇÖKÜŞÜNÜN MANEVİ SAİKLERİ

Kanuni en ihtişamlı zamanında oğlu Sultan Mustafa'yı öldürtmüştü. Kıskançlık söylentilerinin merkezi Damat Rüstem paşa'ya inanmıştı. Akabindeki devirlerde Genç Osman'ın asker tarafından katledilmesi,Yeniçeriler arasındaki kokuşmuşluğu göstermekte idi.Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Viyana'yı yeniden kuşatmıştı. Ancak 200.000 kişilik Osmanlı Ordusu Leh Kralının 30 bin kişilik ordusunun baskınla arkadan saldırması üzerine bozuldu. Akabinde büyük bir katliam yaşandı.Tüm bunlardan Padişah, Merzifonlu'yu sorumlu tuttu.Merzifonlu, mevcut yenilgiden Budin Beylerbeyi Arnavut İbrahim Paşa ile Kırık beylerbeyi Giray hanı suçlamış isede idamdan kurtulamamıştı. Aslında bozgunun gerçek sebebini o devrin tarihçisi Raşid tarafından ifade edilmişti:"Terk-i salat(namazın terki) ve irtikabı enva-ı mehremat(her türlü haramı işlemek) orduda yaygın olmuştu"

BABASINI TAHTTAN İNDİREN,DEDESİNİN BAŞINI KESTİREN ŞAHSİYET:YAVUZ

Kader sırrı gereğince 8 yıl sürecek saltanatı esansında ülke toprağını üç katına çıkartacak Yavuz, çok celalli idi. Babası 2. Beyazıt'ı tahttan indirmişti. Çaldıran seferine giderken, Maraş Dulkadiroğlu Beyliğinin sahibi dedesi Alaüddevle'den savaş için asker yardımı istedi. Dedesi bu isteğe olumsuz cevap verdi. Bunun üzerine Yavuz Komutanları Şehsuvaroğlu Ali Bey'le, Sinan Paşayı bir ordu ile dedesinin üzerine gönderdi.Göksun yakınındaki Turna dağında karşılaşan iki ordunun savaşında Alaüddevle mağlup oldu. Yavuz'un emri gereğince başı kesildi ve kesik baş Mısır sultanına gönderildi. Saltanatının çok kısa süreceğini biliyormuşcasına İslam birliği için çok acele edip engelleri silindir gibi ezip geçmişti.

ALPASLAN'IN SON SÖZLERİ

Malazgirt savaşını kazanarak anadolu kapısını müslümanlara açan büyük komutan Sultan Alpaslan Yusuf isimli kale komutanı bir askere kızarak ona hakaretamiz bir ceza verdi.Kale Komutanı Yusuf:"Bir askere böyle ceza verilir mi?diye isyan edince Alpaslan çok hiddetlenip ona bir ok attı.Ancak isabet kaydettiremedi.Bunun üzerin kılıcını çekerek üzerine hücum ettiğinde ayağı kaydı ve yere tökezledi.Fırsattan istifade ani bir hamle ile sıçrayan Yusuf , akıbetini sezmiş olacak ki bıçağını sultana sapladı.Alpaslan 46 yaşında ruhunu teslim ederken şu sözleri söyledi:"Akıllı ve tecrübeli bir adamın bana iki nasihatı vardı:birisi, kimseyi hakir görmemek, diğeri de kuvvetine güvenmemek .Hayatımın son günlerinde bu hasihatları ihmal ettiğimden hata ettim.Dün bir tepeden askerimin çokluğunu ve heybetini seyrederken yer sarsılıyor sanmıştım.Bana bir gurur geldi.Dünya padişahıydım; bana kimse karşı gelemez demiştim.Şimdi Allah'dan mağfiret diliyorum"

İSPANYA FATİHLERİNİN SONU

İspanyayı fetih için 3.000 kişilik bir Müslümanla yola çıkan Tarık Bin Ziyat'ın geri dönmemek için geldikleri gemileri yakmaları manidardır. Bu azim ve inançla Hak Teala ona tüm ispanyayı fethetmeyi nasip etmiştir. On bin kişilik bir kuvvetle 90.000 askere sahip Got krallığını yıkıp onların hazinelerini ele geçirmiştir. 712 yılında ise Musa isimli komutan'dan bir başka cepheden İspanyanın fethine girişmişti.Musa ve Tarık karşılaştılar. Tarık'ın fetihleri Musa'yı kıskandırmıştı. Tarık'ın ele geçirdiği Got krallarına ait hazine içinde bulunan "Süleyman sofrası " isimli zümrütten yapılmış meşhur antika tablayı istedi.36 ayaklı tablayı Halifeye Şam'a göndermek istiyordu.Tarık "Süleyman Sofrası" isimli bu tablayı Musa'ya verdi ancak otuz altı ayağından birini antikadan çıkartıp yanında alıkoydu. Musa kendisini İspanya fatihi gibi gösterip Tarık'ın hizmetlerini Halife nezdinde küçültmek niyetinde idi ve Tarık'ı Halifeye şikayet etmişti.Halife ikisini de Şam'a çağırdı. Musa, sanki hazineyi kendisi ele geçirmiş gibi bu antika tablayı Halifeye takdim etmişti. Tarık bu değerli hazinenin kendisi tarafından ele geçirildiği söyledi.Yanında bulunan bir ayağı göstererek iddiasını ispat etti. Musa'nın Tarık'a iftira ettiği anlaşıldı. Halife Musa'yı ağır hakaretlerle Hicaz'a sürgüne gönderdi. Ancak Tarık eski makamına iade edilmedi. Tekrar İspanya ya da dönemedi. Ömrünün kalan kısmını Suriye'de dert ve meşakkat içinde geçirdi. Bugün mezarı dahi bilinmiyor. Bencillik ve kıskançlık değerli her iki komutanı, mezarı bilinmez şekilde sıradan bir konumda sükuta mahkum edilmiş bir şekilde hayatı son buldu. Tarık bin Ziyat'ın doğumundan başlayan bilinmezlik ölümünde de devam etmiştir..

18 Kasım 2020 Çarşamba

HAKKI TESPİT VE İLAN VAZİFELİSİ:İMAM MALİK

Abbasi Halifesi Memun'un baş kadısı "Kuran mahluktur" inancını ortaya atmış halife de bu fikri "Devlet meselesi" kabul edip ülkenin her tarafına haber gönderip "Kuran mahluk değildir" diyenlerin başlarının kesilmesini emretti. Ahmet bin Hanbel hazretlerine haber verdiler. Bütün sayılı din alimlerine bu soru sorulacak "Kur'an mahluk değildir" diyenler idam edilecek, hayatın tehlikede, kalbinden inanmasan bile yalnızca dilinle istedikleri şeyi söylesen olmaz mı? diye rica ederler. İmam hazretleri celallenir:"Asla" der."Alimler hakikati söylemekten çekinirlerse, cahiller ne yapmaz? Hakkı tespit ve ilan vazifesini kim ifa edecektir. Sonuçta İmam Ahmed bin Hanbel hapse atılıp işkenceler görür. 28 ay zindanda yatar sonunda tahliye edilse de zindandaki işkence vücudunu bitirdiğinden tahliye akabinde dünyasını değiştirmiştir.

İMAM MALİK HAZRETLERİ

Hicri 93 de Medine'de dünyaya gelmiş ve aynı yerde Hicri 179 da vefat etmiştir. 17 yaşında ders vermeye başlamıştır."Muvatta" isimli hadis kitabını kırk yıl emek verdikten sonra tertip etmiştir. Bu kitap o kadar makbul tutuldu ki Abbasi Halifesi Harun Reşid, herkesi buna uymaya zorlamak istedi ancak İmam Malik buna rıza göstermedi"İnsanları kendi hallerine bırak, mecbur tutma. Başkaları daha güzel rey ve içtihatlarda bulunabilir". İmam malik, İmam Azam Ebu Hanife ile görüşmüş, görüş alış verişi yapmış, İmam Şafi hazretlerine hocalık yapmıştır. Medine valisi istediği fetvayı alamayınca ona dayak attırmış ve İmam bu dayak neticesi dünyasını değiştirmiştir. İmam Malik'e sorarlar:"Devleti yıkmaya çalışan ihtilalcilere ölüm cezası vermek şer'an caiz midir? sorusuna İnceler incesi tavizsiz cevabı vermiştir:"Devletine göre değişir. Ömer bin Abdülaziz gibi iman ve adalet timsali bir adama karşı olursa caizdir"demiştir.Tekrar sorarlar:"Hem devlet idaresinde hemde isyancılarda Hakka bağlı bir tavır bulunmazsa ?" Cevap çok ince ve manidardır:"O vakit bir zalim eliyle diğer zalimden intikam almak demektir".

MÜSLÜMAN İDARENİN ŞEHİDİ :EBU HANİFE

Emeviler yıkılmadan önce İmam-ı Azam Ebu Hanife Kufe de idi.ve şehrin valisi Ebu Hubeyre, Hanife'yi çağırtarak mühim bir devlet hizmeti vermek istedi. Görev;Onun tasdik ve teyidinden geçmeden hiçbir emir ve ferman geçerli olmayacak"tı. Azam kabul etmedi.Vali vazifeyi kabul etmesi için kendisini hapse attırdı.Yine ret cevabı alınca zindanda cellat kendisine işkence etmeye başladı. Kırbaçlamakta bir netice alınmayınca ,tekrar düşünmesi için hapisten çıkartıldı.İmam Azam Mekke'ye kaçtı tam altı yıl Beytullah'ın komşusu olup ilim ve irfanını orada saçtı. Emeviler yıkılıp yerine Abbasiler geçince Abbasilerden ümitli olan İmam Halife Mansur zamanında Kufe'ye dönüp ilim irfanla meşgul oldu. Kısa zamanda bu ümitleri boşa çıktı. Abbasiler, Hz.Ali'nin evladlarına cephe aldılar. İmam Malik hazretleri,ehli beyte son derece bağlı idi. Abbasilere karşı isyan eden ehli beytten Abdullah bin Hasan ve oğullarının bu başkaldırısı destekledi. Halife Mansur, bu isyanı bastırdı ve İmam Malik'e işkence uyguladı. Kufe şehrinde halkın büyük sevgi gösterdiği İmam Azam Ebu Hanife'nin de kendisine ve develete karşı tutumunu öğrenmek amacıyla sadakatini kontrol için yeni kurulmakta olan Bağdat şehrine kadı olmasını istedi. Ebu Hanife kabul etmedi. Halife mutlaka bir vazife alması hususunda yemin edince Ebu Hanife, Mansur'un niyetini anladığı için "Bağdat'ın inşaatında tuğla hesaplarının kontrol işini" kabul etti. Halife ona Baş Kadılık vazifesini teklif etti. İmam almadı. Gerekçesini sordu. İmam Azam Ebu Hanife:"Kadı'lığa layık o olacak kimse senin aleyhine ve senin kumandanların aleyhine hüküm verecek cesarette birisi olmalıdır. Bu cesaret bende yok "dedi. Halife sordu: Peki sana gönderdiğimiz hediyeleri niçin kabul etmiyorsun?İmam buyurdu:"Siz bana kendi malınızdan değil, beytülmalden yani müslümanların malından hediye gönderdiniz. Benim müslümanların ortak malında hiçbir hakkım yoktur" dedi ve vazifeye layık olmadığını söyledi. Halife kızmıştı:"Yalan söylüyorsun. Layıksın" deyince İmam şu susturucu cevabı verdi:"İşte şimdi sen de benim hükmümü tasdik ettin. Eğer ben yalan söylüyorsam yalancı birini baş kadı yapmak caiz midir?Eğer doğru söylüyorsam olmayacağımı itiraf ediyorum,kabul etmen gerekir". Neticede Ebu Hanife Bağdat zindanlarında kırbaç altında şehit edilmiştir.

SÜNNETLİ Mİ? SÜNNETSİZ Mİ? ARAŞTIRMASI

Emevilerin sekizinci halifesi Ömer b.Abdülaziz raşit halifeler içinde beşinci sayılır ve kendisinden sahabe olmadığı halde radiıyallahu anh(Allah ondan razı olsun) diye anılır. Hz.Ömer efendimizin soyundan gelen bu halife iki buçuk sene hilafette kalmıştır.Yeni halifenin saltanattan değil ,ilk seferde olduğu gibi seçim usulü ile gelmesi hususunda fikir beyan edip Hz. Ebubekir efendimizin torunu Kasım'ı kendisi aday göstermişti. Emeviler saltanatın sülaleden gideceği endişesi ile halifeyi zehirleterek öldürtmüşlerdir. Ömer b.Abdülaziz, vergi vermemek için İslam'a giren Hristiyanların bu davranışı nedeniyle devletin gelir kaybına uğradığını belirten Mısır Valisine ihtar ederek "Peygamberler dini tebliğ için geldiler, para toplamak için değil" diyerek İslama girdiğini beyan edenlerden cizye alınamayacağını belirtti. Horasan Valisi de buna benzer endişelerini dile getirmişti. İslam'a girdiğini ifade eden Hristiyanların sünnetli mi, sünnetsiz mi olduğunun araştırılmasını istemesine şiddetle karşı çıkıp:Bir kimse ben Müslümanım dedikten sonra sünnetli mi? sünnetsiz mi? olduğunu araştırmak bize düşmez.Böyle bir şey yaparsanız halkı İslam'dan soğutursunuz.Eğer bu kimseler hakikaten Müslüman oldularsa elbette tahareti ve temizliği göz önüne alacaklardır.Sizin tahkikinize lüzum yoktur" demiştir

17 Kasım 2020 Salı

KIBRIS MARAŞ'DA PİKNİK

Bu hadiseyi siyasetçilerin kullanmasının ötesinde bir hakikat payı vardır o da;israfın büyüklüğüdür. 6 uçak ve 1 jet, günü birlik gidip gelmişler. Geçmişte Doğuda görev yapan üst rütbeli komutanların helikopterle ailesini pikniğe götürdüğü haberler görmüş ve üzülmüştük. Şimdi bu örneğin fersah fersah büyükleri tekrar edilmekte. Biz galiba yanlış yoldayız. Sahip olduğumuz dünya malları bizim mi? Yahut geçici olarak yer aldığımız bu dünya sahnesinin mülkü bizim mi? Hayır. Yerdekilerin ve göktekilerin sahibi Allah Teala'dır.O zaman tüm bize verilen, emanet edilen her şey O'nundur. Allah emanet ettiği kendi malının hesabını sormayacak mı?İşin dünyevi hesap boyutunu düşünmeyenler ahiret boyutu hususunda "niyetimiz şudur budur? diye nefislerinin kendilerini aldatmasıyla gaflet içindeler. Yumuşak yatakta yatan ben miyim? En pahalı meyveleri yiyen ben miyim? En konforlu arabalara binen ben miyim?Fatura ödeme derdi olmayan ben miyim?Verdiği nimetinden hesap soracak bir sahip vardır ve de hesabın bir kısmını bu dünyada soracaktır. Ancak Hak teala hesabı da bir vakte bağlamıştır(rehn etmiştir). O vakit gelmedikçe kimse bir şey yapamaz. Ne kadar acele etsek de. Ne kadar yalvarsak da.

15 Kasım 2020 Pazar

CİHAN DEVLET YIKMANIN HÜZNÜ

"Bir cihan devletini yıkmanın hüznü," hüznün baygınlık derecesi yok bizim aydınımızda. O hala neyi kaybettiğimizin farkında değil. Bir 23 Nisan çocuğu gibi mektep şarkıları söylüyor, hala kol sallıyor. Halbuki bu bir rejim meselesi değil ki. Cihan Devleti elden gitti. Ama bir cihan devletini yıkmanın hüznünü aramayın onda.Bulamazsınız. Oysa ki, Osmanlı ricalinde bu vardır. Son devrin büyük bestekarlarının ayinlerinde, saz eserlerinde, hatta şarkılarında hep hüzün tüter. Ben bunlardan bir tanesini hep içimde duyarım: "Yandıkça oldu suzan, kalb-i şeref-şanım.." Cumhuriyet aydını ise, bir cihan devletini yıkmanın nerede, bir devlet kurmanın neşesi ile mağrurdur. Halkın karşısına bu gurur ile çıkmaktadır. Kendisini, bu sebeple halktan alacaklı bulmaktadır Bir eski harap, iki odalı evi bile olsa insan bir gün olsun bunu burnunun direği sızlayarak hatırlar."Keşke satmasaydık" der, semtinden geçer, yolunu oraya düşürür. Yıkılmamışsa memnun olur.Sen ise,"Cihan Devleti"ni yıkmışsın. Baba evinin her bir parçası bir yerde kalmış, hepsi düşmemiş, hepsini sana düşman etmemişler. Sen devlet yıkmanın, hele böyle cihan devleti yıkmanın hüznünü hiç ama hiç duymamışsın. Ruhun kütleşmiş, duygusuzluğun cihan-alemi şaşırtmış. Hiçbir şey ole devam etmişsin Sen artık bundan sonra hiç bir asil duyguya yalan ol. Bu kadar kütleş, kütleştirilmiş vicdana hiçbir duygu sığmaz artık onun için "devlet yıkıcılığı" bu kadar revaç. Cumhuriyet aydın kafasında bir cihan devleti yıkmanın hüznünün buğusu bile yok. Ondandır bu duman"(Ergun Göze -Tercüman gaze6.1.1976

ABD DIŞİŞLERİ BAKANI NE MESAJ VERMEK İSTİYOR

On ülkeyi kapsayan ziyaretleri içinde Türkiye'de bulunan ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, Türkiye'de sadece Fener Rum patriği ile görüşecekmiş. Hiçbir resmi yetkili ile görüşmeyecekmiş. Bu konudaki talepleri geri çevirmiş. Bu bir tahriktir. Aşağılamadır. Ak Parti hükumeti bunu da sineye çekecektir. Bu aslında bir zillettir. Çünkü İzzet'i Hak Teala'da bulmak istemeyip Trump, Putin ve Merkel'de bulmak isteyenler süt dökmüş kedi gibi susacaklar. Özel ziyaretse; Patrik Amerika'ya gitsin. Ancak Bu ziyaret Ayasofya'ya karşı bir cevap anlamındadır. Anlayan olursa.

HAİN PATRİK GRİGORYOS

Osmanlı'ya ihanet eden bu patrik, Patrikhane kapısında boynuna ihanete ilişkin mahkeme kararı yazılarak idam edilmişti. Bu nedenle Fener Rum Patrikhanesinin bu kapısı asırlardır kapalıdır.ve bu kin içlerinde halen mevcuttur. Hain Grigoryos Rus Çar'ı Aleksandr'a yazdığı mektupta şu ifadeleri kullanmıştır: "Osmanlı'yı yıkacak en esaslı tahrip vasıtası, onları mazilerinden ve ananelerinden uzaklaştırmaktır. Asıllarından uzaklaştırıldıkları zaman, yeni bir istinat bulamayacakları ve sahip olduklarını tahmin ettikleri ise kendi derin mazileriyle kıyaslanamayacağı için bocalayacaklar ve yıkılmaları çok kolay olacaktır"

OSMANLI'YA HASRETLERİNİ DİLE GETİRENLER

Türk hakimiyetinin sona erişinden yüz elli yıl sonra bir Yugoslav tarihçisine "İmparatorluğumuz yıkılmadan önce ne kadar mesut ve haysiyetliydik? dedirten kudret nedir? "Bizi bıraktığınız için kabahat sizdedir? diyen Yunan ateşesine bu sözü kim söyletir? Yunanistan'la mübadele edilen Anadolu Rumları niçin "Gavur elinde kaldık " diye şikayet ediyorlar? Gül baba türbesi önünde milletinin kaderine ağlayan Macar tarihçisi,"Arap birliği sadece Türkler zamanında vardı" diyen Lübnanlı tarihçi,"Türklerle birlikte huzur ve bereket de gitti" diyen Yemenli, Osmanlı valilerini Evliya mertebesine çıkartan Bağdatlı, Türkler geliyor diye evine Türk bayrağı çeken Suriyeli hangi hasreti dile getiriyor?

PEYGAMBERİMİZ BİZE MİSAFİR GELSE

Ey ümmetim! Bir gün bir gece sizde misafir olmak istiyorum, hayatınızı, ekonominizi, siyasetinizi, ailenizi, çocuk eğitiminizi, ahlakınızı görmek istiyorum diye buyursa… Sonra şehirlerimizi ve sokaklarımızı gezse Rasûlullah (s.a.s.). Her köşe başında açtığımız tekel bayileri görse, bize kötülüklerin anasıdır, uzak durun diye emrettiği içkinin bakkallarda bile satıldığını görse, fabrikalarının ve meyhanelerinin açıldığını, içkiden vergi alınıp bütçe yapıldığını görse… Sonra yürüse Rasûlullah (s.a.s.) her caddede açılan TOTO-LOTO bayilerini görse, kumarı millileştirip, Milli Piyango’ya çevirdiğimizi görse… Hiç utanmadan sıkılmadan Sayısal Loto çekilişini besmele ile yaptığımızı ve bunu da canlı yayınlarda yayınladığımızı görse… Yürüse Efendimiz (s.a.s.) sokaklarımızda, her çeşidi ayaklarımın altıdadır diye buyurduğu faizin her köşede bir faizli banka olarak geri döndüğü evlerimizi, arabalarımızı faizle aldığımızı, düğünlerimizi faizle yaptığımızı görse, ekonomimizin faize dayandığını görse… Her şehirde özel zinahaneler açıldığını, zinanın suç bile sayılmadığını, zinadan vergi alındığını, resmileştiğini, kurumsallaştığını, reklâmının yapıldığını görse Efendimiz… Allah’ın Kur’an’da helak ettiğini bildirdiği Lut kavminin işlediği günahları işleyenlerin dernekleştiğini, özgürlük ve hürriyet adı altında sokaklarda yürüyüş bile yapabildiğini görse Efendimiz… Sonra evlerimizi görse Rasûlullah (s.a.s.). Her akşam eşimizle, kızımızla, oğlumuzla ailecek izlediğimiz dizilerimizi görse, girdiğimiz internet sitelerini, abone olduğumuz YouTube kanallarını, takip ettiğimiz sosyal medya hesaplarını ve Youtuberları görse Efendimiz… Boşanma oranlarımızı, dağılan yuvalarımızı, ortada kalan çocuklarımızı, huzur evlerine terk edilen ana-babalarımızı, akraba ilişkilerimizi görse Efendimiz…ünü görse… Sonra ekranlarımızı görse Rasûlulllah (s.a.s.). Boşanmayı ve aldatmayı meşrulaştıran dizilerimizi, her türlü sapkınlığı normalleştiren kadın ve magazin programlarımızı, bütün haramları sıradanlaştıran yarışma programlarımızı, yalan, iftira ve algıya dayalı haber ve tartışma programlarımızı görse Efendimiz… Dışarıda savaştığımızı söylediğimiz yedi düvelin tüm kültür ve ahlaksızlığını içeride TV’ler ve diziler aracılığı ile kendi nesillerimize dayattığımızı görse Efendimiz…Sonra çocuklarımızı görse Rasûlullah (s.a.s.). Marka başörtüleri, siyah gözlükleri, yüksek topukları ve lüks jipleriyle gecelere akan, bir konser biletine milyarlar saçan, hiçbir tesettür defilesini kaçırmayan… Pahalı telefonlarıyla TikTok videosu çeken, tüm özel hayatlarını Instagram’a açan, köşklerde “BabyShower” mevlitlere oluk oluk para akıtan, düğün sonrası “AfterParty’leri” ihmal etmeyen tesettürlü kızlarımızı görse Efendimiz…Sonra kanunlarımızı görse Rasûlullah (s.a.s.).Yönetimimizin Fransız laiklik hukukuna, ticaretimizin Alman borçlar hukukuna, yargımızın İtalyan ceza hukukuna, evliliğimizin İsviçre medeni hukukuna göre olduğunu görse Efendimiz… Bize iki büyük emanet olarak bıraktığı Kur’an ve sünnetin tek bir emrinin bile ne bir kanun ne de bir yasada yer almadığını görse… Sonra madde bağımlısı olmuş Müslümanlarımızı görse Rasûlullah (s.a.s.). Makam arabasız, sekretersiz, özel kalemsiz, korumasız yaşayamayan, VIP umreden aşağı kabul etmeyen, Zemzem Towers’dan aşağı konaklamayan, rezidansların ve özel güvenlikli sitelerin dışında yaşayamayan, yurtdışı tatillerini ihmal etmeyen, sadece zenginlerle oturup kalkan ve bu dünyayı küçük bir cennete çevirmeye çalışan konfor ve madde bağımlısı Müslümanları görse Efendimiz...Sonra camilerimizi görse Rasûlullah (s.a.s.). AVM’lerin, siyasi parti toplantılarının, mitinglerin, stadyumların, konferans salonlarının, çarşıların, pazarların dolu ama camilerin boş olduğunu görse Efendimiz…Sonra kendimizi nasıl kaybettiğimizi görse Rasûlullah (s.a.s.). Hedef ve ideallerimizden nasıl vazgeçtiğimizi, adaletimizi, merhametimizi, ahlakımızı ve değerlerimizi nasıl ihmal ettiğimizi, dünya ve dünyalıklar için kardeşliğimizi nasıl katlettiğimizi, mal, makam, mevki ve servet peşinde nasıl da birbirimize düştüğümüzü, paramparça olduğumuzu ve eridiğimizi görse Efendimiz…

FARKLI BİR SADAKA

Ulbe bin Zeyd de (r.a.) sahabenin gariplerindendi. Bir sefer öncesinde infak ve sadaka emri gelince o da Allah için bir şeyler yapmak istemişti. Ancak verecek bir şey bulamayınca, “Ben de bu yolda canımı ortaya koyar orduya katılırım” diye düşünmüştü. Ancak bu sefer de cihada çıkacak binek ve gerekli teçhizat bulunamamıştı. Bu durum karşısında Ulbe bin Zeyd çok üzülmüş ve kahırlanmıştı, “Allah yolunda muhakkak benim de bir şeyler yapmam gerekir” diye çırpınıp duruyordu. O kadar üzülmüştü ki gece gözüne uyku girmedi. Kalkıp tenha bir kenara çekilip ağlamış ve o gece namaz kıldıktan sonra ellerini açarak, “Ey Allah’ım! Sen cihadı emrettin ve insanları ona teşvik buyurdun. Ancak cihada gitmek için bana bir mal vermedin. Resûlünün elinde beni bindirecek bir imkân da yoktur. Ama ben de senin için bir şeyler infak etmek istiyorum malım da canım da namusum da bana yapılan her zulmü, yani kimde hakkım varsa tüm haklarımı senin yolunda infak ediyor ve Müslümanlar için helâl ediyorum, benden de bunu infak olarak kabul buyur” demiş ve sonra halkla beraber Resûlullah’ın (s.a.s.) ardından sabah namazına katılmıştı. Namazdan sonra Hz. Peygamber, “Bu gece sadaka veren nerededir?” diye sormuş. Kimse cevap vermediğinden, bir daha, “Bu gece sadaka veren kimse ayağa kalksın” deyince Ulbe (r.a.) çekingen bir halde ayağa kalkarak durumu kendisine anlatmış, Hz. Peygamber, “Müjdeler olsun. Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki senin sadakan, kabul edilen sadakalar arasına yazıldı” buyurdu. Ulbe bin Zeyd’in (r.a.) ve onun gibi birçok sahabenin bu kutlu müjdelere muhatap olmasının asıl nedeni malları, mülkleri, makamları değil bildiklerini büyük bir ihlâs ve samimiyetle uygulama niyetleri ve dertleridir.

14 Kasım 2020 Cumartesi

TERZİ HALİL YAHUT NAMI DİĞER HALİL KAİNAT

Necib Sultanım anlatmıştı. Dörtyol'da vaktiyle terzilik yapmış sonra elbiselerine yamalık yaparak adını deliye vurmuş bir zat yaşardı. Kendisine Halil Kainat demekte idi."Kainat makamında" olduğunu ifade eden bir başkası ile tanışmıştım dedi baba efendi. İlçede gezerken bana uğrar. Parkta, camide karşılaştığımızda ben saygı gösteririm. Bazı insanlara borç para verirdi. Bir gün rüyamda geldi ve beni evine davet etti. Pencere'den baktım yağmur yağmakta idi. Tekrar yattım yine rüyama geldi ve evime gel dedi. Yine uyandım dışarıda yağmur devam etmekte idi. Üçüncü kezde aynı rüyayı gördüm. Rüyamda "Ben senin evinin yerini bilmiyorum dedim. Bana evini gösterdi. Sabah vakti uyandım kahvaltı yaptıktan sonra çarşıya gittim, evini buldum, kapıyı çaldım, içeri girdim. Alt katta yalnız bir odada oturmakta idi. Önünde en az beş kişinin doyabileceği ölçüde kahvaltı tepsisi var idi. Davet etti. Ben kahvaltı yaptığımı söyledim ve bekledim. Rüyamda beni çağırdın buyur dedim. Bana baktı ve doğru olanı söyledi:Benim haberim yok. Ruhaniyet yapmıştır.dedi."Midem benim emrimde" der idi. Hakikatten o kadar yemeği yedikten sonra acıkmak mümkün değildi. Dedim ki efendi, şu deliliği ortadan kaldıralım, pantolon ve ceketlerdeki şu yamaları sökelim, adını deliye çıkartmışsın, sen rahat ediyorsun ama çocukların rahatsızlık duyuyor dedim ve ikna ettim. Kumaşçıya gittik bir hazır ceket aldı. İki pantolonluk kumaş aldı. Parası benden çıktı. Hak Teala manevi durumunu bana seyrettirdi.Bir yere gelip takılmıştı.

COMTE'A YA GÖRE İNSANLIĞIN TEKAMÜL MERHALELERİ

Batı düşüncesin yön veren maddiyatçılardan Comte'a ya göre insanlık üç merhalede tekamül etmiştir: 1-Teolojik merhale:İnsanlık dinin tesiri altındadır.Peygamberlere ve evliyalara inanır. 2-Metafizik merhale:Bu merhalede hadiselerin cevheri, akıl yolu ile aranır.Akılla nakil çatışır. 3- Pozitif merhale:bu sonuncusu;ilmi merhaledir.artık dini ananeler katı bir nass olmaktan çıkmış, tarihi inkişafın canlı bir ifadesi olmuşlardır

DİN DÜŞMANI BİR KEFERE:ABDULLAH CEVDET

Muhafazakar ve dindarlıktan öte din adamları yetiştiren bir ailenin çocuğu olan Abdullah Cevdet bir uçtan diğer uca öyle atlamıştır ki hayrettir. Abdullah Cevdet adi bir jurnalcı olarak İsviçre'den sınır dışı edilmiş bir insandır. Avrupa'da beraber göründüğü arkadaşlarına, padişahtan hatırı sayılır bir makam kopartınca ihanet eden bir adamdır. İngiliz muhipler cemiyetinin en itibarlı azası da ondan başkası değildir. Ve Abdullah Cevdet, Latin harflerini kabul etmemiz gerektiğini ilk savunanlardandır. Bu adamın en büyük hedefi ve ideali "halk arasında dinin nüfuzunu kırmaktı. İşte bu sıfatlarının yüzünden olsa gerektir ki Süleyman Nazif, onun hakkında yüzünün çopurluğunu ima ederek şöyle söylemiştir:"Cenab-ı Hakk, onun yüzünden hayayı tırnakla kazımıştır" Lafına esirgemeyen bir gazeteciye şöyle yakınmıştır:"Bak şu başıma gelen mürettip hatasına. Ben bu milletin öksüzüyüm diye yazmıştım; öküzüyüm diye çıkmış" Süleyman Nazif taşı gediğine koyar:"Ayol buna hatayı mürettip değil, savab-ı mürnettip denir" Abdullah Cevdet öldüğü vakit cenaze namazının kılınıp kılınmayacağı tartışılmıştır.Kalabalığın içinde bulunan bir kominist birisi bağırır:"Bu adam dinsizdi,İslam dışındaydı, namazı kılınamaz":Tartışmalar arasında namaz kılınır.İlahi bir tevafuk ki tüm cenaze arabaları meşgul olduğundan cenazeyi taşıyacak araba bulunamaz.Fener Rum Patrikhanesine telefon edilir ve bir cenaze arabası istenir. Ve haçlı cenaze arabasıyla mezarlığa götürülür. Abdullah Cevdet'in fikridir: Türk ırkını ıslah etmek için Macaristan'dan damızlık erkek getirelim.

ZİYA GÖKALP'İN ÖLÜMÜ

Ziya Gökalp'in İstanbul Fransız hastanesinde ölümü ile alakalı olarak Necib Fazıl Kısakürek bir hatıra nakletmiştir: Ziya Gökalp'in Allah'a karşı tavrına ait bir müşahede. Tarihin ve kimsenin bilmediği bir hadise. Benim kırk yıllık hatıram. Bundan 40 küsür yıl önce, Abdülhak Hamit'in evinde bir hanımefendi ile tanıştım. Bu hanımefendi, ömrü Avrupa'da geçmiş, ne Ziya Gökalp'i tanır, ne Türkiye'yi ve Türk edebiyatını züppe Avrupalılaşmış bir kimse. Kimsenin kastla ne lehinde olabilir, ne aleyhinde. Ben Abdülhak Hamit'e Ziya Gökalp'ten bahsederken birden doğruldu ve aynen şunları söyledi: "İstanbul'a gelişlerimden birinde hastalandım ve Fransız hastahanesinde yattım. Bitişiğimdeki odadan garip sesler geliyordu. Kim olduğunu, bu sesleri çıkartan hastanın kim ve ne olduğunu sordum."Meşhur ziya Gökalp" dediler. Mebusmuş. Profesörmüş, ismini bile yeni duyuyordum. Öldüğü gece başını duvarlara vurarak sabaha kadar, Allah'a en galiz kelimelerle sövdü. O kadar fena oldum ki, bu hal karşısında odamdan çıkıp başka bir yere sığındım. Öğrendiğime göre Allah'a inanmazmış. Hem Allah'a inanma hem de O'na söv. Duyulmamış, görülmemiş şey" Bu ifadelerden sonra Necib Fazıl'ın hükmü: "Din ve İslam düşmanlığına, Ziya Gökalp'in bizzat eserleri şahitti. Fakat o kadının şehadetinde de kahraman sanılan zatın ruhundaki hastalığa ait korkunç bir delalet tütüyordu"

SOKRAT'IN METODU

Sokrat'ın metodu sormak imiş. Ancak bazı insanlar vardır ki sormaksızın anlatmakmış. İkinci tipler başkalarının düşüncesini dinlemezler. Dinler gözükseler bile bir noktadan sonra kendi fikirlerini anlatmaya başlarlar, bu bir tür hastalıktır.

ZİYA GÖKALP

Her iki dede tarafından müftü bir ailenin çocuğu olmasına rağmen ailesinden nasip alamayarak Batılı bir şekilde can veren ve Osmanlı'nın yıkılma sebepleri arasında sayılan ırki unsurları öne çıkartan ,İttihat ve Terakki'nin fikir babalığını yapan ve dine karşı tutumlarında Mustafa Kemal'in de izinden yürüdüğü Diyarbakırlı bir Kürt olmakla birlikte bu kimliği sonradan üstünden atan ruhi çalkantı içinde kalan bir şahsiyet. Lozan anlaşmasını müteakip Diyarbakır mebusu seçilerek inkılaplara düşüncesini kattı. Atatürk inkılaplarına düşüncesiyle öyle katılmıştı ki, Mustafa Kemal kendisi hakkında "fikir babam" demiştir. İsmi çok bilinmesine rağmen maalesef fikirlerinin bir kısmı deşifre edilip büyük kısmından söz edilmeyen şahsiyet.Eğer bu gün o kapatılan kısımlar açıkça deşifre edilse İslam'a inanmış insanımızın nazarında pul kadar değersizleşeceği şahsiyet. Dr.Abdullah Cevdet gibi ateistlere tilmiz olup Avrupalı Tanrıtanımazları üstad kabul etmiştir. Selanik'i mesken tutan Osmanlıya ihanet edenlerin içindedir. Siyasi inkılabın  yanında içtimai inkılap olan eski hayatın beğenilmeyerek yeni bir hayatın varlığını tesis etmekle ömrünü tüketenlerdendir. tabi ki bu yeni hayatta örnek batıdır. Doğumunda kendisine verilen Mehmet ziya isminden "Mehmet"i atarak Gökalp'ı tercih etmiştir. Zaten İslami bir kesim içinde doğup büyüyenlerin ruhi boşlukları çok derin olup "Mehmet" ismi dahi onu rahatsız etmiştir. Netice itibarıyla ziya Gökalp'e "Siyasi Türkçü" demek mümkündür. Ergün Göze'nin tespiti şu şekildedir:"Ziya Gökalp ittihat Terakki'nin hocasıdır. Osmlanlı İmparatorluğunu tasfiyeye götüren İttihat Terakki'den tarih bir gün hesap soracaktır.Bu işin fikri planda muhatabı Ziya Gökalptır" ziya Gökalp, dinsiz Abdullah Cevdetin fikirlerinden etkilenerek intihar girişiminde bulunur. Kurşun alın kemiğini deler içeride kalır. Beyne zarar vermemiştir. Ancak çıkartılamaz. Ameliyatını bir Rus doktorla beraber Dr.Abdullah Cevdet yapar ve alnındaki dikişi haç işaretine çevirir.

AKSIRMAK VE ESNEMEK

Aksırmakla alakalı hadis-i şerif şöyledir. Ebu Hüreyre (r.a)'dan rivayettir. "(Kulun medarı sıhhat ve hiffeti olan )aksırığa Allah muhabbet eder. (eser-i gaflet olan) esnemeği defena görür. Ey Müminler! Sizin biriniz aksırıp Allah'a hamd ederse onun "Elhamdülillah" dediğini işiten her müslümana "Yerhamükellah di(ye mukabele etmek)aksıran her mümin için (yehdini ve yehdikümüllah demek)hak olur. Esnemeye gelince, şüphesiz o, şeytandandır. Biriniz esnemek hali geldiğinde gücü yettiği derecede onu gidermeye çalışsın! Çünkü biriniz esneyip (ha) diye ağzını ayırınca) onun gafletine şeytan güler"

ERENLERİN NAMAZI

Rivayet edilir ki Seyyid Ahmet Rifai hazretleri bir sabah namazında camide bir imama uymuş sabah namazı kılınmış. İnsanlar gitmiş hazret halen namazda. Öğle cemaat gelmiş imam vakit namazını kıldırırken hazret namazda onlara uymakta bu şekilde ikindi, akşam yatsı ve ertesi sabah namazını kılmış. Selam verildikten sonra İmam, Hazret'e sormuş:Sen dün sabah namazında durdun şimdi selam veriyorsun" deyince hazret:Ben hiç farkında değilim. Ben bugün sabah namazına durduğumu biliyorum" demiş. Veysel Karani hazretlerine sormuşlar: Sabaha kadar namaz kılmaya nasıl takat getiriyorsun? Hazret:Rüku ve secdede üç sefer Sübhane Rabbiyel a'la, Süphane Rabbiyel azim" denilmesi lazım, ben bunları zor kavuşturuyorum hemen sabah oluyor.

ŞEYTANIN NAMAZDAN ÇALMASI

Şeytan namaza duran kimsenin etrafında dolaşır. Ona bir takım vesveseler verip namazdaki kimsenin başını sağa sola çevirmesini temin eder. Secde yerinden başka yere bakma duygusu verir. Bu şekilde namazdaki kimsenin sevabını çalar. Namaz kılanın acele acele secde yerine başını değdirip kaldırması da bu şekilde namazda noksanlaştırmadır. içinde sürekli aynı yeri mekan edinmekte kerih görülmüştür.

AVAM'A CAİZ, TAKVA EHLİNE CAİZ OLMAYAN ŞEYLER

Bunlar on adettir. 1- Şaraphaneye üzüm vermek. 2-Hayvanları kısırlaştırmak 3-Av Yapmak 4-At'a katır doğurtturmak buna benzer fetvalar vardır.Şeriat ehline helal, müttakiye(takvaya) tarikat ehline küçük günah, hakikat ehline büyük günah, marifet ehline küfürdür

AŞK İLE YAPILANDA HATA YOKTUR

Cephede Efendimiz (sav)'e sahabeye(mücahitlere) namaz kıldırmakta idi. Naziat suresinin 23-24 ayetini okuyunca (Firavun adamlarına:Ben sizin a'la olan rabbiniz? ayeti geçince namaz safları arasında bulunan Hz.Ömer efendimiz tam bir huzur hali ile kendinden geçmiş vaziyette kılıcını çekerek ve saflar arasında dolaşarak avazı çıktığı kadar yüksek sesle:Vallahi ben o zamanda olsa idim bu kılıçla onun başını keserdim diye bağırmaya başladı.bir zaman sonra normale dönüp namazda olduğunu hatırladı kılıcını kınına koydu ve tekrar saftaki yerine geçti.Efendimiz cemaatle namazı bitirince bir kısım kimseler "Ömer bugün bizim namazımızı fesada verdi"deyince Cebrail (a.s) geldi:"Bugünkü namazınızın kabul olmasına sebep ; Ömer'in kendinden geçip Allah Teala sevgisinden, korkusundan ne yaptığını bilmeyip "Vallahi ben o zamanda olsam bu kılıçla onun başını keserdim" demesi Allah Teala'nın hoşuna gitti ve yanında en makbul oldu.buyurdu

ÜÇ ADIMDA HAKK'A ULAŞMA YOLU

Bir Zata sormuşlar: Hakk'a nasıl vasıl oldun? Hazret cevap vermiş:Üç adımda. Bir adım attım, dünya arzularını terk ettim.Bir adım daha attım ahiret arzularını terk ettim. Üçüncü adımda Hakk'a vasıl oldum. Böyle kimse dünya malına çalışmaz değil, kalbinden dünya sevgisini atar.İnsanlarla konuşurken kalbinden , gönlünden Allah Teala korkusu, sevgisi çıkmaz.Ancak bir kimse tenhaya (uzlete) çekilirse bu huzuru tutturması kolaylaşır. Hz.Ömer efendimiz Hz.Veysel Karani'ye üç soruyu üst üste sorunca "Sen beni hakikat aleminden geri bırakıyorsun" buyurdu.Bu hususta Seyyid Nizamoğlu hazretleri şunları buyurmuştur: *Elden kor mülk ile malı, terk eder ehli ıyalı *Mevlası ile olur hali, Hakk'ı seven aşıkların *Dünyaya bakmaz gözleri, Zikrullah olur sözleri *Topraktır yerde yüzleri, Hakk'ı seven aşıkların. *Evliya durur her biri, Ne gılman ister ne huri. *Maksatları Hakk didarı, Hakk'ı seven aşıkların *Seyyid Nizamoğlu yine, Hakk'a gider döne döne, *Kul olmuşlar yana yana, Hakk'ı seven aşıkların

13 Kasım 2020 Cuma

AŞK YOLUNUN CİLVELERİNDEN

Herkesin aşık olduğu birisinin aşk yolunda saçını ağarttığı bir ihtiyar dedi ki"Ey Peri, bütün akıllılığıma rağmen senin yüzünden adım deliye çıktı. Lütuf gözünü açıp halime bir bak.üzüntü pasını gönlümden sil "dedi. Taze genç , kocamış ihtiyarın halini görünce onun nefesinden doğruluk kokusunu duymadı. dedi:"A dağınık bakışlı ihtiyar, yüzünü arkaya çevir de bak. Orada bir gül yanaklı var ki, dünya onun yüzünden dolayı gül bahçesidir. O gökyüzünün güneşi gibidir ben ise ay'ım. Ben onun en değersiz kölesiyim o ise şahımdır. Aşıklar onun güzelliğine bakınca, ben kimim de benim adımı ansınlar?" Zavallı ihtiyar orada kim olduğunu görmek için o yöne bakınca o güzel dedi ki:"Bizimle sevda yolunu tutanın, başka yere bakması layık değildir.İki görme adeti hevestendir. Aşkın kıblesi tekdir, o kadar" Tasavvufta muhabbet kişinin şeyhine olmalıdır. Bu muhabbet bölünürse insan yol alamaz. Bazen şeyhler başkalarını metheder ki acaba müridin gönlü oraya gidecek mi diye.Eğer müridin gönlü oraya kayarsa kayıp etmiştir.Hak Teala miraç esnasında Efendimiz (sav) için :"MA ZAĞAL BASARU"-onun Gözü kaymadı" buyurmuştur. Derlerki o esnada etrafta o kadar güzellikler vardı ki Efendimiz hiçbirisine iltifat etmedi sadece Hakk'a nazar ederek yürüdü. Tasavvufta da denilirki ucu sivri kazık yere çakılırsa dik durur. Ancak çatal olan bir kazık yere batmaz. Çataldan kasıt, gönlünde ikinci bir sevgi bulunan demektir.

12 Kasım 2020 Perşembe

İMAMIN NAMAZDA YANILMASI

İmamın cemaate namaz kıldırırken yanılması cemaat içindeki kalbi bozuk insanlar sebebi iledir. diğer sebep ise cemaatin içinde çok büyük bir zat vardır onun manevi ağırlığı etki imamı yanıltır. Mesela : Mehdi zuhur edince hoca yanılır, hutbeyi okuyamaz. İçinizde mehdi var, Onun manevi ağırlığı bastı. Mehdi kimse gelsin (hutbeyi okusun) namaz kıldırsın diyecek ve mehdi gelip (hutbeyi okuyup) namazı kıldıracak"(İmam Şarani"Ölüm-kıyamet-ahiret" hadis no 925)