31 Mart 2022 Perşembe

SALTANAT HER TARAFTAN GELEBİLİR

 Erzurum Kongresini hazırlayan Hüseyin Avni Ulaş Meclisi Mebusan'a iştirak etti ancak burada beş ay çalıştıktan sonra Anadoluya kaçarak Ankarada açılan Millet Meclisine iştirak etti.Hüseyin Avni , Saltanatın kaldırılmış olduğunu söyleyen safdillere "Saltanat bir heyuladırmlleti yetiştirmezseniz saltanat yine gelecektir" demiştir.Meclisi tenkit eden bir gazetenin kapatılması üzerine kürsüye çıkarak "Bize, bizi tenkit eden , irşad eden yazım" diyordu.

Trabzon milletvekili Ali Şükrü'yü bizzat boğan Topal Osman slahlı avaneleri ile ilk meclise girer ve Hüseyin Avni'nin karşısına gelerek ayakta durur.bu tehdit dolu çakal bakışlara Hüseyin Avni Korkmadan bağırır:"Katil, Ben kaleyim.Bu kaleyi devirmeden geçemezsin".Topal osman geri döndü ve avanesi ile birlikte meclisi terk etti.

CANLI KOYUN 55 TL/KG

 Geçen kurban'da kg canlı fiyatı 30 TL idi.bugün için canlı hayvanın kg fiyatının 55 TL olduğunu kasap belirtiyor.Kurban vaktinde koyun bulunmayacağını belirtiyor.Basın haberleri türkiye'nin Katar7a ikibuçuk milyon koyun ihracat edildiğini söylüyor.Bu durumda muhtemel şu seneryoyu yaşayacağız.kesilecek nitelikte olan kurban7ın fiyatı dörtbin TL den az olmayacak.Bu duruumda Diyanet hemen devreye girip 1.500 TL ye kurban bedeli belirleyecek.Bu cazip fiyat,ibadetini yerine getirmek isteyen insanların çoğunun aklını çelip yarı fiyatına ibadet vecibesini yerine getirmek için parayı diyanete yatıracak.Peki sonrası..Hesap sorulamayan kurumların en başında diyanet teşkilatı gelir.Siyasi iktidara bağlıdır.Belki de kur korumalı banka hesabına devletce verilen faiz'e "Hibe" fetvasını vermiş olabilirler.Diyanetin Kurban havuzunda biriken paranın hesabını kim soracak.Her Cuma camilerde toplanan paraların hesabının sorulamadığı gibi. 

ESMAİ HÜSNA TEDAVİSİ

 Esma-Ül Hüsna İle Nasıl Tedavi Yapıldığına Dair Biyoloji İlminin Mucidi Dr. İbrahim Kerim Anlatıyor:

Esma-ül Hüsna’nın tüm hastalıklara şifa olduğunu keşfettim. Gözümle gördüğüm, şahit olduğum bir olayı anlatayım: Bir arkadaşımın gözleri iltihaplanmış, kıpkırmızı kesilmişti. İki elini gözlerinin üstüne koyarak ‘YA NUR, YA HABİR, YA VEHHAB’ esma-i şeriflerini okumaya devam etti ve bir süre sonra Allah’ın lütfuyla gözleri eski haline geldi.

 

TEDAVİ ŞEKLİ İSE ŞÖYLEDİR: Ağrıyan yere elini koyarak Esma-ül Hüsna’yı okumaya devam etmek…
Esmaül Hüsna için “bedeni ve zihni, öfke, nefret, eleştiri, hüzün, pişmanlık, kıskançlık, korku ve günah duygusundan meydana gelen zehirleri temizleyen en etkili güçtür. Hastalık genelde bedenin herhangi bir yerinde enerjinin işlevini yapmaması sonucunda oluşur. Öfkelendiğimizde, bedenimizde öldürücü bir zehir meydana gelir. Eğer bu zehir nötralize edilmezse bazen uzun vadede ölümle sonuçlanır.İşte bu zehrin de en büyük panzehiri Esmaül Hüsna’dır” tarifini yapan yazar bazı rahatsızlıkları ve onlara iyi gelecek adları listeliyor;
İşte bazı rahatsızlıklar ve ona şifa verecek Esmaül Hünsa:
Kulak için: EsSemi
Omurga için: El Cabbar
Saç için: El Bedi’
Adaleler için: El Kavi
Kalp Kasları için: ErRezzak
Atardamarlar için: El Cabbar
Kanser için: Celle Celaluhu
Burun için: Latif- Ğani- Rahim
Bacak için: ErRafi’
Göz – damarları için:El Muteal
Kolon için: ErRauf
Karaciğer için: En Nafi’
Prostat için: ErReşid
Yağ keseleri için: En Nafi’
İdrar kesesi için: El Hadi
Akciğerler için: ErRazık
Kemikler için:En Nafi
Dizler için: ErRauf
Saç Kepeği için: Celle Celaluhu
Kalp için: En Nur
Kalp Damarı için: El Vahhab
Sinirler için: El Muğni
Migren için: El Ğani
Guatr için. El Cabbar
Göz için: EnNur-Basir-Vahhab
Mide için: ErRezzak
Böbrek için: El Hayy
Bağırsaklar için: EsSabur
Pankreas-Şeker hastalığı için: El Bari
Rahim için: El Halik
Romatizma için: El Muheymin
Ğudde teymusiyye için: El Kavi
Göz Siniri için: EzZahir
Tansiyon için: El Hafid
Yazar eserinde, “türlü ihtiyaçların giderilmesine yönelik şu zikir tekniklerini deneyebilirsiniz” tavsiyesinde de bulunuyor:
Sağlıklı bir ömür için El- Vasi
İyi bir idareci olmak için El-Vali
Yeni bir iş kurmak için El-Hakim
Küsleri barıştırmak için El- Cami
Bolluk ve bereket için El- Hamid
Bedenen güçlü olmak için El- Kaviy
Sevmek ve sevilmek için El- Vedud
Daima yükselmek için El- Mukkadim
Birinin elinizden tutması için El-Veli
Her meselenin çözümü için Ez- Zahir
Birilerine iyilik yapmak için El- Latif
İlim ve irfanınızın artması için EL-Alim
Cesur ve atılgan olmak için El –Kahhar
Alacaklarınızı tahsil etmek için El-Bais
Hafızanızın kuvvetlenmesi için El- Habir
İzzet ve şerefinizin artması için El- Mecid
Ağır hastalıklardan korunmak içi El-Mümin
İkna kabiliyetinizin yükselmesi için El- Azim
Kaybettiğiniz bir şeyi bulmak için El- Vacid
Üzüntü ve sıkıntıdan kurtulmak için El Halik
Yaşamda neşeli ve enerjik olmak için El-Hayy
İşlerinizde daha başarılı olmak için El- Muhyi
Kötü alışkanlıklardan kurtulma için Er- Reşit
Kötü birinin uzaklaştırılması için El- Muahhir
Zekanızın daha kuvvetli olması için El- Muhsi
Herhangi bir hedefe ulaşmak için El- Musavvir
Eşinizle aranızın daha iyi olması için El- Muksit
Hatırı sayılır insanların sizi sevmesi için El- Vali
Şansınızın ve talihinizin açılması için Eş- Şekkkur
Elinizdeki fırsatları değerlendirmek için El- Muid
Elinizdeki bir şeyi muhafaza etmek için Er-Rakib
İhtiyacınız olan bir şeyi elde etmek için El- Mukit
İnsanlardan hürmet ve saygı görmek için El- Kebir
Sizde eksik olan bir şeyi tamamlamak için El- Mukit
Arzu ve isteklerinizin kabul olunması için El- Mucib
İşinizde yükselmek ve kariyer yapmak için Er- Rafi
Çocuklarınızın size daha itaatkar olması için El- Hadi
Maddi ve manevi anlamda güçlü olmak için El- Metin
Sizde eksik olan bir şeyin tamamlanması için El- Cebbar
Şefkatli ve merhametli olmak için ER-Rahim, Er-Rahman
Aranız açık bir arkadaşınızla barışmak için Celle Celelahü
İnsanlar arasında başı dik ve alnı açık gezmek için El- Hasib
Size zarar verecek kişilerin sizden uzaklaşması için Ed- Darr
Başkalarını duygu ve düşüncelerini anlamak için El Müheymin
Birinin gücü ve varlığı karşısında zayıf kalmamak için El-Müzill
Başladığınız bir işi başarıyla sonuna kadar götürmek için El-Vekil
Zihinsel,ruhsal ve bedensel olarak organize olmak için El-Kayyum
Herhangi bir konuda haklı olduğunuzu ispatlamak için El- Hakem
Birine yaptırmak istediğiniz işinizin kolaylıkla olması için El-Rezzak
Maddi ve manevi anlamda sıkıntıya düşmemek için El-Muğni, En-Nafi
Olmadık yerden başınıza felaketlerin gelmemesi için El -Mani, Es-Selam
“Esmâ’ul hüsnâ bilgisi, Allah-âlem ilişkisine ışık tutması ve sonuçta Allah’ı tanıtması açısından önem taşımaktadır” diyen yazar Niyazi Altılar, Esmaül Hüsna’nın insanı mutluluğa, huzura, sağlığa ve başarıya ulaştıran bir enerji ve şifa kaynağı olduğunu savunuyor ve özelliklerini şöyle sıralıyor:
“Esmaül Hüsna, insanın içinde eksik olan enerjileri tamamlar, zarar veren negatif enerjileri de yok eder ve kişiyi rahatlatır.Çünkü Esmaül Hüsna;Sizde Allah hakkında yücelik ve aşkınlık hissi uyandırır.Kalplere huzur ve sükûn verir, lütuf ve rahmet ümidi telkin eder.
Esmaül Hüsna, fiziksel, psikolojik ve zihinsel sorunların çözümlenmesine yardım etmesi ve diğer pozitif etkileri hem iş yaşamında hem duygusal yaşamınızda hem de sosyal ilişkilerinizde sizi destekleyecek ve çok daha mutlu bir insan olmanıza yardım edecektir.
Yüce Yaratıcı, kâinat ağacının meyvesi olan insanın kalbini kendine bir nevi arş yapmış, Hadis-i Kudsîde “Yere göğe sığmam, mü’min kulumun kalbine sığarım” buyurarak ona ne kadar önem verdiğini çok açık bir şekilde göstermiş. Bu sebeple insan kalbi de yalnız ve yalnız Ona yönelmekle ve Onunla olmakla huzura erebiliyor. Kur’an-ı Kerim’de, “Dikkat edin! Kalpler ancak Allah’ın zikri ile mutmain olur, huzura kavuşur!” (Ra’d Suresi, Ayet:28)

29 Mart 2022 Salı

BİR ALBAYIN NOTLARINDAN

1938 Erzincan Depremini yaşayan bir Albay'ın notlarında geçmiş:"Deprem günü,Alayın içinde idim.Nizamiyenin dış kapısında birisinin yüksek sesle bağırdığını duydum.Emir çavuşuma 'Çavuş git bak bakayım kim niye bağırıyor'.Çavuş birazdan geri geldi ve :Albayım.Meczup görünüşlü Bir adam yüksek sesle "Deprem olacak beni  Albayla görüştürün."diye bağırıyor.Neyse bu adamın yanına gittim ve bana "Albay,deprem olacak askerleri dışarı çıkart, okullardaki öğrenciler okulları boşaltsın!". Benim okullara müdahale etme yetkim yok ancak Kışla  içerisinde bulunan erleri, mıntıka temizliği bahanesiyle emir verdim,binalardan çıkarttım .Biraz sonra Erzincan Depremi oldu.En az zayiatla atlattık"

Bloğun önceki yazılarında Necib Sultanım da anlatmıştı.Erzincan'da deprem olacağı haberini alan kutuplardan biri,Erzincana gitmiş, bir otele yerleşmiş.Deprem olduktan sonra hazret bir bakmış ki kendisi otelin dışındaki bir yerde sapasağlam bir vaziyette.Deprem olmuş bitmiş bile.

28 Mart 2022 Pazartesi

HER MİLLET İLAHİ VAHYE NAİL OLMUŞ MUDUR?

 EVET.iSLAMİYETİN İTİKADI ÇOK GENİŞTİR.Müslümanlığa göre , ilahi vahye nail olmayan , yani kendilerine Peygamber gönderilmeyen hiçbir millet yoktur."Her milletin bir peygamberi vardır",(Yunus suresi), "Her milletin bir rehberi vardır"(Rad suresi)," Her millete bir peygamber çıkarılmıştır"(Nahl suresi), Bir millet yoktur ki onun içinde , onu iğri yolun encamından korkutan bir Peygamber çıkmasın"(Fatır suresi)

İlahi vahy ruhu besler.Vücudumuza lazım olanları Hakteala madde aleminde yaratarak ihsan etmiştir.

İlahi vahy ancak peygamberlere iner.İlahi vahy rahani havas ile telakki olunur.Bu havas sayesinde ilahi vahyi telakki eden zat, başkalarının görmediğini görür, duymadıklarını duyar, hissetmediklerini hissedir.

26 Mart 2022 Cumartesi

ENDÜLÜS FATİHLERİNİN AKİBETİ

 Endülüs'ü(İspanya'yı) fetheden iki komutan Musa b.Nusayr ve Tarık bin ziyad'ın akibetleri acıdır.Musa bin.Nusayr tüm kuzey afrikayı ve İspanyayı fethedince, Şamda bulunan Emevi halifesi Velid b.Abdülmelik neredeyse kendisinin hükmettiği topraklar kadar bir toprağa hükmeden bu şahsiyeti ısrarla Şam'a davet etmiş,görüşmüş,Musa'nın getirdiği tüm ganimetleri elinden almış.halife'nin ölümü üzerine oğlu Süleyman 'da Musa b.Nusayr'ı göz altına aldırdı.ve musa'nın Endülüste vali olarak bıraktığı oğlu Abdülaziz b.Musa'yı öldürtüp kesik başını Musa'ya gösterdi.Musa b.Nusayr 82 yaşında idi.Halife,Musa'yı idam ettirecekken Ömer b.Abdülaziz'in ricası üzerine yumuşadı ve Yezid b.Mühelleb isimli birisi Musa'yı zimmetine alarak onu evine götürmüştür.Orta Afrika'dan Fransaya kadar  olan tüm toprakları fetheden koskoca fatih,bir kişinin zimmetiyle hayatını devam ettirdi ve 3 yıl sonra kahrından öldü.

Tarık b.Ziyad'da aynı akıbete uğramıştır.Halifelerden gerekli ilgiyi görmeyen bu komutan ömrünün kalan kısmında bir görev almadan gözden uzak bir yerde ömrünü geçirmiş ve 720 yılında sessizce vefat etmiştir.

Endülüs Fatihi Musa b.Nusayr'ın oğluda aynı akibete uğradı.Tüm ispanyayı fetheden Abdülazizvb.Musa b.Nusayr,Şamdaki Emevi halifesi  Süleyman b.Abdülmelik 'in İspanya'ya gönderdiği suikastçılarca sabah namazı mescitte öldürülmüş ve kesik başı Şam'a gönderilmiştir.

FAYDALAR

 ALLAH'A İNANMANIN FAYDALARI :Allah'a inanan bir insan ,bütün yaratılanları bir ve aynı ailenin fertleri sayar, insanı insandan ayırt etmez.Onun nazarında beyaz, kara , fakir,zengin insanlar hep aynı ailenin fertleridir.kimseye kin gütmez,onun nazarında başkasının hakkını gözetmeyen , başkalarının hakkını yiyen insan Allah'a tastamam iman etmiş sayılmaz.

ALLAH'IN HER ŞEYİ BİLDİĞİNİ BİLMENİN FAYDALARI:Allah'ın her şeyi bildiğine inanmak insanı kötülük işlemekten alıkoyar, hatta onu kötü bir şey düşünmekten bile çekindirir.

ALLAH'IN HER ŞEYİ GÖRDÜĞÜNE İNANMANIN FAYDALARI:Bu inançta olan bir kimse, başka herhangibir insanın görmediği bir yerde kalsa da Allah'ın emir ve nehyine muhalif bir harekete cesaret edemez.

MÜSLÜMANLIK

 "Müslüman" adını Allah Teala vermiştir."Size müslümanlar adını veren Allah'dır"(Hac suresi 22)

Müslüman , kendini yaratan Allahla, Allah'ın bütün yarattıkları ile müsalemet(dirlik, düzenlik) içinde yaşayan, Allah'ın kanunlarına itaat eden insan demektir. 

"Hak Teâlâ müslümanlığı size din olarak seçti"(Maide 5)

EMANETLER

Necib Sultanım buyurmuştu.Kiliste bulunan bir zatta Efendimiz'in sancağı ile bazı mübarek zatların emanetleri mevcuttu.Bir sandık içinde muhafaza edilmekte idi.Bu zat, evlendiği ikinci eşi ile birlikte İstanbul'a taşınmış ve emanetlerde onunla birlikte İstanbul'a gitmiştir.Bu şahsiyet üzerinde bize verilen bilgi şudur:Bu zat ya Cezzarlı(Cezairli) Ahmet Efendi yahut Ahmet Faik efendidir.Cezzarlı Ahmet Efendi istanbul'da vefat etmiş , kabri Topkapı Kozlu mezarlığındadır.(Bilgiyi nakleden Mehmet Özoğul) 

JURNAL TEŞKİLATI

 Sultan Abdülhamit, kendisine ve iktidarına yönelik tehditler üzerine , içerideki Batı yanlısı muhalefeti kontrol altında tutabilmek ve dış ülkelerin emellerini vaktinden önce öğrenmek  ve onlara göre strateji geliştirmek için Sadrazam küçük said Paşa'nın tavsiyesi ile bütün ülkede etkili olan hafiye teşkilatı kurdurdu.Bu teşkilatın jurnalleri doğrudan Yıldız Sarayında toplanıyor ve Sultan'a arz ediliyordu.Bugün bu sistemin karşılığı CİMER sistemidir.Serhafiyelik müessesesi , gelen jurnalleri inceleyip önemli gördüklerini Beşiktaş Karakolundaki komisyona sevk etmekte idi.

SULTAN ABDULHAMİT'İN ÇOCUKLARI

 Sultan Abdülhamit'in çocukları perişan olarak öldüler.Oğlu şehzade Ahmet Nurettin Fransa'da açlıktan öldü ve bir parkta cesedi bulundu.Üstünde bulunan pusulada şunlar yazıyordu:"Ben Abdülhamit Han oğlu şehzade Nurettin.Cebimdeki para ile cenazemi kaldırınız" Kızı Zekmiye Sultan , ev sahibinin acıyarak kira almadığı köhne bir pansiyon odasında vefat ederken, kızı Naime Sultan Arnavutluk'ta bir Nazi toplama kampında tifodan öldü.Torunu Orhan efendinin kabri ise aidat ödenmedi diye kaldırılmış ve kemikleri de kimsesizler mezarlığındaki mazgala atılmıştır.

Sultan Abdülhamit' hükümetin isteği doğrultusunda  şahsi serveti olan Osmanlı bankasın'daki 14 çanta dolusu tahvil, hisse senedi ve nakit parayı İkinci ve Üçüncü Ordu'ya bağışlamıştır .

25 Mart 2022 Cuma

BELEDİYE MIZIKACISI

 Kilis'li Mehmet Beyin(ÖZKORKMAZ) torunu Mehmet Özoğul anlattı.kiliste, saatci-gözlükçü Sedat Amca'nın evinde bir zikre katıldım.İçeri girdiğimde elektrikler kapalı idi.oturdum.Ancak zikir esnasında yanımda bulunan şahıs, "Hay"esması  çekerken ağzından çıkan tükrük zerrelerinin bana geldiğini hissettim ve içimden bu şahsa karşı buğuz ettim.Zikirden sonra elektrikler açıldığında yanımda karakuru bir adamın oturduğunu gördüm.Tanışlara sorduğumda Kilis Belediye'si bando takımında  mızıkacılık yapan,ismi "ALAADDİN" isimli birisinin olduğunu söylediler.Gece bir rüya gördüm.Rüyamda çok güzel bir köşkün içinden davul zurna seslerinin geldiğini duydum.Bu yer güya cennette bir köşk imiş.Yanımdakine dedim ki "bu davul zurna sesi nereden geliyor bir girip bakalım"İçeri girdik.Geniş bir odada bir tarafta bir sürü davulcu, karşılarında bir sürü zurnacının düğüne iştirak ettiklerini gördüm.Kimin düğünü diye merak ederken ortada bulunan bir tahtın üzerinde yakışıklı bir adam gördüm.Adam,önceki akşam zikirde yanımda oturup, benim içimden Karşı çıktığım kimse olduğunu gördüm.Sabah uyandıktan sonra bu şahıstan nasıl özür dilerim diye düşünürken öğle namazına yakın bir zamanda bir manavda otururken adam yanıma geldi.kolumu tuttu "Hadi seninle camiye gidelim" diyerek koluma girdi.Ben camiye doğru yürürken adama gördüğüm rüyayı söyleyip, düşüncelerimden dolayı özür diledim.Bana döndü "Sus , kimseye anlatma" dedi.O zat vefat ettikten sonra bu hususu anlattım. 

HAZERFAN AHMET ÇELEBİ

 Galata Kulesinden yahut Cihangir taraflarından Üsküdar'a uçtuğu söylenen şahsiyet aklımıza gelir.4.murat Döneminde Hazerfan Ahmet Çelebi , Ok meydanında rüzgarlı İstanbul günlerinde bu denemeleri yaptıktan sonra Galata Kulesinden Üsküdar'a uçma deneyimi yapar.Padişahta Sarayburnunda Sinan paşa köşkünde seyretmektedir.İstanbul'un meşhur lodosunun olduğu bir günde bu denemeyi başarır ve Boğazı karşıdan karşıya geçer.Hazerfan, bir kese altınla ödüllendirilirken "Bu adem pek havf(korkulacak) bir ademdir.Her ne murad edinse elinden gelir, böyle kimselerin bekası caiz değil" diyen padişah çelebiyi Cezayir'e sürgüne gönderir.

hEM MİLLETİ  VE HEMDE DEVLETİ İLGİLENDİREN BİLİMSEL GELİŞMELERİ CANI PAHASINA ORTAYA ÇIKARTAN BU BİLİM adamına gösterilen bu sonuç reva değildir.


23 Mart 2022 Çarşamba

GELİŞEN HAKİKATLAR

 "!Cemiyetle beraber hakikatlar da gelişir.Tek tehlike bunu kavramamak, kızıl şay görmüş İspanyol boğası gibi , her düşünceye ve her düşünene saldırmak;bu canım memleket bu yüzden cüzzamlılar ülkesidir" Cemil Meriç.

22 Mart 2022 Salı

İBNİ ARABİ'NİN TARTIŞILAN DÜŞÜNCELERİ

 İbna Arabi hazretlerinin düşüncesini tasvip edenlerden ziyade muhalefet edenleri mevcuttur.Eleştirildiği düşüncelerinden birisi de şudur:İbni Arabi'ye göre kime ibadet edilirse edilsin herkesin ortak amacı ,yalnızca Allah7a ibadet etmektir.Bu nedenle kendi zatı için ibadet edilen sadece Allah'tır.O'nun dışındakilere ise Allah sanıldıkları için ibadet edilmektedir.Başka bir ifade ile taş,ağaç,hayvan ,yıldız veya başka bir şeye ibadet edilmesinin nedeni , o varlıklara ilah olduğunun inanılmasıdır.İbni Arabiye göre mükemmel arif; taş, ağaç,hayvan, insan veya bir başka şey olsun kendisine ibadet edilen her mabudu Hakk için bir tecelli yeri görebilendir.O arif, bütün puta tapıcıların aslında o mabuda ibadet etmediklerini, ilahi tecellinin gereğine göre , gerçekte Allah'a ibadet ettiklerini bilir.Bu nedenle bütün insanların ibadetleri geçerli olmuştur.Cehennemde kalmaları  ise ibadet endeniyle değil, ilişkilendirmedeki hataları yani İlah ismini yanlış varlıkla ilişkilendirmeleri nedeniyledir.İbni Arabi bu nedenle dinler üstü bir dini savunduğu düşünülerek şiddetle eleştirilmiştir.

iBNİ aRABİ, ALEYHİNDE EN FAZLA FETVA VERİLEN iSLAM DÜŞÜNÜRÜDÜR.aLEYHİNE 238, LEHİNE İSE 33 FETVA VERİLMİŞTİR.aLEYHİNE VERİLEN FETVALARIN BÜYÜK KISMI ONUN KAFİR OLDUĞU SONUCUNA VARILMIŞTIR.

BİLGİ ELDE ETME YOLLARI

 İbni Arabi hazretleri gerçek bilginin mariet olduğunu ve bunun da vehbi yolla, yani insanın zihni ve fikri bir çabası olmadan Allah'ın doğrudan bilgi vermesi yoluyla mümkün olduğunu söyler.Bilgi elde etme yollarını kesinlik derecesine göre sıralamak icab ederse ilk sırayı vahiy alırken onu keşif, akıl ve duyular takip eder.

iBNİ aRABİ'YE GÖRE DİN ,BİRBİRİYLE İÇ İÇE GEÇMİŞ DÖRT ANA SÜTUNA DAYANMAKTADIR.1-iman  2-SIRADAN velilik  3-Yüksek velilik/genel nebilik  4-Şeriat nebiliği 

Bu tasnifte iman en geniş dairedirve herkes iman sahibidir..Ancak müminlerin ancak bir kısmı sıradan veli olabilir.sıradan velilik gayrete bağlıdır.Sıradan velilerin bir kısmı yüksek velayet derecesine ulaşıp Allah'dan bilgi alır.fakat bu bilgi teşri (şeriat) gücünde değildir.Bu nedenle her veli bir Resulün şeriatına bağlıdır.Efendimiz (SAV) hem nebi hem resuldür, risaleti diğer resullerden farklı tüm insanlara yöneliktir.Hz.Peygamberle birlikte teşri nübüvvet sona ermiştir, genel nübüvvet sona ermemiştir.

YAHUDİ VE HIRISTİYAN ALİMLERİNDEN İLİM ÖĞRENMEK

 1156 yılında Diyarbakır'da doğan Seyfuddin Amidi,İslami ilimlerde derinleştikten sonra Bağdat7ın Kerh bölgesinde yaşayan Hırıstiyan ve Yahudi bilginlerinden felsefe ve mantık başta olmak üzere diğer akli ilimlere dair ders almıştır.

Bu zat,daha çok kelam ve fıkıh yönüyle bilinmekte ise de felsefe ve mantığa dair kaleme aldığı eserlerinde ilahiyat ve felsefeye dair açıklamalar mevcuttur.Fahreddin er-Razi'nin geliştirdiği felsefe-kelam yakınlaşmasını daha da ileriye götürmekle beraber kemalatın ancak akli ilimlere tam manasıyla vakıf olduktan olmakla elde edilebileceğini vurgulamaktadır."gaib" in "şahid" le kıyaslanmasını reddetti.Nakli ve semi delillerin zanni bir değer taşıdığını belirtti.

19 Mart 2022 Cumartesi

KUŞEYRİ

 Kuşeyriye göre şeriat, Allah'a kulluğa sımsıkı sarılmak , hakikat ise rübubiyeti müşahede etmeyi ifade eder.Hakikat ile takviye edilmemiş şeriat makbul sayılmaz. Aynı şekilde şeriatla sınırlandırılmamış hiçbir hakikat makbul değildir.Şeriat , insana bazı sorumluluklar yükler.Hakikat ise Cenab-ı Hakk'ın tasarrufları hakkında gelen bir bildirimdir., diyerek hakikatın(tasavvufun) şeriatın ta kendisi olduğunun , dolayısıyla şeriat ile tasavvufun aralarında bir düşmanlıktan söz edilemeyeceğinin altını çizer.

Kuşeyri'nin tasavvufi görüşlerinin asıl amacı, kalbin ıslahıdır.bu düşünceden hareketle Sünnet üzere yaşayan daha önceki ilim ve amel ehlini topluma tanıtmaya gayret etmiştir.Kuşeyri, sonraki dönemde Gazali ile birlikte ulema arasında yayılmaya başlayan "Sünni Tasavvufun" önemli kilometre taşlarından biri kabul edilmiştir.Bu sebeble o "felsefi tasavvufu" değil, hadislerle temellendirdiği "Sünni Tasavvufu" savunmuş ve amaç edinmiştir.Kimi mutasavvıfların "Enel Hakk","Süphani", türü "Şatahat" ifadeleri  ve vahdeti vücud , hulul, ittihad,Nur-ı Muhammedi, Ricalül Gayb düşünceleri Kuşeyri'nin eserlerinde yer bulmaz. 

18 Mart 2022 Cuma

İSLAM DÜNYASINDA BİLİMİN İLERLİYEMEMESİ NEDENLERİ

İslam dünyasında bilimin ilerleyişi , kurumsal olmaktan ziyade bireysel gayretlerle gerçekleşmiştir.Bilim adamlarının bir hamisi yoksa maalesef bilimsel gelişma sıkıntıya uğramış , bilimsel bilginin yokluğundan doğan başluğa  ise hurafeler yerleşmiştir.Bilim adamı ile , bilimin değerini bilen yönetici insicamı oluşmadığında , bilim adamları oldukça sıkıntılı hayatlar sürmüşlerdir.  

MİLLET İTTİFAKI VE İHVANI SAFA

 İhvanı Safa (Temiz Kardeşler,Vefalı Dostlar,Adalet ehli ve Hamd çocukları)10.ncu yüzyılda Basra ve civarında ortaya çıkan , bir şubesininde Bağdatta olduğu söylenen ve bu güne kadarda gizemini koruyan bir topluluktur.Güçlü ve gizli bir şekilde örgütlenmiş olan bu topluluk görüşlerini toplamda 52 risalede ortaya koymakta birlikte baskılardan çekindikleri için risalelerine hiç isim koymamışlardır.Birbirinden çok farklı konuların risale şeklinde , her biri kendi alanında iyi yetişmiş kimseler tarafından kaleme alındığı, sonrasında ise adeta örgütsel bir titizlikle sıraya konulmak suretiyle bir müfredat mantığı içerisinde birleştirildiği gözlemlenmektedir.

İhvan-ı Safa' da , kendi devirleri için şer devletinin zirveye ulaştığı , ancak sonrasında hayır ehlinin devletinin bir görüş ve mezhepte birleşen, dinde ittifak etmiş hikmet sahibi alimler eliyle ortayaçıkacağı inancı yerleşiktir.Bir risalede bu yaklaşım dolayımında kendilerini , tek din, tek mezhep ve tek görüş çatısı altında toplanan, çeşitli memleketlere dağıtılmış , pek çok kabileye mensup dindarlar olarak vasıflandırılmaktadır.

Ülkemizin içinde bulunduğu siyasi yapıda millet ititfakı adı altında bir araya gelmiş insanların bu birlikteliğini bu yönden değerlendirmek gerekir.Çünkü, mutfakta büyüyen bir yangın,yeni doğanların boynuna asılı bir borç yükü insanımızı kısır kavgalardan öte büyük resme bakmaya zorlamaktadır.

CAHİL TOPLUMDA KAZANÇLI İŞ

"Cehaletin yaygın olduğu toplumlarda din ticareti, en karlı kazançtır.Bir cahile tahakküm etmek istiyorsan batıl meseleleri dini bir kılıfa koymak yeterlidir"(İbni Rüşt) 

MANEVİYATIN DERİN DEVLETİ

 "Derin Devlet" kavramından anlaşılan şey; Resmiyette gözükmeyen güç odaklarının temsilcilerinden oluşan bir oluşumun, devletin bekası için yaptığı plan ve aldığı kararlar anlaşılır.Bu kararların alınması ile icraatları arasında uzun zaman dilimi olabilir.Çünkü, kararı zahirde gözüken isimler alacaktır.Bu insanların bu kararları almaya ikna edilmesi, yahut inandırılması zamanı gerekli kılar.

"Maneviyatın derin devleti" kavramı ile Hak Teala'nın tayin ettiği manevi idarecilerdir.Üçler, Yediler,Kırklar şeklinde izah edilen bir manevi yapılanmanın elamanları.Bu alem, farklı bir boyutu gerekli kıldığından anlatımları dinleyenler bir masal anlatıldığını sanır.Ancak yaşanmış hadiselerle karşılaşıldıkça  bu hususu anlamak mümkün olur.

Hatay Dörtyol'da mukim Hacı Bekir Uzun anlattı."Necib Efendi hazretleri,oğlum yahya'ya "Senin bugünkü komutanların var ya gün gelecek hapse girecekler" deyince oğlum yahya itiraz eder:"Necib Amca! olacak iş mi? Kimin gücü onları hapis etmeye yeter?" diye karşılık verdi.Necib Efendi:"Karar imzalandı bile" şeklinde bir kelam etti.Oğlum yahya En son Diyarbakır Sıkıyönetimde üst rütbeli idi.Aradan zaman geçti 28 Şubatçıların hareketleri ve 15 temmuz ihtilali olunca komutan seviyesinde bir çok kişi hapse girdi. 

Bloğun önceki yazılarında olacaktı.Necib Sultanım "Kırkların dersini Dörtyol'da Fırıncı mehmet Ağa'da tamamladım.Konyada bulunduğum zamanda ise (1969-1972) Yediler'den Abdülbaki Efendi'de ders görmekte idim".

Hacı bekir amca yaşadığı şu halide aktardı."Necib Sultanın dükkanında oturmakta idik.Şöyle bir hal yaşadım.Kapıdan içeriye iki kişi girdi.birisi Amerikan'ın Cumhurbaşkanı olacak sinema sanatçısı ile önceki Cumhurbaşkanı idi.Necib Sultanım eski Cumhur başkanının sırtındaki hayvan semerini onun sırtından  aldı,sinema sanatçısı olan yeni cumhurbaşkanı adayının sırtına koydu.Kapıdan çıkarlarken ben de Amerikalılara selam söyleyin dedim" 


17 Mart 2022 Perşembe

KALBİN TEMİZ OLMASI İÇİN

 Bir kalbin temiz olabilmesi için şüphe, heva-heves,riya-gösteriş,masiva gibi olumsuz hasletlerden beri olması gerekir.Arifin gönlünde dört ateş vardır:Korku ateşi; günahın tatlı gelen yönünü , sevgi ateşi;itaatin zor gelen yönünü, marifet ateşi ; maddi bağlılıkları, şevk ateşi ise rehaveti yakar.ve kişiyi Allah7a ulaştırır.

Kalpte bulunan üç nurdan ilki marifet güneş, ikincisi akıl ay, üçüncüsü de ilim yıldız gibidir.Bir gönle rahmet yağmazsa orada gösteriş , kuru iddia ve ikiyüzlülük baş gösterir.Aynı şekilde haram yemek, helali terk etmek, ve zulme niyet etmek  ise kişinin kalbine sıkıntı, keder ve kasvet verir.

EBÜL HÜSEYİN EN-NURİ(908)

 Bağdat tasavvuf ekolünün önemli bir temsilcisidir.Sırrı Sekati, Ahmed b.Hadrevy ,Muhammed b.Ali el-Kassab,ve Ahmed b.Ebül Havari gibi şahıslardan tasavvuf terbiyesi almış ve kendisinden de İbnül Cella,Ebubekir el-kettani,Cafer el-Huldi Ebu Bekir el-Vasıti gibi tasavvuf ehli insanlar yetişmiştir.Hayatının son zamanlarında sokaktan geçen bir şahsın "Seni öyle çok sevdim ki, akıllılar bu menzile vardıklarında hayrete düşerler" beytini duyunca vecde gelir , kamışlarla dolu olan bahçede tabanları yarılıncaya kadar sema edip döner.

Ebül Hüseyin'in temel görüşleri:"Vecd" ruhta meydana gelen bir kıvılcımdır, dille anlatılamaz , mücahede ve riyazete devam gerekir, nefsin arzularına karşı müsamahayı terk , insanlara müdahane etmemektir.Ebül Hüseyn sohbeti uzlete tercih etmiştir.Üzerinde özellikle durduğu şey "isar" yani "fedakarlık"tır.İsara dayanmayan sohbet ve arkadaşlıkların doğru olmadığını söylemiş, nimet ve imkanlarda , maddi-manevi bütün nimet ve imkanlarda kişinin arkadaşını kendisine tercih etmesi gerektiğini vurgulamıştır.Bu nedenle "İsar" ı esas alan tasavvuf anlayışına "Nuriyye " denir.Tasavvuf tarihinde "Allah sevgisi" yerine "Allah aşkı" tabirini kullanan ilk kişi Ebül Hüseyn en-Nuri dir.

Ona göre, tasavvuf bilgi ve şekil değil , ahlaktan ibarettir.Ayrıca sufi , sema eden, ancak bununla beraber şeriatın emir ve yasaklarına uyan kimsedir.

LA FETA İLLA ALİ LA SEYFİİLLA ZÜLFİKAR

 bu sözü Efendimiz (SAV) söylemiştir.Uhud savaşında Efendimiz (SAV) müşriklerin kuyu tuzağına düşmüş,otuz kadar sahabede kuyunun başında ölüm kalım mücadelesi ile onu korumak için savaşmaktadır.Zabeyr ve Talha (r.a) Efendimizi korumak için efendimizin üzerine atılmışlar birisinin kolu , diğerinin bağaı kesilmiştir.Kuyunun başı İslam şehitleri ile dolu.Efendimiz kuyuda göbeğine kadar kan birikintisinde.Hz.Cebrail geldi:şöyle dedi:"NADE ALİYYEN MAZHARIL ACAİB:Ali'yi çağır acaiblerin zuhur ettiğini göreceksin.TECİDHÜ AVNEN LEKE FİNNEVAİB:Senin en sıkıntılı zamanlarında kimsenin sana yardım edemediği zamanda onu sana yardımcı bulacaksın.Lİ İLALLAHİ HACETİY:Benim Allahu Tealaya hacetim var.Allah Teala Ali'nin sebebiyle bu sıkıntılarımı gidersin.Bİ NÜBÜVVETİKE YA MUHAMMED:bunların hepsi senin peygamberlik nübüvvetin hürmetine, senin hürmetine olacak.

Efendimiz (SAV ) bu duayı okudu.Hz.Ali'yi çağırdı ve sonunda YA ALİYYÜ, YA ALİYYÜ, YA ALİ EDRİKNİ VE ALEYYE MAHVİLİY:Ya Ali, Ya Ali,ya Ali;Benden tarafa dön ve beni hatırla , beni idrak et gelbeni kurtar" dedi.Bu duayı söyleyen Cebrail, söyleten Hak Teala'dır.Medinede görevli kalan Hz.Ali bu çağrıyı duydu,düldüle atalı ve yetişti.Kuyunun başında ne kadar kafir varsa kılıçtan geçirdi ve Efendimizi kuyudan çıkartarak Uhud dağının ulaşılamayacak bir yerine çıkardı.Bunun üzerine Efendimiz bu sözü buyurdu "Ali den başka fethedip , harbi kazanacak kimse yoktur.Zülfikardan başka kılıç yoktur.Çünkü huzurda tek sallanan kılıç Zülfikar idi.

14 Mart 2022 Pazartesi

13 Mart 2022 Pazar

DİN TİCARETİ YAPANLAR

 "Bir şeyin ticaretini yapanlar onu satar, sattığı ise artık kendinin değildir" önermesini kullanarak "Kim din ticaretini yaparsa onun dini yoktur" yargısıni dile getiren İlk islam filozofu ve Meşşai okulunun kurucusu KİNDİ'dir.

Bu bilgin ortaçağ Avrupasında "Alchindus" diye tanınır. 

SİYASİ İKTİDARIN DİNİ

 Abbasi Halifelerinden Me'mun, Kuran'ın yaratılmış olduğu görüşünü iktidarın gücüyle benimsetenlerin başında gelir.833 yılında Müatevekkilin halife olduğu 847 yılına kadar 14 yıl devam eden bu sürece mihne(meşakkat) dönemi denir.Halife memun 833 yılında bir kanun çıkartarak Kuran'ı mahluk olarak kabul etmeyenlerin şahitliklerinin kabul edilmeyeceğini belirtmiştir.Halifenin emri ile içlerinde Ahmed b. Hanbel'in olduğu otuz bilgin imtihanatabi tutulmuş içlerinden Ahmed b.Hanbel ve Muhammed b.Nuh bu görüşü benimsemeyince Bağdat valisi tarafından zincire vurularak halifeye gönderilmiş.Yolda giderken halife memun vefat etmiş ,esirler dönerken Muhammed b.Nuh yolda vefat etmiştir.  28 ay hapiste kalmıştır.                                                                                                                                                                                                                                                    

JANA YENKOVA

 BİR ERMENİ KADININ ALLAH ÇIĞLIĞI 60 KADININ NAMUSUNU RUSLARDAN KURTARIYOR.........

Jana Yenkova’nın Sırrı

1978 yılında İstanbul Konsolosluğuna atanan bir Çekoslovak kadın vardı: Jana Yenkova. Jana, göreve başladığı ilk günlerde daha hayırlı olsun tebriklerini bile kabul etmeden konsolosluk sekreterini çağırarak şu istekte bulunur; ” Derhal hazırlık yapınız. Öncelikle ve ivedilikle İstanbul’da ziyaret etmek istediğim bazı mekânlar var. Bugün Balat Semtine gitmek istiyorum! “

Konsolosluk personelinde bir koşuşturmaca başlar. Hazırlanan gezi ekibine o zamanki Ulus Gazetesi muhabirlerinden birisi de iştirak eder. Konvoy, konsolosun özellikle görmek ve gezmek istediği Balat Semtine doğru yola çıkar. Balat Semtinde ilk ziyaret ettikleri mekân Ahrida Sinagogu olur. Çok kısa süren bu ziyaretten sonra konsolos, Ayios Dimitrios Rum Kilisesi’ni görmek istediğini söyler. Sinagogla kilisenin arası otomobille iki dakikalık bir mesafe olduğundan bu ziyarette hemen gerçekleşir. Fakat konsolosun buraya da girmesiyle çıkması bir olur. Ekip görevlileri tam işlerinin bittiğini ve konsolosluk binasına döneceklerini düşünürken konsolos Jana, tebessüm ederek işaret parmağını sağa sola sallar: ” Hayır, hayır! Bunlar usulen yaptığım ziyaretlerdi. Asıl ziyaretim şimdi başlıyor. Balat Semtinde yani bu yakınlarımızda bir de Ferruh Kethüda Camisi varmış. Beni hemen oraya götürün! ” Bu mütevâzı mâbet, Seferad Yahudilerinin ve hristiyan Rumların çoğunlukta olduğu Balat Semtinde, şahsiyetli bir yapı olarak, hem kilisenin hem Sinagogun mânevî hâmisi olan, büyükçe bir mescit. Ama ikisine de pek sokulmamış. Onlardan biraz uzakta. Onurlu, mütevâzı ama manevi heybeti pek büyük olan bu mabedin kesme taşları Mimar Sinan’ın imzasını taşıyor.

Altı dakikalık bir yolculuktan sonra ekip, Kethüda Mescidinin asırlık yosunlu taşlarına basarak namazdan çıkan cemaatin şaşkın bakışları altında cümle kapısının önünde kümelenir. Tercüman mescid görevlisinden gerekli izni aldıktan sonra Jana, çantasından çıkardığı başörtüsünü özenle başına bağlar. İçeri girerler. Bu tarihi mekânın asil duvarlarını süsleyen çinilerden, yaldızlı nakışlardan gözünü alamayan Jana titremeye, sarsılmaya başlar. Elleriyle ağzını kapatıyormuş gibi yaparak çevresine hissettirmeden gizliden gizliye süzülen gözyaşlarını siler. Demir parmaklıklı pencereden süzülen güneş hüzmeleri sağ köşedeki müezzin mahfilinin üzerine düşmektedir. Ve o mahfilde tefsir okuyan iki nurâni dervişin üzerine… Sûfiler manevi ziyafete öylesine dalmışlar ki mesciddeki yabancı misafirlerin varlığından bile haberdar değiller. Fakat Jana onları görür. Görmesiyle de heyecanını gizleyemez olur. Adeta ” aradığımı buldum! ” ifadesi yüzünden okunmaktadır. Tercümanı çağırarak dervişlerle konuşmak istediğini ve onlardan bir konuda yardım almak istediğini ifade eder. Sözün kısası Jana dervişlere, bir zikir meclisinde bulunmak istediğini, şayet bu konuda kendisine yardımcı olurlarsa bu iyiliklerini asla unutmayacağını söyler. Dervişler, kendilerinin Kadiri olduklarını, Düriye sokağındaki özel bir mekânda Devran için hergün toplandıklarını söylerler. Dervişlerden yaşlı olan Fahrettin Dede, Jana’ya gözlerini çevirerek ” tam da zamanında geldiniz. Devran başlamak üzere. Buyrun gidelim! ” der. Jana kendisine eşlik eden ekibe dönerek direktif verir: ” buradaki işimiz bitti, dergaha gidiyoruz!… ”

Fahrettin Dede önde, konsolosluk ekibi arkada dergâha doğru yola düşerler…

Dergâh olarak anılan bina, ahşap malzemenin kullanıldığı, yıkılmaya yüz tutmuş, iki kattan oluşan bir yalı kasrı. Mülkiyeti sufilerden birine ait olan binanın cümle kapısından girişte oldukça büyük bir salon mevcut. Belli ki bu salon Kadiri Devranı için özel olarak tasarlanmış. Ve yıllar yılı nice zikirler görmüş, nice devranlara şahit olmuştur.

Konsolosluk ekibi dergâhın yosun ve yasemin kokularının birbirine karıştığı bahçesinde ilerlerken uzaktan uzağa, araban denilen zilli bendir sesleri geliyor binadan. Bir de dervişlerin cehri olarak zikrettikleri Lafza-i Celal nidaları; Allah! Allah! Allah!…Jana’yı bir sıtmadır tutuyor, heyecandan kalbi duracak nerdeyse. Yanındaki Ulus Gazetesi muhabirine dönerek İngilizce ” Başım dönüyor, tansiyonum düştü galiba, kolunuza girebilir miyim? ” diyor. Belli ki Jana kendisini büyük bir deneyime, gizemli bir heyecana hazırlıyor. Çoğu Çekoslavakyalı konsolosluk görevlilerinden oluşan 15 kişilik ekip, Jana’nın bu esrar dolu tavırlarını şaşkınlık içerisinde izliyor ve bir anlam veremiyorlar.

Ekibe mihmandarlık yapan Fahrettin Dede cümle kapısının tokmağını eliyle iterken misafirlere dönüp sesleniyor: ” Devranın başına yetişemedik, çoktan başlamışlar. Hele buyurun bakalım! ”

Kapı açıldığında insanı cezbe anaforuna sokacak bir nur kasırgası dışarı hücum ediyor. Lafza-i celal zikrinden yalı kasrının tavanı adetâ bir yere iniyor bir göğe çıkıyor. Sanki 9 richter ölçeğinde deprem oluyor. Ekip elemanları düşmemek için koyunlar gibi birbirlerine sokuluyorlar. Jana tedbirini önceden almış. Tercümanın Nuri Bey’in kolundan sıkı sıkıya iyice yapışmış. Salonun tam orta yerinde büyük bir halka oluşturan dervişler cezbe-i tâmme dediğimiz trans haline girmiş, cûşü hüruş ile ve gittikçe kuvvetlenen bir tempo ile Lafza-i Celal söylemekteler: ” Allah, Allah, Allah, Hû – Huuu, Huuu, Hû Allaaaah… “

Ekip, Fahrettin Dede’nin eliyle işaret ettiği şark köşesine yönelip yanyana bağdaş kurarken, bayan olduğu için Jana’ya bir sandalye getirip kenara oturtuyorlar. Zilli bendirler tempoyu son hıza ulaştırdıklarında devran halkasındaki zakirlerin transı da en üst düzeye ulaşıyor. Zikir halkasını yöneten devran çavuşu, adeta elektromanyetik bir hortumun merkezinde duruyor. İnsan bu anaforun, biraz sonra halkanın içinde ve dışında ne varsa herşeyi yutacağı, yalı kasrının tavanını parçalayıp, göklerin ötesine çekip götüreceği hissine kapılıyor. ” Allah, Allah, Allah, Hû – Allah, Allah, Allah, Hû…

Jana, ani bir hareketle elini bir kuş gibi çırpınan kalbinin üzerine bastırıyor ve gözlerini fırıl fırıl döndüğünü hissettiği yalı kasrının tavanına dikiyor. ” içim geçiyor beni tutun! ” diye sesleniyor fakat mecliste öyle bir cûş-u hürûş var ki sesini duyurması mümkün değil. Sandalye ve Jana, sağ tarafa doğru birlikte devriliyorlar. Ekipteki herkes ayağa fırlıyor. Devran çavuşu bir hareketle zikri sonlandırıyor. Fahrettin Dede hemen raflardan birine elini uzatıp gül suyu şişesini kapıyor. Korumalar ambulans çağırmak için pürtelâş dışarı koşuşturuyor. Fahrettin Dede yerde baygın yatan Jana’nın yüzüne gül suyu serpiştirirken, Konsolosluk sekreteri Nathali bileklerine ve kollarına masaj yapıyor. Jana ağır ağır gözlerini açarken, tepesine dikilen endişeli bir sürü insan derin bir oh çekiyor. Jana yattığı yerden ” lütfen endişelenmeyin! Ne olduğunu sizlere anlatamam ama kesinlikle sağlık sorunum olmadığını söyleyebilirim ” diyor.

Jana’yı yerden ağır ve nazik hareketlerle kaldırıp biraz önce devrilen sandalyeye oturtuyorlar. Jana, tercüman Nuri Bey’e dönerek; – “Beyefendilere söyleyiniz! Ayakta durmasınlar, otursunlar. Burada bulunmamın ve yaşadığım şu olayların bir arka planı var. İçerdeki herkesi dost olarak görüyor ve ev sahibi izin verirlerse başımdan geçen bazı hadiseleri onlarla paylaşmak istiyorum.” diyor. Tercüman, Jana’nın bu sözlerini Fahrettin Dede’ye tercüme ediyor. Fahrettin Dede, devran çavuşuna giderek misafir bayanın ricasını iletiyor. Devran çavuşu bu isteği memnuniyetle kabul ederek müridlere oturmalarını işaret ediyor. Müridler devran pistinin sağ tarafındaki yıpranmış halının üzerine, konsolosluk ekibi de sol tarafta bulunan şark köşesindeki minderlerin üzerine oturuyorlar. Jana’nın sandalyesi her iki grubuda rahatlıkla görecek bir yerde yani ortada duruyor. Tercüman Nuri Bey Jana’nın yanında ayakta duruyor. Sükünet hâsıl olup herkes dikkat kesildiği anda Jana, tercümana bakarak: ” Hazırsanız başlıyorum. Lütfen anlattıklarımın bir kelimesini bile atlamadan çeviriniz! ” diyor.

Jana Yenkova anlatıyor : ” 1968 Yılının 20 Ağustos günü Rus ordusu 600.000 kişilik bir kuvvetle ülkemiz Çekoslovakya’yı işgal etti. İşgalin daha ilk günü bu işgali protesto etmek isteyen 72 gencimizi acımasız bir şekilde katlettiler. Ben o zaman 25 yaşlarında genç bir kızdım. Milli Savunma Bakanlığı Dökümantasyon Daire Başkanlığı’nda şef olarak görev yapıyordum. Bakanlık bizi Rus askerlerin şerrinden korumak için binanın zemin katından girildiğinde bahçeye doğru uzanan bir sığınağa kapatmaya karar vermişti. Felaket öyle çabuk gelişmişti ki ailelerimize ulaşmak ve evlerimize dönmek imkanını bulamamıştık. Bakanlığın çeşitli servislerinde çalışan 60 kadın apar topar bir araya getirilmiş ve bir hizmetli personel nezaretinde o zamana kadar hiç görmediğimiz kuytu, izbe bir yeraltı koridoruna indirilmiştik. Yetkililer bize tehlike geçip ortalık durulana kadar sessizce beklememizi ve sabırlı olmamızı söylemişlerdi. Hepimiz bu yeraltı sığınağına girdikten sonra hizmetli personel aldığı emir gereğince kapıyı üzerimizden kilitledi. Hoşumuza gitmese de belli ki bu da bizi korumaya yönelik tedbirlerden birisiydi. Sığınakta bizleri bir hafta idare edecek kadar yiyecek ve içecek vardı. Ayrıca yeterince battaniye istiflenmişti. Elektrik lambaları çok cılız yandığından içerdeki loş ışık nedeniyle birbirimizin yüzünü hayal meyal seçebiliyorduk.

İlk gecemizi battaniyelere sarılarak korku içerisinde geçirdik. Gözümüzü uyku tutmuyor, birbirimizle konuşacağımız zaman da bazen fısıltı halinde bazen de işaretlerle anlaşıyorduk. Gündüzleri kahvemizi yudumladığımız Bakanlık bahçesinin kamelyasının iki metre altındaki bir dehlizde geceleyeceğimi biri bana söylese asla inanmazdım. Korku ve tedirginlikten bitkin düşmüştük Gün ağarırken göz kapaklarımız kendiliğinden kapanıverdi..Daha yeni dalmıştık ki tepemizde tank paletlerinin paslı gıcırtılarını duyarak irkilip uyandık.İçerdeki tüm kadınları bir korkudur aldı.Tankların ağırlığına dayanamayan Sığınağın tavanından başımıza toz toprak yağıyordu.Ruslar sığınağımızı tahminlerimizden çok daha çabuk buluvermişti.Tanklar sustu…Bizler zaten susmuştuk. Sığınakta korkudan takırdayan çenelerimizin sesinden başka hiçbir ses yoktu. Çok geçmedi sığınağın önünde Rus askerlerinin postal sesleri ve bağrışmaları yoğunlaşmaya başladı. Nihayet sığınağın giriş kapısını buldular. Levyelerle çelik kapıyı kırmaya çalışıyorlardı. Artık korku ve panikten dua etmeyi de bırakmıştık zira yolun sonuna gelmiştik. Biraz sonra sığınağın kapıları sonuna kadar açıldı. Yüzlerce Rus askeri kuduz köpekler gibi içeri üşüştüler. Korkunç kahkahalar atarak kadınlara saldırıyor, elbiselerini hoyratça yırtıyor, tehditler savuruyorlardı. Bana saldıran Rus askeri öyle şiddetle itti ki başımı ahşap masanın sivri köşesine çarptım. Biliyordum. Her işgal ettikleri yerde yaptıkları gibi önce tecavüz edecek sonra da herkesi öldüreceklerdi. Çaresizlik içerisinde öylece teslim olmuşken yeraltı sığınağında tiz bir kadın feryadı yankılandı: ” Allaaaah! “

Kadının sesi kesilir kesilmez makinalı tüfek şakırtıları ve barut kokuları etrafı sardı. Bir takım askerler uyarıda bulunmak için sığınağın tavanına ateş ediyorlardı. Tecavüzü gerçekleştiremeyen Ruslar korkuyla irkilip ayağa kalktılar. Bir Teğmen çok şiddetli ve kararlı bir şekilde Ruslara bağırıyor şöyle tehdit ediyordu: “Kadınlara dokunmayın! Bunların arasında müslüman kadınlar var. Derhal sığınağı terk edin! Aksi takdirde gözünüzün yaşına bakmaz hepinizi öldürürüz! “

Şöyle bir göz gezdirdiğimde sığınağa giren askerlerin yarısının, silahlarını Ruslara çevirdiklerini gördüm.Hepsi de son derece kararlı ve gözüpek insanlardı.Bütün kadınlar ve ben sevinç gözyaşlarına boğulduk..Kurtulmuştuk.Bu Tanrının eliydi.Bu kesinlikle Tanrının yardımıydı. Silahlarını Rus askerlerine çeviren bu çekik gözlü, elmacık kemikleri çıkık askerler Varşova Paktına bağlı olan Tacik, Özbek, Tatar ve Çeçen uyruklu yani Müslüman milletlerin askerleriydi.

Rus askerleri Özbek Teğmenin uyarısı üzerine derhal toparlanıp sığınağı terk ettiler. Adının Hüdayi olduğunu öğrendiğim Özbek Teğmen, bizlere Prag’daki kaos bitip ortalık sütliman oluncaya kadar canımızı ve namusumuzu koruyacakları sözünü verdi. Öyle de yaptı. Kendisini bugün hala şükranla anıyorum. “

Konuşmanın tam bu noktasında Tercüman Nuri Bey Jana’ya dönerek şu soruyu soruyor: -Allah diye bağıran o müslüman kadından bize biraz bahseder misiniz? Onu önceden tanıyor muydunuz?

Jana mavi gözlerini kısarak, mütebessim tavırlarla sözlerine kaldığı yerden devam ediyor: ” Tam da oraya geliyordum. Bu uzun konuşmayı zaten o kadın için yaptım. Bu kadın bakanlık sekreteryasında görevli Hayganuş adında bir memureydi. Ailesi 10 yıl önce Türkiye’den Çekoslovakya’ya göç etmiş. Ermeni asıllı. İstanbul’un Balat semtinde yani şu anda tam da üzerinde bulunduğumuz bu mahallede doğmuş ve büyümüş. Çok iyi biliyorum ki bu olaydan önce müslüman değildi!…”

Tercüman Nuri Bey merakını yenemeyerek tekrar soruyor: -Hayganuş Müslüman olmadığı halde niçin Allah diye bağırmış, kendisine sordunuz mu?

Jana cevap veriyor: Elbette sordum. Aile ziyareti için evine gittiğimiz bir gün kendisine dedim ki “Sevgili Hayganuş! Hepimizin kurtuluşuna vesile olan o sihirli sözcük neyin nesiydi, nasıl oldu da senin ağzından bir çırpıda çıkıverdi?” Hayganuş bunu bana şöyle anlatmıştı: ” Ailemle göç etmeden önce, Yahudi ve hristiyanların çoğunlukta olduğu İstanbul’un Balat Semti’ndeki evimiz, müslüman kesimin azınlıkta olduğu bir yerdeydi. İster istemez onların ibadet, gelenek ve kültürlerini görüyor; evlerine gidip geliyor, huzur ve mutluluk dolu yaşam tarzlarına şahit oluyorduk. Mesela müslümanlar her vesileyle ” Allah” derler. Şaşırdıklarında, üzüldüklerinde, sevindiklerinde, coştuklarında hatta öfkelendiklerinde bile ” Allah” derler. Bu nedenle biz Ermeniler de kendi aramızda her vesileyle “Allah” demeye alışmıştık. Türklerden geçen bir alışkanlık işte! Haa! Az kalsın unutuyordum bak işte bu çok önemli: Bizim evimiz Ferruh Kethüda Camisi’nin hemen arkasına düşen Düriye sokağındaydı. Ayios Rum Kilisesinden ve okuldan çıkış saatim, müslümanların ikindi dedikleri zamanın bitimine denk düşerdi. Ve ben tam o esnada eski bir yalı kasrının önünden geçerdim. Tam o vakitlerde Yalı kasrının pencerelerinden gökyüzüne doğru sürekli o efsunlu kelime yükselirdi.: ” Allah, Allah, Allah, Hû – Allah, Allah, Allah, Hû…İçimi hoş bir duygu kaplar, tarifi imkansız bir huzur duyardım. Yalı kasrının önünde durur, içerden gelen ritm sesine ayak uydurur ben de başlardım onlara eşlik etmeye : ” Allah, Allah, Allah, Hu – Allah, Allah, Allah, Hû… İşte Janacığım! Bizleri kurtaran sihirli sözcüğün hikayesi böyle!…”

Bu esnada genç bir derviş şark köşesinde oturan misafirlere gül suyu şerbeti dağıtmış, elindeki tepsiyle Jana’nın başucuna dikilmiş, vakarla, sabırla ve edeple sözünün bitmesini bekliyor. Jana, Hayganuş’un sözlerini naklettikten sonra dervişin elinden gül suyu şerbetini teşekkür ederek alıyor. Bir yudum içtikten sonra sözlerine devam ediyor: ” Sanırım anlattıklarım burada bulunma nedenimi yeterince açıklıyor değil mi? Bedenim tecavüzden ve ölümden kurtulup, bürokrasi basamaklarında yükselerek bu günleri gördüyse; bunu şu anda içinde oturduğumuz mekândan yükselen o yüce kelimeye borçluyum. O sihirli kelimeyi söyleyerek bizleri kurtaran Hayganuş’a da her zaman minnet duyduk, teşekkür ettik. Tüm personel onu gördüğümüzde ” sayende yaşıyoruz güzel kız! ” diye iltifatta bulunurduk. Bunu da kendi dilimizde yani slovakca söylerdik. Çünkü Ermenice Hayganuş zaten ” güzel kız ” anlamına geliyormuş. Biliyor musunuz? Ferruh Kethüda Mescidinden bu yalı kasrına gelinceye kadar Hayganuş’un yeni yetme bir genç kız iken yaşadığı tüm duyguları ta yüreğimde hissettim. Onun hatıralarını ve heyecanlarına birebir yaşadım. Sizler ne şanslısınız sizler…” Jana burada hıçkırıklara boğuluyor ve titreyen sesiyle son cümlelerini söylüyor: ” Müslüman olmadığı halde aranızda yaşayan bir kadın, zor durumda kalınca ağız alışkanlığı olarak bir kez Allah diyor ve ismi söylenen Allah, 60 kadının onurunu, namusunu ve canını anında kurtarıyor. Baktım da siz ne kadar çok Allah diyorsunuz. Allah size neler veriyordur neler! Ama neler verdiğini şimdilik göremiyorsunuz! …

Akşamın alaca karanlığında konsolosluk ekibi yalı kasrından ayrılırken dervişler de akşam namazı için hazırlık yapıyorlar. Kasrın bahçesinde yürürken biraz geride kalan Nuri Bey’le Jana bir şeyler fısıldaşıyorlar. Nuri Bey soruyor: -Hayganuş’un bu olaydan önce Müslüman olmadığını söylemiştiniz. Ya olaydan sonra ve siz!

Jana mavi gözleriyle çevresini şöyle bir kontrol ettikten sonra Nuri Bey’e dönüyor. İşaret parmağını rujlu dudaklarının üzerine koyarak “sus” mesajı veriyor.

1996 yılında vefat eden Mütercim Nuri Bey’in oğluna anlattıklarını yazıya dönüştürmek ve kalıcı hale getirmek görevi de bize düştü. Hayırlara vesile olur inşâallah…

Selam ve Dua ile

05.Ocak.2010

ALLAH A EMANET OLUN

Yazı çok hoşuma gitti.

Uzun ama okumaya değer!

Yazıyı okuyunca gönderen kişiye şu notu gönderdim,

Muhteşem bir olay kardeşim.

Göz yaşlarımı tutmak mümkün olmadı…

Ama zavallı biz müslümanlar…

Layıkıyla ALLAH diyemiyoruz ki kurtuluşa eremiyoruz.

12 Mart 2022 Cumartesi

Aynayı tuttum yüzüme Ali göründü gözüme - Sabâ Nefes

İSMAİL EMRE

 (ADANALI MELAMİ MÜRŞİDİ iSMAİL EMRE SOHBETİNDEN

Konuşmada bulunanlardan bir zât şöyle dedi:

- Sizi hiç tanımadıkları halde, hakkınızda çok fena şeyler söylüyorlar. Hâlbuki Allah ve Peygamber: “Gıybet, dedikodu etmeyin!”; hattâ “Tecessüs bile etmeyin”; “Gıybet etmek, ölü kardeşinin etini yemek gibidir” diyorlar.

Diğer bir zât da:

- Ayşe, ortaklarından biri için “boyu kısa” demiş de, Hz. Muhammed: (Bu söz koca bir denizi bile kokutur.) demiş.diyerek ilk konuşanı te’yid ve tasdik etti. Bunun üzerine Emre şunları söyledi:

İsmail Emre – Kime “kötü!” diyorsak, onun haberi olmasa bile, Allah’ı incitmiş oluyoruz. Çünkü Allah, her kulunu severek yaratmıştır. Biz onun kullarına “kötü” dersek râzı olur mu? Bu dedikodu ahlâkını Kur’ân yasak etmese bile, aklen ve vicdânen düşünelim, iyi bir şey midir bu? İlâhî aşkın lezzetini alan bir insan, bir daha dedikodu etmez.

Mamâfih onları, hoş görmeli. Bilseler, bizi yakından tanısalar, hakîkat olmayan şeyleri bize isnâd ederler mi? Siz niçin onlar gibi söylemiyorsunuz? Çünkü tanıdınız ve anladınız. Onlar da sizin bilginize ve görgünüze sahip olsalardı, bu kötü sözleri söylemeyeceklerdi. O halde onları hoşgörelim. Hoşgörmek ve affetmek büyük bir fazîlettir. Fazîlet karşısında dağlar bile erir.

Öteden beri böyledir. Tasavvuf ahlâkına uyanlar aynaya benzerler; yani parlarlar. Parlayan bir şeyi ise herkes görür. Öbür tarafta hertürlü fenalığı yapan bir insanı kimse görmez de, tasavvufçuların her hareketi göze batar. Karanlıkta kimse kimseyi göremez. İnsanlar birbirlerinin yüzlerini ve kendi yüzlerini ışıkta, aynada görürler.

Öyleyse onları hoşgörelim ve affedelim. Çünkü onlar bizi ikaz ediyorlar. Biz asıl bizi medhedenden kaçarız. Çünkü olabilir ki biz gurura düşürür.

11 Mart 2022 Cuma

EN ZENGİN KİMSE

 "Sizden hiç kimse benim kadar zengin değildir.Yanımda ne param var ne de borçluyum"(Cabir b.Zeyd)

10 Mart 2022 Perşembe

İMAM MALİK HAZRETLERİ

Maliki mezhebinin kurucusudur.İmam malik'e göre gayrimeşru bir yolla iktidara gelen halife , yönetimi boyunca adıl davranırsa, hilafet meşruiyet kazanırdı.Bu durumda olan bir halifeye isyan etmekte caiz olmazdı.Şayet halife adil olmayıp zalim olursa , ona isyan etmeyi yine caiz görmezdi ve insanlara sabretmelerini tavsiye ederdi.Asi kimselerin yanında olmayı insanlara nehyeder, onlarla savaşmayı da helal görmezdi..Bu tutumuyla İmam Malik, ne isyancılara destek oldu ne de iktidarın yanında yer aldı.

GELENBEVİ İSMAİL

 Asrının en büyük mantıkçısı, müslüman matematikçilerin en meşhurlarından "Bu adam Avrupa'da olsa idi ağırlığınca altın ederdi" denilen kişi.Manisanın kırkağaç ilçesine bağlı Gelenbe köyünde doğmuştur.

III.Selim döneminde(1789-1807) Kağıthane'de padişah huzurunda yapılan bir talim esnasında bir kaç defa top atıldığı halde hiçbirinin hedefe isabet etmemesine padişah kızar ,öfkelenen padişah devletin emek ve parasını harcayarak okuttuğu bu subayların beceriksizliğine canı sıkılır."Bunları tam hesaplayack birisi yok mu?"DEYİNCE gELENBEVİ iSMAİL eFENDİ PADİŞAHIN HUZURUNA ÇAĞRILIR , Matematik yoluyla topun vaziyeti ve istikametini düzeltir.daha sonra yapılan üç atışta üst üste hedefe isabet kaydedilir.Padişah memnun olur ve Gelenbevi'ye dört okka pirinç tahsis tayin eder.

ONBİR YIL ÖNCEKİ YAZI

Bazıları Ak Parti iktidarının gidişatını on bir yıl öncesinden görmüş Salih Tuna, Yeni Şafak’ta , tam 11 yıl önce yani 2011’de yine bir çarşamba günü şunları yazmış: 

“İçinden geldiğim “camiayı” tanımakta her geçen gün zorluk çekiyorum. “İslamcı” arkadaşlarımız meğer kallavi muhafazakarlarmış. “Takva” zannettiğimiz o halleri de yoksulluktan ibaretmiş. Parayı pulu bulduklarında anında “Vınnn Şinasi” oldular. Elde ettikleri “değerlerin” (mal mülk, şan şöhret) sürgit “muhafızı” olmamızı istiyorlar. Ceffelkalem döktürmemizi, majestelerinin yazarları gibi her daim “methiyeler” dercetmemizi bekliyorlar. “Muhalefet şerhi” babından üç beş aykırı kelam etsek şappadak kaşlarını çatıyorlar. “Nefs muhasebesine” bile tahammülleri kalmadı. Yapıp ettiklerini “öteki”nin üzerinden meşrulaştırmaya öyle alıştılar ki; (…) Zira… Onlarla “bunlar” arasındaki farklar gitgide belirsizleşmeye başladı. Bunlar, yani, “yeni sınıfın yeni dallamaları.” Riya, kibir, israf gani; züht, takva, infak hak getire. Hem gitgide onlara benziyorlar, hem de onlarla kıyasıya “kavga” ediyorlar! Hiç insan kavga ettiğine bu kadar benzemeye çalışır mı? Bu nasıl bir kavga? “Yeni sınıfın yeni dallamaları” hiçbir şey sormadan sorgulamadan biteviye yumruk sallamamızı istiyor. (…) Bizden de, toplandıkları “terörist evi”nin önünde infaza alkış tutan vatandaşlar gibi olmamızı istiyorlar. Yollarına çıkan “engelleri” kalemlerimizle yıkmaya çalışmazsak, gerektiğinde bel altı vurmazsak yüzümüze bakmazlar. (…) Hey gidi günler hey! “Yeni sınıfın yeni dallamaları” da bir vakitler dava adamıydı. Davalarını ya bozdurup harcadılar ya da tahvillere, banka hesaplarına yatırdılar. Biz burada böyle kalakaldık; “sözlerimizle” baş başa!”

9 Mart 2022 Çarşamba

ŞAİR NEF'İ

 Osmanlı şiir hicvindeki zirvedir.Şeyhülislam Yahya , Nef7i için ağır ithamlarda bulununca bu ithamlara çok ince bir uslupla cevap vermiştir:

Bana kafir demiş Müfti efendi

Tutalım ben diyem ona müselman

Varıldıkta yarın ruz-ı cezaya

İkimizde çıkarız anda yalan

Yine bir başka meşhur sataşması döneminin ünlü simalarından  ve kendisine köpek diyen Tahir efendi içindir:

Bana Tahir efendi kelp demiş

İltifatı bu sözde zahirdir

Maliki mezhebüm benüm zira

İtikadımca kelp Tahirdür.

KIZILDERİLİ ATASÖZÜ

 "Dur dinle hep konuşursan duyamazsın"(Kızılderili atasözü).

"Sözün bittiği yerde adalet kaybolur.isyan duyguları kabarır.İnsanlar sözle anlaşamıyorsa kaos artar,sertlik artar,kutuplaşma olur."

8 Mart 2022 Salı

ZORUNLU YALNIZLAŞMA

" Halkın süs ile gösterişe battığı , insanların aşırı dünyevileştiği cahil bir toplumda yalnız insanın(mütevahhidin) bilinçli bir tavırla o topluma yalnızlaşması, kendi mutluluğu açısından zorunludur.Yalnız insan, maddi heveslere , gelip geçici zevklere dalmış bir toplumda, akli ve manevi yetkinliği hedefleyen insandır.Yalnız insan , hedeflerine yönelik adım attıkça toplumundan ayrışır ve süreç içinde dışlanır.Hakikat peşinde koşan bu insan için yalnızlık zorunlu bir kaderdir.Ayrıca yalnızlık bu kişinin mutluluğa ulaşması için alması gereken bir tedbirdir."İbn Bacce)

İbn Bacce , Endülüsteki ilk büyük müslüman filozoftur.Batı dünyasındaki ismi Avempace'dir.Avrupa'da Rönesansın tetiklenmesinde etkisi olan filozoflardan biridir.kendisinden sonra gelen İbn Tufeyl ve İbn Rüşd üzerlerinde etkisi büyüktür. 

FATIMİLER

 kendilerinin Fatıma(r.a)(632) soyundan geldiklerni iddia eden  ve Devlet kuran Fatımiler, pek çok bidat ve münkerat ihdas etmişler ve yönetimlerinde mutaassıp bir tutum sergilemişlerdir.Liderleri Ubeydullah el-Mehdi , kendisini şia'nın söylemlerinde zikredilen kayıp imam olarak tanıtmış , idaresi altındakilere kendi fıkhi görüşlerini icra ettirmiştir.Sahabe-i kirama sövmeyive onlara küfretmeyi şiar edinmiş, ashabın Hz.Peygamber'in irtihalinden sonra irtitad(dinden dönme) ettiklerini ileri sürerek Ehli Sünnet'e karşı psikolojik harp başlatmış bu doğrultuda dükkanların kapılarına , üzerlerinde sahabe isimlerinin yazıldığı eşek ve koç başları astırmıştır."Esselatü hayrun minen nevm" ifadesini ezandan çıkartmış,y teravih namazını kaldırmış , duha namazının kılınmasını engellemiş , öğle namazı vaktinden önceye çekilmiş, Ramazan ayı ve bayramı tespitte hilalin gözetlenmesi yasaklanmıştır.

NASİHATLAR

 Nuşirevana ait nasihatların süzülmüş hali

Öğütler :

* Gece ve gündüzün birbiri ardınca gelip gittiğini gören insan halden hale dönmesine üzülmesin. Yani sevinç gidip üzüntü gelirse, üzüntü gidip sevinç gelirse, önem vermesin.

* Beceriksiz kişiyi dost tutunmasınlar, beceriksiz kişi ne dostluğa yarar, ne düşmanlığa.

* İnsan, bir işi bir defa yapıp sonra pişman olmuşsa, bir daha o işi yapmasın.

* Dostlarına düşman olan birisine niçin dost densin?

* Kendini bilge sanan bilgisizden sakın.

* Kendi nefsine haksızlık etme, güç eyleme. Yani nefsine elinden gelmeyecek işler buyurma.

* Doğru söylemek acıdır, ama sen doğru söyle.

* Düşmanının sırrını bilmesini istemiyorsan, dostuna da sırrını söyleme.

* Büyüklere küçük gözüyle bakma, çünkü büyükleri küçük görmek büyük ziyan getirir.

* Değersiz kişileri ölmüş bil, onları diri sayma.

* Beraberindeki kişilerden bir şey ummaktansa ölümü yeğ gör.

* Himmetsiz kişinin ekmeğini yemektense, aç ölmek daha iyidir.

* Kuşkunun yolunu yüz yerden bağlayacak olsan da, tecrübe etmediğin kişiye güvenme.

* Kendinden aşağı hısımlarına muhtaç olmaktan büyük dert yoktur.

* Kişinin, bilmediği şeyi iddia edip başaramamasından ve yalancı olmasından büyük ayıp yoktur.

* Elinden geldiği halde, kendisinden istenen bir işi bitirmeyen kişiden daha cimri kimse yoktur.

* Bir kişi senin aleyhinde bir söz söylese ve birisi de dostum diye o sözü sana yetiştirse, sen bu dostunu ondan beter düşman bil. Çünkü o düşman, arkandan konuşur, dostun ise yüzüne karşı söyler.

* Lüzumsuz yerlere göz dikmekten ve kulak vermekten daha büyük dert olmaz.

* İnsan her şeyi bilgisizlerin şerrinden saklayabilir, ama bilgisini kendi şerrinden saklayamaz.

* Halkın, senin iyiliğini söylemesini istiyorsan, kimsenin kötülüğünü söyleme.

* Dostlarının az olmasını istemiyorsan kindar olma.

* Dünyada zahmet çekmemeyi, kolaylıkla ömür sürmeyi istiyorsan, kendi işine bak, başkasının işine karışma.

* Seni delilerden saymamalarını istiyorsan ele geçmeyecek bir şeyi isteme.

* Daima alnın ak, yüzün pak olmak istiyorsan, utanmayı iş edin.

* Aldanmamak istiyorsan, tecrübe edilmiş işleri bırakıp tecrübe edilmemiş olanlara yapışma.

* Mahcup olmak istemiyorsan, katkın olmayan yerden bir şey götürme.

* Perdenin yırtılmasını istemiyorsan, kimsenin perdesini yırtma.

* Arkandan gülünmesini istemiyorsan, elinin altındakileri iyi besle.

* Pişmanlıktan uzak olmayı istiyorsan gönül arzusunu iş edinme.

* Zeki kişilerden olmayı istiyorsan kendini başka birinin aynasında gör. Yani bir kişinin yaşantısına bak, yaptığı iş iyi midir, kötü müdür? Eğer ondaki gibi sende de kötü bir iş varsa, bilirsin ki bu işlediğin iş kötüdür ve iyi işi de kendinde görürsün. Böylece işinin iyisini kötüsünü göstermek için o kişi sana ayna olmuş olur.

* Korkusuz olmayı istiyorsan, halkla kavga etme, onları inciticilerden olma.

* Sana hürmet etmelerini istiyorsan başkalarının hürmetini gözet.

* Halkın senin sözünle iş görmesini istiyorsan, önce sen kendi sözünle iş gör.

* Halk içinde herkesten büyük olmayı istiyorsan nimetini bol eyle, “Tuzunun, ekmeğinin hakkı için” diyenleri çok edin.

* Eğer bütün gönüllerde yerinin olmasını istiyorsan, sözünü bütün gönüllere uyacak biçimde söyle.

* Kâmillerden olmak istiyorsan, kendine lâyık görmediğin bir işi başkasına da lâyık görme.

* Eğer yüreğine merhemle iyileştirilmesi mümkün olmayan bir yara vurulmasını istemiyorsan, cahillerle tartışma.

* Halkın iyisi olmayı istiyorsan varını halktan esirgeme.

istediğin olmuyorsa, olacağı iste

nuşirevan-ı adil

NASİHATLAR

 Nasihatlar:

Peygamber efendimizin “Ben adil sultan zamanında dünyaya geldim” buyurduğu, adaletiyle meşhur hükümdar Nuşirevan-ı adil arzu etti ki; kendisine rehber olmak için bazı nasihatlar tertip edilsin. Bu maksatla, zamanın alimlerini topladı . Bunların içinden 23 tanesini seçtirdi ve onlara, “her biriniz bir hikmet söyleyiniz ki, hem ben istifade edeyim, hem de benden sonra gelenler”dedi. Her birinin yazdığı hikmetli sözleri altınla yazdırdı.Bunları, yine altından bir kasa yaptırıp, altın bir anahtar ile de kilitledikten sonra hazinesine koydurdu. Ne zaman ki, müşkül bir iş ile karşılaşırsa, bu hikmetleri okur ve ona göre karar verirdi. Adaletiyle meşhur, İran hükümdarı Nuşirevan-i Adil’in, 23 alimi toplayarak tertip ettirdiği rehber nasihatler;

1- Kendinizi biliniz, ilim ve iyi edep öğrenmeyi arzu ediniz. Malı, ilimden yüksek tutmayınız. Ahiret için azık toplayınız. Ahireti dünyaya satmayınız. Söylenmeyecek sözleri söylemeyiniz. Aranmakla bulunmayacak şeyi aramayınız.

2- Hikmet sahiplerinin nasihatlarini hakir görmeyiniz. İşlerde acele etmeyiniz. İşleri vaktinde yapınız. İşleri bilene emrediniz. Zararlı işlerden sakınınız. İşlerin önüne ve arkasına dikkat ediniz. Akıllılarla istişare ediniz. Tecrübe edilmişi tecrübe etmeyiniz. İhtiyarların sözüne önem veriniz.

3- Herkes sizi takvanız ve iyilikleriniz ile tanısın. Kanaati zenginlik biliniz. Sağlığın kadrini biliniz. Kimsenin üzüntü ve elemi ile sevinmeyiniz.

4- Dert ve bela sahiplerinden

etmeyi en güzel amel biliniz.[1] ibret alınız. Yerinde hasıl olan zararın, yersiz hasıl olan menfaatten iyi olduğunu biliniz. Dost ve düşmanla barışta bulununuz.

5- İşleriniz kendi gücünüzü aşmasın. İnsanlardan ihsanı esirgemeyiniz. Elinizi ve dilinizi kollayınız. Layık olmayan işlerden uzak kalınız.

6- Fena komşudan fena arkadaştan sakınınız. Arkadaşsız yola çıkmayınız. Fena ve aslı belli olmayanlarla yolculuk yapmayınız.

7- Çorak yere tohum ekmeyiniz. Herkesin gözü önünde def’i hacet etmeyiniz. Aslı belli olmayanlardan kız istemeyeniz. Kıymetsiz insanlarla oturmayınız. Allahtan korkmayanlardan korkunuz.

8- Malı kendinize feda ediniz. Ahmak, şarhoş ve deliye nasihat etmeyiniz. Nasihati anlayana yapınız. Nasihatinizi kıymetli tutunuz. Elinizin altındakilere merhamet ediniz. Kimsenin ekmeğine göz dikmeyiniz.

9- Açların yanında ekmek yemeyiniz. Ekmeğinizi açlardan esirgemeyeniniz. Çocuklar ve kadınlara karşı tedbirli olun. Yabancı kadını evinize uğratmayınız. Dünya nimeti ile kibirlenmeyiniz. Kadınların hilelerinden emin olmayınız.

10- Kimsenin evinin işine karışmayınız. Yabancı kimselere evinizin yolunu göstermeyiniz. Karı koca arasında aracı olmayınız. .

11- Kibirli insanlardan korkunuz. Devlet adamlarına düşmanlık etmeyiniz. Kadın ve erkek hiç kimseye zulüm etmeyiniz.

12- Ana ve baba hakkını gözetiniz. Akrabalarınızdan kesilmeyiniz. İnsan ile ahdi muhafaza ediniz. Ahdinizi yerine getiriniz. Davetsiz kimseye misafir gitmeyiniz. Misafirlerinizi kıymetli tutunuz. Eğer bir kimse size muhtaç olursa, kudretiniz dahilinde ihtiyacını yerine getirmeye çalışınız.

13- Bilgide ileri olanları büyük tutunuz. İlim öğretmeyi ayıp tutanları insan saymayınız. İnsanın selametinin, lisanına dikkatte olduğunu biliniz. Layık olmayan sözü söylemeyiniz.

14- Fena söz söylemeyi adet etmeyiniz. Layık olmayan söze kulak vermeyiniz. Gıybet yapmayınız. Sözden anlamayana söz söylemeyeniz. Söz verdiniz ise sözünüzde durunuz.

15- İyilerin ziyaretine rağbet gösteriniz. Salıh sahipleri ile sohbet ediniz. Ölüleri iyilikle yad ediniz. Dosta ve düşmana nasihatten geri kalmayınız. Ölen babanızın nasihatini yerine getiriniz. İlim tahsiline hırslı olunuz. İlimsiz bir iş işlemeyiniz.

16- Herkesin sözüne emin olmayınız. Güzel sözleri herkese işittiriniz. Doğru yada yalana yemin etmeyiniz. Dünyadan fazla ahiret dostu olunuz. Yetimin malına göz dikmeyiniz. Gençlikte ihtiyarlıktan endişe ediniz. İhtiyarlık ihtiyaçlarını gençlikte hazırlayınız.

17- Kış hazırlığını yazdan yapınız. Bugünün işini yarına bırakmayınız. Mütehassısı söylemedikçe şunun bunun sözü ile kan aldırmayınız.

18- Cömertliği adet edininiz. Bencillikten uzak durunuz. Ehil olmayanların sohbetinde bulunmayınız. Hacetinizi cömertlerden isteyiniz. Borçluları sıkıştırmayınız. Dostlarınızı hatalarından dolayı ikaz ediniz.

19- Evlatlarınıza hüner ve sanat öğretiniz. Halinizi dosttan ve düşmandan saklı tutunuz. Gizli söyleşilen yerleri dinlemeyiniz.

20- Emirlerin huzurunda gözlerinizi muhafaza ediniz. Sözlerinizi ölçülü söyleyiniz.

21- Nimet ve bolluk zamanında dostlarınızı anınız. Düşmanınızı küçümsemeyiniz. Düşmanların dost görünmesinden endişe ediniz.

22- Emniyet zamanında daha çok korkunuz. Bela vaktinda sabrediniz. Darlıkta genişlik zamanını hatırlayınız. Genişlikte darlık zamanını düşününüz. Vaatlerinize vefa gösteriniz. Ümitlileri ümitsiz etmeyiniz. Bir görüşte kimseye aldanmayınız. Başkalarının ayıbını araştırmayınız.

23- Kendi yükünüzü başkasına yüklemeyiniz. Fena huyluları dost edinmeyiniz. Hak sözü yerden gökten üstün tutunuz. Cenab-ı Hakka rücü

DÜŞMANIMIZ ÖLÜRSE

 ***Şirazlı Şeyh Sadi’nin Gülistan’ından:

Birisi Nuşirevan’a şu müjdeyi verdi:

“Yüce Allah filan düşmanını dünyadan kaldırdı!”

Nuşirevan cevap verdi.

“Beni bırakacağını duydun mu, işittin mi? Hiç ölüme sevinilir mi?

Düşmanın ölmesiyle benim için sevinmek olmaz.

Çünkü bizim hayatımız da ebedi değildir.”

NUŞİREVAN

Nuşirevan-i adil için bir avı kebab edeceklermiş, fakat tuz yokmuş. bir parça tuz getirmesi için uşaklardan birini köye göndermişler. nuşirevan uşağı çağırıp, “tuzu para ile al, ta ki o köyden tuz almak hükümetçe bir adet olup köy harap olmasın” diye tenbih etmiş.

Nuşirevan’ın yanında bulunanlar, “bir parça tuzdan ne fenalık çıkar” demişler.

Nuşirevan demiş ki: “zulmün esası cihanda evvela az imiş. sonra her gelen bir parça artırmakla bugünkü dereceyi bulmuştur.”

Eğer ahalinin bahçesinden padişah bir elma yerse, uşaklar ağacı kökünden çıkarırlar. birisinden yarım yumurta alma suretiyle padişah zulmü reva görecek olursa, padişahın askerleri bin tavuğu şişe geçirirler.

ADALET ÖRNEKLERİ(NUŞİREVAN)

 Amr ibn-i as mısır valisiyken şehrin en görünen yerine çok büyük bir cami yaptırır fakat caminin köşelerinden biri bir musevinin arazisine taşar**. yahudiye ne kadar para teklif ederlerse etsinler arazisini satmaya razı olmaz. bunun üzerine amr ibn as arazinin ortalama değerinin iki katı kadar mir miktarı verir ve “arazinin hakkı budur” diyerek yahudinin rızası hilafına araziye el koyar.

Yahudi seni hz. ömer’e şikayet edeceğim diyerek oradan ayrılır ve mekke’ye gider. halifeyi sora sora bulmaya çalışır ve bir ağacın dibinde başına bir tuğla koymuş uyuyan bir adam görür. uyandırıp ona sorar. o da halife benim der. yahudi önce inanmaz etraftan geçen insanların “selam sana ey halife” diye selam ettiklerini görünce ikna olur ve durumu ona anlatır. ömer de oradan bulduğu bir kemik üzerine: “nuşirevan bizden daha mı adildi?” yazar ve adama verir. “bunu valiye göster, o gereğini yapar” der. yahudi iyice umudu kesmiştir ama diyecek birşeyi olmadığı için olur der ve mısır’a döner.

mısır’da bu kemik parçasını amr ibn as’a gösterince amr ibn as’ın benzi br anda sararır, solar. hemen arazinin kendisine geri verildiğini söyler. olaya anlam veremeyen yahudi kemikteki yazının hikmetini sorar. bunun üzerine amr ibn as anlatmaya başlar*

İslamiyetten önce ömer ve amr iran’ın başkentine develerini satmaya giderler. gecebir handa konaklamaya karar verirler. hancı: “paranızı ve devenizi ücret karşılığı bana emanet edin yoksa çalınabilir” der. onlarsa düşük bütçeli tacirler oldukları için buna yanaşmazlar. develerini hana bağlarlar altın keselerini de yastıklarının altına koyarlar. sabah uyandıklarında develer de altınlar da yoktur. hancıya sorarlar “ben sizi uyarmıştım” der. o mahallenin güvenlik sorumlusuna giderler. o da: “hancıya emanet etseydiniz. beni ilgilendirmez” der. bunun üzerine adaletiyle nam salmış nuşirevan’ın huzuruna çıkmaya karar verirler.

Nuşirevan’a olayı anlatırlar. nuşirevan: “peki develeriniz sokaktayken, altın keseleriniz güvende değilken niye uyuyordunuz?” diye sorar. ömer: “biz sizi uyumuyor biliyorduk, onun için rahat rahat uyuyorduk.” der. amr* kellelerinin gittiğini düşünürken hükümdar bu cevabı çok beğenir: “ey çölün arabı! doğru söylüyorsun. halkımın huzuru için benim her zaman uyanık olmam gerekir” der. olayı araştırmak için 1 hafta ister ve o hafta boyunca konuğu olmalarını ister. onlar da razı olur.

Bir hafta sonra nuşirevan’ın huzuruna çağırılırlar. develeri bulunmuştur. keseleri de oradadır. içindeki altınlar da tamdır. nuşirevan’a teşekkür eder çok adil olduğunu söylerler. nuşirevan: “işinizi haledip 2 gün sonra şehirden çıakrken biriniz doğu biriniz güney kapısından çıksın. o zaman daha adil olduğumu göreceksiniz.” der. amr ibn-i as iki gün sonra doğu kapısından çıkarken o kapıda birinin asılı olduğunu görür. şık giyimli bu adam kaldıkları yerin güvenliğinden sorumlu kişidir. hırsızlıkta payı olduğu için asılmıştır. ömer ise kendi çıktığı kapıda nuşirevan’ın oğlunun asılı olduğunu görür. hırsızlarla işbirliğini yaptığını öğrenince nuşirevan kendi oğlunu da astırmıştır.

NUŞİREVAN

 Nuşirevan Adaleti

Nuşirevan 49 sene Sasani devletinin başında bulunmuş, hükümdarlığında hiç kimsenin zulmen ve cebren bir şeyini almamıştır. Adaletiyle ve doğruluğuyla meşhur olmuştur. Nuşirevan müslüman değildi. Peygamber Efendimiz’in, müslüman olmadan ölmesine üzüldüğü bir kimseydi.

Adaletiyle şöhret bulmuş ve tarihe adil hükümdar olarak geçmiş olan İran Nuşirevan, tahta çıktığı ilk yıllarda halkına karşı son derece zalimane bir tutum içindeymiş. Öylesine gaddar ve insafsızca bir yönetim göstermiş ki, halkı adeta canından bezdirmiş. Üstelik zevk-ü sefasına düşkün olup, korkunç harcamalar ve aşırı israf içinde sürdürdüğü saltanatla halkından tamamen kopmuş, en ufak bir ses çıkaran olursa cezalandırılmış.

Saltanatın ilk yıllarında böyle halına zulmeden, ve onları adeta inim inim inleten Nuşirevan, maiyeti ile beraber bir gün ava çıkmıştı. Yanında gayet zeki ve halkın durumuna içten içe üzülen veziri de vardı. Bir süre avlandıktan sonra bir ara veziri ile beraber diğer adamlarını yanından ayrılarak bir suyun başına vardı. Atından indi. Orada bir müddet istirahata çekildi. Onlar orada istirahat ederlerken iki tane baykuş gelip yakınlarına bir yere konarak ötmeye başladılar. Öylesine ötüyorlardı ki ister istemez Nuşirevan’ın dikkatini çekti. Baykuşların bu nameleri hoşuna gidince vezirine seslendi.

Ey vezirim! Şu kuşların dilinden anlıyor olsaydık ta konuştuklarını bilseydik. Kim bilir neler konuşuyorlardır. Zeki vezire halkı içinde bulunduğu durumu anlatabilmek için bir fırsat doğmuştu. Nuşirevan’a dedi ki:

-Sultanım! Ben bu kuşların ne dediklerini biliyorum. Eğer müsaadeniz olursa ve beni bağışlarsanız bu kuşların aralarında neler konuştuklarını anladığım kadarıyla size bildireyim.

Nuşirevan hayretle; “Peki anlat bakalım, gazabımdan emin olabilirsin.”

Bunun üzer,ne vezir; “bu kuşlardan bir tanesi diğerinin kızını oğluna istiyor. Öbürü ise işi biraz naza çekerek, senin oğluna kızımı veririm fakat başlık parası olarak bir harabe isterim diyor. Bu öyle diyince kızı oğluna isteyen gayet memnun bir şekilde başımızda Nuşirevan gibi bir hükümdar varken ben sana bir değil on tane bile harabe veririm. Yeter ki sen kızını oğluma ver, diyor. İşte sultanım kuşların konuştuklarından benim anlayabildiğim bundan ibaret.

Vezirin böyle söylemesi üzerine Nuşirevan hiçbir şey demedi. Ama vezirin ne demek istediğini çok iyi anladı. Memleketin ve halkın şu anda içinde bulunduğu durumu veziri ince bile üslupla nasıl da anlatmıştı. Saraya döndüklerinde bu durumu inceden inceye bütün detaylarıyla düşündü. Gerçekten de veziri doğru söylüyordu. O andan itibaren hal ve ahvalini değiştirdi. Halkını gözeten, onlara destek olan, son derce ad,l bir hükümdar oldu. Ölünceye dek yıllarca halkını adaletle yönetti. Ve gün geldi her fani gibi, oda ölüm döşeğine yattı. Son derece hastaydı. Etrafında çocukları, sevenleri çaresizlik içinde bekliyorlardı. Hekimler bir türlü onu iyileştirememişlerdi. Nuşirevan onlara dedi ki evlatlarım benim hastalığıma ancak harabede yaşayan baykuş eti iyi gelir. Hemen bana ondan bulun getirin de ondan yiyip şifa bulayım.

Çocukları sevinçle bundan kolay ne var diyerek harabede yaşayan baykuş eti bulmak için çıktılar. Fakat durum umdukları gibi olmamıştı. Geri döndüklerinde son derece üzüntülüydüler. Babacığım memleketin her tarafını gezdik, dolaştık. Ne kadar aradıksa maalesef ne bir harabe bulabildik, ne de orada yaşayan bir baykuş bulamadık dediler. Tabi Nuşirevan bunu duyunca çok sevindi. İlk önce harabeden geçilmeyen memleketinde demek ki şimdi her yer müreffeh bir hale gelmiş, hiç harabe kalmamış.

Nuşirevan öldüğünde tabutu tüm memleketi dolaştırılarak kimin hakkı varsa alsın diye tellal bağırtılmış olmasına rağmen, bir kimse çıkıp ta benim ondan şöyle bir alacağım vardı dememiştir. Bir memleketin idarecisi müşrik bile olsa, şayet adil ise o memleket ayakta kalır. Fakat idareci müslüman da olsa şayet adil değilse, halkına zulmediyorsa o memleket ayakta kalamaz.

RESULULLAH'IN SÜNNETİNDEN NE ANLAMALIYIZ?

 Onun sünneti; güzel ahlaktır. O en güzel ahlaka, yaradılışa sahip bir insandır. Güzel ahlak ibadetlerinizdeki eksikliği tamamlar, lakin fazla ibadet ahlak eksikliğinizi tamamlamaz derdi.

Onun sünneti; doğruluktur. O daha Rasulullah olmadan emin olmuştu. O peygamber olmadan öncede ahlakıyla Müslümandı. Ona düşmanları da Muhammed’ül-Emin diye hitap ederdi.  Onun sünneti; sevgi ve merhamettir. İnsanlara merhamet etmeyene Allah’ta merhamet etmez derdi. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız derdi.

Onun sünneti; aile ve çocuk sevgisidir. Sizin en hayırlınız ailesine en iyi davranandır derdi. Çocuk kokusu cennet kokusudur derdi.

Onun sünneti; Tabiat sevgisidir, Kimin elinde bir fidan varsa, kıyamet bile kopuyor olsa onu eksin derdi. Taif’i fethettiğinde ağaçların kesilmemesini, yeşilliğin korunmasını Taiflilerle yaptığı antlaşma maddeleri içine koyduracak kadar çevreciydi. O, tüm yeryüzü ümmetime mescit kılındı buyurarak, her yerin bir mabet kadar temiz tutulmasını istemişti. 

Onun sünneti; hayvan sevgisidir; siz yeryüzündeki canlılara merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin derdi. Devesine ağır yük yükleyene, ona yüklediğinden daha fazlasını günah olarak sen yükleniyorsun demişti.

Onun sünneti; insanlarla iyi geçinmek, onlara yardım etmektir. O komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir derdi. Komşusu kendisinden emin olmayan kimse mümin olamaz derdi.

Onun sünneti; Çalışmaktır, üretmektir, kazanıp, dağıtmaktır. İki günü eşit olan aldanmıştır, çalışan ele cehennem ateşi değmez derdi. Tembelliği, miskinliği günah sayardı.

Onun sünneti; tevazudur, alçak gönüllülüktür. Ben sizin kralınız değil, sizden biri ve kuru ekmek yiyen bir kadının çocuğuyum derdi. O insanlara sultanlar gibi kullarım dememiş, Şeyhler gibi müritlerim diye seslenmemiştir. O yanındakilere ashabım, dostlarım derdi.

Onun sünneti; kimseye yük olmamaktır, kendi işini kendi görmektir. Öyle ki, onun bir defasında insanlardan biat alırken şöyle biat aldığını görüyoruz. Kimse kimseye yük olmasın. Hatta devesinin üzerinde iken düşen kamçısını bile arkadaşından, alıp vermesini istemesin. Kendisi inip alsın. Bilirsiniz o mübarek hayvan ne kadar zor çöker ve ne törenlerle ayağa kalkar değil mi? Onun arkadaşları bir yolculuk esnasında, birisi ben koçu keseyim, diğeri de ben yüzeyim demişti. O da ben güzel ateş yakarım deyip, çalı çırpı toplamaya başlamıştı.

Onun sünneti içinde yaşadığı Arap toplumunun adetleri, gelenekleri değildir. Onun sünneti hayatın değişmez evrensel ilkeleridir. Onun sünneti Kuran’ı yeryüzünde uygulamaktır. Bu yüzden o yaşayan, yürüyen Kuran’dır.

Bugün peygamber deyince aklınıza ilk gelen şey nedir? Onun mucizeleri midir? Kafasının üzerinde daima bir bulut dolaşırmış, taşa bassa izi çıkar, kuma bassa çıkmazmış. Önünü gördüğü gibi arkasını görürmüş. Ellerinden sular fışkırırmış,  bir eliyle şak diye ayı ikiye ayırırmış. Gölgesi yere asla düşmezmiş, zira o sırf nurdan imiş. Kafanızdaki peygamber imajı bu değil mi?

Gerçekten sonrakiler onu övelim derken göğe çıkarmışlar.Bugün onun ‘tatlı bir anı gibi’ yâd edilmeye değil, anlaşılmaya ihtiyacı var!Bugün onun SADECE övülmeye değil, örnek alınmaya ihtiyacı var! 

Ne zaman biz onu dosdoğru anlayabileceğiz?  Onu ne zaman efsanelerden kurtarıp, hayata geri getireceğiz?Sevgili eşi Aişe annemizle yarışan, koşu yapan, sahabesiyle şakalaşan, güler yüzlü, tatlı dilli peygamberi hayatımıza sokacağız?

Ne zaman bulutlardan yere indirip, peşi sıra gideceğiz? Biz onunla Kuran’ı öğrendik. Kuran’daki Muhammed’i ne zaman öğreneceğiz? Açın onun getirdiği kitabı! Mucizesinden bahseden kaç tane ayet göreceksiniz?

Hıristiyanların ‘Kurtarıcı Mesih’ inancı aynen bizlere de geçmiş. Ümmetin kurtuluşu onun şefaatine bağlanmış. O Vesilet’ün-Necat yapılmış. Hâlbuki onun getirdiği son kitap; “Şefaat bütünüyle Allah’ındır” der. Biz ne zaman onunla, sünnetiyle kitabını birleştirebileceğiz?

Onu doğru anlamadan getirdiği dini nasıl doğru anlayacağız? Eğer anladıysak neden ümmet bugün zillet ve meskenet içinde, geri kalmışlığın, cehaletin, tefrikanın girdabında boğuluyor? Elli küsur İslam ülkesinin gayr-i safi milli hâsılası neden bir Almanya, bir Japonya etmiyor? Emin olan o peygamberin ümmeti neden bir banka müessesi kadar emin, güvenilir değil, sözüne sadık değil?

O ben gaybı bilmem, kendime bile fayda ve zarar veremem der. Allah O nebiyi, o nebinin davasını tam bir teslimiyetle destekleyin der bizlere, Biz ise ‘Allahümme salli /Allahım sen destekle’ deriz. Peygamberi desteklemek salâvat okumakla değil, onun getirdiği risalete, tevhide, ölümsüz Kuran prensiplerine sarılmakla olur. Onu çok sevmek ona ibadet etmekle gösterilmez. Tam aksine ona ibadet etmemekle gösterilir. Yalnızca Allah’a ibadet etmekle onu, davasını yani tevhidi desteklemiş, yüceltmiş oluruz.


PEEYGAMBERİMİZİ BU ZAMANA GETİRMEK

 PEYGAMBERİMİZİ DOĞRU ANLAMAK 

Peygamber (sav) deyince ilk aklınıza gelen nedir?

 Sakal bırakmak, sarık sarmak, cübbe giymek, oturarak yemek yemek, misvak kullanmak ya da namazın sünnetleri, Öyle değil mi? Biz peygamberin sakal-ı şerifini, hırka-i saadetini, şemail-i şerifini öne çıkardık. Yeryüzünü, gökyüzünü mucizât-ı ahmediyye ile doldurduk. Lakin onun risaletini, getirdiği ölümsüz ilkeleri göz ardı ettik. İnsanlar hırkasını ziyaret için birbirlerini çiğniyor. Lakin onun Kur’an’ı uygulama metoduna, sünnet-i seniyyesine, sırtlarını dönüyorlar. Hz. Aişe annemize iftira atan, sonrada öldükten sonra peygamberin gömleği ile kefenlenmeyi vasiyet eden Abdullah b. Ubeyy’e halimiz ne kadar da benziyor. İslamı bin bir hurafe ve iftira ile dolduruyoruz, sonra da onun sakalını öperek paçayı kurtarmaya çalışıyoruz.

Oysa O peygamber olmadan önce de sakallıydı. Kıyafetlerinin Ebu Cehil’in, Ebu Süfyan’ınkinden pek bir farkı yoktu. O, Allah şekillerinize bakmaz, amellerinize, kalbinize bakar diyordu. O temiz ve güzel giyinmeyi severdi. Temizlik imandan gelir derdi. Yeni bir elbise giydiğinde sevinir ve şükrederdi. Güzel kokular, parfümler kullanırdı.  Misafiri geldiğinde en güzel elbisesini giyerdi. O misvak kullanmayı değil, dişleri temizlemeyi emrederdi.. O bugün burada olsaydı, en kaliteli elektrikli fırçayı ve macunu kullanırdı. Herhalde lokantada üç parmakla, kaşık, bıçak kullanmadan yere bağdaş kurup, oturarak yemek yemezdi. Yolculuk yapacağı zaman getirin devemi, merkebimi demezdi.  Onu anlamak için insanları asr-ı saadet’e götüremezsiniz. Ya ne yaparsınız? Onu bu çağa taşırsınız.


7 Mart 2022 Pazartesi

EHLİBEYT İÇİN BAŞI GİDENLER

 İbnü's-Sikkıt (858), 802 yılında Bağdat'ta doğmuştur.Lüğat sahasında otoritedir.Abbasi halifelerinden halife Mütevekkil zamanında ,sarayda halifenin çocuklarına ders vermiştir.Mütevekkil halife ile otururken yanlarına halifenin çocukları Mu'tez ve Müeyyed  huzura gelmiştir.Mütevekkil, İbnü's-Sikkıt'e şöyle bir soru yöneltmiştir:"Benim iki oğlumu mu yoksa Resulullah'ın torunları Hasan ve Hüseyin'i mi çok seversin?".İbnüs Sikkıt Hz.Peygamberin torunlarını tercih ettiğini belirterek şöyle karşılık vermiştir:"Vallahi Hz.Ali 'nin kölesi Kanber bile bana senden ve bu iki oğlundan daha sevimlidir"

ÖFKELENEN HALİFE DİLİNİN KOPARTILMASINI EMRETMİŞ, DİLİ KOPARTILAN iBNÜS sİKKIT LİNÇ EDİLEREK ÖLDÜRÜLMÜŞTÜR.

6 Mart 2022 Pazar

"SENİN DİNİN SULTAN OLMUŞ"

Mihne dönemi denilen Abbasi halifelerinden Me'mun, Mu'tasım ve Vasık devirlerinde ,yönetim ulemaya baskı uygulamış bu süreçte Abbasi halifeleri Mutezile mezhebini resmi devlet mezhebi olarak kabul etmiştir.Bu mezhebin görüşlerine aykırı olanlara fiziksel şiddet uygulamıştır.Baskıya maruz kalanlardan birisi Nuaym b.Hammad (843) olup hapiste iken "Kur'anın mahluk olup olmadığı " hususunda bir gurup kendisiyle münazara etmek istemişler.Nuaym ilk olarak söze başlamak istemiş ve gelenlerin temsilcisine  "Benimle tartışmak istediğin konudaki fikirlerin senin düşüncen mi?" diye sormuş."Evet" cevabını alınca bu sefer "Peki onlar aynı zamanda halifenin düşünceleri mi?" diye sormuş yine "Evet " cevabını almış.Bunun üzerine Nuaym "Peki halife bu görüşten dönerse sen de dönermisin?" diye sorunca o şahıs "Eve t"cevabını verince Nuaym "Yanımdan kalk git.Senin dinin yok.Zira senin tanrın sultan olmuş" şeklinde ağır bir şekilde kovmuştur.
Nuaym yaklaşık beş yıl hapishanede kalmış ve işkence altında ölmüştür.

GERÇEKLER HEP AYNIDIR

 Abbasiler devrinde yaşamış olan ve hadis rivayeti konusunda güvenilir bir sika olan İBN EBİ Zİ'B .Halife Mansur döneminde idare tarafından yapılan haksızlıkları cesurca dile getirmiş ve insanlara zulmetmeme ve adaletle davranma hususunda Hz.Ömer gibi davranmasını söylediğinde Halife Mansur "Onun zamanı ayrı bizim zamanımız ayrıdır" cevabını verince İbn Ebi Zi'r "Ey müminlerin emiri ! Gerçekler, zamanın değişmesiyle değişmez"  DEMİŞTİR. ve Halifenin yüzüne "Allah'a yemin ederim ki , sen zulmeden birisin" demiştir.Hatta daha sonraki bir devirde Halife Mehdi  mescid-i Nebevi'ye gitmiş orada bulunan herkes ayağa kalkmasına rağmen İbn Ebi Zi'b ayağa kalkmamıştır.Orada bulunanlardan birisi "ayağa kalk, gelen kişi müminlerin emiri Mehdi'dir" demesine rağmen kalkmamış ve "insanlar ancak Allah'ın huzurunda ayağa kalkar" demiştir.

İNSAN NİÇİN KERAMETE TAKILIR?

 Keramet, hak teala'nın kuluna bahşettiği bir lütuftur.Ancak,insanımız sadece keramet vakıasına takılır, onu yeterli görür, o halin dışındaki konuları önemsemez.Diğer bir anlatımla, Keramet sahibinin,mahviyyat, tevazu,adalet,cömertlik v.s şeklinde olan Peygamber hayatının günlük hayata yansıyan yönü ihmal edilir de Keramet yönü sürekli irdelenir.

Peki "keramet"  bir fitne ise.Yani imtihan ise durum ne olacak?Hak teala "on dokuz sayısı" nın ifade edildiği cehennem melekleri misalini(MÜDDESSİR SURESİ)fitne yaptığını belirtmiştir.Acabakeramet sahibi şahıs bu manevi halden dolayı böbürlenecek mi?Bu hali dünyevi gelir kaynağına dönüştürecek mi? şeklinde bir imtihan nedeni olup olmadığını nasıl bilebiliriz?

MADDİ MAKAMLARIN SİLDİĞİ MANEVİYAT

 Vehb b.Münebbih (732) tabiin neslindendir.Vehb'in eski dillere vukufiyeti vardı.Şam Emevi camisi inşa edilirken bir taş üzerinde Arapça olmayan harflerle yazılmış bir yazı bulununca Halife Velid b.Abdülmelik'in , bu yazıyı çözmesi için onu Vehb7e gönderdiği söylenir.

Vehb, sadık rüyalar görmekle meşhur olmuş bir kişidir.Belirli bir süre memleketinde kadılık yapmıştır.Kadılık görevini kabul ettikten sonra bu özelliğini kaybettiğini belirtmiştir.Bir defasında oğluna şu nasihatta bulunmuştur:"Yavrum, hikmete sarıl, çünkü hayrın tamamı hikmettedir. Hikmet küçüğü büyüğe karşı, köleyi hür olana karşı yüceltir.Efendinin efendiliğini artırır, fakiri hükümdarların meclisine oturtur."

Vehb b.Münebbih, Yemeni yöneten Emevi valisi Yusuf b.Ömer'in emriyle hapse atılmış ve işkence görmüştür.Bu hal için şunu ifade etmiştir:"Allah bizim hapse girmemize hükmetti, biz de bunu ona daha fazla ibadet etmek için bir fırsat bildik"

DİNSİZLİK İTHAMI

 Dinsizlik(tekfir) le itham etmek, öteden beri rakiplerini alt etmekte kullanılan bir yöntemdir."Dincilerin dindarlığı, muhaliflerini dinsizlikle itham etmek üzerine kuruludur"(CAHIZ)

Din devletinin hükümranlığını sürdüğü devirde(Osmanlı,Selçuklu,Abbasi, Emevi v.s) saltanat mevcut olduğundan , saltanat kendisini korumak , otoritesini hatırlatmak için "Dinsizlik" iddiasına karşı sürekli hassas ve tez canlı olmuştur.  

"Bunlar, Allah'ın yüce merhametini cennethizmetkarlığı ile sınırladılar, cenneti de küçük bir dindarlar kulübüne dönüştürdüler"(İMAM GAZALİ)

OSMANLI'DA GERÇEKLEŞEN TEK RECM CEZASI

 Osmanlı'da gerçekleşmş tek recm (ilk ve son kez uygulanan) vakasının fetvasını Rumeli kazaskeri Beyazi zade Ahmet eendi vermiştir.Ve bu hadise çok eleştirilmiştir.1860 yılında gerçekleşen bu recm olayında İstanbul Akasaray'da bir ayakkabı esnafının hanımı ile  aynı semtte manifatura dükkanı bulunan bir yahudi ' nin zina ettikleri mahalle halkı tarafından görülmüş, durum Rumeli kazaskerine bildirilmiştir.Şahitler kadının Yahudi'yi evine aldığını ileri sürmüşlerdir ve açık birifade ile her ikisini de zina halinde bulduklarına dair şehadette bulunmuşlardır.Beyazizade , kadının recm edilmesine, Yahudinin öldürülmesine karar vermiştir.

Sultananmet Cami karşısında bulunan burmalı sütun yanına bir çukur kazılıp kadın kollarına kadar gömülmüş, toplanan kalabalık taş atmıştır.Yahudi ise ölmeden bir gün önce müslüman olduğunu belirtmesine rağmen kılıçtan kurtulamamıştır.

5 Mart 2022 Cumartesi

OSMANLI'DA İDAM EDİLEN İLK ŞEYHÜLİSLAM

 Osmanlı'da ülemanın saygın bir yeri vardı.Bu sebeble katl edilmeyip sürgün edilirler idi.Şeyhülislam Ahizade ise 4.ncü Murad tarafından idam edilen ilk şeyhülislamdır.Şeyhülislamlık kadılık makımının bir üstü olmakla sorgulanmakszını idam cezası verilmiştir.Ulema sınıfına ölüm cezası verilemeyeceği örfüne uymayan IV.Murad  tahkikat yapmadan şeyhülislam hakkında idam cezası vermiştir.Ancak Ulema , karara alenen tepki gösterememiş ama Osmanlı Devletinin yirmi sekizinci Şeyhülislamı Ahizade Hüseyin'i şehid kabul ederek zımnen masum olduğunu kabul etmiştir.

HASED-İ AKRAN(ÇAĞDAŞLARIN KISKANÇLIĞI)BELASI

 Molla Lütfi (1495) siyaseten idam edilmişti.Ancak idam fetvası verilirken zındıklık ithamları,emanete ihanet, uygunsuz davranışlar gösterilse de bu gerekçeler işin bir kılıfıdır.Taşköprüzade onun için; "eşi bulunmaz, üstün kişiliğe sahip rakipsiz bir alim" demiştir.Zeyniyye tarikatı şeyhi Muhyiddin el-Kocavi Molla Lütfi'nin idam haberini alınca , "Onun zındıklık ve ilhaddan uzak olduğuna ben şahidim" demiştir.Yavuz Selim'in Kemalpaşazade ile sohbet ederken sornduğu, "Tokatlı molla Lütfi , sizin hocanız imiş; bilgisi ve fazileti bilinir iken öldürülmesine sebeb ne oldu?" soruya Kemalpaşazade'nin cevabı;"Hasedi akran(çağdaşlarının kıskançlığı) belasına uğradı

4 Mart 2022 Cuma

HURUFİLİK

 Hurufilik batıni eğilimli bir ekoldür.Bu Ekol, harf,sayı ve seslerin ilahi anlamlar taşıdığı inancından hareketle doğmuştur.Harf ve sayılarda bulunan bazı şifrelerle kehanette bulunma eğiliminin tarihi oldukça eskidir.Milattan önce 4 ve 3 ncü yüzyılda Helenistik-Gnostik  dinlere mensup kişiler gizli bir takım bilgileri harfler ve sayılara gizleyerek taraftarları ile bir tür iletişim aracı haline getirdiği bilinmektedir.Gizli anlamlar ifade ettiği kmabul edilen harflerin ve sayıların insana ve doğaya tesir ettiğine ilişkin inançlar eskiMısır ve Hint medeniyetlerinde izine rastlamak mümkündür.Bu inanışların İslam dini içinde en belirgin tezahürü Hurufilik olarak ortaya çıkmıştır.

Önceleri Şii gulat çevrelerinde dillendirilen bu düşünce üçüncü asırdan itibaren sufi çevrelere sirayet etmiş, sayıların ve harflerin kutsallığına ilişkin teviller, Sehl b.Abdullah Tusteri ve hallac'ın görüşlerinin temelini oluşturur.ve ilmi hurufla İbni arabi'de zirve yapar.

TÜRK OLİGARKLARI

 kılıçdaroğlu'nun dünkü videosuyla halkın parasından zenginleşen ve bu zenginliklerini yurt dışına kaçıran kimselere verilen iyi bir göz dağıdır.Blöf değildir.Bu konumda olan hiç kimse rahat uyku içinde değildir.1980 ihtilalinin önderleri otuz yıl sonra yargı önüne çıkmışsa bu ülkenin zenginliğini haksız surette üzerine geçiren kimseler ve çocukları asla rahat içinde olamayacaktır.Biraz vakit gerekir.

GÖREVDEN AFFEDİLEN BAKANLAR

 Tarihin tekerrürüdür.Önceki sultanatlarda(Osmanlı,Selçuklu,Abbasi,Emevi v.s) muhaliflerinin desiseleri ile gözden düşün makam sahiplerinin kafası kılıca gitmekte idi.Ancak bu gün kılıç yok.Sadece "Görevden af edildi" şeklinde bir kovma tarzı mevcut.Aslan'a yakın duranlar her an can tehlikesiyle başbaşadır.

BATI İSLAM DÜŞÜNCESİNİN SON TEMSİLCİLERİ

 Batı islam düşüncesi denince akla Endülüs Emevi devleti gelir.Bu devlette yetişen ve İslam dünyasını aydınlatan sayısız insan mevcuttur.Bunlardan biri İbni haldun diğeri İbnül Hatip(1374) tir.

"Batı islam dünyasının ulaştığı en yüksek tarih anlayışı ve idrak edebiyatının oluşmasında en büyük rolü oynayan iki isim Nasriler(Beni Ahmer) hanedanının sarayında yüksek memuriyette bulunmuş İbnal Hatip ve İbn haldun'dur"(P.K.Hitti)

"Endülhüs ve mağribin şairi , düşmanlarının şikayeti yüzünden şehit edilmiş arkadaşımız, vezir ibnül Hatip nazım, nesir, bilgi ve edep konularında Allah7ın mucizelerinden biridir.Kendisiylye kimse boy ölçüşemez, uslubuna erişilemez, yeri doldurulamaz"(İBN HALDUN)

2 Mart 2022 Çarşamba

FAHRİ RAZİ

 Kelam ilminde üstaddır.Eserleri : Tefsirde 6, kelamda 23, mentık-felsefe ve ahlak alanında 19, cedel ve hilafiyatta 4, fıkıh ve fıkıh usulünde 8, Arap dili edebiyatında 4, tarih alanında 2, riyazet ve felekte 2, İslam mezheplerinde 1, tıp biliminde 7, sihir-reml-tencimde 4, geniş kapsamlı genel konularda 4, konusu belli olmayan 7 eseri bulunmaktadır.

İslam düşünce tarihinde , ikinci klasikler döneminin en önemli filozofudur.

Fahri Razi'yi tehdit eden en önemli guruplar Haşhaşiler denilen Hasan Sabbah7a bağlı fedailerdi.Derslerinde sürekli bunları tenkit eden Razi'ye gönderdikleri bir fedai hançerini gösterince ,bu tenkide son vermiştir.Onlar hakkında soru soruldukça kinaye yoluyla:"Onların burhan-ı katı'ları(keskin delilleri-hançeri) vardır" cevabını vermeye mecbur kalmıştır