30 Nisan 2021 Cuma

HAKKA AÇILAN KAPI:İNSANI-I KAMİL

İnsan-ı kamil olan mürşid Allah'ın yeryüzündeki halifesi ve kulların Hakk'a açılan kapısıdır. Hakk'ın cemali insanı kamilin suretinden başkabir şey değildir. Zira Cenab-ı Hakk insanı kamili kendi sureti üzere halkettiğini beyan etmiş ve yine cemalini onun yüzünde cem edip zat nurunuda alnına yerleştirmiştir.

GÜNEŞİN SECDESİ

Hz.Yusuf'un rüyasını Hak Teala anlatır:"Bir vakit yusuf babasına şöyle demişti:babacığım ben rüyada on bir yıldızla güneşive ayı gördüm.Gördüm ki onlar bana secde ediyorlar.Yusuf'un babası dedi ki Yavrum, rüyanı kardeşlerine anlatma; sonra sana bir hile kurarlar.Çünkü şeytan insana açık bir düşmandır.İşte bu rüyanın delalet ettiği gibi Rabb'in seni seçecek ve sana rüya tabirini öğretecektir"(Yusuf/4/6) Tabiatıyla Rabb'in seçtiği Adem-i mana olan insana secde edilir. Yiğitbaşı Ahmet Marmaravi hazretleri (ö:1685) şöyle der: "Güneşin özelliklerinden biri hararettir.Güneş gökten yeryüzünde bir taşa yansısa, taşa sorulsa, taş güneşi gördüm der.Fakat güneş taşı yaksa tekrar taşa sorulsa "ben güneşim" der.Taşın vücudu yerde, güneşin vücudu göktedir.Taş esasında güneş olmamıştır, ancak güneş taşın hükmünü yani soğukluğunu yok edip kendi hükmünü icra etmiştir.İşte bu duruma "Mahv","gark","sırf" demir.Hallac'ın hüve hüve "O,Odur"dediği yerdir burası.Salik yolculuğu sırasında nefsini süfli alemden semavi aleme çıkarmadıkça alem meclisinin nur kaynağı olan mum misali insanı kamile muhtaçtır.Ne ki şems veya ay da olsa o bu mum etrafında dönüp devrini tamamlamaya (pervane olmaya) mecburdur

ŞEYH TÜRLERİ

Rahmetli Aşki (Muzaffer Özak) Efendinin neşrettiği bir mâna vardır: 1-Kal Şeyhi (Söz ustası): Bu şeyh kitabi bilgiler konusunda âlidir.Konuşmaya başladığında hayran hayran dinlersin.Bilgisinden istifade edilir. 2-Tekke Şeyh:Bu zatlar Tekkeleri idari yönden çok iyi yönetirler 3-Avrat Şeyhi: Batıni bilgilerini kadınları etkilemekte ve yer yer istismar etmekte kullanırlar. 4-Hal ve Sohbet Şeyhi:işte burada durmak gerek.Bu şeyh pek konuşmaz kendini belli etmez ama halinden belli olur.haliyle bulunduğu ortamın enerjisini değiştirir.Onunla karşılaştığında kırk yıllık dostunu görmüş gibi olursun. Hakiki şeyh sohbet şeyhidir, hem O’nun kalbi ile müridin kalbi arasında vasıta yoktur. Doğrudan doğruya birbirlerine bağlıdırlar Hazreti Pir’in Bir damla akıl verdin bana huzurundan, Denize ulaştır, kurtar beni bu damlalıktan. Niyazının kabul olduğu bir dostluktur bu Hz. Şems’in sohbet şeyhliği ile başlayan.

HİKMETİ YAYMAK

Merhum Mehmed Zahid Kotku hazretlerinin Cennet Yollarında’ki bir tavsiyesi Gece sabaha kadar bir şeyler okusanız, sabahleyin de onları kaleme alıp, bir eser meydana getirseniz ve bunu dünyanin her tarafına gönderme imkanına sahip olsanız, bunu okuyup da, imana ve İslama gelenler veya yaptıkları çirkin şeyleri terk edenlerin sevabı, hep sizlerin defterine eksiksiz olarak yazılır

SEVGİNİN ÖLÇÜSÜ

Sadât-ı kirâm’dan Abdülaziz Bekkine (rh.a) bir sohbetlerinde “Dünyada her şeyin bir ölçüsü, tartısı vardır. Sevginin ölçüsü de fedakârlıktır. Fedakarlık yapmayanın sevgisine inanılmaz” buyuruyorlar. Madem ki aşkta sevginin cinnet hali, şiddetinin zuhuru, onun da delili vermektir. Ama fedakarlığın da ötesinde içten pazarlıksız bir ihsan ile vermektir.

DERVİŞ LÜGATI S-Ş-T-U-Ü-V-Y-Z

S••• Salatalık yerine GÖK YEMİŞ Sen yerine NAZARIM, İMANIM Siz yerine ZÂT-I ÂLİNİZ Sizin eviniz yerine DEVLETHÂNE Söndürmek yerine DİNLENDİRMEK Söz dinlemeyen yerine NEFES ÖLDÜREN Sözü kesmeden önce NUTKA MÜRÜVVET ERENLER Sözünde durmak yerine NUTKU, NEFESİ HAKLAMA Suç işlemek yerine YOL BOZMAK Sür, git yerine GÖR GEÇ Ş••• Şeyhim yerine EFENDİCİĞİM Şeyhin kim yerine NASÎBİN KİMDEN T••• Tamam yerine EYVALLÂH Tarîkâtın ne yerine HANGİ BAHÇENİN GÜLÜSÜN Tarîkatsiz yerine YABAN YEMİŞİ U••• Uyumak yerine VAHDET, MİHMÂN OLMAK Uyanmak yerine ÂGÂH OLMAK Uyandırmak yerine ÂGÂH ETMEK Uzaklaştırma yerine PABUCUNU TERS ÇEVİRME Ü••• Ümitsiz olunmaz HARAMDIR (Lugatte yeri yoktur) V••• Var yerine GÂNİSİYİZ Vazgeçmek yerine ÇİLEYİ KIRMAK Y••• Yabancı yerine NÂ-MAHREM Yaşlı yerine KIDEMLİ GENÇ Yatmak yerine UZUN OTURMAK Yakmak yerine UYANDIRMAK Yaşlı yerine KIDEMLİ GENÇ Yemek yeme yerine LOKMA ETME Yemin yerine ALLÂH EYVALLÂH Yok yerine HAK VERE, HAK’TA Z••• Zâhid yerine HAM SOFU

DERVİŞ LÜGATI O-Ö-P-R

O••• Oda yerine HÜCRE Offf yerine EYVALLÂH Olay yerine ZUHÛRÂT Onlar yerine ERENLER Ö••• Öğretme değil UYANDIRMA Öfkeli yerine FİTİLİ KISA, CELÂLİ GÂLİP Ölmek yerine HAKK’A YÜRÜMEK, KALIBI DİNLENDİRMEK Ömür yerine YUMAK P••• Para yerine MANGIR R••• Rüyâ yerine MANÂ, ZUHÛRÂT

DERVİŞ LÜGATI İ-K-M-N HARFİ

İ••• İfşâ edene KANINI İÇİNE AKIT İhvân yerine CANLAR İzin yerine DESTÛR K••• Kapatmak yerine SIRLAMAK Kurban kesme yerine TIĞLAMA Kusmak yerine DIŞARI VERMEK M••• Mevki hırsı yerine POST KAVGASI Mevlânâ yerine CENÂB-I MEVLEVÎ Mezarlık yerine HÂMÛŞÂN N••• Namazı kılmak yerine OKUMAK Namaz kılmak yerine SALÂTI İKÂME

DERVİŞ LÜGATI E-G-H-I HARFİ

E••• Ekmek yerine NÎMET Eyvâh yerine ALLÂH VAR G••• Gökdelen yerine ŞAPKA DÜŞÜREN Gözü açılmak yerine ZİHİNDEN KURTULMAK H••• Hediye yerine NİYÂZ Horlamak yerine UYKUYU KORKUTMAK I••• Iıı yerine EFENDİME SÖYLEYEYİM

DERVİŞ LÜGATI B,C,Ç,D HARFİ

B••• Bakış yerine CEMÂL SEYRİ Bekâr yerine MÜCERRED Bektâşî yerine NÂZENÎN Belâ yerine CİLVE-İ İLÂHÎ Ben yerine FAKÎR Unutur “ben” derse BENLİĞE LÂNET Benim evim yerine FAKÎRHÂNE Beste yerine TESPÎT, HAVALANDIRMA Bildiğin gibi yerine MALÛM-U İHSÂNINIZ Bitmek yerine BEREKETLENMEK, HAK ALMAK Bütçe yerine DÜNYÂLIK Ç••• Çay içmek yerine ÇAY CÜNBÜŞLENMEK D••• Dış kapı yerine CÜMLE KAPI Doğrusu yerine EL-HAK Dönüp durmak yerine ÇARK ATMAK Duasını almak yerine NAZARINA UĞRAMAK

DERVİŞ LÜGATI A HARFİ

A••• Abdest almak yerine ÇEYİZLENMEK Âhiret yerine ÂLEM-İ CEMÂL Alevî yerine ALÎ EVİ Alınmak yerine GÖNÜL ETMEK Altın yerine PUL Arı sırrı yerine ALÎ SIRRI Aşksız yerine YAYA Ayakkabı yerine İZLİK, BAŞMAK Azimli yerine ÇİVİSİ SAĞLAM

KISA YEMEK DUASI

Zahid birisi ehlullahdan birini ihvanıyla birlikte yemeğe davet eder.Yemek biter ev sahibi misafir olan o zattan bir dua bekler.Hazret kısa bir dua eder:"Yiyen de yenilen de yemek de sensin Ya Rabbi. Hu" der; duayı bitirir. Ev sahibi bu duayı anlamadığı ve kısa olduğu için içinden biraz bozulur. Hazret durumunu anlar ve döner uzun bir dua ederek ev sahibinin gönlünü alır. Halveti Pirlerinden Şaban-ı Veli hazretleri(ö:1569)de sofrada hiç tafsilata girmez,"Hu" der yemeği bitirirmiş. Bütün mesele "O" deyip O'nda tutunabilmektir. Surete aldanıp özü suretten ayrı sananlar ayrılır gider.

HU ZİKRİ

Niyazi Mısri hazretleri "aşıkların diline(gönlüne)Hu zikriyle hikmet dolduğunu anlatırken şöyle der: Ey Niyazi gönlüne aşıkların hikmet dolar Küntü kenz'in haznesinden yana yana Hu deyu

MEYHANE KAVRAMLARI

Ehli tasavvufun aşkı galip olanların nutuklarında(ilahilerinde) meyhane, şarap, meclis, saki,peymane,piyale,kadeh döndürmek,mest, dem, ciğer kebabı,şem'a,pervane gibi kavramlarla "meyhane" remzi etrafında ihali aşkı ve buna bağlı olarak insanın şeriatten hakikate, zahirden batına, tenden nura, benden "O" na dönüşümü anlatılır.Hak dostlarının nutuklarında bahsettikleri "şarap" ilahi aşk ile elde edilen bilgiden ibarettir.Onun yegane kaynağı insanı Kamilin dudağıdır. aRİFLERİN İLAHİLERİNDE DEF,NEY, MAŞUK VE MEY GİBİ KULLANDIKLARI İBARE VE İSTİARELERİ GÖRÜP DE BUNLAR ŞARAP VE GÜZELİ TAVSİF ETTİKLERİ ZANNOLUNMAMALIDIR.tARİKAT ERBABI VE HAKİKATI BİLENLER NEZDİNDE HER LAFZIN BİR MANASI, HER İSMİN BİR MÜSEMMASI, HER KELAMIN BİR TEVİLİ VE HER TEVİLİN BİR TEMSİLİ OLUR:sÖZLERİ ZAHİRDE GÜZELLERİN EVSAFI GİBİ GÖRÜNÜR AMMA HAKİKATTE YÜCE yARATICI'YA HAMDÜ SENADIR.

MECLİSLER

Hak Teala cennette akan dört ırmaktan bahsetmiştir:"Allah'dan korkanlara vaadedilen cennet şöyledir:"Orada temiz su ırmakları, tadı bozulmayan süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları, süzme bal ırmakları vardır.Onlara orada her türlü ürün ve Rablerinden mağfiret vardır.Bunların durumu, ateşte temelli kalan ve bağırsakları parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu?"(Muhammed/15).Bu ayetin tefsiri Yapan Niyazi Mısri hazretleri "İrfan Sofraları" isimli kitabının 17 . makalesinde şöyle anlatır:İnsanlık aleminde suyun, sütün,şarabın ve balın misali şöyledir:Su ırmağı ilimdir.Bu ilim insanın kendi ruhunu ve başka ruhları besliyecek faydalı ilim olmalıdır.Nasıl ki süt vücudları besler.İlim ve ameliyle bir mürşidi kamile koşmalıdır ki şarap gibi içeni de sakisini de sarhoş eden bir marifete ulaşabilsin.Ahlakı da kalplere şifa veren süzme bal gibi olmalıdır.Bir kimse bunları yani ilmi, ameli,marifeti ve güzel ahlakı kendinde toplarsa onun meclisi cennet olur.Bir şeyhte de cenneti anımsatan bu dört şey bulunmalıdır.Bunlardan biri eksik olursa o meclis Cennet olmaz.İnsanların meyledeceği bir meclis olmaz.Bir insanda ilim talebi ve ilim ehline tevazuu olmazsa ilim eksikliği nedeniyle insanlar ona meyletmez.O kimse ilmi cem eder ancak amel etmezse ilim kendisine fayda vermediği için başkasına faydalı olamaz.Hem alim, hem ilmiyle amel edipte kamil bir mürşitten icazetli olmazsa , sadece kendi kendine zahid geçinirse onda ne kendisine ne de başkasına lezzet hasıl olmaz.Kamil bir mürşitten icazetli olursa o şahsın meclisi cennet bahçesi olur.

HÜVİYYET:NECMEDDİN'İ KÜBRA HAZRETLERİ

Necmeddin-i Kübra hazretleri hüviyetin iki yönlü algılandığını söyler: "Hüviyet ikidir:Onun hüviyeti, senin hüviyetin.Sen kendine ait zannettiğin hüviyet ve kişiliği yok edersen , onun zatı ile baki olursun."La ilahe illallah" sözünün manası da budur.Yani onun hüviyetinin dışında gerçek hüviyet yoktur.Şu ayet de ona işaret eder:"Onun vechinden başka her şey helak olucudur"(Kasas/88)O'nun dışında her şey yok olunca şöyle buyurulacaktır:"Bugün mülk ve salatanat kimindir?Bir ve Kahhar olan Allah'ındır.(Gafir 16)Kendi hüviyetini yok ettiğin oranda O'nun hüviyeti seni bürür.Böylece önce kendi sıfatlarının hüviyeti fani olur.O zaman O'nun cemal ve celal sıfatları seni bürür.Daha sonra zatından fani olursunda O'nun hüviyeti seni kaplar.O anda sadece O'nun hüviyeti vardır.O'nun dışında hiçbir şey yoktur.O anda va'd olanı nakit olarak, veresiye olanı peşin halde bulursun."..Bugün saltanat kimindir? Cevap: Bir ve Kahhar olan Allah'ın.."(Kıyamet günü söylenecek bu sözü , şimdi söyleniyor olarak bulursun)

ZİKİR ESNASINDA AYAKLARIN YERDEN KESİLMESİ

Aşık Annenin kızı Sebahat Hanım anlattı:Annemin Konya'da bulunduğu bir zamanda Mevlana anma maksadı ile tören mevcuttu. Bu tören esnasında annem,vecde gelip dönmeye ve dönerken de zikre başladı.Tüm meclistekiler zikre katıldı. Bir müddet sonra annemin ayakları yerden bir karış yukarıda zikir ve sema yaptığı görülünce tüm hazirun secdeye kapanmıştı. Metli Sultan, ağabeyim Oktay vasıtasıyla anneme haber gönderip yanına gelmesini söyledi. Annem acele ile Metli Dede'nin huzuruna geldiğinde bu halin yanlışlara sebebiyet vereceğini anlatarak yapmamasını söyledi. Annemin üzerinde o hal bir daha tecelli etmedi.

KURTULUŞ SAVAŞINA KARAR

Aşık Annenin kızı Sebahat hanım anlattı. Metli Sultan şunu anlatmıştı.Atatürk'ün koca tepe'de yere uzanmış vaziyette bir fotoğrafı vardı. Metli dede bu fotoğrafı gösterirken şunları anlattı. Mustafa Kemal bu fotoğrafın çekildi esnada tefekkür halinde idi. Tüm evliyaullah'ın ruhaniyeti o toplantıda hazır bulunmakta idi. Erenler Kurtuluş savaşına karar verildi ve o toplantıdan sonra kurtuluş savaşı başlatıldı.

ERENLERİN MERHAMETİ

Aşık Anne'nin kızı Sebahat hanım anlatmıştı:Üniversite okurken Edebiyat fakültesinden basın yayına yatay geçiş yaptım aynı zamanda Mimar Sinan resim ve heykel bölümüne de devam ettim. Abim gençliğinde hızlı ülkücü idi. Türkeş'in sağ kolu konumunda idi.Ben de aksine solcu idim. Bir vakit gözümün önünde bir hal yaşadım. Kur'an ayetleri gözümün önünde belirmiş her yerde görmekte idim.Anneme"Anneciğim ben Kur'an-ı hatmettim" dedim.ve yaşadığım bu hali anlatınca Anneciğim"Yavrum ben sana kıyamam,Çilen çok zor olur" dedi ve sonrasında bu hal benden kalktı Kur'an ayetleri kayboldu.

29 Nisan 2021 Perşembe

MEZARA GİRMEDEN HESABI GÖRÜLENLER

Mezara girmeden hesabı görülenlerden birisi de Neyzen Tevfik'tir(ö:1953).Hazret şöyle buyurmuştur: 

"Duysun aşkın elindeki rebabı 

Okunsun alnında çile kitabı

Neyzen gibi günahının hesabı 

Mezara girmeden sorulmuş olsun" 

Erliği miskinlikte bulanlar, mezara girmeden hesabı görülenlerdir.

HAYVANİ SIFATLAR DERUNUMUZDA GİZLİDİR

Kibrini , hasedini, buğzunu, adavetini aynada seyreden bir kişi,"Hayır, ben bunlar değilim, bunlar bende yok" diye inkar etse de doğru değildir.Zira günün birinde gönüldeki bu huylar elbiseye bürünüp kendini gösterecektir.Yani testinin içindeki dışarıya sızacaktır.Hazret-i Pir mevlana efendimiz buyurmaktadır. "Ey altı duyguya zebun olan kişi, sen bir düşmana kinlendin mi altı duygun da yanılır.yanlışlar içinde kalırsın. Halbuki ondaki o düşmanlık Tanrının aksidir.Oradaki kahır, Tanrının kahır sıfatlarının tecellisidir.Ondaki suç, sendeki suçun cinsindendir.Önce o huyu , kendi tabiatından yıkayıp arıtmak gerek.Sendeki çirkin huy, onda göründü.Çünkü o, adeta sana bir aynadır.Güzelim aynada kendi çirkinliğini görünce aynaya saldırma!"(Mesnevi-i Şerif)

HİKMET DAMLALARI SÖZLER

Ölmek istemeyeceğin yerde bulunma. Başkalarının hayatından ders alın. İnsan, bütün hataları kendi yapacak kadar uzun yaşamıyor. Ne mutlu insanım diyene, insan kalabilene! Bölüşerek tok oluruz, bölünerek yok oluruz. Biraz âşık olmak “biraz hamile kalmak” kadar saçmadır. Sözümüzün değil, nazımızın geçtiği insanlar dostlarımızdır. Bu dünyaya “cemâl” görmeye, “kemâl” bulmaya geldik, görenlere ve bulanlara selam olsun! Hiçbir şey yozlaşmadan popülerleşemez! Kendini gören Allah’ı göremez! İnsan Hakk’ın zâhiri, Hakk insanın sırrıdır. Kader, gayrete âşıktır. Uçmak istiyorsan, seni aşağı çeken her şeyi bırak. Amelde temenninin ilâcı ümit, ilimde hüsrânın şifâsı irfândır. Lokma, geldiği yere hizmet eder! Kendinden başka eksiğin yok!

HİKMET DAMLALARI SÖZLER,

Günah, “senin” varlığından! meydâna gelir. Güneşe arkasını dönen gölgesinin peşinden yürür. Neyin peşindeysen zamanla ona benzersin. Huzur mu istiyorsun; az eşya, az insan! Yavaşla, bu dünyadan bir defâ geçeceksin… Emanete ihanet etmeyen herkes güzeldir. Zayıfının, güçlüsünden hakkını alamadığı bir millet Allah’ın himâyesinde olamaz! İyilik yapar gibi görünme, iyilik yap, görünme! tevâzu göstermek de ne oluyor, mütevâzı ol, görünme!

HİKMETDAMLALARI SÖZLER

Teslimiyet pazarlıksızdır. İhlas endişesizdir. Samimiyet gösterişsizdir. Bu ülkede insanlara din yerine kültürü, ahlak yerine bilgisi, öğretildi. İnsanoğlunun elindeki tek iktidar “duâ” dır. Satın alınabilen her şey değersizdir.

28 Nisan 2021 Çarşamba

MAHŞERDE İNSANI BEKLEYEN HAYVAN SURETLERİ

Mutasavvıfların yazdıklarına göre nefsi hareket eden kişilerin hangi davranışlarında hangi sıfatları galip ise mahşerde o sıfatı temsil eden hayvanın suretiyle kalacakları gerçeğini alenen ilan etmişlerdirBuna göre kinin, kibrin, düşmanlığın ve sair sıfatların kendine mahsus suretleri vardır.İnsan hayvani sıfatlardan arındıkça Hazret-i İnsan'a doğru yükselecektir.Yoksa sureti insan da olsa sireti hayvan olarak gider.17 nci asırda yaşayan Akkirmanlı Nakşi hazretleri(Ö:1655)DİVANINDA KASİDE ŞEKLİNDE "MAHŞERNAME" söyleminde kendi nefsini gören kimselerin dünyadaki sıfatlarının mahşerde alacağı hayvan şekilleri ile şunları belirtmiştir: Mâlum-u ihsânınız cânım erenlerim, Nuh’un gemisinde her hayvandan bir çift varmış. Her insanda da bütün hayvanların ahlâkı mevcuttur. İnsanlar vücut gemilerinde o bed ahlâkları taşıyıp duruyorlar; temizlenmeyince nefis firavunlaşıyor işte! Her insan, kendi nefsine kendi Mûsâ’sıyla kendi firavununa şu teklifi yapmalıdır: Git Firavun’a! Muhakkak ki o azgınlaştı! De ki: Arınıp saflaşmaya ne dersin? [Nâzi’ât:18-19 Meâli] Görenler saymışlar erenlerim; insan bu dünyaya yetmiş iki ahlâk-ı rezîle-i hayvâniye yâni kötü ahlakla geliyor, kandan-nutfeden taşıdığımız bir malzeme de bu! Hiç öyle şey olur mu demeyin! Hayvan huyundan iz yoksa insanda, neden kendi cinsini köpek gibi ısırmaktadır. Sûrette insandır, sîrette maymun değilse neden bu kadar şehvete tâbi olmaktadır söyler misiniz? Anlayalım artık; bütün bu hayvanlarla, tabîat hapishânesinde mahbûs ve esir kalmışız işte! Gerçekten nefsi arındıran kurtulmuştur. Onu gömüp gizleyerek (bilinçsizce – dürtüleriyle tabiatına uyarak) yaşayan kaybetmiştir. [Şems:9-10 Meâli] Beşer kabuğundaki her can, huyu kendisine benzer bir hayvanın ifadesidir ve insan olan âhiri görür, hayvan kalan ahırı… Mâdem söz bu noktaya geldi Halvetî Şeyhi Akkirmanlı Nakşî Hazretleri’nin (v. 1655) dîvanında kasîde şeklinde yazdığı MAHŞER-NÂME’sinde anlattığı sûreti insan, sîreti hayvan olan ve sırf kendi nefsini gören kişilerin hallerinden de bahsetmekte yarar vardır. Akkirmânî Hazretleri insan bu hayatta kin, şehvet, buğz, cimrilik, kıskançlık ve kibir gibi sıfatlardan hangisiyle bilinir olursa mahşerde içi dışuna çıktığında o sıfatın sûretine bürüneceğini şöyle anlatır: Açılcak kabr-i ten, kaldıra dil baş ü cân Göre ki mahşer olmuş hayret içinde insân Her ne sıfatla bunda mevsûf olursun âhir Ol şekli cân bürünür eyle sözüm gel iz´ân Nakş-ı hicâbı dilden pâk eyledinse ger sen Dîdâr-ı Hazret-i Hak, çeşminde ola seyrân Fi’lin eyâ Hazretin uydu ise kavline Ola enîsin dilâ anda Habîbü’r-Rahmân Nefsin ile geceler eyle cihâd-ı ekber Ola o gün destgîr lütf u keremle Sübhân Nûş eyle her ne gelse zehr ise de bal bil Hudâ’dan Vire şerâb-ı kevser mahşerde Şâh-ı Merdân Zikr-i Hudâ’yı dilden koma ölünce sen kim Ola sana hem-nişîn anda o gün ‘âşıkan Sakın harâma el sunma hınzır olur derûnun Hased iyi değildir şeklin olur soğulcan HARAMA EL UZATMAK:DOMUZ HASED: SOLUCAN İki yüzlü olanlar maymun olur yüzleri Bulunmaz rahmet anlar oda yanar o her an İKİ YÜZLÜLÜK: MAYMUN Dünyâyı terk etmeyen kelbe döner ey dedem Halkı eden rencîde ola peleng ü arslan DÜNYA SEVGİSİ: KÖPEK MAHLUKATA ZARAR: ARSLAN KAPLAN Yiyüp yedirmeyenler eylediği cem’-i mâl Onlar olur karınca yâhud olur tonuzlan MAL TOPLAYAN: B*K BÖCEĞİ KARINCA: CİMRİ Halkı sokan diliylen yılan çıyan olur bil Ayı olur kend’özün büyük gören müselmân KİBİR: AYI LAF SOKMA: YILAN Yiyüp içüp yatanlar tonbay olur şöyle bil Katır olur ki sakın kizbi iden ferâvân TEMBEL: MANDA YALANCI: KATIR Zînet içün câmeler giyse eğer bir kişi Tavûs olur şekli kim ide tamuda cevlân TAVÛS: SÜS DÜŞKÜNÜ Kaplumbağa olurmuş baksa bir er gayriye Filler olup lûtîler ola cehennem vatan HOVARDALIK: KAPLUMBAĞA LÛTİLİK: FİL Mü’min isen mü’mine tutma sakın girü kin Deve olup yürürsün mahşer içinde sekrân KİN: DEVE Ol sorudup gezenler zenbûr olur ekseri Hırsı olan kişiler kurda döner ya sırtlan KURUNTU: EŞEK ARISI HIRS: KURT SIRTLAN Hakk’ı ferâmûş idüp oynayuban gülenler Şekli döner hırreye dâim ider ol efgân GERÇEĞİ UNUTUP OYUNA DALANLAR: KEDİ Ol kim ider zagallık keçi olur bilmiş ol İşin olursa hîle tilki olur bî-gümân HUYSUZLUK: KEÇİ HÎLE: TİLKİ Gâlib olan şehveti bir hâr olur yularsız Ol kim ider bahîllik zinhâr olur o şeytân ŞEHVET: EŞEK CİMRİ: ŞEYTÂN Eyleyüben mesâvî âdem etin yiyenler Kartal hem mâr olur o günden ‘ıyân KÖTÜLÜK: KARTAL GIYBET: YILAN ‘İlm okıyup ‘amelsiz gitsen eğer şöyle kim Meyvesiz ağaç gibi durma cehennemde yan Halka nasîhat verüp kendi sözün tutmayan Üstü kalıplı çörek koz gibi için yalan Hırsız olup geceler evler açıp dâm delen Sansar olur sûreti ölse eğer ol hemân HIRSIZLIK: SANSAR Olsa münâfık kişi keklik olur kıl hazer Kim tarîki inkâr iden olur gürûh-ı küfrân MÜNÂFIK: KEKLİK Tevbe vü telkîn alıp sonra ferâgat iden Yüzü dönüp ardına ola bir ulu nişân Hâli dahi olmadan ma’nâ uğurlayanlar Gelincik ola geze eyleme gergîz gümân HALSİZ KÂL İDEN: GELİNCİK Ma’rifetim var deyu kuru lakırdı çalan Alaca karga olur yâhud öter saksağân UCÛB: KARGA UKELA:SAKSAĞAN Sâzını sâzendeler ırlasalar çalsalar Kanadın urur öter horûs olur ey civân İŞRET DÜŞKÜNÜ: HOROZ Fâidesiz endîşeden pire olur bit olur Çakal olurmuş sakın evveli için uluyan ENDİŞELİ: PİRE DÜNE AĞLAYAN: ÇAKAL İki cihân fahrinin nesline kim buğz ider Anun ile haşrolur kim almaya mahal divan Yerin göğün ilmini dünyâ içün okursan Bir elif öğrenmedin maksadın otluk saman Böyle giyinip kuşanma aldar seni inanma Beg paşa dedikleri bir kuruca ad u sân Mağrûr olup mâlına mansıb alanlar bu gün Devlete batdım sanır bir kuruca âd u sân Menzil uzak sen yayan zâd u zahîren de yok Kaddini lâm eylemiş hırs ile bâr-ı girân Bu sözlerim derd-mend sanma sakın söz değil Mevt irişüp göresin her ne kim itdim beyân Çün kim irer mahşere her ne ki vâr râfizî Har oluben bilineler Kavm-i Yehûd bî-lisân Ger olursa şeyh mürâî baykuş olur şöyle bil Ana uyan sôfîler kuzgun olur ol hemân RİYÂKÂR ŞEYH: BAYKUŞ DERVİŞLERİ: KUZGUN Ger sana bu sözler kâr itmediyse kardaş Taş u demirden özün, durman hemân oda yan Ger bu sıfatlar dilâ ister isen gitmesin Tevhîd ile rûz u şeb göz yaşını et revân Fehm idegör sözlerim mahşer içredir bular Sanma sakın zâhirî dînini itme vîrân Gerçi demiş niceler iş bu cihân içredir Çek elini oradan itme anı sen îmân Bir mürşîd-i kâmile teslîm-i cân u dil kıl Seyyîd Nizâmoğlu olmak dilersen insân Nakşî Nizâmoğlu’nun ta’bîrini tayy idüp Âb-ı hayât eyledi tertîb idüp kâmurân Âh efendim, can bu ilden göçmeden cânânı bulmazsa ne güç, sûreti insan içi hayvan olursa kişinin, taşlar ile döğünüp insanı bulmazsa ne güç… Sûreti insan, yürüyen hayvan derekesinden azâd olarak, gemiden sağ sâlim kurtulana, halkını firavundan selâmete çıkarana selâm olsun

VEHİM

Akl-ı cüz'inin ürünü olan vehim(kuruntu), insanın var olmayanı varmış gibi tasavvur etme melekesidir.Bu meleke insanın zihninde kurguladığı bir düşünceyi gerçeğe uygun olmadığı halde gerçekmiş gibi kabul etmesine ve savunmasına sebep olur. Vehimde zan vardır, gerçek yoktur.Zan ise insanı mukayese etmek için zorlar.İblis'in kendini Hz. Adem'den üstün görüp mezlekeye düşmesi (Araf /12) vehmi mukayesedendir. Vehim peygamberlerin bile yolunu kesen en güçlü ve en tehlikeli düşmandır.Bu meleke nihayet insanın kendi nefsini putlaştırıp ilah ilan ettiren nefsin bir oyunudur.Bu sebeple vehmi yok etmek açlık ve zikre dayalı yoğun bir mücadele gerekir. Bu meyanda mesela Hz.İbrahim'in-Rablik sıfatının olmadığını bildiği halde-yıldızı Rabbi telakki etmesi yine misal aleminde ,oğlunu Rabbine kurban ederken gördüğü rüyayı doğru tabir etmeden ve bunu zahiri olarak algılayıp Şehadet aleminde onu kurban etmeye kalkışması vehmi bir davranıştır. Firavun'un Hz.Musa'ya karşı kendisinde uluhiyyet bulunduğunu vehmetmesi de manevi bir marazdır.Bu hastalıktan kurtulmanın çaresi "her gördüğünü dost bilip" Hakk'a teslim olmaktır.

İNSAN NEFSİNİ OLUŞTURAN DİŞİ VE ERKEK UNSURLAR

İnsanın vücud varlığını oluşturan temel maddeler Su,Hava,Ateş,Topraktır.Bu unsurların ikisi erkek,ikisi dişidir.Varlığın özü olan Su ve Toprak Dişi, hava ve ateş erkektir.Görünen varlık yani felekler,unsurlar, madenler,bitkiler ve hayvanlar bu dört unsurun çeşitli kademelerdeki suretinden ibarettir.İnsan sureta alemde unsurların bütünüdür.ve hakikatı itibarıyla Hakk'ın halifesidir.Dolayısıyla Cenab-ı Hakk mutlak olarak Hazret-i insandan bilinir.Mücerred bilinmez. Dört unsur ruhun hapishanesi kabul edilmiştir.insan bu unsurlardan ne zaman kurtulursa o zaman aslına dönecektir.Bu beden hapishanesinden kurtulmanın tek çaresi aşktır.Hapishane olan tuzaklar ihtiras, tükenmez arzu, savaşlar, kavgalar, evlad ve mal sevgisidir.

Ömer Tuğrul İnançer: Selam vermeyi bile bilmezler

Ali göründü gözüme - Mehmed Ali Hilmi Dedebaba

Âyine tuttum yüzüme, Ali göründü gözüme Nazar eyledim özüme, Ali göründü gözüme Âdem Baba Havva ile, Hem Allemel'esmâ ile Çerhi felek semâ ile, Ali göründü gözüme Hazreti Nuh Neciyyullah, Hem İbrahim Halilullah Sinâ'da Kelimullah, Ali göründü gözüme İsâ'yı Ruhullah oldur, İki âlemde Şah oldur Müminlere penah oldur, Ali göründü gözüme Ali evvel Ali âhir, Ali bâtın Ali zâhir Ali tayyib Ali tahir, Ali göründü gözüme Ali candır Ali canan, Ali dindir Ali iman Ali Rahîm Ali Rahman, Ali göründü gözüme Hilmî gedayi bir kemter, Görür gözüm dilim söyler Her nereye kılsam nazar, Ali göründü gözüme

Rifai Zikr Huseyni Kaside - Selman Dede

MANEVİYATIN SİYASETİ DESTEKLEMESİ

Maneviyattaki Hakk dostları meşreplerine göre mevcut siyasileri destekledikleri hayatın bir gerçeğidir. İnsanların idaresine talip olan kimseleri manevi idarecilerin desteklemesi normaldir. İdareci bunu bilir yahut bilmez. Eğer idareci bilip,gereğini yaparsa başarılı olur."Gereğini yapmaktan" kasıt sözünü tutabilmektir. Tayyip Erdoğan siyaset sahnesine atıldığında ve sonraki dönemlerde Aşık Fatma Ahıska'nın tüm dervişeleri ile birlikte Tayyip Erdoğan'ı desteklediğini kızı Sebahat hanımefendi söylemişti.Ancak Ak parti iktidarının 2010 sonrasında bu desteğinden geri durduğuna şahidim. Çünkü son zamanlarında gece boyu izlediği televizyon haberlerinde kendi kendi ne "Tayyip yapma" diye konuştuğuna şahidim. Maneviyat erenlerinin zahirdeki idarecileri destekleyip bir müddet sonra iktidarın yozlaşması üzerine bu desteklerini geri çektiklerine ilişkin yaşanmış çok örnekler vardır.

RIZA LOKMASI YİYEBİLENLER

Mehmet Özkan Yıldırım anlattı. Hatay Dörtyol kazasında bir vakitler kasapların bulunduğu sokaktan geçerken bir şahsın kasaptan 300 gram et istediğine şahit oldum. Adamın elinde o miktar etin edeceği fiyatın yarısı miktarında bir para vardı. Adam Kur'an okuyor, ilahi söylüyordu. Amma parası tam olmadığı için kasabın et vereceği yoktu. O vakitler kasaplar iyi iş yapmaktalar idi. Her kasap günlük en az üç gövde et tüketmekte idi. Adamın bu tür yalvarmalarını görünce ben adama yanaştım. Hemşehrim bekle ben evden para alıp geleyim dedim. Parayı evden aldım ve kasap dükkanına geldim. 300 gram et parasını verdim ve adam eti aldı. Ancak kasaba söylediği son ilahiyi hatırlıyorum "Bu bir rıza lokmasıdır yiyemezsin demedim mi?" şeklinde idi. Eti alan adam bana dönüp eczaneden bir ilaç alıp alamayacağımı sordu. Bende olur dedim eczaneye girdik ilacı alıp adama verdim sonra parasını ödemek için eczacıya döndüm.Parayı ödedim. Arkamda duran adama döndüğümde adam yerinde yok idi.

27 Nisan 2021 Salı

VUSLAT YOLUNUN YEDİ BELİRTİSİ

Vuslat yolunun yedi belirtisinden ilki şudur: Salik hiç kimseyi yermemeli, incitmemelidir."Kimse" kavramının içine sadece insan değil bitki, hayvanda girmektedir.Çünkü tüm varlık teşkil edenlerde salikin muhatabı Allah Teala'dır. Vuslat yolunun ikinci belirtisi şudur:Salik nefsini azdıracak biçimde beslememelidir. Vuslat yolunun üçüncü belirtisi şudur:Derviş bütün dünyevi arzulardan geçmelidir.Dünyevi istekler Hak yolcusunu yolundan alıkoyar.( Zatın birisi tam on sekiz yıl canı kelle paça istemiş ancak yememiş.Bugün yarın diye nefsini oyalamış ancak en sonunda peki demiş.Paçacı dükkanına girmiş ve nefsine demiş ki sana kelle paçanın kokusu yeter deyip dışarı çıkmış.) Vuslat yolunun dördüncü belirtisi salik bir zaman dünyadan elini eteğini çekmelidir. Yunus Emre hazretleri bu hususla alakalı ilahisinde ilk dört belirtiyi söyledikten sonra ilahisinin sonunda yedi nişandan üçünü gizleyip bunları tenhadan kendisinden sorarlarsa söyleyeceğini belirtmiştir.Kalan üç belirtinin makamı ise raziyye,marziyye ve nefsi kamile makamı olduğu söylenir.

DÜNYA KELİMESİ

Dünya kelimesi, Arapça "Deni" kelimesinden gelmektedir ve alçak demektir.Bir hadis-i şerifte Efendimiz (SAV) buyurur:"Dünya bir cifedir. Ona muhabbet edenler de köpeklerdir".

GÖNLÜ DERVİŞ EYLEMEK GEREKİR

Dervişlik dedikleri hırka ile taç değil/Gönlü derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil"buyurmuştur Yunus Emre hazretleri. Gönlü derviş eylemek, yokluk ehli olmak, tevazu sahibi olmak demektir. İnsan varlığın Hakk ile kaim olduğunu anladı mı gönlü bu bilgi ile tatmin olur bütün bağlardan ve şekilcilikten kurtulur. Hakk yolcusunun suretten öze geçtiği bu hale MELAMET denir

SEYRÜ SÜLUKTAN MAKSAT NEDİR?

Süluktan gaye varlığın hakikatini görmek, Hakk'ı eşyada bulmak ve bilmektir.Efendimiz (sav) buyurdu:"Ya Rabbi! Bana eşyanın hakikatini olduğu gibi öğret".Varlık Hakk ile kaimdir.,Hiç bir varlıkta noksanlık yoktur,her şey yerli yerincedir. Noksanlık nefsimizdedir.

HER VARLIĞIN BİR DİĞERİNE KARŞI ÜSTÜN YÖNÜ:"EL-ALİ"İSMİ ŞERİFİ

HAK TEALA'NIN GÜZEL İSİMLERİNDEN OLAN EL-ALİ, ULUVV VE KADRİ YÜKSEK MANASINADIR. MUTLAK YÜCELİK ALLAH'A MAHSUSTUR. Halka göre derecesi akranından yüksek olana "ali"derler. Hak Teala'nın bu sıfatı varlıkların tamamına sirayet etmiştir. Zira bu varlıkların her birinde kendine mahsus bir kemal vardır ki bu sıfat diğerinde yoktur. O şey o kemal ile diğerinden derecede üstün(el-ali)dür. Mesela insan her kemali kendinde toplaması yönüyle bütün yaratılmışlardan alidir. Fakat bir sinek insandan daha yücedir. Şöyle ki sinek uçar, insan uçamaz. El-Ali sıfatı eşyanın tamamına sirayet etmiştir.Her şeyin bir yönden kemali mevcut olup diğerlerinde bu yoktur. O şeyin vücuda gelmesine sebep o kemaldir. Hakk'ın o yüzden bilinmesi o kemal iledir. Arifler her şeyde o kemali arayıp bulduklarından ki herhangi bir şeye hakaret nazarı ile bakmazlar. Cenab-ı Resulullah yolda gördüğü köpek leşinden tiksinen sahabesine "Ne güzel dişleri var" demiştir. Bir anlamda "varlığın kemaline bakın, noksanına bakmayın" şeklinde bir remzi tembihtir. Her şeyde kemale nazar etmek mertebesini bulan kimse en yüce dereceye ulaşmış ayrıca Hakk'ı ,"el-Ali" ismiyle zakir olmuş olur. Bu kişi ister uykuda, ister uyanıkken olsun hep aynı hal üzredir. Zira böyle arifin uykusu bu manayı bilmeyen cahillerin zikir ve ibadetinden hayırlıdır.

EKSİK NAZAR

Eksik nazar, varlıktaki kemali görememek, varlığın sadece zahirine bakarak olumsuz görünen yönlerini eleştirmek demektir. Bu doğru değildir.Zira her mahlukun Hak katında bir yaratılış sebebi ve hikmeti vardır. Bir de Hakk'a giden yollarda mutlaka yol sapkınları vardır. Firavun meşrepli yol sapkınları, Kamil mürşitler tarafından gerçek erlerin yetiştirilmesi sırasında imtihan unsuru olarak kullanılır. Hak Teala insanı Cemal ile terbiye ettiği gibi Celal ile de terbiye eder.

ALLAH ADINA İŞ YAPANLAR

Bunlar yeryüzündeki insan-ı Kamillerdir. Hak Teala'nın dünyadaki halifeleridir ve yeryüzünde Allah adına iş işlerler.İnsan-ı Kamil'de Hakk'ın Cemal ve Kemal sıfatları tecelli ettiğinden bu zatlar çevresindekilere gerek sözleri ve gerekse davranışları ile nefis eğitimi ve vahdet bilinci verdiklerinden onun yetiştirdiği bu kişiler daima Allah adına iş yapar hale geleceklerdir. Hamalından cumhurbaşkanına kadar ledün bilinciyle yetişen herkes hayırlı işlere imza atacaktır ve her yaptıklarında Allah'ın rızasını gözeteceklerdir.İnsanı kamil gölgesinde olanlar ondan manen nasiplenecek ve onun sıfatlarıyla sıfatlanmış bir şekilde yetişecekleri için yeryüzünde Hakk adına vazife yapar hale geleceklerdir

26 Nisan 2021 Pazartesi

DÖRT KAPI VE KIRK MAKAM

 HAKİKAT KAPISI makamları:

İlki; Alçak gönüllü olmaktır

İkincisi; iyiyi kötüyü tanımaktır.

üçüncüsü; Kanaattır

Dördüncüsü; Kendisini ve lokmasını Hak yolunda sebil etmektir.

Beşincisi; kimseyi incitmemektir.

Altıncısı; Fakirliği inkar etmektir.

Yedincisi; seyrü süluk kılmaktır

Sekizincisi; herkesten sırrını saklamaktır.

Dokuzuncusu; şeriat,tarikat, marifet ve hakikat makamlarını bilmek ve amel etmektir.

Onuncusu; vuslattır 

DÖRT KAPI KIRK MAKAM

 MARİFET KAPISI makamları:

İlki; fena olmaktır

İkincisi; dervişliği kabul etmektir.

Üçüncüsü>; Her işe tahammül etmektir.

Dördüncüsü; Helal ve güzel istekte bulunmaktır.

Beşincisi; marifet kılmaktır

Altıncısı; Şeriat ve tarikatı ayakta tutmaktır.

Yedincisi; dünyayı terk etmektir

Sekizincisi; Ahireti seçmektir.

Dokuzuncusu:Vücud makamını bilmektir.

Onuncusu; Hakikat sırların bilmektir.


DÖRT KAPI KIRK MAKAM

 TARİKAT kapısının makamları:

İlki ; tevbe etmektir

İkincisi; Pir7e el vermektir.

üçüncüsü; havf'dır.

Beşincisi ; Reca(ümit) dır.

Beşincisi; günlük virdi okumaktır.

Altıncısı; Pir'e hizmet etmektir

Yedincisi; Pir'in izni ile konuşmaktır.

Sekizincisi ;nasihat dinlemektir

Dokuzuncusu; Tecrit olmaktır.

Onuncusu ; Tefrid olmaktır


DÖRT KAPI KIRK MAKAM

 Ahmet Yesevi hazretleri Dört Kapı ve Kırk makam konusunu şu şekilde belirtir:

ŞERİAT kapısında on makam vardır.Bunlar:

İlki; Hakk'ın birliğine ,varlığına,sıfatlarına ve zat'ına iman getirmektir

İkincisi; namaz kılmaktır

üçüncüsü; oruç tutmaktır

Dördüncüsü;zekat vermektir

Beşincisi; Hac'cı eda etmektir.

Altıncısı; yumuşak konuşmaktır.

Yedincisi; ilim öğrenmektir.

Sekizincisi; Hz. Peygamber'in sünnetlerini yerine getirmektir.

Dokuzuncusu; emri marufu yerine getirmektir.

onuncusu; nehyi münker kılmaktır


TANIMAK EYLEMİ

 iSİMLE TANIMAK,fİİLLERİYLE TANIMAK ZATIYLA TANIMAK ŞEKLİNDE ÜÇ MAKAMDIR.Hazret-i adem hak teala'yı isimler makamında tanıdı.Efendimiz (sav) ise zat makamında tanıdı.Hz.İbrahim,Hz.Musa sıfatlar makamında tanıdı.Sıfatlar tevhidi elbiseyi görüp içindekini görememektir.

Hakk'ın zatını hakkıyla anlayan ve yaşayan "Rabbimi gördüm" diyen Hazret-i peygamberdir.O, ölmeden önce ölerek ve nefsini bilerek kendisini "O ben, ben O" noktasında Hakk7ın zatına emanet etmiştir.Bu makam elbiseyi de içindekini de hak görme makamıdır. 

İNSANI KAMİL KALMAZSA ALEMİN DÜZENİ BOZULUR

İnsanı kamilin aleme nispeti, mührün üzerinde bulunduğu yüzük kaşına nispet gibidir. Sultanın hazineleri üzerine nakşettiği mühür yüzük kaşının üzerindedir. İnsana "halife" denmesi bu nedenledir. Nasıl ki sultan hazinelerini mührüyle muhafaza ediyorsa Allah da mahlukatını halifesiyle muhafaza eder. Üzerinde sultanın mührü oldukça hiç kimse sultanın izni olmadan bu hazineleri açmaya cür'et  edemez. Böylece Allah insanı alemin muhafazasında kendisine halife kıldı ve alem içerisinde insan-ı kamil bulunduğu sürece muhafaza olunacaktır.

25 Nisan 2021 Pazar

DERVİŞ BİLİR DERVİŞİ

 Derviş'in "dal" ı dünya,"ra" sı riya; "vav" ı varlık, "ya" sı yalan, "şe" si şehvet demek olup dervişliği gerçekleştiren kişi bunlardan arınan kişidir.
Eşrefoğlu Rumi hazretleri "Tarikatname" isimli eserinde  "Şunu bil ki derviş ismi beş harftir" dedikten sonra şöyle devam eder:"Dal daimiliğe, re riyazete veiradete, vav vahdete, ye yevme yani gündüze ve aydınlığa, şın şey'ullaha ve şefi'liğe işarettir.Derviş gerektir ki bu sıfatlar ile sıfatlanmış ola ki müsemma buluna, yalancı olmaya!"

EN FAZİLETLİ DÖRT GURUP MÜMİN

 Nisa suresi 69 ayettinde en faziletli dört gurup mümin sayılmıştır:"Allah'a ve Resulüne iman edenler , işte onlar  Rableri katında Allah'ın lütufta bulunduğu peygamberler , sıddikler, şehitler ve salih kişilerle birliktedir" Bu ayetten anlaşılacağı üzere en faziletli dört gurup mümin fazilet sırasına göre sayılmıştır:Peygamber, sıddik, şehid,salih.Kur'an da Sadık (doğru) ve sıddik(dürüst) kelimeleri önemle kullanılmıştır:

"Ey iman edenler Allah'dan korkun ve sadıklarla birlikte olun (Tevbe /119)

"Allah sadıklara, doğruluklarının karşılığını verecektir"(Ahzab 24)

"Allah buyurdu:Bu, sadıklara doğruluklarının fayda vereceği gündür"(Maide 119

Sıddik, sadıktan daha ilerde veyüksek mertebede bulunan kişidir.Sıddik aynı zamanda sadıktır.Sadıkta olan bütün faziletlere en muhkem şekilde sahiptir.Sıddik kavramı çok yüce,erişilmesi zor makam olmakla ulema onu tarifde zorlanmıştır.

ŞERİAT OĞLANLARI DAVACIDIR

 Şeriat oğlanları,dini kağıt üzerindeki yazılardan öğrenenlerdir. Bu tip mollalar, kitaptan öğrendikleri bahislerle kendilerinin doğru yolda olduklarını iddia ve bahis ederler. Çünkü onlarda akıl ve nakil galip gelmiştir. Emir ve nehiy konusunda son derecede titizdirler. Bu kitabi bilgilerle ilmi ledün sahipleri ile mücadeleye(davaya) girmişlerdir. Erenlerin sözlerinin yanlış olduğunu söyleyip şiddetle karşı çıkmışlardır. Mollalar hakikat ehline yol tarif edemez. Ehli hakikat yaşayarak öğrenen kişilerdir. Bu nedenle ehli şeriat denizde gemi içinde seyreden kimseler gibi olup,hakikat ehli ise denize istediğinde kalan bir ördek gibidir. İstedikleri an hakikat denizine dalıp öğreneceklerini öğrenirler. Mollalar yüzme, dalma bilmedikleri için gemiyi terk edemezler. Dikkat edilirse şeriat gemisi de hakikat denizin seyr etmektedir.

ŞERİAT MERTEBESİ ZORDUR

 Dört makamın ilki olan şeriat mertebesi zordur. Şeriat hakikatin yüzü, Hakikat, şeriatın batınıdır. Hakikat erbabı bunu bilir, söyler de işin kabuğunda kalanlar farkında değildir.Şeriat erbabı bir şeyi kolaylıkla terk edemez. Terkedeceği şey terki dünya, terki ukba olacak olsa mümkünatı yok görür. Çünkü önceden elde ettiği zahiri bilgiler nedeniyle bırakamaz. Böylece kabuk müslümanı, şekil müslümanı olarak kalır, hakikatten nasiplenemez. Bu gibi kimseler İblis'in Hz.Adem'e baktığı gibi "haşa" "O da bizim gibi biri"diye hakiki mürşidi sıradan bir insan zannederek yanılır.Ondaki Cenab-ı Hak'dan intikal eden "Nur-i Muhammedi" ve "nefes-i kudsi" sırrına vakıf olamaz.

MEVLEVİ GÜLBANGI

Mevlevi ayinlerinde o günün toplanma maksadı ile alakalı durumu belirtir gülbanklar çekilir. Bir örneği aşağıdaki şekildedir:(örneğin bir dede'nin anma günü ile alakalı olarak) 

Vakt-i şerif hayrola, hayırlar fethola, şerler defola,Derviş ............ Dede  merhumun, ruh-ı revan, şad-ü handan, mazhar-ı afv ü gufran, garka-i garik-i rahmet-i Yezdan, dahil-i ravza-i rıdvan, hacesi hoşnud ola, medarında rahatı müzdad ola, menzili mübarek ola, bakiler selamette kala, dem-i Hz Mevlana, sırrı Şems-i Tebrizi, kerem-i İmam Ali hu diyelim huuuuuuuuuuu

24 Nisan 2021 Cumartesi

HAKİKATIN MANASINI ŞERH İLE BİLMEDİLER

 Hakikatin manasını hiç kimse bu konuda yazılmış kitapların açıklamalarından öğrenemedi.Erenler bu diriliği/hayatı gösteriş için, insanların hoşuna gidelim diye yaşamadılar.Hiç kimse hakikatın manasını yalnızca şeriata inanarak ve uyarak bilemedi.Erenler bu hayatı/yaşadığı hakikatleri riya ile iki yüzlü davranıp insanlara gösteriş olsun diye yaptıkları ibadetlerde bulmadılar.Onlar bu makamlara ihlas ile geldiler.Süluk ehli Şeriat(esma),tarikat(efal), marifet(sıfat),hakikat(zat) makamlarını atlayarak içten içe yaşayarak ulaştılar.
Yunus'un deyimi ile;
Şeriat tarikat yoldur varana/Hakikat marifet andan içeri.
Kırk bin kırk dört tabakat meşayıh evliyalar/Dört kapıdır kırk makam dem evliya demidir.
Evvel kapı şeriat geçse andan tarikat/Gönül evi marifet aşk hakikat içinde.

TÜRKEŞ'E TERS DÜŞMEK

 Necib Sultanım anlatmıştı.İskenderun'da bulunduğu zamanlarda Türkeş Osman Bölükbaşı'ndan ayrılmıştı. Bir gün terzi dükkanımın bulunduğu yere bir araba içinde beş genç gelmişti. Dertleri, konferans verecek, konuşma yapacak bir mekan ve izin hadisesi idi. İskenderun'u tanımadıkları için konferans için izin istemişler, yer gösteremedikleri için Kaymakamlık olumsuz cevap vermişti.Bana dertlerini anlattılar. Dörtyol ağzına bakan İskenderun'un en büyük kahvehanesinin sahibinin yanına gittim. Gençler benimle beraberdi.kahveci beni tanıdığı için konuşma için mekanını tahsis etmeyi kabul etti. İçilecek çay ve kahvelerin parasını ben verecektim. Kaymakamlığa gittik gerekli izni aldım. Kaymakamdan rica ettim bizim yanımıza bir polis vermesi için. Resmi bir polis verecek oldu ben sivil polis olan Şaban isimli sağlam bir polisi istedim. Poliste geldi. Gençler arabalarının arkasında bulunan ses sistemini çıkartıp kahveye kurdular ve konuşma başladı. Önce kahvede oturan üç beş kişi dinlemeye başladı. Ses dışarıya da aksettiği için dışarıdan geçenler sesi merak ederek içeri gelip dinlemeye başladılar. Çay bedava idi. Sokak doldu iyi bir kalabalık oluştu. O zaman CHP İskenderun'da çok güçlü idi. Konferanstan haberi olan bir kaç gazeteci kahveye gelip ses cihazını kapattırmak istedi. Ben mani oldum. Gençlere "Laiklikten bahsedin" diye çıkıştılar. O gençleri müdafaa ettiğimi görünce çekip gittiler. Konferans bittikten sonra gençler bana Milliyetçi Gençlik Derneğinin kuruluş dilekçesi ve evraklarını vererek İskenderun'da teşkilatı kurmamı istediler. Ben tanıdığım bir şahsın kızına miras kalan üzerinde 6 oda bulunan alt katta en az bin kişiyi alacak sandalyesi ve sahnesi bulunan bir binayı şahsım adına kiraladım ve tamiratını üstüme aldım. Kiralanan bu yerin aylık kirasını cebimden ödemeye başladım. Kahvecinin maaşını verdim çay kahve bedava idi. Üst kattaki odaların biri dernek başkanlığına mahsus diğer odalarda bazı gençler yatılı kalmakta idi. Bu gençlerden birisi de daha sonra İskenderun'da üç dönem belediye başkanı olacak M.A idi. O zaman lise ikinci sınıf talebesi idi. Zaman zaman dernek binasının üst katındaki odada yatılı kalmakta idi. Dernek binasının alt katındaki salonu düğün yapacaklara, nişan yapacaklara, mevlit okutacaklara bedava kiralamaya başladık. Bu süreç içerisinde devlet, belediye,askeriye bize yardımcı oldu. Bu süreç zarfında Türkeş'le tanıştım ve benim için emekli yüzbaşı olan yardımcısına tenbihte bulunarak "Bu şahıs ne zaman gelirse bekletmeden içeri al ve benimle görüştür" diye tenbihte bulundu.Sonraki görüşmelerimizde Türkeş'e şöyle söyledim."Sadece milliyetçilik ile gidilmez. Maneviyat ve mukaddesatçılık'da olmalı. Kuş tek kanatla uçamaz, iki kanatlı olmalı" dedim. Türkeş bana çıkıştı Ben Albaylık yapmışım. Ben ne emir verirsem o yapılacak. Sen bir ersin komutanın emrine tabi olacaksın" deyince ben hadiseden koptum. Daha sonra Milliyetçi cephede koalisyonda yer aldığında Konya'ya geldiğinde haber gönderdi.Görüştük...

BİR GÜNDE HOLLANDA'DA OLMAK İSTEĞİ,

 Aşık Fatma Ahıska'nın kızı Sebahat hanım nakletti. İstanbul Merter'de evin balkonunda otururken yanımıza ,annemin dervişelerinden Geylani teyze'nin oğlu Cengiz'de geldi. Cengiz'in maneviyata inancı eksikti. Söz Merter ile İncirli arasında bulunan ve belediye tarafından kaldırılmak istenen bir mezarlıktaki hadiseye geldi. Mezarlıkta bir mezarın başında kocaman bir çınar ağacı vardı. Bir türlü bu ağacı kesememişler. Cengiz abi bu konuyu anneme anlattı. O ağacın yanında bir zatın türbesi olduğu için ağacı kesememişler. "Aşık anne sende koca bir aşık annesin bir hüner gösterip beni bir türlü Hollanda'ya gönderemedin.Sen nasıl bir aşık annesin" dedi.Annem celallendi. Annem, Cengiz'e baktı baktı"Olur da evladım on sene anneni görmemeye katlanabilir misin? deyince Cengiz "Olur katlanırım"dedi. Aşık Annem Geylani teyze'ye döndü :"Sen on sene oğlunu görmemeye dayanabilir misin?" diye sorunca Geylani teyze "Anneciğim dayanamam" dedi. Annem bu sefer Cengiz'e döndü :"Anneni duydun. Ne Dersin?" deyince Cengiz ısrar etti. Olsun Ben on sene annemi görmeyeyim" dedi. Annem yerinden kalktı."Destur Metli baba deyip duvara üç yumruk vurdu. Sonra döndü  Cengiz'in sırtına bir yumruk vurdu."Metli Sultanım himmetin hazır olsun. 24 saat içinde Hollanda'dasın dedi. Ertesi gün duyduk ki Cengiz Hollanda da. Cengiz'in Hollanda'ya gidişini bilmiyoruz ancak Cengiz Hollanda'dan tam on yıl gelemedi. Geylani teyze çok üzüldü. On yıl sonra Cengiz Türkiye'ye döndü döndükten sonra gelip Annemin elini öptü. Bir zaman sonra evde elektriğe çarpılmış bütün vücudu simsiyah olmuştu. Geylani teyze annemi çağırdı. Annem gitti. Cengiz'e baktı simsiyah bir şekilde yatıyor. Geylani teyzemi annem çok severdi. Onun üzüntüsünü görünce annem merhameti coştu ve Cengiz'e kalk bana bir sarıl dedi. Cengiz Anneme sarıldı. Annem dua etti ve dergahta Cuma zikirleri esnasında zikir ortasında duran su ile yıkanmasını istedi. Gerçekten de Cengiz'in üzerinde o siyahlığın hiçbiri kalmadı...

YETMİŞ İKİ MİLLETE BİR GÖZ İLE BAKMAK

 Erenlerin sözlerinde sıklıkla geçen "yetmiş iki millet" sözü.Yetmiş iki millete bir göz ile/Hak gözüyle bakmak" kavramında yetmiş iki millet  , değişik düşünce yolları ve inançlarıdır.

Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil/Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil.

Yetmiş iki milletin hem maşuku ol durur/Aşıkı maşukundan ayırmaklık fal değil.

Yetmiş iki milletin ayağın öpmek gerek/Yaramağçün maşuka cümle millet bile.

Yetmiş iki milletin sözünü arif bilir/Yunus Emre sözleri daim usul değil mi.

Yetmiş iki millete suçum budur Hak dedim/Korku hıyanetedir ya ben niçin kızaram.

Değilim kal ü kıl de bu yetmiş iki dilde/Halim ahvalim nedirbu mülke sorageldim.

Bu din ü diyanetde dünya vü ahiretde/ Yetmiş iki milletde ayrıdır ayatımız.

Yetmiş iki millete bir göz ile bakılması anlayışının temelinde tevhid(Hakk'ın birliği) düşüncesi vardır.Tevhid islamın hakikatıdır.Hakk'ı birleyen, halkda Hakk'ı müşahede eden kişi cem makamındadır.Gönül eğitiminden geçerek cem bilincine ulaşan bütün müminler bu makamın haliyle hallenmişlerdir,CEM (Hakk bilincine ulaşan kişi kesreti vahdette gördüğü için yetmişiki düşünceye de saygılıdır.Çünkü bakan göz ve baktığı Hakk'tır artık.

TENZİH-TEŞBİH KAVRAMLARI

 Tenzih , Arapça nezahet kökünden temizlik, paklık anlamına gelen bir kelimedir.Münezzeh de saf, temiz, Hakk'ın hiçbir şeye benzemeyen, kusursuz, her şeyden beri, tertemiz zatı için kullanılan bir sıfattır.
Teşbih ise benzetme demektir.Teşbih bir şeyin aslına en yakın , en benzer olan şeydir.
Teşbih manaya karşılık madde, Hakk'ın zatına karşılık sıfattır.Cenab-ı Hakk'ın münezzeh olan zatına teşbih yoluyla ulaşılır.Erenler bunu şöyle söylemektedir:"Hakk'ın zatı sıfatlarıyla bilinir!"
İslamın hakikatini anlamak için tenzih ve teşbih konusunu iyi bilmek gerekir.
Görünen varlığa "Allah" diyen teşbih ehli Cenab-ı Hakk'ı esma ile, "Allah"tan ayrıdır diyen tenzih ehli de gördüğünü Haktan başka bir şey zannederek eşyanın gerçeğini inkar etmiş olacağından tevhidi anlayamayacaktır. Bu sebeple tenzih ve teşbih ehli kişiler küfürle şirk arasında gelip giderler.
Tevhid her iki makamı yaşayıp tenzih ve teşbih arasında olmayı gerektirmektedir. Ancak tevhidin hakikatine teşbihten tenzihe gidilerek varılır. Sonra teşbihe dönülünce görülen sıfatların zattan başka bir şey olmadığı idrak edilir.

23 Nisan 2021 Cuma

ZEYTİN AĞACI

Hazret-i Musa (a.s)'a tur dağında ateş suretinde gördüğü Hak Teala'nın tecelli ettiği ağacın zeytin ağacı olduğu söylenir.Bazı selavat şeklinde şu şekilde söylenmiştir:"Ya Allah,Muhammed (s.a.v) zeytin ağaçlarının yaprakları ve cümle meyveleri adedince , olmuş ve olacak mahlukatın adedince taattuf eyle" 

AZRAİL (A.S) KUDRET MAKAMIDIR

 Azrail, kudret mazharıdır. Bütün canlıların ruhlarını almakla görevlidir. Bir saniye zarfında, yirmi dört bin ruh bedenlerinden çıkar ve o kadarı da dünyaya gelir ve o kadarına da ana karnında ruh üflenir..

DÖRT KİTAP DÖRT TEVHİD MAKAMIDIR

 Dört kitap Zebur, tevrat, İncil ve kur'an olup Her birisi bir tevhid makamını temsil eder. Zebur; tevhid-i efaldır. Tevrat; tevhid-i sıfatdır. İncil; tevhid-i esmadır. Kur'an; tevhid-i zat makamları olup bu dört makam da bir elifde mevcuttur demiştir Yunus emre.
İncil isimler tevhidine, Zebur fiiller tevhidine,Tevrat sıfatlar tevhidine, Kur'an ise zat tevhidine delalet eder derler.Bütün harfler elifden çıkar. Harflerin kaynağı olmakla birlikte sayısal değeri 1(bir) dir.
Tevrat ile İncil'i,Zebur ile Furkan'ı/Bunlardaki beyanı cümle vücudda bulduk.
Halk içinde dirlik düzen dört kitabı doğru yazan/Ak üstüne kara düzen ol yazılan kur'an benem. 

KIYAMETE KADAR SÜRECEK BİR HAKİKAT

 Allah dostlarının etrafı düşmanlarla çevrilidir. Hz.Adem'den beri bu böyledir.İnsanı kamilin etrafında bulunan bu düşmanlar, insanı kamile zarar vermek için değil, istidadı olmayan kimseleri kemal sahiplerinin yanına sokmamak için vazifelendirilmiş bekçilerdir. İşte kemal sahibi zat, böylece mekarihlerle(kötülerle) çevrilmiş bulunur. Onun yanına ancak kuvvetli girebilir. O kamil insan düşmanlarının verdiği ıstıraplara, hasetçilerin verdiği üzüntülere sabrederek kendisine muvafık ihvanla toplanma zevkine erebilmiştir.Ariflerin meclisi cennet meclisidir.Efendimiz (sav) buyurmuştur:"Eğer cennet bahçelerine uğrarsanız, meyvalarından yiyiniz" buyurmuştur.Fakat cennet mekarihlerle çevrilidir. Bu nedenle dergahların etrafında onları kötüleyen kimseler mutlaka bulunur.Bugün basın organlarında tasavvuf aleyhine çıkan yazıların altında bu hakikat vardır.İnsanları tasavvufa meylettirmemek. Bu haberlere aldanmayan insanlar gayret ederlerse kötülük çemberini aşmış olurlar.

ÖĞÜT

 Mevlana Efendimiz oğlu Bahaeddin Veled efendimiz anlatmıştır."Bir gün babam Hazret-i Mevlana Celaleddin bana şöyle dedi:"Bahaeddin!Eğer dilersen Cennet'te olabilirsin Şöyle ki;her kişi ile dost ol ve kimseye kin tutma! Yani ileriye geçmek dilersen, hiç kimseden ileri olma.Mum gibi ol.diken olma! Eğer dilersen sana hiç kimseden kötülük erişmeye.Kötü sözlü, kötü hareketli ve kötü düşünceli olma.

Agâh - Erzurum Kilidi Mülk-i İslâm'ın (Alvarlı Efe Hazretleri)

CELAL TECELLİSİ;AĞYARI YAR GÖRMEK

 Ağyar: Arapça yabancılar, başkaları, gayrılar anlamına gelir. Tasavvufta insanın bu çokluk aleminde zihninde Hak'dan başka bir varlık varmış vehmini yaratmasıdır. Her biri Hakk ve hakikat arayıcısı olan aşıklar nefislerini tevhide zorladıkça ağyar gibi görünen kişi ve nesnelerden  celali tecellilere mazhar olabilirler.Bu tecelliler onun tevhidde kavileşmesi(kuvvetlenmesi), Cenab-ı Hakk'ın "Bilinmek istedim" nüktesini kemaliyle anlaması ve nefislerini bilme hususunda noksanının kalmaması için İlahi bir yardımdır.Hasılı kelam Hak yolcusu, ağyarı yar görünceye kadar bu celal tecellileri devam eder.
Celal tecellisi biter mi?bitmez. Artık tutan el ile atan eli bilir olanları ve olayları olduran varlıkla birlikte seyreder ve susar
Celal yolu kestirme ve acı, cemal yolu ise uzun ve zordur.

ALLAH ADEM'E TÜM ESMALARI ÖĞRETTİ AYETİ

 Cenab-ı Hak "Adem'e tüm esmaları öğretti"(Bakara/31) ayetinden de anlaşılacağı üzere Celal-Cemal, Muzill-Hadi, Muti-Mani' gibi bütün zıt tecellileri insanda toplamıştır. HakTeala'nın zatı, mutlak güzellik ve mutlak hayr olduğu halde, şerrin(kötülüğün)adını da "şeytan"diye nitelemiştir.Varlığın iyilik ve güzellik yönü ruha, şer yönü de nefse aittir.İnsan mutlak hayr ile şeytanlığın toplandığı yer olduğuna göre hangi istikametten gideceğini Cenab-ı Hak insanın kendisine bırakmıştır.Tabii ki mutlak hayr ve güzellikler tercih edilirse bunda insanın büyük bir kazancı olacak insan kendini Hakk'ın zatında gerçekleştirecektir.  
İnsan nefsinden arınırsa ruh olur.Bu durumdaki insana "ruhullah" denir.Hazret-i İsa bu makamın timsalidir.Bu ilahi tecelliye mazhar olup nefsini ruh haline getiren kişi Allah ile alır, Allah ile verir .Onsuz bir nefes almaz.Bundan hareketle nefs bir nevi bilincimizin mutlak güzel olan Allah'dan uzaklaşması anlamına gelir.Bu manadan hareket edersek aslında kötülük de yoktur.Kötülük, bizim eşyaya müstakil bir benlik vererek bakmamızdan kaynaklanır.fakat Cenab-ı Hakk'ın kemalinin anlaşılması için kötülük gibi görünen tecellilere de ihtiyaç vardır. Kemalatı ilahiyye zıt tecellilerle anlaşılır.Alemde boş bir şey yoktur.Bizim şer diye nitelendirdiğimiz şeylerin içinde de kemalatı ilahiyyeye ait özellikler vardır.Şer iyinin tamamlayıcısıdır.Şeytan olmasaydı rahman anlaşılmazdı.İnsan iyilik yaparsa iyilik, kötülük yaparsa da kötülük bulur.
Varlık bir bütün olduğuna göre -eğer varsa- başkasına karşı yaptığımız hata dolaşır kendimize döner.Atalar " ne ekersen onu biçersin" demişlerdir
İnsanın tüm bunları anlayabilmesi için tevhid ehli olması gerekir.

DESTUR İSTEMEK

 Meydan istemek mücahede ve mücadelesini yeterli gören dervişin irşad ve hilafetle tasarruf sahibi olmak için aceleci bir tavır gösterip müsaadeyle "Efendim bana destur!" demesidir. Bu tavırdaki kişi mürşidine veya üstadına "ben artık oldum, nakıs yerim kalmadı, bana destur, kendi yolumu erkanımı kurayım, gideyim, bana yol ver" der. Ne var ki bu kulluğa ters bir harekettir. Meydan er meydanıdır,bu meydanda nice nefsiyle boğuşup galip gelen yiğitler vardır da kimsenin haberi yoktur. İnsan haddini ve hacmini bilmeli, tevazu, mahviyet ve fakr ile köşesinde zati tecelliyi beklemelidir. Hakk'a layık olanı, güzel olanı budur. Zamansız meydan isteyenler , Allah esirgesin ya eleğe, ya feleğe havale edilirler. Dilin sükutu bu zaman için lazımdır. Dervişin yeri eşiktir. Eşikten ayrılıp meydan isteyen iven(acalecilere) Hazret-i mısri şöyle der:"İven kişi yol alamaz maksudu hergiz bulamaz/Bekle maarif kapusın yüz göstere ihsan sana"
Meydan isteyen kişide benlik vardır. Esasen arzu duyan da benliktir.Hak aşıkında çöp kadar benlik kalmamalıdır.Benliği olmayanın meydanı geniştir.

ÜFTADE HAZRETLERİNE BU İSMİN VERİLME NEDENİ

 Aziz Mahmut Hüdai hazretlerini uyandır .Üftade hazretleri Bursa'da doğmuş ve orada vefat etmiştir. On altı yaşında Bursa ulucami'de müezzinliğe başlamıştır.Bu görevi doğanbey Mescidinde on sekiz sene sürdürmüştür.Üftade lakabıyla anılması müezzinliği ile alakalıdır.Şöyle ki sesi pek güzel ve dokunaklı olan hazret ara sıra bazı camilirde ezan okurmuş.Cemaat sesinden fevkalade etkilenip namaza gelirler imiş.Bilahere onun bu işi devamlı yapması için cüzi bir maaş bağlamışlar.O gece rüyasında "Ey Üftade!Mertebenden üftade oldun(düştün)" denilmiş.O da bu maaşı kabul etmeyip görevine devam etmiş fakat "Üftade"kelimesini de "düşkün" anlamıyla kendisine mahlas edinmiştir.Asıl ismi Mehmet Muhyiddin'dir.

İMAM ŞAFİİ NASİHATLARINDAN

 İmam-ı Şafi hazretleri, talebesi Yunus ile ders yaparken bir meselede ihtilafa düşer. Öyle ki talebesi öfkesinden dersi terk eder ve evine gider.Akşam olunca Yunus kapısının çalındığını fark eder. 

‘Kim o?’ der.Kapıdaki kişi,‘İmam-ı Şafi’ der.

Yunus kapıyı açar ve İmam Şafi’nin kapıda beklemekte olduğunu görür ve hocasının ayağına kadar gelmesine şaşırır.İmam Şafii talebesi Yunus’a şunları söyler:

1) Ey Yunus, bizi birleştiren yüzlerce mesele dururken bir mesele mi bizi ayıracak?

2) Ey Yunus, yaptığın ve üzerinden geçtiğin köprüleri yıkma! Bir gün o köprüden geri dönmen gerekebilir!

3) Ey Yunus, hatadan nefret et ama hataya düşenden nefret etme.  

4) Bütün kalbinle günaha öfkelen ama günahkâra acı, ona merhamet göster.

5) Ey Yunus, sözü eleştir ama sözü söyleyene saygı göster.

6) Ey Yunus, görevimiz, hastalığı tedavi etmektir, hastayı yok etmek değil.

Toplum olarak bu nasihatlere ne kadar çok ihtiyacımız var…

Anasını, babasını, eşini, çocuğunu, kardeşini, akrabasını, arkadaşını, komşunu yaptığı bir hata yüzünden terk edip yüz çevirenlere, yıllarca küs duranlara İmam-i Şafii’nin bu davranışını okutmak lazım. 

Büyük insanlar, boşuna büyük olmuyor.


22 Nisan 2021 Perşembe

TASAVVUFUN ÖZÜ

  TASAVVUFUN ÖZÜ:

ERENLERE SORDUM; NASIL BAKAYIM DEDİM,İRFANLA,İBRETLE,HİKMETLE,BAK DEDİLER

Ben bir boşluktayım dedim:Gel dolduralım dediler....

Peki diyerek aşk ocağında can oldum;Sen değil biz seni murad ettik dediler...

Bana bir keramet gösterin dedim;Dön de eski haline bir bak dediler....

Ben ne zaman kemale ererim dedim;Ben demeyi bırakınca dediler...

Peki zikrime zikir katayım mı dedim;Yok sana verdiğimiz sana ziyade dediler...

Kızdığım birine hesap sordum dedim;Sen hesabı sorulansın dediler...

Bazılarını kınadım dedim;Kınadığını yaşamadan ölemezsin dediler...

Ben de susmayı denerim dedim;Aferin susan konuşandan çok öğrenir dediler...

Mevlamı bilmek istedim dedim;Sen Evvel kendini bil dediler...

Kendimi nasıl bileceğim...? Ki dedim;E Önce haddini bil dediler...

O zaman ben bir hiçmişim be yahu dedim;O zaman Bu makamın kıymetini bil dediler...

Çok sevdim sizi dedim;Hani ya ispâtı dediler...

Aşkın ateşine yandım dedim;Dumanın çok hani nerde külün dediler...

Dertlendim derman istedim;Allah derdini artırsın dediler...

Dilim kurudu su istedim,Pınar başında susanır mı dediler...

Çaresiz ben de sustum,Ha şimdi oldu, İşte bunu hep yap dediler...

Ah pirim ne olur gel dedim;E Senin kalbinde boş yer yok ki dediler...

Biliyorum dedim;Bilme dediler...

Bilmiyorum dedim;Bileceksin dediler...

E peki Bundaki hikmet nedir..? Dedim;Çok soru sorma dediler...

Kimi zaman cezbeye geldim;Riyadan kork yut onu dediler...

An oldu kahkaha attım,Ne bu rahatlık yahu edeb dediler...

Kendimi dağlara vurdum,Kolaya kaçma gel hizmet et dediler...

Yerli yersiz ağladım;Göz yaşın hiç kurumasın dediler...

İnsan içine çıktım;Ne bu kalabalık dediler...

Aldım elime bir kitap;Önce bildiğinle amel et dediler...

Gelecek kaygısı çektim;Yarın henüz gelmedi dediler...

Ben neredeyim...? Dedim;Körebe kuşu gibi ol dediler...

Durayım mı...? Dedim; Yürü kader gayrete âşık dediler...

Geriye gideyim mi...? Dedim;İmanın gider dediler...

O zaman öne çıkayım mı...? Dedim; İleri giden kelleden olur dediler...

Peki ne yöne gideyim...? Dedim; Sen deryadaki yonca gibi ol dediler...

Biraz nasihat buyursanız dedim;Sükûtumuzdan ne anladın ki be yahu dediler...

Yaptığım işleri sordum;İmanının aynasıdır dediler...

Yıkılıp düşersem nolur dedim; Düştüğün yerden kalk o zaman dediler...

Üzerime necaset sıçrarsa.. dedim; Dünya kiri yıkayınca çıkar dediler...

Ticaret yapayım mı..? Dedim; Al efendim, ver efendim de dediler... 

Münakaşaya düşersem napıyım dedim; Aman onu Allah için terk et dediler...

Fitne çıkarsa ne olacak...? Dedim; Fitneyi uyandıran olma sakın dediler...

Gelir beni bulursa dedim;Hâbil ol dediler...

Cahille karşılaşırsam napıyım dedim;Kitap gibi sessiz ol dediler...

İbadetlerimi nasıl yapayım dedim;Az da olsa devamlı yap dediler...

Başkalarında kusur görürsem napıyım dedim;Gece gibi ört dediler...

Ahirete nasıl gideyim...?Dedim Aman Kul hakkıyla gitme dediler..(Alıntı)

METLİ DEDE VE FATMA AHISKA SULTANDAN EMANETLER


1-) Metli Sultanın seccadesi
2-) Metli Sultanın binlik yeşil tesbihi


3-) Fatma Ahıska Sultan'ın namaz örtüsü






 

MÜRŞİT EMANETLERİ

 Aşık Fatma Ahıska'nın kızı Sebahat hanım, annesinden kendisine tevarüs eden üç emaneti Mevlana Vakfına gönderdi ve bu emanetlerin hikayesini anlattı."Ayşe Anne annem bir Osmanlı Kadını idi.Osmanlı'da kadın ve erkeklerin bir tarikata intisap etmesi yaygındı.Anne annem ise Kadiri tarikatından dersli idi.Ancak anneme(Fatma Ahıska) takılır, onu eleştirirdi. Bir gün annem Aşık Fatma Ahıska, bu durumu Metli Dedeme aksettirir. Metli dedem ise yıllardır üzerinde namaz kıldığı seccadeyi ve binlik yeşil renk tesbihi seccade ile birlikte sarıp "Buna annene hediye götür" der. O zaman annem ve anneannem Tokat Erbaa ilçesinde idi. Annem, hediyeyi anneanneme verir.O hediyeyi aldıktan sonra anneannem tesbih çekmeye, sürekli namaza geçip derin şekilde "Hu" esmasına devam ederdi. Bu hal değişikliği bariz şekilde gözükmekte idi.Binlik yeşil tesbih çok yerleri dolaştı(Bağdat,Mekke,Medine v.s).Seccadenin üzerinde uzun kullanımdan dolayı Metli dede'nin ayak yerlerine denk gelen kısımda izleri mevcuttur.Anneme hastalığı sırasında ben baktığım için annem "Kızım benden ne istiyorsun?" diye sorduğunda "Metli dedeme ait emanetleri "deyince bunları bana teslim etti. Bu emanetleri, annemin namaz başörtüsü ile birlikte muhafaza edilmek üzere Antalya'dan İskenderun Mevlana Vakfına göndereceğini beyan etti. Emanetler İskenderun'a geldi. Hayır olur inşaallah.

AŞIKLARIN ŞEHADET ÖRNEKLERİNDEN

 Şeyh aşkı,Mürşid Aşkı,Üst aşkların alt versiyonlarıdır.Hak Teala'nın aşkı mürşidin varlığında yaşanır.Mürşidde aşk örneklerinden biriside Ganem dede'dir.Nezihe Araz'ın anlatımıyla:

"Bugün Kulekapısı(Galata) Mevlevihanesindeyiz.Dergahın şeyhi Ankaralı rasuhi İsmail dede hasta.Kaç gündür semahaneye inemiyor.O yumuşak ve tatlı sesiyle Ne mesnevi'den beyitler okuyup yorumluyor ne de ayinde bulunuyor.Bütün dervişler mahzun.Hazret-i Şarihin(Herkes Ankaravi'ye böyle derdi) vaziyeti ümitli değil Kimse bir şey söylemiyor amma hastanın odasından çıkanın benzi kül gibi.Dergahın kapısında cübbesine sıkı sıkı sarılmış, çenesini kalbine dayamış Ganem Dede duruyor.Yüzünde, bakanı harap edecek kadar içli bir hüzün var.Meydancı Dede önünden yavaş yavaş düşünceli düşünceli geçiyor.Dervişlerin birinin endişeli bir sualine maruz kalmamak istemiş gibi başı yerde.Sual sorulmasını istemiyor..Çünkü vereceği cevap her birinin gönlünü dağlayacaktır.Ankaralı Rasuhi İsmail Dede'yi dervişler tarifsiz aşkla seviyorlar.

meydancı dede bir kaç adım atmıştı ki Ganem Dede onu farketti.Telaşla:"Dedem" dedi "Nasıl?""Semahaneye inmeyecek mi?" Meydancı dede durdu, yüzünü Ganem Dede'ye dönmeden cevap verdi:İnmeyecek.Öyle zannederim ki artık o, semahaneye hiç inmez"Bunu söyledi ve pişman oldu.Bu sözGanem dede'ye söylenmemeli idi.

Ganem dede hastanın odasını girip yüzünü göremeyecek kadar onun vurgunu idi.Hücrelerin birinden bir ney sesi gelmekte idi.Şikayetli, dertli,içli bir sesti bu.Ateş doluydu.Bir şeyin, bir canın mı, bir tenin mi bilinmez, başka bir şeyden,sevdiği,yanıp yakıldığıvarlıktan ayrılışını anlatan bu seste insana ölümü, susuzluğu anlatan bir lezzet vardı.

Ganem Dede düşünüyordu:Hazret-i Şarih acaba onun adını neden "Ganem" koymuştu.Şimdi ona asıl adını sorsalar hatırlayamazdı bile.O kadar uzaklarda, o kadar karanlıklarda kalmıştı.Rivayete göre , onu küçücük bir çocukken dergahın bahçesinde bulmuşlar, şeyhin huzuruna getirmişlerdi.Şeyh tekrar tekrar adını sormuş, çocuk kendisine bir cevap veremeyince "Ah kuzucuğum, ah kuzucuğum, bari senin adın Ganem olsun" demişti.İçinde bir anlam yavaş yavaş derinden derine beliriyordu.Yalnız kendisi yoktu.Kendisini bir varlık olarak arıyor ama bulamıyordu.İsmail Dedesiz bir dünya ona imkansız bir şeymiş olarak göründü. Şayet o bu dünyayı bırakır da Ganem Dede ardından baka kalırsa bu imkansızdan daha fazla bir şey sayılırdı.Fakat neden?Onun bu kadarcık bir gücü yok muydu? Ölüm ki Ganem dede'nin gözünde fazla bir anlam taşımıyordu., ona sözünü geçiremezmiydi?Kendi kendine :"Asıl ölüm onsuz olmaktır" diye sızlandı.Meydancı dede şimdi içeride idi.Oradan oraya gidiyor, geliyor,elinde bir çerağ kandilden kandile geçerek ışıkları uyandırıyordu.Ganem Dede yanına gitti.Boynunu büktü.Konuşmak ta ne kadar güçtü."Dedem" dedi "Sence hazret bir daha buralara inmeyecek mi?"."Öyle görünüyor.Veda zamanı yakındır"

"Dedem düşündün mü benim adımı neden Ganem koydu?"

Meydancı Dede ters ters yüzüne baktı.Şimdi bunların sırası mı idi?Ama ganem Dede aldırmıyor, konuşuyordu:"Meydancı dede! Asıl ölüm onsuz olmaktır.Bu kul buna dayanamıyacak.Bir Fatiha çek de onun yerine ben kurban gideyim.Allah aşkına" Bu bir istek değil ,bir emirdi sanki.meydancı dede sapsarı kesilmiş titriyordu.Elindeki çerağı bıraktı ve en yanık sesiyle "el-Fatiha" dedi.Olanları görmek istemiyor, göreceklerinden korkuyordu.Hızla oklanmış gibi yürüdü gitti.Az sonra bu alışveris işin olduğu yere gelen canlar orada bir cübbe ve bir sikke gördüler."Yerde ne işi var?"diye el attıkları zaman cübbesinin altında cansız fakat huzur ve rahat içinde Ganem Dede onlara gülüyordu.Ortalığı bir telaştır almıştı.Yalnız meydancı dede duyduklarından telaşlanmadı.Kimseye de "Fatihayı biz çektik" demedi..Ertesi gün Rasuhi İsmail Dede'nin yanına çıkanlar hayret ve sevinçle "Geçmiş olsun , galiba Allah onu bize bağışladı"diye birbirlerini kutladılar.Rasuhi Dede, hiç kimseye Ganem Dede'yi sormuyordu.Şimdi Ganem Dede'nin kabri Kulekapısı Mevlevihanesinde Ankaralı İsmail Rasuhi dede (ö:1630) nin pek yakınındadır.Başı onun türbesinin içine düşmüş ,vücudu türbenin dışında bırakılmıştır.Mürşid yoluna adadığı bu başı ondan ayırmaya hiç kimse cesaret edememiş, kıyamamıştır"(Nezine Araz-Anadolu Evliyaları)  

AŞK ŞEHADETİ

 Şöyle ki ilahi hayata ulaşabilmek için aşıkın kendine ait sandığı canı sahibine vermesi gerekir.bu birinci vechedir. Konunun ikinci vechesi ise kendisine can verilen canan dönüp aşıkına can vermektedir.
Aşk şehadeti bir sırdır.Bu sır kuran'da Hazret-i Musa bahsinde geçmektedir.Nitekim hazret-i Musa'nın manen yaratılması için binlerce çocuk öldürülmüştür.Firavun her doğan çocuğu Musa'dır diye düşünüp öldürtmüş, ancak sonunda başına dert olacağını düşündüğü Hz. Musa'yı kendi eliyle büyütmüştür.Tabiatıyla burada öldürülen çocukların canlarının Hz. Musa'da toplanıp, ona ilahi bir himmet ve kuvvet olarak geri verildiğini belirtmek gerek

DEVRAN VE SEYRANIN ANLATIMI

 Son devir büyük gönül mimarlarından  biri olan Yakupzade şeyh Mustafa Efendi(ö:1973 Uşak),mana yolunda Nur-i muhammedi'den itibaren önüne çıkan varlık elbiselerindeki seyri , yani varlığın hava,ateş,su  ve toprak adlı dört çocuğuna, oradan dokuz feleğe,oradan madenlere, bitkilere, hayvanlara ve nihayet insana gelinceye kadar yaşadığı serancamı süluk neticesinde aşk ile bir anda nasıl yaşadığını şöyle anlatır:

Kimse görmez döneriz biz devreder devranımız/Kimse duymaz aşk ile arşa çıkar efganımız

Kördür ol münkir olanın kalb gözü görmez bizi/Can kulağı sağır olan  duymadı feryadımız.

Onsekiz bin alemi gezdik dolaştık aşk ile /Göremez ama olanlar bu bizim seyranımız.

Görmeyiz biz masivayı pek severiz vechullahı/Her zerreden görmek oldu halis muhlis efkarımız

GAFİL/AŞIK/ARİF

 Üç farklı mertebeyi temsil eden insanlar.Zahid Gafil, Aşık mazur, Arif mütevazidir.Gafil kimseler farktan kurtulamadıkları için Aşıkların hallerine gülerler.Arif ,zühd ehlinin aşıklara gülmesi gibi vahdete aykırı bu tavırlara hem sebeb olmaz hem de meydana geldiğinde gönlünde hazmeder.

DEVEYE MERHAMET

 Efendimiz (sav) sahabe ile bir gün Medine bahçelerinden birinde otururken bir deve koşarak huzuru saadete geldi: Ya Resulallah, bunca senedir hizmet ettiğim sahibim beni boğazlamak ister, beni bunun elinden kurtar" dedi.Deve sahibi ardından gelmekte idi. Resulullah(sav), deveyi, sahibinden satın alıp salıverdi.Deve dua ettiği sırada Efendimiz gözyaşı döktü.Sebebi soruldukta "Evvelce minber üzerinde Allah Teala hazretlerinden üç şey niyaz etmiştim.İkisinin kabul olunduğunun haberi geldi.Birinin kabulünden yahut kabul edilmediğinden vahy gelmedi.Bu devenin de, üçüncü niyazımın kabul olmasını Hak Teal hazretlerinden dua ettiğinden dolayı ağlarım" buyurdu.
Üç niyazlardan sual olunduğunda, biri; ümmetimi sair ümmetler gibi kıtlık ve pahalılıktan perişan olmamak, diğeri; komutanları ile birlikte savaşa gittiklerinde zafere ermek için olup, ikisinin kabul olduğuna vahiy geldi.Üçüncüsü, ümmetin arasında fitne ve vuruşma olmaması için ise de, kabulü yahut kabul edilmediğine dair Rabbani bir işaret görünmedi, buyurdular

MERD-İ HÜDA(ŞAH-I MERDAN)

 İnsanlık tarihi  Hazret-i Ali'den büyük bir "merd-i Hüda"(Şah-ı Merdan) görmemiştir.Bu sıfat onu ve onun yolunda giden şehid-i Kerbela Hazreti Hüseyin ve kanıyla abdest alan Hallac gibi ehlullah vasfında kullanılmıştır tarih boyunca.
Hazreti Ali efendimizin merd-i Hüdalığı "hicret" vaktinde dost için yaptığı fedakarlığa dayanır. Hicret emri verildiğinde o gece müşrikler Efendimizin evini basıp suikast yapacaktır.Efendimize bu haber verilmişti.Efendimiz SAV müşrikleri şaşırtmak ve saadethanesinde olduğu izlemini vermek için yatağına yatırdığı kişi Hz. Ali efendimizdir.Yanında bulunan emanetleri sahiplerine ulaştırma vazifesini vermiştir.Şahı Merdan büyük bir cesaret örneği vererek gece boyunda efendimizin yatağında yatmıştır.Emanetleri sahiplerine verdikten sonra hicret için yola çıkmış ve Kuba denilen yerde efendimize ulaşmıştır.Müfessirler "İnsanlardan kimi de Allah'ın rızasını kazanmak için canını feda eder.Allah da kullarına çok şefkatlidir"(Bakara 207) ayetinin bu nedenle indirildiğini belirtir.

TASAVVUF KOKAN ŞARKILAR

 Bazı şarkı sözleri vardır ki hakikatleri ifade etmiştir. Mutlaka bir Allah adamının ağzından çıkmıştır."ŞARKILAR SENİ SÖYLER" sözünde ifade edilen Sevgili Hak Teala'dır."Ben gurbette değilim,gurbet benim içimde" sözünde elest aleminin özlemini çekenlerin duyguları ifade edilir.Bir diğerinde "TANRIM BENİ BAŞTAN YARAT" der.İnsanın yeniden ve manen dirilmesi için ölmesi gerek. Zira eski malzeme (düşünceler) ile yeni bina yapmak mümkün değildir. Tasavvuf yolunda kamillerin huzuruna gelen taliplerde ilk yaptıkları şey yıkıp yeniden yapmak, yani öldürüp yeniden diriltmektir. 

HAKİKAT ERENLERİ

 Gafil, varlığın Hakk ile kaim olduğunu bilmeyen kimsedir.Gaflet içindeki kişilere göre Cenab-ı Hakk, (haşa!) madde ve manayı muhit değil de bizzat varlığın  ötesindedir..Bu düşünce yanlıştır.Cenab-ı Hakk'ı madde ve manada , teşbih ve tenzih de aramak  ve anlamak icab eder.Onu öte alemde aramak doğru değildir.Hakk aşıkları , fakr ve mahviyet tahsili yaparak hakikate intikal ettikleri için halk içinde izlerini kaybettirirler.Hakikat ehlinin izi, tozu,hali ve kali belli değildir.Böyle zatlar halkı başından savmak için türlü türlü oyunlar oynayabilirler.Zira bilirler ki şöhret afettir.Gafiller de hakikat ehlinin sözlerine gülüp "Böyle Veli olur mu?" diye tan ederler.Niyazi mısri hazretleri nutk eder:"Arif oldur halkı başına üşürmek istemez/Gönlü cümle halk içinde Hakk ile yeksan gerek"buyurur

21 Nisan 2021 Çarşamba

LEDÜN SIRLARI

 Fihi Ma Fih' isimli eserinde Hz.Mevlana efendimiz buyurur:
"Mustafa'nın yanına münafıklardan bir topluluk geldi.Sahabe bu arada İlahi sırlarla alakalı bir şeyler konuşuyorlar ve Hz.Peygamber'i methediyorlardı. Hazret-i peygamber remzi olarak sahabeye buyurdu ki:'Kaplarınızın ağızlarını kapatın!" Yani testilerin, kaselerin, tencerelerin ,küplerin ağzını örtün.Zira murdar ve zehirli hayvanlar vardır, olmaya ki bardaklarınızın içine düşerler.Tanrı esirgesin siz de bilmeden o bardaktan su içersiniz, size ziyan dokunur.(Hazreti Mustafa ) böylece onlardan, ağyardan hikmeti gizleyin, yabancıların önünde ağzınızı-dilinizi kapatın ,çünkü onlar farelerdir; bu hikmete , bu nimete layık değillerdir, manasında beyan bulurdu"

AŞIKLARIN HACCI

 Hasan Şazeli hazretlerinin  mürşidi olan Mulay Abdüsselam ibn-i Meşiş hazretleri Fas'ın Larache şehrinde Rif dağlarındadır.Fas'da bu büyük veli'nin türbe-i şerifine ziyaretine "fakirlerin haccı" demir.zira hacca gitmeye maddi imkanı elvermeyen aşıklar , teberrüken Cebel-i Alem'e Mulay Abdüsselam'ın dağını ziyaret ederler.

AŞIK FATMA SULTAN, SOHBET, DUA, ZİKİR MERASİMİ


Aşık Fatma Ahıska Sohbet, dua ve zikir merasimi

Kaydın bir bölümü katılımcıların Kadınlar olması nedeniyle mahremiyet olgusu gözetilerek karartılmıştır.

https://www.youtube.com/watch?v=dZvfNkLMC9k&t=1523s

PARA KAYNAKLARI

 Evliyaullah'dan bazılarının manevi bütçelerinin olduğunu ve buradan harcama yaptıkları söylenir.Bir diğer anlatımla bu zatların kasa yahu t keselerine yürürlükte olan paralar fiziki olarak girer.Bu hadise ile alakalı Bloğun önceki yazılarında Necib Sultanımla alakalı bir anektod anlatılmıştı.

Anlatacağımız bir diğer Hadise Ataullah İskenderi hazretlerinin mezarının bulunması ve üzerin türbe/cami yapılması hikayesidir.Ataullah İskenderi hazretleri Mısırda "Ölüler mezarlığında" yatmaktadır.Ancak onlarca yıldır bakım yapılmadığı içn mezar yeri kaybolmuş üzerine molozlar dolmuştur.Ezher üniversitesinin şeyhi Dr.Abdülhalim Mahmud,İskenderi hazretlerinin kabrinin tam yerinin tespiti ve akabinde türbe/cami yapılması niyetiyle bir ekip görevlendirir.Mezarlığa gelen gurup dağılır ve molozlar içinde kaybolmuş mezarları irdelemeye başlarlar.Başta hiçbir şey bulamazlar.Aramaya devam ederler ve bir müddet sonra eşsiz, dünyevi olmayan bir koku burunlarına gelmeye başlarRayihanın çok yoğunlaştığı bir noktada buldukları taşları ve molozları atıp kazmaya başlarlar ve nihayet Ataullah İskenderi hazretlerinin bozulmamış,uykuda gibi duran naaşına ulaşırlar.Naaş,o duydukları kokuyu neşretmektedir.

O şehirde Abdülhalim Mücahid isimli bir tarikata bağlı olmayan iş makinaları satışından büyük servet edinmiş bir tüccar vardı.Bu kişi, cami yaptırmak istiyordu.bu amaçla istişare için Ezher şeyhinin yanına gitti.Şeyh,Atuullah hazretlerinin yeni keşfedilmiş mezarının yanına bir cami yaptırmasını söyledi.Tüccar biraz tereddütlü ve şüphe içinde iken huzurdan çıkar.Selefi olan arkadaşları onu bu işten caydırırlar.

Tüccar bir rüya görür,rüyasındaki zat Ataullah'ın mezarının yanına cami yaptırmasını söyler.Rüyanın tesir ile Ezher şeyhinin huzuruna gider rüyasını anlatır.

Tüccar Cami yapım işine girişir ve tüm caminin bitirilmesine yetecek derecede ayırdığı parayı kasasına koyar.İnşaat başlamadan önce müteahide ilk taksidi ödemek için kasasını açar kasadan yüklü bir meblağ alır aldığı meblağıda kasadaki bir deftere kaydeder.İnşaatın ilk aşaması başlar.İkinci taksidi ödeme vakti gelince kasayı açar ,kasada ilk taksidin alınmasından önceki miktarda para olduğunu görür.Herhalde yanlış saydım der.ikinci ödemeyi yapar ve kaydeder.Üçüncü,dördüncü taksit ödemelerinde bakar ki Kasa içindeki para hep ilk koyduğu şekilde durmaktadır.Şaşırmış bir vaziyette Ezher Şeyhine gelir ve vakaayı anlatır.Şeyh, ağzı kulaklarına varır şekilde bir memnuniyetle  başına gelen şeyin Ataullah hazretlerinin bir ikramı olduğunu söyler.Ancak bu sırrı ifşa ettiğin için artık ayırdığın parayı sonuna kadar kullan" der.dediği gibi olur.

ÖLÜME BAKIŞ:GAZALİ

 Ebu Hamid el-Gazzali buyurmuştur:

"Zannediyor musun ki ben bu gömmek üzere olduğum bedenim?

Vallahi ki şu ölüm olan ben değilim.Ben Ruh'tayım; bu vücudum ise;Bir zamanlar ikametim ve kıyafetimdi.Ben bir hazineydim,gizlenmiştim bu toz toprak tılsımın altında , ki muzdarip oldum orada.

Bir dürr-i yektayım ; mahpus kalmışım bu kabukta .Ondan çıkınca , bütün imtihanlar da kaldı geride Ben bir kuşum ; bu beden kafesimdi bir zaman,Ama uçup gittim;Bedenim ardımda bir nişan .Beni azad eden ve semavatın en yükseklerinde bana yeni bir ikamet yeri veren Allah'a hamd olsun.Ancak şimdi kefenimi yırttımda gerçek hayatı buldum"

(Ebu Hamid el-Gazzali)  

CEZBEYE GETİREN ŞİİR

 Büyük Sufilerden İbrahim Havvas'ı Kaside şeklinde okunduğu vakit cezbeye şu şiir getirmiştir.
"Benim aşık olduğum, halk nezdinde sıhhat ve sübut bulmuştur.Ancak kime aşık olduğumu bilmemektedirler.İnsanda güzel olan hiçbir şey yoktur ki güzel ses ondan daha güzel olmasın"

TEBLİĞ ÖRNEKLERİ

 Seyyid Ömer isimli bir zat Uzun yıllar Komor adaları gezici elçisi olarak faaliyet gösterirken İslamı ve Tasavvufu anlatmak üzere Amerika'da bir konferans turnesinde iken genç bir Amerikalı kadın kendisine gelerek şöyle dedi:"Anlattıklarınıza bayıldım ve Müslüman olmam gerektiğini düşünüyorum; ama.. şey..ben bir striptizciyim.."Seyyid Ömer zerre teklemeden tebessüm etti ve "Olabilir. Bunun sana engel olmasına izin verme."Kadın da mutlu bir şekilde:"Evet Müslüman olacağım ve sonra da bu işleri bırakacağımı biliyorum"dedi.Onu yaptığı şey konusunda ikaz etmek yerine daha hayırlı bir şey yapmaya teşvik etti.
Tasavvuf yolunu kabul edip takip etmek konusunda en büyük kapasite bugün Batılılardadır. Zira önyargıları yok, ayrıca zamanın kıymetini biliyor ve akıllarını kullanıyorlar.Kendi aleyhlerine olan yegane şey ise kötü alışkanlıklar edinmiş olmaları"

BOŞ KONUŞANIN ETMESİ GEREKLİ DUA

 "Sübhaneke Allahümme ve bi hamdike eşhedü en la ilahe illa ente estağfiruke ve etubü ileyk(Allah'ım, seni her türlü eksiklikten, noksanlıktan tenzih eder Sana hamdederim; şehadet ederim ki Sen'den gayrı ilah yok; Sen'den af diler, Sana dönerim)
Efendimiz buyurmuştur:Her kim bir mecliste oturur da çok boş konuşur, fakat kalkmadan evvel bu duayı okursa, konuşmaları affedilir.

UYKUSUNUN HESABI SORULMAYACAK OLANLAR

Zikrullahı adet edinipte zikrullah esnasında uykuya varan,uyuyan kişiden uyku hesabı sorulmaz imiş.Uyku esnasında o kişinin ihtiyarı elinde olmadığı için Rabbine bu zamanların hesabını vermeyecektir.Uyku muhakemeden ufak bir kaçıştır. 

20 Nisan 2021 Salı

PRATİK ÇÖZÜMLER

 Bir zat'a Umrenin manevi değerini sormuşlar.Hazretin cevabı:"Umre yanlış amelleri yakıp yok eder" 
Aynı zata uykusuzluktan muzdarip olduğunu ifade eden bir müracaat üzerine hazret:Teheccüd namazına kalk dedi.Şeytan senin namaz kılmandan nefret eder, bunun için seni uyku sarhoşu yapar ve sonra da uyutur.Dirayet gösterirsen mükafatını bulursun" dedi.

İBADETLERİN BAŞLAMA ZAMANLARI

 Namaz camiden çıkınca,
Hac Mekke’den dönünce,
Ramazan oruç bitince başlar... derler.İbadetin suretinin bitip siretinin başlayacağını gösterir.

TELKİN

Cenazeyi defin esnasında hoca efendinin vazifeleri arasından sayılır.Ancak telkin'in hakikati şudur:Doğru bir silsile ile Kelime-i şehadetin ağızdan ağza aktarımıdır.Aktaran şahıs yetkin birisi olmalıdır.Bu şahıs bugün bulunduğunda o şahıstan telkin talep edilmelidir.Telkini yapacak zat kelimeyi şehadetin birinci kısmını yavaşça okurken talip tekrar eder.İkinci kısmı sesli olarak söyler talip tekrar eder.
Telkinin bu kadar önemi neden gelir diyen soranlara bir zat:"Çok önemli, çünkü ölüm anında şehadet getirmeyi diline kolay kılar" 

ZİKİR ÜZERİNE

 Birisi bir Allah adamına sormuş:Seneler birbirini kovalarken siz hep zikrullaha müdavemet üzre olsanız da dilinizden kalbinize hiç inmese  ne yaparsınız?".Hazret buyurmuş:"Allah'ın zikrinde sabit-i kadem olun evladım, zira zikir mayası kalpte tutarak onu ne zaman fetheder, asla bilemezsiniz! Zikrin icra ettiği etkiler bazen ölmeden önceki ana kadar hissedilmez.Sabırlı olun.Israrla devam edin.İpin ucunu asla bırakmayın"
"Allah ile huzur haline ulaşamadım diye zikri terk etme.Zikrin peşini bırakma.Çünkü bizzat zikirden gafil olmak , zikir yaparken gafil ve dalgın olmaktan daha beterdir.Olabilir ki (Hak Teala) seni gafletle yapılan zikirden yakaza ve uyanık halindeki zikre , huzur halindeki zikirden mezkurun dışındaki her şeyden (uzak kalarak)gaybet halindeki zikre yükseltir."Bu aziz olan Allah için zor değildir"(Ataullah İskenderi hazretleri)

ACABA NE YAPSAM?

 İnsan kalbinin hastalığı "Acaba şimdi ne yapsam?" sorusudur.Bu tespit manevi hastalığımızın bir zati mahiyetindedir.Ne yapacağımızı bilmiyoruz.Halbuki maneviyat, ne yapacağını bilmek ilmidir.Allah resulü(SAV) "Din, ameldir" buyurmuştur. Ne yapacağımızı bilmediğimizde, ne yapacağımıza dair şüpheye düştüğümüzde, kalbimiz hasta olur.

SAHTE DOKTOR/SAHTE ŞEYH

Mesnevi Şerifin bir çok yerinde sahte şeyhler anlatılır.Kalp ve beyni ilgilendiren bir hastalıkta,sahte doktorun bu merkezlere vereceği tahribatın fazlasını, sahte şeyhler ruha verirler.Allah ve Resulünden gelen sahih aktarım, manevi ilim ve otorite Tasavvuf yolu'nun önderlerinin olmazsa olmazlarındandır. Hakikilerdeki mahviyyat , tevazu nedeniyle sahtelerdeki cüret ve iddia maalesef tasavvuf yoluna girenlerin yollarını vuran bir durumdur.Bir zat buyurmuştur ki:"Marifet sahibi olduğunu iddia eden her kes yalancıdır" demiştir. 

ALLAH ADAMINDA OLMASI GEREKENLER

 Ayıklık(sahv), sarhoşluk (sekr), sekine,merhamet, letafet, aşk, ilim, hikmet, irfan, mahviyet ve kudret.
Allah adamları ,Allah'ın kendilerini kendisinden bir ruhla teyit ettiği marifetli doktorlardır.Böylece kalp hastalıklarını hikmetle tedavi ederler ve yoldaki sıradan insanları kendi arzularından çekip alarak arzu edilen hakikate götürmek için hoş ve müstaid kalıplara irşadı aktarırlar".
Hali ve yaşayışı sana feyz ve hamle vermeyeni kal ve sözü ile sani Allah'a götürmeyen kimse ile sohbet etme,arkadaşlık yapma"(Atullah İskenderi)

YA LATİF ESMASI

 Bu esmaya binlerce kez devam eden insanların bazı özel haller yaşadıkları, gayb aleminin açıldığı  söylenir.Yetkili olan bir Zat'dan telkin edilmeden kişinin kendi kendine esma taliminde bulunmasının tehlikeli olduğunu tasavvuf büyükleri söylerler.İmam Ebu hamid Gazali buyurmuştur:El Latif'in kamil manası , davranışta incelikli olmayı ve algı ve sezgide dakikliği cem eder"

KEM NAZAR/SAFA NAZAR

 Göz değmesi kavramının altında yatan kötü nazardır. Bu kötü nazarın karşısındaki şahsa, mala olumsuz verdiği etkisi inkar edilemez. Akil bu hakikati idrak edemez. Kötü nazarın karşısında safa nazar denilen  Evliyaullah'a ait bir nazar vardır ki bu nazara isabet eden kimsenin üzerindeki kabziyyet gider, ferahlama ve genişleme(bast) gelir. Kem nazar sahibi bir bakışta hasta ettiği gibi safa nazar sahibi de bir bakışta iyi eder.

KAİNATIN İÇİ VE DIŞI

 Kainatın dış ve zahiri GAFLET, iç ve batını İBRETTİR. Bunun için nefis, gafletinin zahirine, kalp ise ibretinin batınına bakar" (Ataullah İskenderi hazretleri)

YAKAZA HALİNDE YAŞANANLAR

 Mağrib(Fas) meşayihlerinden Şeyh Muhammed ibnül Habib Hazretleri yakaza halinde Resulullah Efendimizle(sav) yaşadığı bir hal:
"Oğlum , bil ki Allah seni tatlı ve hoş sularla şereflendirecektir."
"Bunlar İslam, İman ve İhsan suları mı?"dedim."Evet , onlar" buyurdu. "Ya Resulallah! bunları ben kendim yalnız mı içeceğim , yoksa beni takip eden herkes de benimle içecek mi?" diye sordum.Buyurdu ki"Sen de, ümmetimden seni takip eden herkes de onlardan içecektir

VELİLER YANILIR,PEYGAMBER YANILMAZ

 Tarikatı aliyyeye dışarıdan bakanlar ,biat etmemiş muhipler ve müridler , velayeti mutlak yanılmazlıkla bir zannediyorlar.Peygamberle Veli arasındaki fark , peygamberin hata yapmasına müsade edilmemesidir.Peygamberler doğrudan Allah tarafından terbiye edilirler.Evliyaullah hata yapabilir.Bir müntesip şeyhinin yanılmaz olduğuna inanmamalıdır.Bir şeyh en büyük kemale erse yine masum ve yanılmaz değildir.Çünkü Veliler insan olmakla insani zaafları mevcuttur.Velayet bu dünyada sıkıntısız bir hayat sürmenin garantisi değildir.Velayet, ahirette sıkıntısız bir hayat sürmenin ve bu dünya hayatını yaşarken imtihanları adam gibi taşıyabilmek için irfana sahip olmanın garantisidir.

Veliler bir şey yapacakları zaman hiç şüphe yok ki Hükmü İlahi tarafından evrilip çevrilen birer alet gibidirler.

Bir Allah velisini bilip tanımak , Allah'ı tanımaktan zordur.Sonuçta , Allah Kemali ve Cemaliyle tanınır.Buna karşı kendin gibi ,senin yediğin gibi yiyen, içtiğin gibi içen bir yaratılmışı tanıman ne kadar sürer(Ebul Abbas el-Mürsi)

DUALARIMIZIN MÜHRÜ

 Bilindiği gibi mühür yazının en sonuna vurulur.Dualarımızı(isteklerimizi) bitirdikten sonra "Aman ya cel Celali  ve ikram"(Ey Celal ve ikram sahibi) diyerek bitirmemiz gerekir.Bu dualara icabet edilmesini sağlayan mühürdür.

ZITLARDA GİZLİ OLANLAR

 Hak Teala zıtları bir araya toplayandır.Nesneler zıtlarında gizlidir.Buluş(vecd) kaybedişte(fakd), izzet zillette, zenginlik fakirlikte, kuvvet zayıflıkta, bolluk darlıkta, yücelik alçaklıkta, hayat ölümde, nusret mağlubiyette, kudret acziyette gizlidir.

19 Nisan 2021 Pazartesi

ALLAH DOSTLARI GELİNDİR

 Ataullah İskenderi hazretleri buyurmuştur:"Allah dostları gelindir; mücrimler gelinleri göremezler"

"Ey alemlerin Rabbi, Acizim kanlara gömüldüm Karada gemi yüzdürdüm" (Attar)

ATTAR'IN SENASI

 Feridüddin-i Attar hazretleri buyurmuştur:"Ben, her ne işledimse hebaen mensura sayıyorum.Sen de benden , Hazretine yaraşmayan her ne gördünse üzerine af çizgisini çek, Sen benden günah tozunu yuy ki , ben de taatı tasavvur etme tozunu yayayım"

"Hebaan mensura" kelamı Furkan suresi 23 ayetinde geçer :Savrulmuş,dağılmış toz zerresi anlamındadır.

SIKINTILAR

Onsekizinci yüzyıl sufilerinden Şeyh Ali Cemel hazretleri buyurmuştur:"İnsanlar, ihtiyaç halinde ne büyük esrar ve fayda olduğunu bilseler, ihtiyaç içinde olmaktan başka bir şeye ihtiyaç duymazlardı" bu zatın halifesi olan Şeyh Mulay ed Darkavi hazretleri de şöyle yazmıştır:"Istırap veren sıkıntı, ihtiyacın şiddetlenmesinden başka bir şey değildir"."Ehlullah için, şüphe yok ki,en hayırlı anlar, büyük sıkıntı içinde bulundukları andır.Zira o anlar onların tekamülünü hızlandırır"

Ataullah el-iskenderu hazretleri buyurmuştur:"İhtiyaç ve yoksulluklar ilahi ihsanların yayıldığı sergilerdir.Bazen namaz ve oruçta bulamadığın halleri, çaresizlik ve yoksullukta bulursun"

"Allah'a ellerini kocaman açıp da gözyaşı döken çaresiz kulundan daha sevgili bir şey yoktur" denmiştir.   

EVLİYAULLAH'DA OLANLAR VE OLMAYANLAR

 Başkaları tarafından takdir edilme,makam,mülk,nüfuz,itibar sahibi olma,hayranlık uyandırma derdleri Evliyaullah'da olmayan şeylerdir.Var olanlar ise;Evliyanın belirleyici ortak karakterleri mahviyyat, herkese rıfk ile muamele, şekerden tatlı huy,sabır,keskin bir manevi sezi ve en önemlisi Allah'ı zikir üzre olmalarıdır.

ERENLERİN SİGARA İÇMELERİ

 Aşık Fatma Ahıska'nın video görüntüsünü torunu lütfetti "Metli Dede Blogunda"kayıt için gönderildi. Bugün youtube olarak kayıt görecek. İnşaallah Aşık Anne'nin tüm hatırası Metli dede blogu içinde ayrı bir blog şeklinde kayda geçecek. Aşık sultanı izleyenler Aşık Annenin iyi bir sigara içicisi olduğunu görecekler. Kızı Sebahat hanımın aktardığına göre, ihvanlar, Aşık annenin sigara içmesini Metli Sultan'a şikayet kabilinden aktarmışlar. Metli Sultan Aşık Anne'ye sigara konusunu sorar: Aşık Anne "Sultanım" der.Ben sigara içtiğimde sohbet esnasında gelip bana musallat olan şeytanın yüzüne üflüyorum onlarda kaçıyorlar" demiş. Espri de olsa erenlerin sigarasına karışılmaz.

RUHLAR ALEMİNDE TANIŞ OLMAK

 Elest meclisinde Allah'a söz veren ve O'nun Rabliğini kabul eden insan oğlu daha sonra bu sözünde durup durmadığının imtihanını vermek üzere ruhuna giydirilen bir elbise ile dünyaya gönderilmekte ve çeşitli şekilde denenmektedir.İnsanların ruhları nasıl ezel meclisinde birbirlerini görüp tanıyıp sevmişlerse şimdi de dünyada onları dost ve sevgili edinirler.Ezel bezminde Cenab-ı Hakk'ın güzelliğine aşık olan kul , bu aleme,şühud alemine geldiğinde yanılmaz ve oradaki sevgiliyi burada müşahede eder. Zira ruhlar alemi ikrar alemi, bedenler alemi de ispat alemidir.O alemi bu alemde yaşayanlar, ezel sarhoşudurlar. Ve onların aşkları ezelden ebededir.Bu aşıklar bu alemde de o aşkı yaşarlar.

DAVET GÖREVİ EHLİ BEYT'E AİTTİR

 Hac ile alakalı ayetler gelince Resulullah efendimiz o sene hacca niyet buyurdular.Hazret-i Ebubekir efendimizi Emir-i hac tayin ettiler. Tevbe suresi o sırada inmekle Mekke ahalisine ve toplanan insanlara  okuyup davet etmek üzere İmam Ali hazretlerini tayin buyurduklarında Ebubekir efendimiz:"Ben de tebliğ ederim ya Resulullah"dedi,Bunun üzerine Resullullah:"Sen, halifemsin. Davet ise ancak ehli beytimden biri tarafından yapılır" dedi

EFENDİMİZİN AYAKKABISI

 Naleyn, hicazlıların kullandığı takunyaya denir.Efendimizin vefatından sonra bu iki çarığı, Topkapı sarayının kutsal emanetler kısmındadır.Çarığın bir tanesi önceden kutsal emanetlerle birlikte gelmişken diğer çarık Abbasi sülalesinden vefat eden bir şahsın miras eşyaları arasından çıkmıştır.Murisin malı bir yana çarık bir yana diye mirasçılar arasındaki paylaşımı her kes çarığı istemesi üzerine Cennetmekan sultan Abdülaziz han bu çarığı hazineye alıp diğeri ile birlikte Topkapı sarayına koymuştur.

MAHLUKATIN SAYISI

 İmam Azam hazretleri Fatiha tefsirinde "Rabbül alemin" sözünü açıklarken, yeryüzünde olan mahlukat, denizde olan mahlukatın onda biri der. Deniz ve karada olan mahlukatın tümü, yeryüzünde bulunan melaikenin onda biridir der. Birinci kat gökte olan mahlukat yeryüzündekilerin on katı, daha üstteki mahlukat alttakinin on katı fazladır ve sistem bu şekildedir der.

BOY ÖLÇÜSÜ

 Bir insanın boyu kendi karışı ile sekiz karıştan fazla olana "uzun",sekiz karıştan az olana "kısa" tam sekiz karış olana ise "orta" boylu denir.

AŞK SOHBETİ

 Aşk bir gizli hazinedir.Aşk haberi ise gizli hazineyle remzedilen Cenab-ı Hakkın sırrından başka bir sır değildir. Hakk'ın zatına ait bilgidir.Hak aşıkları birlik sırrını arayan kişilerdir.Bu sırlara talib olan aşıklara en güzel sohbet aşk sohbetidir.Aşk sohbeti insan-ı kamil olan mürşid ile insanlığın kemaline talib olan mürid arasında tenhada geçen Adem, alem ve Tanrı'nın hakikatıyla alakalı konuşmalardır.Bu sohbette sadık mürid kelime-i tevhidi yani "La ilahe illallah"" ibaresini vara vara bir gün "La mevcude illallah"(Allah'dan başka varlık yoktur) şeklinde anlayacaktır.Cenab-ı hakk'ın hakikatıyla alakalı olan aşk sırrını ancak emin olan, mutmainne makamındaki kişiler taşıyabilir.Bunun dışındaki kişilere tevhidin hakikatinden bahsetmek aşka ve aşkın sahibine ihanet demektir.Alemde en büyük emanet aşk emanetidir.Bu nedenle Yunus Emre EMANETTİR SAKINGIL AŞK HABERİNİ ZİNHAR" demiştir.

HAKİKAT ERBABINA GÖRE

 Hakikat erbabına göre dünya ahiretin ahiret de dünyanın yansımasıdır.Tıpkı bunun gibi alemde adem, ademde de alem gizlidir. Bunun için şöyle denmiştir:Her ne ki var alemde/Örneği var ademde Aşıkın ahireti sülukunun nihayetidir.Dünyada kendisine manevi güçler ikram edilir.Aşık bunlara tenezzül ederse yoldan mahrum kalır.Aşk insanın unsurlar aleminden kurtulup hayatta iken ruhlar alemine dönmesini sağlar.

18 Nisan 2021 Pazar

SİHİR HAKKINDA

 Bakara suresi 102 ayetinde buyrulmaktadır:""Onlar, Süleyman'ın mülkü üzerine şeytanların okuduğu (anlattığı, tilavet ettiği) şeylere tabi oldular(uydular).Süleyman inkar etmedi.Fakat şeytanlar insanlara, sihri ve Babil Şehri'ndeki iki meleğe, Harut ve Marut'a indirilen şeyleri öğretmekle kafir oldular.Oysa onlar:"Biz sadece fitneyiz(sizin için bir imtihanız).O halde (sakın sihir ilmini öğrenerek)kafir olmayın" demedikçe hiç kimseye bunu öğretmezlerdi.Fakat o ikisinden , erkek ile karısının arasını açacak şeyler öğreniyorlardı ve de onlar Allah'ın izni olmadan onunla(sihirle)hiç kimseye zarar verebilecek değiller.Ve onlar kendilerine fayda vermeyen, zarar veren şeyleri öğreniyorlar. Andolsun ki , onlar ,onu (sihri ve ona ait bilgileri) satın alan kimsenin ahirette bir nasibi olmadığını kesin olarak öğrendiler.Elbette onunla (sihre karşılık) nefslerini sattıkları şey ne kötü , keşke bilselerdi"
Anlaşıldığı üzere bu ayette,Babildeki iki meleğe verilen sihre benzeyen bir güçten bahsedilmektedir.Ayette geçen şeytanlar, şeytani düşüncelere , sihir,büyü,göz bağcılık gibi kuvvetlere sahip insanlardır.Bu tip insanların bir kısmı , ayrıca Babil'de yaşayan Harut ve marut isimli iki meleğe öğretilen bilgiye sahiptirler.Diğer taraftan "o iki meleğe indirilen şey" hakkında ayette açıkca sihir tabiri kullanılmamakta ancak sihre atıfta bulunulmaktadır.Demek ki "o iki meleğe indirilen şey" gerçekte bir sihir değil, fesat ehlinin elinde küfre vesile olabilecek bir şey iken , bu şeytanlar o gücü yalnız sihir için kullanmayı öğretmişlerdir.Halbuki harut ile Marut bunu öğretecekleri zaman "Biz fitneyiz, bir imtihan aracıyız, yani bu öğreteceğimiz şeyler fitneye müsaittir ve kötüye kullanılması da küfürdür.Şu halde sakın sen bunu belleyip de küfre girme"demedikçe  ve bu yolda nasihat etmedikçe kimseye ellerindeki o gücün formülünü vermezler ve bir şey öğretmezlerdi.Ayette belirtilen ve kendilerine "Şeytanlar" denilen kişiler ise öyle yapmadılar, tam aksine söz konusu bu gücü kötüye kullanmak üzere yani bir sihir gibi öğrettiler.Nihayet burada söz konusu edilen ve Harut ile Marut'un elde ettikleri bilgiler için , sihir olmamakla birlikte sihre benzeyen ve ilahi ilhamla kendilerine verilen gizli bir güçtür diye bir tanımlama yapılabilir.