29 Haziran 2019 Cumartesi

SEYYİT ALİ BABA

Seyyit Ali baba  RAHMETULLAH'IN UZUN YATTIĞI ZAMANDA(1980-1984) her gün mutlaka ziyaretine giderdim. Bana "Hastanın canı tavuk istiyor","Hastanın canı oruk istiyor"şeklindeki isteklerini hemen ertesi günü evde hazırlatır götürürdüm. Adeti veçhile, sürekli oruç tuttuğu için yiyeceğinin mutlaka akşam ezanından üç dakika önce yanında olmasını isterdi.Eğer akşam ezanı okunduktan sonra getirilirse yemez, hizmetine bakan kişinin evine götürürdü. Bir gün evde tavuk yaptırdım. Kazan içine konulup götürmek için yola çıkarken büyük kızım Fatma'da bende geleceğim dedi.Israr edince bir şey diyemedim. Ezan okunmadan önce yetişmek umuduyla yaya olarak yol çıktık.Ezan okunmadan bir kaç dakika önce  makamda idik.Kızım Fatma, Ali Baba'nın ayak ucuna oturdu.Kazanı uzattı ,hazret kazanı açtı ve göğsü üzerine koydu.Ben gözümle işaret ederek kızımın kalkmasını istedim.Zira mübarekler hep yalnız yemek yerler, yemek yerken birisinin yanında olmasını istemezlerdi. Kızım bir şey anlatıyor Ali Baba gülüyor, Ali baba bir şey anlatıyor kızım gülüyordu.Ezan bir türlü okunmuyordu.Takribi vakit beş dakika geçtikten sonra ezan okundu. İmam ezan okumakta gecikmişti.(Ali baba hazretlerinin kazandan yeme şeklini sonra anlatacağım " buyurdu (Necib Sultan'dan)

VÜCUDA BAKMAK

NECİB SULTANIM ANLATMIŞTI: Konya'da bulunmak ta iken İsmail Efendi diye bir zata bir  müddet hizmette bulundum.Mübarek Evliyaullah'ın gece nöbetlerinden bahsederdi.Bir müddet sabaha kadar konya sokaklarında sohbet ederek gezdik.Şöyle anlattı: Evliyaullahdan bir zat dünyasını değişmişti.Geceleyin nöbet esnasında baktım bir at arabasının arkasına hayırlarını yüklemiş geliyordu.Ben maaşallah! hayırları yüklemişsin  dedim. Selamlaşıp beni geçtikten sonra at,arabayı çekemez oldu.Bana geri dönerek "İsmali Efendi  dua etde at, yükü çeksin" dedi. At; bizim vücudumuz idi. Eğer biz ata bakmaz isek, topladığımız hayırları çekemez olur. Dua ettik at tekrar arabayı çekip gitti.".
Necib Sultanım, bu anlatımında, insanın vücuduna da bakması gerekliliği ortaya çıkmıştı. Hak Teala'nın rızk olarak verdiklerinden yemek-yedirmek,içmek-içirmek-giymek-giydirmek gerekti.

28 Haziran 2019 Cuma

VELAYET VE NÜBÜVVET ÜZERİNE

Fatih Sulan Mehmet'in hocası Akşemseddin hazretleri velayet ve nübüvvet konsunda şöyle demektedir:"Velayet ve nübüvvetin ikisi de bir nurdur.O nura, velinin vücudunda tulu' ederse velayet, nebi de tulu' ederse nübüvvet denir.Ancak nebilerin bu nuru (nübüvveti) açığa çıkarması farzken , velinin ise o nuru açığa çıkarması yasaklanmıştır"

Ak Parti 23 Haziran'da neden kaybeti! Sıralı tam liste!


İHRAMCIZADE İSMAİL HAKKI TOPRAK(K.S)

1880 yılında Sivas’ın Örtülü pınar Mahallesi’nde dünyaya gelmiştir.  Babası Hüseyin Hüsnü Bey, Sivas kolağasıdır. Halk arasında Nilli Hatun diye bilinen annesi Aişe Hanım, zamanın Nakşibendî büyüklerinden Seyyid Mustafa Hakî Efendi’ye intisaplı Medineli bir seyyidedir. Medrese tahsilinden sonra skerlik görevini Kurtuluş Savaşı yıllarında kol komutanı olarak maiyetindekilerle birlikte Suşehri’ne cephane taşımak suretiyle yerine getirmiştir. Sivas’ta bulunan Kadirî büyüklerinden Arap Şeyh ile Halvetî Mûr Ali Baba ile manevî münasebetleri olmuş ve sonunda Tokatlı Seyyid Mustafa Hakî Efendi (k.s) ile tanışarak tam bir teslimiyet içinde tasavvufî âleme girmiştir. 
            kendi diliyle önder vasıflı insanlarda bulunması gereken hususları şöyle ifade etmişlerdir:
- Tasavvuf, yok olup, sonra var olmaktır.
- İnsan ne ararsa zannında bulur.
- Muhabbeti olan hata görmez, görse de göz yumar.
   İdare ilmini öğrenin, insan kızınca şeytanın malı olur.
- Oğlum, Allah’ın rızasını kazan, gönlünü yap, işini O’na gördür.
İsmail Hakkı Toprak Efendi (k.s) 02.08.1969 Cumartesi günü sabah saat 09.00 sularında vefat etmiştir. Cenaze namazı Sivas Paşa Camii’nde kılınmış ve kendisinin önderliğinde onarım ve tamiri yapılan Sivas Ulu Camii haziresine defnedilmiştir. 
İsmail Hakkı Efendi (k.s)’nin büyük bir titizlilikle yetiştirdiği ve kendisinden sonra manevî yolunu takip eden Darendeli Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, mürşidinin vefatına manzum bir tarih düşmüştür. İsmail Hakkı Efendi (k.s)’ nin kabir kitabesinde de yer alan manzume şöyledir:

Tarik-i Nakşibendî piri (ebcel) mürşid-i kâmil
Garîbullahî Hakkı gavs-i âzam Şeyh İsmail
Engin gönlünde yüce muradı hâsıl oldu
(Toprak) toprağa verildi
Hakk’a vâsıl oldu
        Vefatından sonra bu yolu Hulusi Efendi yürütmüştür.
Mürütlerinden sivasta yaşayan daha sonra İsdemirde Karayollarında Görev yapan Sakallı Ökkeş 1960 yıllarda Benim akrabam Orada Müdürken Birgün Nahiyelerin zenginleri Müdürüm bu Ökkeş le çok muhabbet ediyorsun diye sorar. Müdürde onda bazı haller var İsmail Hakkı Hazretlerinin talebesi diye söyler. Zenginlerden biri Benim dedemden bir hatıra bıçağını geçen sene kaybettim der hadi bulsun diye sorar. Gece Rüyasında Ökkeş efendiyi görür. Müdürüme başka soru bulamadınmı diye sorar git geçensene kavun yerken dutlu tarlada unuttun al der vatandaş uykudan uyanır derhal tarlaya gider bıçağı bulur. Müdürün yanında mahcup olup anlatır. (Hüseyin KARAÇAL)

EN BÜYÜK CEZA

Hz.Şuayp (a.s) zamanında birisi, bunca günah işlememe rağmen Allah Teala beni cezalandırmıyor, ban lütfediyor der idi. Hz. Şuayp ona;"Aslında san çok büyük ceza veriliyor. Ama günahların yüzünden kalbin karardığından bunu fark edemiyorsun. Bu aynen temiz ve kirli tencerenin ateşin üstüne konulması gibidir. Temiz tencerede ateşin isi hemen belli olduğu halde, diğer tencere kirli paslı olduğu için dumanın kirleri onun üzerinde hemen belli olmaz.işte günahlarda kalpleri pas tutmuş insanlara pek tesir etmez. Fakat henüz kalpleri kararmamış insanlara günahları çok ağır gelir  ve onları rahatsız eder.
Adam bu izahattan tatmin olmadı ve daha açık bir nişan istedi. Hz. Şuayp Allah teala'ya bunu bildirince O da şöyle buyurdu:
Muaheze edilmiş olduğunun alameti ibadetinde, orucunda, duasında görünmektir. Nitekim kıldığı namazdan, verdiği zekattan ruhu zerre kadar zevk duymamakta, safa bulmamaktadır.
Adeti ibadet etmek, iyi işler yapmaktır amma, bunlardan hiçbir tat almıyor.
Onun cismi, sureti ibadet ediyor; manası ruhu harap olmuş. Cevizi çok; ama hepsi içsiz, özsüz.
Kulun ibadetine güzellik katan, ondan alınan zevktir. Çekirdeğin ağaç olabilmesi için, çekirdeğin içli olması gerekir.
İçsiz çekirdeğin hiç fidan olur mu/cansız suret bir vehimden, bir hayalden ibarettir.( Hz. Mevlana)
Pz. Pir efendimiz, günahın kalbi karartacağını ve bu nedenle ibadetin adet kabilinden yapılıp zevkin olmayacağını belirtmektedir.Zaten sorun da buradadır."Kıl beşi kurtar başı" şeklinde bir anlayış yarımdır...

27 Haziran 2019 Perşembe

İSTİŞARE

Sonunda pişman olmamak, hiç olmazsa az bir zarar ile kurtulmak için görülecek işlerde meşveret vacibdir.
Peygamberler bir çok çare bildirdiler de bu değirmen taşı döndü.
Nefs, bu intizam-ı ictimaiyi viran ve halkın sapıtıp sergerdan etmek ister.
Ümmetler,"Kimlerle meşveret edelim" diye sordular; peygamberler de "İmam ve mukteda olacak akıl sahipleri ile" cevabını verdiler.
Ümmet , ""Eğer müşaveremiz akil ve parlak bir rey sahibi olmayan çocuk yahut kadın olursa ne yapalım?" dediler.
Peygamberler cevap verdiler ki "Onunla müşaverede bulun, fakat görüşünün aksine hareket et."
Kendi nefsini katın, hatta ondan beter bil.Çünkü kadın,şerden bir cüzdür, nesin ise şerrin küllüdür.
Kendi nefsinle meşveret edersen , o alçağın tavsiye ettiklerinin hilafını yap.
Sana namaz, oruç emretse bile, nefs mekkar ve hilekar olduğu için o emrinden sana bir mekr ve hile çıkar.
İşlerde, nefs ile edilen müşaverede , onun söylediklerinin aksi kemaldir.(Hz.Pir )

MİLLETLERİN KIYAMETİ

Kıyamet üç çeşittir.Küçük kıyamet kişinin ölmesi,kıyameti vüsta(orta kıyamet) milletlerin çöküşü,Kıyamet-i Kübra(büyük kıyamet) ise arzun tebeddülatı.Hak teala "Emaneti ehline veriniz" derken bu emir milletlerin kıyameti ile alakalıdır.Eğer idarecilik şeklindeki emanet,ehline verilmediği takdirde,o milletin kıyametinin zuhuru başlar.Bu bir parti,Dernek,şirket,vakıf şeklindeki tüm müesseseleri kapsar.
Kıyamet kelimesinden sadece büyük kıyamet anlaşılmaktadır.Halbuki eşyaya,sosyal hayata,yaratılan her şeyin kendisine mahsus kıyametleri vardır.

26 Haziran 2019 Çarşamba

HAKK'A YAKINLIK

Herkes Allah'ayakın olduğunu idida eder.Sevap ve cennet ümidi ile yaptığı ibadet nedeniyle kurbiyet iddia eder.Hak Teala'nın tüm yarattıkları ile yakınlığı vardır.Tıpkı güneşin tüm dünyaya ışıması gibi.Saniiyyet ve masnuiyyet ve rezzakiyet ve merzukiyet cihetinden halkın Hakk'a olan yakınlığı umumidir.Ancak bu kerim olan enbiya ve onların varisi olan evliyanın Hakk7a olan yakınlıkları vahy-i aşk iledirYani bu zevatı kiramın kulubü şerifesine Hakk'ın aşkı vahyolunmuştur."Nerede olursanız Hak sizinle beraberdir"(Hadid 57'4),""Biz ona şah damarınızdan daha yakınız"(Kaf 50/16) ayetlerinde beyan buyurulduğu üzre Hakk7ın her mahluku ile bir kurb ve maiyyeti vardır.

MANA YOLUNDA İDDİA SINANMAYI GEREKTİRİR

"Ey baba, her kim:"Kapının çavuşu benim!" derse, yüzbinlerce imtihan vardır".
Tariki Hak yolununda çavuşluk ve rehberlik iddia eden kimseye  Hak Teala pek çok imtihan verir. Terzilik davasında bulunan kimsenin önünebir top kumaş atarlar "Al bundan bana bir elbise dik"derler.İmtihan, kişideki sıdk ve kizb'i meydana çıkartır. Eğer her kötünün imtihanı olmasaydı, kadın tabiatlı, nefsine mağlub olanlar savaşta Rüstem olurdu...

ŞU YALNIZLIK YOLUNDA

Dolmadım ki taşayım
Olmadım ki aşayım
Sormadım ki şaşayım
Şu yalnızlık yolunda
Baki olan Zât’a bak
Suretler olur helak
Gayrıyı etme merak
Şu yalnızlık yolunda
Teferruata takılma
Tepetaklak çakılma
Şer yoluna katılma
Şu yalnızlık yolunda
Şüphe kalbin zehridir
İman nuru bahridir
Fakr dahi fahridir
Şu yalnızlık yolunda
Her halini setreyle
Kalp aynanı seyreyle
Benliğini def eyle
Şu yalnızlık yolunda
Aşk bir uçsuz umman
Ne mümkün anlaman
Dahi anda yanmadan
Şu yalnızlık yolunda
26.06.2019
İSKENDERUN

CİHANŞÜMUL OLMANIN GEREKLİLİĞİ

Efendimiz (sav),tüm dünyaya hitaben gelmiştir. Bu nedenle cihanşümuldür. Bu noktada insanlar ikiye ayrılır Müslüman olanlar "Ümmeti icabet", diğerleri ise ümmet-i davettirler. Birinci gurubun, ikinci gurubu İslam'a davet etmesi vazifedir. Bu nedenle Müslüman bütün insanlarla irtibatlı olmalıdır. Hz.Pir Mevlana efendimiz "Bir ayağım şeriat'a bağlı, bir pergel gibi diğer ayağımla yetmiş iki milleti dolaşırım" buyurmuştur. Bu dolaşma o insanların bulunduğu mekanları da kapsar. Kilisede de bulunabilir, havra da da. Meyhanede de bulunabilir. Tiyatroda, Konserde meyhanede gözüken Allah adamları için nefislerinden dolayı oradadır diye suizan yapmamak gerekir. Mutlaka bir adama bir şeyi anlatmak için oradadır. Şeriata ters gözükse de "ameller niyete göredir" düsturunu hatırda tutmak gerekir.
Haruniye'de yaşamış rahmetli Kürt Bahri dediğimiz Bahri Baba, ilçede dişçilik yapan Ali Efendiye bir şeyler anlatabilmek uğruna, onun müptela olduğu kahvede kağıt oynama illetine işaretle "Üç ay sabaha kadar onunla kahvede kağıt oynadım" buyurmuştu. Allah adamları, bu şekildeki zahmetlere katlanırlardı.Çünkü, avam onun bu durumunu gördüğünde kınanması da vardı. Tüm bunlara sabrederlerdi...

25 Haziran 2019 Salı

KADERİN RAHATLIĞI

"Ne yerde ne de kendi nefislerinizde meydana gelen bir musibet (afet,hastalık) yoktur ki biz onu yaratmadan  önce, birkitapta (Levh-i mahfuz'da=Allah'ın ilminde) yazılmış olmasın.Şüphesiz bu Allah'a göre kolaydır.(Başınıza gelecek olayları , önceden bir kitaba yazdık) Ki elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve (Allah'ın) bize verdiği yle de sevinip şımarmayasınız.Çünkü Allah, kendini beğenip övüneni sevmez"(Hadid suresi 22-23)

SABIR

Sabır üç kategoridir:
Kulun iradesi ile kazandığı şeylere karşı gösterdiği sabır;
Kulun kendi iradesi haricinde olan şeylere karşı gösterdiği sabır,
Allah Teala'nın emirlerini yerine getirmek ve nehyettiklerinden uzak kalmada gösterilen sabır.
Kuşeyri'nin üstadı Ebu Ali Dakkak, sabrı şöyle tanımlar:"Sabrın tarifi ve sınırı takdire itiraz etmemektir". Acaba insan başına gelen bela ve musibeti başkasına anlatması sabra bir zarar verir mi?Bu mukadder soruya Dekkak:"Şikayet etmeksizin başa gelen musibetleri açıklamak sabra zıt düşmez" demiştir ve bunu ispat için Hz.Eyyüp (a.s) ın "Başıma musibet geldi"(Enbiya 188) dediğini nakleder.Aslında bu ayetin, ümmetin zayıflarının nefes almaları için bir ruhsat olduğunu da ilave etmektedir.
Mesnevi şarihi Ankaravi hazretleri sabrı, "Kulun, şikayetini Allah'dan başkasına yapmamasıdır" şeklinde tanımladıktan sonra HzEyyüb (a.s) ile alakalı olan ayeti zikrederek Allah'a yapılan şikayetlerin sabırsızlık demek olmayacağını belirtmiştir.Nitekim Yusuf suresinde Hz.Yakub'un hüzün ve şikayetini kullara değil,sadece Allah'a yapması, insanlara şikayetlenmemesi şeklinde olan sabıra "sabr-ı cemil" güzel sabır denilmektedir
Sabrın sonundaki ferec ü ferah kalbe imandan gelir..Sabır olmazsa iman da olmaz
Hz.Peygamber buyurdu ki:tabiatında sabır olmayan kimseye Allah kemal-i iman vermemiştir.

KUVVAYI MİLLİYE YENİDEN Mİ DOĞUYOR

23 Haziran İstanbul seçimleri daha önce tamamen zıt kutuplarda olan insanların bir tercihte toplanmasına sebeb oldu.Beka meselesi diyenlere,beka meselesi örneği verildi.Bu yadırganacak bir durum değildi.Nasıl ki ülkenin bekasını tehlikede gören insanımız(Türk-Kürt-Laz-Çerkez) kurtuluş savaşında bir araya geldi bugün ise bu birliktelik şahsiyetler üzerinden ceryan etti.Şahısların önemini bir kez daha gösterdi.Alınması gereken derin dersler mevcut.Kamuoyunun mutlaka bilmesi gereken birisi olmayı gerektirmiyor.Yeter ki hali mütevazi,söylemleri birleştirici ve yumuşak olsun.Hak Teala gönüllere saldığı duygu ile PR 'ı kısacık sürede tamamlamağa kadirdir.

ŞÜKRÜN HAKİKATI

Hakk'ın kulu olan kimse , kendisini Allah'a şükretmekten aciz görmediği müddetçe hakiki şakir olamaz ve her şeyi Allah'tan bilmelidir.Ehass-ı Havass' tan olan kimseler, gerek nimeti ve gerekse zahmetin cümlesini Allah'dan bilirler.
Nimete şükretmek nimetten daha hoştur.Şükrü seven kimse şükrü bırakır da nasıl nimet tarafına gider?
Şükretmek , nimetin canı mesabesindedir.Nimet ise ceset gibidir, çünkü nimet seni dostun nezdine kadar götürür.
Nimet gaflet, şükür ise uyanıklık getirir.Allah'ın şükür tuzağıyla nimeti avla.
Nimete şükretmek , seni doyurur ve tok gözlü ederde fakirlere yüzlerce nimet verirsin.
Allah'ın taamından ve yemişinden doyuncaya kadar yersin; sende oburluk, şunun bunun kapısını çalıp ihtiyacını arz etmek zilleti zail olur.
İlk önce Allah'ın sonra mahlukun hukukuna itaat edeceğiz.Tüm nimetlerin sahibi Allah olduğu için ,hakkı gözetilmesi gereken ilk varlık O' dur.Mahlukat ise arada vasıtadır; onlar, nimetlerin bize ulaşmasında sadece vesilelerdir..Bu nedenle önce nimetin gerçek sahibine itaat sonra, bize ulaştıranlara itaat söz konusudur.İkisi arasında herhangibir çakışma olursa ,Allah'ın itaatini tercih etmemiz gerekir.
İnsan fakru zaruret içinde yaşasa bile yine de o , Allah'ın nimetleri içerisindedir.İnsan ruhen ve bedenen sağlıkli ise cihan padişahlığına bedeldir.Bu nedenle her halukarda Rabbimize şükür gerekir.

24 Haziran 2019 Pazartesi

İŞİN ÖZÜ

Anadolu Ajansının görevden el çektirilen eski genel müdürünün sözleridir:
"Kişisel küçük çıkarları için herşeyi mübah görüp, öylesine haysiyetsiz şeyler yaptılar ki, koskoca bir camianın dinine, davasına, inancına, ilkelerine leke sürdüler, zarar verdiler. Asıl öfke duymamız gereken şey budur. İstanbulu kaybetmek bunun yanında küçük kalır. Kendi iradesiyle istifa etmek, haysiyetli bir davranıştır. Talimatla istifa edince bu haysiyetli davranma fırsatı da elinizden kaçar"
Talimatla istifa ettirilenler kendilerini asla savunamadılar.Diyeceksiniz ki savunacak neleri var ki?.Suç varsa "benim partilimdir" anlayışının İstanbul seçimlerinde katkısı yokmudur.Hakkında binlerce şikayet olan .... ilinin ...ilçesinin eski Belediye Başkanı ile alakalı kılını kıpırdatmaz isen sonuç budur:6 mayısta YSK karar vermiştir,23 Haziran'da millet karar vermiştir.Milletin kararlarına dikkat !

EHLİ AŞK

Büyüklerden biri şeytanı cami kapısından dışarıya kaçarken görüyor. Kapıdan içeriye bir
göz atınca da bakıyor ki, adamın biri namaz kılmakta, bir başkası da yanında uyumakta...
Şeytana soruyor: «Buraya ne maksatla geldin, niçin kaçıyorsun?» Şeytan cevap veriyor:' «Şu
içeride namaz kılan adamın ibadetini vesveseyle bozmak için geldim! Fakat yanında uyuyan
adamın heybetinden ürktüm ve kaçtım!»
 ...

23 Haziran 2019 Pazar

TOPRAKTAN YARATILMANIN VERDİĞİ MESAJ

Hacc suresi 22/5 ayetinde buyurulur:"Biz sizi topraktan yarattık"
MADEMKİ TOPRAĞIN BİR CÜZÜ OLDUĞUMUZU ANLADIK ,HAK TEALA HAZRETLERİ BİZDEN TOPRAK GİBİ MÜTEVAZİ VE MUTİ VE MÜNKAD OLMAMIZI İSTEDİ.
Hak Teala kerem rüzgarı ile toprağın tozunu süfliyet mertebesinden ulviyet mertebesine çıkarttı, ahseni takvim üzre diğer mahlukat üzerine faziletli kıldı.Bu nedenle akıl ve dirayetimiz,cismimize bakıp kibir ve azametten vazgeçmek gerekir.Toprağın tabiatını meslek ittihaz edersek Hak Teala noksanlarımızı tamamlayarak bizi beylerin üzerine bey yapar.
Su yüksekten alçağa iner sonra alçaktan yükseğe çıkar.
Hadisi şerifte buyurulmuştur:"Allah Teala tevazu eden kimseyi yükseltir ve tekebbür eden kimseyi de Allah Teala alçaltır."

DENİZ GEZMİŞ'İN İŞBANKASI DEĞERLENDİRMESİ

"Biz türkiye İş Bankası emek şubesindeki 124 bin liraya el koyduk, bu doğrudur.Yalnızca 124 bin liraya el koyduk, bunu da kendi şahsımız için almadık; fakat kendi şahsı ve kardeşleri için 30 milyon lira çalanlar , hala ellerini kollarını sallayarak ortada dolaşmaktadırlar.
İş Bankası bilindiği gibi her sene küçük cep defterleri dağıtır.Bu cep defterlerinin arka sayfası açıldığında görülecektir ki , İş Bankası, Türkiye'de yabancı sermaye ile işbirliği yapan ve iş birliğinde bulunan en büyük müessesedir.Nerede Türkiye halkını sömüren , halkın zararına çalışan bir müessese varsa bunun altında muhakkak İş Bankası bulunmaktadır.Ve iş bankasının bu marifetleri yeni değildir, ileri tarihlere uzanmaktadır.Demokrat partiyi iktidara getiren İş Bankası'dır
1936 tarihlerinde İsmet İnönü , meclis koridorlarında "Hazineyi soydurmayacağız" diye bağırmıştı.Birinci kurtuluş savaşı sırasında Kuvvayi-Milliyeciler , İzmir Valisi Rahmi Bey'in oğlunu kaçırıp 50 bin altın almışlardır.Tarih evvelce bunu yapanları nasıl temize çıkarmışsa bizi de temize çıkarmıştır"(Deniz Gezmiş dosyasından)
Bu gün siyasi iktidara bulaşarak,Belediyeye yanaşarak kısa zaman içinde aşırı zenginleşenler,mal varlığının hesabını vermeyenler birgün geldiğinde sülalesiyle birlikte sığaya çekilip insanımızın hakkı sorulursa şaşmayalım.O gün ancak,kamu malına bulaşmamış olanlar temize çıkacaklardır.

SEÇİM SONUÇLARINI BİLMEK NE KADAR ÖNEMLİ?

İstanbul seçim sonuçlarını bilmek çok önemli mi?
Bu sonuçları bilmekten çok daha önemli konular olsa gerek;
1-)Binali yıldırım mı? İmamoğlu mu?Sonucu bildin!Neye ve kime yarar?;Belediye başkanından dünyalık yararlanmak isteğinde olanlara öncelikle yarar.Tabi ki mensup olduğu partisine yarar."Yarar" kelimesini açarsak üç beş günlük dünya hayatı için para ve mal demektir.Sonunda terk edilecektir.
2-)Binali Yıldırım ve İmamoğlu açısından kazanının başlangıçtaki nefsi hazları zirve yaparken acaba bitiş zamanındaki değerlendirmede "Keşke" diyecek mi?Biraz daha ötesi ahiretle alakalı olarak "Keşke diyecekler" mi?
3-)Tercihleri yönünden İstanbul halkı için "Nasılsanız öyle idare edilirsiniz"kanuni ilahisi tecelli edecek.Bu tür dünyevi seçimlerle alakalı Netice almak mı? Başarılı olmak mı? noktasında sebebler-sonuçlar konusunda çok şey söylenebilir ama kaderi ilahi vardır.Cüz'i irademiz ve sebeplere tevesssül perdesinin çok ötesinde gizli olan kaderi ilahiyi alt etmek asla mümkün değildir.Kaderi ilahiyi bilenler suskun.Bilmeyenler ,kemik kavgasında.Güçlü gözüken Zayıf'ı ezerek nefsinin isteğini tatmin ederken sona her nefeste bir tık daha yaklaştığnı insan nasıl göremez.Geçmiş iktidarların kalıntıları ve haberleri ortada  iken bunları görememek ve idrak edememek ise gizli bir efsun.Hafız Şirazi hayatta olsa idi açıkça söyler di:"Hocam! sarhoş eden şeyin hangisi daha şiddetli haram?Sarhoşluğu bir gün süren üzüm suyu mu? Yoksa bir ömür süren makam isteği mi?

21 Haziran 2019 Cuma

Yusuf'u Kaybettim Türkü Hikayesi | Mum ile Pervane


TAYİPTEN SONRA GELEN DAHA GÜÇLÜ OLACAK


"Mahmud Samî Ramazanoğlu (k.s.) 3.Blm "Son Yılları" - Yüzyılın Alimleri


RUHUN ŞİKAYETİ

Ruha layık olmayan gıda vermekten dolayı, ruhun muazzep olur; ve o cisim kaydına bağlanmakla bu belaya duçar olan zavallı ruh , bu mihnetten ve senin ona zulmünden dolayı senden Hakk'a şikayet eder

DÜNYEVİ NİMETTEN USANÇ GELİR

Dünyevi nimetin bolluğu bir müddet sonra sahibine usanç verir.En güzel gördüğü giysiler çirkinleşir.Nefsinin bu usançlığından kurtulmak için sürekli yeni eğelenceler peşinde koşar.Mesnevi-i şerifte bu hal Sebe kavminin hali için anlatılmıştır.İnsan yaz geldiği vakit sıcaktan dolayı kışı(soğuğu)ister,kış geldiği vakit yazı(sıcağı) ister.Ne dar ne de geniş yaşamağı , ebeden bir hale razı olmaz.
Nefsi dört türlü oldürmek gerekir:
Mevti ahmer denilen (kızıl ölüm);nefsin arzularına muhalefettir.
Mevt-i ebyaz (beyaz ölüm);Bu açlık ve oruçtur.Açlıkla batın münevver ve kalbin yüzü beyaz olur.
Met-i ahdar(yeşil ölüm);Kıyemtsiz ve yamalı elbise giymektir..Nefis asla bundan hazzetmez ve bununla nefsin gururu ve azameti kesredilir.
Mevt-i evsev(kara ölüm);İnsanların esa ve cefasının canandan(Hak'dan) olduğunu bilerek cefalarına tahammül etmektir.
Nefis üç köşeli dikendir.nasıl koyarsan koy batar.

20 Haziran 2019 Perşembe

MUHABBET ÜZERİNE

Yahya b.Muaz hazretleri buyurmuştur:"Hardal tanesi kadar muhabbet,muhabbetsiz yetmiş yıllık ibadetten daha çok hoşuma gider"

19 Haziran 2019 Çarşamba

GECE KAVRAMI

Yunus 67 ayeti:"O, içinde rahat edesiniz diye geceyi, çalışasınız diye gündüzü aydınlık olarak , sizin için yarattı.Elbette bunda Kuran'ı dinleyecek olan kavm için ibretler vardır"
Bu ayette geçen "gece" kelimesini Kuşeyri "Gaflet ehli için Allah'dan uzaklaşma, pişman olanlar için tevbe etme, Allah7a aşık olanlar için ise O' na yaklaşma zamanı olarak tefsir etmektedir.
Hz.Mevlana Efendimiz ise ayette geçen "gece-gündüz" kavramını salikin tasavvufi eğitimde karşılaştığı kabz ve bast kavramları ile tefsir etmiştir.
Böylece kalblerin kabza müptela olması , maslahat bakımındandır.Kendilerinin biraz rahat etmesi  ve kuvvet bulmaları içindir.Eğer geceler olmasaydıbütün halk, hırs ve tamahla çalışıpyorulmaktan kendilerini yakarlardı.Herkes kazanç heves ve hırsı ile bedenlerini çok yormuş olurlardı.
İnsan hırs ve tamahtan bir müddet kurtulsun diye , gece , rahmet hazinesi olarak zuhur eder.
Ey Salik, sana kabz gelince meyus olmaki o senin salahın içindir.
Çünkü bast halinde sen harç ve masrafta bulunursun.Masraf için bir irad lazımdır.
Eğer daima yaz faslı olsa idi nebatatı kökünden o kadar yakardı ki o kavrulan nebatat bir daha tazelenmezdi.
Kışın yüzü ekşidir amma şefkatlidir.Yaz güler yüzlüdür amma yakıcıdır
Sana kabz arız olunca onu bast gör.Yaz ol ve alnını buruşturma"

BELA VE MUSİBETLERİN VARLIK SEBEBİ

Bela ve musibetlerin asıl amacı insan bedeninde hapsolan ruhun meydana çıkması ve bedene hakim olmasını sağlamaktır.Bu kılavussuz çok zordur.Kendisini şer'i şerifi rehber edinmiş , rabbani bir arife teslim edip onun rehberliğinde yürünmelidir.
Hz.Mevlana bu durum için şöyle buyurmuştur:
Şimdi mücahidin de bazen kalbinde inbisat ve ferahlık, bazen ise kabz; yani sıkıntı , hastalık, karışıklık zuhura gelir , hatta boğazına lale takılır.Çünkü bu su ve çamurdan olan bedenimiz , ruhların ziyası hırsızlarıdır.
Ey arslan gibi adam.Hak Teala bizim bedenimize sıcağı, soğuğu , hastalığı yüklemiştir.Açlığı, korkuyu,malların ve bedenlerin eksilmesini bizim cesedimize havale eder.bunların hepsi can nakdinin meydana çıkması içindir.
Hakkı ve batılı birbirine karıştırdıkları için , sağlam para ile kalp akçeyi bu aleme döktüler"

MÜRŞİT ARAMAK

Yakup peygamber (a.s) oğullarına dedi ki :Yusuf'u haddinden ziyade, yani çok çok arayınız"demiştir.Bizi Hakk'a vasılda olacak olan mürşid'i aramakta böyle olmalıdır. Tüm gayretimizi ortaya koymamız gerekir. Nereden güzel bir koku- yani, iyi bir haber- duyarsanız o tarafı koklayın. Ne taraftan o aşinanın kokusunu alırsanız, o tarafa  yürüyün. Nerede bir kimseden lütuf görürseniz, belki o lütfun aslına yol bulursunuz...

HAVF (KORKU)

Tasavvufta Havf(korku)gelecekte vuku bulacak kötü bir olaydan korkarak kalbin yanması ,rahatsız olmasıdır.Burada kastedilen korku ,Allah'ın kendisinden uzak kalmaktan,O'nun gözünden düşürecek aykırı davranışlarda bulunmaktan korkmaktır.Bu korkunun miktarı Allah'ı bilme ile orantılıdır.Bu nedenle Cenab-ı Resulullah efendimiz (sav)"Hikmetin başı Allah korkusudur" buyurmuştur.
Havfın karşıtı olan Reca ise havf gibi gelecekte vuku bulacak bir şeyi beklemek ve ummaktan kalbin duyduğu lezzettir.Umulan ve beklenen şeyin vuku bulması bir takım sebeblere bağlı olup bu sebebler yerine getirilmiş ise o güzel şeyin olmasını beklemeğe reca denir.Sebebleri yerine getirmeden o şeyin olmasını beklemek reca' değil temennini olur.
Korku ve ümit kuşun iki kanadı gibidir.İkisi de sağlıklı olursa kuş salimen uçuşunu tamamlar 

RUHUN BEDENDEN KURTULMASI

İnsan bedeninde mahpus olan ruh , ancak Allah'ı tesbih ve zikirle oradan kurtarılabilir.Şayet zikir ehli olmazsa,ruhu, kıyamete günü dirileceği güne kadar beden hapishanesinde mahkum bir halde yaşar.Bu hal ise insanın gerçek yaratılış gayesinden uzak bir hayat yaşamasına sebeb olur.

ZITLAR AYNI MEKANDA BARINAMAZ

Allah'ın ismi temizdir.Temizlik gelince de pislik yükünü toplar ve dışarıya çıkarır.Zıtlar zıtlardan kaçar .Nitekim güneş doğup ziya parlayınca gece karanlığı kaybolur.Allah'ın ismi paki dile gelince (yani zikredilince), ne pislik kalır, ne gam ve kasavet.

ZİKRİN FONKSİYONU VE ÖNEMİ

Ey insan! Topraktan yaratılmış olduğun için , sen de demir gibi kesif ve paslı bir vücudusun Onun için kendini  zikrullah nuruyla cilalandır, cilalandır, cilalandır.
Kalbin ayna gibi münevver olsun da sana bir çok suretler ve gümüş göğüslü güzeller göstersin.
Demir kesif nursuz olmakla beraber (Zikr-i ilahi) cilası , o kesafeti ve nursuzluğu andan giderir.
Bir ayna demirden de olsa, cilalanınca sathı parlar ve güzelleşir ve orada bütün suretler görülebilir.
Toprağa mensup olan beden , kaba ve kesif ise de sen onu cilalamaya çalış .Zira cila kabul eder.
Ta ki ondan manevi suretler görünsün;hurilerin meleklerin akisleri orada müşahede edilsin.
Gönül yaprağı parlasın diye Allah sana , bil ki akıl cilası vermişti.
Ey binamaz kimse, sen ise aklı bağlamış, heva ve hevesin iki elini serbest bırakmışsın.
Eğer heva ve hevesin elleri bağlanmış , cilacı olan kalbin elleri serbest bulunsaydı,
Demir gibi olan kalp,gayb aynası olur ve bütün suretler orada görünürdü.
Ey fasık! Sen kalp aynasını bulandırdın, saf tabiatını paslandırdın. İşte (Yes'avne fi'l-ardı'l-fesad=Yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanlar) ayetinin hakiki manası budur"
Hz. Pir mevlana efendimizin mesnevi-i şerifte zikrettiği bu sözünde belirtilen ayet Maide suresi 33 ayetidir.
Hz. Mevlana  NEFSİN, HEVA  VE HEVESİN, İNSANIN BEDENİNDE HAKİM, KALP VE RUHUN İSE MAHKUM OLMASINI  yeryüzünde fesat çıkarmaya benzetmektedir. Kalbin insan bedeninde mahkum olması da ayna özelliğini kaybetmesidir. Çünkü kalp mir'atı ilahidir. Onun yüzeyinde ilahi tecellilerin yansıması ve görünmesi için o sathın cilalı olması gereklidir. Paslı ayna nasıl ki suret göstermezse dünya ve onun içindekilere meyl pası da, gönül aynasını görmez ve göstermez bir hale getirir. Kalbin asıl fonksiyonunu icra edebilmesi için zikir cilası ile parlatılması gereklidir....

18 Haziran 2019 Salı

MİHRAPTA VE MİNBERDE

Mihrapta ve minberde böyle gösteriş yapan vaizler
Halvete çekilince başka işler yaparlar

Bir müşkülüm var, meclisin alimine sor
Tevbe edin buyuranlar niçin az tevbe ederler

Sanki hesap gününe inanmıyorlar da bu yüzden
Rabbin işinde bunca sahtekarlık ve hile yapıyorlar
(Hafız Şirazı)
Hayrettin Karaman Hoca Ak Parti iktidarındaki yolsuzlukları dile getiren Müslüman kimlikli yazarları bu eleştirilerinden dolayı "Doğrucu Davutluk"yapmamaya teşvik ediyor. Ne güzel fetva, muhalefetin eline koz geçmesin diye bunu ifade etme demek. Sonra da Mürsi'nin gıyabi cenaze namazını kıl. Mürsi demir parmaklıklar arkasında can verirken dahi dik durdu,hakkı ifade etti. Gıyabi cenaze namazı kılarak kimi kandırmak istiyorsunuz...

16 Haziran 2019 Pazar

İSKENDERUN İL OLACAK

90'lı yılların başında idi. Necib Sultan'ım Türkiye'deki il sayısının 100'e çıkacağını ifade etmişti. Bu gün için İskenderun'un il yapılacağını sözünü tekrarladı. Bu iktidar yahut peşinden gelenin bunu mutlaka yapacağını belirterek İskenderun'un "Serbest Bölge " olmasına eski milletvekillerinden Mustafa Deliveli'nin  karşı çıktığını belirtmişti.
Belki, Ak Parti iktidarı,halk nazarında yaşadığı kan kaybını önlemek ve yeni heyecan getirmek için il yapma vaadini gündeme sokabilir. İl yapmak yeni kadro ve masrafı gerektirir. Osmanlı'nın yıkılış zamanındaki israf değerlendirildiğinde, iktidar ayakta kalabilmek için her türlü yola başvurabilir. İskenderun'un il yapma kararı memleket için isabetli midir?Evet. Bölgeciliği insanımızın geninden çıkartamayız. Merkezi gelirin dağılımı,yatırımın eşit olarak dağıtılması eyleminde maalesef il merkezinde bulunanlar çıkarcı davranmaktadır."Her şey güzel olacak" sloganının icadından yıllar önce Necib Sultanım buyurmuştu : Her şey iyi olacak.
Devayı derdin içine gizleyen Rabbim, sabırlı davranılırsa, sonucun inananlar için iyi olacağını vaadetmiştir. Ferahın kapalı olan  kapıları, sabır anahtarı olmaksızın açılamaz.

REKLAM'IN ÖNEMİ

Necib Sultan'ın anlatmıştı. Babam Kuleli'de vazife yaparken 3 yıl onunla birlikte İstanbul'da bulunmuştum. Terzilik mesleğini İstanbul'un iki büyük terzisinden biri olan Garbis Kaya'dan öğrendim. Kendisi Ermeni idi.O zaman İngiliz kumaşından olan bir takım elbisenin bedeli 300 Lira idi. Konya'da en iyi kumaştan bir takım elbise 20 lira idi.Bazı Papazlar da ziyaretine gelirdi. Papaz sordu: Garbis efendi! sen 10.000 lira sermayesi olup ne iş kuracağını soranlara dermişsin ki beşbin lirasını reklama harca! Nasıl olur, sermayenin yarısını sokağa atıyorsun? Usta derdi ki:Reklama verdiğin beşbin lira sana çok onbin lira kazandırır".
Garbis Usta o zamanlar atmış yaşlarında idi.18 yaşında bir kızla evlendi.Sermayesini altın yaparak yurtdışına (Amerika'ya) gitti...

RESULULLAH NEREDE?

"VE'A LEMU ENNE FİKÜM RESULÜLAHÜ"(Biliniz ki Allah'ın Resulü sizin içinizdedir)(Hucurat 49/7).Bu ayet hükmüne göre Efendimiz (sav) elan ruhaniyyeti ile cümleye muhittir. Kendisine selat ve selam gönderildiğinde bu selat ve selam ona ulaşır.

15 Haziran 2019 Cumartesi

MEZAR'DAN MURAD NEDİR?

Mezar denince aklımıza toprağa kazılan ve içerisine çesedin  konulduğu çukur aklımıza gelir.Cesed toprak tarafından çürütülüp yok edilir.Aslında mezardan murad ruhun yeni bir elbise giyerek yaşamaya devam ettiği berzah alemidir.Kabre konulduktan sonra Münker ve Nekir isimli melekler kişiye Dininden,peygamberinden ,kitabından sual sorarlar.Mişkat isimli eserde denir ki:"Kafirlere ve fasıklara Münker ve Nekir ve müminlere Mübeşşir ve Beşir olarak sual sorarlar.Sual melekleri kafirlere ve fasıklara çirkin ve korkunç surette zahir olurlar.Ruh cisimden alakasını kestikten sonra cisim cemad halinde kalır.Kokup insanları rahatsız etmemesi için toprağa gömerler.Aslında mezardan burad ruhun intikal ettiği alemi berzahtır ve diriliş gününe kadar ruh bu alemde ya nimet içinde ya da azap içinde olur.
Alemi berzahta sırlar aşikar olur.Kişi orada melekleri müşahede eder.Ancak bu dünyada melekleri müşahede etmek olmaz.Vefat halinde bazı kimseler bu alemle berzah aleminin sınırında olduğunda berzah alemine ait görüntülere müşahede etmeye başlar.Bu gördüğü şeyleri etrafındaki insanlara söylediği zaman ,insanlar hastalıktan dolayı sayıkladığını sanırlar.

14 Haziran 2019 Cuma

TEVBENİN ÜÇ ÇEŞİDİ:

Kuşeyri,hocası  Ebu Ali Dekak'dan rivayetle tevbenin üç çeşit olduğunu söyler:Bunlar tevbe, inabe ve evbe'dir.
Tevbe: Ceza korkusundan dolayı yapılan tevbeye denir
İnabe:Sevap tamahı ile yapılan tevbeye denir
Evbe: Sevap arzusu ve ceza korkusu olmaksızın , sırf emre riayet ederek yapılan tevbeye denir.
Bunların birincisi halkın,ikincisi veli ve mukerrebunun,üçüncüsü ise nebi ve resullerin tevbesi olduğunu ilave eder.
tEVBE BÜTÜN İBADET VE TAATLARDAN EVVEL GEREKİR.Enbiya suresi 98 ayetinde "Tevbe edenler, ibadet edenler.."denilerek tevbe en önce zikredilmiştir

RESULULLAH'IN AĞZINI SİLDİĞİ HAVLU

Bir gün Enes b.Malik hazretleri yemekten sonra ellerini sildikleri havlunun kirlendiğini görünce hizmetçiye onu biraz ateşe atmasını söyler.Hizmetci ateşe atar ve çıkartır.Havlu ateşte yanmamış ama üzerindeki kirler temizlenmiştir.Muisafirler havlunun yanmama nedenini sorunca:"Bu havluyu,Hz.Resulullah bir çok defa kullanıp elini ve ağzını silmiştir"dedi.
Hz.Pir Mevlana efendimiz bu kıssayı mesnevi de zikredip buyurmuştur:
"Ey ateşten ve azaptan korkan gönül!Böyle bir elile böyle bir dudağa kurbiyyet peyda et.
Cenab-ı Hakk,havlu gibi bir eşyaya böyle bir şeref verirse ,bir aşıkın ruhuna ne gibi fütuhat ve füyuzatta bulunacaktır(düşün).
Allah, Kabe'nin taşlarını namaz için kıble yaptı .Ey can, sen de seyr ü sülukunda mana erlerinin ayağının toprağı ol"
Tasavvuf yoluna giren bir insan, mutlaka bir şeyhe bağlanmalıdır.Beyazid-i Bestam hazretleri buyurmuştur:"Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır"
Ebu Ali Dekkak hazretleri buyurmuştur:"Yetiştireni ve dikeni olmadan , kendi kendine biten bir ağaç yaprak açar, fakat meyve vermez.Tedrici olarak tarikatın kurallarını öğretecek bir üstada sahip olmayanın durumu da böyledir.Bu durumda olan mürit,heva ve hevesine tapar , başka bir kurtuluş yolu bulamaz"

MÜRŞİT SOHBETİNDEN UZAK KALMAK

Kur'an da Efendimiz (sav)'in hutbede iken,şehre gelen ticaret kervanının geliş sesini duyan sahebenin alış veriş için mescid terk etmesive pek az kişinin kalması anlatılır.
Sahabenin , dünya metaına olan hırslarından dolayı Resulullah'ın sohbetini terk etmeleri , Allah Teala taraından kınanmışsa müridlerin de mürşidlerin emirlerine aykırı hareket edip dünyalık kazanç peşinde koşarak onların sohbetlerinden uzak kalmaları da aynı haldir.
Mürşit de müridini onun oplum içindeki sosyal konumuna uygun olarak eğitmelidir.Hz:Mevlana efendimiz buyurur:
"Ey mürşid-i Kamil; sen de gel Süleyman'a mensup olan kuş dilini söyle ve her kuşun ötüşü gibi öt.
Allah seni kuşlara gönderdiği için , her kuşun ötüşünü sana ders olarak vermiştir.
Cebri olan kuşa cebri dilini söyle,kanadı kırılmış kuşa da sabırdan bahset.
Sabreden kuşu hoşgör, affet. Anka kuşuna da Kaf dağının vasıflarını haber ver.
Güvercine ,doğandan sakınmasını emret;Doğan'a da hilmi anlat ve zulümden kaçınma tavsiyesinde bulun.
Nur ve ziyadan nasipsiz kalmış olan baykuşu nur ile tanıştırve ziya ile çift et.
Döğüşken kekliğe sulh öğret, horoza da sabahın alametlerini göster.
İmam Gazali hazretleri der ki:"Bedeni hastalıklarda , hastalığa göre tedavinin değiştiği gibi , müridlerin kalblerini tedavi edecek olan şeyhte herkesin nabzına , mizaç ve bünyesine , hastalığın cinsine göre tedavi cihetine gitmelidir.Şayet şeyh,müridlerin hepsine aynı öğüt ve tavsiyede bulunursa , çoklarını helak eder ve kalplerini öldürür.Mesela mürid şeriat hudutlarını bilmeyen ve bu yola yeni girmiş biri ise önce abdest,gusül ve namaz gibi zahiri ibadetleri öğretmelidir"
Musikiye meyyal olan birine bu yolu terk ettirmek olmaz.

DÜN-BUGÜN


Dönemin malum medyası " “Gerici Milli Nizam Partisi iki merkezden idare olunuyor. Birincisi İstanbul’daki İskenderpaşa dergâhı; ikincisi de Ankara’daki Saatçi Musa’nın dükkânı” şeklinde yazmıştır.Ankara ,İzmir caddesinde şimdilerde kapalı saatçi dükkanına gelecek olursak:
Burası adeta bir okuldur.Fethi Gemuhluoğlu’dan Osman Yüksel’e, Sezai Karakoç’tan Akif İnan’a, Nuri Pakdil’e kadar pek çok fikir adamının uğrak yeridir küçük saatçi dükkânı. Başka kimler yok ki… Recai Kutan, Necmettin Erbakan, Abdullah Gül, Bahri Zengin, Temel Karamollaoğlu, Kahraman Emmioğlu, Fehim Adak, Cevat Ayhan, Muammer Dolmacı, Abdülkerim Doğru, Demirel ve Özal kardeşler…

Musa Amca dünden bugüne şöyle konuşuyor:

“Dün söz dinleyecek adam vardı, o adamlara söz söyleyecek adam yoktu, bugün söz söyleyen adam çok fakat söz dinleyecek adam kalmadı. Şimdi aramıza eşyalar, koltuklar, çeşitli malzemeler ve televizyonlar, internetler girdi. Artık birbirimizin sözünü anlayamıyoruz çünkü zihnimizde, gönlümüzde karşılığı olmayan kelimelerle konuşuyoruz.”
Şu sözleri de can alıcı:
“İslam’a talip olduğunu söyleyen insanlar gerçek gündemlerinden koptular. İnancımıza özenmemiz lazım. İslamcılar siyasi ve ekonomik güce kavuştu ama manevi, ahlaki istikametlerini kaybetmekle yüz yüze kaldılar. Mesela yoksul başarılı öğrencilere burs vermeleri için birtakım zenginlere gittim, trilyonluk adamlar ayda 100 lirayı bile muntazaman yatırmadılar. İlla “cemaatten” mi olması gerekiyor o çocukların. Onun için biz neyi kaybettik bunu hatırlamamız lazım. Önceden daha fakir adam daha çok şey veriyor, daha fedakârca davranabiliyordu. Şimdi adam zengin oldu, o zenginliği korumanın peşinde. Bu Müslüman ahlakı değil, kapitalist dünyanın getirdiği bir ahlaktır. Müslüman ahlakı zaten bu kadar mal biriktirmeye izin vermez.”(Musa Çağıl(Saatci Musa bugün 90 yaşında bir delikanlı,kıbleye bakarken mertçe durmaktadır.

CİSMİN,RUHUN ,AZALARIN BOĞAZI

Hak Teala cisme boğaz verdiği gibi ruh'a da kendi hal ve şanlarına münasip birer boğaz verir. Ayrıca cismimizin her uzvunun da ayrı boğazları vardır ve bunlar o boğaz ile kendilerine mahsus gıdaları alırlar. Gözün gıdası görmek ve kulağın gıdası işitmektir. Hak Teala göze görücülük ve kulağa işiticilik vermezse onlar bu gıdalardan mahrum kalırlar. His gözünün ve kulağının altında ruhun gözleri ve kulağı vardır. Ruh gözü, his gözünün gördüğü suretlerden ibret alır,ve ruh kulağı da his kulağının işittiği sözlerden hikmet alır. Ruh gözünün gıdası "ibret" ve ruh kulağının gıdası da "hikmet"tir. Hak Teala bir ruh gözüne ve kulağına ibret ve hikmet alıcılık boğazı ihsan etmezse, onlar da bu gıdalardan mahrum kalırlar. Böyle kimseler yalnız cisim boğazı ile suret aleminde kalıp yerler içerler ve ilahi hakikatları idrak edemezler.
Hak Teala Ruhani boğazları, ancak bir kuluna güzel ahlak sahibi olduğu, aşağılık ahlaklardan temizlendiği vakit ihsan eder.
Hak Teala'nın sırlarını ruh kulağı ile duyanlar sükut içinde olurlar ve bunu nefsaniyette olan hayvanların önüne dökmezler...

13 Haziran 2019 Perşembe

GAYB KAVRAMI

Gayb lüğatta göz önünde olmayan, alamet ve emare ile bilinemeyen,hakkında delil bulunmayan,gizli olan, his ve aklın ötesinde kalan , insan tarafından kavranamayan gibi anlamlara gelmektedir."el-Gayb" şeklinde ise , gözle görülmeyen manevi alem manasına gelmektedir.Gayb kelimesi Kur'anda çeşitli kalıplarda ellidokuz yerde geçmektedir.Bir çok ayette gaybın, Allah'ın mülkü olduğu  ve sadece O'nun bilgisi dahilinde olan bir alan olduğu ,insanın yaratılan olarak ontolojik bakımından bu alanın bilgisini elde edemeyeceği , ancak Allah'ın seçtiği bazı peygamberlerine vahiyle mesajını ileterek gaybla alakalı bilgi vereceği ,bildirilmektedir.

12 Haziran 2019 Çarşamba

KANUNİYE HESAP SORMAK

Çalınan bir ineği için bir kadın Kanuninin huzuruna çıkar. Padişah:"Çit yok muydu?","Kilit yok muydu?","Bu kadar derin uyunur mu?" yollu azarını işitince kadın:"Padişahım! Ben seni uyanık bildim de uyudum"diyebilmiştir.
Herkes rahat, devlet başkanına uyku bile çok görülüyor...

Ladikli Ahmet Ağa Aman Ya Rab


ADAM OLMAK/İNSANI TANIMAK

"Adam adamdır eğer olmaz ise bir pulu
Eşek yine eşektir, atlastan olsa çulu"
"dene altını mihenk taşında
Dahi insanı , bir iş başında

EVLİYADAN AVAMA AKAN CAN SUYU

"Vakit dar ömür kısa.Kalplere hayat olan tertemiz su da akıp gidiyor.Aklını başına al da bu dünyadan ayrılmadan önce o sudan iç.
Velilerin sözleri hayat suyu akıtan  saf, tertemiz bir nehir gibidir.Fırsat elde iken bu sudan iç de gönlünde manevi çiçekler , güller açılsın, güzel kokulu , pek tatlı meyveler versin.
Ey kendinden haberi olmayan gafil susuz.Biz velilerin söz ırmağından hayat suyu içmekteyiz.Gel sen de bu sudan iç, hayat bul!
Sen dünya işlerine gönül kaptırmış , manen körleşmişsin de bu suyu görmüyorsun.Hiç değilse testini getir de körler gibi el yordamıyla bu nehre daldır.
Madem ki bu nehirde su olduğunu işittin, hiç değilse körleri taklit ederek iş görmek lazım.."(Hz.Mevlana)

TASAVVUF KARŞITI BİR DÜŞÜNCE

İnsanlar derece derecedir.Tıpkı Peygamberler arasında olan dereceler gibi.Herkes kapasitesi kadar bakar.Genellikle aklın dışındaki konular,beş duyusuna mahkum olanlar tarafından eleştirilmiştir.Bu eleştirilerden bir de bir ilahiyet Prof'una a aittir."
Mehmet Âkif "SAFAHAT"ta "Sürdüler Türk'e tasavvuf diye olgun şırayı" der. Bana sorarsanız bu hüküm pek de yanlış sayılmaz. 'Aşk şarabı, meşk şarabı, hakîkî aşk, mecazî aşk…' derken işlerin biraz karıştığı muhakkak. Gerçi Mevlânâ (ö. 1273) "Aşk, gerek bu baştan (mecazî aşk) gerek öbür baştan (hakikî aşk) olsun, nihayetinde bizi o tarafa (hakikate) götürecek kılavuzdur" diyorsa da mecaz her zaman hakikat için köprü olmuyor… Biz meselenin bu yönünü bir kenara bırakarak tasavvuf düşüncesinin İslâm toplumunu nasıl ve ne yönde etkilediği konusu üzerinde durmak istiyoruz. 


"Elest bezmi"inde C. Allah'ın "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" hitabına "Evet Rabbimizsin" diyerek yola çıkan ruh, çeşitli merhalelerden geçtikten sonra dünyada ete kemiğe bürünür. "Bülbülü altın kafese koymuşlar, âh vatanım demiş" misali ruhun tekrar asıl yurduna dönebilmek için ten kafesini eritme çabasına girmesini tasavvufun özü olarak değerlendirebiliriz. Bu haliyle tasavvuf düşüncesi, nefsi "mâ-sivâ"dan kesme (tecerrüd) gayreti dışında herhangi bir endişe taşımadığı için topluma ilmî yahut ekonomik bir katkı sağlamamış, aksine "aşk"ı akla tercih ederek âdetâ dünyaya gözünü kapamıştır.
Akıl mı, aşk mı?
Kur'ân-ı Kerim'de "aşk" kelimesi yoktur. Fakat "akıl" vardır. "Akıl"ın müştakları Kur'ân'da 49 yerde geçer ve C. Allah birçok yerde müminlere "hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız" ihtarında bulunur. Buna rağmen sanat, edebiyat ve düşünce hayatımıza hep "aşk" hâkim olmuştur. Tasavvuf ehline göre "akıl" ile Allah'ı idrak etmek mümkün değildir. Allah'a ulaşmanın tek yolu "aşk"tır.
Mutasavvıflar "aşk"ı sadece "akıl"dan değil, "ilim"den de üstün görürler. Fuzûlî (ö. 1556) bu düşünceyi şöyle ifade eder:
"İlm kesbiyle pâye-i rifat//Ârzû-yı muhâl imiş ancak//Aşk imiş her ne var âlemde//İlm bir kîl ü kâl imiş ancak."
Her şeyin "aşk"tan ibaret olduğu, aklın da, ilmin de bir kıymet-i harbiyesinin olmadığı inancı münevverler arasında yayılmaya başlayınca elbette ilim zihniyeti ortadan kalkacaktır. Nitekim öyle olmuş ve 13. asırdan itibaren İslâm dünyasında müspet ilim, yerini skolastik zihniyete bırakmıştır. Artık ne Fârâbî (ö.950), ne İbn Sînâ (ö. 1037) ne de İbn Rüşt (ö. 1198) çıkmıştır Müslümanlar arasından…


17. yüzyılda Kâtip Çelebi'nin (ö. 1657) "akla ve müspet ilme dönelim" çağrısına kulak veren olmaz. Ve bugüne gelinir. İlimde, teknikte, tarımda, sanayide topyekûn dışa bağımlıyız. Ama ortalık şeyhten, müritten geçilmiyor. Hemen herkes kendisini Allah'a götürecek bir aracı peşinde. 


Dünyaya değer vermeyen hiçbir akım -ister tasavvuf olsun ister tarikat- İslâm'ı temsil edemez. Nasıl âhiret endişesi olmayan düşünce sistemleri bize tersse, dünyayı göz ardı eden anlayışlar da doğru değildir. Dine yararı değil, zararı olur. Tasavvuf düşüncesini de bu kategoride değerlendirerek tehzîb-i ahlâk (ahlâkı düzeltme) dışında tasavvuf adına anlatılan hikâye ve menkıbelere fazla itibar etmememiz gerekir. Dünyayı yok sayan bir tasavvuf anlayışının bizi emperyalistlere her gün biraz daha muhtaç hale getireceğinden şüpheniz olmasın.


İslâm'da ruhbanlık yoktur. Yani dünyadan el etek çekerek bir lokma, bir hırka felsefesiyle yaşamanın dinle uzaktan yakından bir ilgisi olamaz. Üzülerek belirtelim ki bugün tasavvuf denilince ya -Âkif'in ifadesiyle- olgun şıra ya da bir lokma bir hırka sözü akla geliyor. Bu yanlış anlayışı değiştirerek tasavvufu; nefsi terbiye etme, ahlâkı düzeltme, âhiret için çalışmanın yanında dünyadaki nasibimizi de unutmama ("Ve lâ-tense nasîbeke mine'd-dünyâ" bk. Kasas Sûresi, Âyet: 77) zeminine oturtmak zorundayız. Aksi halde, el uzaya giderken biz "dünya fani, âhiret baki" demekten öteye geçemeyiz"(Prof .Ahmet Sevgi-Yeniçağ gazetesi)
Bu anlayışta olanlar Müminlerin vasıflarını anlatan Bakara suresinin başındaki "gayb'a inanırlar" kavramından ne anlarlar.Hz.Msa ve Hz.Hızır kıssalarından ne anlarlar.Devenin iğne deliğinden geçmesini nasıl tefsir ederler.
Deve hendek atlıyamaz.Bu zatlar da bu şekilde ömür tüketirler.Ehli tasavvufla bu tür şahısların aralarındaki hükmü ahirette Hak teala verecektir.
"Padişah-ı alem olmak bir kuru kavga imiş, Bir Veliye bende olmak cümleden a'la imiş(Yavuz Sultan Selim) Kim doğruyu söylüyor?Yavuz mu?Profesör mü?

MÜMİNLİK "İMTİHANSIZ" OLMAZ

İllet(hastalık),Kıllet (fukaralık),Zillet (itibarsızlık) müminde mevcut olan imtihanlardandır.Eskiler:"Kırk gün bela gelmezse kork" diyor."ne günah işledim acaba" diye soruyorlar kendi nefislerine .
Düşünün;şimdi turp gibisin,para gani,herkes sana hürmet ediyor.Bu halde azgınlaşmadan köprü nasıl geçilir.Eğer firavunun bir gün başı ağrısa idi "Ben sizin ilahınızım" diyebilirmiydi.400 küsür sene yaşadı,her dediği yapıldı ancak bu güç onda Hz.musa'yı reddetme duygusunu oluşturdu.
Cihanda adem olan bi gam olmazAnınçü bi gam olan adem olamaz"!(Necati)(Adem olan bu dünyada gamsız,kedersiz olmaz.Onun için;gamsız olan ise insan olamaz

YANACAKSIN

Haram mal ceplerine
Doldu ise yanacaksın
Kara çalmak dillerine
Vurdu ise yanacaksın
Allah der dilin lakin
Kalbin dolu bir yığın kin
İfsat olmuşsa amellerin
Bilesin ki yanacaksın
Dünya sanki sana baki
Yapma bunu ey şaki
Haklı kimmiş bana ne ki
Dedin ise yanacaksın
Kulu kuldan ayırdınsa
Güçlü diye kayırdınsa
Garipleri ağlattınsa
Ateşlerde yanacaksın
Mevlam bizi affeyleye
Kusurumuz setreyleye
Bir masumu hain diye
Saydın ise yanacaksın
27.03.2019
İskenderun

ÇOĞU GİTTİ AZI KALDI

Çocukken derdi ki ninem
Çoğu gitti azı kaldı
Büyüdüm ihtiyarladım
Çoğu gitti azı kaldı
   Vur kazmayı dağa Ferhad
   Çoğu gitti azı kaldı
   Kişne kırat, kişne kır at
   Çoğu gitti azı kaldı
(Necib Fazıl Kısakürek)
Üstad Necib Fazıl adına kurulan ve yönetiminde üstadın bel evladı Mehmet Kısakürek'in  bulunduğu Vakıf ile Cumhurbaşkanının avukatlarının temsil ettiği bir kurum arasında üstadın imzası ve eserleri için süren hukuk savaşı nedeniyle akla gelen dizeler, nerelere savrulduğumuzun görüntüleridir.

11 Haziran 2019 Salı

MUHASEBENİN EN KISA TARİFİ

Muhasebe dedikleri kestirmeden üç sorudur:
Kasaya ne girdi? Ne çıktı? Ne kaldı?

YANLIŞ ANLAŞILAN BİR SÖZ

"Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma"
Hal sahibi birisi takva ile hareket ettiğinde  sen onun haline uyamazsın,bari dediğine uy, fetvayı kurtar.

NAZ NÜKTELERİ

Hasan Basri hazretleri şöyle dua ediyor:
"Ya Rabbi cehennemi hak ettiğimi biliyorum ama girersem iblis sevinecek.Onu sevindirme beni affet"
Şair diyor ki;
"Ya Resulullah ashab-ı kehfin köpeği cennete gitmişBenim cehennemde yanmam reva mıdır ki ben de senin eshabının köpeğiyim"
Yaşlı hacı Kabe'nin örtüsüne sarılmış "Allah'ım canımı burada al" diyor.sonra kendine gelip,ben ne duası ettim!burası duaların kabul edildiği yer diye düşünüp duasını bitiriyor "Tamam burada ama bir başka zamanda"
Ordu kumandanı genç bir mücahit.ordu içinde kendisinin sahabi olduğunu gizleyen yaşlı bir sahabe var.Komutan geliyor "Sahabi olduğunuzu biliyorum efendim.Sırrınızı bu güne kadar sakladım,bundan sonra da saklarım.amma bu sefer işimiz hayli çetin.Eğer yarın kazanamazsak sizi ifşa edeceğim.Hazret "beni fena yakaladı" deyip komutanı gönderdi ve secdeye kapandı:"Ya Rabbi, bu gencin maksadını hasıl et, yoksa rahmetini aleme ilan ederim,secde eden kalmaz sana".Ertesi gün ordu zaferi kazanıyor ve sahabi ilk safta şehit.

HEPSİ BU

Seyyid Ahmed Arvasi hazretlerine ; yazdığı 30 küsur kitaptan dolayı iltifatta övgüde bulundular:
"On dört asırlık koroya, bir çığlıkla iştirak ettim, hepsi bu"

BEDENİN VE RUHUN DOYMASI

Almakla beden doyar,vermekle ruh doyar

ABDÜLHAKİM ARVASİNİN KAPISINDA NECİB FAZIL

"Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez
Eşden dosttan ,sevgiliden ayrılmadan geçilmez
     İçeride bir has oda , yeri samur döşeli:
     Bu odadan gelsin diye çağrılmadan geçilmez
Eti zehir, yağı zehir , balı zehir dünyada
Bütün fani lezzetlere darılmadan geçilmez
     Varlık niçin, yokluk nasıl, yaşamak ne topyekün?
     Aklı yele salıverip çıldırmadan geçilmez
Kayalıklı boğazlarda yön arayan bir gemi
Usta kaptan kılavuza varılmadan geçilmez.
     Ne okudun, ne öğrendin, ne bildinse berhava;
     Yer çökmeden, gök iki şak yarılmadan geçilmez.
Geçitlerin, kilitlerin yalnız O'nda şifresi;
İşte, işte o eteğe sarılmadan geçilmez"

MÜRŞİD-İ KAMİLE İNTİSABIN AKABİNDE ELDE EDİLECEK MANEVİ NİMETLER

İnsanın varoluş gayesine ulaşması,Yaratıcı Kudret'in bir tezahürü olan insan-ı kamilin eli ve rehberliği ile mümkündür.İnsana düşen bu kutsal yolda Ashab-ı Kehfin köpeği Kıtmir'in sadakatini göstererek geri kalmaması,eriyip gitmemesidir.
Mevlana'nın deyişiyle:
Yardan geri kalırsan bayatlarsın.Bağlı olduğun ağacın dalından koparsan çer-çöp olursun.Bir Hakk erinin gözüne girmeğe bak ki onun gözbebeği olasın(Rubailer ,1641)
Şayet mürit bu sadakati gösterir mürşidinden ayrılmazsa  ve onunla yürümenin zorluklarına katlanırsa, bunun sonucu neler elde edeceğini Hz.Mevlana efendimiz belirtmiştir:
Bozuk düzen bir duyguysan sana Mustafa'nın nurunu veririm.
Bir zamancağız sana Fatiha okuturum;ondan sonra  da dünyaya padişah ederim seni.
Derdimizle kocaldın, fakat korku yok.Ey ihtiyar ! Gel de tazeleştireyim seni.
Can gitse bile hiç gam yeme ; seni can ordugahına bey yaparım, kumandan tayin ederim ben.
Düşüncesini bile vermeme imkan olmayan şey yok mu?Onun olmayacak şeyini açarım, anlatırım sana.
sana, temellerin temellerine yol veririm;hatta yol da nedir ki?Seni cennetlere döndürürüm ben.
Şimdi Kelim'e(Hz.Musa'ya ) benziyorsun, boyuna itiraz ediyorsun;amma işleri açarım sana,Hızır eder giderim seni(Divanı Kebir c.5)

10 Haziran 2019 Pazartesi

AĞLAMAK ÜZERİNE

Tasavvufi eğitimde ağlamanın ayrı bir yeri vardır.Çünkü ağlayıp kederlenmeyen bir salik gerçek benliğine kavuşamaz.Gerçek benliğini bulamayan bir kimse ise riyazeti tamamlamamış olur.Riyazetini tamamlamayanın yolu nihayete varamaz.Bu nedenle Allah'ın ağlama kabiliyeti verdiği kimseler , diğerlerine oranla daha çabuk seyr u süluklarını tamamlarlar.

MARİFETNAMEDEN

Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri susmayı, kalbin ve dilin susması şeklinde ikiye ayırmaktadır.Dilini tutup kalbini konuşturanın günahının az olacağını,dilini ve gönlünü susturanın ise sırrı temiz ve Mevla'sın bulmuş olacağını, dilini ve gönlünü susturmayanın şeytanın oyuncağı alacağını belirtmiştir

KONUŞMA ŞEHVETİNE TUTULMAK

İnsan konuşma şehvetine yakalandığı zaman , bir takım günahlara girer.Bunlar, insanların gizli yönlerini açığa çıkarmak, hatalı söz konuşmak, koğuculuk yapmak,iftira atmak,kendini öğmek ve beğenmek vb.gibi Allah'ın yasaklamış olduğu fiillerdir.Bunlar salikin amelini zayi edip , sonuçta imansız ölmeye bile sebeb olur.Bunun için şöyle denilmiştir:"Sükut alim için bir süs, cahil için de cehaletini örten bir perdedir.".Akşemsettin'e göre sükut, Allah'ı öğreten bir ilimdir.
Dili tutmak, ona sahip olmak  özel bir meziyettir ve bu meziyetin kazanılması tarikatlarda özel egzersizleri gerektirir.
Hz.Mevlana sükut için buyurmuştur:
"Ey salik sen ses çıkarma ki, beyan ve lisana gelmeyen esrarı, onu ifadeye kadir olan ariflerden işitesin
Sen sükut et ki senin için ruh söylesin
Ses çıkarma ki,Resul-ü Ekremin varisi olan arif-i ekmel , kitap ve hitaba sığmayan esrardan sana bahsetsin.Nuhun gemisi varken yüzmeyi bırak.
Ses çıkarma ki Kenan'a benzeme.Kenan:"düşman olan Nuh'un gemisini istemem" diyerek yüzüyordu.
Hey aciz oğul.Gel babanın gemisine bin ki tufan dalgasından gark olmayasın.
Kenan dedi ki;"Hayır gemiye binmem.Ben yüzme öğrenmişim, ben senin şem'andan başka bir şem'a yakmışım
Nuh (a.a) dedi ki:"Aklını başına topla! Bu bela tufanının dalgasıdır.El,ayak,yüzmek bu gün budalgalara karşı hiçtir.
Bugün Allah'ın kahır rüzgarı esmektedir.ve mumları söndürücü birer beladır.Bugün hakk'ın mumundan , yani dininden başkası sönmeye mahkumdur.Sükut et"
Hz.Pir,Nuhun gemisini Mürşid-ikamil'e,mürşidin sözlerine karşı çıkanı da Ken'an'a benzetmektedir.

NEFSİ MUTMAİNNE DE RİYAZAT OLMAZ

Nefsi mutmainne makamında bulunan insan-ıkamil olan kimseler artık riyazete ihtiyaçları kalmaz.Riyazat,nefsi yola getirmek için yapılır.Açlık ve susuzluk avam için gereklidir.Bazı basireti kapalı kimseler,bazı ehlullahı çok yemekle ayıplarlar,Hz.Pir bunlar için şöyle der:
"Yediğin lokma sende Güher olursa sesçıkarma.Yiyebildiğiniz kadar ye.
Şeyhin biri , bir gün,hakkında çok yiyor diye edilen sui zannı defetmek için bir leğne kay etti(kustu).
Hakikatı gören o piri kamil, muterizin akılsızlığından dolayı(makul), yani manevi olan cevheri(mahsus)yani;maddi olarak inci suretinde gösterdi.
Fakat pak olan yemeklerde senin midende pisliğe tahavvül ediyorsa , boğazını kilitle ve anahtarı sakla.
Lokma her kimin midesinde nura tahavvül ediyorsa o kimseye her istediğini yemek helal olur"

9 Haziran 2019 Pazar

ALLAH'I BİLİRMİSİN

Veysel Karani hazretlerinden nasihat istemişler.Demiş ki "Allah'ı bilirmisin?"
"Elbette bilirim " demiş soran kimse
Hazret:"Öyleyse başkasını bilmesen de olur"

ALİM-ARİF-VELİ TARİFLERİ

Kafa bilgilerine sahip olana ALİM,
Kalb bilgilerine sahip olana ARİF
Hem kafa,hem kalb bilgilerine sahip olana VELİ derler

ŞAİR USULİ

1538 yılında vefat eden deha bir şair."Peyda" redifli şiiri meşhurdur.
"VÜCUD-İ MUTLAK'IN BAHRİ NE MEVCUD KİM EDER PEYDA
ENELHAK SIRRINI SÖYLER EĞER MAHFİ EĞER PEYDA"

MEADİNDİR KAMU EŞYA EDER ÖZ KENDİ ZATINDAN
KİMİSİ SİM ÜZER ZAHİR KİMİSENG Ü MEDEN PEYDA

(Her şey bir türlü madendir aslında ve kendi cevherini gösterir.Şu kadar var ki kimi altın ve gümüş gibidir,kıymetlidir; kimisi de taş ve çakıl cinsinden)
BU BAĞIN GER HAKİKATTA SUYU BİR BAĞ-BANI BİR
VELİ OLMUŞ HAKAYIKTAN NİCE YÜZBİN ŞECER PEYDA"
Bu bahçenin suyuda bahçıvanı da aynı olmakla beraber ,binlerce çeşit meyve zuhur etmektedir.

NAZAR KIL NEV'İ İNSANA KİMİ ZEHİR Ü KİMİ SÜKKER
ACEB HİKMET BİR AĞAÇTAN OLUR TÜRLÜ SEMER PEYDA

İnsanlar şöyle bir bak:Bazıları var ki onları tanımak şeker gibi tatlı ve faydalı, bazıları da adeta zehir.Öyle şaşılacak durumdur ki bir ağaçtan çeşit çeşit meyve husule gelir

Bakıyorum etrafıma , nice başarılı hamleler görünüyor.İlk bakışta kazançlı görünen işler yahut zararlar husule geliyor.Kimi kar ediyor kimi zarar.Ama şaşılacak olan şu ki esasında karlı kimse yok.Bir maksadın peşinde ömür sarf edenler de nihayet , telafisi mümkün olmayan ömrünü harcayıp bitirmiyor mu?

BU DOKUZ KUBBE VÜ ŞEŞ-SU İÇİNDE GELDÜN Ü GİTTİN
NEGELDİĞİN KAPI ZAHİR NE GİTTİĞİN MEMER PEYDA

Uçsuz bucaksız şu kainat içinde geldin ve gittin ama ne geldiğin kapı görünür ne gittiğin.

YOLUMUZ BİR BEYABANA ERİŞDİ NA-GEHAN K'ANA
GİRER BİN KAR-BAN OLMAZ BİRİNDEN BİR ESER PEYDA

Bu kainat nihayetsiz çöldür.Yolumuz bu çöle düştü,öyle bir çöl ki ona binlerce kervan girer görürsün de hiçbirinden bir eser, bir haber gelmez.

ŞU SERVERLER Kİ DAĞLAR GİBİ BAŞ EĞMEZDİ EFLAKA
YATARLAR YERDE PHEST OLMUŞ NE TİĞ U TEBER PEYDA

Dağlar gibi dik duran ve gökler gibi baş eğmeyen nice yiğitler gelip geçtiler de şimdi kara yerde kaybolmuşlardır.Onların ne kılıçları görünmektedir bugün ne de baltaları.

NİCE ŞURİDE AŞIKLAR GEZERLER CÜMLE TAYİHLER
BU TİH-İ Bİ-NİHAYETTE NE RAH NERAH-BER PEYDA

Nice çılgın aşıklar bu çölde gezdiler.O çölde ne yol var ne yol gösterici.

NİCE GÜNLER GECE OLDU NİCE BİN AY U YIL GELDİ
DİRİĞA OLMADI KALDI ŞEB-İ KADRE SEHER PEYDA

Koskoca ömür geçirdik ,aylar yıllar geçti her yılda bir kadir gecesi olduğu halde bir defa onun feyzine kavuşamadık

NİCE ZAHMET ÇEKER KESB-İ KEMAL EDİNCE ARİF
BELİ ÇOKKAN YUTAR KAN EYLEYİNCE BİR GÜHER PEYDA
NİCE BİN ADEM OĞLANI HELAK OLMAK GEREK TA KİM
YALANCI KAHBE DÜNYADAN OLA BİR GERÇEK ER PEYDA

Binlerce insan helak olur da bu alçak, vefasız ve kıymetsiz dünyada adam gibi bir adam çıkar.

KAMU NEZZARE EKBAR-I MANİ MUNTAZIRDIRLAR
USULİ GİBİ TA KİM OLA BİR SAHİB-İ NAZAR PEYDA

Nice el değmemiş manalar her kesin gözü önünde durabilir ama fark edilmez.Usuli gibi bir firaset sahibi gelecek de görecek bu manaları ve izah edecek.


SÖYLEYENE GÖRE DEĞİŞEN ŞEYLER

Hal ehlinin söylediği ile taklid ehlinin söylemleri anyı olsa da hükümde farklılık vardır.Müçtehit içtihadında hataetse kendisi de; uyan da ma'zur ve makbul ancak sekr ehli hata ettiğinde kendisi ma'zur  ise de uyan değildir.
Bir kimse Yunus Emre hazretleri gibi  ;"Cennet cennet dedikleri/Birkaç köşkle birkaç huri/İsteneye ver anları/Bana seni gerek seni" de sözün sahibi gibi ma'zur ve makbul olmaz elbette.
Mansur "Enel Hakk" demiş.sözün zahiri şeriataaykırı olduğu için idamına hükmetmişler.Hakikatta ma'zurdur.

8 Haziran 2019 Cumartesi

SAMİMİYETE ÖDÜL

Bir beldenin fethinden sonra Osmanlı Padişahlarına "Fethiye" namıyla şiir sunmak şairlerin adeti olup padişah şiirin durumuna göre şair'e hediye verirdi.
İstanbul'un fethini izleyen günlerde adet üzre şairler güzel eserler takdim ederler Sultan Fatih'e.Bir köylünün de aynı maksatla huzurda şu sözler dudaklarından dökülür:
Güzergahın çayır çimen
Yediğin bal-kaymak olsun hünkarım"
Hiç öyle gösterişli söz de değildir.Hatta edebi bir değeri de yoktur.Padişah bu köylüye hediyeler takdim eder.Ortada birbirinden üstün söz ustalarının eserleri var iken niçin bu köylüye, üstelik sıradan sözlerine karşılık mükafat verildiğinin sorulması üzerine cihan padişahı şu cevabı verir:
-Evet köylünün sözlerinde edebi sanat hak getire ama köylü samimidir.,içinden geçeni söylemiştir ve ömrü hayatında bildiği bütün güzellikleri bize layık görme inceliğini göstermiştir.

EN İYİ RUMCAYI KONUŞAN KİŞİ:FATİH SULTAN MUHAMMED HAN

İngiliz müsteşrik Arnold Toynbee, 1975 yılında 86 yaşında iken vefat etmiştir.İstanbul'daki üçkütüphanede (Bayezid,Süleymaniye ve Nuruosmaniye) toplam 51 yıl mesai harcamıştır ve "Son bin yılda Rumca'yı en iyi bilen ve konuşan insan-Rumlar dahil olmak üzere- Sultan Fatih'dir " demiştir.
Fatih,6 lisanı ana dili gibi konuşurdu.Bosna Hersek'de yaptığı Boşnakca konuşma akabinde 50.000 den fazla Boşnak Osmanlı idaresi altına girmeyi kabul etmiştir.

MAHZUNLUK

Üç mertebe var derler:muhabbet, aşk , derd.
Muhabbet ehliodur ki mahbubunu görürse memnun , görmezse kaydında değil;
Aşk ehli o ki, mahbubunu görünce memnun,görmezse mahzun.
Derd ehli o ki görsede mahzun,görmese de mahzun

7 Haziran 2019 Cuma

HELAL'E HESAP VAR

Hak Teala ahirette helalden hesap sorar. Haram da zaten azap vardır.

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN'DAN

Muhibbi mahlasıyla şiir yazan Osmanlı'nın en kudretli padişahıdır Kanuni.46 yıl tahtda kalmıştır.Sanat erbabına gösterdiği iltifat ve teveccüh anlatılamaz.Kanuni şu mısraların sahibidir:
Halk içinde mu'teber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Saltanat dedikleri ancak cihan gavgasıdır
Olmaya baht u seadet dünyada vahdet gibi
Ko bu ayş u işreti çün kim fenadır akibet
Yar-i Baki ister isen olmaya taatgibi 
Olsa kumlar sayısınca ömrüne hadd ü adet
Gelmeye bu şişe-i çarh içre bir saat gibi
Yar-i baki ister isen el Muhibbi fariğ ol
Olmaya rahat makamı kuşe-i uzlet gibi 

BU ALEME NİÇİN GELDİK

Yenişehirli Avni Beyin deyimiyle:
Sanman taleb-i devletü cah etmeğe geldik
Biz aleme bir yar için ah etmeğe geldik"
Bezmü elestte başlayan:"Elestü bi rabbiküm " hitabına mazhar olmuş , ruhlar aleminde "bela" cevabını vererek iman devletine kavuşmuş olanların ilahi aşkında aranan ,"ah" edilen yar;Hak Teala'dır,yahut Cenab-ı Peygamber(sav) dir yahut mürşid-i Kamildir.

İNSANLAR,HZ.SÜLEYMANIN MENKIBELERİNDEN HOŞLANIR

İnsanlar,Hz.Süleyman'ın menkıbelerinden hoşlanırlar da vaktin Süleymanını aramak akıllarına gelmez.Hep uzaklara bakarlar ama yakınlarında olanı göremezler.Vaktin Süleymanı gerek ki Türk'ün Rum'un,Acem'in ve Arab'ın aralarındaki nizaı halletsin.Onların dilinden anlıyarak isteklerini müşterek bir noktada cem etsin

BİR OLAN ŞEY,ASLA KENDİSİYLE NİZA VE KAVGAETMEZ

Niza iki  şey arasında çıkar.Bir olan şeyde niza ve kavga olmaz.Tüm yaratıkları Hakk'ın bir eseri ve tecellisi olarak gören kimse asla çevresi ile kavga içinde olmaz.Hakk'a kul olma davasında olan bir kimse,dünyevi hayatı,Hakk'ın eserlerin bir hizmet yeri olarak telakki eder.Kendi hizmetinin tam ve eksiksiz olması isteği ile bu isteği "Kabule arz edilecek" değerde olmasını ister.Kavga ve niza olan yerde ikilik vardır.Ben ve Sen davası kavgayı çağırır.İnsanlar arasındaki senlik ve benlik kavgasını insanı kamilin himmeti ve tasarrufu sona erdirir.Aşkın menbaı Peygamberler ve onların varisi olan evliyaullah hazeratıdır.

6 Haziran 2019 Perşembe

KORKUTUCU GEÇMEMİŞ HİÇBİR ÜMMET YOKTUR

Fatır suresinin 35/24 ayetinde ""Ey Resulüm ,biz seni Hak'la müjde verici ve korkutucu olarak gönderdik.Aralarında bir korkutucu geçmemiş olan hiçbir ümmet yoktur."Yani Hatemi Enbiya olan Efendimiz (sav) den sonra "nübüvveti teşriiyye"(şeriat koyan peygamberlik) kapısı kapanmıştır.Artık başka bir peygamber gelmez.Fakat "hübüvveti tarifiyye " kapısı kapanmamıştır.Her bir devirde Hatem-i Enbiya'nın şeriata mutahharasını takviye edecek ve ümmeti mluhammedi tark-i hidayete sevk edecek bir varisi kamil vardır ki onlar ulama-i billah olan evliya-ı kamilindirVe onlar hakkında hadisi şerifte "Benim ümmetimin alimleri Beni İsrail peygamberleri gibidir"buyrulmuştur.Bu asırdaki bu zat'ın
Hz.Pir Mevlana efendimiz buyurmuştur ki:"Muhakkak bir ümmet halife-i Hak'dan ve bir himmet sahibinden hali olmamıştır.İnsanı Kamil , can kuşlarını sıfatı nefsaniyet kirlerinden temizleyip safi kılar ve bu safvet sebebiyle onların kalplerinde hile, hud'a,ve buğz ve kin duyguları zail olup , hepsi müttehid olurlar ve aralarında asla ihtilaf ve niza kalmaz ve şahsı vahid hükmünde olurlar.Anne gibi müşfik olurlar.Müslümanlara "nefsi vahide "denmiştir.Hakk'n Resulünden nefsi vahid oldular.Yoksa her birisi düşmanı mutlak idiler
Müceddid-i Din'in  2023 yılında zuhur edeceğini büyükler ifade buyurmuşlardır.

NAKISLARIN İRŞADI

HARARETİ ARIZİ OLANIN TESİRİ GEÇİCİ OLUP NİHAYETE ERDİRMEZ.mESELA SICAK BİR DEMİR YEMEĞİ PİŞİRMEZ.çÜNKÜ DEMİRDEKİ HARARET ARİZİDİR,GEÇİCİDİR.aMMA ATEŞTEKİ HARARET ZATİ OLDUĞUNDAN YEMEĞİ PİŞİRİR.Bunun gibi ilmi arizi ile irşad-ı halka kıyam edenlerin bu irşadları nakıs olur ve onları pişirip kamil yapamazlar.AmmaHak'da fani ve Hak'la baki olanların marifetleri ve ilimleri zati ve zevki olduğundan , onlar nakısları kamil yapabilir.

CANLI KUR'AN:İNSAN-I KAMİL

İnsan-ı Kamil bil-asale Efendimiz (sav) dir.Vevaris-i Peygamber olan zatlardaa insanı Kamil olup yaşayan Kur'andır."Kur'an okunduğu vakit O'ni dinleyin ve susun;nail-i rahmet olmanız me'muldür(umulur)"Araf 7'204.İnsanı Kamil kendisine tabi olanların imamı olup , onun sözleri lübbi Kur'an olduğundan , bu ayetikerimedeki işaret veçhile , saliklerin huzur-ı kamilde sükut edip dinlemeleri gerekir.
Şeyhin,imnası kamilin sözleri nefsi değildir.İlhamı ilahi olan kamilin sözünden , tefrika ehline birlik ve beraberlik hasıl olur.Ehli hasedin sözlerinin menbaı ilkayı nefs olmakla ,müttehid olan kimselerin arasına tefrika ve nifak sokar.

5 Haziran 2019 Çarşamba

İNSAN VÜCUDUNDAKİ TV,RADYO

eHLİ DİL,"EHL-İ HATIR" dan murad ,kalb gözü açılıp gaybdaki eşyayı müşahede eden zevattır.Bunlar indinde gaib ve hazır müsavidir.Uzak yerdeki eşyanın görülmesi yahut seslerin duyulması bugün gelişen teknik aletlerle mümkün hale gelmiştir.Bugün böyle bir durum hiç garip gözükmüyor.İnsanın vücudunda bu hassalar bizzat mevcuddur.Aleti fenniyyenin varlığına hacet kalmaksızın bu mümkündür.Bu esrarı gaybiyyenin kendi vücudunda inkişafı için icab eden şeraiti haiz olmak icab eder.O şerait dahi velayetin levazımındandır.Alemi kesafette müstağrak ve ıstıfadan uzak olanlar, kendi vücudlarında böyle bir şey görmedikleri için ,cehillerinden inkar ederler.Mücahede ve riyazet sebebiyle ruhaniyyet mertebesini bulan bu cisim içinde vücudu misalisi ve berzahisini görmek istediğini ,dostunu uzak mesafeler de dahi olsa görür

İNSAN-I KAMİLİN SESİ TANIDIK GELİR

Karanlıkta göz gözü görmez iken,sesine aşina olduğun bir tanıdığı görmesen bile sesi yeter,hemen karşındaki tanıdığını anlarsın.Gök vazife yapmaz iken kulak göz vazifesini yapmış olur.Ezelde ruhları ehli saadetten olup ,Hak'tan zevk ve lezzet alan hiç bir ümmetin kalbi,peygamberlerin yüzünü görünce ve davet sadasını işitince , derhal tabi olurlar.Bu yüz ve bu ses onlara mucize makamındadır,Başka mucizeye lüzum görmezler.NitekimHz.Ebubekir efendimiz, Efendimiz (sav) tarafından davet buyurulduğunda, "Bu yüz yalancı yüzü değildir" buyurup , derhal iman ettiler.Havarıkı adat ve mucizeler ancak aklı nakıs erbabını ikna için  peygamberler tarafından gösterilmiştir.Peygamber hariçten bağırdığı vakit, ümmetin canı içeriden secde eder.
Hakk, peygamberin dilinden konuşur

4 Haziran 2019 Salı

İNSANI KAMİL'İN ŞERİAT VE HAKİKAT KANATLARI KENDİNDENDİR

Ehli hicab denilen perdeli insanları şeriatı müçtehitlerden; ve hakikatı da ehli tasavvufun sözlerinden işitmek ve ezberlemek suretiyle alırlar.Bu iki kanat ehli hicabın aklı maaş çirişiyle kendilerine yapıştırdıkları kanattırlar.insanı Kamilde bu kanatlar kendindendir.takma ve yapıştırma değildir.Ulema-i zahirin bu kanatları zevki ve vehbi olmayıp kespi ve ilmidir.Tatmayan kimsenin nezdinde bu davadır.

AYNI SANDIK BAŞKANLARIYLA DEVAM

Yüksek seçim Kurulu,aynı sandık başkanları ile 23 Haziran seçimleri için devam kararı aldı.Bu karar,iptalin gerekçesini tamamıyla boşa çıkarttı.ancak yeni emekleyen çocuğun bile mantığının kabul etmeyeceği bu karar da bir maksat olmalı.Muhtemelen kaybedilecek bir seçim nedeniyle tekrar itiraz ederek gayrimuayyen bir süre işi emanet valiyle idare etmek olabilir.İptal edilen seçim'in müsebbibi sandık kurul başkanları ise,aynı kişilerde yeni seçime devam kararı inandırıcılığı yitirdiği gibi,gizlenen amaçla alakalı sayısız olasılıkları gündeme taşımaktadır.Bu ,Ak Partiye teveccühü önlediği gibi, insanları "bir ders verelim" fikrine sürüklemektedir.

İBADETTE AŞK'A ULAŞMAK

Yani severek,istiyerek ibadete koyulabilmek.Bu kitaplar ezberleyerek mümkün olmamaktadır.Kitap ne kadar okunursa okunsun sadece resmiyet artar.İbadete canlılık,cana,hayat kazandırmak mümkün olmadığı sürece o ibadetten amaçlanan maksat hasıl olmaz.
Peki,ibadete nasıl aşk katabiliriz?.Dirilik,ancak "diri" olan birinden temin edilebilir.Bu da kııyamete kadar, o devirde yaşayan bir ehlullahı bulmak ve ona tam bir teslimiyetle bağlanmakla mümkün olabilecektir.

3 Haziran 2019 Pazartesi

"TÜRKİYE BİR YANA İSTANBUL BİR YANA"

Necib Sultanım söylemişti. İstanbul'un önemi için bu sözleri sarfetmişti. İşin maddi -ekonomik yönünü mü?Yoksa manevi yönünü mü kasteddi bilmiyorum.Ama 23 Haziranda tekrarlanacak Büyükşehir Belediye Başkanlığının önemi konusunda bu kelamı dile getirdi. Sonuçları konusunda bir şey konuşmadı. Dalgın dalgın baktı ve "Ölmemek için öldürecek" dedi ve "Bakalım Allah nereye kadar müsaade edecek" kelamı ile söz bitirdi...

MANEVİYAT GÖLGESİNDE MADİ MAKAMLARDA BULUNMAK

İşin en sağlam yoludur.Ancak,mesele o manevi kişiyi bulmakta.Şeyh Edabali gölgesinde Osman Gazi,Emir Sultan gölgesinde Yıldırım Beyazıt,Akşemsettin Gölgesinde Fatih,Yahya Efendi gölgesinde Kanuni,Aziz Mahmut Hüdai gölgesinde Sultan Ahmat,Şeyh Zarif gölgesinde Abdülhamit Han,Arabacı İsmail ağa gölgesinde mustafa Kemal,Eyüp Sultan baş imamı Sait Çayırlı hoca gölgesinde Menderes,Zahit Kotku gölgesinde Turgut Özal v.s.Bu örnek çoğaltılabilir ve bu sistem Kıyamete kadar devam edecektir.
Maddi makam sahipleri,manevi makam sahipleri önünde eğildikleri,ve onlara teslimiyetle söz tutabildikleri sürece başarılı olurlar.Sırrı kader konuları ayrık tutulursa ,bu zatların sözlerini tutabilmek epeyce zordur.

ZENGİNLİK İNSANI AZDIRIR

Necib Sultanım buyurmuştu:"Ben dervişanın zengin olmasını istemiyorum".İnsan nimetlenince yani zenginleşince azgınlaşır.Rabbini unutur ve ona isyan eder.Bu hakikat Kur'andan ifade edilir:"Gerçek şu ki , insan, ilim ve malda zengin olduğunu görmesiyle azar"(Alak 6/7).Bundan dolayı insanı en iyi terbiye eden açlık ve susuzluktur.Merkebin yükü hafifleyince çifte atmaya başlar.
İslam Tasavvufunda ömür boyu riyazet yoktur.İnsan nefsi kemal derecesine ulaştığı zaman , işin başında yapmış olduğu riyazata ihtiyaç kalmaz.Yolun başlangıcında gerekli olan halvete, nihayetinde gerek kalmaz.

ALLAH'A BORÇ VERİN AYETİ

Bu ayetten müfessirler, farz olan zekatın dışında verilen sadaka kabilinden olan harcamanın teşvik edildiğini, verilen malların en değerlisinden ve fakirlere daha faydalı olanından verilmesini  beyan etmişlerdir
Bu ayetle alakalı olarak Hz:Mevlana;
"Gece gündüz ekmek yemekten filvaki beden yapraklanır-yani gelişir-.fakat can dalı hazana uğrar yapraklarını döker.
Bedenin rızkı, ruhun rızıksızlığıdır.Bedenin zayıflaması, ruhun zevkini artırır.
Allah c"Ve akridullahe=Allah'a borç verin"buyurmuştur.Sen de bu beden rızkından borç ver,-yani yiyeceğini mümkün olduğu kadar azalt ki karşılığı ve mükafatı kalbinde hakikat çimenleri yetişsin.
Borç ver de bu ten lokmasını azalt, bu suretle de (Gözlerin görmediği) yüz görünsün.
Ayet-i Kerimedeki "Allah'a borç verin " cümlesini Mevlana, riyazat yaparak bedenin zayıflaması için az yemesi gerektiği şeklinde tefsir etmiştir.Salik ,az yemek suretiyle bedenini fazlalıklardan temizlerse Allah'ın Ehli Beyte hitaben buyurduğu şu ayeti kerimeye muhatap olacağını Hz.Pir şöyle dile getirmektedir:
"Ey Ehli Beyt Allah sizden ancak kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister."(Ahzap 33)
Beden, fazlalıklardan kendini boşaltınca , manevi misk ve kıymetli inciler doldurmuş olur.
Beden bu pisliklerden kurtulup pak olunca :"Yutahhirukum=Hakk sizi kirlerden temizlemeyi ister" iltifatından nasip alır.

1 Haziran 2019 Cumartesi

İTİDAL ÜZRE OLMAK

İşlerde orta yol üzre olmak hayrdır.Eski Tıb da  safra,balgam,sevda denilen dört karışım bir birleri ile ölçülü olurlarsa vücudun sıhhatine,karışım ölçüsüz olursa bedenin hastalığına sebeb olduğu fikri var idi.İnsanın yeme-içmesinde, konuşmasında,uyumasında da bir ölçü olmalıdır.Bu ölçü olmazsa vücudda sıkıntı,cemiyet içinde de sıkıntı husule gelir.Kişi, görüştüğü insanların ahvalini tedkik etmeli ,evsafta onların evsafından fazla bir şey yaparsa o arkadaşlardan ayrılmasına sebeb olur.
Hz.Musa(a.s)'a,Hz.Hızır'ın tenbihi "Eğer sen bana tabi olursan, ben sana ondan zikren haber verinceye kadar bir şeyden sual etme"dir(Kehf 18/70).Hz.Musa'nın suali ,Hz.Hızır'a itiraz şeklinde geldi ve mukavele haricine çıktın diyerek birliktelik sonlandırıldı.Mürid,mürşidine karşı olan diyaloğunda da aynı şey geçerlidir.Mürşidin ahvaline vakıf olmayan bir mürit sual sormamalıdır.Sual sormak iki türlüdür.Lisan ile soru sormak ,diğeri de kalb ile itiraz etmek.Bir mürid zaahiren mürşidine hizmetetse de kalben itiraz ettiği zaman yine ayrılık husule gelir.Namaz esnasında abdestin bozulmasını gerektirir bir durum husulegelirse,taharet için namazdan çıkmak gerekir.Eğer taharet edip tekrar abdest almayıp namaza devam ederse boşunadır.