31 Ekim 2015 Cumartesi

UYUMUŞ UYANIK OLMAK

Enbiya ve Evliya ister ki huzuruna gelenler benliğini terk etmiş ve nefsinin ahkamından uyumuş ve ruhu ile uyanık olmuştur.Ruhunun uyanıklığı sayesinde suret alemine nisbetle rüya gibi olan batıni alemin ahvalini müşahede etsin.Cenabı Hakk Enam 6/75 de buyurmuştur:"Böylece biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekutunu gösteriyorduk".Evliyanın huzurunda nefsin istekleri uyumalı,ruh bir şeyler kapmak için uyanık olmalıdır.

HAYIRLI CEZA

Cezai seyyie(sonucu hayırlı-faydalı olan),bir çocuğun sıhhati için kal aldırmak gibi imiş.Kan alan doktor,görünüşte çocuğa eziyet eder gibi görünür,çocuk bağırır,anne ve babası ise memnundur.Üstelik tabibe teşekkürle birlikte ücret bile verilir.Çünkü neticede çocuk hastalıktan kurtulacaktır.Ancak çocuk bu durumun idrakinde olmkadığı için fiziki acı nedeniyle bu işlemi hiç istemez.

EMİREL MÜMİNİN


Hz.Ali Efendimize yakışan bir isimlendirme.Tüm müminlerin emiri.Saltanatı asla istemedi.Saltanatı çağrıştırıcı ne emvali ,ne ahvali mevcuttu.
Hz.Hüseyin efendimiz,Kufe'ye doğru yola çıktığında kerbelaya varmadan önce,kendisiyle birlikte gelenleri BİATTA serbest bıraktı.Ve isteyenler tekrar geri döndüler .Ancak 72 kişi kaldı.Bugüne değinde BİATTA serbestiyet devam etti.

30 Ekim 2015 Cuma

HAZRETİ MEVLANANIN GÖMLEĞİ

Hazreti Mevlananın istiğrakı  o kadar güçlü,hariçle alakası o kadar zayıftı ki ,eğer papuçları çamura batsa da sıkışsa onları bırakıp yalın ayak yürür giderdi.Eğer bir fakir kendinden bir şey istese,üstündeki cübbesini hatta gömleğini çıkarır verirdi.Bu yüzden gömleğinin düğmelerini ,çabuk çıksın diye iliklemez,açık bırakırdı.
Gömleğini kime verecek olsa,beyler ve zenginler birçok paralar vererek onu satın alırlar,bu uğur ve şerefle iki cihanda mutluluğa kavuşurlardı. 

OKURUZ

Mekteb-i irfan olalı,Hikmet-i kübra okuruz.
Tarik-i erkan olalı,Allemel esma okuruz.

Zahir Batın burhanımız,Ferah olur meydanımız.
Gevher saçar lisanımız,Makam-ı bala okuruz.

Üstadımız rehber edüp,ednamızı server edüp,
Her lüğatı ezber edüp,Mesnevi inşa okuruz.

Hak yoluna can'ı Ser'i ,Konyalı'dan taki beri,
Dinle zahid al haberi,Sıdk ile mevla okuruz.

Nakş-ı Hüda'nın şadıyız,Kutb-ül arif irşadıyız.
Her bir ilim üstadıyız,Musiki A'la okuruz.

Erdik ademlik babına,Ma'lum olur erbabına,
Girdik gönül kitabına,Davud-i sada okuruz.

Beynimize girmez münkir,sırrımıza ermez fikir,
Leylü nehar Hakk'a zikir ,Mes'el-i dua okuruz.

Harekatın ahvalini,Fehm ederek mealini,
Nazm ederek icmalini,Defter ü imla okuruz.

Hu çekeriz ask ile biz,Devr ederiz şevk ile biz,
Zikr-i Müdam Hakk ile biz,Sure-i Taha okuruz.

Tab-ı murad Kalb-i derun,oldu meyil Hakka rükun
Hamdü sena şimdi bugün,Kar'an-ı rana okuruz.

Etme gönül pek acele,eyle nazar bu gazele,
Daima biz hoş güzele,Tefsir-i mana okuruz.

Fani cihandan geçene,cam-ı şehadet içene
Dar-ı Bakaya göçene,Fatiha hala okuruz.

Kurban için Re'simizi,Yazdı Hüda ismimizi,
İlm-i ledün dersimizi,Daima ihfa okuruz.

Güftarımız dane dane,Rehnümadır imtihane,
Zümr-i aşık olana REMZİYA sala okuruz

TASAVVUFUN ERKANI

İÇTİMA(Toplanma)
İSTİMA(Dinleme)
İTTİBA(Uyma)

SEN,SEN

Bir genç,Beytullahı tavaf ederken tavafta okunacak duaları söylemez yalnızca "ENTE,ENTE(Sen,Sen)dermiş.Zünnun-i Mısri buna dikkat etmiş ve gence demişki:"Niçin başka söyler okumuyorsun".Genç:"Benim için başka bir şey hatırlamağa ,söylemeğe,hal ve müsade yoktur.O'ndan başka ne söyleyeyim ki.Yalnız O vardır başka bir şey yoktur.Başka şeye,başka duaya vakit kalmıyor"demiş

İBRET ALMASINI BİLMEK İNSAN OLABİLMENİN ŞARTIDIR.

AZİZİM şöyle söylemişti:Cenab-ı Hakk kuluna her şeyden haber verir.Gözünüze çarpan bir haber,okuduğunuz bir gazete,iki kişi arasında geçen bir konuşma v.s.Ancak,insan her şeyden bir ibret alma yönünü geliştirirse olanları ve olacakları çözebilir.Bir Hak dostu müridine sormuş:"Her şeyden ibrat almak usulünü bilirmisin?"."Hayır"deyince hadi yürüyelim demiş.Yol üzerinde Ok imal eden bir dükkana varmışlar.Usta ,eğri ağaçları ateşe tutuyor ,düzeltiyor sonra onlardan ok yapıyor.Efendi müridine sorar:"Bu işten ne anladın?".Mürit ".bir şey anlamadım"deyince :"Canım nasıl anlamazsın.Bak bu ne demektir?Eğri mutlak ateşte düzelir demek değil midir?".

CENAB-I HAKK'A YOL BULAMAYAN 3 KİŞİ

Üç kişi Hakk'a yol bulumaz:KORKAN-UTANAN-KİBİRLİ kişi
KORKAK ADAM;Allaha gitmek ve Allahı bulmak hususunda "Ben bu işi yapamam,hakkından gelemem,sonra çarpılırım"der.Allah'a gitmek istemez.Bu husus hakikatta nefsinin bir hisedir.
UTANAN ADAM;Halktan sıkılır."Herkes bana ne der."diye uzak durur.
KİBİRLİ KİMSE ise Kendisi gibi görüp bildiği bir kimseye tenezzül edip elini öpmenin zorluğunu yaşar.

HİKAYE(Sen doğru ol Eğri belasını bulur)

Adamın biri,bir padişaha her gün bu sözü söylermiş."Sen doğru ol,eğri belasını bulur".Padişah da bu adama karşı hüsnü kabulde bulunurmuş. Vezirlerden biri kendi mevkii ve memuriyetini kaptırmamak korkusu ile Padişahın bu adamı yerine geçirir düşüncesi ile adamı Padişahın gözünden düşürmek için bin plan yapar.Adamı davet eder ve yemekleri hep sarımsaklı yapar.Davetten bir gün öncede Padişaha"Falan adam,sizin ağzınızın koktuğunu her yerde söyleyip duruyor "der.Adam,padişahın huzuruna geldiğinden sarımsak kokusunu padişaha gitmesin diye eliyle ağzını kapatıp "Sen doğru ol,eğri belasını bulur"diye arz eder.Padişahın canı sıkılmıştır.Kağıda bir şeyler yazar ve zarfa koyup mühürler.Bunu filancaya götür.sana orada mal ve arazi verdim"der.Padişahın yanından çıkan adamı vezir takip eder .Adam,mektubun konumunu söyleyince vezir bir çok paralar vererek zarfı satın alır.Meğer,mektubun içinde öldürülmesini emreden ferman varmış.Mektubun verildiği yer derhal veziri infaz eder.Ertesi gün adam tekrar Padişahın huzuruna gelince padişah şaşırır ve mektubu ne yaptığını sorar.adamda doğru bir şekilde olayı anlatır.Padişah niçin kendisiyle önceki gün konuşurken ağzını kapatarak konuştuğunu sorunca adam:vezirin kendisini davet ettiğini ancak yemeğin sarımsaklı olması nedeniyle kötü koku çıkmasın diye eliyle ağzını kapattığını anlatınca padişah hadiseyi çözer.ve adamı tasdik eder.Evet "Sen doğru ol,Eğri belasını bulur". 

NEFSİN GİZLİ AYIPLARINDAN KURTULMAK

Nefsimizin aşikar kusurlarını tanıyabiliriz.Ancak gizli olanları ile nasıl mücadele edilim sorusun bir Hakk dostu "iki çare var" demiş.
Birincisi Cenab-ı Hakk'ı her an ve mekanda hazır bilmek:Örneği bir insana tevazu gösterirken o kimsenin şahsına değil,o insanın taşıdığı Cenab-ı Hakk'ın sırrına karşı tazimi düşünürsek nefis araya giremez.
İkinci çare:Hakk dostları ile sohbet ,onlarla birlikte bulunmak.Sohbet sari(bulaşıcı)olduğundan,Allah dosta ile sohbet esnasında bizdeki zeka ve irfan uyanır.Mürşidin,nazarı,himmeti,duası,irşadı eklendikçe bizde değişim başlar.Bu değişimi bir zaman sonra kendimizde fark ederiz.

NEFSİN HAKLARI VE HAZLARI

Nefsin hakları verilmeli,hazları verilmemelidir.Hazları verildiği takdirde tuğyan eder.

YILDIZ İLMİ

Yıldız ilmine bakışımızın evveli,olaylara,hadiselere ve olacaklara tesir eden ayrı bir güç değildir şeklinde algılanmalıdır.Vücudu Hakiki Bir olup sonsuz fezalarda bir vücuttur.Bu vücutta yaratılan maddi şeyler yegane vücuda aittir.Hepsinin hakikatı bir olup Hakk'ın sıfat ve esmasının tezahür etmesidir.Kendi vücudlarında fani olamamış kişilerin tedbirlerinde hata olur.Kamil insanlar vücud vehimlerinden fani olmakla onların keşifleri hakiki ve yüksektir.Firavunlar zamanında Eski mısırda çok yüksek ve yaygın bir şekilde kullanılan bu ilim dalı bugün için bilinmez bir hüvilet arzetmekte,astroloğ olduğunu iddia eden medyumvari kişiler ise vehimlerinin oyuncağı durumunda bulunmaktadır.

GÖNÜL SAHİBİNİ NEREDE ARAMAK GEREK?

Dilencilerin pek çoğu tamahkardır ve çirkin huyludurlar.Fakat gönül sahibi Evliyayı Hak ekseriye bu gibi zelil zümre arasına karışıp ,kendilerini halkın nazarından gizlerler.Ancak Evliyauyyah dilencilerin kötü ahlakından uzaktırlar.Bu nedenle ahvalini bilmediğin bir dilenciye hakaratamiz bir şekilde bakmamalıyız.Gönül sahiplerini bunların arasında aramalıyız.İnci,denizin dibinde taşların arasındadır.

ŞEYTANIN MEKRİNİN(HİLESİNİN)ÇARESİ

Şeytanın çeşitli hileleri mevcuttur.Tuzağa düşürmek için bir çok hileler düzer ve kulağa hoş gelen bir anlatımla gerçek niyetini saklayarak projeler sunar.Tıpkı,bir kısım şeytanlaşmış insanların bazı projeleri çok karlı gösterip insanların elindekilerinı toplaması gibi.Güzel sunumlar,güzel reklamlar,güzel anlatımlar insanı çoğunlukla aldatır.İşte şeytanın hilekar sesi senin kulağına tesir etmemesini ister isen ey hali vakti yerinde olan zengin efendi,fakirlerin ve muhtaçların seslerini ve dertlerini dinle ve mumkün olduğu kadar onlara çare bulucu olmaya gayret et.Senin bu fiilinin bereketiyle senin kulağın bu gibi hilekarların sesinden muhafazada olsun.

GEZER İKEN

Kolay sandım zor imiş 
Alem gönle dâr imiş 
Başa gelen kâr imiş 
Aşk yolunda gezer iken

Dert dedikleri nesne
Haktan aşka bir hediye 
O görünür baksam nere
Hak yolunda gezer iken 

Çekmemek için mihnet
Sen terki heves et
Aşk ile gönlün pak et
Yâr yolunda gezer iken

Ben, sen, o ve siz 
Tevhid içre biriz biz
Hiç olup hürüz biz
Aşk içre gezer iken 

Görünürde hiç bir şeye 
Sahip değilsemde bu kere 
Hak göründü işte bende
Şu alemde gezer iken
29.10.2015

29 Ekim 2015 Perşembe

meCUALE yani MEÇHUL' e- Tülay Kadı

meCUALE yani MEÇHUL' e

Yevme yekumul hisab... 
Azim olan Allah, o ki! var idi var olandan Hâlk eyledi... 
Sonra da var olandan var etmek için YOK ol dedi! 
Yol hiçlik olsa bile maksat HİÇlik olamaz bu kaybolmuşluk , kayıtsızlıktır! 
Oysa, 
Allah indinde zerre kadar bile kaybolmaz, kayda değer olAN, muhattap alınandır!

Birşeye Ol demesi için muhattap almış olması ( var olması) gibi!
Ya(ن)Ni dedim ya 
maksat kendimden kendime ulaşmaktır...

YaNi akıl gibi ruh ta araçtır gidilecek yer 
Ene' dir !

YaNi ben OL' AN BEN 
Rüya içinde rüyayı gören vechesinde sen OL' an BEN diyedir!

YaNi; YA- NUN sırrı gibi! 
Nun harflerden AMA' ya Sır olana bakar! 
Ki bizler hiç yaratılmadık ve son başlangıcın AYN' ı yani AYNAsı...
KÜN FE yeKÜN!
Kişi her selamında kendinden öylece kendine seslenir! 

Yani be sırrıdan Noktaya yani meçhule yani mecuale! 
Ayna kişinin YARATaNIN' ı seyrettiği ruhu ise ayna arkasında ki simsiyah SIR ise kişinin NEFS' i! 
Allah' ım seni bilmek istiyorum diyen nefse, önce "KENDini bil" emredilir! 
Öyle ki nefsini bilen Rabbini bilir! 
Yoksa aciz olAN veche nereden başlasın ... Bitkilerden mi, yıldızlardan mı, hayvanattan mı? 
Oysa kendini bilen hepsini bilir, kaybolmaz! 
Bilir ki ilim bir nokta idi (mecuale) ve cahiller onu çoğalttı! HZ ALİ' m
Aliiiii(ي) benim en güzel vechem, Gözünü (ÖZünü) Gözümden ( ÖZümden) ayırma! 
Sen ki ilk yaratılan NUR- u Muhammed'iye tek varanımsın! 
Ruhun ŞÂD adın AZİZ OLsun! 
Amin...
Amin........
Aminnnnnnnnnn
Tülay Kadı Hortum

PİR SULTAN

Bir nefescik söyleyeyim,dinlemezsen neyleyeyim.
Aşk deryasın boylayayım,Umman'a dalmağa geldim.

Ben Hakk'ın kemter kuluyum,Kem damarlardan beriyim.
Ayn-ı Cem'in bülbülüyüm,Meydana ötmeğe geldim.

Ben Hak'la oldum aşina,Kalmadı gönlümde dünya.
Pervaneyim ataşına,oduna yanmağa geldim.

Aşk harmanında savruldum,hem elendim hem yoğruldum.
Kazana girdim kavruldum,meydana yenmeğe geldim.

Pir Sultan kendi sözünde,Eksiklik var mı özünde.
Mevladır her dem gözünde ,darına durmağa geldim
PİR SULTAN

ŞAH HATAYİ

İptidadan yol sorarsan,Yol Muhammed Ali'nindir.
Yetmiş iki din sorarsan Din Muhammed Ali'nindir.

Gece olur gündüz olur,cümle alem dümdüz olur.
Gökte kaçbin yıldız olur,Ay Muhammed Ali'nindir.

Gökten Rahmetler saçıldı,Mümin olanlar seçildi.
Ab-ı Kevserler içildi,Dem Muhammed Ali'nindir.

Hatayi hasta iniler,Diline geleni söyler
Top olmuş ortada döner,Nur Muhammed Ali'nindir.
ŞAH HATAYİ

DİVANI KEBİRDE DUA

"SİNEYİ GAMLI EDEN KİMDİR?KİMDİR?odur ki sen onun önünde ağlayıp inlediğin vakit ,senin acını tatlı eder.Mücrimlerin bütün günahlarını kamış yaprağı gibi dökücüdür.Kendi hakkında kötü söyleyenlerin kulağına günah özrünü telkin eder de ,der ki:"Ey bül vefa,kusur eden kulunu mağfiret et.de"Kul duaya başladığı vakit o gizli de"Amin"der.Onun amini odur ki ,her duada ona zevk verir:onun için dışını Şemseddin Tebrizi hazretleri gibi latif eder"

MAHLUKATA (YARATILMIŞA)HÜRMET ETMEK NİÇİNDİR?

Bir padişahın bir çok adamı vardır.Oğulları,yakınları,vezirleri,kumandanları,memurları,hazinedarları,vergi memurları,bekçileri v.s.Şüphesiz Padişahla  bunlar arasındaki muhabbet derece derecedir.Padişah kimini az kimini çok sever.Ama TAMAMI PADİŞAHIN ADAMLARIDIR.Padişah dışa karşı tüm adamlarına hürmet edilmesini ister.Çünkü onlara gösterilen saygı,aslında Padişaha gösterilmiş sayılır.İnsanlarda Cenab-ı Hakk'a karşı böyle değişik nispetleri vardır.Herkesin meziyet ve kıymeti değişik değişiktir.Cenab-ı Hak tümüne hürmet edilmesini ister.Müslümanlarda kısım kısımdır.Bir kısmı HİZMET EHLİ,ABİDLER,ZAHİTLERDİR.Bir kısmı MÜCAHİTLERDİR.Bir kısmı ULEMADIR,dinin ayakta kalmasını temin ederler.Bir kısmı EMİR VE SULTANDIR,Şer'i hükümleri ve adaletin gereğini tatbik ve icra ile mükelleftirler.Bunların hepsi HİZMET EHLİDİR.
Diğer bir kısım MUHABBET VE VELAYET EHLİDİR.Hakkın Esma,sıfat ve Zatına ayna olmak için yaratılmışlardır.Bunlar Cenab-ı Hakkın yakini evliyaullahtır.Bunlara bu hususiyeti Cenab-ı Hakk,vehbi olarak vermiştir.Velayet hilait asumanı gaybden ihsan olunur.Bu nedenle,insan kendini sınırlandırmayıp(Hizmet ehli mi?marifet ehlimi?)gayretten geri durmamalıdır

Mevlana Vakfı  İSKENDERUN

Av.Şemsettin KESER

BELAMI BAUR'UN İMTİHANI

BAUR OĞLU BELAM VE ŞEYTANI LAİN sonuncu imtihanda kaybetmişlerdir.Belam,Devlete  ve riyasete meyl etti.Bu nedenle Allahın Veli'si(Hz.Musa)ile çatıştı.Firavun dahi mal ve caha(mevkie)zebun olmakla ,firavunun malına ve gücüne baş eğenler o meşrebin askerleridir.MAL YILAN GİBİ ZEHİRLİ OLUP,MAL VE MEVKİ NEDENİYLE HALKIN BAŞ EĞİP SAYGI GÖSTERMESİDE EJDERHADIR.Böyle olanlar Namus ve Haysiyet sahibi olduğunu iddia ederler halbuki nefsi hayvaninin esiri olan çakal olup kendilerini ruhaniyet gülistanının tavusu olduğunu iddia ederler.

İMTİHAN TAŞLARI

"KEHF İÇİNDE EĞRİ UYUMAK"tabirini Mevlana efendimiz kullanmıştır."Kef"harfinin açık yazılışında iki doğru çizgi içinde bir eğri küçük hemzeelif yazılır.Bu sözden kinaye edilen "Dışını doğru gösterirken içinin eğri olmasıdır.Cenabı Peygamberimiz Hud11/12 ayetinin(Emrolunduğun vechile istikamet et"ayeti için "Hud suresi beni ihtiyarlattı"buyurmuştur.İstikametin gereği GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL,OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN"halidir.Yani insanın içi,Halk nazarında zahir olsa utanacak bir durumunun olmaması gereklidir.Bu nedenle bunu beceremeyen insanın susması gerekir.Gösterişten ,tumturaklı laflardan kaçması gerekir.Gerçekten de manevi olarak bir hale kavuşmuş olsa bile bu yolda imtihanlar olduğu için ağzını açmaması gereklidir.SÜMMUN-I MUHİBB hazretleri bir gece bast(neşe ve genişlik) halinde iken "Ya Rab,beni istediğin vech ile imtihan buyur.Senin emrini tutacağım"der.O gece habs-i bevl(idrara çıkamama)hastalığına mübtela olur sabaha kadar kıvranır,feryad eder.Ertesi sabah hemen sıbyan (ilkokul)mektebine gider çocuklara para dağıtarak "Yalancı amcanız için ,bu belanın def'i hakkında dua ediniz"der.
Cenab-ı Hakk,Doğumdan ölüme kadar insanı yılda en az iki imtihana tabi tutar.Tevbe 9/126 de belirtilen "Münafıklar görmezler mi kir her bir yılda bir kerre veya iki kerre imtihan olunurlar.sonra rücu etmezler ve tezekkür edip ibret almazlar"ayetinden Hz.Pir Mevlana efendimiz Batınında olmayan şeyi var suretinde gösterip davaya kalkanlar içinde şümul olduğunu belirtmiştir.Salihler için nefsani ve ruhani imtihanlar vardır.Sakın aşağı olan bir imtihanı kazandım diye ferahlanma.Mesela UCUP VE KİBİRDEN İMTİHAN EDERLER.TEVAZUUN SABİT OLURSA HASEDDEN İMTİHAN EDERLER.SIDKIN SABİT OLURSA GAZAP VE ŞEHVETTEN İMTİHAN EDERLER.velhasıl imtihanların nihayeti gelmez

BUGÜNÜN EN BÜYÜK İKRAMİYESİ

Nimetin en iyisi,lütuf ve inayetin en büyüğü İNSANI KAMİLE YETİŞMEK VE ONA TABİ OLMAKTIR.Kazanan bu şekilde kazanmıştır.Namaz nasıl farz ise namazın ön hazırlığı olan taharet ve abdestte farzdır.Bu nedenle İnsan-ı Kamil'i bulmak FARZ'dır diyoruz.

Mevlana Vakfı  İSKENDERUN

Av.Şemsettin KESER

KALP PASININ ÇÖZÜCÜLERİ

ZİKİR-FİKİR-MUHABBET.Kalpte oluşan pasların çözücüsü ve temizleyicisidir.Dilde söylenen "ALLAH" ve "LAİLAHE İLLALLAH" lafızlarını kalbe indirip Allah'ın bizimle olduğunu idrak edersek,zikir çözücüsünü  paslı bölgeye tatbik etmiş oluruz.Zikir sadece dilde olursa maksat hasıl olmaz zira Pas dilde değil kalpte mevcuttur.

mahluktan kaçıp YARATANA YAKLAŞMAK

Adüsselam bin Meşiş hazretleri İmam Şazeli hazretlerine buyurmuş ki:"Halkın şerrinden ziyade hayrından kaçmalıdır.Zira hayr kalbe,şer cesede tesir eder.Kalbe tesir eden hayr,cesede tesir eden şer'den elbette daha kötüdür.Çünkü halkın hayr'ı devam ede ede gönül mahluka meyleder.Bu meyil ve rağbet git gide Halık'dan ayrı kalmayı doğurur.Fakat Allah ile olanlardan insana zarar gelmez.Bilakis bunlarla çok ülfet ve ünsiyet edilmelidir."
Gerçekten de mahluktan fayda görmek için yaklaştıkça yaklaştık.Yaratıcımızdan bu suretle uzaklaştık.Manen zarar veren şeyle birlikte cesedimize zarar veren musibetlere gark olduk.

ŞAKİKİ BELHİ'NİN DÖNÜŞÜ

Şakiki Belhi hazretleri tüccar imiş.Topladığı malı Rum ülkesine götürür(ki üç aylık bir yol)satar,sonra oradan aldığı mallarıda kendi şehrine getirir(üç ay)satarmış.Böyle bir ticaret hayatı varmış.Rum ülkesindeki Padişaha misafir olmuş ve Padişah kervanların gelip gitme zamanlarından sual edince bir kervanın gelip gitmesinin 6 aylık süreye denk geldiğini öğrenmiş ve Şakik-i Belhi'ye:Pekale sen bütün seneyi ticaretle ve yollarda gelip gitmekle geçiriyorsun.Senin Ma'bud'un yok mudur?O'na ne vakit ibadet edersin?"deyince memlekete dönen Şakik-i Belhi ticareti terk edip hakikatin arkasına düşmüş

HİDAYET- DELALET

Nahl suresi 16/36"Allah içlerinden kimine hidayet vermiş,kiminin üzerine de sapıklık hak olmuştu".Bu ayette Rabbimiz "Delaleti vermiştir"BUYURMAMIŞTIR."Kiminin üzerine delalet(sapıklık)hak olmuştur"buyururken Cebir zorlama olmadığı anlaşılmalıdır.Cenabı Hak CEBBAR 'daki cebrini kullarının cüz'i iradesine bağlamıştır.

28 Ekim 2015 Çarşamba

BE-ŞER

Beşer'den "be"kalkarsa "şer"kalır.Bu "be"ise hakikatta besmelenin başındaki "be"gibidir.ve insanı Kamil'den ibarettir.İnsan-ı Kamilsiz adem,safi şer'dir

FUZULİ'NİN LİSANINDAN

FUZULİ VE 7 BÜYÜK BAŞYAPITININ  RESMİ 
İrfana dair pek çok sözler söylemiştir bu ehlibeyt aşığı.Cenab-ı Hakk kemal-i merhametinden bu esrarı Fuzulinin lisanından bize işittirmiştir.Ta ki işi anlayıp o yolda gayret gösterelim.Fuzuli'nin bu tür şiirlerine Evliyayı kiram:"Rameyten min gayri ram"yani:"Bir atıcıdır ki attığı oku kendisi de bilmez"demişlerdir.Fuzuli irade ve ihtiyarı dışında bu esrarı beyan etmiştir.

AŞIKLAR DEFTERİNDE BULUNMAK

Hz.Yusuf ,Mısırda köle olarak satacaklarken bir kadın bir miktar yün eğirip yaptığı iplik karşılığı hz.Yusuf'u satın almaya talip olur.Kadına derler ki:"Be kadın sen ne yapıyorsun.Herkes hazineler dolusu para veriyor da yine Yusuf'u alamıyor.Sen bu iplikle ne yapabilirsin?"derler Kadının cevabı:"Evet bende biliyorum ki bu iplikle Yusuf Satın alınmaz.Fakat hiç olmazsa O'na müşteri olayım.Ta ki aşıklar defterinde benimde adım bulunsun,ben bunu istiyorum"

KUR'AN'IN HÜLASASI(ÖZETİ)NEDİR?

BİR KISMINA GÖRE NAHL 16/90 AYETİ:"ŞÜPHESİZKİ ALLAH ADALETİ,İHSANI VE AKRABAYA VERMEYİ EMREDER.FUHUŞ,KÖTÜLÜK VE İSYANI,ZULMÜ YASAKLAR,NEHYEDER.SİZE ÖĞÜT VERİR Kİ İYİCE DİNLEYİP VE ANLAYIP TUTASINIZ"
Bazılarına göre Kur'an'ın hülasası En'am 6/91 ayetidir."(Habibim)sen "Allah"de(geç)ve sonra onları bırak ki daldıkları bataklıkta oynayadursunlar"
Bazılarına göre Besmelenin "Be"si ile Kur'an'ın son kelimesi olan "Nas"ın son harfi olan "sin"birleştirilerek "bes"i bulmaktalar ve "(Allah bes,baki heves)ifadesi kuran'ın özüdür diyorlar.
Bazıları Heva kelimesinin sonundaki (Ya)yay-ı enaniyettir.Bu kaldırılınca geriye(Hu )kalır işte herşey bu kelimede saklıdır,iş onu muhafaza etmektir"demişlerdir.

ÜMMETLERİN DAVETİ

ÜMMET-İ MUHAMMED DIŞINDAKİLER ESMA VE SIFATA DAVET EDİLDİLER.ÜMMETİ MUHAMMED İSE ZATA DAVET EDİLMİŞ VE BUNDA MUVAFFAK OLUNMUŞTUR.

ZEYD'E HİZMET EDİP ,AMR'DEN ÜCRET İSTEMEK OLMAZ

Bazı Evliyaullah'ın kullandığı bu sözden maksat:İnsanın kendi nefsine hizmetçi olması,buna karşı Cenab-ı Hak'tan ücret istemesi,yani cenneti arzu etmesi veya Zat-ı ilahiyesini,cemalini cemalini istemesidir ki bu isteyişten bir faide elde etmek mümkün değildir.

ŞEREF ÖNCE GELENLERİNDİR

iKİ BÜYÜK KİMSE DARACIK BİR YERDEN GEÇECEKLERMİŞiLERİ GEÇMEK İÇİN BİRİ DİĞERİNE TEKLİF VE ISRARDA BULUNMUŞ VE DEMİŞ Kİ:"SEN İLERİ GEÇECEKSİN"ÖBÜRÜ SEBEBİNİ SORMUŞ.CEVAP OLARAK:"EVET SEN İLERİ GEÇECEKSİN.ZİRA SEN CÜNEYD'İ GÖRDÜN.BEN ONUN ZAMANINA YETİŞEMEDİĞİM İÇİN ONU GÖREMEDİM"Diğeri bu sözü kabul ederek ileri geçmiş

CİNS FARKI-Veliler-Mürşid-i Kamiller

Hak erlerini tanımayan şüphesiz Allah yolundan uzaklaşır.(onlarda insan bizde insanız;hepimiz uykuya,yemeğe muhtacız)derler.O kör gönüllüler aradaki nihayetsiz farkı bilemediler;halbuki:iki arı bir yerden gıda alır,fakat birisinden zehir ,diğerinden bal olur.İki cins ceylan bir sudan içer,aynı ottan yer;birisinden misk ,diğerinden pislik hasıl olur.İki kamış bir sudan beslenir;biri şeker kamışıdır,diğeri bildiğimiz bomboş kamış olur.
İşte bunlar gibi,iki insandan birinde gıda,sadece açlığı giderir ve karnı doyururken,bir diğer insanda tamamen Huda nuru olur.Kiminin yediğinden hasislik ve haset,kimininkinden de Allah aşkı hasıl olur"Hz.Mevlana
Peygamberlerin zahir planda çekilmesinden sonra,nübüvvetin görevlerini Kamil olan Mürşitler icra ederler.Kıyametin zuhuruna kadar bu manevi vasıta devam edecektir."Gül Mevsimi geçince gül kokusunu nereden alacaksın?şüphesiz gülsuyundan diyen Hz.Mevlana efendimiz,gül suyu ile kastettikleri Velilerdir."Ağah ol!ki veliler zamanın israfilidirler;ölüler onlardan can bulurve gelişirler"diyen hazreti Pir,Allahı tanımakta Velilerin vasıtalığını beyan ve kabul etmektedir.ALLAHA GİDEN YOL İNSAN-I KAMİLDEN GEÇER

Mevlana Vakfı  İSKENDERUN

Av.Şemsettin KESER

NECİP FAZIL

TAM OTUZ YIL SAATİM İŞLEMİŞ BEN DURMUŞUM
GÖKYÜZÜNDEN HABERSİZ UÇURTMA UÇURMUŞUM

ZİYA GÖKALP

Vaiz bana muhabbeti şerh eyle,
Ben aramam şeytan nedir?Melek ne?
Erenlerin esrarından söz eyle,
Seven kimdir,sevilen kim,sevmek ne?
Ziya Gökalp

ALİ GÖRÜNDÜ GÖZÜME

Ayine tutdum yüzüme,Ali göründü gözüme
Nazar eyledim özüme,Ali göründü gözüme
           

Adem baba Havva ile,hem allemel esma ile
            Çerhi felek sema ile ,Ali Göründü gözüme


Hazreti Nuh neciyullah,hem İbrahim Halilullah
Sina'da Kelimullah,Ali göründü gözüme
           

HİLMİ gedayı bir kemter,görür gözüm dilim söyler
            Her nereye kılsam nazar,Ali göründü gözüme   

HİLMİ DEDEBABA

27 Ekim 2015 Salı

YATAY TARİH-DİKEY TARİH



Yatay tarih,kronolojik olanıdır.Hz.Adem'den başlar günümüze devam eder.
Dikey tarihte,varlıkların,eşyanın,maddenin yaratılış evreleri vardır.Dikey tarih açısından baktığımızda kimin hakikatı,kimin nuru daha önce yaratıldı ise onun önceliği vardır.


"ALLAHIN İLK YARATTIĞI ŞEY BENİM NURUMDUR"
"ALLAHIN İLK YARATTIĞI ŞEY BENİM AKLIMDIR"
******


Ey sevgili...! 
Al eline aşk tesbihini, sen beni çek ben de seni... 
Senlikden benlikden geç. 
Haydi "bul" şimdi! Hem bendeki hem sendeki "bizi!"

Hz Mevlana

SIRRI İFŞANIN CEZASI


Hallacı Mansur,Hakka karşı günah işlemediği,fakat şeriata karşı büyük suç işlediği için haklı olarak cezalandırıldı.O seçkinlere ayrılması gereken Rabbinin yüce sırrını,hiçbir ayrım gözetmeksizin herkese açıklamak suretiyle bu sırrı ifşa etti.Vecdin sarhoş edici etkisi altında konuştu.Aslında sadece ilahi sıfatlardan biriyle birlendiği halde ilahi zat ile birleştiğini sandı.İlahi vahdet bütün varlıkları içine aldığı için yaratıkları arasında esaslı hiçbir fark veya ayrılığı bulunmadığını ifade etmek istedi.Kendi zahiri nefsinden tamamıyla kurtulan kimse,kendi gerçek nefsiyle var olur ki o da ALLAH dır.ENEL HAK diye bağıran Mansur değil bizzat Hakk idi.Nefsini öldüren Hallac'ın diliyle konuşan Allah.Tıpkı hz.Musa'ya alev çıkaran ağacın diliyle hitap ettiği gibi

ASIM'IN NESLİ

Mehmet Akif'in "Asımın nesli"diye şahsında sembolize ettiği kişi muhterem Hamzavi dervişi Asım Sönmez dede'dir.25.12.1976 da vefat etmiştir.Münevver Ayaşlı'nın yalısı(Beylerbeyi).

ARİFİN KELAMI

Arifin her bir kelamı leali mercan incidir.
Gafilin her bir kelamı tende can incitir

HZ.ALİ EFENDİMİZDEN

Hz.Ali Efendimiz,kendisini sevenler için şöyle söylemiştir:"ARAYAN BENİ BULUR.BULAN BENİ BİLİR.BİLEN SEVER.SEVENİ SEVERİM.SEVDİĞİMİN YOLDAŞI OLURUM.YOLDAŞIMIN KUSURU BENİMDİR.KEFALETİ KENDİMDİR"

RUHANİYETİN HİSSEDİLMESİ

Mekke'de ruhaniyetin hissedilebilmesi için Kabe'nin kutsal kabul edilen noktalarında ikamet edilmelidir.Medine'de ise buna gerek yoktur.Nerede olursanız olun sevgili Peygamberimizin kutsi varlığını hissedebilirsiniz

KABEDEN MAKSAT-KALBİN KABESİ



Kabeden maksat velilerin ve nebilerin gönülleridir ve burası Allahın vahyinin yeridir.Kabe onun Fer'i dir.Gönül olmasa Kabe neye yarar.Kalbin varsa eğer kalbinin kabesini tavaf et.

RUBAİLERDEN

AKIL GELDİ DE AŞIKLARA AKIL ERMEYE KOYULDU.YOLA OTURDU,YOL KESMEYE BAŞLADI.FAKAT AŞIKLARIN BAŞLARINDA ÖĞÜT KABUL EDECEK BİR YER GÖREMEYİNCE HEPSİNİN AYAKLARINI ÖPTÜ;BAŞINI ALDI GİTTİ

TÜRBELER NİÇİN OLMALIDIR

Allahın bundan(türbelerden)maksadı velilerin derecesini yükseltmek,onların türbelerine sandukalarına saygı göstermektir.Büyük insanların gerçekte saygıya ihtiyaçları yoktur.Mesela çerağ(mum)yüksek bir yere konulmak isterse ,bunu kendisi için değil başkaları için ister.O ister aşağıda olsun ister yüksekte,bulunduğu her yerde nurlu bir çerağdır.Bununla sadece nurunun ışıklarının başkalarına ulaşmasını istiyor.Göklerin üzerinde olan bu güneş aşağıda da olsa aynı güneştir.Yalnız aşağıda olursa dünya karanlık içinde kalır.Şu halde o kendisi için değil başkaları için yüksekte bulunmaktadır.Hz.Mevlana

İNSANI KAMİLDEKİ ARGO

İnsan-ı Kamil,her bir mertebeye inebilir.Her sınıfa layık olduğu hitabı etmekten çekinmez.Bu nedenle sözleri içindeki argolara taaccüp etmemek gerekir

YEZİD'İN OĞLU KÜÇÜK MUAVİYE'NİN HUTBESİ

Yezid'in oğlu küçük Muaviye diye adlandırılan bu cocuk halifelik makamına çıkıp hutbede şu sözleri söyledi:"Ey Nas.Benim size emirlik etmeye isteğim yok.Yani severek yapabilecek bir durumda değilim.sebebi de sizlerden şiddetle nefret edişim.sizde bana aynı nefretle dolusunuz.Ben size belalandım,sizde bana belalandınız.Lakin benim Dedem muaviye,bu halifelik davasında kendisinden ve başkalarından evla olan kimse ile çekişti.O öyle bir kimse idi ki Resuli Ekremin yakini olmak hasebiyle herkes üzerinde fazl ve rüçhan hakkı var idi.İman edenlerin en büyüğü,en bahadırı,ilim itibarı ile en bilgini ,insanların en eşrefi idi.
Tanrıya and ederim ki babam kötü fiilleri ve kendi nefsine olan israfı ile ümmeti Muhammede halife olmaya hiç layık değildi.Kendilerine dokunulması haram olan evladı Resulullaha karşı yaptığı zulüm ve cinayetleri helal tanımıştı.Bu amel mezarında onunla birlikte kaldı.Yaptığı fenalıklar ve günahlar onun geride bıraktıklarıdır.Bu iki herifin üçüncüsü de ben oldum.Eğer ben bunu kabul edecek olursam ,bu fiillere razı ve iştirak etmiş olurum..Ben onların günahlarını yüklenmem.Ne halleriniz varsa kendiniz görünüz.Kimi münasip görüyorsanız ,onu seçip başınıza getiriniz.Ben kendi nefsimi sizin halifeliğinizden hall ettim.Koyun postunun yüzülüp çıkartıldığı gibi halifelikten soyundum atdım.Siz kendinize veli tayin ediniz.Sizin boğazınızda bana olan dini bir biat hükmü kalmamıştır.İşte bu kadar vesselam"dedi ve hutbeden indi.
Mervan ve diğerleri,bu çocuğu okutan hocası Ömerül Mağsus'a gidip,Hz.Ali ve evlatlarının muhabbetini çocuğun kalbine sen aşıladın diyerek yaka paça edip diri diri gömdüler.Ve küçük muaviyeyi annesi ile birlikte zehirleyip öldürdüler.

HİLAFETİN GASBI-İSLAMİYETİN TEMSİLİ

Ehli Beytten zorla ve zulumle alınan hilafet akabinde,fitne ve fetret devrindeki suçluları yargılamayan ve üzerini kapatan bir anlayış halen devam etmekte.Bin yıldan sonra hala bu mesele mi?diye sorulabilir.Evet bu meselede Hak,sahibine teslim edilmeyip iadei itibar yapılmazsa gönlümüz buruk kalacaktır.Cenab-ı Peygamber'in müslümanlara emanet ettiği iki şey:Kur'an ve ehli Beyt.Mushafa saygı gösterenler ,mushafın içine saygı göstermiyorlar.Ehli Beyte itibar gösterilmediği ve hakkı ketmedildiği için insanlık asla huzur bulamayacaktır.Osmanlı,Babadan oğula devir edilen bir saltanat olduğu için Ehli Beyti zıt düşmemek için  saraya sokmadı ancak Nakibül Eşraflık müessesesi ile  temiz nesli korudu ve ekonomik olarak kolladı.Bugün bu kadarcık dahi kalmadı.Yeryüzünün gerçek sahibi inananlar ise sormak gerek:Bugünün inananları kim?EHLİ BEYTİN İNANCIMIZDAKİ YERİ NEDİR?Sadece 10 Muharremde üzülmek olmasa gerek.Yüzbini aşkın Peygamber gelme nedeni insanlığı bozulmaları ,bir önceki peygamberin öğretilerinden uzaklaşmaları idi.Kıyamete kadar insanlığın eğrilerini gösterecek,örnek olmaya devam edecek,Hakkı üstün tutup nasihat edecek olanlar bu neslin temizleri olamaz mı?EY DİYANET,BİZLERİ UYUTUYORMUSUNUZ?

Sırr-ı Ali.. BAZI ASHAB-I KİRAMIN Hz.ALİ HAKKINDAKİ SAVUNMASI..



BAZI ASHAB-I KİRAMIN Hz.ALİ HAKKINDAKİ SAVUNMASI..
 ..............alıntıdır


ve her bir sahabi savunma için edeple ayağa kalkıp, o devrin göreneğine göre, kendi aile soyu ile övünmek yerine ,hz Peygamberimizin onları övdüğü cümleler ile kendilerini tanıtıyor ve duyanlara tastik ettiriyorlardı ki, bu seyrü sülük görmekle eş değerdir.. yani silsile kökü bellidir.. birde her sahabi, hz Ali’yi savunurken ,aslında Peygamber efendimizin onlara söylediği yüksek taktirleri de sergilemiş ve böylece tarihin ölmez tanıkları olmuşlardır.. YANİ  BU HEPSİNİN AYRI  AYRI MAVİ BİR BONCUĞUNUN OLDUĞU KAYDIDIR
.. evet sahne düzeneğini ve olayları yazmayacağım. sadece ilk sahabelerin birbirleriyle nasıl kesin bir eminlikle, şüpheye yer bırakmayacak şekilde konuştuğuna tanıklık edeceğiz ve bugünkü rezil siyaset ilmiyle ne kadar medeniyette  ilerlemişiz mukayese edeceğiz.. ..buyrunuz  devri sahabiye….


Hâlid bin Sa’id ayağa kalktı ve şöyle dedi:”Ey Müslümanlar topluluğu! Allah sizi doğru yola hidâyeti ihsan buyursun. Resûl-i Ekrem hörmetine sizler bana ,Hz Resûl’i-Ekremin;”Kavmimin en doğru insanı şu Hâlid’dir dediğini tastik eder misiniz? ..Hazır olanlar:”Evet tastik ederiz” dediler. Bende sizin bu şehadetinize ,Allah’ımı şâhit tutuyorum.Ey burada hazır bulunan kardeşlerim,ben Allah’ı şahit tutarak haber vereyim ki, bir gün Resuli Ekrem bana:”Ali topluluğu yürütecek, kafirleri öldürecek bir şahsiyettir. Benden sonra Müslümanların umûruna (işlerine)o hakim olmalıdır” buyurdu..


Ebuzer-i Gıfarî ayağa kalktı ve şöyle dedi:
”Cenâb-ı Hakk,Resûl-i Kerîmi hakkı için sizi doğru yola hidayet buyursun.Sizler bana ,Hz Fahri Resûlün;”Ya Ebâ Zer, sen yalnız ölürsün,tek olarak gömülürsün ,tek başına haşr olursun ,tek olarak hesaplanırsın,cennete tek olarak girersin ,Cenab-ı Hak ikram olmak üzere sana yedi nefer verir.Onlar senin gaslinde (yıkanmanda) ve mezara götürülüp gömülme işinde çalışırlar” dediğine şahadet eder misiniz? Diye sorunca ,hepsi birden: ”Allah’ımıza kasem ederiz ki, dediğin gibi oldu.Biz de şahidiz dediler..Bunun üzerine Ebu Zer: “Ben Allah’ı şahit tutarak söyleyeyim ki, Hz Resûl-i Ekrem  bana ;”Ali benim kardeşim ve amcamın oğlu, torunlarımın babası, benden sonra Hüccetullah O’dur” dedi ,diyerek yerine oturdu..


Selmân-ı Fârısî kalktı ve:
”Ey Müslüman topluluğu!.Sizleri Cenab-ı Hakk, Resûl-i Kerim’i hörmetine doğru yola irşad buyursun” dedikten sonra ”Acaba, Resûl-i Ekrem, Salman bizdendir. Ehl-i Beyt’imizdendir “dediğine şahadet eder misiniz? deyince, yine mevcud topluluk bu iddiayı tastik ettiler.O da :”Ben Allah’ı şâhit tutarım ki,Resûl-i Ekrem bana”Ali Allah’dan hakiki korkanların imamı, alınlarında nûr-ı islam parlayan İman sahiplerinin rehberi ve yedicisidir(yol göstericisidir).Ve benden sonra Müslümanların Emiridir” diye buyurdu, dedi ve oturdu..

Mikdad bin El Esved el Kindî kalktı ve: “Ben Allahı şahit tutarak söyleyeyim ki, bir gün Resûl-i Ekrem bana:”Hârun’un Musa’ya yakınlığı neyse Ali’de bana o nisbetde, o derecededir. Fevz ü felâha erişenler, ona muhabbet edenler, sevgi besleyenlerdir. O’na adâvet eden kafirdir” diye buyurdu ,dedi ve oturdu..

Hz. Ammar bin Yâser ayağa kalktı ve: Allah sizleri doğru yola irşad buyursun,Resul-i Ekrem hörmetine.Ey Müslümanlar!Sizler Resul-i Ekrem’in “Ey Âl-i Yâser !Müjdelenmiş olunuz.Sizin karargahınız cennettir .Ammar daima Hak yoldadır ve Ammar nerede bulunursa bulunsun ,Hakk daima onunla birliktedir ve onunla kaimdir ve Ya Ammar! seni Allah’ın yolundan sapıtmış, azgın bir kalabalık öldürecektir. En son azığın bir bardak süt olacaktır”. diye buyurduğunu  duydunuz mu?”diye sordu.Orada bulunanlar hepsi bir ağızdan bu rivayeti kabul ve tastik ettiler.."....... ... ..."

Übeyy İbn-i Kâ’b kalktı ve:Ey Müslüman topluluğu!Hz Resul-i Ekrem Gadir-i Hum’da mimbere çıktı,Hz Ali onun yanında idi,sağ elini omuzuna koydu.Ellerini o kadar yüksekten tutmuştu ki,koltuk altları bile görünüyordu. Sonra;”Ey burada bulunanlar,ben kimin peygamberi isem Ali’de onun velisidir, onun mevlasıdır (efendisidir).Ya Rabbi! O’nu seveni sende sev,ona düşman olana sende düşman ol,ona yardım edene sende yardım et,onu zelil etmeye çalışanları sende zelil et”dedi ve oturdu..

Kays bin Sa’d bin Ubâde kalktı ve: Ey Ebu Bekir! Sen bu işin şahidi değil misin?Biz bir gün beraber Resul-i Ekrem’in huzurunda idik. Peygamber aleyhisselam sana yüzünü çevirip demedi mi ki; ”Ey Ebu Bekir! Ali’ye muhabbet eden bana muhabbet etmiş olur. Ali’ye buğz eden bana buğz etmiş olur. Allah’a buğz edenin burnundan yakalayarak(yani burnuna halka takarak) cehennem ateşine sokar.”


Ebu Bekir bu sözü tastik etti ve ayağa kalkarak şu sözleri söyledi: 
”Ey Müslümanlar! Ben de  şehadet ederim ki, Peygamber aleyhisselam buyurdu ve ben şöyle dediğini işittim; ”Ali ile muharib olana bende muharibim.Kim onunla sağ ve selamet içinde ise bende onunla beraberim” dedi ve oturdu…

Ebu’l Heysun Mâlik bin Teyhaniyyül Ensâriyy’ül Evs ayağa kalktı: Sizler buna şahid değil misiniz ki, bir gün peygamber beni göstererek:Bu İbnü’t –Teyhan’dır.Bu zat bana biat ettikten sonra beni tekzib etmedi. Bir kerecik olsun yalanlamadı ve hiçbir zaman münafıkane bir tavır göstermedi, demişti değil mi? diye sorduğunda  aynen  tasdik ettiler . Bunun üzerine:”Hz.Ali bir sefinedir(gemi),ona girenler necat bulurlar,yüz çevirenler gark olurlar ,helake giderler” diye buyurduğuna ben şahidim” dedi ve oturdu..

Sehl ibni Hanif Vehebbü’l-Ensârî-ül Evsî ayağa kalktı:  Ey Müslümanlar! Şahid olunuz ki ben,hz Nebi Zîşân’dan şöyle duydum. Buyurdular ki; ”Ali benim kardeşimdir, amcamın oğludur, ilmimin varisidir. Benden sonra halifemdir. O’na tabi olan mü’mindir,ona muhalif olan kafirdir”  dedi ve yerine oturdu..

Ebu Umame Huzeymet İbni Sâbit bin –il Fakih ibni Sa’lebetü’l- Ensari ayağa kalktı(zülşehâdeteyn=iki müminin yerine tek başına şehadeti makbul olan) Sizler şahit  değil misiniz ki; Hz. Neb’i-i Ekrem (sav) benim yalnız başıma yaptığım şahadeti kabul buyurmuşlar ve diğer ikinci bir şahsın bu babda beni te’yid edecek bir şahadetine lüzum hissetmemişlerdi” dedi ve orada bulunanların hepsi bunu tastik ettiler.. Bunun üzerine şöyle dedi:”Ben Allah huzurunda şahadet ederim ki ,ben Resûl-i Ekrem’den şöyle işittim:Ey hâzirûn!.gözünüzü açınız,kendinize geliniz, gafletten kaçınız. Allah Rabbiniz,Muhammed Nebiniz,İslam Dininiz, Kur’an imâmınız,Ali Hâdiniz’dir.Allah Ali’yi sevenleri sevsin, sevmeyenleri de sevmesin “diye buyurdu ve oturdu..


Ebu Eyyüb el Ensari (hz.Eyüp Sultan) ayağa kalktı:
Ey Ebu Bekir!Sen şu ayeti hatırlıyor musun?Hani onun inzal buyurulduğu günü… Ayet bu idi değil mi?”İnnema veliyyükümüllahu ve Resûlehu velleziyne âmenülleziyne yukıymünesselâte ve yu’tunezzekâte ve hüm râkiûn(*Sure-i Maide 55-58..Mânâ-yı Celîli: Sizin hakiki dostunuz Allah Teâla’dır.ve O’nun tabii Resulü ve müminlerdir ki; namazı kılarlar, kendileri namazda rûku halindeyken sadakayı verirler” demektir..(hz Ali namazda ruküda iken kendisinden sadaka isteyen bir fakire parmağındaki bir gümüş yüzüğü çıkartıp vermiştir. Bu ayeti şerife nazil olduğu zaman Sen ve yoldaşın ayağa kalktınız ,Ali’nin iki omuz arasından öptünüz.Ve “sen,bugün hayırlı bir sabaha kavuştun ,bütün erkek ve kadın müminlerin efendisi oldun “,böyle olmadı mı? Diye vâki sualine Ebu Bekir :” Evet öyle oldu” dedi.. Bunun üzerine Ebu Eyyüb devamla:“Ben Resûl-i Ekrem’den böyle işittim. Buyurdular ki; Ali mahlukatın arasında Allah’ın bir pırlantasıdır. O’nun velayeti doğru yoldur. Benden sonra ümmetimin hüccetidir.” Dediğine şahit oldum dedi ve yerine oturdu…

HAZRETİ ALİ' NİN MEKTUBU


Ben o esrar-ı İlahiye vakıf şahsım ki ,gaybın anahtarları hz.Muhammedden sonra benden gayrısında mevcut değildir.Ben gizli ilimlerin hepsini bilen lahuti bir hazineyim.Suhufu ulada(şanlı sayfalarda)yazılı zülkarneyn benim.

Ben o hakikatin neticesiyim ki Davud'un oğlu Süleymanın mührü benim yanımdadır.
Ben peygamberlerin hüccetiyim.Ben o kimseyim ki halayıkın hesabı zamanında onların halleri ile hallenirim.Levh-i Mahfuz benim.Resulü Ekrem onun için benim hakkımda şöyle buyurdu idi:"Ya Ali ,yol geçit yer,güzergah senin yolundur.Durak yeri de senin işgal ettiğin yerdir"


Ben o Ademim ki benden evvel gelmiş ve geçmiş olanların kitaplarının son bilgiciyim ve o kitaplar benim yanımdadır..Ben birinci Nuhum.Ben Nuh'un gemisiyim.Kim ki ona canını teslim etti,yani bindi o kimse selamet katına erişti.Kim ki yüz çevirdi esfel safiline düştü ,helak oldu.Bulutları tahrik eden benim,şimşeklerden gürültü çıkaran yıldırımları indiren ırmakları akıtan benim.Gökleri yükselten,Eyyub'u ibtilaya düşüren ,şifasını veren benim.Ben o nurum ki Musa,hidayetini o nurdan aldı.Yunus'un yanında olan ve ona batmaktan necat veren benim.

Ben Allah indinde mutlak ve sözsüz masumum ve vahyullah benim.Dünyadaki dillerin hepsinini lügatları ile konuşan benim.Ben Allah'ın gayb hazinelerinin muhafızıyım.Göklerde ve yerlerde bulunanların hepsinin hüccetullahı benim,hazinelerinin muhafazıyım"

ARKADAŞIM ŞEYTAN

Zuhruf Suresi 43/36 ayeti:Her kim Rahman'ın zikrinden göz yumarsa ,biz ona bir şeytan nasbederiz,o onun karini(yakını)olur".Bu ayette belirtilen ve gafletinin derecesine göre insana yakın olan şeytan için şu hikaye anlatılır.Ebul Kasım Kasri buyurur ki.Evvellerde haftada bir gün iftar ederdim.Bir gün taifei cinden şahsını görmediğim bir kimse bana selam verdi,görünmesini rica ettim.Gayet güzel bir şekilde bir şahıs zahir oldu.Hüviyetini sordum:"Mü'min cinlerdenim,senin gibi bir kimseyi gördüğümüzde muhabbet ederiz"dedi.Ara sıra bana görünür sohbet ederdik.Bir gün "Haydi mescide gidelim,beraber oturup sohbet edelim "dedim.Cevaben bana:""Mescitte sohbet ettiğimiz vakit halk seni görürler ve beni görmezler ;seni kendi kendine konuşur bir deli zannederler."dedi.Ben dedim ki"Son safta oturalım .Herkes bizi görmez"dedim ve içeri girdik,oturduk.Bana dedi ki:"Bu adamları nasıl görüyorsun"dedim.Cevaben"Bazısını yarım gaflette,bazısını tamamen gaflette ve bazısını uyanık görüyorum"dedi."Başları üzerinde olanları görüyor musun?"dedi."Hayır görmüyorum"dedim.Gözlerimi sildi,gördüm ki her birinin başında bir karga oturmuş ,bazısının gözlerini kanatları ile bürümüş ,ve bazısının ancak başı üzerine konmuş ve kanatlarıyla bazısının gözlerini kah örter ve kah açar.Bunun üzerine Zuhruf 36 ayetini okumadınmı?Bunlar şeytanlardır ki ,onların başları üzerine oturmuşlar her birisine gafleti miktarınca musallat olmuşlardır.(MollaCami-Nefahatül Üns)

KALEMSİZ VE KELİMESİZ OLURMU

Henüz cisim ve ten sıfatından kurtulamamışlara Cenab-ı Hak kelime suretiyle Kur'an'ı talim etti.Kalem ve kelime vasıtasıyla manaya intikal ettiler.Ten ve cismaniyet sıfatından kurtulanların kalem ve kelimeye ihtiyaçları olmadığından bunlar sessiz ve savtsız olarak bilgileri tamamlanır.

HADİS-İ KUDSİ

"Bir kulumun Kalbinde iki korkuyu ve iki emniyeti cem'metmem.Eğer dünyada korkarsa ahirette korkmaz.ve eğer dünyada emin olursa ahirette emin olmaz"

YETER BANA

Gezsem dolaşsam da il il
Cahilim dostlar ben çok cahil
İstemem tevhide hiç bir delil
Lailaheillallah yeter bana

Hakka ayine imiş işte beni Âdem
Hakikati yazmak içindir kalem
İnsana tabi kılındı şu muazzam âlem
Lailaheillallah söyler bana

Batın ve zahir birdir bir
Nar’da bir, nur’da bir
Bunu setreder kalpteki kibir
Lailaheillallah düşer bana

Atamadım gönülden işte ol kiri
Görmezem bu yüzden ol yâri
Tarife ne hacet, tanı kendini
Lailaheillallah gösterir bana

Sır deyip sakladıkları ne ola
Söyleyin aşikâr ola tüm dosta
Acep kim sahiptir bu büyük sırra
Lailaheillallah dedi bana
26.10.2015

VEFA NEDİR?ALLAH'IN ÖVÜNDÜĞÜ HUSUS?‏

TEVBE SURESİ 9/111:Allah'dan daha ziyade ahdine vefa eden kimdir?
Nimet verenin hakkını yad etmek.O'na teşekkür etmek.Verdiği nimetlerden dolayı ,nimet sahibinin istek ve arzularını gözetlemek.Vefa,ahlakı ilahiyeden bir hulki azimdir.Dergah ittihaz ettikleri evinde yahut işyerlerinde,gönlümüze hitap için cesedimize ikram edenleri hatırlamak ve yad etmek Vefa'nın bir gereği olsa gerek.Bu abide şahsiyetlerin hatıralarını yad etmekle vakit geçirmek dağılmayı ve tükenmeyi önleyemez.Tespih tanelerini bir arada tutan İmame'ler kaybolunca,aynı neşeyi taşıyan ve neslin üremesini temin eden Kraliçe arı'ya ihtiyaç mevcut.Güneş uful etmedi,bulut arkasına çekildi.Aynı güneş mutlaka yeniden parlayacak.Manevi saltanat tartışmalarından sıyrılıp,Hakk ordusunda er olabilmeyi en büyük şeref addedip gönül birliğini hedefleyen zahiri gayretlerimiz bugünün en kıymetli ibadeti olsa gerek.
Mevlana Vakfı  İSKENDERUN

Av.Şemsettin KESER

26 Ekim 2015 Pazartesi

HAYA NEDİR?

Her yerde HAKK'ı görmektir.

İRFAN NEDİR?

Gayret ve himmetin semeresidir.Mesela:Odun yanıyor.semeresi nedir?Isıtmaktır.Mesela evinde bir saz aleti var.Semeresi senin bunu öğretmendir.Tarikatta irfan:La ilahe illallah diyebilmek,yani bütün mevcudatı birlemektir.

KABİR EHLİNDEN YARDIM İSTEYİNİZ"Hadisinin izahı

"İşlerinizde sıkıldığınız zaman kabir ehlinden yardım isteyin"hadis-i Şerifinin zahir manasınından başka batın manası düşünülürse;Kabir ehlinin batın manası Ehlullahtır.Bunların kabirleri,vücutlarıdır.Dünya ihtirasından vazgeçip nefislerinin icabı olan kötülüklerden geçtikleri için ölü sayılır.

MUZURLARI ÖLDÜRMEK

Bütün muzır olanı öldürmekten insanlar yılan,akrep v.s gibi sokucu mahlukları öldürmek manasını anlıyorlar.İçimizdeki yılanlar,akrepler dururken hariçteki yılanı akrebi öldürmeye ne yüzüm var?

DEVENİN DİZİNDEKİ BAĞ




Deve yere çöktüğünde(ıhtığında)bükülen dizi nedeniyle tekrar ayağa kalkmaması için diz seviyesinden bağlanır.Bu bağ nedeniyle deve ayağa kalkamaz olduğu yerde çakılı kalır.İnsanların hepsi dizleri bağlanmış develere benzer.Hz.İsa nefesli birisi ancak rey ve manevi tedbiri ile bu bağları açabilir.

 

25 Ekim 2015 Pazar

Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in Şeyhi Abdulhakim Arvâsi hazretlerinin vefatı üzerine yazmış olduğu şiir:

Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in Şeyhi Abdulhakim Arvâsi hazretlerinin vefatı üzerine yazmış olduğu şiir:
Benim efendim!
Ben sana bendim!
Bir üfledin de
Yıkıldı bendim.
Ben ki, denizdim,
Dağbaşı bendim.
Şimdi sen oldun,
Âleme pendim.
Benim efendim!
Benim efendim,
Feza levendim!
Ölmemek neymiş;
Senden öğrendim.
Kayboldum sende,
Sende tükendim!
Sordum aynaya:
Hani ya kendim?
Benim efendim!
Benim efendim!
Emri yüklendim!
Dağlandım kalbden
Ve mühürlendim.
Askerin oldum,
Başta tülbendim;
Okum sadakta,
Elde kemendim.
Benim efendim..

Tanrı KİTABI demekten maksat kamil insandır .kartı hazırlayan ALİYA



22 Ekim 2015 Perşembe

ESMA-İ HÜSNA' NIN MERTEBELERİ Fütuhat-ı Mekkiyye 66. Bölüm

KER-İ BELA-KALUBELA DAN BERİ SÖZ VERDİK
Kerbela yı birde esma tanrılarıyla anlamaya ne dersiniz?.
..benim için arabi hocanın bu esma hiyerarşisi anlatımı dünyadaki ilk ve tek İSLAM MİTOLOJİSİ VE ESMA PANTEON DİZİMİ KAYDIDIR..başka örneğine henüz rastlamadım..bu olağanüstü bir kayıttır.... olmadan evvel isimleri konulur ve ismini alan da hemen bir varlık-bir vücud bulur.yani bu sonradan olma- mesnu vücuda  hayran kalıp-kendisine tapınır.KENDİNİ MÜSTAKİL BİR VAR VARLIK ZAN EDER..işte taaaa ezelde isimler arasında başlayan bu çekişme ve üstünlük savaşları zamanımızda mitolojiye tanrılar olarak geçmiş-isimlerin etki ettiği astrolojik yıldızlardır....bu yıldız esma tesirlerinden kurtulmak ve tesirlerinden  çıkmak hemen hemen imkansızdır..seyrü sülük denen sufilerin kadim kendini bilme metodları işte bu esmaların hakimiyetinden kurtulup,esmayı kendisinde kontrol edebilmek ve ona uyumlanabilmek içindir ....zira unutmayınız ki hepimiz pandoronun kutusu denilen ahit sandığına malikiz ve yaratılarak o esma-i hazineyi yüklendik..kimimiz emanetimizi bildik-kimimiz bilmeden mirasyedilik ettik..
nur cihan
22 ekim 2015
*****


ESMA-İ HÜSNA' NIN MERTEBELERİ 
Fütuhat-ı Mekkiyye 66. Bölüm

Bil ki, ilahi isimler, hakikatlerin gereği olarak ortaya çıkan hal dilidir. O halde, şimdi işiteceklerin için aklını ayık tut !. Ve asla ne çokluk ve ne de varoluşsal bir birleşme vehmine de kapılma !. Ve ben burada, yalnızca akledilebilir bir çok hakikat mertebelerini, tecelli etmekte olan varoluş ( vücudun ayni ) açısından değil, nispetler açısından sıralayacağım. Çünkü, Zat olması bakımından Hak Teala' nın Yüce Zat' ı birdir.Ayrıca bizler, kendi varlığımızdan, muhtaçlığımızdan ve mümkün varlıklar olmamızdan kesin olarak bilmekteyiz ki, bizim için kendisine dayanacağımız bir tercih ettiricinin bulunması zorunludur. Ve bizim varoluşumuz, işte bu dayanılandan değişik nisbetleri taleb etmesi de zorunludur. Şari Teala , esma-i hüsna ile işte bu gerçeği ima etmektedir. Nitekim Hak Teala , Mütekellim ( konuşan ) olması hasebiyle, kendisinden başka bir ilah olmayan Biricik İlah olduğundan, hiç bir şekilde ortağı olmayacak bir biçimde, ilahi varoluşunun zorunluluğu mertebesinde, kendisini işte bu en güzel isimlerle isimlendirmiştir.

Daha işin başında , mümkünler alemindeki tercih ve te'siri ifade eden bu takrirden sonra " hal diliyle " derim ki; bütün isimler, müsemma mertebesinde bir araya gelerek, hakikat ve manalarına bir bir baktılar ve hemen gereklerinin ortaya çıkmasını talep ettiler ki; böylece etkileri ile birlikte tecelli, zuhur ve ayın ları ayrı ayrı ortaya çıkmış olsun. Çünkü başta takdir edici anlamındaki el- Halık ( her şeyi yaratan ), el- Alim ( bilgisi dışında hiç bir şey olmayan ), el- Mudebbir ( göklerden yere var olan her şeyi düzenleyip yöneten ), el- Mufassıl ( dünya yaşamında ayetlerinin en küçük ayrıntısını bile dışarıda bırakmadan açıklayan, ahirette ise her şey hakkındaki nihayi hükmü verecek olan ), el- Bari ( bütün özlerin ve görüntülerin bizzat yapıcısı ), el- Musavvir ( bütün formların ve görüntülerin bizzat şekil vericisi ), er- Razık ( bütün rızıkları bizzat veren ), el- Muhyi ( ölülere hayat veren ), el- Mumit ( ölümü yaratan ve öldüren ), el- Varis ( geçici olanlar göçüp gittikten sonra da her şeyin gerçek sahibi olarak kalacak olan ) ve eş- Şekur (gerçek anlamda şükredilecek olan ) olmak üzere bütün ilahi isimler, önce kendi zatlarına baktıklarında ; ne yaradılmış bir mahluk, ne göklerden yere kadar düzenlenip yönetilecek bir varlık, ne henüz dünyada en küçük ayrıntısı bile ihmal edilmeyecek şekilde açıklanacak bir ayet, ne ahirette, aralarında kesin hüküm verilecek ve ne de kendilerine rızık verilecek kimse göremeyince şöyle dediler : Bizim hükmümüzü iktidarımızı ortaya çıkaracak tecelliler tam olarak zuhur edene kadar bizler ne yapacağız ?

Bu sefer, alemin bazı hakikatlarının gereği olan tüm bu isimler, alemin tecellisi ve aynı zuhur ettikten sonra, bütün özlerin ve görüntülerin bizzat yapıcısı anlamına gelen " el- Bari " ismine sığınarak, ona şöyle derler : Bizim hükmümüz ve iktidarımız ortaya çıkması için, bu tecelliler keşki vücut bulup zuhur etse ! Çünkü bizim şimdi içinde bulunduğumuz mertebe etkimizi kabul etmemektedir. Bunun üzerine el- Bari şu cevabı verir : Bu iş, " el- Kadir " isminin tasarrufundadır. Çünkü ben de onun kapsam alanında ve etkisi altındayım !

Nitekim varlığı zorunlu olmayan tüm mümkünlerin aslı, henüz yokluk halinde bulunuyorlarken, tam bir tevazu içinde ve muhtaç halde yapılan istek gibi, ilahi isimlerden isteklerini şöyle dile getirirler : Yokluk bizleri, gerçekten birbirimizi algılamaktan körelttiği gibi, sizin için zorunlu olup ta Hak Teala' dan bizlerin üzerine düşen marifetten de köreltti. Eğer sizler, bizim tecellilerimizi ve ayn larımızı zuhur ettirmiş olursanız, bizlere varoluş elbisesini giydirmiş ve gerçekten nimet bağışlamış olursunuz. Ve böylece bizler de sizlerin hak ettiği yüceltme tazimi gösterelim. Çünkü sizlerin hükümranlığı da zaten bizlerin bilfiil zuhur etmesiyle meydana çıkacaktır. Halbuki şimdilik sizlerin hükümranlığı ve salahiyeti, yalnızca bilkuvve, potansiyel olarak vardır. O halde bizim sizden talep ettiğimiz, aslında bizlerden çok sizin hakkınızdır ! Bunun üzerine ilahi isimler; " Bu varoluşu zorunlu olmayan mümkünlerin söyledikleri doğrudur " diyerek bu isteği yerine getirmek için harakete geçerler.

Bu minval üzere, isimler, en sonunda el- Kadir ismine sığındıklarında bu sefer " el- Kadir " ismi şu cevabı verir : " Ben de , dilediğini yapan anlamındaki " el- Murid " isminin kapsam alanında ve etkisi altındayım! Ve sizlerin tecellisi ve aynı olan ne varsa, onların hepsi bu ismin ihtisas alanındadır. Nitekim hiç bir mümkün, kendi adına beni imkan alemine getiremez, ta ki Rabbisinin katından amir bir emir gelmedikçe ! Ve Rab, varolma emrini ; " Kun - ol " diyerek verdiğinde, kendiliğinden beni etkisi altına alır ve ben onun varetmesine bağlı olarak, hemen o anda onu oluşturur ve meydana getiririm. O halde sizler de benim gibi " el- Murid " ismine sığının ki, yokluk durumundan varoluş tarafına yönelerek tercih ve özelliğini o da sizler için gerçekleştirmiş olsun ! Bu durumda , hem ben, hem emreden ve hem de konuşan birleşerek , sizlerle birlikte varlığa gelelim. "

İlahi isimler " el- Murid " ismine başvurarak ona şöyle derler : " el- Kadir " ismine, bizim tecelli ve ayınlarımızın ortaya çıkmasını talep ettik, o da işi sana havale etti. O halde sen nasıl bir yol ve yordam önerirsin ? " el- Murid " ismi; " el- Kadir " doğru demiş ama, ben de, " el- Alim " isminin sizin hakkınızda nasıl bir hüküm verdiği konusunda bir bilgiye sahip değilim ! Zira onun ilminde, sizin varoluşunuz geçmektemidir ? bilemiyorum ! Sonuçta ben de " el- Alim " isminin kapsam alanında ve etkisi altındayım ! O halde gidin, sorununuzu bir de ona anlatın ! "

İlahi isimler bu sefer, " el- Alim " ismine başvururlar ve ona " el- Murid " isminin söylediklerini aktarırlar. " el- Alim " ism; " el- Murid " ismi doğru söylemektedir. Ve sizin varoluşunuz benim bilgim dahilindedir ama, bu konuda öncelikli olan edebe riayet etmektir. Çünkü bizim üzerimizde, bize hakim olup korumakta olan bir mertebe bulunmaktadır ki o da " Allah " ism-i celal'i dir. O halde hepimizin yalnızca onun huzurunda bulunmamız gerekir. Çünkü o mertebe, cem mertebesidir ."

Bunun üzerine bütün ilahi isimler, " Allah " ism-i celal'i mertebesinde toplanırlar. O, " Ne istiyorsunuz ?" der. Onlar durumu bildirince; " Ben, sizlerin tüm hakikatlerini kendisinde toplamış olan isim' im ve Ben tek başına " müsemma " ya delalet etmekteyim ki, o da Kutsal Zat' tır. O' nun kemal ve tenzih sıfatları vardır. O halde sizler şöyle bir durun bakalım da, Ben, kendisine delil olduğum , " medlulüm " ün huzuruna gireyim ! " der ve böylece " medlulü " nün huzuruna çıkarak , mümkünlerin dileklerini ve diğer isimlerle yapmış oldukları konuşmaları aktarır. Buna Kutsal Zat şöyle cevap verir : Çık ve isimlerin hepsine söyle ki, her birisi mümkünlerin hakikatlarının gereği ile bağ kursun ! Çünkü, Ben, Kendi açımdan yalnızca Kendim için Bir' im. Çünkü varlığı zorunlu olmayan mümkün varlıklar, Benim mertebemi talep ettikleri gibi, Benim mertebem de onları talep etmektedir. Halbuki ilahi isimlerin tümü, Benim için değil, kendi mertebeleri içindir. " el- Vahid " ismi ise bunlar içersinde özellikle, yalnızca Bana has bir isimdir. Ve ne isimlerden bir ismin, ne bir mertebenin ve ne de mümkün varlıkların içersinde, her yönden bu ismin hakikatında Bana ortak olacak hiç bir kimse de olamaz."

Böylece " Allah " ism-i celal'i , yanında, kendisine tercüman olacak " el- Mütekellim " ismi ile birlikte, mümkün varlıkların ve ilahi isimlerin yanına çıkar ve onlara " el- müsemma" nın söylediklerini aktarır. Ve " el- Alim ", " el- Murid ", " el- Kail ", " el-Kadir " isimleriyle bağlantı kurar, böylece, " el- Murid " isminin tahsisi ve " el- Alim " isminin hükmü gereği olarak " ilk mümkün " ortaya çıkmış olur.

Varlıklarda, tüm tecelliler, aynlar ve etkiler ortaya çıkınca, birbirlerine musallat olmaya ve bağlı bulundukları ve gereği oldukları isimlerden aldıkları güçle birbirlerine hükmetmeğe başlayınca, bu durum bir kargaşa ve husumetin ortaya çıkmasına sebep oldu.

Ve kendi kendilerine şu kanaate vardılar : " Bizler, düzenimizin bozulmasından endişe etmekteyiz ve bu gidişle daha önce bulunduğumuz yokluk haline dönüşeceğiz." Böylece mümkün varlıklar, kendilerine " el- Alim " ve " el- Murid " isimlerinin sağladığı imkanlar konusunda diğer isimleri şu şekilde uyardılar : " Ey ilahi isimler ! Eğer sizlerin hakimiyeti , " bilinen bir ölçü " , " çizgileri belirli bir sınır " ve sonunda dönüp varacağınız " bir imam " eşliğinde ise , bu, bizim varlığımızı da koruma altında tuttuğu gibi , sizlerin bizler üzerindeki etkilerin de devamını sağlıyacak demektir. Bu durum, hem bizler hem de sizler için en doğru olandır. O halde sizler, içersine girdiğimiz bu kaosu , " Allah " ism-i celal'ine arzedin !. Belki sizleri bir yerde tutup sınırlayacak birisini öne çıkartır. Aksi takdirde biz helak olacağız, sizler de atıl kalacaksınız! " İlahi isimler, bu teklife ; " İşte bu tam bir maslahat ve gerçek görüştür. " şeklinde karşılık vererek gereğini yaparlar ve şöyle derler : " Sizin işlerinize bakan ve çekip çeviren " el- Mudebbir " ismidir " Durumu, " el- Mudebbir " ismine arzettiklerinde , o da, " Ben de zaten bu işler için varım. " şeklinde bir cevap verir.



Bu sefer " el- Mudebbir " ismi huzura girer ve Hak Teala' nın emrini almış olarak " 
er- Rab " ismine gelir ve ona şöyle der : " Mümkün varlıkların tecelli ve ayınlarının bekası için maslahatın gereğini yerine getir ! "


Aldığı emir üzerine " 
er- Rab " ismi , kendisine yardımcı olacak , birisinin ismi " el- Mudebbir " diğerininki " el- Mufassıl" olan iki vezir tayin eder. Nitekim Hak Teala şöyle buyurmuştur : " Yargı Günü' nde Rabbinizin huzuruna çıkacağınıza yürekten kesin bir biçimde inanasınız diye, göklerden yere, varolan her şeyi düzenleyip yönetmekte ve ayetleri en ince ayrıntılarına varıncaya kadar açıklamaktadır. " ( Ra'd, 13/2) Allah kelamının ne kadar da muhkem olduğuna bir bak ve düşün ! Duruma olması gerektiği bir biçimde , uygun lafızlarla konu nasıl açıklanmaktadır ! Nitekim bu ayetteki " er- Rab " ismi, " el- imam " ı temsil etmektedir. O da " er- Rab " isminin zuhur mahallidir, Onun iki veziri vardır. Birincisi, gayb alemine bakan " Mudebbiru' l- emr " ; ikinci vezir ise, şehadet alemine bakan " Mufassılu' l- ayat " tır.

Böylece tüm ilahi isimlerin sınırlarını, " er- Rab" ismi belirler ve memleketin ıslahı, düzeni ve davranış yönünden hangisinin daha iyi olduğunu sınamak için ( Hud, 11/7 ; Mülk, 67/2 ) merasim kuralları koyar.


Alıntı:Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)