28 Şubat 2021 Pazar

EVLİYAYI İMTİHAN ETMEK ZARARLIDIR.

 Üç kişi Ayasofya'dan Eyüp semtindeki Murad Buhari hazretlerini ziyaret maksadı ile yaya yürüyerek gitmeye karar verirler.Birisi der ki:"Eğer bu şeyh Evliyaullah'dan ise bize Şam üzümü yedirsin".Bir diğeri:Eğer Evliyadan ise bana ilahi okutsun.Üçüncüsü ise arkadaşlar niçin Şeyh efendiyi imtihan için gidersiniz. Meşayıhı imtihan etmek iyi hal değildir".Bu kişiler yürüyerek Hazreti şeyhe geldiler.Hazretin adedi bir müddet murakabe ettikten sonra konuşmak olduğundan ziyaretçilerle konuşmadan evvel bir müddet tefekkür etti.Sonra başını kaldırıp:"Hoş geldiniz.Allah bilir uzaktan gelmiş siniz" deyince misafirler "Ayasofya'dan geliriz" dediler.Şeyh dedi:Hayli yoldan gelmişsiniz.Yorulmuşsunuzdur" deyip kendisine hizmet eden Ali ismindeki dervişine hitaben "Ali şu dolap da bir kutu vardır.Getir" buyurdu.Derviş kutuyu getirdi şeyhin önüne koydu:Şeyh kutuyu açtı içinde üzüm vardı.İçinden bir miktar misafirlere ayrı ayrı verdi:"Bu bize Şam'dan geldi. Şam üzümüdür.Misafirler üzümlerini yedikten sonra Şeyh onlardan birisine bakarak buyurdu:"Bir ilahi okusanız".Ziyaretçi güzel sesiyle ilahisini okudu.Tamam olduğunda şeyh buyurdu ki:"Şunlar ki imtihan ile gelirler onların nasipleri yoktur.Yoruldukları yanlarına kar kalır.Onlara sahip çıkmazlar.Amma sadakat ile gelen herhalde mahrum kalmayıp vasılı esrar olur".Ziyaretçilerden imtihan için gelen iki kişi büyük bir pişmanlık duydular.1720  senesinde vefat eden hazretin türbesi Eyüp'de Şeyh Murad Tekkesi diye bilinir

Nİ'METİ MASİYYETE HARCAMAK

 Hak Teala'nn verdiği nimeti masiyyete(günaha,kötü yol, nefsine,Hakkın razı olmadığı şeylere) harcamak nimete ve vericisine ihanettir. Bu bir anlamda ücretini verdiğin kimsenin senin işine, işletmene ve sana ihanet etmesidir.
Cüneydi Bağdadi hazretlerinin mürşidi dayısı olan Sırrı Sakati hazretleridir. Hazreti Cüneyd oğlanlık devresinde akranları ile oynamaktadır.Sırrı Sakati hazretleri seslenir:"Ya Cüneyd ! Şükür hakkında ne dersin?"
Cüneyd dedi:"Şükür odur ki Hak Teala'nın verdiği nimetler ile masiyyet talep etmeyesin, yani nimeti masiyyete ve Hakk'ın Rıza'sı olmadığı yere sarfetmeyesin".Sırrı Sakati hazretleri dedi ki:"Ya Cüneyd! Korkarım ki senin nasibin heman dilekden ola."
Ve Cüneyd dediki:"Dayım sırrı Sakati'nin o sözünden daima korkardım.Ta ki bir gün dayımın yanına gayet muhtac olduğu elbiseleri alıp gittim ve ona verdim. Hz.Sırrı Sakati buyurdu ki:"Müjde olsun ya Cüneyd! Allah'dan diledim ki bu getirdiği giysileri bir felah ehlinin veya tevfik ehlinin elinden bana ulaştırıla. Senin elin ile erişti.Bundan sonra benden korku gitti".
Dayım Sakati bana der di ki :İnsanları topla,onlara sohbet et.Ben nefsime töhmet ederdim o sohbete liyakatım yoktur diye.Ta ki Resulullah sallallahü aleyhi vesellemi rüyamda  görüp bana buyurdular:"Tekellem alennas/İnsanlara konuşuver" sözünü duyunca dayımın yanına gittim.Kapıyı bana açtı ve "Sana denmeyince, beni doğru söyler sanmadın.O sabahtan sonra Meclis kurup sohbete başladım. Hristiyan bir genç meclisin kenarında durmuştu.Alla kıya kıyafeti hristiyan kıyafeti değildi.O genç dedi:Şeyh hangisidir?".Hazreti Cüneyd'i gösterdiler.Genç dedi ki:"Ey Şeyh. Resulullah buyurmuştur ki "İtteku firasetül mü'mini fe innehu yenzuru bi nuril iman"(Müminin ferasetinden sakının .Zira o Allah'ın nuruyla bakar)" bunun manası nedir?.Hz.Cüneyd bir müddet murakabe etti ve başını kaldırıp o hristiyan gence "İslam'a gel zira senin islamın olmanın vakti geldi".O hırıstiyen hemen şehadet getirdi.İmam Yafi buyururki:"Cüneyd'in burada iki kerameti vardır:Birisi civanın küfrüne muttali olduğu , birisi de İslama gelecek vakte eriştiğini bilme
k" 

27 Şubat 2021 Cumartesi

LA İLAHEİLLALLAH NE DEMEKTİR?

Karabaş-ı Veli hazretlerinin devrinde İstanbul'da bir papaz bir iddiada bulunarak La İlahe illallahın zahir manasından gayri bir manası vardır.o nedir"der. Önce kitap alimlerini gezer ancak alınan cevaplardan tatmin olmaz"Hayır benim aradığım mana bu değildir" der.sonra İstanbul'daki dergah şeyhlerini gezer onların cevaplarına da "Hayır benim aradığım mana bu değildir?" der. Papazın bu davasında din adamları aciz kalırlar ve kendisine Üsküdar'da tekkesi olan karabaş-ı Veli hazretlerine gitmesini söylerler. Papaz, tekkeye gelir ve şeyhi sorar:Şeyh kendisini davet eder. İçerisi müridlerle doludur. Müritler papazın bu davasını duymuşlardır.Karabaş-ı Veli hazretleri tüm müritleri dışarı çıkartır kapıyı arkadan mandallar. Sonra yanıma yakın gel der. Bu esnada kapı tahtasının açıklığından bir mürit içeriyi gözetler. Şeyh, papazın sağ kulağına bir çift yahut iki çift kelam söyler. Papaz başındaki şapkasını çıkartıp atar. Hemen şehadet getirip müslüman olur. Sonra şeyh kapıyı açar Sufiler içeri girer. Şeyh "Hidayet bu güne imiş "der. Papazın ismini Abdullah koyarlar. Şeyh ona hilafet vererek Rumeli'ye irşad için yollar.Piri mübarek olur. Ne vakit ona "Şeyh sana ne dedi, hemen bir sayha atıp bayılır idi.

EVLİYANIN TASARRUFU

 Muhyiddin Arabi hazretleri pazar yerinde gezerken gördü ki bir kafir adam bir çocuğun elinden tutmuş gidiyor.Şeyh masum çocuğun eline yapıştı:"Bu masum benim oğlumdur nereye götürüyorsun?" diye çıkıştı.Zımni olan o şahıs dedi ki:Bu çocuk benim çocuğumdur. Anası öldü.Filan mahallede evimiz vardır.Herkes bilir ki bu masum benim evladımdır".Hazreti Şeyh :"Senin oğlun bu değildir.Bu benim oğlumdur".Niza bu şekilde uzayınca o kafir şahıs konuyu mahkemeye taşıdı ve Kadı'nın huzuruna çıkıp çocuğun kendi oğlu olduğunu iddia ederek macerayı nakletti.Kadı şeyhe dönerek :Ya şeyh sen ne dersin? deyince Hazreti Muhyiddin Dedi:Bunun oğlu hafızıl kur'an mıdır? Adam:Hayır dedi.Şeyh:"Senin oğlun Tefsir bilir mi? dedi.adam hayır bilmez dedi.Şeyh:"Senin oğlun hadis okumuş mudur?" dedi.adam hayır benim oğlum hadis okumamıştır. Şeyh söz aldı:Benim oğlum on ikibin hadis bilir ve çocuğa dönerek:Oku oğlum dedi.Küçük masum çocuk Kurandan bir miktar ayet okuyup manasını ve tefsirini yaptı. Kadı ve etraftakiler hayran kaldı.Sonra yüzden fazla hadisi şerif okudu ve manalarını verdi.Kadı,o Zımni(müslüman olmamış) kişiye dönerek:Halen iddianda ısrarcı mısın? deyince Zımni dedi ki:"Eğer bu oğul benim ise dahi Hazret-i Şeyhin olsun"

26 Şubat 2021 Cuma

SİFTAHI ALLAH İÇİN OLANIN KARŞILIĞI

 İbrahim Ethem hazretleri padişahlığı terk edip insanlardan gizlenmişti.Buhara padişahlarından birisi ,hazretin şöhreti yayılınca onu bulmak merakına düştü ve tellallara ilan ettirdi ki kim İbrahim Ethem'i haber verirse kendisine bin altın verecek.İbrahim Ethem uzayan saçını traş ettirmek için bir berber dükkanına girdi. Dükkan sahibi yoksul parasız  bir derviş sanıp "daha siftah etmedim" deyip başından gönderdi. Hazret bir başka berber dükkanına girdi. Berber'e "Beni Allah için traş eder misin?" deyince Berber "Baş üstüne " deyip koltuğuna oturtturdu ve saçlarını ustura ile traş etmeye başladı. Başının yarısı ustura ile traş edildiğinde berber dükkanının önüne bir atlı  geldi. Atından inip dükkana girdi ve İbrahim Ethem'in boynundaki örtüyü alıp koltuğa oturarak Berbere sert bir şekilde kendisini traş etmesini söyledi. Berber bu zorlama karşısında adamı traş etti.Adamın traşını bitirince kalkıp giderken İbrahim Ethem'in başının traş edilen kısmına fiske vurarak "Derviş, kabağın üşüdü mü" dedi. Dükkandan çıkıp atına binmek isterken hayvan bir çifte savurunca adamın başına isabet eden darbeden dolayı o şahıs öldü. Berber bu işe şaştı ve "Senin başına adam bir fiske vurdu, at ise adamın başını parçaladı" deyince İbrahim Ethem"Kabak sahibi razı olmadı" dedi.Ve dedi ki:"Bizi Allah için traş eyledin karşılığında sana ücretini Hak Teala versin. Var git şehrin padişahına haber ver ki İbrahim Ethem benim dükkanımdadır". Berber Padişaha gider ve hazretin varlığını haber verir padişah vaad ettiği bin altını berbere verir. 

HEDİYE KABUL YÖNTEMİ

 Eşrefoğlu Rumi hazretleri devrinde vaktin Osmanlı Padişahının annesinin dili tutulmuştu.Padişah, tüm doktorlara müracaat etti.Çare bulamadılar.Din hocalarını çare bulmaları için davet etti ancak onlarda "Biz kitap alimiyiz,bu husus bizim işimiz değildir.nefesi mübarek ehli tarik insanların işidir" dediler. Padişah Tarikat şeyhlerini davet edip meramını söyledi. Şeyh efendiler üç gün düşünelim dediler. Üç gün sonra geldiler ve "Bizim bu işte kudretimiz yoktur.Biz post şeyhleriyiz. Bu işin halli İznik'de bulunan Eşrefzade Şeyh Abdullah efendinin elinden gelir. İçimizde ondan gayri ehli hal yoktur" dediler.
Padişah Eşrefzade'yi davet etti.Saraya gelince meramını anlattı. Eşrefoğlu "Annenizi karşıma getirin" dedi. Bir fincan içindeki suya okudu ve içmesini istedi. Suyu içen kadının dili açıldı.Padişah çok sevindi. Eşrefoğlu'na hediye olarak yüklü bir altın vermek istedi. Hazret kabul etmedi. Padişah size yeni bir dergah yapalım dedi. Eşrefoğlu"Mevcut dergah çok şeyh eskitir" dedi ve bunu da kabul etmedi. Dergah için vakıflar bağışlamak istedi. Hazret yine kabul etmedi. Padişah mahcup kalmıştı, annesine durumu anlattı. Annesi ben hediye kabul ettiririm dedi ve Eşrefoğlu Rumi'ye "Ey Şeyh Ululemre itaat var mıdır?" deyince Şeyh "vardır" dedi.Valide "Bu altını alırsın" deyince zarureten aldı. Ancak saraydan çıkana kadar önüne gelene beşer onar dağıttı.Meğer şeyhin altın verdiği adamlar padişahın annesine borç vermişler,şeyh efendi tam borç miktarı kadar kişilerin alacaklarını dağıtmış.Padişah yine mahcub olmuştu. Bu sefer annesi dedi ki.Bir şey kabul ettiremedik.Bir kaç köyü şu siyahi cariyenin üzerine tapulayın ve bu cariyeyi şeyh efendiye bağışlayalım diyerek "Şu siyahi cariyemizi size bağışladık. Dergahınızda abdest suyunuzu hazırlar" deyip siyahi cariye şeyhin koltuğunun altına girdi. Şeyh hankahına geldi.Bir zaman sonra şeyh buyurdu ki:"Bir saat padişah huzurunda oturdum.Kalktığım yere yedi yıl oturamadım"

HAZRETİ HUZEYFEYE ANLATILAN SIR

 Uhud savaşında Hz.Huzayfe'nin babası Yeman (r.a) yanlışlıkla Müslümanlar tarafından şehit edilmişti. Savaşamayacak derecede yaşlı olan bu zatın savaşa iştirak etmemesini efendimiz belirtmişse de o şehit olmak arzusuyla gelmekte ısrarcı olmuştu.
Çok çetin geçen Uhud harbinde Müslümanlar sınandılar.Babasını öldüren kimseyi merak eden Hz.Huzeyfe sıkıntı içinde idi. Acaba babasını hangi sahabe şehit etmişti. Efendimiz Huzeyfe'nin bu rahatsızlığını dindirmek için sahabenin içinde bulunan münafıkların isimlerini Huzeyfe'ye bildirmişti. Ancak bunları açıklamama sözü almıştı. Bu şekilde Hz.Huzeyfe rahatladı. Hz.Ömer dahi birisinin cenazesine iştirak edip etmemek hususunda Hz.Huzeyfeyi takip ederdi.O katılmamışsa, halifede cenazeye katılmazdı. 

HAZRETİ YAHYA'NIN ŞEHADETİ

 Hz.Yahya peygamber,Hazreti İsa peygamberin peygamberliğini ilk tasdik eden kimsedir. Hz.İsa dini, Hz. Musa'nın getirdiği şeriatın bir kısım hükümlerini iptal etmişti.Yürürlükten kaldırılan bir hüküm bir kimsenin kardeşinin kızı ile evlenmesi hadisesidir. Hz.Yahya döneminin Yahudi kralı Herod Antipas, kardeşinin kızıyla evlenmek istiyordu.ve Nikahının Hz. Yahya tarafından Mescid-i Aksa'da kıyılmasını istedi.Kral, Hz. Yahya'yı çağırıp isteğini iletti. Hz.Yahya o çeşit nikahın yürürlükten kaldırıldığını ve haram kılındığını söyledi.
Kral Hz. Yahya'yı ölümle tehdit edip hapse attırdı. Kardeşinin karısı ve kızı kralı kışkırttılar ve bu evliliğin bir an önce yapılmasını istediler."Ya nikah ya da Yahyanın başı" diye direttiler. Kral tekrar Yahya'yı huzuruna getirtti ve bu nikahı kıymasını istedi. Hz.Yahya "Ben Allah'ın peygamberiyim.Başka türlü hüküm vermek benim için mümkün değil "dedi.
Kral celladı çağırttı .Cellatları Yahya'nın üzerine hücum edip başını kestiler ve vücudunu parçaladılar.Böylece babası Hz. Zekeriya gibi şehit ettiler. Hz.Yahya'nın kesik kollarından biri, Topkapı sarayında muhafaza edilmektedir.

 8. MİLLÎ MEVLÂNA KONGRESİ

GÖNÜL KÂBESİ ve MEVLÂNÂ

Doç. Dr. Ahmet SEVGİ

          Hz. Peygamberimiz her savaş dönüşünde: “Küçük cihattan büyük cihâda döndük” buyurarak ashabını nefisle mücadele konusunda uyarırdı. Mevlânâ da: “Ey padişahlar, dışarıdaki düşmanı öldürdük ama içimizde ondan beter bir düşman kaldı” diyerek aynı konuda dikkatimizi çekmektedir. Demek ki nefisle mücadele düşmanla mücadeleden daha zordur. Çünkü nefis, gönlümüze taht kuran yedi başlı bir ejderhadır. İçimizdeki bu düşmanın başlarını ezebilmek yani kibir, hırs, şehvet, haset, gazap, hasislik ve kin putlarını kırabilmek şüphesiz kolay olmayacaktır.

13. asır Anadolu’sunda “küçük cihat’la “büyük cihad”ın atbaşı beraber yürütülmüş olduğunu görüyoruz. Bir tarafta “gaziler” coğrafî sınırları genişletmek için mücadele ederken diğer tarafta da “velîler” gönül mülkündeki putları kırma savaşı veriyorlardı. Mevlânâ ve Yûnus’un öncülüğünde başlatılan bu büyük savaşın tek hedefi Allah’ın tecellîgâhı olan gönlü birtakım kötü huylardan temizlemekti. Mevlânâ Mesnevî’nin bir yerinde şöyle der:

“Şu beden dört huyun durağı olmuştur; onların adları, fitneler arayan, düzenler kuran dört kuştur.

Halkın ölümsüz diriliğe kavuşmasını istiyorsan, bu şom, kötü dört kuşun kes başlarını.

O yol kesen manevî dört kuş, halkın gönlünü yurt edinmiştir.

Şu diri dört kuşun başlarını kes de diriliği geçici olan şu halkı ölümsüzlüğe kavuştur.

Bu dört kuş “KAZ”dır, “TAVUS”tur, “KUZGUN”dur, “HOROZ”dur; bu dördünün insanlardaki örneği de dört huydur.

“KAZ” hırstır “HOROZ” şehvet. Mevki “TAVUS”a benzer; “KUZGUN”sa dileğe”.1

Demek ki bu dört kuşun başını kesebilirsek yani gönlümüzden makam mevki hırsını söküp atarak şehevî duygularımıza gem vurabilirsek gönlümüz Kabe misali mukaddesleşerek Allah’ın tecellîgâhı olacaktır.

Bir kutsî hadiste belirtildiğine göre C. Allah şöyle buyurur: “Yere göğe sığmadım da inanan kulumun gönlüne sığdım”. Mevlânâ bu kutsî hadîsin tefsîri mahiyetinde şunları söyler:

“Peygamber, Tanrı buyurdu ki dedi; ben ne yücelere sığarım, ne aşağılara. A üstün er şunu bil ki ben ne yeryüzüne sığarım, ne gökyüzüne, ne de Arş’a. Şaşılacak şey şu ki inanan kişinin gönlüne sığarım ancak; beni arıyorsan, gönüllerde ara”. 2

 Bir şâirimiz de:

“Dervişlik başdadır tacda değildir
Harâret nardadır sacda değildir
Ararsan Mevlâyı kalbinde ara
Kudüsde Mekkede Hacda değildir” der.

Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere tasavvufta “gönül”e büyük değer verilmiştir. Hatta mutasavvıflara göre “gönül” Kâbe’den üstündür. Mevlânâ bir beytinde meâlen şöyle buyurur. “Kabe, Azer oğlu İbrahim’in yaptığı bir binadır. Gönülse C. Hakk’ın nazar ettiği yerdir”. 3

“Gönül mi yig Kâbe mi yig eyit bana aklı iren
Gönül yigdür zîrâ ki Hak gönülde tutar turağı.

Tasavvufî şiirlerde sık sık “Kâbe” ile “gönül’ün karşılaştırıldığı görülür. Mâlum, Kabe’nin bir adı da “Beytullah”tır. Yani Kâbe, bir bakıma Allah’ın evidir. Ancak sûfîler Allah’ın    gerçek    tecellîgâhının “gönül” olduğunu söylerler. Onlara göre: “Kabe Allah’ın lütuf evidir insansa onun sır evi… Tanrı Kâbeye hiç girmemiştir ama “gönül Kâbesi”ne ondan başka giren olmamıştır”.

Mevlânâ, Mesnevî’de bu konuyla ilgili olarak şöyle bir hikâye nakleder:

“Ümmetin şeyhi Bâyezid, haccetmek, umre etme için Mekke’ye koşup gitmedeydi.

Hangi şehre varıyorsa o şehirdeki azizleri arıyor;

Bu şehirde, gözü açık oluş direklerine kim dayanmış diyor, şehri dört dönüyordu.

Bâyezid, yolculukta, vaktinin Hızır’ı olan birini bulmak için bir çok aradı-taradı.

Yeni Ay gibi boyu bükülmüş bir pîre rastladı; onda erlerin sözlerini duydu.

Bâyezid, o pîri’n huzurunda oturdu, halini hatırını sordu. Onu hem yoksul buldu hem de çoluğu-çocuğu çok.

Şeyh, Bâyezid, nereye gidiyorsun dedi; gurbet varını-yoğunu nereye çekeceksin?

Bâyezid, hac çağı dedi; Kâbe’ye gidiyorum. Şeyh, kendine gel dedi, yol masrafı olarak yanında ne var?

Bâyezid, ikiyüz dirhem gümüş param var; işte şuracıkta, elbisemin ucuna sımsıkı bağlamışım dedi.

Şeyh dedi ki: Çevremde yedi kere dön; bunu da haçtaki tavaftan daha iyi say.

     A eli açık er, o dirhemleri dök önüme; bil ki Haccettin, muradına erdin.

Umre ettin, ölümsüz bir ömür buldun; arındın, Safâ’ya koştun.

Canının, can gözüyle gördüğü Tanrı hakkı için Tanrı, beni kendi evinden daha üstün etmiştir; beni seçmiştir o.

Kâbe, onun lütuf evidir ama benim varlığım da onun sır evidir.

O evi kuralı içine girmemiştir Tanrı, bu eveyse, o her an diri olan Tanrıdan başka kimsecik girmemiştir.

Beni gördün ya; Tanrı’yı gördün; gerçeklik Kâbesinin çevresinde döndün, tavaf ettin.

Bana hizmet, Tanrı’ya kulluk etmektir, onu övmektir; sanma ki Tanrı, benden ayrı.

Gözünü iyi aç da bak bana; bak da insanda Tanrı ışığını gör.

Bayezid, can kulağıyla bu sözleri dinledi; altın küpe gibi kulağına taktı.” 4

Bu ifâdeler, nihayet bir hikâyeden ibarettir. Ama her hikayede anlatılmak istenen bir gerçek vardır. Eskiden buna “kıssadan hisse” derlerdi. Bence bu kıssadan alınacak hisse “insan gerçeğini gözardı etmemek” olmalıdır. Zira, C. Allah, insana kendi ruhundan bir ruh üflemiştir. Mesele bu nokta-i nazardan ele alınmalıdır.

Sûfîler, gönül yapmayı haccetmekten üstün görürler. Mevlânâ bir beytinde: “Allah Kâbeyi tavaf etmeyi, onun vasıtasıyla bir gönül ele alasın diye emretmiştir” buyurur

Yunus Emre’nin şu beyitleri gönül yapmanın büyüklüğünü ve dolayısıyla gönül kırmanın felaketlerini ne güzel ifade ediyor:

Düriş kazan yi-yidür bir gönül ele getür
Yüz Kabe’den yigrekdür bir gönül ziyareti.

* * *

Ak sakallu pîr koca bilmez ki hali nice
Emek yimesün hacca bir gönül yıkar ise.

* * *

Bir kez gönül yıkdunısa bu kıldugun namaz degül
Yitmişiki millet dahi elin yüzin yumaz degül.

* * *

Yunus Emre dir hoca gerekse var bin hacca
Hepsinden eyice bir gönüle girmekdir.

* * *

Gönül Çalabın tahtı
Çalab gönüle bahtı İki cihan bedbahdı

Kim gönül yıkar ise.

* * *

Ben gelmedim davî için.
Benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmağa geldim.

Konu bu noktaya gelmişken Mevlânâ’nın “Dîvan-ı Kebir”de yer alan ve tamamen “gönül”ün söz konusu edildiği emsalsiz bir gazelini (meâlen) sunmadan geçemeyeceğim:

Gönlün varsa gönül kâbesini tavaf et. Anlam kâbesi gönüldür; ne diye toprak sanıyorsun onu?

Tanrı, suret Kabe’sini tavaf etmeyi, onun vasıtasiyle bir gönül ele alasın diye buyurmuştur.

Bir gönül incittin mi bin kez yaya gitsen de Kâbe’yi tavaf etsen Tanrı kabul etmez.

Malını-mülkünü ver de bir gönül al; al da o gönül, mezarda, o kapkara gecede ışık versin sana.

Tanrı kapısına binlerce altın torbası götürsen Tanrı, bize birşey getireceksen gönül getir der.

Çünkü der, altın, gümüş, kapımızda hiçbir şey değildir, bizi istiyorsan istediğimiz gönüldür bizim.

Senin, bir saman çöpü kadar değer vermediğin yıkık gönül, Arş’tan da üstündür, Kürsi’den de, Levh’ten de, Kalem’den de.

Hor bile olsa gönülü hor tutma, o horluğuyla gene de pek üstünler üstünüdür gönül.

Yıkık gönül, Tanrı’nın baktığı varlıktır; onu yapan can, ne de kutludur.

Kırılmış, iki yüz parça olmuş gönülü yapmak, Tanrı’ya haçtan da yeğdir, umreden de.

Tanrı defineleri, yıkık gönüldedir. Yıkık yerlerde pek çok defineler gömülüdür.

Kul gibi, köle gibi gönüllere hizmet için kemer kuşan da sırlar yolu, yüzüne açılsın.

Sana kutluluk gerekse, devlet istiyorsan, gönüller almaya, ululuğu bırakmaya bak.

Gönüllerin yardımı seninle atbaşı beraber giderse kalbinden hikmet kaynakları akar.

Dilinden sel gibi Âb-ı hayat akar; soluğun, Mesih’in soluğu gibi hastalıklara ilâç olur.

İki dünyâ da bir gönülceğiz için var olmuştur; okuyanın dudağından çıkan “Sen olmasaydın” hadisini duy.

Yoksa varlığın, mekânın, güneşin, Ay’ın, yerin, şu gökkubbenin vücûdu nerden olacaktı?

Sus, her kılında iki yüz dil olsa da söylesen, gönül, gene de anlatışa sığmaz. 5

Evet, gönülü anlatmak gerçekten zor. Ama şu kadarını söyleyebiliriz ki Mekke fethedilince nasıl oradaki putlar kırılıp Kabe temizlendi ise bizler de nefisle mücadelede galip gelerek gönlümüzü işgal eden “kibir, hırs, şehvet ve kin” putlarını kırıp yerine “sevgi, şefkat, tevazu ve hoşgörü” tohumları ekebilirsek gönül bahçemiz kısa zamanda yeşererek etrafa dal budak salacak ve kimsenin kimseyi kırmadığı, herkesin birbirini sevip kucakladığı büyük Türkiye rüyamız gerçek olacaktır. Saygılarımla…

HASAN BASRİ HAZRETLERİNİN BEREKETİNİN NEDENİ

 Hasan Basri hazretlerinin annesi, Ümmü Seleme validemizin azatlı kölesi idi.Çocuk doğduğunda Ümmü Seleme(r.a) nın emriyle Hz.Ömer'e getirdiler "Ya Ömer bu masuma dua et" dediler. Hz.Ömer efendimiz dua edip "Ona Hasan adını verin,çünkü o güzel yüzlüdür" buyurdu. Ümmü Seleme validemiz,küçük çocuğa kendi öz çocuğu gibi dikkat ederdi. Hasan Basri'nin annesi iş ile meşgul iken Hasan ağladığı vakit Hazret-i Peygamber'in hanımı çocuğu susturmak için göğsünü ağzına verdi. Bu esnada sütten kesilmiş olan yaşlı annemizin göğüslerinde bir kaç damla süt peyda oldu. Hak Teala'nın Hasan'da meydana getirdiği bunca bereketler(Keramet ve faziletler) hep o bir kaç damla sütün eseridir. 

İŞİ ALLAH İLE OLANLAR

 Anlatılır. Kabe'de bulunan Hızır a.s) bir adamın uyukladığını görür ve adamı uyandırarak "Efendi,bak burada meşhur hadis alimi Abdürrezzak efendi sohbet ediyor. Dinlesen" deyince Adam Hz. Hızır'a "Ben Abdürrezzak'dan değil Rezzak'dan dinliyorum" deyince Hz. Hızır şaşırır ve Hak Teala'ya münacaatla bu şahsın kimliğini sorar.Makamı İzzetten buyrulur ki:"Sen bizi sevenleri bilirsin, bizim sevdiklerimizin listesi sende yoktur".
Şabanı Veli hazretleri bir cenaze vesilesiyle mezarlığa girmişti.Cenaze sahibi hatim yapılsın diye Kur'an cüzlerini getirmişti.Okuması için herkese birer cüz dağıttılar. Hz.Pir murakabe halinde olmakla kucağına cüzü bıraktılar. Kucağındaki cüz yere düşmüş. Adamın biri görmüş ki cüz yere düşmüş. Hemen Pir hazretlerinin omuzunu dürtmüş. Hazret başını kaldırıp adama baktığında adam:"Bu, Allah kelamıdır, yere düşürmüşsün, kaldır"dediğinde Hz.Pir huzursuz olup buyurmuş:"Bu Allah Teala'nın sözüdür. Biz Allah ile söyleşiriz"dediğinde o kimse takat getiremeyip yere düşmüş,kaskatı kesilip teslimi ruh etm
iş.

25 Şubat 2021 Perşembe

İNSANA HAYVAN ADIYLA HİTAP ETMEK

 Bir insana"İt, Köpek, Eşek, Öküz, Manda" isimleri ile hitap ettiğinizde kavga çıkar.Ancak aynı insana"Koçum, Küheylan, Arslan, Tosun" isimleri ile hitap etsen bundan sevgi çıkar. Sevgi çıkacak bir kelime yerine kavga çıkacak kelime kullanılmamalıdır. Dervişin üslubu daima sevgi üzerine olmalıdır. Dilimizi, kavga çıkartan sözlere ve hitaplara alıştırmamalıyız,

EZAN KAHRAMANI

 Kahramanmaraş kurtuluşuna öncülük etmiş,İmam Hatip okulunu 1051 yılında kurup müdürlük yapan Sandal hoca anlatır:Hoca efendinin vazife yaptığı caminin tam karşısında bir evvardır ve evin sahibi sarhoş birisidir.Cami ile hiç alakası yoktur ve daima kaçar.Hoca 18 yıl boyunca bu herif bu evden taşınsa da yerine mümin birisi gelse diye düşünür. Adam hocayı utandırır. On sekiz yıl sonra ezanın Arapça olarak okunacağı ilk gün insanlar cami içine ve yoluna yığılmışlar heyecan içinde bekliyorlar.Herkesin gözü caminin minaresinin şerefesinde. Hoca niye bakıyorsunuz yukarı der, insanlar :Hocam, bizim malum sarhoş komşumuz var ya kucağında  bir teke ile geldi heyecanla minareye daldı.Biz de merak içinde ne yapmaya çalışıyor ona bakıyoruz".Minareye tek başına bile çıkmak zordur.Demeye kalmadı; adam keçisiyle birlikte şerefede göründü.Birden hayvanı şerefenin korkuluğuna yatırdı.Avazı çıktığı kadar da bağırdı:"ALLAH İÇİN, KURAN İÇİN, EZAN İÇİN, NİYETLENDİM KURBAN ETMEYE"dedi ve hayvanı kesti
Adamın gösterdiği iman salabeti insanları duygulandırdı.Bir anda menfi duygularla yüklü olduğum bu adam hakkındaki kanaatim değişti ve onu EZAN KAHRAMANI olarak hissettim.Bu hareketten sonra onun evinin önünden nasıl geçecektim.Eskiden onun hakkında taşıdığım menfi duygulardan utandım tayinimi başka camiye aldırdım Müftü efendi'yede "Ben artık o komşumun yüzüne bakamam"dedim.Cemaat bir zaman sonra bu hadiseyi duymuş,toplu halde benim yeni camiye geldiler.İçlerinde o eski komşuyu da almışlar.Adamcağız bana "Hocam benim yüzümden tayinini bu camiye aldırmışsın. Mahcup oldum.Yaptıklarıma tevbe ettim, içkiyi bıraktım,namaza başladım.Artık tekrar camiye dönerseniz bende sizin camiye gireceğim der.Cemaat ben  ve o adam feryad figan birbirimize sarıldık ve ben eski camime döndüm

24 Şubat 2021 Çarşamba

ELEŞTİRMEDE ÖLÇÜ

 Hocası, talebesine camideki bir kilim desenini gösterdi."Nasıl, güzel olmuş mu?" diye sordu.Talebe "Hocam bunun hiç sanat değeri yok.Bu nasıl çizim ve tasarım!" dedi.Bu keskin ve kesin hüküm üzerine hoca talebenin elini tutar ve gözlerinin içine bakarak şu tavsiyeyi yapar:"Evladım, sen daha iyisini yapmadan veyahut yaptırmadan hiçbir şeyi beğenmemezlik etme. Bir emeği tenkit hususunda da insaflı olmak lazımdır.

İKİSİNİ BERABER OKURSA BİR ŞEY OLMAZ

Talebenin birisi kitabı mukaddesi okumakta iken dar görüşlü bir öğretmen bu talebeyi din dersi hocasına şikayet eder.Filan talebe böyle yaptı, acaba gavur mu oldu?Din dersi hocası hal ehli birisi imiş :"O talebe Kur'an da okuyor.İkisini beraber okursa, bir şey olmaz"  

MÜMİN SUİİZANNA TESLİM OLMAMALI

 Bir hoca efendi suizanla alakalı yaşadığını anlattığı hadisede hepimiz için pay vardır.Mezarlığa sabah erken gidip ölümle, ahiretle yüz yüze gelmek istedim.Çıkışta yolumun üzerinde şehrin genelevi vardı.Gözüm gayriihtiyari bir adama takıldı.Bu adam şehirde yağ satan mümin musalli bir adamdı.Buradan çıkarken görmek benim fikrimi çeldi.Meğer bu adam ne halt ediyormuş,bize karşı musalli bir mümin görüntüsünü veriyor diyerek içimden aldım verdim ve hızlıca adımlarla kendisine ulaştım selam verip"Duran efendi, hayırdır inşaallah ,nereden geliyorsun böyle sabah sabah" deyince mahcub oldu "Hocam durum gördüğün gibi değil" diyerek meseleyi anlatmaya başladı."Köylü birisi köyden tuluk içinde yağ getirmişti.Sabahleyin bir bayan geldi hepsini satın aldı.Yağı koyacak kabım yok boşaltır getiririm"dedi.Boşluğuma geldi "Peki "dedim. Adını yerini soramadım.Zira kadın müşterimiz bu şehirde pek az olur. Öğleye doğru köylü geldi.Yağın parasını verdim. Tuluğu istedi.Biraz bekle müşteri getirecek  dedim.Tuluk gelmeyince adam darlandı. Güneş indi daha köye gideceğim dedi.Parasını vereyim dedim Adam parayı ne yapayım.Yarın yağ getireceğim illaki tuluk lazım dedi.Sıkıntı içinde bir emanet tuluk verdim adam gitti.Müşteri olan kadını düşünmeye başladım.Bir delikanlı benim etrafa soruşturmam nedeniyle gözüme dikkatlice baktı ve bana sessizce "Abi o kadın genelevde çalışan birisi dedi.Başımdan kaynar sular döküldü.oraya nasıl gideceğim.Sabah erkenden gittim.Kapıdakilere meramımı anlattım onlarda içeride araştırdılar ve tuluğu getirip bana verdiler. İnşaallah kapıdan çıkarken kimse görmez dediysem de siz görmüşsünüz" deyince duran efendi hakkını helal et.Ben bunca zamandır kürsüden cemaate "Efendiler sui zan çok büyük günahtır,Allah yasaklamıştır der "Eğer dünyada bulunan insanların çoğuna uyarsan , seni Allah'ın yolundan saptırırlar.onlar sırf zanna uyarlar ve kafadan atarlar"(Enam suresi 6 ayet) ayeti okurdum.Amma bir an ben bu ayete ters davrandım.bu nedenle helallik istiyorum dedi.
Birisini rakı masasında otururken görseniz bardağındakini su yahut ayran diye düşünmeniz gerekir.Toplumda birlik ve beraberliği bitiren en sinsi hastalık suizandır.

23 Şubat 2021 Salı

KÜLTÜREL ARŞİVLER

KÜLTÜREL HAZİNE. ARSİVİNİZE ALIN, ÇOCUKLARINIZA ULAŞTIRIN.

ONLİNE KÜTÜPHANELER

TBMM Kütüphanesi https://acikerisim.tbmm.gov.tr/xmlui/handle/11543/

Milli Saraylar Kütüphanesi https://acikerisim.tbmm.gov.tr/xmlui/handle/11543/2112

Yazma Eserler Kurumu'nun transkripsiyon, tıpkıbasım ve yayınları http://www.ekitap.yek.gov.tr/

Tebriz'den (İran) Hasan Bey Hadi'nin Turuz sitesinde taranmış halde binlerce kitap var.

Özellikle dil ve etimoloji alanında kolleksiyon çok zengin.

Sitede İran'da basılmış Türkçe kitaplar da yer alıyor.

Dil/etimoloji meraklıları için özellikle tavsiye: www.turuz.com

+Paha biçilmez bir fotoğraf arşivi:

Hollandalı tarihçi ve mimari uzmanı Machiel Kiel Balkanları dolaşıp Osmanlı eserlerini tek tek fotoğraflamış (50-60'lar).

Bu eserlerin bir kısmı bugün ya yok olmuş; ya da yok olmak üzere: http://www.nit-istanbul.org/kielarchive/index.php

Şu linkte hat sanatına ait kıymetli epey eser var (binden fazla):

Meraklısı için çok kıymetli bir arşiv

https://www.flickr.com/photos/muzafferozak/albums/72157648694272225/

Rusya'da Cedit hareketi kurucusu Gaspıralı İsmail Bey'in ünlü Tercüman gazetesinin tam koleksiyonu şu linkte:

http://kerimofftahir.blogspot.com/2016/12/terciman-gazetesinin-numaralar-endirin.html

Dünyanın en büyük harita kolleksiyonu:

Modern dönem haritalarına ilaveten; son 5 asra ait 67.000 civarında tarihî harita şu linkte: https://www.davidrumsey.com/

ABD Kongre Kütüphanesi II. Abdülhamid'in fotoğraf arşivini dijital olarak yayınlamış. 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başlarındaki Osmanlı coğrafyasından toplam 1823 fotoğraf/baskı şu linkte: http://www.loc.gov/pictures/search/?st=grid&co=ahii

Osmanlı coğrafyasına ait fotoğrafların da yer aldığı çok kıymetli bir görsel kolleksiyon. Gertrude Bell arşivi:

NewCastle Üniversitesi kütüphanesindeki bu arşivde 19. yüzyıl sonu ila 20. yüzyıl başında çekilmiş binlerce fotoğraf yer alıyor.

http://gertrudebell.ncl.ac.uk/photos.php

Koç Üniversitesi kütüphanesinde bulunan 200'den fazla yazma eserin taranmış-dijital nüshası şu linkte: http://digitalcollections.library.ku.edu.tr/cdm/search/col

Berlin Devlet Üniversitesi'nin Orient Dijital projesi kapsamında taranmış 3441 Türkçe yazma şu linkte: http://orient-digital.staatsbibliothek-berlin.de/content/index.xml

Venedik devlet arşivlerinde bulunan toplam 2.022 #Osmanlı belgesinin tamamına internet üzerinden ulaşmak mümkün: http://www.archiviodistatovenezia.it/divenire/collezione.htm?idColl=24121

Meraklısı için önemli bir dijital fotoğraf arşivi:

İstanbul'daki Bizans yapıları: http://digitalcollections.library.ku.edu.tr/cdm/landingpage/collection/BYGA

Arşiv:

2 milyondan çok fotoğrafın yer aldığı, konu, başlık ve bölgelere göre tarama yapılabilen çok önemli bir fotoğraf kolleksiyonu:

(Türkiye'yle de ilgili binlerce fotoğraf var) https://www.europeana.eu/portal/en/collections/photography

Prof. Mükrimin Halil Yinanç'ın kütüphanesi vârisleri tarafından Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi'ne bağışlanmış (memleketi: Maraş'ın Elbistan kazası).

Mükrimin Halil Yinanç Kütüphanesi'ndeki taranmış kitaplara şu linkten online erişebilirsiniz:

http://kutuphane.ksu.edu.tr/yinanc.htm

Osmanlı devleti Brüksel elçiliği evrakı (1849-1914 dönemi). 

Yaklaşık 5000 belge taranmış, online erişime açık: http://dighum.uantwerpen.be/ottomandiplomats/

Münih'teki Bayerische StaatsBibliothek adlı çok büyük kütüphane taranmış binlerce eseri online paylaşıma açmış.

19. asır öncesinde basılmış Türkiye/Osmanlı ile ilgili kitapların çoğu bu kütüphanede var, erişim şu linkte:

Konulara göre tarama imkânı mevcut

https://www.bsb-muenchen.de/en/

Meraklısına:

Duke Üniversitesi Kütüphanesi'ndeki Osmanlıca 216 kitabı online okumak/incelemek ve indirmek mümkün: https://archive.org/details/dulturk?&sort=-downloads&page=3

Kültür Bakanlığı'na bağlı toplam 100 halk kütüphanesindeki kitapların taranmış olanları online erişime açıldı:

Bu linkteki katalog üzerinden tarama yapmak mümkün. http://koha.ekutuphane.gov.tr/cgi-bin/koha/opac-main.pl?deger=1

Project Gutenberg, dünyadaki en büyük ücretsiz online-kütüphanelerden biri:

Sol taraftaki menüden konulara ve yazarlara göre tarama yapılabiliyor.

Bu site üzerinden şu an itibariyle taranmış 54.000 civarında kitaba bedelsiz erişim mümkün. http://www.gutenberg.org/

+Arşiv:

1930'larda Yakup Kadri ve arkadaşlarının çıkardığı Kadro dergisinin bütün sayıları taranmış olarak şu linkte:

("Kadro" dergisi, Kemalizm'in sol yorumu açısından önemli bir ekoldü.) 

http://digitale-sammlungen.ulb.uni-bonn.de/ulbbnioa/periodical/structure/3137049

İstanbul Belediyesi'ne bağlı olan Taksim Atatürk Kütüphanesi Türkiye'nin önemli kütüphanelerinden birisi. 

Üye olmak şartıyla (ücretsiz) kütüphanenin sitesinden 40.000 kadar kitabı okumak/indirmek mümkün: http://ataturkkitapligi.ibb.gov.tr/ataturkkitapligi/index.php

Martin Luther Üniversitesi (Almanya) kütüphanesinden dijital erişime açık olan Türkiye'yle ilgili kitaplar şu linkte:

http://menadoc.bibliothek.uni-halle.de/landau/nav/index/all

IRCICA'nın dijital Farabi kütüphanesinin sitesinden Osmanlı salnâmelerinin tamamına ücretsiz erişim mümkün: http://e-library.ircica.org/

Hemen her konuda tarama yapabileceğiniz, her dilden binlerce yayının yer aldığı online kütüphane: http://gen.lib.rus.ec/

İspanya Milli Kütüphanesi dijital koleksiyonunda 350 kadar Türkçe/Farsça/Arapça yazma varmış.

Kitaplar şu linkte: http://manuscripta.bibliotecas.csic.es/buscar

Princeton Üniversitesi'nin İslami Yazmalar Dijital Kütüphanesi: http://library.princeton.edu/projects/islamic/

Şu linkten konulara ve başlıklara göre tarama yapılıyor: https://catalog.princeton.edu/cgi-bin/Pwebrecon.cgi?DB=local&PAGE=First

[Sayın İzzet Akyol’un (@izakyol) Twitter’da yapmış olduğu paylaşımdan alıntıdır. Daha fazla detay için https://twitter.com/izakyol/status/937217427242438656 ]

22 Şubat 2021 Pazartesi

HAZRETİ ALİ'NİN AĞLAMASI

 Bir gün komşusu hazreti İmam'a gelip "Ya Ali, acele paraya ihtiyacım var" demişti. Hz. İmam, hemen komşusunun ihtiyacı olan parayı ona verdi, komşusu teşekkür edip gitti. Hz. Ali odasına girip ağlamaya başladı. Fatıma annemiz ona niçin ağladığını sordu. Allah'ın arslanı buyurdu ki:"Ya Fatıma ben kötü komşu oldum. Komşum istedikten sonra verdim. Ben iyi komşu olsa idim  onun haliyle hallenir ve istemeden verirdim"

PEKMEZ YENMEZ Mİ?

 Yağmurlu bir gün sırılsıklam ıslanmış bir şekilde bir köy evine sığınan iki misafir'i evin hanımı davet eder.Evde bir oğlan çocuğu vardır.Misafirlere:"Amca pekmez yer misiniz?" diye sorar.Misafirler açtır. Pekmez yenmez mi evladım der.Çocuk önlerine bir çanak içinde pekmez getirir ve yanında da susam vardır. Ancak kaşık yoktur.Evladım bu pekmezi nasıl yiyeceğiz kaşık yok mu? derler.Çocuk amca kolay der.Parmağını pekmez çanağına batırır sonra da susum yığınına daldırır ve ağzına soktuğu parmağını yalar.Misafirlerin bu iş hoşuna gider ve pekmez çanağını bitirirler.Çocuk "Annem daha isterlerse pekmez var der.Misafirlerin canına minnet bir çanak dolusu pekmez yine gelir.ikinci çanakta biter.Üçüncü çanak geldiğinde  misafirler "Evladım yeter der. Biz doyduk size de kalsın deyinci çocuk:Amca Pekmez ceresine sıçan düşüp ölmüş,cereyi dökeceğiz deyince Misafir önündeki çanağı kaldırıp yere vurur.Çocuk hayret eder: ve anasına bağırır:"Ana, misafir itimizin yal çanağını parçaladı"

İBRETLİK HİKAYELER

Hoca'nın birisi bir köyde vaaz eder.vaaz sonrası bir köylü hocayı yemeğe davet eder. Önlerine berbat bir kap içinde yemek gelir ancak kaşıklar fena derecede pistir.Hoca titizdir.Bir türlü yiyemez müsaade ister kalkar.Yoluna devam eder.Komşu bir köye varınca bir köylü hemen kendilerini misafir eder.Tertemiz kaplar içinde yiyecek ikram eder.Hoca memnundur ve önceki köyde karşılaştığı manzarayı anlatarak ev sahibine temizlikten dolayı teşekkür eder.Bu temizliğin komşu köye de tavsiye edilmesini diler. Ev sahibi:"Hocam tesiri olmaz" der.Sebebini sorunca şu açıklamayı yapar:""Hocam o adamlar cimri kimselerdir.Yal masrafından kaçarlar, it beslemezler.Biz masraftan kaçınmayız.çok it besleriz;kirli kaplarımızı akşamdan bu itlerin önüne koyarız.Onlar da sabaha kadar yalaya yalaya, kabı kacağı tertemiz yaparlar"

İNSANDAN KURTULMANIN İLACI

Bir zata sormuşlar:Efendim başımda bir adam var, çok yapışkan, ne etsem ondan kurtulamıyorum.Bana ne tavsiye edersiniz? Hoca olan o zat:"Evladım, insanların kendinden kaçırmak istiyorsan, bunun iki yolu vardır:Zengin ise, para iste.. Fakir ise iş buyur"

SİMİT ALIN

 İmam Hatip neslinin yetişmesi için gayret eden, Kurtuluş savaşı gazisi Maraş İmam Hatip neslinin hocası Sandal hocanın nasihatidir:"Oğlum yemeyecek olsanız da her simitçiyi gördüğünüzde muhakkak bir simit alın. O simit satan kişi kim bilir hangi ihtiyacından dolayı o simidi satıyor; anasına mı bakıyor, bacısına mı destek oluyor, mektep harçlığını mı çıkartıyor. Siz bir simit almakla hiçbir şey kaybetmezsiniz amma simit satan çok şey kazanır. En çok ta ümit kazanır; helal kazanç peşinden ayrılmaz. Yoksa Allah korusun meşru olmayan yollara sapar"

21 Şubat 2021 Pazar

KİMLERİN İNANCI DAHA KUVVETLİ?

Hangi insanın inancı daha kuvvetlidir.Avamın mı? Mukallidin mi? Hakikat ehlinin mi? Diğer bir şekilde sorar isek Peygamberlerin geldikleri zamanlardaki insanların mı inancı kuvvetli, Risalet son bulduktan sonra ki insanların mı inancı daha kuvvetli yoksa bugünkü insanımızın mı inancı daha kuvvetlidir?
Bugünkü insanın inancının daha kuvvetli olacağını söylemek belki hayreti mucip olacaktır.Ancak şu örneği verirsek haklılığımız anlaşılır.Bugün istidrac kabilinden dahi olsa,fizik ötesi bir hal gösterenlere inanan insan sayısı ile Peygamberler devrinde yaşayıp peygambere inanan sayısı kıyaslandığında bugünün insanının inanmasının daha fazla olduğu görülür. Düşünün ki; Ölüleri dirilten, körlerin gözlerini açan,yatalakları ayağa kaldıran bir İsa peygamber bugün aramıza teşrif etse ve bu mucizeleri gösterse kendisine inanacak insan sayısı milyonları aşar idi. Halbuki bu tür mucizelerine rağmen üç yıllık peygamberliğinin tebliğ süresinde kendisine inanan kişi sayısı topu topu 12 kişi idi.İllüzyon gösterisi yapan insanlara günümüzde rağbet, sihir ilmiyle, yıldız ilmiyle uğraşanlara iltifat geçmiş peygamberlere rağbetten daha fazladır. Sahtesine rağbet bu iken hakikisine rağbet çok daha fazladır. Yeni devir hakikatlerin aşikar olacağı devirdir.Bu devir de yaşanacaktır. Ancak küfür ve inkar kıyamete kadar devam edecektir. Gökyüzündeki ay'ı  bir parmak işareti ile ikiye bölen bir Peygamber bugün gelse insanların çoğunluğu inanacak ancak pek az da olsa reddeden bulunacaktır. Hakikatlar aşikar olduğunda taklidi imanın kıymeti de olmayacaktır.  
Yahudi ırkı inanç noktasında da nasipsizdir. Kudüs'ü şerifdeki Mescidi Aksa tapınağının reisi olan Hz. Zekeriya'yı öldürme nedenleri Hazreti Zekeriya'ya yaptıkları iftiradır. Hz. Meryem'in mescid içindeki odasına hizmet için sadece o girerdi.Annesiz-babasız Adem'in yaratılması,Babasız olarak Hz. İsa'nın yaratılması onların düşüncesine uymamakta idi.belki de Tenzih de (Allah'ı bir şeye benzetme) kalmalarından idi.Üzeyir (a.s)'a Allah'ın oğlu diyerek sapıtanlar, ve Hazret-i İsa'ya Allah'ın oğlu diyenler delalette hüsrana uğramışlardır. Allah'ı Allah ile bilenler ve bulanlar,Allah'dan Allah ile gelenler ancak hidayete erebilirler.

KADER SIRLARINDAN

Bazı hadiselerin gerçekleşmesinde kader sırrı vardır. İnsan başlangıçta bu başarısızlığa canı sıkılır amma sonrasında "iyi ki öyle olmuş" der. 1977 yılında Turgut Özal,Erbakan'ın partisinden İzmir'den milletvekili adayı oldu. Bu seçimi az bir farkla kaybetti. Belki de bu kayıp onun Cumhurbaşkanlığına giden yolda önemli bir şansıydı.1980 ihtilali sonrası sivil döneme geçişte Siyasi partiler serbest bırakılırken, Parti kurmak için müracaat ettiğinde Kenan Evren Özal'ın Devlet Planlama teşkilatındaki çalışmasını, Demirel'in sağ kolu oluşunu, Amerika'da kalışını, karısının başının açık olmasını nazara almış dindarlığını ve  tarikat ehli olmasını görememişti. Turgut Özal, ANAP'ı kurup iktidar olduğunda Başbakan olarak Kenan evrenden istekleri arasında olan;Diyanet işleri Başkanının devlet protokolünde ön sıraya alınması isteği ile, Adıyaman Menzil Şeyhi Muhammet Raşit Erol'a sıkıyönetim komutasınca verilen Bozcaada sürgün'ünün kaldırılması yahut Çanakkale'ye nakli isteğinde bu dindar havayı duysa da artık çok geç olmuştu.
Necib Fazıl, Turgut Özal'a söylemişti:"Turgut, tankın paletleri gibi olmalısın.Hem hızlı yol almalı hem de araziye uymalısın". 1988 Anap Kongresindeki suikast girişimi halen kapalı kalmıştır.Ancak işin uzandığı mecralar ve kişiler ortaya çıktığında kaos oluşacağı için Özal rahmetli,suikast dosyasının savcısına dosyayı kapattırmıştır.
Ölümü üzerindeki esrar perdesinin üzerine yeterince gidilmemiştir.Gidilse belki altından Bugünün Fetö teşkilatının çekirdeği  ve onları  yöneten dış güçler çıkacaktı.Öleceğini biliyordu.6 nisanda, yani ölümünden 11 gün önce Buhara'da şahı Nakşibend hazretlerinin türbesinde namaz kılıp kuran okudu ve tefekkür etti.Yanında bulunan gazetecilerden Servet kabaklı,elindeki poşete toprak koymakta idi.Özal sordu:"Ne yapacaksın o toprağı" dedi.Kabaklı cevap verdi:"Bir kısmını Hafize annenin kabrine dökeceğim" deyince Özal "Allah senden razı olsun .Biraz çok al da o topraktan lazım olacak"..Kabaklı "Allah geçinden versin" dese de Özal'da buruk bir tebessüm vardı.Belki bu tebessümler Kader sırrı nedeniyle partisine aldığı,millet vekili bakan ve başbakan yaptığı kişilerce fena halde harcandığı zamanlarda da vardı.Kader sırrını açıklayamazdı.
Vefatından üç ay önce (Ocak ayı içinde)Necib Sultanım bana bir mektup yazdırmıştı. Özal'ın ölümü ile alakalı olarak.bu mektubu PTT vasıtasıyla köşke göndermiştim. Sonucu hususunda Baba sultan şöyle demişti:"Evlat mektup eline geçti ve seni araştırdı. Erbakan'ın partisinden birisi olduğun için mektubu ciddiye almadı." Sanırım bu mektup Çankaya arşivindedir.

ASIL İSRAF NEDİR?

 İsraf denince aklımıza ülkede çöpe atılan günlük milyonlarca ekmek akla gelir.Yahut bir devlet imkanının nefisleri tatmin hususunda  reklama,dostlar alışverişte görsüne, idarecilerin zevkini tatmine harcanması aklımıza gelir.Bu maddi sahadaki israftır.
Manevi sahada israf yok mudur. Medeniyetimizi unutmak, Allah adamlarını unutmak,onları hatırlamamak,onların eserlerinin kıymetini anlayamamak da bir israftır.Gençliğimizin israfı, aklımızın israfı,vücudumuzun israfı ayrıca cabası.Hak Teala'nın insana  verdiği artıların, lütufların maksadına kullanmaması ise israfın merkezini anlatır.

AK PARTİ İKTİDARININ ÖMRÜNÜN UZUN OLMASI

 Ak Parti 18 yılı aşkın zamandır iktidarda kaldı.Şüphesiz bunun bir çok sebepleri olabilir.Maneviyat ehli dünyevi işleri mana penceresinden baktıkları için bu uzun iktidar sebebini Ak parti iktidarının yahut Yetkili kimselerin "İstanbul'daki daha sonra Türkiye'deki Evliyaullah türbeleri'ne olan bakım hizmetlerinin karşılığı olduğunu " Necib Sultanımdan duymuştum. Ancak bu ilanihaye değildir.Birde iktidarın bu işleri yapması,onların samimiyet yahut ihlasını göstermez.Dünyevi amaç için dahi olsa bir evliya türbesini ihya etmenin dünyevi karşılığı vardır. Ancak Hak Teala huzurundaki gerçek hesapta "Kalbi Selim" gerekli olup Allah Teala doğrusunu en iyi bilendir. 

DIŞINI YIKAMAK YETERLİ Mİ?

 Hz.Mevlana efendimiz "TEMİZLİK İMANDANDIR" hadisini bir vaazında şöyle yorumlamıştır."İnsan bir kap, bir çanak gibidir.Onun dışını ne kadar yıkamak lazımsa içini de yıkamak o kadar lüzumludur.Çünkü Allah'ın şarabı ancak temiz bir kaba doldurulur.Zira konacak madde kabın dışına değil içine konur.
Kur'an da "Allah'ın evini temizleyiniz" sözü bunun içindir. Gönül arınıp temizlenmişse yüz yıkamanın abdest almanın ne faydası var?Hırs ve tamah yüzünden süpürge gibi tamamen toz içindesin.Benim her günüm Cuma, hutbem devamlı, camilerdeki yerim ise insanlıktır"

TEVBE İSTİĞFAR EDERİM DUYGUSUNA GÜVENME

 Hak teala tevbe kapısını ölüm gelinceye kadar açık bırakmıştır.Ancak bu kapıya ulaşmak o kadar kolay değildir.İnsanoğlu kendi nefsine kusur bulmaz.Hep karşı tarafı suçlar.bu nedenle pişman olup af talep edebilmek her kişiye müyesser olmaz. Tevbe zevki her sarhoşun mezesi olmaz.Yapılan işlerin çirkinliği ,küfür ve inkarın şomluğu, onun gönlüne tevbe gelmesine mani olur, tövbe yolunu bağlar.Her gönüle, secde için izin yok.Her ücretlinin ücreti rahmet değildir.İnsan "Tevbe eder Allah'a sığınırım" diye suç işlememeli, günaha girmemelidir.
"Tevbe eder günahım nasılsa affedilir" düşüncesi iblisin vehmidir.

EVLİYANIN KIYMETİNİ AİLESİ İDRAK EDEMEZ

Peygamberlerin kıssaları Kur'an da anlatılır. Evliyaullah'ın hallerini ise birtakım meraklılar tespit ederek yazıya döker ve kendinden sonraki insanlara miras bırakır. Babası peygamber olsa dahi bir kimsenin oğlu'nun, karısının, yakınları olan akrabalarının  ona inanmadıklarını Kur'andaki anlatılanlardan biliriz.Allah adamlarının hayat hikayelerini anlatanlar, onların aileleri ile olan konumları hususunu filtre edip nefisleri ile alakalı konulardaki davranışlarını nakletmişlerdir.Hazret-i adem'in kabil isimli oğlunun davranışı, Nuh peygamberin oğlunun davranışı, Lut ve Hud peygamberin hanımlarının davranışını Kur'andan duyarız.Cenab-ı Resullullah'a akrabaları tarafından yapılanları ise siyer kitaplarından biliriz. Evliyaullahı ise onlarla alakalı tabakat kitaplarından okuruz.Hepsinde müşterek nokta içinde bulundukları toplum tarafından dışlanmaları ve reddedilmeleridir. Necib sultanım buyurmuştu:"Allah adamlarının on tanesinden ancak birisinin ev halkı ile arası iyidir. Dokuzunda mutlaka sorun vardır".Bu olumsuzluk onların imtihanıdır. İnsan Veliyullah mertebesinde olsa dahi kendi sulbünden gelenlerin kaderine karışamaz.Eziyete duçar olmak, aile tarafından dışlanmak velilerin kaderidir.Bu çileyi dışarıdan görenlerin büyük çoğunluğu Allah adamlarının aile hayatına bakarak olumsuz duygulara sahip olurlar ve bu husustaki gıybete inanarak onlara yaklaşmazlar. Belki bu durum Velilerin bir korunma zırhıdır. 

AZ YEMEK/ORUÇ

 Allah adamlarının alışkanlıkları içinde az yemek, açlık ve oruç mühim yer tutar. Hz.Mevlana buyururdu ki;"Az yemekte bir çok fayda vardır. Az yiyen insanın vücudu sağlam, hafızası kuvvetli, zekası parlak, kalbi aydın, uykusu az, görüşü keskin, tabiatı sakin toleranslı ve ahlakı yumuşak olur"
"Mideni boşaltıp, ney gibi istekle inle. Mideni boşaltıp, kalem gibi sırlar söyle"
"Dini emirlerin yerine getirmenin en yükseği ,'tok karnı aç bırakmak ve aç karnı doyurmaktır. Yani kendi tok karnını aç tutmak ve aç olan başkasının da karnını doyurmaktır.
"Oruç bedenin doktoru ve ruhların koruyucusudur.Vücudu hastalık ve ibadet tembelliğinden temizler, ruhu yalnızlık vahşetinden kurtarır.Varlığın yok olur olmaz, yokluğun varlık olur"

20 Şubat 2021 Cumartesi

"GÜNAHTA TAAT'TA GİZLİDİR"SÖZÜ

 Kusurunu ve günahını bilmenin verdiği yanıklık ve eziklikle "Allah" diyen, dilden değil, gönülden söyler.Bu nedenle Hz.Mevlana "Gel,gel.." diye çağırırken onlardan çok sağlam ve derin müminler çıkacağını bilmekte idi.
Kendini günahsız bilmek tehlikelidir. Bu düşünce kendini beğenmeye dönüşerek maneviyatın yolunu keser.

DÜNYA KELAMININ OLMAMASI GEREKTİĞİ ALTI YER

Altı yerde dünya kelamı ile meşgul olmanın 30 yıllık kulluğu heder edeceği ifade buyrulmuştur.Bu yerler:MESCİD, İLİM MECLİSİ, CENAZE MERASİMİ , MEZARLIK , EZAN VAKTİ, KUR'AN OKUNURKEN.

GÖRÜNEN KAZALAR

 İnsanlar genellikle bir diğeri için "Allah seni görünmez kazalardan muhafaza etsin" diye dua ederler. Hz.Mevlana'nın  dostlarına duası şu idi:"Allah sizi görünen kazalardan korusun!"
Bu duayı sıkça duyan dostları, ondan ne kasteddiğini sordular.Hazret şöyle buyurdu:"Görünen kaza, ağyar ile yani yar olmayanlarla sohbet etmenizdir. Aslında sohbet azizdir. Siz bu güzelliği yaşamak için kendi çizginizdekileri bulun. İnsanoğlunun yükselme işareti,velilerle,Allah adamları ile sohbet etmesidir"
"Ağyar kimdir?" sualine Hz.Pir:"Kim ki aşık değildir ,ağyar odur.Kim ki aşık değildir, ölüdür, buz gibi soğuktur." Dünyevi (nefsani) insanlarla düşüp kalkmak kalbi soğutur,aşk yolundan alıkoyar.

CENNET İSTEYENLER

 Cennet isteyenler bu isteklerine "kimseden bir şey istemezlerse"ulaşabilirler.

ERENLER ÖZEL MUAMELEYE KARŞIDIR

Evliyaullah,nefislerine karşı özel muamele yapılmasını istemezler. Hz. Mevlana bir topluluğa girdiğinde kendisine karşı ayağa kalkılmasını istemezdi. Hele kendisi için birisinin oturduğu yerden kaldırılmasına asla razı olmazdı.bir gün hamama gitmişti.Soyunup hazırlandı yıkanma yerine girdi.Girmesi ile çıkması bir oldu.Tekrar giyindi ve gitmeye hazırlandı.Sebebini sordular: Buyûrdu:"Soyunup hamama girmiştim.Tellak beni görünce , bana yer açmak için bir şahsı havuzun başından uzaklaştırdı.Benim yüzümden rahatsız edilen o kişiye karşı utancımdan o kadar terledim ki dayanamayıp dışarı çıktım!"

TEVAZUNUN MÜSLÜMAN ETTİĞİ RAHİP

Hazret-i Mevlana Konya çarşısında bir rahiple karşılaşır.Papaz,Hz.Piri görünce hürmetle eğilerek selam verir. Mevlana ise daha fazla eğilerek selama mukabele eder.Papaz der:"Eydin sultanı , bu ne kadar tevazu, ne kadar alçak gönüllülük. Benim gibi basit bir rahibe bu saygı ,değer mi?".Mevlana bu soruyu şöyle cevapladı:"O kimse ne mutludur ki Allah onu malla, güzellikle,şerefle ve itibarla üstün kıldı da o kimse malıyla cömertlik yaptı, güzelliğiyle iffetini korudu, şeref ve itibar sahibi olduğu halde alçak gönüllü oldu" buyuran bizim peygamberimizdir.Böyle bir peygamberin ümmetinden olduğum için  Allah'ın kullarına nasıl alçak gönüllü davranmam?Niçin kendi küçüklüğümü belirtmeyeyim Eğer bunu yapmazsam neye ve kime yarar?"
Bu söz üzerine papaz müslüman olur.
Hz. Pir dergaha gelerek oğlu Sultan Veled'e :"Bahaeddin, bugün zavallı bir rahip bizim tevazumuzu elimizden almaya çalıştı. Hakk'a hamdolsun ki tevazumuzu ona kaptırmadık"

İNSANDAKİ İRADE

 "Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım" ayetinden yaratılış gayesi anlaşılır.İnsanın elindeki irade, ibadetin tuzu mahiyetindedir.Bu dünya iradesiz olarak dönmektedir. İbadet etmesi için kendisine irade(seçim hakkı) verilmiş yegane varlık insandır. İnsan için ibadet ve iman yaşarken makbuldür.Ölümden sonrasında ise merduddur. Aşk içinde hayat bulan kimseye göre Allah'a kulluktan başka her şey küfürdür.Arifler katında, Allah'a kulluk dışındaki her şey nankörlüktür.
İnsan ancak "Din"lenerek dinlenir.

DIŞARIDAKİ HAYVANLARA HÜKMEDEN İNSAN İÇİNDEKİ HAYVANA MAĞLUPDUR

Cenab-ı Hakk, dünyaile başedebilmesi için insanı akıl ve zeka ile donatmıştır.Bu donanım nedeniyle insan,kendinden güçlü hayvanları hükmü altına alır. Fil insanı ve eşyasını taşıyacak bir duruma düşer. İnsan dışındaki hayvanlara hükmederken içindeki hayvanlara esir düşer. Hiddet Kurduna, şehvet yılanına, nefis köpeğine esir olmuştur. İnsan hür gibi görünse de onun gözükmeyen zincir ve kelepçeleri vardır.
Bu bağları çözebilmek, zincirleri kırabilmek için Hak Teala peygamber ve evliyasını var etmiştir. Kimliğini,niçin yaratıldığının araştırması içinde olan insan Yolcu olduğunun,seferde olduğunun bilinci ile önce  kendini tanıyıp akabinde Yaratıcının izini sürmeye başlar. İçindeki pislikleri, kalp aynası üzerindeki tozların temizlenmesi gerektiğinin idrakinde olur. Başlangıçta aradığını kendi dışında ararken,Yaratıcının kendi içinde olduğunu anlar ve gözünü dış alemden iç aleme çevirir. Bir zaman gelir ki kendisinin hürriyeti,bağımsızlığının olmadığını anlar. Kendini yaratanın,insandan ne istediğinin idrakine varır ve teslimiyetle bu hayat içinde kendisine verilen vazifeyi icra ederek yaratıcısının memnuniyetini arzular. İç alemi hayvanlardan temizlenmiştir. Hak Teala'nın yarattıkları ile sulh içinde sakin bir hayat sürer. 

GIYBETİN DAYANILMAZ CAZİBESİ

İnsanın içinde cazibe(çekim,mıknatıs) kuvvetleri vardır.bunlar nefsin emmare seviyesinde ziyade kuvvetlidirler. Bu çekimlerden biriside gıybet(dedikodu) etmektir.Gıybet, bir insanın yüzüne söylemeyeceğin şeyleri gıyabında söylemektir diye tarif ederler. Merak,tecessüs(insanların gizlilerini araştırmak) bu cazibeye enerji veren kaynaklardır.İlmi keramet denilen teknoloji devrinde iletişim araçları gıybete ziyadesiyle imkan vermektedir. Kitle iletişim araçları  ve görsellikleri ihtiva eden akıllı telefonlar bu hususta vazgeçilmez araçlardır. Nefsi tatmin etmenin,insanın kendi kabiliyetlerini pazarlamanın yahut nefsinin üstünlüğünü anlatmanın en yaygın araçlarıdır. Bugün bir hayat boyu belkide karşılaşmayacağın, görmediğin, tanımadığın birisinin sosyal medya denilen vasıtalarla gıybetin yapman çok kolaylaşmıştır. Bu büyük tehlike içinde sosyal medyayı kullanıp temiz kalabilmek ancak "Pehlivan" tabiatlı kimselere mahsus olup bunlarda toplum içinde bir elin parmakları kadardır. Günah parmaklarımızın ucundadır. Sokak,pazar dolaşmaya gerek yok. Dünya elinin içindedir.

TAVUK TAŞLIĞI

 Bazı yatırlarda (türbelerde) yaşanmış haller, o yörenin toplumu içinde yaygın bir inançtır.Yaşadıkları halin ifşası,diğer insanların o türbeye olan dikkatini celbeder. Bu hal, Hak Teala'nın yarattığı insanlarına lütfettiği bir hediyedir.Türbeye gelen insan bilinçsiz dahi olsa bu taklidi ona bir faide  verir.Hatay Dörtyol Özerli mahallesi hudutları içinde"Karabıyık Dede" isimli bir türbe mevcuttur. Uzun yıllar yöre halkı çaresiz kaldıkları hastalıklarının tedavisi amaçlı bu türbeye itibar ederler.Türbe sahibi "Karabıyık Dede" kimdir deseler Geçmiş bir tarihte yaşamış Hak Erenlerinden biridir derler. Yedilerden yahut Üçler'den olduğu rivayet edilir. Amanos dağının hemen başlangıç eteğindeki "Karabıyık"dede, dağın biraz eteğinde türbesi olan "Hösem" dede(muhtemelen isim kısaltması nedeniyle Hüsamettin olabilir) ve Payas kazasının yukarısındaki dağda türbesi olan "Asar "Dede, üçlerden üç kardeş imişler.Bir de bunların bacıları var imiş. Bugünkü yeri ise Dörtyol Ziraat bahçesi içinde bir türbe. Uzun yıllar yöre halkı bu türbelere ilgi göstermiş ve halen de muteber addetmektedirler.
Karabıyık dedeye hastalığından yürüyemeyen, mecalsiz bir şekilde at sırtına bağlı olarak getirilen bir hasta o gece türbede yatmış. Ertesi gün hasta, kendisini getirenlere demiş ki bana rüyamda "Tavuk taşlığı" yer isen şifa bulursun. Şu adak olarak getirdiğiniz tavuğun taşlığını pişirin ve bana yedirin".Gerçekten dediklerini yapmışlar adam tavuk taşlığını yedikten sonra dirilip ayağa kalkmış,bağlı surette geldiği ata binerek evine dönmüş. 

ALLAHI ARAMANIN İŞARETİ

Allah'ı bulmanın işareti , adam olmaktır.Mevlana diliyle "insan-ı kamil" olmaktır. Ancak Halik ve malik olan Allah'ı bulan olgun insan(insanı kamil)dır. Hz. Mevlana rübaisinde söyler:"Dün şehrin şeyhi , güpegündüz elinde fener, çarşıda dolaşmakta idi.Ona "Ne arıyorsun?" dediler.Hazret:"Adam arıyorum.Şeytandan,canavarlardan bıktım,usandım.Adam arıyorum, hakiki adam!."cevabını verdi.'Boşuna arıyorsun, biz aradık, bulamadık' dediler.'İşte bende o bulunmayanı arıyorum' dedi " 

19 Şubat 2021 Cuma

SAHTELER,EĞRİLER

 "Gerçeği görüyorum sansan bile gene gözlerini ovuştur.Emin gibi görünen canından hainlik um, hainliğinden şüphe et onun.Çünkü saf olursan , bön olursan eminlikten bile fayda görmezsin sen.
Şu aldatıcılar pazarında zahit görünenler çoktur; sağlam bir aklın var, fikrin var ama gene de aldatırlar seni"
"Sahte parayı , müşteri geçer gümüş sansın diye sunarlar.Hakiki sansın diye sürerler ama müşterinin de geçer, ayarı tam parayı görmüş olması gerekir ki o sahteyi geçer para sanıp almasın. Nerede bir yalan varsa orada bir gerçek vardır. Nerede bir sahte varsa orada ona benzer geçer bir para vardır. Nerede hayal varsa orada bir gerçek vardır. Eğriler içinde doğruyu bulmamızın sebebi , elbette aklımızdır. Akıl ancak bir yere kadar işe yarar. Gerçeklerin sırrına ermek için akıl tek başına kafi değildir.Bir hastanın aklı kendini doktorun önüne götürünceye kadar iyidir,faydalıdır.Götürdükten sonra artık o işe yaramaz.Hastanın kendini doktora teslim etmesi gerekir.(Hz.Mevlana)

İLİMSİZ OLMAZ

Hazret-i Pir Mevlana efendimiz buyurur;
"Soru da bilgiden doğar, cevap da."
"Her şeye "doğru" demek aptallıktır.Her şeye "yanlış" demek de zorbalıktır.
"Okumayan için hiçbir şey yazılmamıştır"

18 Şubat 2021 Perşembe

DOĞAN CÜCELOĞLU

 Doğan Cüceloğlu: 


“Ben Amerika'da 25 yıl kalmış bir insan olarak şöyle bir gözlem yapıyorum. Amerika'da hiç eğitim görmemiş bir insanla aynı odada kalmaktan korkarım. Beş dolar için gırtlağını kesebilir. Eğitim orada gerçekten bir fark yaratıyor. Eğitim düzeyi yükseldikçe, uygar, olgun, sorumluluk sahibi, verdiği sözü tutan, kişisel bütünlüğü olan bir insan olma yolunda ilerliyor. İstisnalar kesinlikle olabilir ama genellikle böyle.

Türkiye'ye gelip baktığımda iki faktör görüyorum. Şehirleşme ve eğitim. Türkiye'de şehirleşmiş ve eğitim görmüş insandan korkuyorum. Kesinlikle insafsız, kendinden ve kendi yakınlarının çıkarından başka bir şey düşünmüyor. Bu son derece kuvvetli bir duygu bende. İliğini sömürür bitirir, hiç acıma duygusu yoktur.

Ama şehirleşmemiş, okumamış, saf köylü olarak kalmışsa, onda değerler bilinci çok yüksektir. Sanki eğitilmiş Amerikalı.... Burada çok önemli bir gözlem var. Bunun üzerine düşünmek lâzım.

Benim analığım yörüktü. Annem öldükten sonra babam yeniden evlendi. Biz ona anne demedik, Ayşe teyze dedik. Ben daha on yaşındayım, sapanla vicik dediğimiz küçücük bir kuşu vurmaya çalışıyorum. 'Vurma oğlum' dedi. Ben, sen ne bilirsin Yörük karısı tavrı içinde,  'Ne var parmak gibi küp küçücük kuş' dedim.

Analığımın cevabı:'Yavrum! Canın küçüğü büyüğü olur mu? Allah her birine bir can vermiş. Vurma yavrum günah.' dedi.

Şu derinliğe bakın. Okuma yazması yok bu kadının. Yıllar Sonra bunun anlamını anladım. Anladığım zaman ağlamaya başladım.

Konferanstayım, böyle gözyaşı dökerek ağlıyorum. Yanımdaki Amerikalı kadın, ne oluyor bu adama diye meraklanmaya başladı. Ne oluyor dedi. O kadar mutluydum ki, 'çok mutluyum' dedim ağlayarak. Kendi kendime 'Ya Rabbi! Çok şükür. Sağken bunun farkına vardım.

Biz bütün insanlar kardeştir deyince sanki çok şey söylüyoruz. Kadın bunları aşmış. Canlardan oluşan bir aile, büyük küçük yok. Hepsi birbirine eşit. Onur eşitliği var. Canın büyüğü küçüğü olur mu? Allah hepsine can vermiş. Şu bilinci görüyor musunuz? Nereden geliyor bu?

Bu, tasavvuf kültüründen geliyor. Bu yayılmış. Eğer şehirleşme ve eğitim ele geçirmemişse, hâlâ bu mayamızda var. Ben zamanım olsa, hiç şehir yüzü görmemiş hiç okumamış köylülerin, özellikle yaşlı kadınların arasında zaman geçirip, onlardan bilgelikler öğrenmek isterim.

Bu topraklarda neler birikmiş. Ne insanlık deneyimleri var. Bir de doğadan kopmamış. Sürekli doğayla haşır-neşir içerisinde o bilgelikler bilenmiş. Kitap bilgisi değil. FARKINA varmış ve bir yere oturtmuş.”

"İnsan hayatının anlamını refahta ya da sosyal kimlikte bulamaz, ancak içindeki niyetin saflığında bulabilir."

Doğan Cüceloğlu

HABERDAR OLMAK

"Can, haberdar olmaktan ibarettir. Kim daha çok haberdarsa eminim ki o daha çok canlıdır"Hz. Mevlana'nın bu sözleri kabullenilip örneğini vermek mümkün olsa idi bilim çağının öncüleri bu topraktan doğacak büyüyecekti.

AYRI FİKİRLER

Fikirlerde ayrılık zenginliktir. Her insan ayrı bir dünyadır. Hiçbiri diğerinin aynısı değildir.İnsanın ayrı fikirde olması Allah Tealanın kudretini gösteren bir çeşitlilik ve zenginliktir. Ayrı düşünceler ufuk açar. İnsanlar hep aynı olmaktan sıkılırlar. Düşünen kafalar fikir üretir. Herkes aynı fikirde ise hiç kimse yeterince düşünmüyor demektir. Anlaşmak için aynı fikirde olmak gerekmez,anlaşmamız için insan olmamız gerekir.
"Dillerimiz renklerimiz ne olursa olsun değil mi ki insanız, dünyaya gelmişiz, mayamız da bir ,yapımızda.öyleyse bu savaş bu hırgür niye?Bırak kavgayı da birliğe gel. Ne diye bu direnme ne diye? Ne diye aydınlıktan kaçar insanlık ne diye?Hepimiz bir tek düşünceyiz, bir tek. Ne diye şaşı olmuşuz ne diye?
Birlik nefesini üfle de hepimiz toplanalım, bir araya gelelim,bir olalım. Suretler, bir an olsun tamamıyla ortadan kalksın. Kendimizden geçersek suyla aynı renge gireriz. Biz bir ağacın dallarıyız.Hepimiz kapı yoldaşlarıyız.(Hz.Mevlana)

MERHAMET MUSA'YI PEYGAMBER YAPTI

Hz.Musa, gençliğinde çobanlık yaptı. Bir gün güttüğü koyun sürüsünden bir koyun kaçtı. Hz.Musa peşinden koştu dağ bayır epeyce kovalayarak yakalamaya çalıştı. Ayakları şişti, peşinden ayrılmadı. En sonunda koyunu yakaladı,ona sarıldı. Başını okşadı, sırtındaki toprakları, tozları çırptı. Hiçbir öfke ve kızgınlık alameti göstermeden onu sırtladı,koyuna şöyle diyordu:"Diyelim ki bana acımadın; peki niçin kendi nefsine zulmettin?".

Yüce Allah meleklerine buyurdu:"Musa, peygamberliğe layıktır"

DOST'A VEFA

 Hz. Mevlana'nın yazısı çok güzeldi. Ancak "r" harfini, diğer harfler gibi güzel yazmaması dikkat çekmekte idi. Oysa "r" harfi yazımda en kolay harflerden birisi idi. Bir gün talebeleri bu durumu ve sebebini sordular. Dosta sadakatte örnek insan buyurdu ki:"Farkındayım. Ama "re" harfini düzeltmeyeceğim. Çünkü Şems de "re" harflerini böyle yazıyordu!"

17 Şubat 2021 Çarşamba

AŞKI YARATAN ALLAH'DAN KORKULUR MU?

Sevginin yaratıcısı olan Allah'dan,Hastalıktan-hırsızdan-hayırsızdan korkulur gibi  korkulmaz.Mümindeki Allah korkusu "O'na layık kul olamama korkusudur."Verdiği nimetlerin şükrünü ödeyememek" korkusudur."Saygıda kusur etmek" korkusudur."O' nun sevgisine karşılık verememek" korkusudur.Bu korku kutsal ve ulvi niteliktedir.İmanlı bir kalbin süsü mahiyetindedir bu korku.
Hz.Mevlana dergahın işleri için bir usta çağırtır.Usta Hırıstiyandır. Dervişlerden bazıları ustaya takılırlar:"Dinlerin en sonuncusu ve güzel olanı İslamdır.Usta sen güzel gönüllü bir kişisin Müslüman olsana".derler.Usta cevap verir:"Neredeyse 50 yıldır İsa dinindeyim. Dinimi terk etmek hususunda ondan korkuyor ve utanıyorum".Bu sözü duyan Hz.Mevlana şu karşılığı verir:"İmanın sırrı, korkudur.Her kim Allah'dan korkarsa, o, hristiyan da olsa din sahibidir, dinsiz değildir" Bu açıklama üzerine usta hemen Müslüman oldu.  

Kalp Başka Gönül Başka - Dinle Neyden | Ömer Tuğrul İnançer

HİKMET İNCİLERİ

Mürşitlerin sözleri hikmet incileridir.Karabaşı Veli hazretlerinin halifesi olan ve İstanbul Üsküdar'da türbesi bulunan Şeyh Nasuhi hazretlerinin sözleridir: "Kelimatı meşayih(Mürşit sözleri), kelimatı kutsiyye ve ilhamatı ilahiyyedir. "Rüyanızı namerde söylemeyiniz" İki cihan saadeti, kamil şeyhin nefesi ve daimi zikirdir" "Rüya nabzı ruhanidir. Tabib şeyh, ondan fehmeder. Önden sona buna göre dua tertip eder. "Kapıdan gelmez damdan gelir" "İlaç ya sohbet-i ihvan ya teveccühü Rahman. "Her nebi ve her veli zillet ile erdi menzile" "Allah de Allah söyle ,Allah bil,Allah anla" "Cahil veliolmaz" "Hakiki mürşit,Resulullahın naibidir.Ona sevgililer sevgilisi olmadıkça , salikin imanı kamil olmaz." "Esrarı saklamak, kamilin nişanıdır.Hal ve amellerin ifşası cünundur.Maksat edebi beyandır.Şeyhin yaptıklarından(muamelatından) incinmek olmaz" "Bizler fukaranın hizmetkarıyız.Allah taliplilerinin kuluyuz. Tarikimize hüsnü itikad edenlerin yoluna can veririz" "Hz.İbrahim peygamber olduğu halde Nemrud'un ateşini görmedikçe Halilullah(Allah'ın sevgilisi) olmadı.Hiçbir peygamber eza ve cefadan hali olmamıştır.Bu ilahi terbiyedir" "Ahmak odur ki insanın malına talip olanla kemaline talip olanı anlayamaz" "İnsan bir kazaya uğradığı zaman bir miktar akçe ile def edip kendini mekrden azad etmeli" "Hizmetiniz Şeyh Nasuhi'ye değildir.Sahibi Saadet(sav) hazretlerinedir.Yüce eşiğinden bir çöp kaldıran kafir, layıkı cennet ve didar olmuştur" "Benim oğlum, tekkede sakin olan çoktur, sen gönlümüzde sakinsin" "A güzel gözlüm.Sabır ile koruk helva; bir katre su adem olur." "Koruk sıkıp şerbet pişirmek işimiz yoktur". "Sabır ile koruk helva,yaprak atlas olur." "Müşküllerin halledilmesi ve Hak yolunda irşad için bir mürşide inkıyad farzdır. "

HAKKA VUSLATIN ALTI ŞARTI

Hakka vuslatı Şeyh Nasuhi hazretleri altı şarta bağlamıştır:"Bedeni isyan kirinden, gönlü masiva kirinden temizlemek,aşk çeşmesinden(bir kamil mürşitten) abdest almaz,Tevhide yabancı olanlardan hallerini örtmek, kalbi mürşide bağlamak ve fena bilincine ulaşmak"

TARİKAT ADAPLARINDAN

Derviş, şekur olmalı,sabur olmalı ve kanaat ehli olmalıdır.Salikin riayet edeceği önemli kaidelerden biri de birden çok şeyh ile mülaki olmaması hususudur.Sülukunu tamamlayamayan salikin böyle bir yola müracaat etmesi gönlünün çatallanmasına sebeb olur."Her çiçekten bal alan arı, az ömürlü olur."Çatal matal ağaç,kök salmaz" derler.Bir ağaç; bir çekirdekten, bir kökten olur.Bir oğlan iki anadan doğmaz.İki karpuz bir koltuğa sığmaz.İkişeyheiktida olmaz.Tarikatın esası budur"

16 Şubat 2021 Salı

ERENLERİN CİLVELERİ

Karabaşı Veli hazretlerinin yolunu devam ettiren iki halifesi vardı.Şeyh Nasuhi hazretleri ile Hasan Ünsi hazretleri.Nasuhi hazretleri Üsküdar'da,Ünsi hazretleri Ayasofya civarında idi.Şeyh Ünsi tarikat adap ve erkanında gayet tavizsiz idi.Tekkesinde tütün ve kahve içilmez idi."Ben Karabaş-ı Veli hazretlerinin elinde kahve fincanı görmedim.Tütün içenler benden feyiz alamazlar" der idi. Nasuhi hazretlerinin dervişleri de sigara içer,ancak şeyh karışmazdı.Nasuhi hazretleri, bir gün pirdaşı Ünsi hazretlerinin tekkesine misafir oldu.Karşılıklı sohbetten sonra Nasuhi'nin dervişleri aşağıda çubuklarını çıkartıp tütün içmeye başladılar. Şeh Ünsi,tütün içildiğini anlayınca Nasuhi hazretlerine: "Sen tütün içer misin?" diye sordu.Nasuhi: "Yok " dedi. "Ya senin şeyhin içer miydi?" dedi.Nasuhi; "Yok " dedi. Ben içer miyim?" dedi.Nasuhi "Yok "dedi. Ünsi hazretleri:"Ya senin sufilerin ellerinde tütün çubuğu neylerler?Niçin duhana ruhsat ve niçin tarikatta olmayan nesneye cevaz gösterirsin?Utan,Utan"deyince Şeyh Nasuhi cevap vermedi sustu, amma incindiğini belli etti. O zaman Hasan Ünsi'nin türbesi yapılmıştı.Sabaha karşı Şeyh Nasuhi vedalaşarak giderken türbenin penceresinden içeriye şöylece baktı.Şeyh Nasuhi gayet zarif kişi idi. Zerafeti elden bırakmadan şöyle dedi: "Bu türbei şerife çok güzel türbe olmuş.Lakin sahipsiz yakışmıyor"dedi.Sabah namazın kılıp Üsküdar'a gitti. Nasuhi'nin bu kelamını Ünsi'ye söylediler.Şeyh ünsi buyurdular ki: "Nasuhi'nin ömrü benden beş sene eksik, bana der ki ,türbe sahipsiz yakışmıyor" Hasan Ünsi'nin söylediği gibi Şeyh Nasuhi, Ünsi'den beş sene önce 1718 senesinde vefat etmiştir.

İHTİLAFLAR

İhtilaf, alemin yaratılışından sonsuzluğuna kadar devam edecek. Siyasette de böyle olacak. Kardeş katli, taht kavgası, hırs, riya, hile tüm zamanlarda olacak. Dindarlık, dinidarlık olacak, dindarlarla kindarlar birbirine karışacak. Din kisvesi altında insanlar yıllarca uyutulacak, onları iyi bir şey yaptıklarına inandırarak birileri kendilerine taht hazırlayacak. Adem,Havva, Habil, Kabil, ebabiller, filler,Musa, Fiuravun, Hızır, İblisVahşi her devirde olacaktır. Mescidde namaz kılan bin adam görülecek ama içlerinde hakiki bir mümin belkide bulunmayacak. İlmini kötüye kullanan alimler ve cahiller olacak.Ümmeti felakete sürükleyenler haysiyetsiz alimler ve bilgisizce ibadet eden cahiller olacak.Dünya metaına aldanıp dini satan zahidler hep bulunacak. Deccalden korkmaya gerek yok,bunlardan korkmak gerek.

BEDBAHT OLMANIN ALAMETİ NEDİR EFENDİM?

BU SORUYU BİR ERENE SORMUŞLAR. HAZRET ŞÖYLE CEVAP VERMİŞ:" İLMİ OLUP TA AMEL YAPMAMAK ve ameli olup da ihlası olmamaktır.Üçüncü alameti ise bir veli sohbetine kavuşamamaktır.Zira bir Allah adamını , bir evliya zatı tanımamak veya onu görüpte hüsnü kabul görmemek kötü bahtlı olmanın en büyük nişanıdır."

YETMİŞİKİ MİLLETİ DOLAŞMAK

YETMİŞ İKİ MİLLETİ DOLAŞMAK Hz.Mevlana efendimiz buyurmuştur ki:”Biz pergel gibiyiz.Bir ayağımız sağlamca Kuran'ın hükümleri üzerinde durur, öteki ayağımızla yetmiş iki milleti dolaşırız”, ancak bu yetmiş iki milleti dolaşmak, onları nurundan, irfaniyetinden yararlandırmak maksadıyladır. Kalbinde birikenlerden diğerlerini yararlandırmak, gönülleri uyandırmak,karanlıkta kalanları aydınlatmak içindir. “Gel, gel, gel. Ne olursan ol,gel” diyen Hz.Pir, hazır olanları,olmuş olanları, tamları aramaz.Asıl aradıkları, olmaya, imanla dolmaya,olgunlaşmaya muhtaç bulunanlardır.

MEVLANANIN VASİYYETİ

“Gizli ve açık olarak Allah'tan korkunuz.Az yemek yiyiniz, az uyuyunuz, az konuşunuz.Kimseye kötülük etmeyiniz. Çokça oruç tutunuz. Namaza devam ediniz. Daima şehveti terk ediniz. Bütün insanlardan başınıza gelecek eziyetlere ve cefalara sabrediniz. Cahil insanlarla, mallarını boş yere harcayanlarla, zevkine düşkün olan ayak takımıyla oturup kalkmayı bırakınız.Hep iyi insanlarla , kerem sahibi Salihlerle beraber olunuz.Ya hayır söyleyiniz ya da susunuz.Sözün hayırlısı, az ve öz olanıdır. Hamd yalnız Allah’a mahsustur.

BU DÜNYA ZİNDANINA NİÇİN GELDİK,

BU DÜNYA ZİNDANINA NİÇİN GELDİK? Hz.Mevlana hastalanmıştı.Dostları ziyaretlerine gelmekte idiler.Sadreddin Konevi hazretleri acil şifalar diledi. Hz.Pir şu karşılığı verdi:”Allah sizlere  şifalar versin.Aşıkla maşuk arasında ancak zar gibi incecik bir gömlek kalmıştır.Bunu da çıkarıp Hak vuslatına kavuşmamızı istemez misin?Nurun nura kavuşmasını istemez misin? Hanımı Kerra hatun “Mevlana'mız keşke 400 yıl yaşasa da alemi hakikat ve marifetlerle doldursa” deyince Hz.Pir:”Niçin yüzlerce yıllık ömür. Bizi ne sandın? Biz ne Firavunuz ne de Nemrut.Biz bu yalan dünyaya eyleşmeye, kalmaya gelmedik.Burada huzur ve karar nasıl olur?Biz başkalarına faydalı olalım diye bu dünya zindanında kaldık. Yoksa kimin malını çalmışız ki bu alemde hapis kalalım.Umarız ki yakında Sevgili’ye kavuşuruz.Eğer çaresizlerin irşadı ve işlerine bakmamız olmasaydı, bu yeryüzünde bir an olsun durmazdık” 

FERAGAT VE FEDAKARLIK ÖRNEKLERİ

FERAGAT VE FEDAKARLIK ÖRNEKLERİ Emir Tacettin Mutez isminde varlıklı birisi Hz.Mevlana Efendimiz’e hatırı sayılır meblağ bir para göndermişti. Hz.Mevlana efendimiz bu paranın hepsini Hüsamettin Çelebi’ye vermişti. Sultan Veled hazretleri, babasına sitemle:”Babacığım , evimizde hiçbir şey yok,Bizimde ihtiyacımız var. Bize bir şey ayırmadan geleni Hüsameddin'e teslim ediyorsun” Hz.Pir hiç tınmadı:”Vallahi eğer dervişler açlıktan ölecek hale gelseler, benimde bir çörek ekmeğim olsa onu da yine Hüsameddin’e teslim ederdim!” Aslında bu Efendimiz Sallallahü aleyhi vesellemin ahlakı idi.Fatıma annemiz bir gün geldi, işlerini yetiştirememekten şikayet ederek bir yardımcı istiyordu.Efendimiz şu cevabı verdi:”Ben daha Ashab-ı Suffenin ihtiyaçlarını giderememişken sana nasıl bir yardımcı veririm” Evliyaullahın ahlakı Resulullah efendimizin ahlakıdır.

15 Şubat 2021 Pazartesi

SEVGİSİZLİK BULAŞICIDIR

Büyük Mürşit aşk sultanı Dergahın meydancısını çağırdı ve dedi ki:"Dergahın eşeğini derhal satınız".Eşek dergahın kıdemli bir hizmetkarı idi.Bu istekteki hikmeti anlayamayan meydancı sordu:"Efendim, dergahımıza herhalde bir eşek lazımdır". Gönül sultanı :"Evladım bu eşeği satın başka bir eşek satın alın" deyince hizmetkar"Ama neden?Biniyoruz,yüklüyoruz taşıyor,dergahın yolunu şaşırmadan kendisi buluyor"" deyiverdi.Hazret gerekçesini açıkladı:"Evladım, dikkatimi çekti , bu eşek bir haftadan beri anırmadı. Aşksız ve şevksiz. Şevksizliğin size bulaşmasından korkarım.bu sebeple satın bu eşeği de bir başkasını alın"

VAHDANİYYET SIRLARINI AÇIKLAYAN DİZELER

Niyazi Mısri hazretleri vahdaniyyet sırrını en güzel şekilde şu dizelerinde ifadeeder: ZAT-I HAK'DA MAHREM-İ İRFAN OLAN ANLAR BİZİ İLMİ SIRDA BAHR-I Bİ-PAYAN OLAN ANLAR BİZİ (Bizi ancak Hakk'ın zatının mahremi olmuş olan ehli irfan ilesır ilminin (ilmiledün) sonsuz denizinde olan anlar.) BU FENA GÜLZARINA TALİB OLANLAR ANLAMAZ VECH-İ BAKİ HÜSNÜNE HAYRAN OLAN ANLAR BİZİ (Bu dünyanın süslerine talib olanlar bizi anlamaz.Bizi ancak baki olan güzelin vechine hayran olyan anlar) DÜNYA VÜ UKBAYI TAMİR EYLEMEKTEN GEÇMİŞİZ HER TARAFTAN YIKILIP VİRAN OLAN ANLAR BİZİ (Dünyaveahireti düzeltmeyi geçmişiz.Bizi ancak bütün bu heveslerden kurtulan anlar) BİZ ŞOL ABDALIZ BIRAKTIK EĞNİMİZDEN ŞALIMIZ VARLIĞINDAN SOYUNUP URYAN OLAN ANLAR BİZİ. (Biz öyle kullarız ki her türlü mevkiyi bıraktık.Bizi ancak kendine nispet ettiği varlıklardan soyunan(fenafillah)anlar) KAHR U LÜTFU ŞEY-'İ VAHİD BİLMEYEN ÇEKTİ AZAB OL AZAPTAN KURTULUP SULTAN OLAN ANLAR BİZİ (Kahır ve lütfun kaynağının bir olduğunu bilmeyenler azab çekmektedir.Bizi ancak kahr ve lütfu bir görerek azaptan kurtulup sultan olan anlar) ZAHİDA AYIK YÜRÜRKEN ANLAMAZSIN SEN BİZİ CÜR'A-İ SAFİ İÇİP MESTAN OLANANLAR BİZİ (Zahidler gibi aşktan habersiz yürüyerek bizi anlıyamazsın.Bizi ancak aşk şarabında içip sarhoş olan anlar) ARİFİN HER BİR SÖZÜNÜ DUYMAĞA İNSAN GEREK BU CİHANDA SANMANIZ HAYVAN OLAN ANLAR BİZİ (Ariflerin sözünü anlıyabilmek için insanı kamil olman gereklidir.Bizi ancak bu alemde hayvanlıktan kurtulan anlar) "EY niyazi KATREMİZ DERYAYA SALDIK BİZ BUGÜN KATRE NİCE ANLASIN UMMAN OLAN ANLAR BİZİ (Ey Niyazi Bugün zerremiz yokluğa ulaşıp deryaya karışarak bir bütün oldu.Bizim halimizi katre ne bilir, bizi ancak umman olan anlar) "HALKI KOYUP LA-MEKAN İLİNDE MENZİL TUTALI MISRİYA ŞOL CANLARA CANAN OLAN ANLAR BİZİ (Ey Mısri ! Bu kesreti bırakıp zaman ve mekanın bulunmadığı aleme kanat açtığından beri bizi ancak Hakk7a vuslat edenler anlar)