29 Ağustos 2019 Perşembe

Şems-i Tebrizi - Tarihe Damga Vuran 15 Sözü


Mevlana Sözleri (Dinleyin!!! İlaç Gibi Gelecek...)Suskunluğum asaletimde...


HAZZI NEFSANİ YANINA GİDEN HAZZI RUHANİYYİ KAYBEDER

İnsan nefsinin hazzını arayıp o fiiller içinde olduğu sürece hazzı ruhaniden mahrum kalır.

MERDANIN ÖFKESİ,BULUTU KURU YAPAR

Bir meczuba denmişti ki; "Yarın sizin köye ev eşyası taşıyan bir araç yük götürecek senide oraya gönderelim bir kaç gün gez". Buna çok sevinen meczup ertesi gün erkenden hazır bir vaziyette yolculuk yapmaya hazırlanırken araç şöförü yan çizer. Aracın, garajda şöför değiştireceğini bu nedenle o kişiyi götüremeyeceğini belirtir. Bunu duyan meczub, öfkelenir, üzülür. Evden eve nakliyat yapan bu araç yükün diğer kazaya götürür. Akşam vakti dönerken, İskenderun girişinde freni patlar ve önüne gelen on iki araca vurarak zor bir şekilde durabilir. Sonuçta bir çok yaralı ve büyük bir maddi hasar. Ancak şöförün aklına gelmeyecek bir husus vardır:Bu iş neden başına geldi? Eğer o meczubun gönlünü yapıp götürse idi, Hak teala üzerinden bu kazayı kaldıracaktı.
Bu nedenle demişler ki merdanın öfkesi bulutu kuru yapar. Gönüllerin hışmı alemleri harap etmiştir.Bugün Lut gölünün bulunduğu yer azim bir şehirdi. Hz.Lut'u üzen kavmi zelzele ile battı ve yerinde Lut gölü oldu ki suyu kokmuş bir haldedir. Ebrehenin fillerini ortadan biçen ufacık bir ebabil kuşu idi.
Enbiyanın ve evliyanın Gönül gazabı, Ad ve Semud kavmi gibi, uzun boylu kuvvetli insanları helak etti bitirdi...

BATAN GÜNEŞ ÜÇ KEZ YENİDEN GERİ GELMİŞTİ

Bu mucize Efendimiz (sav)'den sudur eden mucizelerdendir.Birincisinde Efendimiz (sav),Hz.Ali Efendimizin dizlerine başını koymuş vahyi ilah almakta iken gurup vakti olmuş idi.Hz.Ali (kerremellahü veçhe) ikindi namazını kılmak için güneşin reddini niyaz etmişti.
İkincisinde Hendek savaşında Efendimiz'in ikindi vaktini kılamadığı vakittedir.
Üçüncüsü de Miraçta vaki olmuştur.
Bu mucizenin Hz.Süleyman(a.s)'dan dahi vaki olduğu rivayet edilmiştir.

18 RAKAMINA BİR BAŞKA AÇIDAN BAKIŞ

Mevlevilikte onsekiz sayısı kutsal sayılır. Bir sadaka verilirken bile bu sayının katlarına yahut onsekizi oluşturan dokuz sayısının katlarına riayet edilir.
Ak Parti onsekizinci kuruluş yılını kutladı. Bilirsiniz ki onsekiz yaş rüşt yaşı. Yani Batının tabiri ile onsekizi doldurmuş bir çocuğa kapı gösterilir artık büyüdün başının çaresine bak denilir. Ak Parti, bünyesinde yetişen bazı evlatlarına kapıyı gösterdi. Bu gidişle birçoklarına dahi kapıyı gösterecek gibi. Çünkü reşit olmuş evlatlar, ebeveynlerinin hatalarını dile getirmekteler bu da ebeveyni rahatsız etmekte.
Ya evlatlar doğru söylemekte iseler!.
Bazı ifade örnekleri:
Başbakanlık yaptığı dönemleri yok sayılan eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Sakarya’da yaptığı konuşmaya bakalım mı:
“Biz ne dedik? ‘Siyasi kurumsallaşmada hatalar var’ dedik. ‘Ehliyet ve liyakat geriye atıldı’ dedik.
‘Kutuplaşma arttı’ dedik. ‘Kriz yoktur diyerek krizi unutturamazsınız’ dedik. ‘Düşünce özgürlüğü içerisinde herkes fikirlerini açıkça ifade edebilsin’ dedik. ‘FETÖ taktikleriyle kimse kimseye kumpas kurmasın’ dedik. ‘Akrabalar kayırılmasın’ dedik. ‘Mülk bir grubun elinde birikmesin’ dedik.”
Görüldüğü gibi Sayın Davutoğlu’nun partisine söyledikleri bunlar. AK Parti’nin bugün cami cemaatinden dahi oy kaybetmesinin nedenleri de bunlar. Sayın Davutoğlu şöyle devam ediyor:
“Bize ‘bunlar olmuyor’ demediler. Bize ‘hain’ dediler, ‘ihanetle’ tanımladılar söylediklerimizi.”
AK Parti bu sorunları düzeltmek, yeniden ahlaki ve vicdani kriterlere dönmek yerine kurucu ilkeleri hatırlatan dava arkadaşlarını “hainlikle” suçlamayı tercih ediyor.
Peki bu isimlere “hain” suçlaması yapılınca AK Parti tabanının tamamı “bunlar hainmiş” mi diyecek?
Mesela 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün şu sözlerine bakıp muhasebe etmeyecek mi:
“AK Parti’nin kurucu ilkelerinden yolunu çeviren ben miyim? Elimdeki 30 km öteyi gösteren dürbün ile baktığımda gördüğüm engeli, engebeyi işaret ettiğim için suçlanmam haksızlık değilse nedir?” (18 Nisan 2019)
Gelin, AK Parti’de başbakanlık müsteşarlığı ve uzun yıllar bakanlık yapmış, yine AK Parti iktidarının kamu reformu politikalarında imzası olan Prof. Dr. Ömer Dinçer’e kulak verelim:
“AK Parti’de liderlik yapmış Sayın Gül ve Davutoğlu uzaklaştırılınca veya halkın gözünde itibarsızlaştırılınca parti ne kazanacak? Sayın Erdoğan daha mı güçlü olacak? Bütün başarıların tek sahibi Erdoğan’dır onun bu isimlere ihtiyacı yoktur deniliyorsa bu insanlarla uğraşmanın ne anlamı var?” (Bilirken Susmak, Alfa Yay., Sh 109)
Davutoğlu şu soruyu soruyor: 
“Bu hareket için koşturan bizlere ‘hain’ denilirse, bu hareketin dışında olanlar kendilerini nasıl huzurlu hissedebilir?”
Toplumsal ve siyasal kutuplaşmanın geldiği yerin oldukça vahim olduğu ortada. Siyasal bir parti olan AK Parti’ye oy vermeyenin hain olarak yaftalandığı bir süreçten geçtiğimiz ve bu duruma AK Parti tabanının dahi tepki göstereceği aşikar.
Demek ki partinin ömrü tamamlandı. Ancak kaybeden ülkemiz...

27 Ağustos 2019 Salı

KALBİMİZİN ÜZERİNDEKİ DÖRT YOL

KALP, HAK TEALANIN PARMAKLARI ARASINDADIR.DİLEDİĞİ ŞEKİLDE ONU DÖNDÜRÜR. Celal ve Cemal parmakları arasında kul gider gelir. Kalbi bir maksada  ve bir harekete sevk eden Hakk'ın bu lütuf ve kahır parmaklarıdır ve kalbin başının tepesi dört yol ağzıdır ve dört yol orada birleşir ve bu yollar hakkani, Meleki, nefsani ve şeytani olan yollardır. Kalbi Hakkani ve meleki olan yollar lütfu ilahi parmağı ve nefsani-şeytani olan yollardan dahi kahrı ilahi parmağı tahrik eder. Niyazdan başka, tazarrudan başka yol yoktur.

EVLİYANIN VARLIĞI İMTİHANDIR

Bütün peygamberler aynı muameleye düçar kalmışlardır: Vazifeli olarak gönderildiği kavimleri, onları reddetmiş, aşağılamış, eziyet ve cefa etmişlerdir. Çünkü, zahir gözüyle baktıkları vakit, kendileri gibi olan bir kimsenin farklı bir söylem içinde olması, gaybla alakalı irtibatları, vahyedildiğini belirtmesi  o insanları "Benden ne üstünlüğü var?" konumuna getirerek inkara başlamasına neden olmuştur. Daha ileri gidenleri o peygamberden mucizeler istemişler, mucize ise onların sonlarını hazırlamıştır. Çünkü mucizeye rağmen inatlarından iman etmemeleri helaklerine sebeb olmuştur. Bugün de durum aynıdır. Zira halk, peygamber varisi olan evliyaullah'ı kabullenmez, reddeder. Onların kerametlerini"büyücülük, sihir ve gözbağcılığı" olarak telakki ederler ve kalpleri mühürlenmiş duruma düşerler. Peygamberin ve evliyanın varlığı büyük bir imtihandır
İnsanı Kamilin yanında sabır ve sükut edilirse rahmeti çeker. Ancak onlardan nişan ve keramet istenirse bu hastalık nişanıdır. "Ve Kur'an okunduğu zaman onu dinleyin ve sükut edin, merhamet edilmeniz umulur"(Araf 7'204). Ehli şeriat bunu Kur'anı Kerim'in birisi tarafından okunması esnasında yapılacak davranış olarak telakki ederler ancak mana Canlı kur'an olan hazreti İnsan(insanı kamil) konuşurken diye anlamak gereklidir. Enbiya ve evliyaya ikram, hidayete sebeb olur.
İnsanın en büyük yanlışı,evliyayı kendi gibi görmesidir. Allah'la bu adamın nasıl işi olabilir. O da benim gibi yer içer, üzülür, güler der de bir türlü bu tuzaktan kurtulamaz.

NİMET NASIL AFET OLUR

Nimete şükretmemek manevi bir hastalık olup neticede insanı hüsrana uğratır. Nasıl ki hasta olan bir insana en kuvvetli gıdaları yedirseniz hastalığı nedeniyle o nimetler onun zararına sebebiyet verdiği gibi, kalbinde küfranı nimet hastalığı bulunan insanlarda belaya uğrarlar. İktidar sahipleri de aynı neticeye uğrarlar. Hak teala'nın kendilerine bahşettiği iktidar nimetinini şükrünü eda edemeyip, adalet noktasında gösterilen zaafiyet, kamu malını israf etmek, o iktidarın sonunu hazırlar. Yüksekten düşenin daha fazla hasara uğraması gibi, iktidar kaybedildikten sonra başlayacak bir sorgulamada iktidar sahiplerini bekleyen bir sondur. Karınca için derler ki biriktirdiklerini yiyemeden dünyadan göçen bir hayvandır. Gece gündüz çalışır biriktirir ama yiyemeden göçer.
Nefsin hastalıkları izale edilmediği sürece -ki bu temizlenmeyi insanı kamil yapar- maneviyatla alakalı tüm konular ve manevi insanlar senin nefsini rahatsız edeceğinden onlardan rahatsızlık duyarsın. Aslında rahatsız olan nefsindir. Bedenimizdeki hastalığı nasıl suri tabibler bir takım tetkiklerle  (nabız, kan tahlili, MR) bedenin hastalıklarını teşhis ederken Evliyaullah fiil ve sözlerin tabibleridir. Enbiya ve evliyaya vahiy ve ilham olur. Hak Teala'nın vahyi ve ilhamı ile halkaderler ki: Şu fiil senin hastalığına iyi gelir, şu fiiller ise manevi hayatını bitirir.

26 Ağustos 2019 Pazartesi

KİTABINI OKU DA GÖR

Ne yazılmış görmek için
Kitabını oku da gör
Ne kaderdir, acep niçin
Kitabını oku da gör
Etraftaki cümle olan
Haktır tecelli bulan
Ne gerçekmiş, ne yalan
Kitabını oku da gör
Bu yolda sual olmaz
Aynı ile suret bulmaz
Saflar niçin dolmaz
Kitabını oku da gör
Dere tepe düz gider
Kara kışta, yaz gider
Devran ne zaman biter
Kitabını oku da gör
Hakka râm olan aşık
Gizli yok, hep açık
Ne asıl, ne bulaşık
Kitabını oku da gör
26.08.2019
İSKENDERUN

25 Ağustos 2019 Pazar

AK PARTİ'DE ÖMER ARAYIŞI

Ahmet Taşgetiren'in Karar gazetesindeki köşe yazısı:

Ne diyor Tayyip bey?

“-Bize Ömer’ler lazım, diyor. Bu Ömer’leri bulduğumuzda, şu andaki konumumuzdan daha ileri bir konuma geçeceğiz. Hiç endişeniz olmasın.”
Onu dinleyenler ne kadar anladı bu sözü, ya da medyada Ak Parti yorumu yapanlar anladı mı, bilmem. Bu Tayyip Erdoğan’ı besleyen, ya da konuşma metnini yazan kişi-kadronun “Kültür” zemininden doğan bir söz.
Ömer kim?
Hazreti Peygamber’den sonra Müslümanları yöneten Hulefa-i raşidîn’in ikincisi. Sade bir Müslüman olarak da, sonra devlet yöneticisi olarak da kendine has karakter sergileyen sembol bir şahsiyet. Adalet, onun alamet-i fârikası. Devlet başkanı olduğu halde sade bir insan olarak kalması, yaptığı her icraatın hesabını vermeye açık olması, en sert murakabe karşısında “denetlenmeye şükretmesi”, harcadığı her kuruşun halk huzurunda hesabını vermesi ve mesela kendisinden sonra oğlunun halife adayı gösterilmesi karşısında “Bir evden bir kurban yeter”diyerek akraba kayırmacılığına (nepotizm) tarihi şamar vurması…
Elhasıl “Ömer Müslümanlığı” diye bir kişilik kalitesi var.
“Ömer’lere ulaşırsak…” sözü var olanı değil, ulaşılması hedefleneni ifade etmektedir. Demek ki 18 yıl yürüye yürüye “Ömer kalitesini yakalamak” değil, ondan uzaklaşmak söz konuşu oldu.
Ben, islâmî duyarlılıkla yola çıkan siyasetçilerin aslında yüreklerinin bir yerinde “Ömer gibi olma” duygusunu sakladıklarına inanırım. Ama öyle olmak hem kolay değildir hem de olsanız bile “iktidarla iç içe” olarak o insicamı korumak kolay değildir. Malum “iktidar” insanda “kader tayin edici” bir psikoloji oluşturur, o da bunu taşıyacak nitelikte yaratılmayan insanı bozar.
Ak Parti 17 yıldır “Güç kullanıyor.”  Onun için de adalette sorun yaşıyor, toplumla ilişkilerde, rakiplerle ilişkilerde sorun yaşıyor. Kur’an’da “siyasette azmanlaşma”nın sembolü olan kişinin güç zehirlenmesini “Ben sizin en yüce Rabbiniz değil miyim?” diyecek bir noktaya getirdiği anlatılır.
Problemi biliyor Ak Parti.
Bilmemesi mümkün değil, çünkü kendi bünyesinde sorgulamalar ve ayrışmalar yaşıyor, daha da önemlisi halkla ilişkilerde problem yaşıyor. İstanbul’da 9 puan farkla seçim kaybının travmatik bir olay olduğu açıktır.
Aslında ayrışmalar ve kopmalar da biraz serinkanlı bakılabilse, uyarıcı nitelikte hadiselerdir.
Bu tür durumlarda o insanları suçlayacak bir şeyler her zaman bulunabilir: Dersiniz, davayı taşıyamadılar, istediklerine ulaşamadılar, boşta kaldılar vs…
Ama bir de bu insanların “Şunlar yanlış gidiyor” tarzındaki sözlerine bakılabilir. İşte o sözlerin, aslında parti bünyesinde bulunan her seviyedeki insanlar tarafından da dile getirildiği görülecektir.
Mesela “Bize şimdi ders vermeyin, seçimden sonra tevbe ederiz” dediğinizde ortada “tevbe edilecek bir durum” bulunduğunu da söylemiş olmuyor musunuz?
Açık ki Tayyip Erdoğan “Ömer niteliğinden uzaklaştık” demek istiyor. “Kanaat önderleri bulun” diyor. Bu “Kaliteli adamlar bulun” demekten farksız mı? Yani parti bünyesinde bir “kalite sorunu” bulunduğu söylenmiş olmuyor mu?
“Bambaşka bir Ak Parti” dendiğinde de, aslında mevcudu eleştirmiş olmuyor musunuz?
Ama “Yeni parti”yi siz oluşturacaksınız, başkaları da “Burada artık yenilenme mümkün değil, bunu başka yerde yapalım” demeye getiriyor. Anlaşılıyor ki, hangisi daha makul, sorusunun cevabı da halka danışılacak."

AK PARTİ KANAAT ÖNDERLERİNE YÖNELECEKMİŞ(!)

"Ba'de harabül Basra" sözü vardır.Basra şehri harab olduktan sonra yardım için basraya gelsen neye yarar ki!Kırılan kalpler tamir olmaz.İnandırıcı gelmez ve güven vermez.Riya yarışının makbul görüldüğü bir yapıda,Canan-ı Hakiki olan Hakk tarafına koşu yapmayıp Reis güzellemesi altında makam lutfeden zata koşu yapılmakta ise , bunların sayıları binler, milyonlar bile olsa yarım kimse hükmündedir.2053 yahut 2073'ün planlarıyla meşgul olduklarını ifade edenler,önlerine açılmış çukuru yahut dayandıkları duvarın sağlamlığını bilecek  ferasetten uzak , Vaktin süleyman'ını bilmekten yani hakikatül hakayıktan kör olanlardır."Aldatıldık" mazereti artık çocuksu gelmektedir.Hz.Pir Mevlana efendimizin mesnevi-i şerifte tafsilatı açıklanan Sebe şehrinin mahvına sebeb olan üç insana ait vasıf bir toplulukta hakim olursa o kavim yerle yeksan olmaya mahkumdur.
"Trenden inenler,artık trene binemezler" sözü bugün tehdit gibi gözükse de yarın tren uçurumdan aşağı yuvarlandığı zaman,trenden inmiş olanlar şükür secdesi  yapacaktır."Ya rabbi, bizleri iyi ki trenden indirtmişsin.Başlangıçta "inme yahut indirilme" şekli nefislerimize çok ağır gelmişti ama şimdi bunun bir lütuf olduğunu anlıyoruz diyeceklerdir.
Davudoğlu meydan okuyor:"Çözüm süreci içindeki bazı hususları açıklarsam,bazıları insan içine çıkamaz" diyor.Bu laf, görünüşte "Bahçeli" için yorumlansa da nihayetinde Erdoğanın hesabına not edilecek bir sözdür.

EVLİYAULLAHIN GÜNAH EHLİ İLE OLAN MEŞGULİYETİ

Bazı büyüklerin hayat hikayeleri içinde zikredilen anekdotlarda;hazretin içkiye müptela,zinaya mübtela v.s gibi nefsinin zebunu olmuş kişilerle ilgilendiği,onlara yardım ettiği, ikram ettiği,hizmet ettiği vakıalaarına rastlanır.
Bir insan ehli dünya ile meşgul olursa,ehli dünyanın nefsindeki soğukluk,mermerin ısıyı tükettiği gibi, insandaki aşkı ilahiyi tükettiği söylenir.Böyle söylenirken,Evliyanın günah çinde olan insanlarla meşguliyeti ,onlara sıkıntı olmaz mı? diye bir soru akla gelebilir.
Hz.Pir mevlana efendimiz buyurur ki; dünya afakı soğuk içinde donsa güneşe bundan bir tehlike gelir mi? gelmez.Zira Güneş ,hararetin kaynağıdır.Evliyaullah Hakk'ın koruması altındaki emin kimselerdir.Nefis ve nefsanilerin ona bir zararı olamaz.Bizim gibi nakıs insanlar ehli dünya ile birlikte olduğumuz vakit bize zarar verirler.Maneviyatımızı noksanlaştırırlar İman hararetimizi, küfür soğukluğuna çevirirler

24 Ağustos 2019 Cumartesi

DİYANET NASIL FAİZDEN YAKINIR

Bu haftanın cuma namazının vaaz ve hutbesi faiz üzerine idi.Faizi, sadece tefeci vatandaşlar arasında gerçekleşen bir hadise olarak telakki eden vatandaş'ın sorusuna vaaz "Tabiki bankalar" diye cevap verince herkes kendi payına düşeni düşünmeye başladı.Diyanet kendi parasını nerede nasıl,hangi bankada değerlendirdiğini söylemiyor ama mimberden faize karşı olmaktan bahsediyor.Hiç tesiri olur mu?

FARKLI GÜNDE BAYRAM YAPMAK

Diyanet işleri başkanı Hac esnasında bayram yaparken, Türkiye 'de bayram yapılmıyor.En basit bir meselede birlik sağlanamıyor.Bu hadise hiç tartışılmadı.Diyanet işleri Başkanı bu ülkenin din hususundaki tepe otoritesi ise,Arabistanda bayram yapmasını ülkemiz insanına izah etsin.

  • En kolay hususta bile birlik olmasına bazı güçler müsade etmiyorlar.Daha ciddi hususlarda nasıl birlik olacaklar.Tüm dünya müslümanları Hac için orada ise,Türkiye niçin farklı davranıyor hiç düşündünüz mü?ve bu farklılık hiç izah edilmiyor.

BAHÇELİ İLE NEREYE KADAR ?

Ak Parti ile MHP arasında birlik ve beraberlik görüntüleri ve söylemleri söylense bile Aslında derin ayrılıklar var.Şam'da yaşamış bir kör ve kambur bir cüce adamdan bahsedilir.Bloğun önceki yazılarında bu trajik konu görsel olarak geçmişti.Kör olanı kuvvetli uzun boylu idi.cüce olanı ise kambur ve ayakları yok idi.Cüce olanı ,kör olan kişi omuzlarına alır birlikte şam sokaklarını dolaşarak dilenirlerdi.Omuzda taşınan topal gözü gördüğü için kendisini taşıyan kuvvetli a'ma ya yol tarif ederdi.birlikte aynı hayatı paylaşan bu çiftten taşıyan kör vefat edince diğeri üzüntüsünden bir hafta sonra vefat etmiştir.
Birbirlerine hayati derecede muhtaç olan iki parti arasındaki derin krizler su yüzüne çıkmasada ila nihaye zaptedilemeyecektir.Çünkü, eteğindeki taşları hemen dökme meşrepli Bahçeli,Ak Partinin kaybetti önceki haziran seçim günü gecesi,Ak Parti ile koalisyonu reddettiğini seçim günü gecesi saaat 24 de söylemişti.Her ikisininde can çekişmesini seyredenler mevcuttur.Ne kadar önlemeye çalışsa da Ak Parti içinden yeni parti kurulmasına engel olunamayacaktır.Böyle bir parti kurulduğu vakit de gemiyi ilk terkeden bahçeli olacaktır.Buyrun erken seçime diyerek misyonlarını tamamlıyacaklardır.

HİÇBİRİNE GÜVENİLMEZ

Irak'da Türk askserinin başına  çuval geçiren ABD'ye güvenilemeyeceği gibi,Rus'a da asla güvenilmez.Fırsat bulduğunda o da askerimizin başına çuval geçirmek isteyecektir.

23 Ağustos 2019 Cuma

YALANCI ŞEYH İKİ NEVİDİR

Birisi tamamıyla nefsinin sıfatlarına mağlub olmakla beraber, evliyullahın ulum ve marifini , zekası ve dirayeti hasebiyle iyi öğrenmiş olur; ve konuşma kabiliyeti  itibarıyla halka vazıh beyanatta bulunup onları kendi taraflarına celb eder; ve bundan maksadı nefsinin istifadesidir.Bunların halkı başına toplamak için çığırtkanları vardır.Şeyhlerinin kutbul aktab olduğunu ilan ederler.Bunlar sırf suret şeyhleridir.
Diğer sınıf, süluk ve ibadat ile nefislerinin bazı sıfatlarından kurtulmuş olurlar ise de bazı mühim sıfatları bakidir.Tarikatta terakki edip kendilerine tecelliyatı ruhaniyye vaki olur.Bu tecelliyatı ruhaniyyeyi , tecelliyatı rabbaniyye zannedip süluklarının tamam olduğuna hükmederek kendilerini mürşidden müstağni görürler ve halkı irşada kıyam ederler.Bunlar, dahi manevi olan yalancı şeyhlerdir.
Bunlar kendilerinde bulunan enaniyyet nedeniyle bir kamile itaat ve tabi olmak lüzumunu hissetmezler.Bunlar daima kendilerini methedip halka fırsat düştükce kerametlerinden bahs ederek tasarruflarını anlatırlar ve suri kıyafetlere çok önem verirler ahmak kimselerde bunlara aldanıp mürid olurlar.Müritler çoğaldıkça bunlar haz duyarlar.Ahu arslandan nasıl kaçarsa bunlardan kaçmak gerekir.

NEFS DÜŞMANININ KULLANDIĞI DİLLER

nEFSİN YÜZ DİLİ VE HER DİLİNDE YÜZ LÜĞATI VARDIR DERLER.nEFSİN HER SIFATININ AYRI BİR DİLİ VARDIR."hASED" SIFATININ DİLİİLE "KİBİR" SIFATININ DİLİ,"UCUB"SIFATININ DİLİ VE "HIRS" SIFATININ DİLLERİ BAŞKA BAŞKADIRHased dilini kullandığı vakit , senin nimetinin son bulmasını murad ederek zahirde haklı nasihatlar eder.Sen onun nasihatları ile amel edip zarara uğradığın vakit mahzuz olur.Nefis riyada ve hilede kemali fesahat ve belağat ile sözler söyleyerek zahir olur ve zahirde makul gibi görünen ve hakikatta gayrisahih olan bir çok delilleri getirir.Mesela sıfatı kibr ile zahir olacağı vakit "Mütekebbire kibr etmek sadakadır" hadisini delil getirir.Sıfatı ucb ile zahir olacağı vakit kendini över ve kemalatını halka ızhar edip "Rabbinin nimetini haber ver" anlamındaki Duha 93/11 ayetini delil getirir.Sıfatı şehvet hükmünü kaza edeceği vakit "Nefis senin binek hayvanındır, ona rıfk ile muamele et"hadisini delil beyan eder.
Nefis,avamı aldatır ama insanı kamili aldatamaz."Ya Rab senin muhlas olan kulların müstesnadır, onları aldatamam"(Hicr 15/40)ayeti tecellieder.Nefis kendisinin riyalarına ve hilelerine vakıf olan şahı hakikatın yolunu vuramaz.

MÜRŞİDE TABİ OLMANIN SIRRI

Nefs, kişinin bir mürşide tabi olduğunu gördüğü vakit  irade cihetinden seninle beraber mürşidin gösterdiği yolda yürümeğe ram olur ve muhalefetten vazgeçerek itaat eder.
Hz.Pir Mevlana efendimiz Mesnevi'de Şeyh'i yılanın gözünü kör eden zümrüt'e benzetir.Mürşidi gören nefis yılanının gözü mürşidin nurundan gözleri kör olur.Akıl, ancak mürşid sana yar ve dost olursa nefis köpeğine galebe gelir.Evliyanın huzurunda kalbe iğva atmak suretiyle vazife yapan nefsin dili kısalır.Yani çok alim ve arif geçinen nefis,mürşit huzurunda ne kadar cahil olduğunu anlar.

MÜCEDDİD NEYİ DEĞİŞTİRECEK

Değişime ihtiyacımız olduğunu herkes hissediyor.Ne şekilde  olacak bu?Siyaseten dersek Ak Parti'nin iktidarda olduğu 18 yıl gibi iktidara geçecek yeni bir siyasi parti vasıtasıyla olacak dersek, sonları öncekiler gibi olacağından şüphe etmemek gerek."Biz yaparız,biz yaptık"naraları devam ettiği sürece birbirimizden farkımızın olmadığı gözlemlenecektir.
Yine, Müslümanlar olarak Aziz İslâm’ı çok kötü temsil ve tebliğ etmekteyiz.“Bir hakikati yok etmek istiyorsan, ona iyi saldırma, onu kötü savun!” kelâm-ı kibarı manidardır.
 Kadı İbn Tayyib’in şu güzel sözünü  hep birlikte iyice düşünelim: 
“İlim üç karıştır. Birinci karışını öğrenenler kibirli olurlar. İkinci karışını öğrenenler mütevazı olurlar. Üçüncü karışını öğrenenler ise aslında bir şey bilmediklerini öğrenmiş olurlar.”
Yazık ki, ekranlarda ve sosyal medyada çokça arz-ı endam eden bazı “bir karışlık” sözde ilim ehlinin hakikati kendi kanaatlerinden ibaret gören ve İslâm’ı sadece kendilerinin temsil ettiklerini iddia eden ifrat ve tefrit söylemleri Müslümanları birbirine düşürdüğü gibi Aziz İslâm’ın itibarını da zedeliyor…
Geçen ay ülkemizi ziyaret eden ve küresel emperyalizme karşı dik duruşu ile tanınan Malezya’nın efsanevi lideri Mahathir Muhammed İslâm Konferansı Örgütü’nün 10. Zirvesi’nde (2003) şöyle demiş: 
“Tek bir ümmet olmak yerine sayısız mezhebe ve tarikata bölündük. Her biri ümmetin, Müslüman cemaatinin bir parçası olduğunu kabul etmek yerine İslâmiyet’i asıl kendisinin temsil ettiğini iddia ediyor. Karşıtlarımızın ve düşmanlarımızın kimin gerçek İslâmiyet’i temsil ettiğini, kimin hangi mezhebe üye olduğunu önemsemediğini göremiyoruz. Onlar için biz sadece Müslümanız, yani terörizmi teşvik ettiğini söyledikleri bir dinin ve Peygamberin takipçileri, can düşmanlarıyız. İster Sünni, ister Şii, Vehhabi ya da her ne olursak olalım bize saldıracak, insanlarımızı yok edecek, yurtlarımızı işgal edecek, hükümetlerimizi devirecekler. Biz de birbirimize saldırıp birbirimizi zayıflatarak, bazen de diğer Müslümanlara saldırmalarına yataklık ederek onlara yardım ediyoruz ve suç ortakları oluyoruz…” (Mahathir Muhammed’in Hatıraları, Kaknüs Yayınları)
2003’ten 2019’a değişen bir şey yok maalesef. Kendimizi, hizbimizi İslâm’ın asıl temsilcisi olarak görme hastalığından kurtulup asil İslâm ümmetinin üyeleri/parçaları olduğumuzu onurla ifade edecek bir duyarlığa sahip olmadan derlenip toparlanamayız ve yeniden tarihin öznesi konumuna gelemeyiz.
Bilelim ki, İslâm düşmanları, biz Müslümanların parçalanmışlığından besleniyor, güç devşiriyorlar. 
Bu noktada aynı Hak Kitab’a iman eden aynı Din’in (İslâm’ın) müntesipleri olarak parçalanma sebeplerimize ilişkin şu ilahi uyarıları çok dikkatle okuyup anlamalıyız:
“İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere Kitapları hak olarak indirdi. Ancak kitap verilenler, kendilerine apaçık âyetler geldikten sonra sırf aralarındaki bağy (ihtiras, kıskançlık) yüzünden anlaşmazlığa düştüler…” (Bakara 2/213)
 “Zira kuşkusuz Allah, Kitabı hak(ikatin/gerçeğin ta kendisi) olarak indirdi; Kitap’ta ihtilâf edenler ise şüphesiz haktan/hakikatten uzak bir ayrılık/anlaşmazlık içinde bocalamaktadırlar.” (Hâkka 69/51)
Anlıyoruz ki, kendilerine Kitap verilenler, sırf aralarındaki bağy yani kıskançlık ve hırsları yüzünden Kitap’ta anlaşmazlığa düştüler ve giderek hem hakikatten hem de birbirlerinden ayrılıp uzaklaştılar. 
Dinlerini parçalayan ve grup grup ayrılanlardan olmayınız! Her hizip/grup, kendilerinde olanla övünmektedir.” (Rûm 30/32)
İşlerini aralarında parçaladılar da her hizip/grup elinde olanla övünmektedir.” (Mü’minûn 23/53)
Kitap’ta ayrılık Din’de ayrılığa, o da işlerde ayrılığa dönüştü; nihayet her biri kendilerini hakkın ve hakikatin yegâne temsilcileri olarak gören ve kendi liderleri, fikirleri, işleri ile övünen hizipler oluştu.
Allah ve Rasul’üne (Kitap ve Sünnet’e) itaat etmeyip nizalaşmak ise rüzgârımızı/gücümüzü bitirdi:
Allah’a ve Rasûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz/aptallaşırsınız ve rüzgârınız (gücünüz/devletiniz) gider. Sabredin; çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal 8/46)
Üçbuçuk milyon Siyonist Yahudi elinde oyuncak olan islam dünyasının değişimi bildik usullerle artık gerçekleşmeyecek.Dinde yenilenme yapacak olan sahibül Zaman, belki işin başında  dindar olduğunu iddia edenlerle mücadele edecektir.Beyaz kağıt üstüne üst üste yazı yazdıkça kağıdın siyahlaştığı,artık yeni bir yazıyı anlamanın mümkün olamayacağı gerçeğinden hareketle ,sahibül zamanı kabullenecek kimselerin Hakk'ın kalplerini döndüreceği yeni nesil olacağı muhtemeldir. Peygamberlik gelmeden önce de asla pisliğe,küfre bulaşmamış birisi gibi Hak teala, peygamber varisi gönderip,birden bire ortaya çıkartıp maddi ve manevi güç sahibi kılıp dünyaya meydan okuyan böyle bir zatı 2023  de bulmak ve tabi olmak dileğiyle..

MAL HELAKTAN KURTARAMAZ

"TEBBET YEDA" suresinde Ebu Leheb'in malı ve kazandıkları kendisini helaktan kurtaramadığını beyan etmektedir.Paraya ve bir takım kuvvetlere sahip olmak sebeblere hakimiyet gibi görünsede bunlar sonucu değiştirmez.Tüm devlet imkanları,para,güç,medya iktidarın elinde olmasına rağmen İstanbul seçimlerinin sonucunu değişteremediler.Halbuki bundan önce devlet imkanlarının kullanılması,seçim yardımları,medya gücüne sahip olmak gibi sebebler,seçimin kazanılmasında etkindi diye düşünülmekte idi.Sonuç gösterdi ki zahiri sebeblerin üzerinde de sebeb vardır ve nihayetinde bu sebeb galip gelir.Zahiri sebeblerin artık işe yaramadığını kişi anlar ancak o zaman çok geç olur.Pişmanlık faide vermez.

ZAHMETSİZ RIZIK

Cesedimiz,nefis ve ruh isimli iki biniciye hizmet veren bir binittir.Nefis denilen şehevi istek ve arzular onu yedirir içirir azgınlaştırır kuvvetlendirir ve istekleri doğrultusunda kullanır.Ruh ise bu biniti ,zayıflatır,öldürmez.Nefis, binitin zayıflatılmasına asla rıza göstermez çünkü cesed kuvvetlenince nefis onunla istediği şeyleri yapabilir.
Aklı selimin Hak'dan istediği zahmetsiz rızık vardır.O rızık ruhların gıdası olan ulum-i ledüniyye ve nebinin erzakı olan aşkı ilahi şarabıdır.Bu zahmetsiz rızka ulaşmak ancak,nefis öküzünü öldürmekle mümkün olur.Öküz tamamen ölmez ancak, kıpırdıyamayacak derecede olursa ona "ölmüş" denilebilir.
Kitaplara yazılmış olan ulumu ledünniye ve maarifi ilahiyye rızkı manevisinin , kitap satırlarından tahsili zahmetli ve kitapta yazılan miktarda olur.Sen o rızkı manevinin zahmetsizini ve hesapsızını iste  ki mazharı aklı küll olan Cebrail cenneti zattan sana elma gibi yusyuvarlak ve latif olan sırrı vahdet ilmini getirsin.Cebrail, gaybde olan gizli manaları bu suret alemine getirir ve tebliğ ve ilhamla açığa çıkartır.Her fgerdin kalbine alemi gaybdan nazil olan maaniyi latifeyi söz söyleme kuvveti vasıtasıyla harf ve sesile ifade etmek ve batınından haber verip ızhar etmesi vücuhi Cibril'den bir vechin tesiriyle olur.
Bazende cennet sahibinden,araya kitap mütalası ve Cibril tavassutu girmeden direkt Hakk'dan maarifi ulumiyye zevki gelsin.Bu durumda sen pınar kesilirsin.Diğer durumda su ihtiyacını dışarıdan karşılayan biri gibisinHikmet kalbinden kaynamayan kimseler , önceki evliyaullahın eserlerinden su ihtiyaçlarını giderirler.Kitaptan vareste olanlar ancak kalblerinde hikmeti ilahiyye menbaaları kaynayan evliya-ı kiramdır.

22 Ağustos 2019 Perşembe

DİLİPAK'IN SÖYLEMİNDKİ EKSİK NE?

Abdurrahman Dilipak,gazetedeki köşesinde "Derin devlet"lealakalı görüşlerini yazmış.Bu yazı hakkatları barındırmakta ancak eksik kalmaktadır:
Hakikatı taşıyan cümleleri:
Kayıt dışı devlet”, “kayıt dışı siyaset”in suç ortağıdır. Ying - Yang gibi birbirlerini üretir ve tamamlarlar. “Derin devlet” dedikleri budur. Bu illegal bir suç örgütüdür. Nasıl hukuka uygun olmayan yasa suç aleti ise, adil olmayan devlet suç örgütüdür. Adil devlet bir ihsan ve saadet vesilesi olduğu gibi, adalet, ehliyet ve liyakat, istişare ve şuradan uzaklaşan devlet baş belasıdır.
Adaletten uzaklaşan devlette siyaset ve bürokrasi mafyalaşır. Rüşvet, torpil alenileşmeye başlarsa, devlet zulüm bataklığına saplanır.
...
Ve bir gün, acı gerçeklerle karşı karşıya kaldığınızda artık çok geç olmuştur.Bakın bir işe haram para, rüşvet, emeksiz sermaye karışmışsa bu işlerin bereketi olmaz. Kayıt dışı siyaset ve sermaye yalanı beraberinde getirir. Yalan ise diğer günahları davet eder. Yalan, para cüzdanda durduğu gibi durmaz. 
Aman dikkat! Aman ha, dünya ve ahiretinizi ucuz bir dünya menfaati karşılığında feda etmeyin. Haksız elde edilen servet, makam, şöhret yakıcı bir ateş gibidir, felaket getirir, saadet sağlamaz. Bunlar dua ile istenen belaya dönüşür. "
Bu güzel tespitin sonucundaki müşahhasları ifade etmek sizce eksik kalmamış mı? 

21 Ağustos 2019 Çarşamba

NAT'İ MEVLANA

Mustafa Itri'nin rast makamında bestelediği  nat-i Mevlana'nın güftesinin Ulu arif Çelebi'ye ait olduğu belirtilmiştir.Diğer bir takım kaynaklar ise Na't, Ya Hazreti Mevlana Hak dost" diye başlar.Ondan sonraki sözler Hz.Mevlana'ya aittir de demişlerdir.
YA HEZRET-İ MEVLANAA HAK DOOST!
YA HABİBALLAH RASUL-İ HALİK-I YEKTA TÜYİ
BER GÜZİNİ ZÜL CELAL-İ PAK Bİ HEMTA TÜYİ
(Ey Allah'ın sevgilisi ! Sensin biricik Yaratanın (biricik)Peygamberi
Celal ve azamet sahibi Rabbin  seçip te yarattığı ve tertemiz kıldığı, bir benzeri olmayan da sensin)
NAZENİN-İ HAZRET-İ HAKK,SADR-I BEDR-İ KAİNAT
NUR-İ ÇEŞM-İ ENBİYA,ÇEŞM-İ ÇERAĞ-I MA TÜYİ
(Cenabı Hakk'ın nazlısı , kainatın kalbisin
Nebilerin göz nuru , bizim göz bebeğimizsin)
DER ŞEB-İ MİRAC-I BUDE CEBRAİL ENDER RİKAAB
PA NİHADE BER SERİN Ü KÜMBET-İ HADRA TÜYİ
(Mirac gecesi Cibril , senin bineğinin özengisini tutmuştu.
Sen de onun sırtına ayak basıp öyle binmiştin.Kainatın kendisi sensin

YA RASULALLAH TÜDANİ ÜMMET ANED ACİZEND
REHNÜMA-YI ACİZANİ Bİ SER Ü Bİ PA TÜYİ

Ey Allah'ın Resulü biliyorsun ki , senin ümmetlerin zavallı ve acizdirler
Acizlere yol gösteren , dolu dizgin imdada koşan sensin)

SERV-İ BOSTAN-I RİSALET NEVBAHAR-İ MARİFET
GÜLBÜN-İ BAĞ-I ŞERİAT BÜLBÜL-İ BALA TÜYİ
(Risalet bahçesinin ulu servisi, marifet ikliminin ilkbaharısın
Şeriat bağının gül fidanı ve anaç bülbülü sensin

ŞEMS-İ TEBRİZ Kİ DARED NAT-İ PEYGAMBER Zİ BER
MUSTAFA VÜ MÜCTEBA AN SEYYİD-İ ALA TÜYİ
(Tebrizli Şems ki ,Hazreti peygamberin natını(güzel hasletlerini) ezberlemiştir.
Mustafa ve Mücteba(seçkin),O en yüce efendi yine sensin)

YA TABİB-EL KULUB, YA VELİYYALLAH, ALLAH DOST, DOST

İNGİLİZ ATASÖZÜ

"EN İYİ OYUN, EN İYİ OYUNCULARLA DEĞİL, EN İYİ KURALLARLA OYNANAN OYUNDUR"
bu sözden kurallar ve disiplin vazgeçilmez bir unsurdur.
Hak Teala yarattığı her şeyi varlık sebebi olan değişmez kurallarla yaratmıştır, her varlığı ayrı bir sebeb şartına bağlamıştır.Kehf suresi 16/84 ayeti:"Doğrusu biz onu yeryüzüne yerleştirmiş, her şeyin sebebini de ona öğretmiştik".Hak Teala, yarattıklarını,sebebler ve kurallar kanalıyla varlık alemine akıtmıştır.
Meydana gelişin de , yok oluşun da kendine özgü kuralları vardır.Kurallar zincirindeki bir eksiklik hayatın sona ermesi demektir.

NAZ-NİYAZ

Tanrı ile senli benli olmak, ona cilve yapıp , başkaları tarafından yapıldığı ve söylenildiği zaman suç sayılabilecek söz ve davranışlarda bulunmak.Çocuğun annesin yaptığı şımarıklığı andıran samimi fakat ölçüyü aşan davranışlar içinde olmak.Bir naz hali , bir de niyaz hali vardır.Kula yakışan niyaz hali olup naz hali her babayiğidin karı değildir.Milli şairimiz Mehmet Akif Çanakkale harbinde ülkenin perişan halini bildiren şiirinde Hak teala'ya naz yapmaktadır:
"Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı
Mahşerde mi biçarelerin yoksa felahı
Nur istiyoruz sen bize yangın veriyorsun
"Yandık" diyoruz , boğmaya kan gnderiyorsun!
Ermezse eğer bir ezeli nefha yakında
Ya Rabb o cehennemle bu tufan arasında..
Yetmez mi musab olduğumuz bunca devahi
Ağzım kurusun yok musun ey adli ilahi"(Safahat 4.baskı 1955 s.217-218)
(Musab olduğumuz:hedefi haline geldiğimiz.
Devahi:Afetler,belalar)
Naz, zevkli bir sakızdır, ama erbabı olan da çiğnese, az çiğnemek gerek

DOKUNULMAZLIK SUÇ İŞLEME HÜRRİYETİ DEĞİLDİR

HDP milletvekillerinden ikisi Mardin milletvekili Ebru Günay,Diyarbakır milletvekili Garo Paylan Arjantin'e giderek  Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ,Sultan 2.Abdülhamit'e benzeterek azınlıklara yapılan zulümden bahsederek Erdoğan'ın da bu padişahın izinde zulüm yaptığını ifade etmekteler.
Dokunulmazlık Devleti aşağılamak,küçük düşürmek ,istediğini söylemek hakkını vermemelidir.Hükümeti aşağılayanların gayesi sadece Erdoğan değildir.Onun şahsının ötesinde birlik ve beraberliğimiz,inancımız aşağılanmaktadır.Bu bir suç olup karşılıksız kalmamalıdır.Eleştiri hürriyetini aşan açıklamaları kim yaparsa yapsın yargı önüne çıkmalıdır.Çünkü bu gemide birlikte yaşamaktayız.Kaptanı değiştirmek için geminin delinmesi umuma zarardır.Yasal yollardan yapılacak bir mücadele, bireyin değişim ifadesi olup,bireyler değişirse Hak Teala'da idarecileri değiştirir.İdareciyi Hakk, tabanın isteğine göre belirler.Bu bir fizik kuralı gibidir.
Dokunulmazlık gözden geçirilmelidir.milletin parasıyla millete sövülmesine izin verilmemelidir.Sadece dokunulmazlıkları olanları yargılayan bir birim kurulmalıdır.

20 Ağustos 2019 Salı

ÇELEBİ HÜSAMEDDİN HAZRETLERİ

Mesnevi-i Şerifin yazılmasına vesile olan Hüsamettin Çelebi hazretleri aslen Urumiyeli kürttür.Soy kötüğü ümmi bir veli olan Ebul Vefayı Kürdi'ye dayanır.Ebul Vefa, gönülgözü açık bir veli idi.Onu sınamak için Bağdat'a gelen Arap heyetine vaaz etmesini isterler.Arapça bilmeyen Ebul vefa , bu isteği kabul eder ve gelen heyete fasih bir arapça ile hikmet dolu sohbet sunar:"EMSEYTÜ KÜRDİYYEN ,ASBAHTÜ ARABİYYEN"Kürt olarak yattım ,Arap olarak kalktım"DER
hAZRETİ mEVLANA hANEFİ MEZHEBİNDEN İDİ.çELEBİ hÜSAMETTİN HAZRETLERİ şAFİ MEZHEBİNDEN İDİ.BİR KAÇ DEFA hANEFİ OLMAK İSTEĞİNİ hZ.Mevlana'ya İLETSE DE mEVLANA BUNA İZİN VERMEDİ.mEVLANA, MEZHEPLERLE , TARİKATLARLA BAĞLANMAYAN, KAYDA GİRMEYEN,ÖZGÜR BİR GÖNÜLDÜ

HAZRETİ FATIMA'NIN ÜÇ ŞİİRİ

"Cennet hatunlarının hanımefendisi " Hazret-i Fatıma annemiz,Efendimiz vefat edince şu şiiri söylemiştir:
Ey Rabbin davetine uyup da koşan babam(Ya ebetahü ecabe Rabben deahü)
Ey Firdevs cennetine uçupta konan babam(Ya ebatahu min cennetil Ferdevsi mevahu)
Ey bizim yasımızı Cibril'e sunan babam(Ya ebetahü ila Cibril'e nen'ahu)
Efendimiz Kabre konulurken:
Ufuklar karardı, o güneş söndü,
Öğle ve ikindi geceye döndü.
Yas tutsun kara yer durmasın yansın
Dövsün de bağrını hemen ağlasın
Ağlasın cihanın şarkı ve garbı
Ağlasın tüm Mudar, Yemen ağlasın
Ağlasın tepeler, dağlar ağlasın
Kara donlu Kabe kara bağlasın
Sen ey Peygamber, ey mübarek nur
Cemalin nuruyla zulmet yok olur
Kuranı sana indiren rahman
 Rahmeti üstüne yağdırsın her an.
Kabir ziyareti esnasında:
"Muhammed toprağın bir kez koklayan
Başka kokulara rağbet mi eder?
Üzerime yağan bunca musibet
Gündüzlere yağsa geceye döner

Seni kaybettik biz ; o günden beri
Suya hasret , çorak toprağa döndük
Sen kayboldun vahy kesildi birden
Sararmış da solmuş yaprağa döndük

Keşke ölüm önce bize gelseydi
Şu tümsek, araya hiç girmeseydi"

DERGAH NÜKTELERİ

Mevlevi dergahlarındaki dedelere "niyaz" adı altında hediyeler takdim edilir.Dede asla bir şey istemez,verilirse de reddetmezdi.Hobcuzade Şakir Efendi hoca bu durum için:"La Taleme ve la radde"(İstemek de yok, reddetmek de yok).Karagümrük Cerrahi Tekkesi şeyhlerinden Safer efendi de, bir zatın şu sözünü nakletmiştir:"Verirlerse de almazsam elim kurusun, vermezler de istersem dilim kurusun"

ÇİLE ÇIKARTMAK

Çile, nefsin isteklerine karşın gönlün direnmesidir.nefsin isteklerini kırıp yerine getirmeyip, nefsi, gönlün emrine amade kılmanın temrini, bu şekilde nefsi terbiye ve tezkiye etmenin adıdır.Çile mahrumiyettir.nefis eşeğinin yemini kesmek, yularını kısmak, onu anıramaz hale getirmektir..Çile nefis köpefine kemik vermemek, onun kuyruk sallanmasına mani olmaktır.Çile, arzu ateşine odun atmamak, küllenmiş ateşi eşelememektir.
Gözü gönlü cezbeden, albenisi çok, dünya zevklerini ve ziynetlerini elinin tersi ile itabilen kişi , çilesini tamamlamış  ve daima çile haline gelmiş kamil bir kişidir.Nefis ve şeytan o kişiyi iğfal edemez.
Tahirül Mevlevi ,Çile için şöyle der:"Mevlevi çilesinden maksat, bin bir gün hizmet ederek hücreyeçıkıp oturmak değilbelki zahmetli işler ile benliği yok etmektir"
Çile çıkartmak peygamberler, erenler mesleğidir.Peygamber Efendimiz (sav), kendisine peygamberlik gelmeden önce yanına azığını alır,Nur dağındaki meşhur mağaraya gider, günlerce orada zikirle Rabbini anardı.Efendimiz (sav) bir Ramazan hariç olmak üzere , bütün Ramazan aylarında Medine-i Münevverede Mescidi Nebeviyyede , Ramazan'ın son on günü camide yatıp kalkmış ve itikafta bulunmuştur.Bütün peygamberler çobanlık yaptıkları gibi , bütün veliler de çileye soyunmuşlar, bir şekilde çilelerini tamamlamışlardır.

SUFİ GELENEĞİ "ERBAİN ÇIKARTMAK"

Kur'an da (Araf 7/142) "(Bana ibadet etmesi ve vahye hazır hale gelmesi için) Musa'ya otuz gece va'de verdik ve ona on gece daha ilave ettik;Böylece Rabbinin tayin ettiği vakit, kırk geceyi buldu" buyrulur.Hz.Musa peygamber,Rabbi ile Tur dağındaki mükafatından önce , dağda kırk gün oruç ve ibadetle meşgul olmuş, nefsini dünyevi heveslerden arındırmış ve vahye mazhar kılınmıştır.Zamanla bu hadise sufilerce örnek alınmış , manevi feyizlere ve ilhamı ilahiyyeye mazhar olmak için kırk gün çile çekmek,sufilerin geleneği haline gelmiştir.Buna "erbain çıkartmak" da denir.
Mevlevi yolundaki Binbir günlük çile,Hz.Mevlana Efendimizin hayatı boyunca 25 erbain'e denk gelen gün sayısıdır.

AMERİKADA DEMOKRASİ VAR MI?

Seçim sandıklarına katılım oranına baktığınızda bu soruya cevap verebilirsiniz.ABD vatandaşlarının %50 si seçime katılmaz.Katılanların yarısından bir fazlası ki %25 'e denk gelen bir sayı %100 'e hükmeder.Katılım oranının düşüklüğü,demokrasinin olmadığının göstergesidir

DİLİPAK'IN YORUMU

Yunus’un dediği gibi “Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim.” Halk değişim istiyor, ben de bu talebin “haklı sebepler”e dayandığını düşünüyorum. Vekalet veren siyasilerin veli-i nimetidir. Siyasilerin bu sese kulak vermesi gerekir. Bu yerine göre kul hakkına da girer. Öte yandan; esasen ben halkla yönetim arasında “U borusu” gibi bir ilişki olduğunu düşünürüm. Biz kendimizi değiştirmeden, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir. Herkes baştakilerin değişmesini istiyor ama asıl değişmesi gereken biziz biz! Öte yandan; kötü olanların iyi olmayacağı, iyi olanların kötü olmayacağının garantisi var mı? Veya gelen gideni aratırsa! O da var. Ben doğru bulduğum şeyleri, Allah rızası için tekrarlayıp duracağım. Birileri de belki de ve inşallah onlar da Allah’ın rızasını gözeterek bunu yapmamakta direnecek. Ve sonuçta tartışıp durduğumuz şeylerin hakikati bir gün önümüze koyacak. İnşallah o gün, niyetlerimiz ve akli deliller, usuli hassasiyetlerimiz sebebi ile affedilenlerden oluruz. Değilse vay halimize! Allah inat edenler ve kibirlenenleri affetmez! O zaman “herkes kendi yoluna”.. Bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var. Tek gerçek şu: İmtihan oluyoruz. Bu hercümerç içinde, yapıp yapmadıklarımız, ya da söyleyip söylemediklerimizle, ya kendi cennetimize sırtımızda tuğla taşıyor ya da kendi cehennemimize sırtımızda odun taşıyoruz. Yüzümü O’na döndüm. O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olmaktır niyazım. Hakkı Hak, batılı batıl göstermesi ve Hakta toplanmayı nasib etmesidir duam. O, bizi “sabredenlerden, şükredenlerde, direnenlerden bulsun diye” selâm ve dua ile.(Abdurrahman Dilipak)
Hakikatları ifade ediyor.Ancak,tasavvuf ve tarikatı reddettiği için elinde mum bekliyor.yol yürümüyor.Şeriattan hakikata yürüyüş tarikat yoludur.Bu yol yürünmezse olduğun yere mıhlanır kalırsın.Bugünün muktedirleri yola çıktıklarında Dilipak'da onlarla birlikte idi.Ancak nefisleri cezbeden şeye ulaşanlar,ulaşamayanlardan ayrıldı.Onların arkasından vah etmede.Eğer o nimetlere ulaşıp imtihana tabi olsa idi kimbilir nerede olacaktı.Bu tehlike herkes için geçerlidir.Hak Teala'nın korudukları müstesna.

19 Ağustos 2019 Pazartesi

ŞERİAT-TARİKAT-HAKİKAT-MARİFET

Şeriat , dinin amel ile ilgili ahkamı ve zahiri kısmıdır.Hakikat, dinin içi, özü ve gerçeğidir.Tarikat, şeriattan hakikata giden ve götüren yoldur.Marifet ise dinin sırları ve mahiyetidir.Marifet, hakikata ulaşıldıktan sonra hal olup tecelli eden esrarı ilahiyyenin yaşanması ve sırlrın saklanması edebine de riayettir.
Hz.Mevlana , şeriatı muma, tarikatı mumla yol almaya, hakikatı varılacak yere ve maksada ulaşmaya benzetir.Marifet ise , maksada ulaşıldıktan sonraki dini yaşantının muhafazası ve gereğinin yerine getirilmesidir.

"SANA GELSİNLER"BUYRULMASI


  • Hac suresi 22/27 ayetinde:"İnsanlar arasında haccı ilan et ki ,gerek yaya olarak, gerekse yorgun argın, nice uzak yollardan devler üzerinde sana gelsinler"buyurulmuştur.Yüce tanrı"Kabe'ye gelsinler" buyurmuyor da "Sana gelsinler" buyuruyor.Çünkü Kabe de insan içindir, insan kainatın tacı, amacı ve merkezidir.Meleklerin bile kendisine secde ile emrolunduğu en yüce varlık İNSAN dır.Bu yücelik, Allah'ın ruhunu taşımasından kaynaklanmaktadır.

SEMA ESNASINDA DÖNMEK

SEMA' aslında Kabe etrafındaki tavaftan alınmış bir harekettir.Kabe, dinin kalbi mesabesindedir.Hacılar kalb makamında olan Ka'be etrafında dönerek günahlarından arınırlar.Sema eden derviş de kendi kalbinin etrafında dönerek kötü duygulardan arınır.Çünkü dönen cisim , kendinden olmayan şeyleri dışarı fırlatır atar.Bunun anlamı da Ka'beye küffarı , kalbe küfrü sokmayacaksın , girmişse de atacaksın demektir.
Mevleviliğin sembol zikri Sema'da da maksat ve niyet,ruhen yükselmek,Allah'a giden yolda mesafe almaktır.Hz.Mevlana efendimiz sema' hakkında şöyle buyurur:
"Dervişler vecde kapılırlar da ,Tanrı'yı özleyişleri artsın , ahirete inanış sevgileri çoğalsın , gönüllerinden dünya sevgileri dağılsın, dünyaya gönülleri yabancı olsun diye sema ederler.Kerametleri aleme yayılmış , güneşten daha fazla tanınmış olan ,ululukları mimberlerde söylenen ulu şeyhlere uyarlar.Sema' törenini onlar koymuşlardır. peygamberlerin mirasçıları onlardır.Miras bilgisi de onlarındır, anlayış seziş bilgisi de onların.Nitekim Mustafa (sav) buyurmuştur:"Bildiğini tutana , Tanrı anlayış seziş bilgisi de bağışlar.Kime de bu bilgiyi bağışlarsa o, erenlerin cinsine katılır gider..",".hatta benimle duyar, benimle görür sırrına erer bu kişiler"

18 Ağustos 2019 Pazar

GAZAP VE ŞEHVET ATEŞİ

Gazap ateşi,Enbiya ve evliyada mahmud  ve makbul,nefsani kimselerde mezmum ve merdud olur.Enbiya ve evliyada olan gazabı Hakkani tesbit-i hak ve ibtal-i batıl içindir.Nefsani insanlardaki gazab ise tesbit-i batıl,ibtal-i hak için olur.Efendimiz (sav) hadiste buyurmuştur:"Muhakkak gazap beni haktan ihrac etmez".
Nefsin gazab ve şehvet ateşi etrafına bir çok kıvılcımlar saçarken der ki:Beni görün, ben ateş ehlindenim".Ateşin cüzü olan onun aslına (cehenneme)gider.

UTANMA VE HAYA ARSLANDA,ARSLAN TABİATLI DA OLUR

Arslanlar asla, komşusu olan diğe rarslanların tuttukları avlara tamahedip onu yemez.Haya veiman arzslan meşrebimde olan insan içindir.Köpek tab7ında olan insan içindeğildir.Nefsi emmaresinin hükmü altında zebun olan kimselerde utunma ve haya ve adalet beklemek abes olur.ve bunların imandan nasibleri olmadığına hadisi nebevi şahiddir."Haya ve iman birbirlerinden ayrılmaz iki karindir.biri kalktığı vakit diğeri de kalkar.
İhale alan kişilerden %20 komisyon alanda ne haya ne de iman vardır.Asla arslan meşrepli olamaz.Dünya cifesi için bir araya gelmiş güruhturlar.güç kaybedildiğinde ilk fırsatta birbirlerini parçalama gayretinde olurlar.Sünnetullah bu şekildedir.

PENCERESİZ EVLER

İnsan bedeni bir binadır.Binalara aydınlık dışarıya açılan pencereler vasıtasıyla temin edilir.Penceresi olmayan ev, karanlık ve mahzendir.cehennem gibi insanı sıkar.İnsan bedenindeki pencere kalptir.Bu kalp,ilahi güneşe dönüp Hakk'dan nur alabiliyorsa pencere vazifesini görür.aks i halde pencere iptal edilmiştir.Efendimiz (sav)'in hadisi şerifinde belirttiği gibi "Bana dünyadan üç şey sevdirildi.Kadın,güzel koku,gözümün nuru namaz".Namaz,bir münacaat olup Hakk Teala huzurunda O'nunla konuşmak olup,o vasıta ile Hakk müşahede edilirse göz hakikatı görmüş olur.ve Namaz kalbi pencereye çevirmiş olur
Penceresiz olan ev cehennemdir.Ey kul, dinin aslı pencere yapmaktır..Alemi kesafetten, alemi letafete , kalb penceresini açmaktır.Namaz ve oruç gibi ibadetten maksud olan  da ancak budur.

Aşık Ereni - Kudret Kandilinde Bir Ziyâ İken


16 Ağustos 2019 Cuma

EDEBİN GEREKLERİ

Şeyhinde kendince bir yanlış gören derviş "Hikmetini anlıyamadığım bir şey olması mümkündür" diyerek beklemeye geçmelidir.Aksi bir davranış bozukluğuna girmemelidir.Derviş vefasız ve edepsiz olmamalıdır.
Bir salik, mürşidini kendi terazisi ile tartmaya ve onu tenkit etmeye kalkmamalıdır.Bu tür davranışlar bir engeldir.dervişin ilerlemesini engeller.Elde ettiği manevi kazançları bitirir.
Bir derviş, önce iyice araştırıp soruşturmadan , gönlünü şeyhine isinmadan şeyhden el almamalıdır.Alınca da aldığı eli bir daha bırakmamalıdır.

SIDKI BABA

Dostun visalinde nar'a düş oldum.
On dört yıl dolandım Pervanelikte
     SIDKÎ ismim buldum divanelikte.
     Sundular aşk meyin mestanelikte.
Kırkların ceminde dar'a düş oldum.
SIDKI'yam çok şükür didara erdim.
      Aşkın pazarında hak yola girdim.
     Gerçek ariflere çok meta verdim.
  Şimdi Hacıbektaş Pire düş oldum.
  Er ceminde agah oldum bu sırra.
Yüküm cevahirdir çözmem her yere.
On dört sene hizmet ettim bir pire.
Bu SIDKI mahlasın kazandım yeter
(zÜLFÜ KAKÜLLERİN ilahisinin yazarı)

MESNEV-İ ŞERİF NEDİR?

Din, iman,ibadet ve ahiret konuları üzerine kurulmuştur.İman aşkın öbür adıdır.Mesnevi,bu aşkın kitabıdır;ilahi aşkın ibadet, fikir ve zikir halinde hayat bulmasının hikayesidir.
Mesnevi,kur'an yetleriyle, peygamber hadisleriyle, din ulularının sözleriyle ve ibretli hikayelerle gergef gergef işlenmiş, bezenmiş ve süslenmiş bir ilahi aşk destanıdır.Gönül feryadının sözlerden akması, çoşması,taşması ve bir nur şelalesi  halinde köpük köpük çağlamasıdır.

15 Ağustos 2019 Perşembe

TEVHİDE(BİRLİĞE)MANİ EN BÜYÜK ŞEY:RİYADIR

Toplumda ve tasavvuf kurumlarında görülen en büyük çarpıklık ve hastalık , adına "riya" denilen , inandığı gibi hareket etmeyiş, özü ile sözü bir olmayış, iki yüzlülük ve gösteriş suni davranışlardır."Ya olduğun gibi görün , ya göründüğün gibi ol" diye buyurur Hazreti pir.Adam konuşurken doğru mu söylüyor, takiyye mi yapıyor  anlaşılmazsa ve bu hastalık yaygınlaşırsa , tevhidin ruhu temelinden çürümeye ; bozulma ve yok olma sinyalleri yükselmeye başlamıştır
Riya artıp güven ortadan kalkınca sevgi ve saygı bağları iyice zayıflar, sevgi ve saygıya dayalı birleşme ve kaynaşma meydana gelmez, tevhid tahakkuk edemez.Toplumda içine kurt girmiş ağaç gibi çürür,yıkılır,yok olur.
Dinler tevhid için vardır.Dinler tevhidin aracıdır.Tevhid dinlerin müşterek gayesi ve müşterek adıdır.

MEVLEVİ TEKKELERİNDEKİ ONSEKİZ HİZMET

18 sayısı Mevleviler için kutsal sayılır.Mevlevi tekkelerinde on sekiz hizmet vardır.bunlar:
1-KAZANCI DEDE:Tekke yöneticilerinden dir, tekkenin nizam ve intizamından sorumlu olan ahçı dededinin muavinidir.Post ve makam sahibi olan kazancı dede, tekkenin idaresi ve canların terbiyesi ile meşgul olur.
2-HALİFE DEDE:Tekkeye yeni girenlere yol gösterir, onları yetiştirirdi.
3-DIŞARI MEYDANCISI:Sertarikin yahut ahçıbaşının emirlerini hücredeki dervişlere iletirdi.
4-ÇAMAŞIRCI:Dedelerin ve canların çamaşırlarını yıkardı.
5-AB-RİZCİ(SU DÖKEN):Abdesthaneleri temizletir, şadırvanın ve musluğun temizliğine nezaret ederdi.
6-ŞERBETÇİ:Çilesini tamamlayan hücrenişin olacak canın merasim şerbetini yapardı.Aynı zamanda dedeler, matbahı ziyarete geldikleri zaman , onlara şerbet yapıp sunardı.
7-BULAŞIKÇI:Bulaşıkları yıkar ve yıkatırdı.
8-DOLAPÇI:Kaplara bakar, kapların kalaylanmasından ve temiz tutulmasına nezaret ederdi.
9-PAZARCI:Sabahları zembille pazara gider , alınması gereken şeyleri alıp getirirdi.
10-SOMATÇI:(Sofrayı kurar, kaldırır,yerini süpürür ve süpürttürürdü.
11-İÇERİ MEYDANCISI:Canlara, dedelere  ve misafirlere kahve yapıp sunardı.
12-İÇERİ KANDİLCİSİ:Matbahın kandillerini, şamdanlarını temizler,hazırlar,uyandırır,dinlendirir ve sırlardı.
13-TAHMİSCİ:Dergah kahvesini kavurarak dövüp un haline getiren ve kahve hazırlama hizmetini görürdü.
14-YATAKCI:Canların yataklarını yapar , toplar,kaldırır,bu hizmeti ifa eder.
15-DIŞARI KANDİLCİSİ: Dışardaki kandillere, şamdanlara , mumlara bakar, onların uyandırılması ve dinlendirilmesi gibi hizmetleri görürdü.
16-SÜPÜRGECİ:Bahçeyi ve etrafı temizler ,temizletir,süpürtürdü.
17-ÇERAĞCI:Matbahın kandil ve şamdanlarına nezaret ederdi.Türbedarın da yardımcısı sayılırdı.
18-AYAKÇI: ayak hizmetleri denilen getir-götür işlerine bakardı.Dergaha yeni gelen cana önce bu hizmet verirdi.
Hizmetlerin en büyüğü abdesthane temizliği idi .Bu hizmetle nefis kırılması amaçlanırdı.Çilenin bitmesine yakın son olarak cana bu hizmet verilirdi ve bu çilenin bitmek üzere olduğuna işaret sayılırdı.

MEVLANANIN SANDUKASI

Hz.Pir Mevlana efendimizin sırlandığı yerin üzerinde ahşap bir sanduka vardır.Cevizden yapılmış bu sanduka Selçuki oymacılığın şaheseri idi.Sandukayı,mimar Selim oğlu Abdülvahid yapmıştır.Sandukanın alt kısmında:"Tanrı beni aşk şarabından yaratmıştır" beyti işlenmiştir.Sandukanın üstünde ise Hz.Pir'in ölümü ile alakalı söylediği şu gazel hakkedilmiştir:
"Ölüm günü tabutum yürüyünce , şu dünyanın dertleriyle dertleniyorum sanma.Bana ağlama;yazık yazık deme.Şeytanın tuzağına düşersem işte hayıflanmanın sırası o zamandır.Cenazemi görünce ayrılık,ayrılık deme;buluşma , görüşme zamanım o vakittir benim.Beni toprağa koyunca elveda elveda deme sakın.Mezar cennetler topluluğunun perdesidir.Batmayı gördün ya, doğmayı da seyret, güneşle aya batmaktan ne ziyan gelir ki?Sana batmak gibi görünür, ama aslında doğmaktır o.Mezar hapishane gibi görünür, ama ruhun kurtuluşudur.Hangi tohum yere ekildi de çıkmadı?Niçin insan tohumu hakkında yanlış zanna düşersin?Hangi kova kuyuya sarkıtıldı da dolu çıkmadı? Can Yusuf'u niçin kuyudan ziyan görsün, niçin feryad etsin? Bu yanda ağzını yumdun mu, o tarafa aç.Artık senin hay-huyun, mekansızlık boşluğundandır.
Sandukanın alt kısımlarında yine şu gazel oyulmak suretiyle işlenmiştir:
"Toprağımdan buğday çıkar da buğdaydan ekmek yapıp yersen, sarhoşluğunu artırır.Hamur da deli olur, ekmekçi de.Ve fırın sarhoşça beyitler terennüm eder.Mezarımı ziyarete gelirsen üstündeki toprak yığını oynar görünür sana.Kardeş, mezarıma tefsiz gelme.Çünkü Tanrı meclisinde dertli olmak yaraşmaz.Kefenimden bir parçacık yırtar da göğsüne bağlarsan , canından sarhoşluğa bir kapı açılır da her yandan sarhoşların çalıp çağırmasını duyarsın.İşin iş olur, her işten mutlaka başka bir iş doğar sanma.Tanrı beni aşk şarabından yaratmıştırÖlsem çürüsem bile gene o aşkım ben.Ben öylesine bir sarhoşum ki aslım aşk şarabı.Söyle bakalım, şaraptan, sarhoşluktan başka ne doğar?Ruhum Tebrizli Şemseddin'in ruhunun konduğu burca konar da bir daha gelmez artık"

İBADET KARŞILIĞI MÜKAFAT BEKLEMEK

Şazeliyye tarikatı büyüklerinden İbn-i Ataullah İskenderi  (k.s); ‘Yaptığı ibadete karşılık mükâfat bekleyene şaşarım, ibadet edebilenlerden olmak mükâfatın ta kendisiyken’ buyurur.
Bize ibadet yapma imkanı,sıhhati,şuur ve düşüncesi verdiği için öncelikle Hakk7a teşekkür etmemiz gerekir.Niceleri gaflet içinde dünyaya dalmışken bizim yarım yamalak da olsa ibadet içinde olmamız öncelikle Hakk7ın verdiği imkandır.Bizim başardığımız iş değildir.

AVAMIN KALBİ

Her insan, mertebe-i ilahiyyenin suretidir denilir.Ancak avamın kalbi mertebe-i ilahiyyeden gafildir.Avamdaki kalbe gönül denilemez.Zira gönül,Hakk'ın tecelli ettiği mahaldir.Temiz su ile abdest alınır yahut teharet yapılır.Berrak su toprağa karışıp siyah çamur olduğunda, suvardır diye çamurla abdest alınamaz.Zira çamurdaki su, toprağın mağlubudur.Mertebe-i ilahiyyeden gafil ve alemi süfliye mail olanbir gönül dahi, ten hükmüne haizdir.Böyle çamur içindeki su ile abdest caiz olmadığı gibi, cismaniyet hükmü altında zebun  kalan latife-i kalb ile,manevi namaz ve huzuru Hakk'a girilemez.
"Ben yerime ve göğüme sığmadım, ve lakin taki ve naki olan müminin kalbine sığdım" hadisi kudsi'deki kalb,Peygamberin ve peygamber varisi olan evliyaullahın kalbidir.Yoksa dünya telaşı , mal kazanmak hırsı ile dolu avamın kalbi değildir.

14 Ağustos 2019 Çarşamba

ZİYARETÇİ PADİŞAH BİLE OLSA

Gazneli Sultan Mahmut, Şeyh Ebül hasan harakani hazretlerini ziyarete gitti.Vezirler ve ileri gelenler sultanın gelmekte olduğunu şeyhe haber vermek için önceden koştular.Şeyh hiç tınmadı.Sultan adamlarıyla birlikte hankahın kapısına kadar geldi.
Hasan meymendi isimli Sultanın veziri şeyhin huzuruna girip "Tanrı rızası, arkadaşların yararı ve sultanın hatırı için kapıya kadar zahmetet de saltanatın namus ve şeref bozulmasın"dedi.Şeyh yerinden kımıldamadı.
Sultan , şeyhin odasının kapısına kadar gelince vezir ileri geçip şeyhe:"Ey din ulusu.Sen kur'an da Tanrı'ya , onun elçisine  ve sizden emir sahibi olanlara itaat ediniz"(Nisa 4/59) ayetini okumadın mı? Çünkü emir sahiplerine saygı göstermek  ve onları ağırlamak yerine getirilmesi gereken ödevlerdendir.Özellikle evliya karakterli olan sultana bu gerekir"dedi.
Şeyh cevap olarak "Tanrı'ya itaat ediniz sözüne o kadar daldık ve battık ki,daha "elçisine itaat ediniz'e bile başlamadık, nerede kaldı ki emir sahiplerine 'diye buyurdu.
Bunun üzerine Sultan baş koyup candan mürit oldu.
Bu hikayeyi anlattıktan sonra Hz.Mevlana buyurdular:
"Sema vaktinde , aşk mutribi
kulluk bağdır,efendilik baş ağrısı"dedi.
Padişahlık ve kulluk anlaşıldı.Aşıklık bu kayıtlardan kurtuldu.
Aşk ve aşığın mezhebi ve milleti yetmiş iki milletinkinden başkadır.
Padişahların tahtı , aşk ve aşığın tahtı yanında , tahta bir kerevettir.
Dünya padişahları , nefislerinin doğalarının kötülüklerinden
kulluk şarabının kokusunu bile alamadılar.
Yoksa İbrahim Ethem gibi şaşkın ve başı dönmüş bir
vaziyette durmadan saltanatı yıkıp harab ederlerdi.

HAZRETİ ALİ EFENDİMİZİN ÜÇ YÜCE ADETİ

Hz.Ali Kerremellah veche hazretleri'nin üç yüceadeti vardı.Misafir geldiğinde önüne bal çıkartır.İkincisi fakirlere şalvar ve gömlek giydirir.Üçüncüsü ise her mescide mumlar gönderirdi.
Yakınları bu üç adetin sırrını kendisinden sordular.O da "Fakir misafirlere, damaklarının tatlılaşıp hakkımda dua etmeleri için zülülmüş bal ikram ediyorum.Belki bununla ölümün acılığı da benim damağımı tatlılaştırır.Miskinlere şalvar ve gömlek vermeme gelince , bunu da bana dua etsinler ve "İnsanlar yalınayak  ve çıplak olarak haşrolunurlar" hadisinden ötürü yapıyorum.(Böylece) bütün insanlar, çıplak olarak haşrolunduklarında avret yerimi kapatacak ve giyinecek bir şeyim olur da büyük günün toplantısında rezil olmam.Mescitlere mumlar göndermemin amacı şudur:"Yüce Tanrı, benim karanlık mezarımı herkese yaygın olan lütfuyla nurlandırsın; o dar ve karanlık mezarda beni ışıksız bırakmasın "diye buyurdu.

SÜNNETULLAH ÖRNEKLERİ

Hazreti Musa (a.s)'ın gözleri ağrıyordu.Büyük bir eziyet çekmekte ve göz ağrısından daha büyük ağrı yoktur duygusu içinde tur'a hareket etti.Gittiği yoldaki bitkiler "Ey musa, bizi toplayıp gözüne sür de iyi olsun" diye bağırdılarsa Hz.musa bunlara dönüp bakmadı.
Hak Teala'ya münacaatı bitirince "Ey Padişahım , gözümün ağrısından son derece zayıfladım.Senin hasretinden "Hasta olursam bana şifa veren O'dur(Şuara 26/80) ayetini kendime ilaç ve şifa yapıyorum.Bitkiler, kendi özelliklerini bana bildirdiler.Sen ne buyuracaksın diye kabul etmedim" dedi.
Hak Teala "Peygamber,"Şan ve şeref sahibi Yüce tanrı her dert için bir derman yaratmıştır" dedi.
Musa dağdan dönünce o bitkilerden gözüne sürmeye başladı.Gözü eskisinden daha kötü oldu.Feryad ederek yine Tanrı'ya döndü, yalvarıp yakardı.
Bunun üzerine şöyle bir nida geldi:"Ey Musa ! Ben sana hiç zahmet çekmeden bitkileri hemen sahradan koparıp gözüne sür demedim.Ben sana doktorların dükkanına git, onlardan o ilacın eczasını satın al, tutya yaptıktan sonra şifa bulman ve rahata kavuşman için gözüne sür,Bu basit işlemden doktor da faydalansın demek istedim"
Hz.Musa Tanrı'nın dediğini yaptı ve şifa buldu.

ZENGİNLERDEN DÜNYALIK İSTEMEK

Bir gün Mevlana aziz dostlarına şunları dedi:"Bütün veliler umma ve dilencilik kapısını nefsi körletmek için ellerinde kandil , sırtlarında zembil taşımayı uygun görmüşlerdir ve "Tanrıya olan borcunuz güzellikle ödeyin "(Müzzemmil 73/20) gereğince zengin adamlardan zekat, sadaka ve hediye almışlardır.
Biz ise kendi dostlarımıza dilencilik kapısını kapamışız.Dostlarımızın ticaret,hattatlık,veya herhangibir el emeği ve alınteriyle geçinmelerini sağlamaları için Peygamberin "gücün yettikçe istemekten sakın " sözünü yerine getirdik.Bizim müritlerimizden kim bu yolu tutmazsa , onun pal kadar kıymeti yoktur.O, kıyamet gününde de bizim yüzümüzü göremeyecektir.O , nasıl birine elini açıp uzattıysa ben de ondan yüzümü kapatacağım..
Peygamber "Eğer sen Tanrı'dan cennet istiyorsan , hiç kimseden bir şey isteme!
Eğer kimseden birşey istemezsen , ben cennetül mevanın ve Tanrı'nın yüzünün senin olacağına kefil olurum" buyurdu

MEST OLARAK ÖLMEK

Bir gün Mevlana hazretlerine hikaye ettiler."Filan neyzen mestlik halinde ölmüştür.Mevlana'da şöyle buyurdu:Şükür ki kalmadı da mestlik içinde öldü.Çünkü eğer kalsaydı ve çayılsaydı iyi olmayacaktı.Nitekim gül mevsiminde bülbül, gülün karşısında kendinden geçecek kadar feryad ve figan ederken bir kedi fırsat bulup kendinden geçen o bülbülü yese, o bülbül ebediyete kadar mest olarak kalır ve böylece haşrolur.Nitekim "Nasıl yaşarsanız , öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle haşrolunursunuz" buyurulmuştur.

13 Ağustos 2019 Salı

NEFİS EŞEĞİNİN KIÇINI ÖPENLER(!)

Hazret-i Pir Mevlana efendimiz,Mesnevi-i Şerif'de istihza için bu tabiri "sahte irşadçılar(şeyhler) için kullanır.En dayanamadığı kişiler de bunlardır.Çünkü, bu sahteler Allah adına hareket ettikleri imasını verirler.Saf insanları aldatıp,onların elindeki dünyalıklara tamah ederek kendine davetle meşgul ederler.Zira dört unsurdan(su,toprak,hava ve ateş),beş duyudan (görme,işitme,koklama,tatma ve temas etme) ve altı cihetten (alt,üst,ön arka,sağ ve sol) kurtulamayanların nefsini eşeğe benzetip,nefsin arkasından gidenlere de eşeğin kıçını öpenler diye tesmiye buyurmuştur.Nefsinin kulu olanlar "abdullah" olamazlar.Herkese abdullah olduğunu ima ederler ;ancak imtihanı ilahi vaki olduğu vakit, hakikatta kimin kulu olduğu meydana çıkar.Paranın mı? Kadının mı?gücün mü?Makamın mı?.Zira abdül mal olanlar malını Hakk yolunda sarfedemez.Abdün nefs olanlar Hakk yolunda nefsi kurban edemez.Abdi zevc, abd-i evlad olanları buna kıyas et.Halkın kabulü olmak yularını boynuna geçirenler"Aferin, maşaallah, ne münevver ve yüksek fikirli şahsiyet" desinlerin sarhoşluğundan ayıkan pek görülmemiştir.

KENDİ NEFSİNİ UNUTUP HALKA TAKVA EMRETMEK

Ülke Amerikan dolarına tavır almaya davet günlerini gördü.Göstermelik döviz hesaplarının Türk Lirasına çevrilmesini izledi.Saman alevi gibi gündeme geldiği haftayı meşgul etti.Bu şekildeki göstermelik işlemler ve söylemler arttıkça halk nazarında olumsuzlar  yer etti.Sonuç:Bakara suresi 2/44 ayeti:"Kendi nefsinizi unuttunuz da, nasa takva ile mi emr edersiniz?"
milli Piyango,İddia Demirören gurubuna satılmış.kumarın devlet eliyle teşviki,bundan nemalananları halk çok iyi biliyor.Mızrak çuvala sığmaz ki?.Diyanet niçin ses çıkartmıyor diyenlere cevap şudur:"Kabuk değişiyor,çünkü dinin yenileyicisi(müceddidi din) geliyor.Bu nedenle Bugün ,dindar gözükenlerin islam'a verdikleri zararı gözlemleyenler,insanların dinden uzaklaştığını gördükçe kötümserlik içindedirler.Buna sebeb, "kötü örneklerdir". Zaman geldiğinde iyi örneklerinin zamanı geldiğinde, dinden uzaklaşanların hepisi hakikatı kabul noktasına geleceklerdir.Bugün haklı olarak sorgulayanlar, yarın gerçekleri gördüklerinde kolayca kabul edeceklerdir Çünkü sıfatı nefsaniyesinden kurtulup halka nasihat edenler şuan yok.Günü geldiğinde sıfatı nefsaniyyeden soyunup,güzel ve latif olan sıfatı ilahiyye ile vasıflanmış olanlar halkın ıslahı ahlakına ve ameline say ettiklerinde İZACE ENASRULLAHI suresi yeniden yaşanacaktır.

EĞER CALIŞMAKLA ALAKALI OLSA İDİ

Hassa Sögüt beldeside yaşamış Şeyh Mahmut apak hazretleri demiş ki:"Eğer zenginlik çalışmakla olsa idi Hacı Ali'nin en zengin birisi olası gerekirdi".Hacı Ali dediği kimse beldede yaşayan ve hiç durmaksızın çalışan birisi idi.Buna rağmen fakru zaruret içinde idi.
İnsanın helak ve ölüm tasavvuru ile meşgul olamamasının nedeni , fakirlik korkusundan naşidir.Halk bir takım sebeblere teşebbüs edip, Hakk'dan gafil olarak , fakirlikten kurtulmayı bu sebeblerden bilirler.Neticede gam ve ayrılık içinde boğulup dünya ömürlerini tamamlarlar.Refah ve geçici dünya saadeti ,esbabdan olsa idi gece gündüz çalışanların hepsinin refah içinde olması iktiza ederdi.
Bu söz, sebebleri terk edip tembelce oturmak manasına değildir.Fakirlikten kurtulmayı sebebden bilmek zemmedilmiştir.Dünyevi sebeblere tevessül edip maişeti Hak'dan istemek tevekküle mani değildir.Zira müsebbibi esbab Hak'dandır.Bu nedenle peygamberler ve evliyayı kiram sebebi terk etmemişlerdir.Eğer fakrı yaratandan korkulsaidi yer altındaki hazineler keşfolunup, kendilerini fakrdan kurtaracak sebebler yaratılır idi.

9 Ağustos 2019 Cuma

NAMAZDA TADİLİ ERKANA RİAYET

Yumartadan civcivçıkması  o yumurtanın hararetle terbiye edildiğini gösterir.Namaz yumurtasının hararetle terbiyesi ise kalbi salikin kendi mertebe ve makamı dairesinde halikine teveccühü ve Hak'la muhatabasıdır.Hadisi şerifte buyurulmuştur:"Namaz ancak huzuru kalb ile olandır".Yumurtanın kabuğu bozuk olduğu vakit civciv çıkmayacağı gibi , namazın zahiri dahi Resulullah'ın talim buyurduğu şekilde , tadili erkan ile olmazsa , onda hayatı maneviyye hasıl olmaz.

8 Ağustos 2019 Perşembe

HAZRET-İ ŞEMS'DEN

"EĞER BATINIMDAKİ MEYDANA ÇIKSAYDI BÜTÜN ALEM BİR RENGE boyanırdı.Kılıç da kalmazdı kahır da.Çünkü batın bir renkliliktir.Fakat Tanrı adedi bu değildir."."Şunlar bu alemde beni tanımıyorlar, öyleyse kime tapıyorlar? Benden burhan(delil) isterler; burhandan hak(doğruluk)istenir.Hakk'dan burhan istenmez"
Hz.Şems bu sözünde "Benim görünmeyen gizli yönüm, mahiyetim meydana çıkıp görünseydi , tevhid meydana çıkmış olurdu.Fark kalmaz, her şey birliğin renginde, şeklinde olurdu"buyurmaktadır.

EDEP ÜZERİNE

Edep, terbiye demektir.Edep, söz ve davranışlarla insanlara iyi muamelede bulunma ve hayalı olmanın adıdır.Mevlevilik edep temelleri üzerine bina edilmiştir.Edep, insanı utanılacak şeylerden koruyan en hayırlı kalkandır.Seyyid Ahmet Rufai hazretleri :"ETTARİKAT KÜLLÜHA ADAB"(Bütün tarikatlar edepten ibarettir) buyurmuştur.Hz.Pir Mevlana efendimiz de:"Ayet ayet hemegi ma'ni-i Kuran edebest"(Ayet ayet Kur'anın bütün manası edepten ibarettir) buyurmuştur.Mevlevilikte edep ve adap , yalnızca insanlar arasındaki münasebetlerde riayet edilen bir davranış biçimi değildir.Adap, insanla münasebeti olan her şeye, her varlığa uygulanan kurallar manzumesidir.Hak Teala her şeyi yaratmıştır.Var olan her şeyde , var edenin tecellileri vardır.Her şey Hakk'ın eseridir.Eserine hürmet Hakk'ın kendisine hürmettir.Bu nedenle Yunus Emre buyurur:!Yaradılanı severiz, yaradandan ötürü".

MEVLANAYI ANLIYABİLDİN Mİ? SORUSU

Hz. Pir'in 22. kuşaktan torunu merhum Celaleddin Çelebi hazretleri, üstad Abdülbaki Gölpınarlı'ya sormuş "Hoca, sen Mevlana'yı hakkıyla anladım diyebilir misin?. Hoca bir müddet düşündükten sonra: Hayır, diyemem"diye cevap vermiş.
Gölpınarlı son devrin Mevlana uzmanı bir şahsiyetiydi, Hz. Pir'in tüm eserleriyle alakalı çalışmaları olmuştu...

7 Ağustos 2019 Çarşamba

PİS GAVUR SÖZÜ

Halkımız bu söz ile  ile Müslüman olmayanları, kafirleri, Hristiyanları yahut Yahudileri veya diğer din salikleri kesteder. Ancak burada"pis" tabiri zahiri necaset olamaz. Zira, harici ve çevre temizliği açısından Hristiyan alemi Müslümanlardan bugün için ileridir. "Pis" kavramı içsel (batın) olarak kastedilmiştir."EY MÜMİNLER! KAFİRLER ANCAK NECESTİR"(Tevbe 9/28). Belirtilen Necaset, onların ahlakında ve dinindedir...

BİZDEKİ BEKÇİLER

İnsanı bekleyen bekçiler vardır ki biz onları göremeyiz. Şeriata ve ahlaka mugayir bir iş işlediğimizde içimizden "Yapma, etme"diye ben men ve korku gelir. Kur'an da "Ahvalini hıfza müvekkel melek olmayan hiçbir nefis yoktur"(Tarık 86/4),"O kimse için önden ve arkadan muakkibler vardır ki, Allah'ın emrini hıfz ederler"(Rad 13/11),"Muhakkak sizin üzerinize bekçiler vardır"İnfitar 82/10) ayetleri bunun delilleridir. Bu bekçilerin varlığı mümin inkar edemez...

HAZRETİ MEVLANA'DAN

MEN BENDE-İ KUR'ANEM EĞER CAN DAREM
MEH HAK'İ REH-İ MUHAMMED MUHTAREM
HERKES Kİ CÜZ İN SUHAN Zİ MEN NAKL KÜNED
BİZAREM EV O VÜ ZAN SUHAN BİZAREM
Tercemesi:
"Canım sağ kaldıkça Kur'an'ın kölesiyim ben. Seçilmiş Muhammed'in yolunun toprağıyım ben. Kim, bundan başka bir söz naklederse benden; ondan da bizarım, o sözden de bizarım ben"
Bu beyti Hasan Ali Yücel şöyle nazmen terceme etmiştir:
"Can tende var oldukça kulum
Yol toprağıyım Peygamber-i zişana
Hakkımda bunun zıddını söz etse biri
Vay bu söze, vay öyle diyen insana"
Bu beyitleri nazmen terceme edenlerden biri de rahmetli Emin Işık efendidir.
"Bendeyim Kur'ana candan, tende can durdukça ben,
Bir küçük toz zerresiyim ben Muhammed yolunun
Kim ki bundan başka bir söz nakleder ise benden
Bezmişim billah hem ondan hem de sözünden onun"

TASAVVUF KESBİ MAHARET DEĞİL KESBİ MARİFETTİR

Tasavvuf uygulama alanı olmayan soyut düşünce tarzı değildir. Tabiat ötesi alemlerden ilham ve bilgi alan medyumluk da değildir. Günlerce aç ve susuz kalan Hinduların gösterdikleri olağan üstü haller de değildir. Bu çeşit faaliyetlere  tasavvuf dilinde "kesbi maharet" denir. Maharet elde etmek, belli bir konuda beceri ve ustalık kazanmak demektir. Tasavvufun amacı bu değildir. Hatta keramet kazanmak da değildir. Onda asıl amaç "kesb-i marifet"tir. Marifet kişinin kendini bilmesi, kendi özünü tanıması  ve Rabbi ile sürekli olarak deruni (içsel) bir ilişki içinde olmasıdır. Kalbin geçici heves ve sevgilerden kurtulup ebedi aşk ile, Allah sevgisi ile dolmasıdır. Hz. Mevlana'nın deyimiyle "Kulun kendi kulluğunu ispata çalışmasıdır". Tasavvufta amaç, Allah'a layık kul olmaya çalışmak, bütün davranışlarda yalnızca O'nun rızasını gözetmektir. "Rahman'ın kulları, yeryüzünde yumuşak adımlarla yürürler"(Furkan suresi 25/63)ayeti gereğince kimsenin ayağına basmadan, canını yakmadan, kalbini kırmadan, karıncayı bile incitmeden yürümek gerekir.
Tasavvuf eğitim ve öğretime dayalı bir sanattır. Askerlik gibi, güreş gibi, futbol gibi, terzilik gibi, berberlik gibi emek verilerek, ehlinden öğrenilmesi gereken bir meslektir. "Seyr-ü süluk" denilen şeyde bu meslekte ilerleme, aşama aşama yol almak demektir. Tasavvufta obje, yani üzerinde işlem yapılacak şey, insanın iç dünyası. Kesilip yontulacak, traş edilecek şeyler, kendi zaaflarımız, heveslerimiz, boş hayallerimiz, tutkumuz, kin,öfke, kıskançlık, hile ve gösteriş gibi kötü huylarımızdır. Kendi iç dünyamızdaki güçlere karşı açtığımız cihatta(savaşta)nasıl bir strateji ve taktik uygulamamız gerektiğini ancak bu yolun ustaları(Mürşitleri) bize öğretir. Bir hukuk davamız olduğunda, avukata,saçımız uzadığında berbere, bedeni ızdıraplarımızda doktora nasıl başvuruyorsak, bu işlerden dava kolay olmayan ruh dünyamızla alakalı olarak ehlinden yardım almamız gereklidir...

UÇ DAVRANIŞLAR

 100 yıl önce bir yabancı diyor ki;;
- İstanbul'da, sokaktaki ağaçların kurumasını önlemek için, bir fakire para verip sulatacak kadar kaçık Müslümanlara rastlamak mümkün"
İnsanımızın içinde bu cevher mevcut.
Buradan nerelere savrulduk? Atatürk Çınar ağacına mani olur diye Yalova'daki köşkü kaydırarak taşıtmış. Bilmiyor muydu o ağacı kesmeyi? Ama kestirmedi.
Fransız işgalinde kalan Hatay Vilayetinin Hassa/ Kırıkhan/ Antakya yol güzergahı iki taraflı olarak Çınar ağaçları ile dolu idi. Rivayete göre, bu ağaçların bakım ve hayatiyetini devam ettirmesi için İkili sözleşmelerle hüküm getirilmiş. Sıcak havada yolculuk yapanlar bu çınar ağaçlarının gölgesinden istifade etsinler diye. Fransız 100 yıl önce bunu yapmıştı. İskenderun'un kadastro kayıtları, imar planları, nüfus kayıtları Fransızların çalışmasına dayanır. Diyeceksiniz ki adamlar,gitmemek için, kalmak için bunu yapmışlar! Olsun , kafa yapısında halka bir hizmet değil mi? Bugün altın madeni ruhsatı alan kaz dağlarındaki ağaç kıyımına bakın. Hesap soranı yok ki? Kutsal kitabımızda  Arapçası "şecer" olan "ağaç" kelimesi kaç yerde geçer bilir misiniz? 36 yerde direk, 264 yerde endirekt olarak ifade edilmiştir.
Sahi biz niye bu kadar savrulduk? Yeşili katlederek göğün düzenini biz bozmadık mı? Allah'dan ne bekliyoruz?

SURİYENİN HATAY MESELESİ

Necib Sultanım anlatmıştı."Esed'in babası Hafız Esad, emekli olmuş 12 tane paşasını Hatay'la alakalı çalışma yapmak üzere görevlendirmişti. Bunların işi, Türkiye'de bulunan Arap vatandaşlarımıza parasal yardım yaparak toprak almalarını temin etmek ve fazla çocuk yaparak nüfus artışlarını temin etmekti. Bu paralar, bölgedeki "Şıh" dediğimiz halkın itibar ettiği kimselere gelir, bunlarda bu amaçlar doğrultusunda çalışırlardı. Ancak Hak Teala, bu dedelerin manevi kimliğini kaldırdı ve onlarda tam bir dünyaperest olarak dünya hayatına dalarak arap vatandaşlar içinde itibarlarını yitirdiler. Çalışan her arap vatandaşı kazancının onda birini getirip dedeye verirdi...

6 Ağustos 2019 Salı

ENBİYA VE EVLİYANIN SÖZLERİNİN MANASININ GEÇ TECELLİ ETMESİNİN HİKMETİ

Yusuf suresinin nihayetindeki ayetlerin manası şudur:"Allah Teala kafirlere, peygamberler nusretten meyus oluncaya kadar, dünya devletiyle imihal buyurdu. Enbiya nefislerinde kafirlere karşı nusret vaadinde yalan söylediklerini zannetdiler. Veyahut enbiyanın vaadleri ve vaidleri uzun müddet tezahür etmemekle kafirler enbiyanın yalan söylediklerini zannetdiler. Neticede onlara bizim nusretimiz geldi, dilediğimiz kimseler kurtarıldı. Bizim azabımız mücrim olan kavimden reddolunmaz"(Yusuf 12/110)
Kafirlerin ittifakla enbiyayı reddetmesinden dolayı Enbiya kendi içinde tereddüde düşüp "Acaba biz yalancı mıyız.? Bize baliğ olan şey, galiba kizb tarikiyle vaki olmuştur?". Bu şekilde peygamberlerin canı zanna düşer. Bu halden sonra Hakk'ın nusreti yetişir.
Halkın çoğunun zihninde bir evliya portresi vardır. Uzun boylu olacak, sakalı göbeğine, cübbeli, sarıklı, mestli v.s"zihinde tasavvur ettiği hu ölçüleri bir veliyyi kamilde göremezlerse inkar ederler:" Bundan evliya mı olur "derler.
Geçmiş evliyayı tasdik halka kolay gelir. Fakat kendi zamanlarındaki evliyayı tasdik zor gelir. Çünkü,muasırları olan evliya kendileri gibi yer içer bir halde gördükleri vakit, kabul ve tasdik etmek nefislerine güç gelir. Diğer din sahipleri de böyledir. Museviler, Hz.İsa (a.s)'ın suretini gördüklerinde, inkar ettiler ve İseviler de geçmiş peygamberleri tasdik ettikleri halde, sureti Muhammediyyeyi gördüklerinde inkar ettiler.
Meydanda olan Evliyaullahı tanımamak hususunda Hakk'ın basiretleri mühürlemesi acip bir durumdur. Amcası olan Ebu Lehep bile taaccübde kalmıştır."Belki kafirler kendi cinslerinden inzar edici geldiğine taaccüp edip, bu acip bir şeydir dediler"(Kaf 50/2)

EVLİYAYI TANIMAK ,HAKK'I,PEYGAMBERİ TANIMAKTAN GÜÇTÜR

Malum olsun ki Hakk'ın tecellisi isti'data göredir. İstidadı ezelisi insanı Kamil'i görmeğe ve onun hakayık ve maarifini dinlemeğe müsaid olmayanların, bu alemde basiretleri kapalıdır. Bilakis onlar, kamillerin hakikatlarla ilgili sözlerinden ürkerler ve hatta inkar dahi ederler. Zira çürük elma mesabesinde olan taklit ilimler ve nazariyyeler onların istidadlarına muvafık gelmiştir. Ezeli istidattaki bu yoksunluk haşa Hakk'ın zulmü değildir. Zira cebir yoktur. Cebir ancak bu gibilerin kendilerinden, yine kendilerine vaki olmuştur.
Çürük elma ohan ilmi taklitte olanları evliya tarafınadavet eden bir kimse olduğunda onunla alay ederler ve derler ki:"Bu kendinden geçmiş olan miskin, kazayı ilahiden deli olmuştur ki, bizi asla kendisinde velayet eseri olmayan kimseye davet ediyor".
Ehlullahı bilmek Allah'ı bilmekten daha güçtür derler. Çünkü ilahi kudretin eserleri meydandadır. Aklı veizanı olan kimse bu eserlerden, müessir olan Hakk'a intikal edip, onu idrak eder. Keza evliyayı bilmek, enbiyayı bilmekten daha güçtür. Çünkü peygamberlere, halkı bulup davet etmek şarttır ve icabı halinde izni Hakk ile mucize gösterirler. Fakat evliyaya gizlenmek vacibdir. Onlara, halkı bulup davet etmek lazım değildir, bilakis davetten içtinap lazımdır. Bu nedenle avamı halk, evliyayı idrakten acizdir...

5 Ağustos 2019 Pazartesi

KUSURU SÖYLEMEYENLER

Büyük İskender’e atfedilen bir hikaye vardır. Bir gün danışmanlarından birini çağırır ve seni azlediyorum der. Danışmanı “Ama efendim bunca büyük başarı kazandık suçum ne?” diye sorar. İskender “Bugüne kadar bir kez olsun bana yanlış yaptığımı söylemedin. Bu durum ya senin cahilliğinden ya da hatalarımı örtbas etmek istemenden kaynaklanır. Her iki durumda da benim için tehlikesin. Cahilsen yetersizsin, örtbas ettiysen hainsin.”

4 Ağustos 2019 Pazar

NİÇİN İLMİ LEDÜN

İlmi Ledün ruhun gıdası olup, ruh bu ilim ile matlub-ı hakiki olan Hakk'a vasıl olur. İlmi Ledünnü, Hz. Hızır talim eder.

PEYGAMBER, MÜMİNLERİN BABASIDIR

Efendimiz (sav) buyurmuştur:"Ben Allah'ın nurundanım ve müminler benim nurumdandır".
Yani Ey iman sebebiyle sair insanlar üzerine faziletli olan müminler! O sebepten ben sizin için veledine valid menzilesindeyim ki, sözler benim cüzlerimsiniz; ben sizin küllünüzüm"Bu kelam lisanı Nebevi-den sadır olduğuna göre, doğru olduğu gibi, küll olan varisi nebevvi'den(evliyaullahdan) sadır olduğununa göre de sadıktır. Bedenden bir uzuv kesildiği vakit o uzuv nasıl kokarsa inisanı kamilden ayrı olanlar da böyle ölü gibi kokarlar. Ne zamanki insanı kamile bağlanırlar o zaman uyanırlar. Cenab-ı Pir bir gazelinde buyurur:"Ey seferde uyumuş, ey vanını vermemiş olan ölü. Sıçra ki kervan gitmiştir. Ey gönül! bir dem olsun uyan"...

BİR DUA ŞEKLİ

Evliyayı Kamilin, istidata nazar edip , istidadın müsait olduğu ve vaktin hulul ettiğini gördüğü zaman, dua ederler ve eseri dua derhal zahir olur. Nitekim bu kabil evliyaullahdan birine müracaatla dua talep etmiş ve hazret dahi cevaben:"Ey oğul ! çok olunmadık dualar vardır ki, kabulolunmuştur"buyurmuştur. Mesnev-i şerifte bu hakikata: "Biz yok idik. bizim taleplerimiz de yok idi; senin lütfun, bizim söylenmemiş olan şeyimizi işitir idi"...

ZAHİRİ MESKEN/MANEVİ MAKAM BENZERLİKLERİ

Mürid,suri meskenlerde uzun süre ikamet ederse, o meskene karşı içinde bir muhabbet ve bağlılık doğar ve orayı terk etmez istemez. Aynı bu halde olduğu gibi, manevi makamlarda da uzun süre tevakkuf, itiyad saikasıyla bir muhabbet tevlid eder. Suri meskenlere muhabbet, manevi terakkiye manidir.keza makamatı maneviyyenin herhangibirine alakası dahi, o makamın daha üstünde olan makama yükselmesine mani olur. Onun için Hz.Pir Mevlana Efendimiz mesnevi-i Şerif de:"Ey Birader, dergah-ı manevi-i ilahi bi-nihayedir; her nereye erişirsen yallah, durma" buyurulur
Meskene ve makama mağrur olmak, o makamı ve meskeni nazarında aziz tutmakla olur...

3 Ağustos 2019 Cumartesi

KAMİL KULLARIN DUASI

Abd-i Kamil, Hakk'ın rızasını gördüğü vakit dua edermiş. Yoksa kendi himmeti ile değil. İbni Arabi hazretleri Fütuhat'da:"Arif de himmet olmaz" buyururlar. Cenab-ı Ubeydullah Ahrar hazretleri kitabında buyurur:"Mümkinin kendi hakikat-ı zatına (aid) hiçbir şey yoktur. Onda evsafı kemalden her ne vasıf var ise, ilim, kudret ve irade gibi hep ariyettir. Bunların cümlesi Hak Teala hazretlerinindir. Şüphesiz Arif, kendi halini bilip daima fakrı hakiki makamında durur ve ariyet olan evsaf ile zahir olmaz. Ancak Hakk'ın iradesi ve meşiyyeti, bir şeyin vukuuna taalluk ettiği vakit, taslit-i himmet ederler. Kamildeki dua talebi kendi nefsindeki merhametten dolayı etmez, rahmeti ilahiyyenin o surette tecellisi lazım olduğu için eder. Aşk ateşi onun nefsaniyetindeki tüm kötü sıfatları yakarken merhameti nefsiyyesini de mahvetmiştir. Aşka ilahi nefsinin cehennemidir. İnceden inceye yakarak kıl ucu kadar bir eser bırakmamıştır...

2 Ağustos 2019 Cuma

AĞA KELİMESİ

Osmanlı Ordusunda, subay oluncaya kadar, askeri talebeler yalnızca ismiyle çağrılırlar. Subay olduktan sonra  "ağa" denir. Tasavvuf marifetleri tahsil yoluna giren müritlere, yolun başlangıcında ekseriyetle "ağa" diye hitap edilir. Şeyh efendiler böyle dervişlere "Gel bakalım ağa" der imiş. Lakin bu ağa lafzı, amiyane kullanılan "ağa" lafzına hiç benzemez.Bunun manası bambaşkadır. Tasavvuf erbabı insan nefsine "ağa" der...

ZAMANIN GAVSININ ZAMANIN ZAHİR SULTANINA DUA ETMESİ

Hazreti Pir muhammed Vehbi hayyat hazretlerinin (Terzi baba) gavslik tahtına oturmaları aynı zamanda Osmanlı Devleti tahtina Sultan Abdülmecid'in oturması aynı zamana denk gelmiştir. Zamanın gavsi ve kutbuna, zamanın zahiri sultanına hayırlı dualar etmeleri vacib olduğundan, Terzi Baba hazretleri, Sultan Abdülmecid han'a çok dualar etmiştir...

ALLAH CANINI ALSIN

Erzincanlı Terzi baba hazretlerini, bir paşa ziyaret eder ve kendisinden hayır dua ister. Terzi baba hazretleri de:"Cenab-ı Hakk canını alsın"diye dua etmiş. Paşa bu duanın manasını anlıyamamış ve halk arasında söylenen bir beddua zannetmiş ve çok üzülmüş.
Sonradan bir şeyh efendiye bunun manasını sormuş. Şeyh efendi de "Böyle dua eden zat, pek büyük bir zatmış. Muradı budur ki:"Allahü  Teala, yedi kudretiyle, ölüm meleğini vasıta kılmadan canını alsın" demektir buyurmuş.
Nitekim bu paşa, soğuk bir kış mevsimine rastlayan Ramazn-ı şerifde, Kadir gecesinde vefat etmiş. Kadir gecesi vefatı takdir edilen müminlerin ruhlarını, Allah Teala , kendi kudret eliyye kabz edermiş...

ALVARLI EFE HAZRETLERİNİN ŞİİRLERİNİ YAZMASI

Müritlerinin birine soruyorlar:"Efe hazretleri şiirlerini ne zaman yazardı?"Şöyle cevap veriyor:"Der di ki;"yazarken bir hal geliyor, o hal gelmeden yüz sopa vursanız bir tane söyleyemem."O hal geldiğinde bir seferinde karşısındaydım .Baktım, renk veriyor, renk alıyor, halden hale giriyor, iyice terliyor, kızarıyor..O hal geldi mi:"Osman Efendi defterin yanında mı?" diye sorar, Osman efendi de "Buyur kurban"der, getirirdi. Sonra ona yazdırırdı. Ariflerin şiirlerinde yüzleri marifet iklimine dönüktür..

İRFAN EHLİ

İrfan ehli, "farkında olan"dır. "Farkında olma" sadece bir bilinç durumu değil, aynı zamanda bir "hal"dir.Bu "hal", mümince kavrayışın ve Allah'ın sıfatlarının tecellisine kendisini teslim edişin bir sonucudur...

CEMALETTİN HALVETİ HAZRETLERİ

Aksaray doğumludur. Dedesi Cemaleddin Aksarayi hazretleridir. Yahya Şirvani hazretlerine gittiğinde, hazret vefat etmiştir. Yahya Şirvani hazretlerinin halifesi Pir Muhammed Erzincani hazretlerini döner ve onu Amasya Tokat civarına irşad için gönderir. Amasyada Şehzade Beyazid-i Veli hazretleri ile tanışır. Beyazid-i Veli Tahta geçince, Cemalettin Halveti hazretlerini istanbul'a davet eder ve kendisine Kocamustafa Paşa semtindeki Bizans manastırı restore edilerek tekkeye dönüştürülür ve hazrete tahsis edilir. Cemaleddin Halveti Hazretlerinin en meşhur halifesi Sümbül Sinan hazretleridir. Cemalettin Halveti hazretleri, Hac yolculuğu sırasında Şam'a yakın bir mahalde vefat etmiş ve oraya defnedilmiştir. Sümbül Sinan hazretleriyle devam eden eden tarikat yolunda Hayrettin Tokadi hazretleri mevcuttur...

EŞREFOĞLU RUMİ

İstanbul'un fethinden 100 yıl önce doğmuş, fetihten 20 yıl sonra vefat etmiştir. Abdal Mehmet, Emir Sultan, Hacı bayram Veli ve Hüseyin Hamavi çizgisinde, iç nizamındaki eğrilikleri düzeltmiş ve manevi ilimlerin sır dolu sözlüğünü okuyanlardan olmuştur. Abdal Mehmet bir meczubu ilahidir. Ve Eşrefoğlu Rumi'nin yoluna çıkan ilk işaret fişeğidir. Bu işaret üzerine Emir Sultan'a koşmuş. Emir Sultan, Eşrefoğlunun müritlik okulunun Hacı Bayram Veli dergahında olduğunu görmüş ve oraya yönlendirmiştir. Hacı Bayram Veli'ye onbir yıl müritlik etmiş, damadı olmuş, işaret ettiği yönlere tereddüt etmeden yönelmiştir. On bir yıllık hizmet süresinde, Hacı Bayram Veli ile bir tek dünya kelamı konuşmamıştır. Suriyenin Hama kentindeki Hüseyin Hamavci dergahında mutlak bir uyanışla dirilmiş ve 40 günlük erbain sonunda  Hamavi'nin "Rumi ! Kalk" çağrısı ile birlikte, ilahi iklime tereddütsüz dalabilecek bir manevi diriliğe sahip olduğunu belgelemiştir. Hamavi şöyle der:"Bir bahri muhit imiş, neyim varsa çekip kendisine aldı". Akabinde İznik'e  dönmüş ve Anadolu'ya Abdülkadir Geylani'nin sesini nakşetmiştir. Kadiri tarikatının ikinci kurucusu "Pir-i Sani" sidir...

ERKEN SEÇİM OLUR MU?

Necib Sultanım olacağını tekrarlanan İstanbul seçimlerinden çok öncesinde söylemişti. Ülke gündemine gelecek bir erken seçimden Ak Parti yönünden hedef; Babacan hareketini doğmadan öldürmektir. Partileşme ve teşkilatlanma oluşmadan bir baskın seçin bunu temin edebilir. Muhtemelen kurulacak yeni partiye kaymak isteyen milletvekillerine fren yaptırmak amaçlıda olabilir ki bu vesile ile onları seçim zamanına kadar kucaklarında tutabilmek ve muhtemel erken seçimde aday göstermeyerek temizlemek olacaktır.
Kaynağı belli olmayan sıcak para girişleri, ya faiz suretiyle halkın zenginliğini dışarıya taşımakta ya da güzel ülkemizin bir kıymeti devredilmektedir. Kamuoyundan gizlenen bu hususlar açığa çıkmaya başladığı vakit sığınılacak bir mazeret kalmayacaktır. Tüm bu hususular da da en fazla İktidarın islami kimliğinden dolayı İSLAM ZARAR görecektir. Muktedirler yarın hesap verseler de bu tahribatın düzeltilmesi uzun zaman alacaktır. Rabbim uzunu kısa etmeğe kadirdir...

1 Ağustos 2019 Perşembe

Zâtı Hakk-ta Mahrem-i İrfân Olan Anlar Bizi Ender Doğan




Zât-ı Hakk’da mahrem-i irfân olan anlar bizi,
İlm-i sırda bahr-ı bî-pâyân olan anlar bizi.
Bu fenâ gülzârına bülbül olanlar anlamaz,
Vech-i bâkî hüsnüne hayrân olan anlar bizi.
Dünyâ vü ukbâyı ta’mir eylemekten geçmişiz,
Her taraftan yıkılıp vîrân olan anlar bizi.
Biz şol abdalız bıraktık eğnimizden şâlımız,
Varlığından soyunup üryân olan anlar bizi.
Kahr u lûtfü şey’i vâhid bilmeyen çekti azab,
Ol azabdan kurtulup sultân olan anlar bizi.
Zâhidâ ayık dururken anlamazsın sen bizi,
Cür’ayı sâfî içüp mestân olan anlar bizi.
Ârifin her bir sözünü duymaya insân gerek,
Bu cihânda sanmanız hayvân olan anlar bizi.
Ey Niyâzî katremiz deryâya saldık biz bugün,
Katre nice anlasın ummân olan anlar bizi.
Halkı koyup lâ mekân ilinde menzil tutalı,
Mısrıyâ şol canlara canân olan anlar bizi.
Zât-ı Hakk’da mahrem-i[1] irfân olan anlar bizi,
İlm-i sırda bahr-ı bî-pâyân olan anlar bizi.

İNSANLARIN FARKLI GÖRÜNÜŞLERİ

Yanlış ile doğrunun, iyi ile kötünün, mümkün ile imkansızın iki türlü görünme biçimi vardır.Biri alışkanlıklarımız cephesinden görünüşü, diğeri de Allah'ın huzurundaki görünüşüdür.Niyazi Mısri hazretleri bir rüyasını anlatır:"Zannımda fasık, asi,riyakar, bapkın, bidatçı,mülhid, zındık olanların çoğunu Allah'a yakın,Allah'ın dostu, Onun sevgilisi gördüm."
Neyzen Tevfik'i avam sarhoş diye tanır ancak Hakk katındaki kıymetinin yüceliğini ancak erenler anlıyabilir.