28 Kasım 2021 Pazar

ATEŞ EMİRLE YAKAR

 Muhyiddin İbni Arabi hazretleri zamanında , ateşin yakmama durumunu bazı ulema "Bu ateş insanın nefsinin ateşidir.istendiğinde söner " diyerek tevile çalıştığında İbni Arabi hazretleri" Tevil de hakk, zuhur da Hakk'dır.ateş emirle yakar" buyurmuşlardır

Rifailerin ateşle oynamaları "Ya ateş soğuk ol" emri Allah'dan gelince ,ateşin yakıcılığı kaybolur. 

DÜNYEVİ MADDİ KAZANÇLAR

 Dünyaya ait maddi kazançlarımız için "Bir kadehtir, dolaşır elden ele" dizesiyle bir şarkı sözü olarak anlatılır.Bugün sıfır konumda inşa edilen bir bina 50 yıl sonra tamamen eskimiş bir yapı olarak gözden düşer.Ve nesiller değişmekle bu bina mirasçılar tarafından satılır yerine bir başka bina ve bir başka sahip gelir.Kadeh, el değiştirmiştir.

BÜYÜMÜŞ ÇOCUKLAR-GELİŞMİŞ OYUNCAKLAR

 Dünyada yaptığımız her şey bir oyundur.İnşa edilen fabrikalar ne kadar büyük olursa olsun büyük bir oyuncaktır.İnsan yaşlansa'da işin hakikatını kavramadığı sürece sadece yaşlanmış bir çocuktur.Kemale ermiş olanlar bu oyuna iltifat etmezler.Bunlar ricali gayb dairesine girmiş kemalat sahipleridir.Bizim yaptıklarımızı reddetmezler ancak değer de vermezler.Dünya hayatında çocuklar yapar, büyükler sefasını sürer.Bu nedenle büyükler, çocukları teşvik eder.

İnsan dünyayı terk ederken hiçbir şeyi götüremez.Peki bu mallar hani bizim di?

27 Kasım 2021 Cumartesi

SATRANÇ OYUNU

 Dünya hayatının bir oyundan ibaret olduğu "vahdet oyunu" tabiriyle anlatılır.Allah bu oyunu kendi kendiyle oynarken kimimiz piyon, kimimiz de at, fil,kale veya vezir yapmıştır.Oyunun taraflarından biri madde alemi, diğeriyse mana alemidir.ve bu durumda , şahlardan biri dünya aleminin diğeri ise mana aleminin, gayb aleminin şahıdır.Birinci şahın temsilcisi Hazret-i Peygamber, ikinci şahın temsilcisi ise Hz.Allah'dır.Diğer bütün taşlar bu iki şaha hizmet için yaratılmıştır.Alemi gaybtakiler mülkiyet aleminin , diğerleriyse onun aynası olan Muhammediyet'in hizmetindedir. Bu alemde muhammed'e itaat edenler de aslında "Allah'a itaat Resulü'ne itaattır"(4-59,5-92)ayeti gereğince Allah'a itaat etmiş olurlar.Durum böyle olduğu halde Allah, Allah'lığını Hz.Muhammed'e bile vermemiş  olduğu,Resulullah'ın dilenden "Ben de sizin gibi beşerim" sözüyle bildirilmiştir.

Dünya hayatı satranç oyununa benzer.Her taşın hareketinin ayrı bir manası vardır.Piyon kendi gayreti ile en üst makama çıkabilir,Vezir olur.Piyon bu payeyi , kendi gayreti ile kazanmıştır."Kulum bana nafile namazlarla yaklaşır" hitabı, en küçük paye verilen piyona hitaptır.

YAŞAM BOYUTLARINA GİRİP ÇIKMAK

 Yaşam boyutları arasında insan elbise değiştirebilir mi? Bu hususta yaşanmış hadiseler var ancak izahı yoktur.

Güngör .... isimli bayandan nakledilmişti:Siyah bir köpeğimiz vardı.Bir gün köyde komşular arasında bir düğüne giderken köpek önümüzde gitmekte idi.Birden köpek şekil değiştirdi düğün evinde çalınan davul eşliğinde oynayanların arasına karışıp insan şeklinde oynamaya başladı.Düğün bittikten sonra köpek bizden önce eve gelmiş bir toprak yığınının üzerinde uyumakta idi.Ben gayri ihtiyari"Düğünde o kadar oynarsan, yorulursun" dedim.Bu sözden sonra köpek kayboldu ve bir daha görünmedi.

Hatay Dörtyol'da türbesi olan Seyyid Ali baba hazretlerinden dinlemiş olan birisi anlattı."Bir ağa ismiyle bilinen birisi var imiş.Bu şahıs bir kedi kılığında ziyafet verilen bir meclise gelmiş ve sofranın yanında durmuş.Bu hali müşahede eden Seyyid Ali baba hazretleri ,gayri ihtiyari olarak sofra sahibine "Mestan Ağa'ya da bir kaşık verin" demiş.(Bu hadise tersi de olabilir.Adı mestan olan bir kedi, bir ziyafet sofrasına insan kılığında gelince Hazret bunu söylemiş olabilir).O tarihten sonra artık Kediyi gören olmamış.

Kahramanmaraşta MHP milletvekilliği yapmış Özbaş ailesinden avukatlık yapan bir zatın halası yahut teyzesi için anlatılan bir hadise vardır.Sülalede Seyyidlik olduğundan Beyi bir anda pencereden uçarak karısının içeri girdiğini müşahede eder."Nerden geliyorsun?" diye sorguya çeker.Kadın, bu hususta kendisini zorlamamasını beyine söylesede adam ısrar eder.Bayan tekrar:"Beni sonra kaybedersin, göremezsin" dese de adam nereye kaybolacaksın, kapı pencere kapalı" dediği anda kadın kaybolur ve bir daha hiçbir haber alınamaz.

Tüm bunlar yaşanmış hadiseler olup,akıl boyutunda izahı yapılamaz.

İNSANIN DÜNYAYA GELİŞ NEDENİ?

 İnsanın dünyaya geliş nedeni , dünyanın kemalat yeri olmasıdır.Her ne kadar ruh beden içinde bir hapishanede ise de ruhun erginliğe ulaşabilmesi için bu sıkıntıyı çekmesi lazımdır.Nasıl ki meyve güneş görüp onun ısısı ile yanmadıkça olgunlaşamıyorsa ruh da böyledir.Sıkıntı, çile ve cefa ruhu olgunlaştırır.Kim fazla çile çekmiş ise onun ruhunun kemalatı artmış demektir.

Bir insanın kemale gelmesi, yani insanı kamil olması , miraç etmesidir.Çünkü Allah ona, kendinden Kendi'ni, yani aslını buldurmuştur..Bulunan yine Allah'Dır.Kemale gelen bir insan, diğer insanlar gibi gökte taht kurup etrafa emirler yağdıran bir Allah aramaz.

Allah, insanın Kendi'ni bulması için içinden bir dürtü,dışından ise bir mürşit şeklinde tecelli eder.

İnsan hem başlangıç hem de sondur.Bitki dünyaya tohumla gelir.ancak tohumla gömülüp yeniden gelir.

25 Kasım 2021 Perşembe

DEVRAN

 İnsan öldükten sonra gömülür ve toprakta çürüyüp toprağa karışır.Bu toprakta bitki yetişir ve bitkiyi hayvan yahut bir insan yer.Her iki durumdada toprak olanın yine insana yani aslına kavuşmasına Revran-ı Kebir denir.Bu devrandan sonra oluşan kişi kendini Allah'a kurban ederse , o zaman aslına kavuşmuş olur.Aksi halde ruhu dirilmemiş olacağı için o toplandığı kimse ile birlikte yeniden toprak olacak  ve yeni bir devrana girecektir.işte "misli gazel" denilen olay budur.

Hayat denen şey gelip gitmekten iibarettir.Gelenlerin kimi az kalır, kimi çok kalır, kiminin devri büyüktür ve uzun sürede tamamlanır, kiminin ki ise bunun tersidir.Her halükarda hayat öbür alemde devam edecektir.

24 Kasım 2021 Çarşamba

BOĞAZ TOKLUĞUNA İŞ TEKLİFİ

 Hatay Dörtyol'da 1984 yılında dünyasını değiştiren Seyit Ali baba hazretlerine prostat ameliyatının akabinde 4 yılı aşkın bir süre Ali Vehbi KESER bakmıştı.Hazret, bahçeye kurdurduğu bir hayme içerisinde ömrünü tamamladı.105 yıllık ömründe hep oruçlu idi.Kendisine hadimlik yapan Şeyh Ali keser efendiye rüyasında şöyle denir:"Boğaz tokluğuna çalışmak istermisin?".Ali Efendi bu teklifi kabul etmiş olacak ki Seyyid Ali Baba hazretlerinin hizmetini 24 saat ailesi ile birlikte deruhte etmiştir.Seyyid Ali baba hazretleri 105 yaşında vefat etmiş ve son dört yılında uzun oturduğu bu hayme içine (vefat ettiği yerde) sırlanmış ve mezarı türbeye çevrilmiştir.

OLDUM DİYENİN

 "Oldum" diyenin mutlaka bir üstü vardır.Ama "öldü" denirse mesele biter. "Oldum" diyen herkesin zevkinin kendisine uymasını bekler, ancak bu mümkün olmaz.Bu nedenle sıkıntıya girer.Ama "Öldüm" diyen , herkesin z evkine uyduğu için hiç sıkıntıya girmez

23 Kasım 2021 Salı

"SARMISAK YİYEN MECLİSİMİZDEN UZAK DURSUN"HADİSİ

 Efendimizin bu hadisini fiziksellikten öte bir başka şekilde de anlamak gerekir.Çünkü Sarmısak ,insan bedeninde kötü huyu temsil eder.Bu hadiste sarmısak yahut kokusu suçlanmamıştır.Kötü huy toplumu rahatsız eder huzurunu kaçırır.Cemiyetteki kavgalar ,dövüşler, harpler ve dargınlıklar hep kötü huydan kaynaklanmaktadır.

NÜKTE

 Bir Cami imamı ile bir alkolik aynı anda bir mürşitten el isterler.Hazret önce onlarla konuşup kim olduklarını öğrenir sonra imama meyhaneye, alkoliğe de günde beş vakit camiye gitmesini söyler.Adamlar bunun tersi olsa daha iyi olmazmı diye itiraza yeltenince , mürşit "Zaten öyle yaptığınıza göre bana niçin geldiniz?" der.

Burada mürşidin yaptığı, kişinin alışkanlıklarını , ona zıt alışkanlıklar kazandırarak yok etmektir.Yoksa doğru yoldan çıkartmak değildir.

HUY DEĞİŞİMİNDE MÜRŞİTLERİN ROLU

Bazı insanlar "şu huyumu sevmiyorum" derler o huyu atıp ondan kurtulmaya çalışmazlar.Atamayış nedeni o huyun ona yapışmış olmasıdır.Eskiden savaşlarda yaralanan hayvanların yarasının üzerine melhemle birlikte bez koyarlarmış.Ancak yara bezi emince bez kaldırılmak istenildiğinde hayvan cok acı çekermiş.Vücudumuzdaki kanı emen sülük,doyunca tenimizi bırakır ancak, kötü huy hiç bırıkmaz imiş.Huy değişiminde dışarıdan bir ele ihtiyaç vardır.El tutmak bir nevi aşılanmadır.İnsan bir mürşidin iyi huyuyla aşılanır.İnsanın el tutup huylarını düzeltmesi genetiğini de etkiler.İnsanlara genetik olarak tevarüs ettikleri huylardan dolayı kusur atfedilmez.Mürşit insanlara yol gösteren konumunda olduğundan insanlardaki kötü huyların değişmesinde ilaç gibidirler.Çünkü mürşit , korkulan bir Allah'ı değil, sevilecek bir Allah'ı anlatır. 

22 Kasım 2021 Pazartesi

YEMİNLEŞME-MURTAZA AZİZ HAZRETLERİ

 Kur'an da Hak Teala'nın Efendimize hitaben Yahudilerle yeminleşme restleşmesi vardır.Kısaca, Efendimizin anlattıklarının doğruluğu ile Yahudilerin anlattıklarının doğruluğu hususunda tarafların birbirlerine yemin teklif etmelerini Hak Teala ,Habibine söylemiştir.Yahudiler buna yanaşmamışlardır.Çünkü Yeminleşme akabinde başına gelecek kötü işleri bildiklerinden bu restleşmeye gelmemiştir.

Allah adamlarının da böyle yeminleşmeleri vardır.Hatay/Dörtyol'da mukim ve mezarı bulunan Kırklardan Murtaza Aziz hazretlerinin yaşadığı bir hal anlatılmıştır.Nakleden oğlundan  torunu Av.İsmail Başer:

Kaba Duran isimli birisi Gürlevik yaylasına giderken yolda bir hafta önce kar basmaya giden Karakiseliler ile "Göbel"mevkiinde karşılaşırlar.Kaba duran, Karakise köylülerine "Hayırdır nerden geliyorsunuz? diye sorar.Onlar "Kar basmaya gitmiştik, bir hafta önce fırtına sebebiyle kar ocaklarında bıraktığımız ,kazan ve erzakları çalmışlar.Biz de bu sebeble geri döndük" derler.

Kaba duran:"Ben sizin erzaklarınızı ve kazanlarınızı çalan kişiyi biliyorum.Murtaza Hoca'nın oğlu Ahmet almış,bugün "Taşoluk" mevkiinde karşılaştık " der. Karakise köylüleri "Kızılkaya" mevkiinde bulunan Murtaza Hoca'nın yanına giderler ve durumu Murtaza hocaya anlatırlar.Hoca efendi oğlu Ahmet'i çağırtır erzakları ve kazanları alıp almadığını sorar.Ahmet "Baba ben kiriş topladım,kiriş getirdimsen de gördün " der.Bunun üzerine Gürlevik yaylası Dutlu pölük mevkiinde evi olan Kaba Duran'a gelmesi için haber salarlar.Kaba Duran gelir.Ahmet ile Kaba Duran yüzleştirilir.Kaba Duran "Ahmet aldı" der.Ahmet ise "Ben almadım" der.Bunun üzerine Murtaza hoca, Karakese köylülerine zararlarının miktarını sorar ve Karakiselilerin zararını öder.Siz gidin der.Kabu Duran ile Ahmet'e size yemin verecceğim ,Abdest alın gelin" der.Her ikisi de abdest alıp huzura çıkarlar.Murtaza Hoca, her ikisine de yemin ettirir.Kabu Duran Ahmet'in aldığına yemin ettikten sonra Murtaza Hoca "Tamam gidebilirsin" der.Kaba Duran, Gürlevik yaylasındaki Dutlu Pölük  mevkiindeki evine gelir.Akşam Kaba duran'ı öksürük tutar.Ağzından kan gelmeye başlar.Tam dört saat öksürür,ciğerleri parçalanır ve aynı gece vefat eder. 

Allah adamlarının teklif ettiği yemin çok tesirlidir ve hedefini asla şaşırmaz. 

21 Kasım 2021 Pazar

KÖTÜ HUYLARIN TERK EDİLEBİLMESİ İÇİN

 Kötü huyların terk edilebilmesi için daima düşünerek hareket edilmesi lazımdır.Çünkü düşünmeden hareket edildiğinde , meleke kespetmiş olan kötü huy hemen ortaya çıkıverir.Bunların bilinen örneklerinden birisi Tik'lerdir.Nasıl kişi kendini kontrolden çıkarıverdiği anda onda meleke kespetmiş olan tik hemen ortaya çıkıverip kendini gösteriyora ama kendini kontrol altında tuttuğu vakit tik seyrekleşiyor veya bir süre duruyorsa , kötü huylar da böyledir.Böyle bir huyun melekesini yok edebilmek için daima kendini kontrol altında tutmak gereklidir.Çünkü kötü huylar şuur altına yerleşmiş yahut meleke halini almıştır.Bu melekeyi önce kontrol altına almak , sonra da iradeyi devamlı kullanarak yok etmek mümkündür.

İnsanda meleke  kespetmiş kötü huy veya düşünce iradi baskı altına alınıp dumura uğratılırsa , onun yerine konan iyi huy veya düşünce , zaman içinde kötü olanın yerine meleke kesbeder ve artık irade sarfedilmeksizin efalini yaratmaya başlar.Bundan sonra kişi o eski kötü huyundan kurtulmuş olur.

ŞEYTANIN MÜSLÜMAN OLMASI

Şeytanın müslüman olması, insanın kötü huylarının  iyi huylarla değişmesi, örneğin cimri iken bonkör, sert mizaçlı iken yumuşak mizaçlı hale gelmesi demektir.İyi huylara sahip olan kişi Allah'a yaklaşır.Çünkü temizler temizlerle, pisler pislerle olacaktır.Allah, hayr-ı mahz olduğuna göre O'na yaklaşabilmek için O'na benzemek,O'nun gibi olmak gerekir.Tevhid ilmini öğrenmenin amacı Hüsn-ü Mutlak'tan nasibini artırmaktır.

YETMİŞBİN PERDE

 "Allah'la insan arasında yetmişbin perde vardır" denilir.Bunların hepisi birer huydur.Bunların tümünün aslı 7 dir.Yedi sayısı edeb kelimesinin ebced değeridir.İnsanın edep dairesine girebilmesi için yedi nefis mertebesini aşması gereklidir.İnsan edep dairesine girip yediyi yetmişe terfi ettirdikten sonra , bu yetmiş te tasavvufta kırk ve otuz olarak ikiye ayrılmış, kırklık bölüme nurani alem, otuzluk bölümüne de nefsani alem denmiştir.Yetmişbin rakamı ise kırk ile otuzun icmalen toplanmasından ve o toplananın tafsilde 70.000 olarak görükmesidir.İcmaldeki 40+30=70 tafsilde 70.000 olarak görülürİcmal Kur'an, tafsil ise Fuurkan'dır.İcmaldeki yetmişin otuzu zulmani,şeytani yahut kötülüğe ait huy ve düşünceler, kırkı ise nurani, Rahmani vey iyi huy ve düşüncelere aittir.Nurani olanlar ,Peygamberin ahlakı ile ahlaklanmış keyfiyetlerdir, Allah'ın ahlakından peygambere yansımış olan nurani vasıflardır.

kESAFET ALEMİNDE SADECE BEDEN GÖRÜNÜR.dÜŞÜNCE VE HUYLARI GÖZLE GÖRMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR.

MESİH NEDİR?

 Mesih, kişinin yüzünün bir anda ,tabiatına uygun olarak değişivermesidir.Bu hal, ahirette herkesin başına gelecektir.Herkes hangi tabiatta ise, içi dışına çıktığı anda , tabiatına uygun bir elbiseye bürünecektir.Kurnazlar Tilki, vurdumduymazlar ayı, inatçılar keçi veya eşek suretine bürünecek,ancak insanlar, insan suretini giyebilecektir.Dünya hayatımızda kötü huylarımızdan kurtulup insan olmaya çalışmamızın ve bu hususta dua etmemizin nedeni budur.

HASSASLAŞMAK

 Seyrü sülukta insan inceldikçe,hassaslaştıkca terfi eder.Hassasiyet bir noktaya gelir ki artık söze gerek kalmaksızın , karşısındakinin meramını anlamaya başlar.Yani ruhaniyet kesbeder.

CÖMERTLİK

 Bir insanı Allah'a yaklaştıran, sevgi ve muhabbet aşılayan en büyük meziyyet sehavettir(cömertliktir).Cömertlik Maddi ve manevi olabilir.Maddi olanında başkasına verilen şey Hakk'a verilmiş olur.mANEVİ OLANI DA SOHBETTİR.Cömertlik makam-ı İbrahim olup Hz.İbrahim (a.s) , misafirsiz yemek yemez imiş.Bunun nedeni de , gelenin haktan başka bir şey olmadığını bilmesiydi.

Cömertlik insanın düşmanını dost etmenin yöntemidir.Cömertler,kulun ihtiyaçlarını karşıladıkları için hakk yanında makbuldürler.

İnsan malından vaz geçemezse ileride nasıl canından vazgeçebilecektir. iNSANİYETE GEÇMENİN YOLLARINDAN BİRİSİDE CÖMERTLİKTİR.

20 Kasım 2021 Cumartesi

DERMANSIZ DERT VERİLMEMİŞTİR

 Hak Teala "Ben hiçbir dert vermedim ki dermanı olmasın"  ayetini şu şekilde anlamak gerekir.Kötü huylarımız dertlerdir.İyi huylarımız ise devalardır.Bu nedenle kötü huyları izale eden mutlaka iyi huylar vardır ve bu iyi huylar ,dertlerden daha fazladır.

GENEL KARAKTER İTİBARI İLE İNSANLAR

Genel karakter itibarı ile insanları üçe ayırmak mümkündür.Bu üç ayrımı temsil eden el aletleri ile  konu örneklendirilirse bu üç el aleti:Keser...Testere...Rende'dir.Üçüde marangoz aletidir.
"Keser" ile tahta yontulurken yonga hep yontanın önüne düşer.Bu karakterde olanlar hep kendilerine yontarlar, egoist oldukları için cemiyette pek sevilmezler.Dünya hayatında makbul kimseler değildir.
"Testere" ile odun kesilirken talaş testerenin çekilişi esnasında öne, itilişi esnasında karşıya düşer.Bu insanlar cemiyette birincilere göre makbuldür.Zira kendi menfeaatını düşündükleri kadar , karşısındakinin de menfeaatını düşünür ve paylaşmasını bilirler.
"Rende" aleti yongayı hep karşıya atar.Bu karakterde olan insanlar daima vericidirler.Bu gurupta olanlar ehli tevhiddir.Bunlar attıkları yonganın daima karşıya gittiğini ,karşıdan gelen yongalarında kendi önüne düşeceğini bilirler.Bu hususta "Her kim iyilikle gelirse ona on katı verilir"(6/160)ayetine inanmışlardır.Bu alışverişin daha makbul olabilmesi için daha fazlasını almak ümidi gütmeksizin ,içten, Allah için şeklinde olması gerekir.Allah için verilen her şey fazlası ile döner.

İNSANDAKİ HUYLARIN PEK ÇOĞU HAYVANLARDAN GEÇMİŞTİR

 İnsandaki huyların pek çoğu hayvanlardan geçmiştir.Kimi heybetli, azametli ve yeri geldiğinde saldırgan (Aslan), kimi mukallit ve maymun iştahlı(maymun), kimi çok kurnaz(tilki), kimi lafazan (papağan,saksağan), kimi yerinde duramayacak kadar hareketli(pire), kimi vahşi ve yırtıcı(kaplan,panter,kurt).insanlar arasındaki mücadele ve kavganın nedeni bu hayvani huyların aşırı geliştirilmesidir.

"Her ne var ki alemde/örneği var insanda" sözü gereği insan bir cem yeridir.

İnsan doğuştan sahip olduğu huyların yanı sıra aldığı gıdalardan da huy sahibi olur.Yediklerinin helal ve haram oluşunun dışında aldığı gıdalar huylarında değişiklikler yapar.Çünkü gıda kendi hassalarını insana geçirir.

Tasavvuf ehli genelde koyun etini tercih ederler.Ehli tasavvufda bilinçli olanlar koyunun sağ tarafını tercih ederler.Sağ taraf içinde tercih edilen göbek kısmının üstüdür.Özellikle sağ kaburga önemlidir.

ARITMA TESİSLERİ

 Belediyeler arıtma tesisi kurarlar ve bundan amaçları insanlar tarafından kullanılmış suları çeşitli filtre ve kimyasalllardan geçirerek tekrar kullanıma sokmaktır.Hak Teala , kaynağından arı ve temiz olarak çıkan suyu denizlere döküldükten sonra sıcaklık vererek buharlaştırmakta ve semaya yükselen bu zerrecikleri tekrar soğuk ortama muhatap ederek yeryüzüne yağmur olarak indirmektedir.Yağmur suyu yer altında depolanmakta ve bu depolanma esnasında gerek giriş ve gerekse çıkışta bir takım maden katmanlarından geçerken sertliği ayarlanarak içimi lezzet veren bir kıvama getirmektedir.Tüm bu hizmetler karşılığında insandan isteği nedir?Hamd(teşekkür) edilmesi ve israf edilmemesidir.

İnsanda kirlenir.Ruh dünyası bu kirlenmeden nasibini alır.Peki nasıl arınır(temizlenir).Zahirdeki arıtma tesisi örneğinde olduğu gibi insanın iç dünyasındaki arınmasını (Kötü huyların temizlenip iyi huyların güçlenmesini) temin eden sistem insanı kamillerdir.Bu arınmada en etkin güç, kişinin tabi olduğu insanı kamili sevmesi, o'nun gönlünde yer etmesidir.

CUMA NAMAZINI KİM KILABİLİR?

 Cum'a namazının şartlarından birisi de "hür olmak"tır.Acaba burada kastedilen hürlük nedir?Şu anda resmiyette kölelik hukuku yoktur.Ancak , bu köleliği "Nefislere kölelik" şeklinde algılasak tüm insanlar için cari bir durum ortaya çıkar ki kastedileni budur.Alışkanlıklarımız ve iptilalarımız bizleri bağladığı için azalediğimize halel verir ve beden adını verdiğimiz cemiyetimizde sıkıntı yaratır.Bugün cuma'yı şahsımızda dahil köleler kılmaktadır. 

KUR'AN'A ABDESTSİZ DOKUNMAK

 "O'NA YALNIZ PAK OLANLAR TEMAS EDEBİLİRLER"(56/79) ayetini ehli şeriat Kur'an'a dokunmak için abdestli olmak gerektiğini belirtirler.Bu bir dereceye kadar doğrudur.Mushafın dışına saygı gösterildiği kadar onun içindeki manaya temiz olanların dışında kimsenin el atamayacağını bilmek ve dokunmak için mutlaka temiz olmak şartını anlamak gerekir.O'na dokunmanın bir şartı da"Nalınlarını çıkart mukaddes Tuva vadisindesin(20/12) ayetindeki nalınlar ayağa giyilen ayakkabıdan ziyade dünya ve ahiret istekleridir.Dünyanın ve ahiretin sahibi Hak Teala'dır.

NASS

 Bu kelime ıstılahta "ayet" anlamındadır.Yani Kuran'ın hükümleridir.Cumhur Başkanı ,Banka faizlerinin düşürülmesi ile alakalı "Nas ortada" sözünü kullanarak Faizin ,Kur'an tarafından haram edildiğini ima etmiştir.Bu söylem, yaşamadığımız bir durumu söylemek gibidir ki "Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz" ayetinin kapsamına insanı sokar.Bu durumda bir başkası çıkıp cevap olarak "Peki, niçin İçki devlet eliyle üretilmekte, Yahut zina fiillerinin işlendiği genelevler devlet gözetimindedir" der ise verilecek cevap yoktur

BİR RÜMUZ

 Ehli şeriat arasında "Erkek evlad doğduğu sürece kıyamet kopmayacak, ne zaman ki tüm doğan çocuklar kız olursa o zaman kıyamet kopacaktır" diye anlatılan bir husus vardır.Bu rümuzda anlatılan erkek, nefsine hakim olup rical-i gaybe giren yani adem-i mana olan kamillerdir.Yoksa cinsiyet olarak erkek görünen fakat nefsinin esiri olanlar değildir. 

HUY NEDİR?

  Huy, sıfatın insanda tecellisidir.Sıfat insanda birer esma tahtında huy olarak tecelli eder.Sıfatlar insanda cemali ve celali olarak tecelli eder.İnsan daima cemali olan tarafını tercih etmelidir.İnsanda tüm esmalar mevcuttur.Ancak herkeste farklı dozajdadırlar.Huy dediğimiz esmaları bir evin pencerelerine benzetmek mümkündür.Her esma farklı büyüklükte pencere gibidir..Pencere büyükse o esmanın kişideki etkisi kuvvetlidir.Küçükse, etki zayıf olacaktır.Zıt esmalardan birisinin penceresi küçükse diğeri büyük olacaktır.Yani bir insan cömert ise cimri olamaz.Zıt huyların pencere büyüklükleri aynı ise o zaman iki huy arasında denge kurulmuş demektir.

Bu durum insandaki istidat pencereleri için de geçerlidir.İstidat penceresi geniş olanlar doğru terbiye aldıklarından bariz bir huy değişimine uğrarlar.Penceresi dar olanların huy değişimleri diğerlerinin ki kadar bariz olamaz.Böyleleri az ışık alacakları için içerisi loş kalır.

SEZAİ KARAKOÇ

 Hürriyet 3, Karar 3, Star 3, Yeni Şafak 3, Akşam 2, Milat 2, Sabah 1, Milli Gazete 1, Habertürk 1, Akit 1…Rakamlar, köşe yazısı sayısını gösteriyor…

Rahmetli Sezai Karakoç'un ardından yazılanların sayısı…

İlgi şaşırtıcı. Çünkü:

Yıllar boyu unutuluşa mahkûm idealist insanın hakkında hayatı boyunca bu yayın organlarında bu kadar yazı çıkmadı!Yine ölünce değeri anlaşılan bir insan var karşımızda.Kimi şairliğini öne çıkarıyor…Kimi inançlı olmasını…Peki, ya politik kimliği? Değinen pek yok! Oysa karşılarında siyasi parti başkanı var.

Köşe yazılarını okuyunca şunu düşündüm; bu kadar köşe yazarı -bir iki istisna hariç- dün neredeydi?

Sezai Karakoç, emperyalizm Bağdat'ı bombalamasına-işgaline karşı çıkıp haykırırken bu arkadaşlar sesini niye duymadı?

Sezai Karakoç, emperyalizmin Suriye'yi bölmesine, Libya'yı işgal etmesine karşı çıkarken ve bu sebeple “kendi mahallesi” tarafından “linç” edilirken bu arkadaşlar neredeydi?

Sezai Karakoç, emperyalizm kıskacındaki İran'ı savunup Türk medyasındaki kışkırtıcı yazıları eleştirirken bu arkadaşlar neredeydi?

Sezai Karakoç, “çözüm sürecine” tavır koyarken bu arkadaşlar neredeydi?

Sezai Karakoç, FETÖ'nün en güçlü döneminde “CIA projesidir” tespiti yaptığında bu arkadaşlar neredeydi?

Ne diyor Sezai Karakoç:

“Bu dünyada olup bitenlerin

Olup bitmemiş olması için

Ne yapıyorsun…”

Sadece, toplu “ağlama ayini” yapmayı biliyorlar; Sezai Karakoç gibi tek kişi kalma pahasına mücadele etmeyi değil… 

AKP'YE KARŞIYDI 

Tarikatı yoktu.Cemaati yoktu.İktidarlardan makam beklentisi yoktu.Yandaş yayın organlarından köşe yazarı olma beklentisi yoktu.Televizyonlara çıkayım, şöhret olayım beklentisi yoktu.Anma gecelerine, belgesellere bile katılmadı…

Kültür Bakanlığı'nın verdiği plaket ve para ödülünü de, Cumhurbaşkanının verdiği ödülü de almaya gitmedi. “Parayı ihtiyaç sahibi birine verin” dedi.

 

Sezai Karakoç'un düşünceleri, hayalleri vardı.

Sezai Karakoç'un örgütü vardı: Diriliş…

Erdoğan, tam sayfa ölüm ilanı verse de Sezai Karakoç'un şu sözlerini unutturabilir mi:

-“Bugün mevcut partilerin hepsi bitmiştir. İflas bayrağını çekmişlerdir. Birbirinin içine girip var olmaya çalışıyorlar…

-“Kurt politikacılar, kaşarlanmış politikacılar, yeni yeni partiler kurabilirler kolaylıkla. Büyük gürültüler koparabilirler. Yeni maskeler ve göz boyama usulleriyle vatan ufku podyumunda boy gösterebilirler. Ama sen, milletinin gözbebeği olan, samimi bir kalp taşıyan kardeşim, aldanma ve inanma. Ne eskimiş partilerde, ne de onlardan kopan kaşarlanmış politikacıların kuracakları yeni partilerde, senin için, yurt için, halk için bir umut vardır…-“Geçmişsiz, geleceksiz bir halk doğurmak için çırpınıyor duruyor partiler…” 

MARKSİST BAKIŞ 

1980'ler sonu…

2000'e Doğru dergi bürosu, Ankara Necatibey Caddesi'nde Kumrular sokağın tam karşısındaki bir apartmanın üst katındaydı.

Az ilerimizde Menekşe sokaktaki eski bir apartmanın üst katı “Diriliş” dergisinin bürosuydu. Logosunda “düşünce, edebiyat ve siyaset dergisi” ibaresi vardı.

Sezai Karakoç, cumartesileri büroda herkese açık konuşma yapardı. 

Adını biliyordum ama gerçekte kim olduğunu 2000'e dergisinde o dönem köşe yazarlığı yapan Cemal Süreya'dan öğrendim. Marksist bir yayın organı, İslamcı yayın organı çıkaran tefekkür sahibi için bakın ne yazdı: 

- “Bulgucu adam. Belki de ülkemizdeki tek bulgucu. Çok daha yetenekli bir Mehmet Akif'in tinsel görüntüsüyle, adamakıllı dürüst bir Necip Fazıl'ınkini iç içe geçirin, yaklaşık bir Sezai Karakoç fotoğrafı elde edebilirsiniz… 

- “Türkiye'de, özellikle sağın, özellikle de mukaddesatçı kesimin içinde yalnız. Bir başına. Hiçbir ortaklığa girmez. Dışarıda ve yukarıdadır. Düşüncesini de, öfkesini de hemen ortaya koyar. Ama yalnız olması yalnız kalma anlamında değil, diyorum. Yapısı öyle… 

- “Dışarıya karşı bağnaz değil. Her şeyi tartışabilirsiniz… 

- “Öyle bir Müslüman ki Marx da bilir, Nietzsche de bilir, Rimbaud da bilir. Salvador Dali de sever. Nazım da okur. Sıkışmış, sıkıştırılmış deha. Alçakgönüllülükle katı yüksek uçuyor…” 

Soner Yalçın

17 Kasım 2021 Çarşamba

AŞIK ANNE VE GÖNENLİ MEHMET EFENDİ

 Aşık Fatma Ahıska Gönenli Mehmet Efendinin bulunduğu yerlere gider idi.Aşık annenin bulunduğu bir yerde, Gönenli Mehmet Efendi'ye müdavim Ankara'da bulunan "Aysel" isimli bir bayan, Aşık annenin maneviyatından etkilenerek Aşık Anne'ye secde eder ve kendisine bağlanmak ister.Aşık Anne, maneviyat dünyasındaki statüyü bildiği için ona "Bu hususta Gönenli Efendi'nin rıza vermesi gerektiğini " söyler.Bu husus Gönenli'nin kulağına gider ve bir burukluk oluşur.Aşık Anne derhal Gönenli'nin evine gider ancak evin hanımı "Evde müsait değil" dese de aşık anne görüşme için ısrar eder ve Hazret ile görüştüğünde Aysel isimli bayanla aralarındaki konuşmayı aktarır.Çünkü Gönenli'ye hadise farklı aktarılmıştır.Bu görüşmeden sonra iki manevi şahsiyet arasındaki burukluk kalkar.

14 Kasım 2021 Pazar

ŞEYTANIN FAYDASI VAR MIDIR?

 "Rabbin boş bir şey yaratmadı"(3/191)  ayeti ışığında Şeytan incelenirse insana faydadan ziyade zararı olduğu anlaşılır. Ancak şeytanın faydası nedir? denirse; İnsanı cezbedip kötü bir şey yaptırdıktan sonra, yapanı, yaptığına pişman edip "Keşke yapmasaydım" dedirtmesidir. İnsan pişmanlık duyduğu zaman yüzünü doğruya çevirir. Zaten, Allah'ın şeytanı yaratmasının nedeni , kullarını korumak, yani ondan kaçıp kendisine sığınmalarını temin etmektir.
ŞEYTAN SEVİLİR Mİ?
Şeytanı da Allah yaratmıştır. Onu sevenler onunla kalabilirler ama bu durumda hiçbir zaman gözlerinin Rahman'ı göremeyeceğini bilmeliler. Şeytanlık mertebesi sıkıntı verir ve kişiyi cehenneme sokar. Rahmanlık mertebesi ferahlık verir ve insanı cennete sokar. 

BUGÜNÜN İNSANININ "ADEM" LE İMTİHANI

 kur'an da zikredilen hadiseler, kıyamete kadar mutlaka her devirde ve zamanda yaşanacaklardır.Hz.Adem peygamber'in yaratılışı ve Şeytanın ona secde etmeyerek kovulması hadisesi kur'an da anlatılır.Bu hadisenin bugünkü karşılığı nedir? Yahut da insan olarak yaratılanların  tümü bu hadise bugün nasıl imtihan edilmektedir? sorusuna verilecek cevaplar içinde birisi de şu olsa gerektir;

Bugün "Adem" konumunda olan kimdir? sorusundan başlar isek "Adem" liğin konumunu bilmemiz gerekir.Hz.Adem, yeryüzünde Allah'ın halifesi olarak yaratılan bir şahsiyettir.Tevhid mertebelerinde Hz.Adem'e bakış; Hak Teala'nın insan suretinden tecellisidir.Bu nedenle Hak Teala yarattıklarından "Kendi" ne secdeyi emretmiştir.Tasavvuf literatüründe bu makam İnsan-ı Kamil makamıdır."Mürşit" makamıdır da denilse yanlış olmaz.Bu nedenle bugün Mürşit'lik makamına secde etmek(Kabullenmek,tabi olmak,emrinde olmak,İTAAT ETMEK,HİZMET ETMEK) gereklidir.Müslümanların avamı ikilik aleminde olduğu için bunu kabul etmez,"Benden ne farkı var?" diye karşı çıkar.Kitap ortada iken, Hadis-i şerifler ortada iken başka birşeye ihtiyaç olur mu?Haşa bir insana kutsiyet atfedilir mi? derler.Halbuki Mürşit, Hakk'ın gölgesidir.Yarasalar değil güneşe,ışığın yansıdığı yere dahi düşmandırlar.Bugünün insanının manevi imtihanı bu husustur.   

ŞEYTAN NEDEN KOVULMUŞTUR?

 Hazret-i Adem'e secde etmeyi reddetmesidir.Şüphesiz bunu yapmamakta, kendisinin yaratılış olarak üstün görmesi, kibri etkindir.ancak şeytan Adem'in halife olarak görevlendirildiğini bilmediğini gösterir.Eğer bu bilgiye sahip olsa idi Allah'ın emrine karşı gelmeye cesaret edemezdi.Çünkü o zaman Adem'in suret-i ezeli olduğunu anlamış olurdu.Bunu bilemediği, kendisini diğer mahlukatın çoğundan üstün olduğu için ,Adem'i kendinden aşağı gördü ve diğerleri secde ettiği halde kendisi etmedi.

Hak Teala "Ademe secde edin"(7/11) emri üzerine Şeytan secde etmeyeceğini söylediği zaman , ona "Yoksa alliyyundan mısın?"(38/75) denmesi aynı zamanda "Senden üstün melek yokmudur?" diye sorulduğunu gösterir.Melaike-i Alliyyun , iyilikten başka bir düşünce taşımayan ve bu saflıklarından ötürü, Allah'ta kendinden geçmiş, kımıldıyamaz halde bulunan meleklerdir.Bu özelliklerinden dolayı Allah, onların Adem'e secde etmemelerini bağışlamış, hoş görmüştür.Aynı durum şeytan için geçerli değildir Çünkü şeytan mukayese yapabilecek kadar kendindedir.

ŞEYTAN İNSANIN İÇİNDE MİDİR?

 Bir masal anlatılır.Şeytan keçi suretine girmiş, insanları nasıl aldatacağını öğretmek için çocuğu "Hannas" ı çağırdığı zaman , onun sesinin çok derinlerden geldiğini duyup nedenini sorduğunda, Hannas "Adem beni yuttu, şimdi onun karnındayım" cevabını verince çok memnun olup "Oh oh , sakın oradan çıkma.Sen içten , ben dıştan, şimdi onu daha kolay azdırırız" demiş.

Bu masal insanın içindede dışındada şeytan olduğunu bilip ona göre hareket etsin diye uydurulmuştur.

ŞEYTANIN ÖZELLİKLERİ

 Şeytan, insanın , içinde durduğunda fark etmediği ama dışına çıktığında iğrendiği pisliği gibidir ve kendisine verilmiş bir esmanın temsilcisidir.Esas yapı itibarı ile tıpkı melekler gibi bir kuvvet , bir enerjidir.Meleklerdeki enerjiye pozitif kuvvet, şeytandaki enerjide negatif kuvvettir.Meleklerin enerjisi insana zevk verirken , şeytani enerji yakıcıdır.

Şeytan da melekler gibi emirle hareket ettiği  ve insanı azdırmakla görevli olduğu için onun bir seçim hakkı olduğundan bahsedilemez.Yani insan gibi bir hürriyeti yoktur.

Gerçek dostla şeytanın arasındaki fark , dostun acı, şeytanın ise tatlı söylemesi ama sonuçta acının tatlıya , tatlının da acıya dönüşmesidir.Gerçi dost acı söylemez amma dostun söyledikleri kişinin içindeki şeytana ters düştüğü için acı diye nitelendirilir.

Şeytanın en önemli özelliğinden birisi aldatıcılığı ve çirkini güzel göstermedeki maharetidir.

NEDEN EUZÜ'DE ŞEYTAN ÖNCE ANILIR

 İnsan rahmanı da Şeytanı da kendisinde bulunduran canlıdır.Besmeleden önce Euzü çekilmesi" "Taşlanmış şeytandan Allah'a sığınırım"  diyerek Şaytanın, Rahman ve Rahim'in önüne geçirilmesinin nedeni, şeytanın mekanı olan bu en aşağılık alemden kurtulmadan , asıl yerimiz olan ulvi alemlere çıkmanın imkansız oluşudur.Çünkü tortuyu atmadan letafete ulaşılamaz..Burdada insanın, mertebe itibarıyla şeytana daha yakın oluşunun da etkisi vardır.Bu yakınlık, insanın bu aleme nefsi emmare ile gelişinden kaynaklanır.Şeytan ile Rahman aynı anda faaliyet göstermeyeceği için işe başlarken önce şeytandan kurtulmak , sonra Rahman'a sığınmak gerekir.Bu aynen boşalan testideki suyun yerini daha latif olan havanın alması gibi bir olaydır.Kainatta her şey Kendi'nden Kendi'nedir.Kainatta ne Hak'sız yer vardır ne de şeytansız.Çünkü , Hakk gerçek, şeytan ise O'nun gölgesi negatifidir.

ŞEYTAN NEDİR?

 Kısaca Rahman'ın ters görüntüsüdür."Bir fotoğrafın negatifidir" denilirse daha iyi anlaşılır.Bir fotoğrafın beyaz görüntüleri nefatif görüntüde siyah, siyah görüntüler nefatifte beyazsa, Rahman-Şeytan ilişkisinde durum da bunun gibidir.Bu ilişkiyi bir mıknatısa benzetmek de mümkündür.Mıknatısın çekici tarafı Rahman, itici kutbu ise şeytandır.Mıknatısın tümü ise Allah'tır.

Şeytan esas itibarıyla nefsi emmaremizdir.Bu mertebedeki nefis bedenin rahatı için her şeyi mübah kıldığı ve insanı buna yapmağa zorladığı için şeytan diye isimlendirilmektedir.Şeytan bir mefhum olup gözle görülmez amma eserlerinden bellidir.Allah7ın yardım ettiği kullara şeytan bir şey yapamaz.Şeytan herkeste vardır.Efendimiz (SAV ) hazretleri "Ya Resulallah! Siz de şeytan varmıdır?" sorusuna "Var ama ben onu müslüman ettim" cevabını vermiştir.

Bütün mesele şeytanını müslüman edebilmek.Bunu yapabilmek için , onun arzularını terk edip ruhun galebe çalmasını sağlamak lazımdır.

13 Kasım 2021 Cumartesi

MEHMET ZAHİT KOTKU HAZRETLERİ

 13 Kasım Hazretin vefat günü ve bugün yıldönümü(1980).Ülke siyasetine Erbakan'ı ve Turgut Özal'ı  kazandıran bu gönül sultanı İskender paşa cemaatını aktif kılmıştı.Prof Esat Çoşan ve Prof Cevat Akşit yetiştirdikleri alimlerden.Hazret'e ait güzel sözler:

* Efendimiz Hz. Muhammed aleyhisselâmı kendine mi’yar (ölçü) eyle. İşte o zaman hasta olup ilaç aramaktan da kurtulursun.

* Gönle giren çirkinlikleri ve günahları çıkarmak kadar zor bir şey yoktur. Onun için, senin baş düşmanının nefsin olduğunu unutma.

* Zikrullah ile meşgul olmak ruhu son derece kuvvetlendirir. Bu sayede nefis, arzularına eremediği gibi ruha teslim olmaktan başka çare bulamaz, bu suretle de nefsin elinden kurtulunmuş olur.

* Çok okumak, büyük bir devlettir.

* Kardeşlik ne kadarsa; Müslümanlık da o kadardır.

* Bazı köleler ilim sayesinde hür olmuşlardır. Bazı hür kimseler de cehilleri sebebiyle köle olmuşlardır.

Allah Teâla sana hem akıl vermiş, hem göz ki, kâinatı görünce mutlaka sahibini arayıp bulasın diye. Eğer bulamıyorsan hakiki gözden ve gönülden mahrumsun demektir.


12 Kasım 2021 Cuma

NEFS/EDEP İLİŞKİLERİ

 İnsanda nefsin mertebeleri aşağıda, ruhun mertebeleri ise yukarıdadır.Allah nasib eder de insan nefsinin mertebelerini safiyeye kadar yükseltebilirse , o zaman nefsi tasfiye edilmiş, saflaştırılmış olacağı için adeta ruh gibi olur.

Nefis alt mertebelerde iken çamurlara bulaşmış olduğu için çalar, çırpar, her türlü melaneti yapar.

İnsan nefsen geliştikçe , edebinde de artış olur ve davranışları düzelir, insanlaşır, insancıllaşır.Bu nedenle nefsin tekamülü ile edep arasında bir ilişki kurulmuştur.

Edep kelimesi Arapça' da , elif(1),dal '4) ve be (2) harfleri ile yazılır ve bunların ebced değerleri toplamı yedidir.bu nedenle nefsin ve aklın yedişer mertebede incelenmesi uygun görülmüştür.

İnsanın nefis mertebeleri yükseldikçe edeeepliliğide buna paralel olarak artması, içi boşalan bir kaba daha latif bir madde(hava) dolması nedeniyle boşalan bir kab lukur lukur ses çıkartır.İnsan nefsi her katılık derecesinden kurtuldukça , biraz daha saflaşır, biraz daha latif bir hal alır.

11 Kasım 2021 Perşembe

PİSLİK BÖCEĞİ

 Pislik böceği bulduğu pisliği yuvarlıyarak ceviz büyüklüğü haline getirip yuvasına taşır.ancak, o büyüklükteki pislik yuvadan içeri giremeyeceği için böcek kendi yuvasının kapasından girer ve o kitleyi içeri çekmeye başlar ve deliğin ağzını iyice tıkar.Bu kez kendisi dışarıya çıkamaz  ve getirdikleri gıdayı yiyemeden havasızlıktan boğulup ölür.

Nefsaniyetle hareket eden insanlar kazandıklarına "Benimdir" nazarı ile bakıp onların Allah'ın olduğunun idrakine varamaz,bir çoğu topladığını yiyemeden ölür ve ömrünü heba etmiş olur.

İNSANDAKİ BENLİK

 Benlik, insanda iki şekildeolabilir.Birincisi, gerçek anlamda varlığı Hakk'a verdikten sonra kendinde oluşan benlik ki bu hakiki benliktir, ikincisi ise varlığı sahibine vermeden benlik iddiasında bulunmaktır.

Bunlardan birincisine örnek hallac- mansur, ikincisine örnek Firavundur.

Enel Hakk dediği için asılmak Hallac'ın kaderiymiş.Yazıcıza Mehmet efendi buyurmuştur ki:Ene'yi hüveye çeviriverse" yahut "Enfüsten çıkartıp afaka hasrediverseydi kurtulurdu" demiştir.Enfüsle afak birbirinin aynasıdır.Çok kimse işin aslını bilmediği için "Benim" denmesini hazmedemez.Fakat fayba inanan çok olduğundan "O" dendiğinde herkes kabul ediverir.

İnsanın dünyada rahat edebilmesi için karşısındakine hitap edercesine "Ente", yani "Benim " yerine "Sensin" demesi çok daha iyidir.Ente sosyal dayanışmayı ve yardımlaşmayı doğurur.

Ene diyenler, bunu gerçek anlamıyla söyliyemiyorlarsa , sahiplerini bilmedikleri için şirke düşmüş, buna karşılık "Ente" diyenler kendini karşısındakinde gördüğü için şirkten kurtulmuş olur.İşte mümin müminin aynasıdır hadisinin anlamı ve izahı budur.Ayna olmasa insan kendini görebilir mi?

AKIL

 Düşünce akılla bağlantılıdır.Herkesin aklı aynı incelikte olmadığı için tasavvufda akıl yedi mertebede incelenmiştir.

1-AKLI MAAŞ 2- AKLI MEAD  3- AKLI SELİM  4- AKLI NURANİ 5-AKLI RUHANİ 6- AKLI SULTANİ 7-AKLI EVVEL(AKLI KÜL)

Akıl şecere-i kainattır ve şecerenin iki kutbu vardır.Biri en alt alemlere kadar iner ve aklı maaş adını alır.Diğeri ise yükseklere , aklı külle kadar uzanır ve insanı yüceltir.

İnsanın yükselmesi akılla başlar.akıl yükseldikçe nefiste buna paralel olarak yükselmek zorundadır.Nefis yücelip azizleşirken insan sırf bedenden ibaret olmadığını , canını ve ruhunu öğrenmeye başlarAklının ihatası genişledikçe ruhunun da tealisiyle irfaniyete erer.Bundan sonra artık kişi "Kur'an la ikiz kardeş olur ki bu, Kur'andaki tüm vasıfların kendinde toplanması demektir.Bu duruma gelen bir kişinin , Kur'anın "Yapmayın" dediği şeyleri yapmasına imkan yoktur.Çünkü artık edep sahibidir.Kuranın yasakladığı şeylere tenezzül etmez..Mertebesi gibi meşrebi de ali olduğu için aşağılara inmek ona zor ve aşağılayıcı gelir , inemez.Bir kazayı ilahi ile inerse (Allah7ın tecellisine karışılmaz) o zaman tevbe ve istiğfar etmek durumunda kalır.

Bu akılların açıklamasına geçersek:

AKLI MAAŞ ; maişetinden (geçiminden) başka bir şey düşünmeyen akıldırBunun biraz daha düşük derecesine "hassase" demir ki hayvanlar alemine ait olan akıldır.Böyle bir akla sahip insanla hayvan arasındaki fark , hayvanın duyarlılığının his aleminde olmasına karşılık , insanın ileriyi ve geriyi düşünebilir olmasından ibarettir.Bu seviyedeki aklın düşüncesi bedene yöneliktir.Yiyip içmek, yatıp kalkmak,barınmak,üremek,para kazanmaktır.Aklın ilk mertebesidir.Buradan terakki etmezse ilerleyemez.

AKLI MEAD; Ahireti düşünen akıl veya aklı meaş mertebesinden çıkıp insandaki müdrike mertebesine geçmiş akıl demektir.Allah7ın bu aleme gelirken verdiği aklı meaş çocukluktan çıkıldığında ,insan ölenlere merak eder.Nereye gitmekteler?Yani aklıyla kendi kaynağını aramaya başlarsa o zaman akıl aklı mead halini almış olur.Bu düşünce değişikliği insanda sevgi ve aşk dediğimiz kıpırdanmalara yol açar.İnsan aklı meaşdan çıkıp derinlere dalmaya başlar sa Allah da ona yardım eder."Bana bir karış yaklaşan kimseye ben bir kulaç yaklaşırım" buyurur.Bu araştırma içinde olanın karşısına "Mürşit" ler çıkar.İnsan samimi bir şekilde bunlardan birinin elini tutarsa aklı meada terfi edip insanlık vasfına hak kazanır.Aklı Mead7a geçiş el tutmakla olur.Allah'dan geldik Allah'a gideceğiz .Bu dönüşün bu alemde iken gerçekleştirilmesine "Miraç" denir.

AKLI SELİM; Aklın bu mertebesi , insanın her şeyi gerçek sahibine vermesinden sonra , Allah7ın o kişiye ihsanıdır..Biz ancak bu akıl sayesinde selamete erebiliriz.Aklı selim, nura kavuşmuş akıldır.

AKLI RUHANİ; Aklın, güzel kullanılıp iç aleme döndürülmesi ve geliştirilip ruh haline intikal ettirilmesidir.

AKLI NURANİ; Ruh haline getirilmiş aklın , iyiliklerle parlar hale gelmesidir.

AKLI SULTANİ; Kainattaki saltanatı bilen akıl demektir.Böyle bir akla sahip olanlar için kainat bir saray haline gelmiştir, kendileri de dünya aleminde saltanat süren bir sultan olmuşlardır.Böyleleri , kendi kafalarındaki bu saltanatı gittikleri yere aynen götürecekleri için ahirette de sultanlıklarını devam ettireceklerdir ki bu onların iki alemde de sultan olmaları demektir.Bunlar nasip meselesidir ve Kainatı yaratanın elinde olan keyfiyettir.

AKLI KÜL;  

YILDIRAY OĞUR-ATATÜRK'Ü RAHAT BIRAKMAK

 Atatürk’ü rahat bırakabilecek miyiz?

Her akşam televizyonlarda üzerlerine hamasi avcı hikayeleri anlatılan Filistin’den Suriye’ye Libya’dan Çanakkale’ye her cephede bizzat savaşmış, gençliğini yıkılan bir imparatorluğu kurtarmaya çalışarak geçirmiş kahraman bir askerdi.

Olağanüstü zekasıyla yıkılan bir imparatorluktan bir devlet çıkarmayı başarmıştı.Ama siyasi hayatı çelişkilerle doluydu.Twitter günlerine yetişse hakkında “dün bunu dedi bugün bunu dedi” capsleri, video kolajları hazırlanacak kadar ileri bir pragmatizmdi bu.

1920’de Meclis’te “Türkleri muhafaza etmek için evvelâ sıhhati muhafaza etmeli” diyen Yusuf Kemal Bey’e cevap vermek için kürsüye çıkıp “Meclis-i âlinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkes değildir, yalnız Kürd değildir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinden mürekkep anasır-ı İslâmiyyedir, samimi bir mecmuadır” diye itiraz edip, yedi yıl sonra “Ne mutlu Türküm diyene” diyecek, 1931’de Türk Tarih Tezi’ni, Güneş Dil Teorisi’ni ortaya sürecek aynı kişiydi.

Savaş günleri silah almak için Lenin’in temsilcisine “Biz de Bolşevikiz” diyerek antiemperyalizm vurguları yapan, savaşı kazanınca Lozan günleri “Biz da Garp devletleri içinde olmak istiyoruz” diyen, yıllarca savaştığı İngilizlerin kralını ağırlayan, 1930’da ABD Büyükelçisi’yle ABD halkına seslenip “Türk milleti ABD milletine derin bir muhabbet beslemektedir” deyip ABD’den borç alan, sonra güçlenen Mussololini ve Hitler’e de muhabbetlerini gönderen çok yönlü bir pragmatizmdi bu.

Yıkılmış bir ülkeden, bir Cumhuriyet kurmayı başarmıştı ama muhalefetten, denetlenmekten, hesap vermekten hiçbir zaman hoşlanmadı.

İstiklal Harbi’ni birlikte yaptığı Meclis’teki bütün muhaliflerini savaş biter bitmez tasfiye etti. Şeyh Said İsyanı’nı gerekçe gösterip, İstiklal Harbi’nin hepsi yakın arkadaşı olan komutanlarının (Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy Refet Bele, Rauf Orbay ) kurdukları partiyi anlamsız gerekçelerle kapattı. Yetmedi onları, tuhaf delillerle İzmir Suikastı kumpasına katıp, idamla yargılattı. Adnan Adıvar, Halide Edip gibi pek çok yetişmiş kişi, yargılanmalardan kurtulmak için ülkeden kaçtılar. Hepsinin hayat hikayesinde ülkeye ya da siyasete dönüş yılının 1939 olması tesadüf değildi.

İsviçre’den medeni kanun, İtalya’dan ceza kanunu getirdi, Türk hukuk sistemini modernleştirdi. Ama o hukuku, siyasi tasfiyeler için kullanmaktan çekinmedi. Muhalif fikirlerdeki İttihatçı, İslamcı, solcu herkes kendisini mahkemelerin önünde buldu.

Çok sayıda gazetenin kurulmasına öncülük etti. Ama o basın tarafından eleştirilmekten hiç hoşlanmadı. Şeyh Said İsyanı’nı fırsata çevirip çıkardığı Takrir- Sükun Kanunu’yla muhalif medyayı susturdu. Çoğunu İstiklal Mahkemeleri’nde yargılattı. Ülkenin en ünlü gazetecilerinden Hüseyin Cahit, İstiklal Mahkemeleri’nde gazetesi Tanin’de Terakkiperver Fırka’daki polis aramasını “Baskın” diye verdiği için yargılandı, Çorum’a sürgüne gönderildi. Ülkenin diğer bir meşhur gazetecisi Ahmet Emin Yalman ise elleri ve ayakları zincirli tutulduğu Diyarbakır’da Şark İstiklal Mahkemeleri’nde ceza almaktan Atatürk’e “Bir daha gazetecilik yapmayacağı”na söz verdiği mektupla kurtulabildi. Sözünü tutup araba lastiği sattı, reklam metni yazdı. 1931’de bu kez Menemen İsyanı’nı fırsata çevirip çıkarılan Matbuat Kanunu’ndan sonra bir daha ölümüne kadar gazetelerde Atatürk’ün hoşlanmayacağı tek satır çıkmadı. Sağlığı ile ilgili haber yapmak bile uzun süre yasaktı.

En çok kitap okuyan dünya liderlerinden biriydi. Kitap okurken fotoğraflarını çektirdi. Tarih kitaplarına meraklıydı, özellikle de popüler tarih kitaplarına. Ama Abdülhamit’ten sonra Türkiye tarihinde en çok kitap ve gazete tek parti devrinde toplatıldı ya da sansürlendi. Buğday fiyatlarındaki artıştan Emir Faysal’ın bir açıklamasına kadar gazetelerde her haber kesilip biçildi. “Sınıf”, “işçi” diyen “komünistlik”le, “ümmet” diyen “irtica”yla suçlandı.

Şiir kitapları Donanma’daki bir teğmenin dolabından çıktı diye Nazım Hikmet ve onunla ilişkili olarak Kemal Tahir “komünist darbe girişimi”nden, “İtalya ve Almanya bizden ileridir” diye yazdığı için Orhan Kemal “yabancı rejim propagandası”ndan, Sabahattin Ali içki sofrasında okuduğu şiirden dolayı yıllarca hapis yattı. Kazım Karabekir’in anıları toplanıp yakıldı. Yakup Kadri gibi rejim destekçisi bir aydın bile Kadro’daki yazısı Atatürk’ü kızdırdı diye Tiran’a gönderildi. Sadece siyasi içerikler değil, edebiyat eserleri de sansürden nasibini aldı. Sait Faik, Şahmerdan’da yöneticiye hakaret etti diye yargılandı, Reşat Nuri, 1935’de Latin alfabesiyle ikinci kez bastığı Çalıkuşu’nda, 1922’deki ilk baskısında övdüğü Boğaz’daki “kayıkhaneli evler”den, eski rejime övgü sanılmasın diye “virane balıkçı kulübeleri” diye bahsetti.

Eğitimin yaygınlaşmasıyla, iyi okullar açılmasıyla bizzat ilgilendi. İstanbul Üniversitesi’ni kurdurdu. Hala bu ülkenin sınıf atlama yolu olan eğitimde cumhuriyetçi fırsat eşitliğini ona borçluyuz.

“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” dedi ama hiçbir bilimsel temeli olmayan bütün ırkların Türk ırkından geldiğini söyleyen Türk Tarih Tezi, bütün dillerin Türkçe’den geldiğini söyleyen Güneş Dil Teorisi’nin altında da onun imzası vardı. 1934’de Türklerin ikincil ırklarda olmadığını ispatlamak için dünyanın en geniş kafatası ölçümünü yaptırdı. Ezoterik kitaplar yazan bir emekli Amerikalı albayın kurgu kitabından hareketle Mu kıtasının peşine düşmüş, bunun için özel olarak Meksika’ya elçi gönderip Mayaları inceletmişti.

Dış politikada müzakereci bir diplomattı. Hatay’ın alınmasında dehasını ortaya koymuştu ama iç politikada tam bir askerdi. Menemen İsyanı’nda Menemen’in boşaltılıp yakılması emrini İnönü durdurdu. Dersim’i “medenileştirmek” için yapılan askeri harekatı bizzat yönetti. Kürtlerle ilgili askeri çözüm planları Kürt meselesinde yarayı derinleştirdi.

Laik bir devlet kurdu ama millet-i hakime esasına dayalı bir laiklikti bu. Sınır boyunu güvenli hale getirmek için Trakya’daki Yahudiler göç ettirildi, gayrimüslimlere devlet kapıları kapatıldı, kilise vakıflarına el kondu, tamir edilmelerine izin verilmedi, Trabzon’da Rumca konuşan köylülere kadar farklı olan herkes riskli grup olarak takip altında tutuldu. Ama aynı zamanda Nazi yönetiminden kaçan Yahudi profesörlerin Türk üniversitelerinde görev almasına izin verecek kadar da vizyon sahibiydi.

Kadınlara seçme ve seçilme hakkını çok erken bir vakitte vermişti, bu devrimci bir adımdı. Ama bunu o vermeden 10 yıl önce isteyen Nezihe Muhiddin ve arkadaşlarının önce parti kurmasına, sonra kadınların seçme hakkını savunmasına izin vermedi. Mahkemelerde tuhaf yolsuzluk davalarında yargılanan Türkiye’nin ilk süfrajeti Nezihe Muhiddin ömrünü bir akıl hastanesine tamamladı. Boşandığı eşi Latife Hanım ise bütün ömrünü her adımını takip edip raporlayan polisin gözetiminde geçirdi.

Laiklik maddesini anayasaya soktu, laik bir sosyal hayat inşa etmek için Medeni Kanunu’nu hazırlattı, Diyanet İşleri Teşkilatı’nı güçlendirdi. Ama dinin devlete karışmasını engellemekle yetinmeyip, devlet olarak dini dizayn etmeye kalktı. Tekkeleri kapattırıp, cemaatleri yeraltına gönderdi. Türbeleri dahi kapattırdı, sonra özel izinle Fatih, Mevlana’nın türbelerinin açılmasına izin verdi. 1932’de bizzat riyasetinde hocalarla çerçevesini oluşturduğu Türkçe ibadeti uygulamaya soktu. Türkçe ezan toplumu devletten koparan, laikliği dinsizlikle eşitleyen radikal bir uygulama olarak hafızalara kazındı. Ayasofya’yı sofrada verdiği bir kararla müzeye çevirtmesine en büyük destekçisi Cumhuriyet gazetesi bile şaşırmıştı.

Müzik ve dansı seviyordu. Halkın kulakları Batı musikisine alışsın diye Türk Sanat Müziği’ni konservatuarlardan kaldırıp, radyolarda çalınmasını yasaklatırken kendisi en iyi sazendelerden konserler dinliyordu. Sanatçıları ve sanatı seviyordu, ama konsere çağırdığı Müzeyyen Senar’ın modelini sevmediği saçlarını ve kocasının bıyıklarını kestirecek kadar herkesin hayatına karışıyordu.

CHP “imtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz” gibi korporatist sloganları kullandı ama zamanında çok örneği olan bir faşizan korporatist rejim kurmadı. Halkı tarafından seviliyordu ama halk adamı bir popülist lider değildi. Elit bir hayat sürdü, halkın arasına çok karışmadı. Selanikli orta sınıf bir aileden gelen bir askerdi, gençliği cephelerde geçmişti. Eşi, çocukları, damatları yoktu, dünyalık peşinde olmadı. Ama mütevazi de değildi. Sarayda yaşadı, kendisine ve yakınlarına özel ev, yazlık villa yaptırdı, özel yat satın aldırdı, İş Bankası’nın en büyük ortağıydı.

Hoş sohbetti, sofraları meşhurdu, kibardı, zevk sahibiydi ama çok hoşgörülü sayılmazdı. Yeni kurulan Türk cumhuriyetine destek için Sorbonne’u bırakıp Ankara’ya gelmiş idealist milliyetçi bir profesör olan Sadri Maksudi’yi, Denizbank kurulurken “Denizbank Türkçe değil, Deniz Bankası olmalı” dediği için kendisine yakın adamlara gece yarısı radyoyu açtırıp, sabaha kadar cahillikle suçlattı. Tarih Kongresi’nde Türk Tarih Tezi’ne “Türkler Orta Asya’dan kuraklık yüzünden göçmedi” diye itiraz eden Prof. Zeki Velidi (Togan) ise ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.

En yakını olan İsmet Paşa bile onun hoşgörüsüzlüğünden nasibini almıştı. Ölümünden önce Başbakanlıktan alıp, tasfiye etmişti. Dar bir kadroyla çalışıyordu, güven sorunları had safhadaydı.

Türkiye’yi hep Batı’nın içinde tutmaya çalıştı ama hiç bir konuşmasında parlamenter demokrasiyi övmedi, ondan bir nihai hedef olarak bahsetmedi. Yakın arkadaşlarının kurduğu adı “Terakkiperver Cumhuriyet” olan fırkayı bile tehlikeli bulup ilk fırsatta kapattırdı, 29 krizi sonrası oluşan toplumsal basınç karşısında bir emniyet sibobu olması için yakın arkadaşlarına kurdurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı bile yerel seçimlerde başarı gösterince iktidarı için riskli buldu, seçilmiş belediye başkanlarını zorla istifa ettirdi.

Bazı satırları hoşumuza gitse, bazıları tüylerimizi diken diken etse de elimizdeki hikaye bu.Atatürk, bu ülkenin kurucusu. Pragmatik yöntemlerle, tasfiyelerle, zekasıyla, cesaretiyle bunu başardı.

Üzerinden bir asır geçtikten sonra hala bu gerçeği inkar etmeyi de “hepimiz onda birleşelim” gibi zorlama teklifleri dayatmayı da bırakmalıyız.Atatürk’ün iyi kötü bütün özellikleri bu ülkenin harcına da katıldı. Kürt sorunu, kimlik sorunu, laiklik fay hattının oluşmasında onun tercihlerinin payı büyük oldu.

Ama ölümünün üzerinden 83 yıl geçmiş bir insana, bu 83 yılda çözemediğimiz sorunların yükünü yüklemek de bugün yaşadığımız sorunlar için çareyi onda aramak da haksızlık ve kolaycılık. Ayrıca irrasyonel, işlevsiz ve beyhude bir çaba bu.Çünkü bugün Atatürk’e bakıp yaşadığımız hiç bir sorunun çaresini bulamayız.

Bugün hala Atatürk’ün bir çare, çözüm, dayanak, referans noktası gibi görünmesinin nedeni de Instagram ve Twitter’daki anmalarda sık sık hatırlatılan “çok çalışmak”, “sürekli yenilenmek”, “bilimi tek yol gösterici olarak kabul etmek” gibi kapı komşunuzdan da duyabileceğiniz özlü sözleri olmasa gerek.Vefatından 83 yıl sonra bile bugün Atatürk, Türkiye’de hala modern hayatın, modernleşmenin sembolü ve koruyucusu.

Bu da onun ideolojisinin ölümsüzlüğünün değil, hala herkesin kendini güvende ve özgür hissedebileceği ortak ve kalıcı bir modern demokrasi ve hukuk referansı inşa edemediğimizin ispatı.

Bu Atatürk’ün başarısından çok hepimizin ortak başarısızlığı.

En başta da bunu yapmaya çok yaklaşmışken tekrar en kolay iktidar etme yolunu seçen ve böylece resmi ideolojinin yeniden ümit olmasına neden olan bugünkü iktidarın başarısızlığı.

Zannedildiği gibi bugün Atatürk üzerinde konuşulup anlaşılarak ortak bir referans haline gelmedi, bugünkü sorunlardan, gelecek kaygısından kaçılan güvenli bir sığınak oldu.

Bu kalbimiz kadar temiz kuruculuk hikayesine en ufak itiraz edenlere sallanan parmaklar, ilkokul öğretmenlerinin anlattığı versiyon dışındaki her cümleye karşı kabaran öfkeler, “liberaller, sol-liberaller, Kürtçüler, İslamcılar” diye uzayan ortak değerlere yabancı, zararlı vatandaş listeleri, hala 10 Kasım’da kornaya basmadı, ayağa kalkmadı, tweet atmadı, Instagram postu paylaşmadı, başlık atmadı fişlemeleri buradan bir birleştirici kuruculuk çıkmayacağının da ispatı.

Türkiye, bugün hala birlikte yaşamaktan ve gelecek hayallerinden ümidi kestikçe geçmişe doğru kaçıyor. Herkes kendi ideal geçmişine sığınıyor. Bu geçmiş bugünün ihtiyaçlarına göre kesilip, biçilmiş, mükemmel hale getirilmiş, abartılı sahte bir geçmiş.Ama tarih ve geçmiş bize aradığımız sağlam zemini veremeyecek.Zaten geçmişte öyle sağlam bir zemin kurulsaydı, onu böyle el yordamıyla aramazdık, üstünde oturuyor, keyfini çıkarıyor olurduk.

Aradığımız şey nostaljinin şefkatli kollarında değil, bugünün acı ve soğuk gerçeklerinde.O yüzden artık Atatürk’ü sağa sola çekiştirmeyi bırakıp, onu rahatsız etmekten vazgeçmeliyiz.

83 yıl geçti, artık büyüdük ve yetişkin insanlar gibi davranma zamanımız geldi de geçiyor.

10 Kasım 2021 Çarşamba

METLİ SULTANIN DİLİNDEN

 ÇALABA HİZMET

Ağyar kalmasın arada ,yar ile hemhal olalım.Şah söylesin.Şuh olsun gönüller sefaya varalım.

Zevkinle içip aşk şarabını sarhoş olalım.

Ne deyüp durursan ben ondan ayrıyım, sür hu deyip demini vuslata yol alalım.

Sevmektir her şeyih ahdiO'na kul köle olalım sür devranı hu ile sarhoş olalım.Ben deme her yerde o var bak etrafa kendinden ibret al.Sorma bu neden böyle .Hak'dan çalalım bir dem , hemhal olalım,devran edelim her dem.

Bu ne iştir sabır kararı kalmadı bende .Sabırla açılır behey gafil Hakka olan perde.Şam-u seherde dur Hakk divanına , kalp gözün açılsın be hey divane,.Nedir bu kendine ettiğin zulüm .Sen susta kalbinde olanı dinle.Sana doğru budur , eğri budur söyler o  et parçası .Sığmış oraya koca Çalap .Hep al O'nunla nefesi

Zordur dedim nefisten geçmek.Kalsın yar kalksın ağyar aradan bulursun gönülde muradın,Haktır seni yaratan.

Son nefeste didar görürsün elbet, sen çalaba edersen hizmet.Gafil olma , bu dünyanın bitmez işi.Sarıl Kurana olsun işin asan

METLİ SULTANIN DİLİNDEN

DOST IŞIĞI  

Beytullahtır kalbin.Tavaf et.Gözleme Kabe'yi.Tur-i Sinadır kalbin.ziyaret et orayı.Arafattır kalbin,makamıdır Rabin.Secdegahıdır kalbin.Hu' dur oraya edilen nazar.Beden yanar yokluk alemidir bu can,sen var iken uğramaz oraya canan.

Pervane ol.Yaksın dost ışığı.Haki payine yüz sür, lütfeder şanı. Şol pınardır  kalbe gelir suyu.Mola verme. Bu dünya imtihan yeri.Yüzün ak et dostun ol ayinesi.

MESNEVİ'DEN

 Açlığa sabredersin adı ORUÇ olur.

Acıya sabredersin, adı "METANET" olur.

İnsanlara sabredersin, adı "HOŞGÖRÜ" olur.

Dileğe sabredersin , adı "DUA" olur.

Duygulara sabredersin , adı "GÖZYAŞI" olur.,

Özleme sabredersin, adı "HASRET" olur.

Sevgiye sabredersin, adı "AŞK" olur.

BUGÜN DÜNE BENZEMEZ

 Her günün hali, dünkü günün haline benzemez.Haller, ırmaklar gibi akar gider.Onu bağışlayacak, akışını durduracak hiçbir şey yoktur. Her günün sevinci , bir başka çeşittir.Her günün düşüncesinin bir başka çeşit tesiri vardır.Ey genç! Şu beden bir misafirhanedir.Her sabah o eve yeni bir misafir (dert, düşünce) gelirSakın, "Bu misafir bana yük olur , kalır "deme.Biraz kalır sonra yine geldiği gibi gider, yokluğa karışır.O görünmeyen cihandan , gayb aleminden gönlüne ne gelirse , onu bir misafir say, onu hoş tut, güler yüzle karşıla"(Mesnevi cilt 5)

9 Kasım 2021 Salı

METLİ SULTANIN DİLİNDEN

SABRET
Bu günlerin ardından nice günler gelecek onun ardından da nice günler gelecek.
Bugüne dek azizler aziz olana dek nice günler geçirdiler. Aziz olmak, bu mertebeye gelmek elbette Allah'ın verdiğine rıza göstermekle olur. Hamdetmek kula en yakışır ibadettir. En büyük ibadet bilerek hamdetmektir.
Bir çok resuller geldi geçti. Azabın en büyüğünü onlar çekti.
İsa ile anası Meryem gibi çileye tahammül gerek. İsa mertebesini buluncaya kadar nice potalardan geçti. Meryem, ana oluncaya dek nice iftiralara uğradı. Onlar da benim has kullarımdı. Has da has olabilmek için has kalb gerekir.
Benim  için dökülen gözyaşları benim bağrıma akmaktadır. Benim için göz yaşı dökmek ibadetle kaimdir. Amma benim için olabildiyse. Fani dünyaya akan yaşlar ancak sizleri hüsrana uğratmaktan başka ne faydası ola ki.
Bir dirhem gözyaşını ben dilersem derya ederim katımda. Bu deryamda imanlı kullarım gemisini yüzdürür. Nuh'un gemisi gibi.
Hatıra ne gelir iyi veya kötü. Kuranımda bunları bildirmedik mi?Kur'anımda rahim de vardır şaki de vardır. Her ikisinin de yollarını iyi ve kötüye gidenleri sizlere örnek etmedik mi? Ta-Ha suresini neden okumazsınız? Musa'ya gelen vahyim sizlere yetmez mi?
Firavunun elinden çok şeyler çektirdik ona ama çık sabretti de Musa olabildi. Yani asa olabildi kavmine. Musa'daki keramet asasında da mevcut idi. Asa Musa'ya rehberlik yaptı.
İşte bugün size azayı Resulümü verdim. Sımsıkı sarılın asaya da kuru otlar yeşersin. Yeşil ottan misler tüter, kuru ottan duman kokar biri nefesi tıkar , biri kalbe ferahlık verir. Biz bunu Musa'nın kavmine de bildirdik. Musa'ya sarılan asasını buldu. Ona inanmayan kuru ot kokuları ile boğuldu. Firavunun ordusu aslında is kokuları ile helak oldu.
Hu nurum mağribden maşrıka kadar ışınlarını yaydı. Güneşin ziyasına mazhar olanlar Nil'in bereketi gibi taştı, taştı doldu iman bereketi ile. Bereket maddi bereket değildir, iman bereketi bitip tükenmez hazinedir.
Sabır deryasına daldıkça dalın. Yüzdükçe yüzün o ummanda. Bir gün incileri toplayıp dağıtır ve kârınızın bereketini elbet görürsünüz. Amma dünyamdan madden ve manen kopabilirseniz o zaman dayandığınız kuru ağaç bile yeşerecektir.
Kanın kan, canın canan olsun kuzum. 

METLİ SULTANIN DİLİNDEN:RESULULLAH'DAN SESLENİŞLER

 Ey Hak kokusu duymayan, peygamber duygusu olmayan gafiller! Beklersiniz İsa inecek gökten. Arz ne demek, arş ne demek? Hepsi on sekiz bin alem değil mi bir insan? Aradığın ne? Bulamadığın, göremediğin ne? Sen nesin? Her şeyden evvel onu düşün. Peygamber gitmeden, İsa göğe uruç etmeden döndüler arza. Kur'an ahkamı değişir mi hiç? Müminlere yol gösteren koca kitap. İstersen Musa'nın Tur'unu kendi gönlüne gir, istersen İsa'nın arşını kendini iyi tanı, İstersen peygamberi , kendinde ara da göresin karşında. Hepsini birden istiyorsan Rabbini ara bul. Seccadenin üstünde oturmakla da bulunmaz bu yol. Ancak varlığını aşk ateşinde yakarsan , Resulüne hak gözüyle bakarsan uzakta olsan , hakka en yakın gene sensin. Hareketlerin, içindeki duyguların hep bir olursa .Ancak aşk ateşi içinde parlarsa, bazen yanar, bazen söner bazen de kül olursun. Cüzi iradeni bırakır , külle bağlarsan olursun gül. O zaman senin yandığın gibi sene de yanarlar birgün. Rabbini, Resulünü öyle sevki ne cennetin sevinciyle, ne cehennem korkusuyla değil, Kendini yok edene kadar sev ki sen ben kalksın. Sen O.O da sen olasın. O zaman vuslat yolu açılır işte. Rabbi A'la'yı o seni sevdiği kadar sev.Rabbin senden yalnız sevgisine karşı sevgi bekliyor. Beden kabuğuna dilediği kadar kıymet verme, kabuğu kırıp , döküp yok etmezsen Meyvenin içini nasıl yersin? Gülün tomurcuğunu düşün , öyle kalsa koku verir mi? Rabbisine teslim olmuş gül , kabuğundan kurtulunca bülbülü aşık etmiş kendine. Düşün ki gül olmasaydı, Bülbül aşkı nerede arayacaktı. Gül Tanrı'ya, bülbül güle aşık arada yalnız bir aşk kalmış .İşte Resulüne , bülbül güle aşık olduğu gibi aşık ol ki, el ele Hakka vasıl olasın.Onun kokusu sana gıda olsun. Çünkü ruhun gıdası sadece aşk kokusudur. Toprakta çürüyecek bedeni geliştirmek nefsi şahlandırmak için yiyip içmek değil ruhunu temizlemek için onun kokusundan gıdalanmaya çalış ki bedenin ağırlığından kurtulup , ruhun seyranda tekamül edebilsin. Aksi halde dünya zindanından kurtulmanın çaresi yoktur. La yı kaldırda bak resulünün yüzüne , illallah zahir olur gözüne, sonra dön kalbine, Sen yok olur. Allah dersin her bir zerrenle. Bunu bulmak kolay değilkal-ü kıyl ile bulunmaz bu menzil. Bir noktadan gayrı ne ararsın? Fatihayı şerif değil mi hattı müstakim menzil menzil açılır perdeler. Koca Kur'an cem olmuş bu ayette. Sırrına erersen müstakimin. Ayetullah olduğunu anlarsın beşerin. Kerimden gelmiş kelamullah, insanlığın kıymetini bil. Her bir insan Ayetullah , Ademden bu ana kadar yazılmış, insan olmayan kıymetin bilememiş. Kur'anı gelişi güzel okumakla da olmaz, okuyup yolundan gitmemişsin neye yarar. Vücud öyle bir gemi ki dümeni ruhun elinde. Dümeni sağa sola oynatırsan işte pusulan şaştı gitti. Gemin öyle bir deryada ki uçsuz bucaksız bir derya. Menziller ötesinde menziller. Sonsuzluk deryası bu yol. Etrafına bakınıp oyalanmaya gelmez. Ya dümen bozulur, ya ateş söner. Çünkü bu geminin her şeyi sensin ey ukba yolcusu. Bir gün bineceksin sessiz bir gemiye götürecek seni hesap gününe , verecekler amel defterini eline, Eh oku bakalım künyeni, ak mı yazılı kara mı? Bizler günahkar, aciz, naciz, edna kullarıyız Rabbimin. İşte o zaman yetişecek Resulünün şefaatı, himmeti. Sen Allah'a, Allah diyen kuluna, kul olursan ,O da tutmaz mı mahşer günü elinden, almaz mı seni şefaat sancağının altına Allah'ın sevgilisi. Sıkı yapış Kur'ana ibadetini yaparken Tespihi boncuk gibi sayma. Her bir zerrenle dersen Hak, belki yüzün olur ak. Sağa sola haykırma, kendine yapılan iğrenç hareketi bir başkasına sen yapma aksi halde yaptığın ibadeti süpürür götürür senin kakırman. Evladı, Rabbi seni vasıta kıldı dünyaya getirmeye .Anayım babayım deyip , hep ondan bekleme ,Çünkü Onunda sen de hakkı var. Çünkü bu karanlık dünyaya gelmeye sen sebep oldun. Onu hangi kapıdan geldiğini .Hangi kapıya gireceğini bil di ,bildir. Dünyaya hangi yolla geldiğini anla da ona da anlatmaya çalış. İnsanlığınla ona örnek ol da, ondan geleceklere de o örnek olsun. Sen bilmezsen adap erkan bu nesil nasıl yetişir. Nasıl anlar Tanrısını, edep olmazsa nasıl girdirilir çalap huzuruna. Koa kapıdan attın mı içeriye adımını Sen yok ol gayrı. İnsanların taştan topraktan yaptığı camide dünya kelamı konuşulmaz .Hayasızca oturulmaz mihrabın karşısında. Cansız mihrabın önünde böyle iken , hakikat karşısında nasıl olmalı bir insan? Bak Resulün yüzüne , kaşları mihrap , gözleri cemal. Gel de secde etme bu ulunun önünde. Camii düşün bir de cemal düşün. Kendine verdiğin bahayı verme Resule. Onu kazanmak senin gibi ucuz değil. Ancak can bahasına kazanılır onun muhabbeti. Öyle bağlan, öyle sarıl ki bu halkaya. Onun yalnız karşısında olduğun zaman hatırlatma kendini. Kalbine gir ki ayinesinde sen yok iken de seni görsün. Hakla kelamında sen de dahil ol huzura. İşte yolun başı da bu sonu da. Sıratı müstakim hep onun nur kalbinde gittiği gibi seni de götürür. Ben de insanım reyip te güvenirsen nefsine ne yol kalır ne hakikat kalır ortada yıkılır gidersin, zillete düşersin. Hak korusun cümle kullarını bu felaketten. Amin.
Koca Ummanda yüzmeyi öğren, çırpınışın boşuna. Kendini cansız gibi bırakabilirsen deryanın üstünde .İşte o zaman kulaç, kulaç yüzmeye başlarsın. Bir de Resulullahın dokuduğu kumaştan dalgıç elbisesini giyebilirsen başlarsın kolayca denizin dibinde incileri toplamaya. Ama ne güzel pırıl pırıl inciler. Hak yolunu aydınlatır onun ışığı. Sen incileri bul da zararı yok çakıl taşları arasında olsun. Onu bulan bir gün elbet temizlenir taş ve topraktan. Yalnız kendini çok iyi anla çok kıymetini bil bu inci tanelerinin, sarraf ol da sırda sakla ,çocuk olup oynama onlarla çocuk gibi. Çünkü bu inciler layık olan gerdana takılır, karanlık yolları aydınlatır. İnsanlık mertebesi çok büyük bir mertebe. Neden? Çünkü Rabbel alemin Resulünü insan olarak gönderdi dünyaya. İnsanlara, insanlık aşısı vursun, örnek olsun diye. İnsanlık çok kıymetli bir varlık .Cenabı Hakk dileseydi kendi nurunu cisme bürümeden de gönderirde dünya yüzüne. Neye kadir değil ki Rabbil Ala. Fakat Kuranı Kerim'i, kullarına insanlık kanunu olarak o yüce kitabı, o ilahi varlığı, lahuttan seslenişi ancak şekilsiz olarak nasıl seslenebilirdi. Mutlak kendi varlığını, kendi nurundan yarattığı yüceler yücesi , biz aciz kullarının methetmeye lisanı kafi gelmeyen, biricik peygamberini, bizler gibi asi kullar sıfatına bürüdü de gönderdi bu arza. İşte, kendini yüce Resulullah'ın nurundan halk edildiğini  anlayabilen ve kendindeki benliği terk edip yine o yüce varlığı kendi ruhunda ve ruhunun muhafaza edildiği bu insan olarak fani varlığımızın her zerresinde sezebilirsek , Cenab-ı Hakk'ın varlığına o nisbette imanımız gürleşecektir. Allah ve peygambere mutlak her müslüman inanır, fakat insanların ömür boyunca çeşitli tecelliyatla karşılaştıkça kendi yaptığı hatalar yüzünden bir başkasını suçlamaya çalışmak ve kendini gafilce düşünceleriyle her hususta haklı çıkartmak ,insafsızca karşısındakini suçlu göstermek, hakkını gaspetmek, Allah'ın kendine gaipten bahşettiği maddi varlığı sadece kendine mal etmek ve bütün yaratıkların bir noktadan halk edildiğini unutmak ve ezeldeki ahdini bozmakla sayılmakla tükenmeyecek küfürlerle bu dünyada yaşamak. Bunlar iman değil. Bunlar imanı sıfıra indirecek kadar gafletten başka bir şey değil. Allaha inanan, ondan her gelene de inanırda, Sabır lisanına bürünür.

HER TÜRLÜ BELADAN MUHAFAZA 7 AYET

 İmam Şehabettin, Hz. Ali (r.a) den yaptığı bir rivayet şöyledir: "Her kim bu ayetleri sabah ve akşam okumaya devam ederse Allah o kimseyi zamanın hilelerinden düşmanların ve hasetçilerin kurdukları tuzaklardan ve her çeşit şer ve belalardan korur ve kendini himayesi altına alır"

 7 AYET ARAPÇA, TÜRKÇE OKUNUŞU VE ANLAMI

1 – Tevbe Suresi 51. Ayet

Kul len yusîbenâ illâ mâ keteballâhu lenâ, huve mevlânâ, ve alâllâhi felyetevekkelil mu'minûn(mu'minûne).

De ki: "Allah'ın bize yazdığı şeyden başkası, bize asla isabet etmez. O, bizim Mevlâ'mızdır." Ve artık mü'minler, Allah'a tevekkül etsinler.

2 – Yûnus Suresi 107. Ayet

Ve in yemseskallâhu bidurrin fe lâ kâşife lehu illâ huve, ve in yuridke bi hayrin fe lâ râdde li fadlihi, yusîbu bihî men yeşâu min ibâdihi, ve huvel gafûrur rahîm(rahîmu).

Eğer Allah sana herhangi bir zarar verecek olursa, bil ki onu, O'ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O'nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur. O, bunu kullarından dilediğine eriştirir. O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

3 – Hûd Suresi 6. Ayet

Ve mâ min dâbbetin fîl ardı illâ alâllâhi rızkuhâ ve ya'lemu mustekarrahâ ve mustevdeahâ, kullun fî kitâbin mubîn(mubînin).

Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da yazılı)dır.

4 – Hûd Suresi 56. Ayet

İnnî tevekkeltu alâllâhi rabbî ve rabbikum, mâ min dâbbetin illâ huve âhızun bi nâsıyetihâ, inne rabbî alâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).

"İşte ben, hem benim, hem sizin Rabbiniz olan Allah'a dayandım. Yeryüzünde bulunan hiçbir canlı yoktur ki, Allah, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir."

5 – Ankebût Suresi 60. Ayet

Ve keeyyin min dâbbetin lâ tahmilu rızkahâ allâhu yerzukuhâ ve iyyâkum ve huves semîul alîm(alîmu).

Nice canlılar vardır ki, rızıklarını taşımazlar (yiyecek biriktirmezler). Onları da sizi de Allah rızıklandırır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

6 – Fâtır Suresi 2. Ayet

Mâ yeftehillâhu lin nâsi min rahmetin fe lâ mumsike lehâ, ve mâ yumsik fe lâ mursile lehu min ba'dihî, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).

Allah, insanlar için ne rahmet açarsa, artık onu tutacak (engelleyecek) yoktur. Neyi de tutarsa, bundan sonra onu gönderecek yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

7 – Zümer Suresi 38. Ayet

Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda le yekûlunnallâhu, kul e fe raeytum mâ ted'ûne min dûnillâhi in erâdeniyallâhu bi durrin hel hunne kâşifâtu durrihi ev erâdenî bi rahmetin hel hunne mumsikâtu rahmetihi, kul hasbiyallâhu, aleyhi yetevekkelul mutevekkılûn(mutevekkılûne).

Andolsun, eğer onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan elbette, "Allah", derler. De ki: "Peki söyleyin bakalım? Allah'ı bırakıp da ibadet ettikleriniz var ya; eğer Allah bana herhangi bir zarar dokundurmak isterse, onlar Allah'ın dokundurduğu zararı kaldırabilirler mi? Yahut Allah bana bir rahmet dilese, onlar O'nun rahmetini engelleyebilirler mi?" De ki: "Allah bana yeter. Tevekkül edenler ancak O'na tevekkül ederler."


MESNEVİ'DEN SÖZ

 YÜZ'DE ISRAR ETME, DOKSAN DA OLUR,

İNSAN DEDİĞİNDE, NOKSAN DA OLUR.

SAKIN BÜYÜKLENME, ELDE NELER VAR

BİR BEN VARIM DEME, YOKSAN DA OLUR

Peygamber bunu anlattı, dedi ki:kim kendini bilirse, Rabbini de bilir.

İş ve söz ,için tanıklarıdır.Bu ikisine bak da için nasıldır , anla.

GÜZELLİKLERİNİ TEŞHİR ETMEK

 "Kim güzelliğini mezada çıkartırsa , ona yüzlerce kötü kaza yüz gösterir.Düşmanların kem gözleri, kin ve öfkeleri, hasetleri; kovalardan su boşalır gibi başına boşalır"(Mesnevi,cilt 1)

KÖTÜLERİN TASALLUTU

 Hak Teala yaratılış yasası koymuştur.Kötü ve kötü şeyler saldırdığı zaman buna paralel gelişmeler meydana gelir.Eğer kötü ve kötülük olmasaydı insanlık gelişmez, bir noktada kalır , ilerleme olmazdı.

SEYYİDLERİN İMTİHANI-HACI EMİN EFENDİ

 Bağdat Seyyidlerinden Zeynel Abidin torunlarından olan ve Dörtyol özerli,kuzuculu  köyünde imamlık yapmış.Hacı Emin Efendi hazretlerinin hikayesi bloğun önceki yazılarında geçmişti.Bu zat , ilk hanımı ölünce ikinci evliliğini Kuzuculu köyünden Ömer Çelebi'nin kızı Havva ile yapmıştı.Özerli köyündeki camide imamlık görevi ikinci defa verilmişti.ancak Havva hanım Kuzuculu köyündeki evini tercih etitği için Emin Efendi Özerli köyünde tek başına kalmakta idi.Günlük üç öğün yemeğini, çamaşırlarının yıkanmasını Gençoğlu lakapları olan Hacı Mustafa Karaca'nın eşi Ayşe teyze yapmaktadır.Ayşe teyze evliyaya çok düşkün bir hanımdır.Seyyid Ali baba hazretleride onların evinde zaman zaman misafir olur.Antakya'dan şıh cemil hazretleri gelir.Ayşe teyzenin kız çocukları vardır.üç öğün hazretin yemeğini bu kızlar getirir.etraftaki insanlar dedikodu çıkartır ve ayşe teyzenin kötü yolda olan bir kadın olduğu şeklinde.Ayşe teyze'nin babası dahi bu laflara inanıp kızının kötü birisi olduğunu damadı olan Hacı Mustafa Karaca'ya söyler.Mustafa Amca, kayınpederine :"Ben güttüğüm koyunun ahlakını bilirim" demiştir.Bu iftiralar nedeniyle Ayşe teyzeye çok eziyet ederler.Hacı Emin efendi üç kişiye beddua eder.Cehennem azabını dünyada çekmeleri için.Bu üç kişi en fazla laf üretenlerdir.Gerçekten de bu üç kişi çok zor bir şekilde ölürler.kokmuş bir vaziyette can çekişmişler,çocukları:Daha henüz ölmedi mi?diye ölmelerini beklemiştir.

Bu da göstermektedir ki Efendimiz (sav) 'in "İfk" hadisesindn dolayı üzüldüğü gibi, sulbünden gelen ehli beyte mensup olanlar dahi bu iftiralara maruz kalabilmektedirler.Bir anlamda bu onların kaderidir. 

MERKEZ EFENDİ

 Her şeyi merkezinde bıraktığı için bu ismi almıştır. Sümbül Efendi müritlerini toplayıp onlara sorar: "Eğer Allah'ın yerinde olsaydınız , dünyayı ve kainatı nasıl yaratırdınız" diye soruyor. Bir kısım talebeler "Per şeyi iyi olarak yaratırdım" derken bir diğerleri "Bütün kötülükleri ortadan kaldırırdım" derler. Huzurda olan Merkez efendi de: "Ben her şeyi merkezinde bırakırdım" der. Sümbül Sinan hazretleri vekaleti Merkez Efendiye bırakıyor.
Allah Teala'nın kötü ve çirkin şeyleri yaratmasında bir amacı, hikmeti, hedefi vardır. Daha iyilerinin ortaya çıkması içindir. Bir bilenin üzerinde Bilen vardır. Her şeyi hikmet üzere yaratmıştır.

8 Kasım 2021 Pazartesi

METLİ SULTANDAN

 "Mevlüdi Şerif okunsun şerbetler içilsin bugün,Münevver olsun kalb-i ihvan nurlar saçılsın bugün.

Himmeti piran ile masivadan geğçilsin bugün,Hem kabul-ü dua olsun bab-ı rahmet açılsın bugün.

Ervahı ihvan ruh-i nebide mahvolsun,Ruh-u hayvanı seçilsin bugün.Aşkı ilahi cismi napakları mahveylesin,Şevki Resulullah ile Cennete geçilsin bugün.

Tecelli eylesin emri irciihem okunsun kuran,Münkürün kalbine yazılsın bugün emr ile ferman.Müminlerin derdine Resulullah'dan olsun derman,Şarab-ı aşk hem ab-ı hayat içilsin bugün,Bahtiyar olsun mevlüt okutan ,hem dinleyen ihvan.Zaman mekan kalmasın hem mahvolsun cihan ,Ref olsun perdeleri cemal ile açılsın bugün.

Aşka gel ey Fikri kalbinde daim eyle zikri,"Uduni estecüp leküm , deki Hakk daim eyle şükrü,"La Teknatu" dedi allah hiç ümidim kesmem billah ,Yol olsun hayri hayderi geçilsin bugün ,Beyti Fikri bugün nura olsun mazhar,Gel ey dost nurunu cümle ihvana göster.

Zira aşıklardır nurunu görmek ister.

"Mutu kable en temutu" olana yoktur ölüm ,cismi canım mahvoldu Allah Allah söyler dilim.Söyleyen kim, söyleten kim ,bilmedim,Açıldı kalbimde gonca gülüm.Deryayı cünune gelsin bostanı Rahman da uçulsun bugün.

Fikri Baba oldu benim adım müyessirdir hem ihlasım,Nefsi emmareler mahvolsun hizar ile kökünden biçilsin bugün.

Deryayı cünuna daldım,hem mecnun oldum,halimden bilen yok ,cümle varım pazara döktüm elimden alan yok .Bütün ey abidan Mecnun ile Leyla ararlar hiç bulan yok.

İnsanları davet için geldim hiç icabet eden yok.Eflakı sema ağlar zarımdan gözlerimin yaşını silen yok.Deryalar gibi coştumbu işe ben de şaştım hiç dalan yok.

Kainata Fikri aşk ile baktı, ciğerlerini kebab etti hem yatık.Hakikat gülleri çok dikildi , goncaları açıldı,Elhamdülillah solan yok.

Gel ey Fikri , fikir eyle,vakti seherde çok zikir eyle ,diline her ne gelirse söyle  bütün kainat ağlar hiç gülen yok

"MUHAMMEDİ FİKRİ MEDLİ"

CAHİDE ANNE

 Metli Sultan'da yetişen Bayan annelerimizden CAHİDE ARIÇ anneye ait Gül bahçesi isimli kitapta yazılanları CAHİDE ARIÇ ANNE BLOĞU adı altında ayrıca kalıtlanacaktır.

Annemiz kitabında buyurmaktadır:

Efendimiz buyuruyor ki:"Mutu kable en temutu sırrına erene yoktur ölüm"

Ali imran suresinin 101 nci ayetinde :"Siz nasıl olur da Allah'ı tanımamazlık edebilirsiniz ki Allah'ın ayetleri önünüzde okunup durmaktadır.O'nun elçisi de aranızda bulunmaktadır. Her kim Allah'a sımsıkı tutunursa doğrusu o doğru yola iletilmiş olur"

Hz.Mevlana efendimiz Mektubat'ında buyurmaktadır:

"Her asırda bir Nuh vardır,O'nun gemisine binen imanını kurtarmış olur." Bunlardan anlaşıldığı gibi Kur'anın bekası peygamberimizin ölümsüzlüğünün ispatını yapmaktadır.

İman gemisine binebilmek için ;İç alemimizde O'nu duyabilmek, kendimizi okumaya, tanımamaya çalışmak gerekmektedir. 

HİKMET İNCİSİ KELAMLAR

 *Çok zikredersen Allah'ı, bir çoban tutarlar koyunun başına

*Balığın gıdası sudan, aşığın gıdası Huu dan.

*Münafığın işi gıybet etmektir, Müminin işide Allah'ı zikir etmektir.

*Allahın dostuna taş atanın , Allahın taşı başına çabuk düşer.

*Her devirde bir veli vardır, hem gizlenmiştir hem de, senin gözünün önünde oturmuştur.

*Söz söylemeyi bellemek kılıç kullanmayı bellemekten daha zordur.

*Güzel gözünden, cahil sözünden, Arif özünden,Alim ününden belli olur.

7 Kasım 2021 Pazar

BEDİÜZZAMAN SAİT NURSİ HAZRETLERİ

 Bediüzzaman hazretleri , Ali Fuat başgil, Necib Fazıl gibi isimler için söylemiş:"Bunlar eski zaman evliyası gibi kardeşim" demiş.Ali İhsan Tola'nın hatıratında belirtiler:Üstadın yargılandığı Denizli mahkemesinde tesettürsüz bir hakime hanım varmış.Bediüzzaman hazretleri o hanıma selam göndermiş.Ali İhsan Tola' da tesettürsüz diye selamı götürmemiş o hakimeye.Ancak Üstad, o hakime hanımın verdiği karar sayesinde bir çok insanın hakkının kurtarıldığını söylüyor..Ondan sonra Ali İhsan tola hakime hanımın ziyaretine gidip selamı götürüyor.Hakime hüngür hüngür ağlıyor.Hatta "Ben neden Sedirkent'e hakim oldum.Keşke köyümdeki Hasan ile evlenseydim, ahiretimi mahvediyorum diyordum.Bu selam beni rahatlattı şimdi" demiştir.

EFENDİMİZ(SAV)'İN MÜ'MİN TARİFİ

 “Mü’minin beş özelliğini paylaşacağım sizlerle, diyor Mehmet Görmez Hoca, Rasulü Ekrem sallallahü aleyhi ve sellemin kutlu ifadeleriyle.” Sonra sıralıyor: 

“-Mümin, bal arısı gibidir. Hep güzel, temiz, helal şeyler yer ve hep güzel şeyler üretir. 

Her yere konar ama hiçbir yeri ne kırar, ne bozar. 

“-Mümin, hurma ağacı gibidir. Meyvesi daima yenir, yaprağı hiçbir zaman solmaz. 

“-Mü’min güzel koku satan kimseye benzer. Onunla beraber oturursan sana faydası olur, beraber yürürsen sana faydası olur, beraber iş yaparsan yine sana faydası olur.” 

“-Mümin, altın gibidir. Üzerine ne kadar toz, toprak gelirse gelsin ne değişir, ne bozulur. 

“- Mümin taze ekin gibidir, rüzgâr estikçe yatar, fakat yerine doğrulur kalkar.”

 

EŞREFOĞLU RUMİ HAZRETLERİ

 Fatih Sultan mehmet’in annesi Mükerreme sultan hastadır.dilinde meydana gelen bu hastalık bir rivayete göre kanserdir.ülkenin tabibleri çare bulamaz.Nefesi etkili şeyh efendilerde davet edilir ama çare yoktur.Saray çavuşlarından biri İznik’te Eşrefoğlu Rumi’nin şöhretini duymuştur.Padişahın vezirine İznik’teki evliyaya başvurmalarını söyler. padişahtan ferman çıkarak  İstanbul’a davet edilir.Haberi getirenlere Eşrefoğlu Sultan “İzni ilahi yoktur”der davete icebet etmez.Padişahın ısrarıyla ikinci kez davet edilir yine aynı karşılığı verir.Padişah kızar ve gidin katledin diye emreder.Saray kapıcıları Eşrefoğlu’nu şarapla boğmak üzere giderler.Yanlarında şarap tulumları vardır.Dergaha gelince Eşrefoğlunu öyle heybetli bir şekilde görürler ki korkudan kaçışırlar.Bu ara unuttukları tulumların içindeki şaraplar beyaz bal haline gelmiştir.Kaçmaya kalkışanları yakalatan Eşrefoğlu Sultan “artık izni ilahi çıktı”diyerek istanbul’a doğru yola çıkar.Padişah Karamürsele bir kadırga gönderir ve şeyhi aldırır.Saray erkanının itirazlarına rağmen Demirkapıya Eşrefoğlunu karşılamaya gider.Fatih,şeyhten edepsizlik için özür diler.Büyük Veli ,padişahın annesine okur ve kadın iyileşir.Padişah ,hazrete çok altınlar vermek istedi ise hazret kabul etmedi.Padişah dedi ki:"Şeyh Efendi tekkenizi tecdid edelim(yeniyleyelim).Şeyh Dedi ki:"-Padişahım, o tekke, bizim gibi nice şeyhi eskitir" .Padişah :"Tekkenize vakıf tayin edelim".Şeyh dedi:"Dervişler vakıf çeşmesinden su içmezler ve ondan abdest almazlar"Padişah etrafındakilere ve annesine dedi ki:"Nice edelim, şeyhe bir nesne kabul ettiremedik.Fatih7in annesi dedi ki "Ben kabul ettiririm.

Valide şeyhe dedi ki:"Ey Şeyh! ulül emre itaat var mıdır?".Şeyşh :"Evet vardır" deyince Valide "Bu altınları alırsın" dedi.Şeyh altınları aldı."Bu kadar nesne çok az.Başka şey kabul ettirmeye çare var mı?".Hizmet edenler dedi ki "Bir kaç köyü bir siyah cariyenin mülkü ederseniz.Cariyeyi dahi şeyhe bağışlayasınız".Padişah öyle eyledi.
Şeyh giderken altınları saray içinde beşer onar ona buna verdi.Meğer şeyhin altın verdiği adamların validede alacakları var imiş.On altın alacağı olana on altın vermiş.On beş altın alacağı olana onbeş altın vermiş.Her kimin validede ne kadar alacağı varsa , şeyh ona o kadar altın vermiş.Sonrasında harem kapısından dışarı çıkarken bir siyah cariye şeyhin koltuğuna girdi, padişahın yüzüne baktığında padişah dedi:"Efendim sizin abdest suyunuza yardım eder"
Şeyh dergahına geldi.Bir zaman sonra bir sohbete başladı.Kelamları terk ve fena bahsine erişti.Şeyh dedi ki:"Bir saat padişah huzurunda oturdum.Kalktığım yere yedi yılda oturamadım" der ve ilave eder "Yarabbi sultanları bizim kalbimizden , bizi sultanların kalbinden çıkar.”diye dua ettiği kaydedilir.

6 Kasım 2021 Cumartesi

MÜRŞİDİN VERDİKLERİ

 Eşrefoğlu Rumi hazretlerini, Hüseyin hamevi hazretleri erbain çıkarması için bir hücreye koymuştu.Hizmetine verilen derviş elinde bulamaçyemeğini vermek için bir gün baktı ki Eşrefzade hücrenin bir köşesinde ölü gibi kaskatı olduğu halde dayanmış görür.Eliyle dokunup uyarmak ister.hareket etmez.Derhal Şeyhinin huzura varır:"Efendim Rumi vefat etmiş, siz sağ olunuz" der.Hazret , dervişin sözüne pek itibar etmiz.Hücrenin kilitlenip anahtarının kendisine verilmesini ister.Bu hal ertesi günü şayi olunca bir takım dervişler Meyyitin hücre içinde bırakılmasına ne lüzum var,defn olunsun varıp şeyhe söyliyelim " derler.Şeyh :"Kırk gün boyunca hücreyi açmayacağım" der.Zira Erbain'in kırılmaması zaruridir.Kırk gün tamam olunca Hüseyin Hamavi ihvan ile beraber hücre kapısına gelirler:

"Ya Rumi diye hitap eder.Ses gelmez.İkinci defa seslenir yine ses gelmez.Üçüncü de farka gelip istiğrak halinden uyanır "-Lebbek azizim! Bize kıydınız"derler.Nitekim dünyevi bütün lezzetlerden üstün olan istiğrak ve vecd aleminden dünyaya dönmek kadar acı bir şey yoktur.Eşrefzadeye o gün icazeti ve tarikat alemi verilir.İznik'e dönüp tarikat usullerinin yayılması için yol hazırlıkları yapılır.Hamevi hazretleri Eşrefoğlu'na dönüp:"Halk senin zahirine de bakar.Ya Rumi , şu hırkayı ve papuçları da al, giy evladım" buyurur.Eşrefoğlu hırkayı giyer, papuçları giymez.Onuda başına geçirmeye çalışır.Efendi hazretleri sebebini sorduğunda :"Mürşidimin verdiği papuç , ayağıma değil ancak başıma tac olsa gerektir" der 

OLUMSUZLUĞUN DUYGU İFADESİ YOLUYLA TEDAVİSİ

 Mesnevi'de anlatılır"Bir kör vardı, derdi ki;"Ey zamane ehli , el aman,benim iki körlüğüm var,Şu halde bana iki kat acıyın.Çünkü iki kat körüm, bu iki körlüğe müptelayım".Birisi "Bir körlüğünü görüyoruz.Öbür körlüğün nedir?göster"dedi.Kör dedi ki:"Sesim çirkin, avazım bed.Ses çirkinliği ve körlükr iki kat körlüktür.Çirkim sesim halka keder vermekte.hALKIN ACIMASI SESİM YÜZÜNDEN AZALMAKTA.kÖTÜ SESİM NEREYE VARSA HİDDET, GAM VE KİN MEYDANA GELMEKTE.iKİ KÖRLÜĞE DE SİZ İKİ KAT ACIYINbÖYLE HİÇBİR YERE SIĞMAYAN KİŞİYİ GÖNLÜNÜZE SIĞDIRIN,HOŞ GÖRÜN"

Bu şikayet ve sızlanma yüzünden sesinin çirkinliği kalmadı.Halkın hepsi ona acımaya başladı.Sırrını söyleyince gönlünün güzel sesi sesini güzelleştirdi, sesindeki çirkinlik gitti.

Bu hikayede insanın içteki duuygusunu dışa yansıtılmasıdır.Kusuruyla yüzleşmek karşı tarafta oluşan olumsuz duyguları giderir.

NEFİS HEP BÖYLEDİR

 Hak Teala Sebe kavmine birbiri peşi sıra on üç peygamber gönderdi.Onlar "Bizim rahatımız yerindeydi, siz gelince rahatımız bozuldu.Sizin yüzünüzden ölümü düşünür olduk.Zaten nerede bir gam, keder, azap varsa bizin anlattıklarınızdan doğuyor.İnsanlara gam veriyorsunuz" dediler.Kötülerin huyu böyledir.İyilik yaparsın , kötülükle karşılık verir.Sıkıntıya düşenler bu yüzden şükrederken, nimete ulaşanların azgınlığı da bu yüzdendir.

Sebe halkı, kendilerine verilen zenginlik nedeniyle nimete şükretmeyip nimetten gına geldiler.Bu nimetlere o kadar doyduk ki biz, ne kulluk hoşumuza gidiyor ne de suç işlemek.Nimette istemiyoruz, esenlik te"demişlerdir.Anlaşılan her şeyleri var ama mutlu değiller.

MUTLU OLMA ÖRNEKLERİ

 90 yaşında çok mutlu bir kadına soruyorlar:"Bu kadar hastalığın varken nasıl oluyor da mutlu olabiliyorsun?".Kadın:"Ben çalışan organlarımı düşünüyorum, çalışmayanları değil" diye cevap veriyor.Mutlu olmayan hasta kimseler ise "Omzum ağrıyor, bacağım ağrıyor" diyerek vücudunun problemli ksımlarını kafaya takıyor ve daha çabuk yıkılıyorlar.İnsanın hastalığı varsa onu kabullenip "Düzelmesi için ne yapabilirim" diye kafa yormalıdır.Sorun odaklı değil, çözüm odaklı düşünmek gerekir.

"Peygamber, kanaat tükenmez hazine demiştir.Gizli hazineyi herkes elde edebilir mi?"(Mesnevi cilt 5)

ALLAH OLAYLARIN DİLİYLE KONUŞUR

 İnsan yaşadığı bir olayda "Bu bana ne öğretti?" demesi gerekir.Olaylardan bu şekilde ders çıkartır.İnsan genelde söz diliyle konuşur.Bazı insanlar duygu diliyle konuşur.Çocuklar davranış diliyle konuşur.Allah ise insanla olay diliyle konuşur.

Birisi körlükle ve bilmeden yüzyıl yürüse o aştığı yol,yoldan sayılmaz(Mesnevi-cilt 6)

KULLUĞUN ALAMETİ

 "Kulluğun alameti istemektir" denir.Bu, ortalama kulluktur.Yüksek kulluk seviyesindeki insanlar, Allah'ın kendisini gördüğünü düşünen insanlar - ki ibadetin en üst noktası da Allah7ın kendisini gördüğünü idrak ederek yapılan ibadettir- "Allah içimden geçenleri biliyor, o halde benim bu konuda şikayet etmemem lazım" düşüncesiyle davranır.Bu üst düzey bir teslimiyettir.Ki Hz.İbrahim kıssasında mevcuttur.Hz.İbrahim ateşe atılırken Hz.Cebrail gelip "Bir isteğin var mı?" diye sorar.Hz.İbrahim "Senden bir şey istemem ,Allah biliyor,bana yeter" der.Bir kimse ibadet edip iç huzuru duyuyorsa bu kulluğun kabulünün alametidir.

SEYYİD HASAN İNCE

Seyyid Hasan İnce hazretleri  anlatmıştır:Hacı Emin Efendi hazretleri Dörtyol camisinde imamlık yaptığı sırada -kendisi Kuzuculu köyündeki evine gittiğinden- caminin küçük havlusuna vardığım zaman cinnilerin "Hoca burada yoktur" diye birbirleriyle konuşmalarını maşahede ettim.

KONYALI AHMET TAHİR KONEVİ HAZRETLERİ

Torunu Baha DOĞRAMACI hazretlerinin dilinden;(15.07.1978)

Dedem ve manevi yolda mürşidi evvelim olan Konyalı Hafız Ahmet Tahir efendi Hicri 1279 Miladi 1863 tarihinde Konya'da Hazreti Mevlananın Türbesinin karşısındaki bir evde dünyaya gelmiştir.Babası Konya eşrafından halil efendi,Onun da babası tanınmış din alimlerinden Mustafa Hayri Efendi'dir.

Babası halil efendi güvenilir birisi olduğu için dava ve ihtilafın halli için bilirkişi olarak Kadılık makamınca seçilmiş bir zat idi.9 yaşında hıfzını ikmal etmiştir.Medresedeki ilk feyz kaynağı Topbaşzade Mehmet Bahaeddin Efendi'dir.Hüsnü hattı, Konya hattatlarının üstadı olan Alaiye' li Seyyid hasan Hüsnü Efendi'nin derslerine devam etmiş Sülüs ve Nezih yazılarından icazet almıştır.

Yazısı güzel olduğu için babası, vilayete ve mühim yerlere yazılacak yazıları oğluna yazdırırmış.Konya valisi olan meşhur şair ziya paşa,kendisine sunulan evraklar içinde bir yazıyı çok beğenir ve sahibini çağırır.Babası bu yazıyı oğluna yazdırdığını söyler.Vali  oğlunu huzuruna getirmesini söyler.Oğlu tahir7i getirdiğinde "Yazıyı çok beğendim,babanla görüştüm seni vilayet hususi kalemine alacağım,orada yetişir idari işler öğrenirsin , ileride valiliğe vezirliğe yükselirsin  der ve bu işi kabul etmesi için ısrar eder.Küçük Tahir medreseye devam ettiğini, ilim adamı olacağını söylesede Paşa ısrarcı olur dayanamayarak işi kabul eder.Ancak üç beş ay sonra ilim aşkı nedeniyle binbir müşkülatla vali beyden izin alıp medreseye döner.Medreseyi bitirdikten sonra hocası Bahaeddin efendinin teşvikiyle ,Hadis ilmi tahsili için Medine-i münevvereye giderler.Gidiş tarihi 1880.Medinede meşhur Hind alimlerinden Rahmetullahi Hindi'nin derslerine devam eder.Medine muhaddislerinin üstadı Seyyid muhammed Zahir ül Vitri ile Seyyid dahlan hazretlerinden dersz alıp icazet alırlar.Hocası Bahaeddin Efendi aşk galebesi nedeniyle cezbeye düşer  Medine'nin büyük şeyhlerinden Muhammed Mazhar hazretlerine intisap eder ve cezbesi sükun bulur.Ahmet Tahir efendi de aynı zata intisap eder.

Bu zatın hizmetine iki sene devam eden Ahmet Tahir Efendi seyr  ve sülukunu tamamlayıp 1883 tarihinde icazet alıp mezun olur.

Şeyh Mazhar Efendinin verdiği icazetnamede şunlar yazılıdır:""Aziz kardeşim  Konya'lı Hacı Tahir Efendi, bu fakirden Tarikatı Nakşibendiyeyi Aliye'ye intisap ederek, kendisine verilen vazifeleri yaparak ,Vilayeti Suğra ve Vilayet-i kübra dairelerini kat ederek fenayı nefisten sonra sahv'a erişip , galebeyi cezbeden sükun haline geçerek, Resulullah Aleyhisselamın yardımı ve Meşayıh-ı Kiramın himmeti ile itmi'nan-ı batın elde etmiştir.

Bu faikrin bütün sohbetlerine iki sene devaml eden bu zata, talib-i hak olanları terbiye için icazet verdim.Bu icazeyi kendi nefsini asla görmemesi ve kendine benlik vermemesi şartı ile verdim.

Allah-ü Teala onu istikametle rızklandırsın, vücudunu yok etme kerametine erdirsin"

Anne ve babasının Konya'ya dönmesi için ısrarla yazdıkları yazı üzerine şeyhinden izin alarak Konya'ya dönmüştür.Mürşid-i Alileri Muhammed Mazhar hazretleri 1884 senesinde Alem-i Cemale intikal edince Ahmet Tahir efendi tekrar Medine'ye gider ve 3 sene Efendimiz hazretlerine mücavir kalır.Babasının daveti üzerine tekrar Konya'ya dönerken Şam'da asrın muhaddislerinden Şeyh Bedreddin'in derslerine bir müddet devam eder ve Konya'ya döner.

İstanbul'a gelir ve İstanbul7un meşhur alimlerinden Gümülcineli Ahmet Asım efendi'den "Ruus" imtihanına girerek ehliyetini ispat eder ve 1888 senesinde 95 kuruş maaş ile Beyazid dersiamlığına tayin edilir.Saray adeti gereğince her sene Ramazan ayında Padişah huzurunda Tefsir ve hadis dersleri yapar.

Sonrasında 1909 yılında Rodos'ta bulunur ve halkın irşadıyla meşgul olur.1909-1919 arasında Beyazıt Dersiamlığına tekrar devam eder.1925 yılında Şapka inkilabı nedeniyle İstiklal mahkemelerince 3 sene müddetçe Adana'ya mecburi ikametgah(sürgün) cezasına mahkum edilmiş,böylelikle Adana'ya gelir.Adana Ulucami'nin bir odasında ikamet eder ve kendisine müracaat edenleri boş çevirmez, mürşidinden aldığı feyzleri ona aktarır.1928 de sürgün cezası bitince İstanbul'a dönüp topkapı'daki evinde inzivaya çekilmiştir.1943 yılında Afyonda bulunan kızı ve torunuyla İstanbula dönüp Göztepe'deki evde 10 Haziran 1944 de kadar kalmıştır.Bu altı aylık misafirliği esnasında ekseri geceler ev halkı yattıktan sonra dedeme öğrenmek istediğim bir çok meseleleri sorardım.Ekseri sohbeti "Ehli Beyt" sevgisi üzerine idi.Ehlibeyte yapılan zulumüleri ağlayarak anlatırdı.12 Nisan 1944 tarihinde sabahleyin beni çağırarak "Bu gece Ricali gaybdan birkaç kişi gelerek beni aldılarve bir eve götürdüler.Orada yaşlı bir zat yatıyordu.İşte bukutuptur dediler.Kutup olan zat bana hitaben:-Ben artık göçüyorum, Benim yerime sen geçeceksin dedi ve benim yanımda vefat etti, onun vefatı nedeniyle Kutbiyyet bana geçti" diyerek 12 Nisan 1944 tarihli takvimi gösterdi."Kutbiyyşetin verildiği tarih budur" dedi.

Yine bir gün ev halkını toplayarak "-Dün gece iki kişi odama geldi ve bana "Bu evde cenaze varmış , onu alıp götürmeye memur edildik,götüreceğiz" dediler.Ben de onlara "Altı ay içinde bir evden iki cenazenin çıkmasına gönlüm razı değil.Almak istediğiniz cenaze İstanbul'dadır.Oraya gidiniz" diye cevap verdim,dedi.

Bunun manasını kendisine sorduksa da güldü, bir şey söylemedi.Vefatından sonra, iki cnazeden maksadın , kendi cenazesi ile kendisinden altı ay evvel vefat eden babamın cenazesi olduğunu anladık.Bizim evimizden, kendi evine gitmek istediğini belirtti küçük oğlu ile birlikte evine gitti.21 Temmuz 1944 Cuma günü vefat edip Merkez Efendinin yanındaki Kozlu mezarlığına 2553 nolu kabir'e defnedildi.