30 Kasım 2017 Perşembe

İDARECİLERİN DANIŞMANLARI NASIL OLMALIDIR?

İdarecinin danışmanı açık sözlü,eksiklik ve noksanlığı rahatlıkla idarecinin yüzüne söyliyebilecek kimseler olmalıdır.ancak bundan önce lazım olan bir şart daha mevcuttur ki idareci yüzüne karşı eleştirilmeye tahammülkar olmalıdır.İnsan nefsi asla eleştiriye tahammül edemez.Bu nedenle bu özelliği taşıyan idareci  nadirattandır.

İTİRAFÇILIĞIN KARŞILIĞI

Fetö soruşturmaları nedeniyl hep rastlamışızdır,şüpheli itirafçı olmaya zorlanır ve onun verdiği isimler makbul kabul edilerek muamele görür ve tutuklanır.İtirafçılık müessesinin sulandırılacağı, rakipleri mahvetmek için kullanılacağı v.s.Bu şekilde bir çok samimi insan terörist diye damgalanmış,göz altına alınmış,adli kontrole tabi tutulmuş ve tutuklanmıştır.Ancak bu silahın,bu müesseseden umut bekleyenlere karşı bir silah olarak döneceği düşünülmelidir.Bugün Amerika'daki Sarraf davası , ilahi bir karşılıktır.ETKİN PİŞMANLIK hükümleri  dikkatli bir şekilde değerlendirilmeden  bir takım insanlar mağdur edildiğinden aynı müessesenin bu gün başkalarını rahatsız ettiğini gözlemlemekteyiz.İlahi adaletin yarın ne getireceği hiç belli olmaz.

TARİKATLARIN ORTAK TEMELİ :ZİKİR

BÜTÜN TARİKATLARIN ORTAK TEMELİ:ZİKİR
Zikir üç açıdan ele alınabilir:1-DİNİ TEMELİ, 2-TARİKATLARDAKİ UYGULANIŞ BİÇİMİ, 3-PSİKOLOJİK BOYUTU
Zikir sözlükte,anmak, hatırlamak, unutmamak gibi anlamlar taşır.Tasavvuf terimi olarak müridin sesli veya sessiz, toplu veya tek başına Allah7ın isimlerini, telime-i tevhidi tekrar etmesi demektir.Amaç Allah7ı anmak, o düşünce içinde derinleşip yoğunlaşarak O’na yakınlık hissi duymaya çalışmaktır.
ZikirKur’an da sıkça geçer.
*”Allah’ı anmak en büyük ibadettir”(Ankebut 29/45).
*”Allah’ı çokça zikredin, O’nu sabah akşam tesbihedin”(Ahzap 33/41).
*”En güzel isimler Allah’ındır.,o isimlerle Allah’a dua edin”(Araf 7/180)
Ayrıca ayakta iken, otururken, uzanmışkenyani her hal ve durumda Allah’ı anarlarve bunutefekkürle yani bilinçli bir şekilde yerine getirenlerövülür(Ali imran 3/191).Buşekilde şuurlu olarak yapılan zikrin mutlu sonucu ise şöyle dile getirilir:
*”Bilin ki kalpler ancak Allah’ı anmakla yatışır, arzuladığı huzur ve güveni bulur.”(Rad13/28)
Hz.Peygamber (sav) Allah’ın anıldığı evle anılmadığı evi , diriyle ölüye benzetmiştir.Onun Allah’dan naklederek dile getirdiği şu kudsihadis oldukça ilgi çekicidir:”Kulum benizikrederse  onunla beraber olurum.Kulum beni içinden ve gizlice anarsa ben de onu içimden vegizlice anarım.Benitopluluk içindeanarsa ben de onu daha hayırlı birtopluluk içinde anarım.Kulum bana bir karış yaklaşırsa , ben ona bir arşın yaklaşırım; bana bir arşın yaklaşırsa ben bir kulaç yaklaşırım.O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak varırım.”
Tasavvufun amaçlarından başta geleni , Allah yakınlığını elde edebilmek,hatta O’nda fani olup (fena fillah),yeniden O’nunla dirilmek (beka billah) olduğundan, zikir bu amaca ulaşmak için bir araç olarak görülmüştür

MURAKABE VE MUHASEBE NEDİR?

 Murakabe ve muhasebe ne demektir?
Tavuvvuf terimi olan MURAKABE,kişinin içi dünyasını kontrol altında tutması demektir.Bir iç denetimidir, bir iç yoğunlaşmadır.MUHASEBE ise kendikendini hesaba çekmektir.Efendimiz (sav)”Hesap gününden önce kendikendinizi hesaba çekiniz”(HASİBU KABLE ENTÜHASEBU) buyurmuştur.
Pratik anlamda Murakabevemuhasebe için Gazzali bir takım usullertavsiye eder.İlk safha bir iş yapmadan öncekimurakabedir, bu niyet safhasıdır.Hatıra iyi şeylerin gelmesi , olumlu düşüncelere sahip olmakiçiniyiinsanlar arasında bulunmak bir tedbirdir.
İkinci safha asıl amel zamanıdır.,iş sırasındaki murakabedir.Bütün işlerimiz la günah, ya ibadet ya da mubah olarak sınıflanabilir.İbadette murakabe ihlasla, günahta murakabe utanma ve tövbe ile olur.
En geniş alan mübah işler alanıdır.Mübahta murakabe edepli olmaktır.Yemede,içmede, oturmada kalkmada, konuşmada,gezmede velhasıl her an ve her durumda “edep” ölçüsüneuymaktır.Yani Hakk7ın huzurunda olduğunu unutmamaktır.Ayrıca nimetin sahibini düşünmek ve ona şükretmektir.
Üçüncü safha amelden sonraki murakabedir.Her akşam o günün muhasebesini yapmak, bütün faaliyet ve durumlarının bir değerlendirmesine girerek yanlışları tekrarlamamaya karar vermektir.Böyle günlük muhasebelerden başarıyla çıkabilmek önemli bir seviyedir.Başkalarını kandırsak bile , kalbimizi katılaşmamışsa ve  hasta değilse kendimizi kandırmamız zordur.

TAKVA NEDİR?

TAKVA NEDİR?
Kalbi kötü düşünce ve günahlardan temizlemek demektir.Allah’dan korkmak ve O’na saygı duymaktır.Takva, “Allah’ı görür gibi kulluk etme”düşüncesinin bir divamıdır.Kişinin kendini her an Allah’ın huzurunda hissederek, buna uygun tavır vedavranış içindeolmasıdır.Efendimiz sav,”Nerede olursanız olun, Allah’a karşı takva üzerine bulunun” buyurmuştur.

VERA NEDİR?

VERA NEDİR?
Vera, şüpheli şeylerden sakınmk demektir.Zühdün ve dini duyarlılığın saşlangıcı sayılır.Hz.Peygamber(sav);”Vera sahibi ol, insanların en abidi olursun”buyurur.Vera. hırsa, tamahkarlığı önlemeye , hakkı olmayan ve başkasının gözü bulunan şeye el uzatmama disiplinini sağlamaya yöneltir.Önemsenmeyen, küçk kabl edilen, az hatalı sayılan durumlarda bile dikkatli davranmak, fedakarlığı seçmek veralı davranışın gereğidir.
İbrahik b. Ethem,hurma satın alırken, tartı sırasında yere düşen bir hurma tanesini kendine ait zannederek alıp yemesi ve bu yüzden manevi derece kaybına uğrayıp, kıldığı namazlardan huzur duymamasına dair menkıbe vera konusu için iyi bir örnektir.
Manevi gelişmenin bir yolu da maddi konularda titizlik göstermekten geçer.Bazı sufiler”Veradan daha kolay bir şey yoktur, tereddüt duyduğum konularda fedakarlığı seçerim  ve onu terk ederim.”derler. Hz.Peygamber (sav)”İnsanlar fetva verse de sen gönlüne danış, fetvayı kalbinden al”buyururken bu gerç eği vurgular.
Sonuç olarak vera konuşmada, yemede ,içmede, kullanılan eşyada ,doğru,saf,temiz,ve helal olanın peşinde bulunmaktır.Hatanın küçüğü büyüğü olmaz.Küçük hataları önemsemeyen, zamanla büyük hatalara düşer.

29 Kasım 2017 Çarşamba

EFENDİM

Ezeldi nurun tıpkı ebed olduğu gibi
Geldin işte, ey yüce nurun sahibi
Alemler şende, cümbüşte şimdi
Sancağın arza indirildi efendim
Gören bilmedi, ya görmeyen neylesin
Lakin ezelden beri hep dillerdesin
Dil ne ki, yanıp duran gönüllerdesin
Suretin aşikar oldu şimdi efendim
Bülbül aşıkmış sana, ya şu kutlu hira
Ve yıllardır hep seni bekleyen Bahira
Neylesin sensiz ol Haticetül Kübra
Aşkında aşık olduğu sensin efendim
Cümle var sana aşık, işte o kütük
Cismi odun, lakin sırrı çok büyük
Aşkından sarhoş ağlaşır körkütük
Cana can katan sensin Efendim
Bana baksan, naçar bir asiyim ben
Bilmiyorum işte bu halim neden
Yüzüm yerde şefaat dilerim senden
Çünki sen Şefiül Müznibinsin Efendim
29.11.2017

MEVLİD KANDİLİ ÜZERİNE OYNANANLAR

cAMİ HOCALARI mEVLİD kANDİLİNİN BUGÜN 29.11.2017 ÇARŞIMYI PERŞEMBEYE BAĞLAYAN GECE İCRA EDİLECEĞİNİ SÖYLERKEN,HİCRİ TAKVİME GÖRE YÖN BELİRLEYENLER İSE 11 rEBİÜLEVVELİN 30 kASIM pERŞEMBE GÜNÜ OLDUĞUNU BU NEDENLE mEVLİD KANDİLİ KUTLAMASININ YARIN AKŞAM YAPILMASININ GEREKTİĞİ FİKRİNDEDİRLER.
Bu hadise aslında bir nifak hadisesidir.Namaz proğramlarında mevlid Kandili ve 11 Rebuülevvelin perşeme günü(30 Kasım 2017) olduğunu belirlemişken gündüz vakti programa müdahele edilerek 11 Rebiülevvelin bugün (29.11.2017 çarşamba) olduğu şeklinde değişiklik yapılmıştır.
Bu husus Hükümet açısından hiç zor almayan mesele olsa gerektir.Çünkü Devlet halkının inanç sağlığıyla alakalı tedbirleri almak zorundadır.
Ama diyeceksiniz ki gündemdeki önemli mesele yüzünden bu iş ikincil plana itilmiştir.Allah , dinine hürmet ve hizmet edene yardım eder.
Biz Mevlid kandilini yarın kutlayacağız.

VİCDANLARDAKİ SUÇ ZAMANAŞIMI SÜRESİ

Kılıçdaroğlu'nun dün mecliste Man adasına gönderilen 2011 yılına ait paralarla alakalı olduğunu iddia ettiği belgeleri gösterdi.Maliye ile alakalı bir uzman "Hadise 2011 yılında olmuştur.İncelenemez.Çünkü üzerinden beş yıl geçmiştir".Bu kanaat kağıt üzerinde doğru.Ancak toplum vicdanında zamanaşım süresi yoktur.adalet tahakkuk edene kadar devam eder.Bu nedenle iddia gerçek değilse hiç tereddüt etmeyelim..Gerçekse hesap verelim.Çünkü,halk ,-kendilerine bakmaksızın- idarecilerinin temiz kalmasını istemektedir.

HAZRET-İ PİR MEVLANA EFENDİMİZİN BEL EVLATLARI

Hz.Mevlananın torunları şu üç şehirdedir.Konya, Afyon,Kütahya.evvelsi gün Afyonda olan ancak iş gereği İ.......'da olan birgemi acentasının müdürlüğünü yapan C......ÇELEBİ ile tanıştım.Tevafuk onu basit bir işi için birisi yanıma getirmişti.beş dakika içinde oluşan samimi ortama,onu bana getiren şahısta şaşırdı bu tanışıklık nereden diye!Hurma ikram ettim.yedikten sonra çekirdeğini içine koymak için bir kağıt parçası istedi ve şunu söyledi:"Bize rahmetli babamız (Fahrettin ÇELEBİ)öğretti ki çekirdekli olan meyvenin çekirdeği çöpe atılmaz onu toprağa atarız.Bu nedenle bu çekirdeği bulduğum yerde toprağa atmak için üzerimde taşıyacağım"
Hz.Pir'in asaletinin ,bel evlatlarında da halen sürdüğünü görmekten memnun kaldım.Necib Sultanım hep şunu söylerdi:"Evlat, göl yerinde su eksik olmaz"

CEZALANDIRMADA ALENİLİK

Eskiden bir şahıs hırsızlık yaptığı vakit eli kelepçeli bir vaziyette,çaldığı mal elinde olarak yerleşim yerlerinde dolaştırılıp insanlara bu şahsın suçunu duyururlar imiş.Böylelikle insanlar onu tanırlar,ona karşı daha dikkatli olurlar imiş.Keza,İçlerinde Hz.Ömer efendimizinde bulunduğu bir takım arap tüccarlarının mallarını hile ile gaspeden devlet idaresinde yetkili olan bir vezirin oğlunu ve yalan tercümanı,Nuşirevan şehrin giriş kapısına kurulan bir idam sehpasında astığı rivayet edilir.Bu adaletin uygulandığının halk tarafından bilinmesi isteğidir.
Sayın cumhurbaşkanı,kendi ismini kullanarak talepte bulunan kişi oğlu bile olsa reddedip acımayacağını ifade olarak dün belirtmişti.Merak ediyoruz,acaba bugüne kadar hangi bürokrat yahut yakın çevrede bulunan birisine bu tür ceza verdi?Kamuoyu bunu bilmek istiyor.İstifa ettirilen Belediye başkanları uygulaması durduruldu.Sırada o kadar çok kişi var ki,bunların üzerine gidilmemesi,insanlarımız nazarında acaba ne karşılığı kollanıyor düşüncesini bizlerde oluşturmaktadır.İcraaat görmek istiyoruz.

NASIL BİR TEVEKKÜL

Tevekkül, Allah'a güvenmek demektir.Allah'ın yegane fail olduğunu bilen kulun, O'na güvenmesi ve dayanmasıdır.Kur'an da:
*"İnanıyorsanız, Allah'a tevekkül edin"(Maide suresi 5/18)
*"Kim Allah'a tevekkül ederse Allah ona yeter"(Talak 65/3)
Hz.Peygamber Efendimiz(sav)'in ifadesiyle:"Siz Allah'a hakkıyla tevekkül etmiş olsaydınız, Allah kuşları rızıklandırdığı gibi sizleri de rızıklandırırdı.Nitekim kuşlar sabahleyin yuvalarından aç çıkarlar, akşam tok olarak dönerler"(İbni Mace)
Tevekkül genellikle yanlış anlaşılan bir kavramdır.Unutmamalıdır ki tevekkül her şeyden önce bir gönül işidir.Yani günlük hayata yansıyan bir yönü yoktur.Tevekkülü bilen ve yaşayan bir kimse ile buna inanmayan kimsenin maddi hayatla ilgili tavırları arasında fark ğgörülmez.Yaşanan hayatın kuralları bellidir.Çalışmak, gayret etmek, başarı için üzerine düşen meşru ve ahlaki her şeyi yapmaktır.
Bütün bunlar arasında tevekkülün yeri nerededir?Tevekkül,bir işin sonucunu almak için sebeblere yapışmak, fakat sebeblere değilmüsebbibe yani Allah'a güvenmektir.Beslenmek için yiyip içmek,fakat besinlere değil Allah'a güvenmektir.Hastalanınca en iyi hekime gitmek, verilen ilaçları ve tedaviyi en iyi şekilde uygulamak, fakat hekime ve ilaca değil Allah'a güvenmektir.Çünkü sonunda şifayı verecek olan Allah'dır.
Gazzali'nin verdiği örnekle , evine hırsızın girmemesi için tedbir almak, kapı ve kilit yaptırmak, buna rağmen hırsız girip zarar vermişse yanıp yakılmamaktır.Yani her türlü tedbire yapışmak, fakat sonunda takdire boyun eğmektir.
Tevekkül anlayışı , tembelliği ve ihmalkarlığı gerektirmez.Aksine daha çok çalışmayı , başarısbızlıklar ve felaketler karşısında yılmayıp yeni bir ümit ve enerji ile hayata bağlanmayı sağlar.Mütevekkil kimse hayata küsmez, bir kapıyı kapayan Allah başka bir kapıyı açar diye düşünür.Son tahlilde veren de O'dur,alan da O'dur; ben üzerime düşeni yaparsamO da elbet beni kollayacaktır der.
Muhammed İkbal'e göre "Tevekkül bir amel ve fiil inkarı değil, hudutsuz bir kuvvetten beslendiğimize inanmaktır.Bu ise fiili terk değil, fiilde kararlı ve gayretli olmaya sevk eder"

28 Kasım 2017 Salı

Kâni Karaca - Mevlid (Veladet Bahri)

masalın çocuğu utançla ağlayarak Evvel Zaman 'a kendisini şikayet etti:" ben çok mu kötü ve günahkarım..herkes O'nu ve diğerlerini gördüğünü söylüyor.ama onlar bana hiç yüzlerini göstermiyorlar.sadece örtü ve hırka.içinde bir şey yok..beni neden sevmiyorlar?!! beni neden istemiyorlar?! çok kötüyüm ve günahkarım ondan mı?"" Evvel Zaman merhametle şöyle dedi: hayır evladım siz günahkar değilsiniz..siz doğruyu görüyorsunuz...siz hiç bir zaman rüyada göremeyeceksiniz ,boşuna ümid etmeyin.bu asla rüyada olmayacak..çünkü siz burada görüyorsunuz.burada gören rüya da göremez.." **** ve çocuk Şimdiki Zaman'a utançla şikayet etti :" ben çok günahkar ve kötüyüm..kimse bana kendini göstermiyor.O HIRKANIN İÇİNDE BİR ŞEY YOK!! karanlık...orayı istemiyorum.. hiç bir şey yok..göremiyorum..göremiyorum .neden göremiyorum?..Şimdiki Zaman :" siz zaten görüyorsunuz!!!" az sonra kurulan dairede ŞİMDİKİ ZAMAN TEK BAŞINA HIRKANIN İÇİNDE BEMBEYAZ NUR İNCİ İÇİNDE PARILDADI DURDU"" ve çocuk seyr ederken gülerek hep GÖRÜYORUM GÖRÜYORUM dedi..ve anladı.. ** yarın PEYGAMBER EFENDİMİZİN DOĞUM GÜNÜ YANİ MEVLİD KANDİLİ..her müminin içinde muhammedilik kandili uyandığında,oradan çıkacak suret hz nebimizdir.o tescilli tek ilk kalıp surettir ve tüm suretler bahsi onunla çözülebilir.. bizim nebimiz NURU EVVEL ,BAS I MADDESİ EN SON GELENDİR..o yüzden de tekamülün zirvesidir.. O ,atası İBRAHİM GİBİ HANİF OLDUĞUNU ,YENİ BİR DİN GETİRMEDİĞİNİ SÖYLEMİŞTİR..O, maddede tekamül etmiş insanlığı,manaya soyut idealara yüceltmek için gelmiştir..ne yazık ki , O 'nu anlamak saflık ve yalansız hayatlar istediğinden ,O'NU KABUL EDEBİLECEK SURET KAPLARI NADİR YETİŞEBİLMEKTEDİR.. insanlar onu rüyalarında gördüklerini söyler sık sık..oysaki anlattıkları genelde okudukları-duydukları veya hayalini kurdukları zihinlerinin oyunları ve kendi anlamlarındaki suret kurgularıdır.. ben tüm nebilerin makamlarının ve hz peygamberin makamının da şimdiki geniş zamanlı bizim anlarımızda yaşadığına inanırım ve tün nebilerle hayat kaydım boyunca tanışacağıma da .. sizlere ütopik gelebilir fakat tüm hayatım boyunca sadakatle bu inancıma iman ettim ... dilerim ki bu gece hepimizin kandili uyansın.ve ruhül kudüs olan üçgen ruh ateş gedelerimizde ;ŞEMSİmiz MUM' a PERVANELER MİSALİ SEMA EDELİM..
amin... nur cihan

EN BÜYÜK GÜNAH "BEN GÜNAHSIZIM DEMEK"/TEVBE

Tövbe tasavvufi makamların başlangıcı ve müridliğin ilk adımıdır.Tövbe sözlükte dönmek(rücu)demektir.Kötü'den iyiye, masivadan Hakk'a dönmektir.Tövbe bir iç mücadelesidir, soylu bir harekettir.İnsan olmanın bir sonucudur.Ezelde verilen "Evet Rabimizsin"(Kalu bela, Araf 7/172) sözünü hatırlamak, onun gereğini yerine getirerek Rabbine dönmektir.
Kur'an da tevbe kelimesi sıkça geçer.Müminlerin tevbe etmeleri ısrarla istenilir."Ey iman edenler.Samimi bir tövbe ile (nasuhtevbesi) Allah'a dönün.Umulur ki rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter"(Tahrim 66/8) buyrulur.
Tövbe insan içindir.Meleklerin ve hayvanların tövbeyle ilgisi yoktur.Tevbe kulun gönlünü açıp Hakk7a niyaz etmesi, tıpkı duada olduğu gibi ,O'nunla iletişim kurmasıdır.Bunun için bir aracıya ihtiyaç yoktur.Allah her zaman herkesi görür,işitir ve bilir.
Her seviyede insanın her zaman tevbeye ihtiyacı vardır.Zünnun'i Mısri "Avamın tevbesi günahlardan, havassın(seçkinlerin)tövbesi gafletten olur"der.
Son nefese kadar tevbe etmek mümkündür.Kapı açık bırakılmıştır.
Günahsızım diye bilerek veya bilmeyerek gurura kapılmaktansa , günah işleyip tövbe etmek daha makbuldur.Belki de en büyük günah , ben günahsızım, diye düşünmektir.İnsan hem yüce bir varlıktır, hem deson derece aciz ve zayıftır.Onun üstünlüğü , Rabbini tanıması ve O'na bağlılığı ölçüsündedir.Allah'a kulluk kişiliksiz olmaya yol açmazTövbe, marazi bir suçluluk haleti ruhiyyesini devamlı canlı tutmak değildir.Bu düşünce Hırıstiyanlıktaki "asli günah" anlayışını da kabul etmez.Allah'ın bir ismi de "TEVVAB"dır.O,tövbeleri kabul edendir.
"Bütün insanlar çok hata işlerler.Hata işleyenlerin en hayırlıları tövbe edenlerdir."hadisi şerifi mevcuttur.
"Allah'a yemin olsun ki , eğer sizler günah işlememiş olsaydınız, Allah sizi yok ederdi; günah işleyipAllah'a tövbe istiğfar eden ve Allah'ın da kendilerini bağışlıyacağı bir topluluk getirirdi" hadisişerifinde söz konusu olan günaha teşvik değil,insanın gerçek yapısını , günahsızlığın mümkün bulunmadığını, asıl önemli olanın bir şekilde Allah'a dönmek olduğunu vurgulamaktır.

FAKİRİ YEDİRMEYE TEŞVİK ETMEMEK YAHUT YEDİRMEMEK

El Hakka suresinin 33. ayetinde "Çünkü  o, ulu Allah'a iman etmezdi",aynı surenin 34.ncü ayetinde ise "Yoksulu doyurmaya teşvik etmezdi"buyurulmuştur.Fakirin yedirilmesinin teşvik edilmemesi  bir önceki ayetteki Allah7a inanmamaya atfetmiştir.Bu atıf fakiri yedirmeyi teşvik etmeme fiilinin büyük bir cürüm ve günah olduğuna işaret etmektedir.Ayette iki fiilin; yani Allah'a inanmama  fiili ile yoksulu doyurmaya teşvik etmeme fiilinin özel olarak zikredilmesi  inkarın inanç sahabında fiillerin en çirkini, cimriliğin de kötü ahlak alanında hareketlerin en iğrenci olduğundan dolayıdır.Ayette yapılan atıf , yoksulları mahrum bırakmanın , kafirlerin vasıfları olduğuna delalet etmesi içindir.
Teşvik etmemek,Allah'ı inkarla eş değer tutulduğuna göre,bizatihi yedirmemek ise aynı eş değerde ağır bir günah olsa gerektir.

"BİR LOKMA BİR HIRKA YETER"DÜŞÜNCESİNİN YANLIŞ/DOĞRU YORUMLARI

Bu söz çok defa "Dervişe bir lokma bir hırka yeter" tarzında kullanılır.Bu ifade muhtemelen Hz.Peygamber sözüne dayanır. Bu hadis-i Şerif:
"Şu üç şey müstesna, kıyamet günü her şeyden sorulacaksınız:Sırtınızı örtecek bir hırka, açlığınızı giderecek bir kaç lokma ve soğuk sıcaktan koruyacak bir yuva"(Ahmet Hanbel ).Barınma umumi yerler de de temin edilebileceğinden geriye sadece yiyecek ve giyecek kalır.
Bu ifade genellikle dinin ve tasavvufun aleyhine kullanılmakta  ve onunla insanın azla yetinmeyi, dolayısıyla tembelliğe ve pasifliğe yöneltildiği söylenmektedir.Oysa tasavvufun genel ilkeleri çerçevesinde düşünürsek durum böyle değildir.
Tasavvuf mensupları "bir lokma bir hırka" ölçüsünü ,kişinin kendi şahsı için yapacağı harcamalarla savurganlıktan kaçmak için benimserler.Bu; üretimde ,isarda ve infakta yani VERME ALANLARINDA  söz konusu bir ölçü değildir.Onlarda bu sınırlama yoktur.
İnsanın özünde hırs, tamahkarlık ve sınırsız arzular vardır.Bu yüzden ebediyyen kalacakmış gibi  ve taparcasına dünyaya sarılır.Bu hal manevi gelişmeye engeldir.Böylesi kötü hasletlerin etkisinden kurtulmanın yollarından biri , ihtiyaçları sınırlamaktır..Yukarıdaki hadisten kaynaklanan tasavvuf görüşü bu düşünceden doğmuş  ve ihtiyaçlara sınır getirmek istemiştir.Bu anlayış yaygınlaşırsa , sadece kendini düşünen bencil insanların yerini özgeci(diğergam), başkalarını da düşünen kimseler alacaktır.
O halde "Bir lokma bir hırka" anlayışı, bir üretim ölçüsü değildir.şahsi kullanım sınırıdır..Yani insan maddi varlığını  ve parasını, kendisinin ve ailesinin sadece zorunlu ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadarını (bir lokma bir hırka)ayırdıktan sonra tamamen başkalarına verebilmelidir.
Gerçek tasavvuf anlayışı insanları pasifleştirmez.Tarihteki büyük sufiler , her bakımdan üretken ve diğergam insanlardır.Halka hizmeti Hakk'a hizmetle bir sayan anlayışın, insanları tembelleştireceği düşünülemez.Mensuplarını meslek erbabı yapmayı teşvik eden el emeği alın teriyle geçinmeyi kutsal bilen mürşitler,çevrelerinde yer alanları nasıl olur da pasifleştirebilirler?
Her devirde , her kurumun istismarcıları veya yanlış uygulayıcıları olabilir.Bunları genellemek yerine , temel ilkelere dikkat etmek gerekir.Gülün hastalıklarına değil, gülün bizzat kendisine bakılmalıdır.

RIZA SARRAF DAVASINDAN ENDİŞE DUYANLAR

Amerikada görülen bir dava nedeniyle Türkiye'de endişe içinde olanlar, Türk Ceza Kanununa göre suç teşkil eden (rüşvet,komisyon v.s) eylemlerin deşifre olması ve bunun mahkeme kayıtlarına geçmesinin yaratacağı endişe akabinde bunları delil sayacak bir hukukçunun bir zaman sonra Türk adliyesinde soruşturma açma endişesidir.Bugün bu mümkün olmayabilir.ancak yarın için böyle söylenemez.Bu nedenle, Kanunun suç saydığı bir eylemi(rüşvet,komisyon,görevi ihmal yahut kötüye kullanma gibi yüz kızartıcı suçlar) sadece hapsi gerektirmez,yedi sülalenin mal varlığına el koymayı da gerektirdiğinden suça karışmış olanlar endişe duymalıdırlar.Suça bulaşmayanların bir endişe duyması gerekmez.
Bu davanın geri planında bazı şahısların siyasetten al aşağı edilmesi niyetleri var ise de alaşağı edecek olan halkımızdır.Bu iş seçimle olacaktır.bu nedenle niçin endişe edelim bu davadan.Bırakın Rıza konuşsun.
Acaba  Rıza'ya baskı yapılıp iftira attırılabilir mi?Mümkündür.Ancak Fetö davalarında baskı yapılarak itirafçılığa zorlanmanın bir bedeli olacak.Adam cemaatın en önde gideni,itirafçı olup dışarıda gezerken bu hakkı Rıza sarraf'a çok görmemek gereklidir.

TASAVVUFLA ALAKALI OKUNACAK KİTAPLAR:

Tasavvufla alakalı olarak meraklıları şu kitapları okuyabilerek işe başlayabilirler.Kitap konusu bu işin "kal" söz kısmıdır.konuşmakla açlığın giderilemeyeceği bilinmelidir."Hal" e erişmek gereklidir.Ancak, bu süreç yılları alabilecek sabır gerektiren bir süreçtir.Okumanın insanda oluşturabileceği olumsuz yansımalarından biri de:okuduklarını ezberleyip başkalarına anlatarak bilgi satmak halidir.Bu hal büyüyerek, kişi de "Ben biliyorum","Ben daha makbulum","benim yolum doğrudur" gibi kişide nefsin  varlık göstermek zeminini oluşturabilir.Sükutu başarabilirse şu kitaplar tavsiye edilebilir:
Selçuk Eraydın,TASAVVUF VE TARİKATLAR(İfav yayınları)
Mustafa KARA,TASAVVUF VE TARİKATLAR TARİHİ (Dergah yayınevi)
H.Kamil YILMAZ , ANA HATLARIYLA TASAVVUF VE TARİKATLAR(Ensar neşriyat)
Osman TÜRER, ANA HATLARIYLA TASAVVUF TARİHİ (Seha Neşriyat)
M.Necmettin BARDAKÇI, Sosyo-kültürel Hayatta Tasavvuf(Fakülte kitabevi,Isparta)
Süleyman ATEŞ,İSLAM TASAVVUFU

TASAVVUFUN KAYNAĞI VE DAYANAKLARI NEDİR?

TASAVVUFUN KAYNAĞI  veya DAYANAKLARI NEDİR?
Bunları üç gurupta toplamak mümkündür:
1-Kur’an veSünnet
Tasavvufun zahitlik yönü genellikle maddi hayatı , eşyayı, dünyayı konu edinir ve bunlarla ilgili kanaat ve yorumları içerir.İkinci önemli boyutu ise tefekkür ve felsefe cihetidir..Sufiler insan düşüncesinin uzanabildiği , ruhi-manevi inkişafın son noktasına kadar ulaşabildiği alanlarla da meşgul olmuşlardır,Tasavvufi yaşayış ve yorumlara zemin teşkil eden ayet ve hadis örnekleri ise:
*”İyi biliniz ki dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir”(Ankebut 29/64),
*”Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın”(Lokman 31/19),
*”İhtiyaçları bile olsa başkalarını kendilerine tercih ederler”(Haşr 59/9”,
*”Allah kuluna kafi değilmidir?”(Zümer 39/36)
*”Biz insana şah damarından daha yakınız”(Kaf 50/16),
*”Nereye yönelirsen Allah oradadır”(Bakara 2/115),
*”Nerede olursanız Allah sizinle beraberdir”(Hadid 57/4),
*”Evvel O’dur.son O’dur,Zahir de O’dur, batın da O’dur.O herşeyi hakkıyla bilendir”(Hadid 57/29),
*”Rabbinin adını an ve bütün varlığınla O’ na yönel”(Müzemmil 73/8),
Efendimiz (sav)’in zahitliğe teşvik eden sözleri:
*”Dünyada bir garip , bir yolcu gibi ol.”,
*” Benim dünyadaki durumum , yolculuğu sırasında bir ağaç altında gölgelenen , sonra da geçip giden bir yolcunun durumu gibidir.”,
*” Allah’a ve ahiret gününe inanan ya hayır söylesin yahut sussun.”,
*”Benim bildiğimi sizler bilseydiniz az güler, çok ağlardınız”,
*”Allah sizin şeklinize ve mallarınıza değil, kalplerinize ve işlerinize bakar”
*” Yüce Allah şöyle buyurdu:Kim benim bir velime düşmanlık ederse ben ona savaş açarım.Kulum üzerine farz kıldığım şeylerden daha iyi bir yolla bana yaklaşamaz..Kulum nafilelerle de bana yaklaşmaya devam eder;nihayet ben onu severim .Onu sevince de işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum,benden bir şey isterse  veririm.Bana sığınırsa korurum.”
II-Sosyal ve siyasi hadiseler
Tasavvufun doğuşunda ve yaygınlaşmasında sosyal ve siyasi hayattaki buhranların ve dalgalanmaların belli ölçüde rolü olmuştur.İslam tarihindeki ilk huzursuzluk devri,Emevilerin baskıları  ve aşırı dünya düşkünlükleri,Anadoludaki yurt edinme  ve devletleşme devirlerindeki sosyal sıkıntılar  tasavvuf ve tarikatların bir manevi sığınma vazifesi gördüğünü göstermiştir.Ancak bu durumlar tasavvufun doğumunda belirleyici tek kaynak değildir.Çünkü Osmanlı’nın refah devirlerinde dahi tarikatlar en canlı devirlerini yaşamışlardır.
Sıkıntılı ve buhranlı insanların tasavvuf ve tekke atmosferinde  daha çok huzur bulduğu bir gerçektir.İnsan malzemesinin böyle ortamlarda  ve intikal devirlerinde ruh sağlığını yıpratmadan , manen zırhlı bir şekilde yeni oluşumlara taşınabilmesi , tasavvuf kurumu için iftihar edilebilecek bir olaydır.
III-İnsanın yapısı

İnsan ruh taşıyan bir canlıdır.Onun deruniliğe müsait bir yapısı vardır.O sadece etten kemikten yani maddi unsurlardan meydana gelmemiştir.Ruhun, manevi melekelerin, duyguların da beslenmeye,tatmine, gelişmeye ihtiyacı vardır.Bazı kimselerde bu özellik ve ihtiyaç daha ileri seviyededir.Uygun zemin ve imkan bulununca bu alanda inkişaf görülür.Beden geliştirilmesi sporla, aklın geliştirilmesi ve beslenmesi felsefeyle, ruhun ve gönlün beslenip geliştirilmesi  de tasavvufla olacaktır.

27 Kasım 2017 Pazartesi

SUFİ KİME DENİR

"Sufi ",Tasavvuf ilkelerini içtenlikle yaşayan olgun kişi demektir.Bugünkü dilimizde mevcut olan "Sofu" kelimesi bu sufi sözünden bozmadır.Söylenişi gibi anlamında da bir kayma olmuş ve zamanla özü boşalmış şekil dindarları ve kuru ibadet müslümanları için kullanılır hale gelmiştir.Aynı durum "Zahid" kelimesi için de geçerlidir.Zaman içinde , "aşık" ve "arif" gibi tasavvufun ideal tiplerine karşılık , kuru dindarlar için zahid kelimesi kullanılır olmuştur.İlk sufilerden bazılarının yaptıkları sufi tarifleri şöyledir:
*Sufi toprak gibidir, kötü olan her şey ona atılır,fakat ondan ancak en güzel şeyler biter.O , yeryüzü gibidir, iyisi de , kötüsü de onu çiğner.O, güneş gibidir yeri aydınlatır, bulut gibidir her şeyi gölgelendirir, yağmur gibidir yeri sular.
*Sufi bulamadığı zaman sükun ve huzur içinde olan , bulduğu zaman için ise başkalarına vermeyi tercih eden , sema ve dini musiki ile iç içe olan , emir ve yasaklara riayet eden kimsedir.
*Sufi en uygun iş ile meşgul olan, ve kötülüklerden uzak duran kişidir.
*Sufi görünüşte kul, hakikatta ise hür olandır.
*Sufi hiçbir şeyin bulandırmadığı  ve her şeyin kendisiyle berraklaştığı kişidir.
Tasavvufun amacı , kendini aşabilmiş,"Yaradandan dolayı yaradılmışı seven", üstün ahlaklı ve erdemli insan tipi yetiştirmektir.
Sufilik olgun insan olma yolunu seçmek demektir.Olgun insan kimseyi incitmez, kimseden de incinmez.Kütahyalı Gaybi Sunullah  hazretlheri, gökten yağmur gibi bela da yağsa , baştan ayağa gam yüküyle sarılsa da gerçek sufinin incinmeyeceğini belirtir.
"BELA BARAN GİBİ GÖKTEN YAĞARSA
HAKİKAT SUFİLİK İNCİNMEMEKTİR
SERAPA BAR-I GAM SANA AĞARSA
HAKİKAT SUFİLİK İNCİNMEMEKTİR"

TASAVVUFUN 1000 DEN GAZLA TARİFİ

Tasavvufun ne olduğu ancak “hal edinilerek” yani bizzat yaşanılarak anlaşılabilir.Buna göre tasavvuf , kitaplardan öğrenilerek değil bilgi ile uygulanarak elde edilebilir.Bu yolun mensupları tarafından binleri bulan tarifi yapılmıştır.Tarifler değişik asırlarda , farklı sufilerce yapılmıştır.Tariflerin çokluğu bir zaaf değil , aksine sistemin değişik yönlerini yansıttığı için faydalıdır ve bir zenginlik getirmektedir.Aynı sufinin birden fazla tarifi vardır.Bu da onun , hayatının muhtelif dönemlerinde yakaladığı “nükteleri”göstermesi   açısından önemlidir.
Tariflerden birine göre :”Tasavvufun başlangıcı ilim, ortası amel yani uygulama, sonu ise mevhibe yani Allah'ın özel bağışıdır”.İşte bu bağış , sufinin arzuladığı ve ona büyük manevi haz veren bir şey olmalıdır.
Hz.Cüneyd’in tarifinde:”Tasavvuf Hakk'ın seni senliğinde öldürmesi, kendisi ile diriltmesidir.”der.Yani kişinin zaaflarından, bencilliğinden ve beşeriyetinden sıyrılarak , üstün bir yaşayışa, adeta ilahi bir kişiliğe yükselmesi, kendisinden fani ve Hak’la baki olmasıdır.
*Tasavvuf edepten ibaretti.
*Tasavvuf gereksiz işleri terketmektir.
*Tasavvuf karşılıklı sevgi ve dostluktur.
*Hiçbir kaygı duymadan Allah ile beraber olmaktır.
*Tasavvuf Kur’an ve hadislere sarılmak, heva ve heveslere uymamak,şeyhlere hürmet etmek,zikre devam etmek,ibadetler konusunda bir takım tevillere kaçmamaktır.
*Tasavvuf ilahi ahlakla ahlaklanmaktır.
*Tasavvuf bencillikten kurtulup diğergam(özgeci) olmaktır.Kendinden çok başkalarını düşünmektir.Bir başka ifadeyle
“Tasavvuf yar olup bar olmamaktır
Gül-i gülzar olup har olmamaktır.”(yani herkesle dost olmak, kimseye yük olmamak,gül bahçesinin gülü olup diken olmamaktır)
Şu tarifleri de vardır:
*Tasavvuf üç şey üzerine kurulmuştur.Zaruret olmadıkça yememek, uykuya mağlup olmadan uyumamak, mecburiyet olmadan konuşmamak.
*Tasavvuf senin bir şeye sahip olmaman ve hiçbir şeyin de sana sahip olmamasıdır.

*Tasavvuf itirazdan vazgeçmektir.Ahde vefa etmektir.Emeli bırakıp amele sarılmaktır.Hakka bağlanıp masiva ile ilgiyi kesmektir.Cömertlik ve vefadır.Boş el hoş gönüldür.

26 Kasım 2017 Pazar

HAZRETİ PEYGAMBER ZAMANINDA TASAVVUF VARMIYDI?

Efendimiz Sav zamanında kelime olarak "tasavvuf" yoktu.Efendimiz zamanında ve sonra tasavvuf kelimesi yerine "zühd" kelimesi kullanılmıştır.Efendimiz ve yakın arkadaşları zahidane bir hayat sürmüşlerdir.Azla yetinmişler, sade ve alçak gönüllü bir tavır sergilemişlerdir.Bilhassa "ashabı suffa" denilen sahebeler bu konuda ileri gitmişlerdir.
Tasavvufun özelliklerini
şöyle sıralayabiliriz;
*Tasavvufun menşe i Kuran ve sünnettir.
*Tasavvuf kesiksiz bir silsileye sahip mürşit vasıtasıyla öğrenilebilir.
*Sadece kitaplardan öğrenilecek bir ilim değildir.
*Akli bir ilim olmayıp verael akl(akıl ötesi)bir özellik taşır.
*Kal ilmi değil , hal ve zevk ilmidir.(Tatmayan bilmez)
*Konusu kendini ve Rabbini bilmektir(marifetullah)
*Akıl üstü vasfı  dolayısıyla "keramet "ortaya konabilir.
*Tasavvufa "tarikat " denilen Allah'a ulaştırıcı manevi bir yolla süluk edilir.

25 Kasım 2017 Cumartesi

AMERİKA/RUSYA/İSRAİL DOSTLUĞU

Ayete aykırıdır.Maide suresi 51 ayeti:”Ey İman edenler! Yahudileri ve Hırıstiyanları dost edinmeyin.Onlar birbirinin dostudurlar.Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o, onlardandır.Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez”
Suud’un en büyük müttefiki ve hamisi ABD ve İsrail’dir.Düşmanlık gibi yıllardır gösterdiği İsrail karşıtlığının aslında bugün maskeleri düşerek dostluk olduğu gün yüzüne çıkmıştır.Yemen'i bombalayan uçakların pilotu İsrail’lidir.Yahut İsrail uçaklarına bu işi para karşılığı yaptırmaktadır.Bu haberi Azizim Necib Sultan söylemişti.

Bizi yöneten idarecilerimiz bu ayetin hükmünü hiçe saymaktadırlar.Osmanlı devletini iktisaden çökerten Doğu’da çarlık Rusyası ile  yapılan mücadeleler olmuştur.Bu tarihsel gerçeğe rağmen günlük yaşayan idarecilerimiz tehlikeli bir yola girmişlerdir.Atalarımız “Moskoftan dost,ayıdan post olmaz”lafını boşuna dememiştir.İslam karşısında küfür tek millettir.Bu böyle bilinmeli,Allah’a hakkıyla güvenip,Allah’dan layık olduğu şekilde korkup ülkemizin insanlarıyla birlik ve beraberlik içinde olunmalıdır.

YAŞANMIŞ BİR KABİR HİKAYESİ

Menzil cemaatına mensub olduğunu belirten astsubaylıktan emekli olmuş güzel birisi anlattı.Malatyada vazife yaparken çömezim olan  birisi şu hikayeyi anlattı babası ile alakalı olarak.Babası 55 yaşına gelmiş hiç çocuğu olmamış.Cenabı Allah’a nezretmiş:Ya Rabbi yaşım ilerledi çocuğum olmadı.bana bir çocuk lütfedersen ben üç gün diri diri kabre gireceğim.Allah teala ona bir çocuk ihsan etmiş,çocuk(ben) doğduktan sonra bu nezrini unutmuş.Bir gün rüyasında “sözünü yerine getir”denmiş.adam bunun üzerine bu nezrini yerine getirmek ihtiyacını duymuş.Tüm köylü de bundan haberdar bir vaziyette mezarlıkta yer hazırlanmış.Kabre havalandırma tertibatı yapılmış adam kabre girmiş ve üzeri toprakla örtülmüş.Üç gün sonra adamı kabirden  derisi simsiyah bir şekilde çıkartmışlar.Adam bu halini yakınlarına şöyle aktarmış.”Kabre girdikten sonra şekillerinden korktuğum bazı varlıklar geldi.Korkum geçtikten sonra bana ‘hadi seni bu alemde gezdirelim’ dediler.Gezinti esnasında birisi bağırarak bu adam benim hakkımı versin’ diye bağırıyordu.Yanımdakiler ‘Bu adam ölmedi,geçici olarak buraya geldi.bu nedenle hesaplaşma akti değildir’ dedilerse adam ısrarla bağırmaya devam etti.Bu adam benim mahallemde oturmakta idi.Ben o mahallenin bakkalı idim.Benden bir kg  yağ satın aldı parasını vermedi.deyince yanımdaki bekçiler “Pekala “dediler.’onun vücudundan l kg yağ alalım’ dedikten sonra bacaklarımın arasına bir kova koydular.Vücudumdan yağ süzülmeye başladı kova dolunca o şahsa verdiler.Bu halin tesiriyle beyaz olan tenim simsiyah kesildi.”Babam bu hadiseden sonra da uzun süre yaşadı.ama vücudunun siyahlığı hep aynı kaldı.Bu nedenle ehliyet ve hüviyetindeki resimleride değiştirdi.”

STRESİN İLACI ALLAH ZİKRİ

 STRESİN İLACI(Allah Teala’nın zikri)
Resulullah (sav) Mekke yolunda Cümdan dağının yanından geçiyordu.Buyurdu ki:
“Yürüyün , bu Cümdan’dır.Müferridler(öne) geçmiştir.Sahabe-i kiram,”Müferridler kimdir ey Allah'ın Resulü?”diye sordular Peygamber Efendimiz buyurdu ki:’Allah’ı çokça zikreden erkekler ve kadınlar’.
Bütünüyle Allah’ın zikrine dalmış kişilerdir.Zikir onların üzerinden bütün ağırlıkları alır.Kıyamet günü hafiflemiş olarak (günahsız) gelirler”.
Efendimiz (sav)”Baki kalan salih amelleri çoğaltın”dedi.(Sahabe)Dediler ki:’Onlar nedir ey Allah’ın Resulü?’.Buyurdu ki:”Tekbir,teşbih, tehlil, elhamdülillah vela havle ve la kuvvete illa billah sözleridir.’
“Allah’ın zikrini öylesine çokça yapın ki size münafıklar  mecnun desinler.Gösteriş yapıyorsunuz desinler”
Allah’ı çokça zikreden kişi nifaktan uzak olur.

TEVEKKÜLÜN ÜÇ DERECESİ

Hikmet ehli bir zat şöyle der:
Tevekkülün üç derecesi vardır.Birincisi şikayeti terketmek, ikincisi rıza ve üçüncüsü muhabbettir.Şikayeti terk,sabır derecesidir.Rıza ise Allah Teala’nın kendisi için takdir ettiği şeyi,kalbin içtenlikle benimsemesidir.Bu durum birinci dereceden daha yüksektir.Muhabbet ise Allah Teala’nın kendisi için yaptığı şeyi sevmesidir.Birinci derece zahitlerin, ikinci derece sıddıklerin ve üçüncü derecede peygamberlerin derecesidir.
Allah Teala’ya tevekkül eden kişi, Cenab-ı Hakk’ın kendisi için takdir ettiği rızık ve diğer hususlara karşı sabır gösterirse bu kimse sabreden biridir.Takdir edilen gerçekleştikten sonra buna sabır gösterirse razı olmuş demektir.Eğer bütünüyle kendi seçimini terk etmiş ve ancak kendisi için takdir edilene rıza gösteriyorsa , buna da muhabbet ehli ariflerin derecesidir.
Nitekim Ömer b.Abdülaziz (rh.a)şöyle der:Öyle bir duruma geldim ki ancak kaza ve kaderin tecellileri bana sürur veriyor!

TEVEKKÜL ÜZERİNE

 Adamın biri ,
“Ey Allah’ın Resulü (Devemi) bağlayıpta mı tevekkül edeyim, yoksa salıverip de mi tevekkül edeyim?’ diye sordu.Resulullahda (sav)
‘Deveni bağla öyle tevekkül et’ buyurdu.
Hz.Ömer (r.a)Yemen halkından bazı kimselerle karşılaşır.Onlara,
“Siz kimsiniz ?diye sorar.Onlar da:
“Bizler tevekkül edenleriz(mütevekkilleriz)”derler.Hz.Ömer (r.a)onlara,
“Aksine sizler hazır yiyenlersiniz (müteekkillersiniz).Gerçek şu ki tevekkül edenler tohumu toprağa atar ve ondan sonra Allah’a tevekkül ederler”der.

TEVEKKÜL VE İHMAL

Resulullah (sav)davalı ikikişi arasında hüküm verdi.Aleyhine hüküm verilen kişi dönüp giderken:”Allah bize yeter,O ne güzel vekildir’dedi.Bunun üzerine Resulullah buyurdu ki:Allah ihmalkar davrananları kınar.Üzerine düşen, akıllıca hareket etmektir.Ancak buna rağmen bir işte başarılı olamadığın zaman,’Allah bize yeter.O ne güzel vekildir’demelisin”.
(Hadisi şerifte aleyhine hüküm verilen kişi , kendisinin mazlum olduğu intibaını verecek şekilde. ‘Allah bize yeter’ deyince Resulullah’da(sav) ona, işi sağlam tutmasını  ve akıllıca hareket ederek hakkını kaybedecek ihmalkarlıktan kaçınmasını tavsiye etmiş ,buna rağmen bir başarısızlık söz konusu olunca , ‘Allah bize yeter.O ne güzel vekildir’demesini tavsiye buyurmuştur)

"KEŞKE"SÖZÜ

“KEŞKE SÖZÜ”
Efendimiz (sav) buyurmuştur:
“Kuvvetlimümin Allah katında zayıf müminden daha hayırlı ve sevimlidir.Ama her ikisinde de hayır vardır.Sana fayda verecek şeye çaba göster.Allah’dan yardım dile ve acizlik gösterme.Sakın ola,’Keşke şöyle yapsaydım şöyle olurdu’ deme.Çünkü ‘keşke’ sözü şeytanın ameline kapı aralar.”

24 Kasım 2017 Cuma

BİR GÜNDE YENECEK YEMEK MİKTARI

Bir Arap hekimine sormuşlar:"Bir günde ne kadar yemek gereklidir?"
Hekim cevap vermiş:"Yüz dirhem kafidir".
"Bu kadarı ne kuvvet verir?" demiş
Hekim:Bu kadarı seni sırtında taşır, bundan fazla olursa sen onu sırtında taşırsın."cevabını vermiş.
emek yaşamak ve Allah7ın nimetlerini şükür ile anmak içindir.Halbuki sen sanıyorsun ki ; yaşamak yemek içindir.

YÜZÜNÜN AKSİ DÜŞÜNCE

Yüzünün aksi düşünce kadeh aynasına
Şarabın gülüşünden kapıldı arif boş tamaha
     Yüzünün güzelliği aynaya yansıyınca bir kez
     Bunca görüntü düştü vehimler aynasına
Görünen bunca akis , bunca güzel görüntü
Sakinin yüzünden kadehe düşen bir yansıma
    Aşk kıskançlığı bütün hasların dilini kesti
     Nereden düştü hüznünün sırrı avamın diline
Mescitten meyhaneye kendiliğinden düşmedim
Akibetim belliydi ezelde buydu düşen payıma
     Günlerin döndüğü daireye her düşen
Gitmesin de ne yapsın pergel gibi devranın ardı sıra
Efendi ,beni tekkede tekrar göreceğin günler geçti
Artık işimiz sakin yüzüyle , kadehin dudağıyla
     Hüznünün kılıcı altında  raks ederek gitmeli
     Onun kılıcıyla ölen  erişir iyi sona
Ben yüreği yanmışa her an bir lütfu var onun
Ne ihsanlar hak etti, şu fakire baksana
    Bütün sufiler ahbaptır, bakarlar güzele , lakin
     İçlerinden yanık Hafız'ın adı çıktı kötüye
Hafız şirazi

BELLEYİCİ KULAKLAR

El-Hakka suresinin 12 nci ayetinde geçer:"Onu sizin için bir ibret ve öğüt ypalım  ve belleyici kulaklar onu bellesin diye"
Bu ayeti kerime indiği sırada Efendimiz (sv),Hz.Ali'ye der ki:
"Ey Ali! Ayette yer alan "belleyen kulağı" senen kulağın olarak kılmasını diledim".Hz.ali der ki:"Peygamber Efendimizin bu temennisinden sonra artık hiç bir şeyi unutmadım;zaten unutmam da mümkün değildi"Çünkü imam Ali, sırları muhafaza eden bir kişiydi

MANEVİ İDARECİLER

Hak Teala zahirde nasıl ki devletleri ve sınırları ayırmış, keza her devlet kendi içinde idari yapı bölgelerine ayrılmışsa tıpkısı manevi dünya içinde geçerli imiş.Her bölgenin ,her şehrin entepe idarecisinden en alta kadar görev yapan manevi idarecilerini halketmiş.Manevi idarecilerin ,kendi varlıklarının bilincinde oldukları vakıası pek nadir imiş.Bu nedenle zahirle alakalı bir dünyevi iş yapmaya kalkışanların manevi büyükleri bulup onlardan yardım istemesi de yaşanan bir hadise imiş.Te idareciler yaşan insanlar olabileceği gibi,Hayy makamına ermiş ancak vücud olarak ahirete intikal etmiş kişilerde olabilir imiş.

23 Kasım 2017 Perşembe

TEVEKKÜL RIZKI CELBEDEN EN BÜYÜK SEBEBDİR

Efendimiz (sav) buyurmuştur:"eğer sizler gerçek anlamda Allah'a tevekkül etmiş olsaydınız, tıpkı sabahleyin kursakları boş olarak çıkıp akşam dolu olarak dönen kuşları rızıklandırdığı gibi sizleri de rızıklandırırdı."
Nitekim Cenab-ı Hakk buyurur:"Kim Allah'dan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder.Kim Allah'a tevekkül ederse O, ona kafidir"

NİFAK HAKKINDAKİ KORKULAR

"İbn Ömer'e sordular:"Bizler sultanın yanına giriyoruz, fakat onun yanından dışarı çıktığımızda söylediğimizin tersini söylüyoruz?".O da,"Bizler bu durumu münafıklık sayardık"
Münafık iyi olanı söyler ama kötü olanı yapar demişlerdir.

PEYGAMBER AİLESİNİN YEMEĞİ

Hz.Aişe (r.anha) validemiz şöyle dediği rivayet edildi:"Muhammed'in (s.a.v.) ailesi Medine'ye geldiğinden beri vefatına kadar üç gün peş peşe buğday ekmeğinden doya doya yememişlerdir."

AÇLIK ÜZERİNE

İbrahim b.Ethem der ki:"Bir kimse midesini denetime alırsa , dinini de sağlama almış olur.Açlığa sahip olan kişi güzel ahlaka da sahip olur.Sevinç,mutluluk ve tebessüm de bundan oluşur."
Ebu Süleyman ed-Darani şöyle der:"Dünyanın anahtarı tokluk, ahiretin anahtarı ise açlıktır.Dünya ve ahiretteki bütün hayırların aslı Allah Teala'dan korkmaktır.Bilinmelidir ki Allah teala dünyayı sevdiğine de sevmediğine de verir.Açlık da O'nun katında saklı bir hazinedir ve bu hasleti sadece özel olarak sevdiği kimselere verir.Benim için akşam yemeğini bir lokma eksik yemek, onu yiyip de gecenin başından sonuna kadar ibadetle geçirmekten daha sevimlidir."

EN ETKİLİ VE GÜZEL DİYET İSLAMDADIR

Resululah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Ademoğlu karnından daha şerli bir kap doldurmamıştır.Ademoğluna, belini doğrultabilecek bir kaç lokma kafi gelir.Eğer (yemesi) kaçınılmaz ise o takdirde (midesinin) üçte birini yiyeceğe,üçte birini içeceğe ve üçte birini de nefes için ayırsın."
Ünlü tabiblerden birisi bu hadisi duyunca "Eğer insanlar bu sözlerin gereğini yerine getirseler bütün hastalıklardan ve illetlerden kurtulmuş olurlar, hastahane ve eczahaneler de atıl kalır idi."
Kabirde bulunanlara "Sizlerin ölümüne ne sebeb oldu?"diye sorulsa onlar, "oburluk" diye karşılık verirlerdi denilmiştir.
Gıdayı azaltmanın kalbe sağladığı yarar ve maslahatlar ise ;hiç kuşkusuz yemeği azaltmak kalbin incelmesine, anlayışının güçlenmesine, nefsin kırılmasına, heva ve gazabın zayıflatılmasına katkı sağlar.Gıda ve yiyecekleri çoğaltmak ise bunun tersi yönünde etkide bulunur
Hasan Basri'den rivayet edilmiştir ki:"Babanız Adem'in (a.s.) başına gelen musibet yemekten dolayı geldi.Bukonu kıyamet gününe kadar sizin için musibettir."
Yine şöyle derler:"Her kim midesine hakim olursa , bütün salih amelleri işlemeye muktedir olur.Hikmet, dolu duran midenin yanında durmaz."
Ebu Said et-Temimi'ye "Korkuyla dolu olan bir kişi tok olur mu?"DİYE SORULDUĞUNDA "Hayır" DEMİŞTİR."PEKİ AŞK SAHİBİ OLAN BİR KİŞİ TOK OLUR MU?" diye sorulunca yine "Hayır" demiştir.

22 Kasım 2017 Çarşamba

ALLAH'IN BAĞIŞLAMASININ GENİŞLİĞİ VE YOLU

Enes b.Malik'den rivayet edilen hadis-i şerif:
"Allah Teala buyurdu ki:
Ey Ademoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden umduğun sürece , işlediğin günaha aldırmadan seni bağışlarım!
Ey Ademoğlu!İşlediğin günahlar gökteki bulutlara erişse bile, benden bağışlanma dilediğinde seni bağışlarım!
Ey Ademoğlu!Yeryüzünü dolduracak kadar hatayla bana gelsen, sonra şirk koşmadan huzuruma çıktığın takdirde ben de sana yeryüzü dolusunca bağışlamayla gelirim!
Bu hadiste günahların bağışlanması üç sebebe bağlanmıştır:
Birinci şart:Bağışlanma ve kabul edilmesini umud ederek dua etmek.Dua etmek Rabbimizin bir emridir:"Rabbiniz şöyle buyurdu:Bana dua edin kabul edeyim.Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir."(Mümin 40/60)
İkinci sebeb istiğfardır.İstiğfarın anlamı mağfiret dilemektir."ALLAH'DAN MAĞFİRET İSTEYİN.ÇÜNKÜ ALLAH AFFEDİCİ VE ESİRGEYİCİDİR."(Bakara 2/199)
Üçüncü sebeb :Tevhiddir."Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını , (günahları)dilediği kimse için bağışlar.Allah'a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile ) iftira etmiş olur"(Nisa 4/48)
Bir kimse kelime-i tevhidi kalbinde tam anlamıyla gerçekleştirdiği takdirde ; kalbinde Allah teala dışında her şeyin muhabbeti , tazimi, yüceliği, heybeti, korkusu, umudu ve tevekkülü çıkıp kaybolur.Bu vasfı kazanan kişinin günahları denizlerin köpüğü kadar olsa bile , yanıp kül olur.Tevhid inancına sahip olmak eşsiz bir iksire sahip olmak demektir.

İNSANLARA KARŞI DUYULAN SEVGİDE VACİP OLANLAR

Bidatların kaynağı , hevayı dinin emirlerinin önüne geçirmektir.Bu nedenle bidat ehline heva ehli denilmiştir.Günahların durumu da böyledir.Bunlar da hevayı Allah sevgisine ve O'nun sevdiği şeylere üstün tutmak sebebiyle işlenir.
İnsanlara karşı duyulan sevgide vacip olan ölçü,sevdiğin kişide Resulullah sevgisinin olmasıdır.Bu yüzden mümin kişinin Allah'ı, Allah'ın sevdiği melekleri, nebi ve resulleri, sıddıkleri,şehitleri ve salih kimseleri genel anlamda sevmesi vaciptir.
"Her kim Allah için sever, Allah için buğz(nefret)eder, Allah için verir ve Allah için vermekten uzak durursa, imanını kemale erdirmiş olur."(Hadis-işerif)

ALLAH'IN EMRİ-PEYGAMBERİN EMRİ-MÜRŞİDİN EMRİ DÜZ ÇİZGİSİ

İmanın gereği Peygambere tabi olmaktır.Bu kişinin kendi heva ve isteğinden geçerek Peygamber'in isteğine tabi olmak demektir.Bugünün insanında bunun tecellisi,Peygamber'in sünnetine sarılmaktır.Yaşayan bir peygamber varisi konumunda olan mürşid'e tabi olmak ise bu çizginin bugünkü görünümüdür.
Cenab-ı Peygamber (sav) buyurmuştur:"SİZDEN BİRİNİZ, HEVASI BENİM GETİRDİĞİME TABİ OLMADIKÇA İMAN ETMİŞ OLMAZ"
Resulullah'ın getirdiği emir,yasak ve buna benzer hususlara tam bir muhabbetle tabi olması,emrettiklerini sevmesi ve yasaklarından nefret etmesi gerekir.
Kuran-ı Kerimde açıkça buyurulmuştur:"Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın(onu)tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar."(Nisa 4/65)
"Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o iş kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.Her kim Allah ve Resulü'ne karşı gelirse , apaçık bir sapıklığı düşmüş olur."(Ahzap 33/36)
Cenabı Hak, kendisinin sevdiklerini çirkin bulan ve çirkin bulduklarını sevenleri şöylece kınar:
"Bunun sebebi , Allah'ın indirdiğini beğenmemeleridir.Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır."
(Muhammed 47/9)
"Bunun sebebi , onların Allah'ı gazaplandıran şeylerin ardınca gitmeleri ve O'nu razı edecek şeylerden hoşlanmamalarıdır.Bu yüzden Allah onların işlerini boşa çıkarmıştır"(Muhammed 47/28).
Mürşit,şahsında Hak Teala'nın zahir olduğu bir varlıktır.Emaneti taşıyan bir vasıtadır.Canlı Kur'an'dır.Vaktin peygamberlik misyonunu üstlenmiş bir şahsiyetidir.Bu nedenle Kur'an ayetleri ,Resulullah sünnetleri halen canlı olarak devam etmektedir.

RÜYA

"Üç dört katlı talebe yurdu yahut hastahane gibi bir bina.Zemin katına Tayyib Bey habersiz bir şekilde tek başına gelmiş.köşe tarafta bulunan tek odalı bir tuvalete giriyor.Ancak tuvaletin ışığı yok kapısını kapatıyor ama karanlıkta ihtiyacını gideriyor olsa gerek.elektrik ışığını açacak duvarda piriz  var mı diye bakıyorum.duvarda mevcut elektrik pirizleri yüksekçe yere monte edilmiş, sıçrayarak hepsini açıyorum ama ışığı yanan yerler başkaca yerlerin pirizleri" hayr olur inşaallah.

ALTMIŞ YAŞINDAKİNE

Fudayl b.İyaz(rh.a) birine şöyle der:
"Üzerinden kaç yıl geçti?" Adam.
"Altmış yıl" diye cevap verir.Fudayl ona,
"Yani sen altmış seneden beri Rabbine yol almaktasın ve O'na ulaşma konusunda şüphen var"der.adam,
"Biz Allah'dan geldik ve O'na döneceğiz" deyince ,Fudayl şöyle der:
"Söylediğinin ne anlama geldiğini biliyormusun?Biz Allah'a kulluk için varız ve tekrar O'na döneceğiz demektir.Her kim Allah'a kulluk için var olduğunu ve tekrar O'na döneceğini bilirse , o kimse bir iş için tutulmuş demektir.Tutulmuş olduğunu bilen kişi sorguya çekilecek demektir.Sorguya çekileceğini bilen kişi ise sorulacak sorulara cevap hazırlamalıdır."Bunun üzerine adam der ki:
"Peki bunu çözmenin yolu nedir?Fudayl,
"Çok kolay "der.Adam,
"Nedir o?" deyince Fudayl şöyle der:
"Ömrünün kalan kısmını güzel bir şekilde geçir, geçmiş olan kısmı sana bağışlansın!Eğer ömrünün bundan sonraki kısmını da kötü geçirirsen , ömrünün hem geçmiş olan kısmından hem de gelecek olan kısmından dolayı sorgulanırsın."

21 Kasım 2017 Salı

KANSER NEDEN OLUR?

Kanser bir ibtila, bir beliyyedir ki, haram lokmalardan, muzır maddelerden ve kalbe yakin nurunun yokluğundan neşet eder.

FARZDAN EVVELKİ FARZ

Farzdan evvel farz ilim, farz içinde farz ihlastır.

FIKIH-TASAVVUF işbirliği

"TEKKELER İLİM TAHSİL EDEREK ŞEYH VE TERAKKİYATA KOŞANLAR İÇİN KURULDUĞUNDAN , İLİMDE MERTEBESİ OLMAYAN CAHİLLER ÖNCE İLİM İÇİN MEDRESEYE GÖNDERİLMELİ  YAHUT TEKKEDE KABİLİYETLİ KİŞİLER TARAFINDAN OKUTULMALIDIR..
bunun lüzumuna işaretle İmam Malik hazretleri demiştir ki:"Fıkıh okumadan tasavvufa yönelen yanlış yapar.Tasavvufu bilmeden fıkha dalanlarda çok eksiklikler görülür.İkisinin birleştirilmesinden hakikat doğar"

EBU ZER GIFARİ'NİN EVİ

Sahabenin ileri gelenlerinden ve Efendimiz (sav)'in fedailerinden Ebu Zer hazretlerinin evine bir adam girdi.Evin içine şöyle göz attı ve ,"Ey Ebu Zer!sizin eşyalarınız nerede?" diye sordu.O da:"Bizim yönelip gitmekte olduğumuz bir evimiz var" diye karşılık verdi.adam, "Ama burada kaldığınız sürece mutlaka eşyalara ihtiyacınız var" deyince ,"Evin sahibi bizim burada kalmamıza izin vermiyor" diye karşılık verdi.

SİYASİLERE VASİYET:DÜNYADA KISA EMELLİ OLMAK

İbni Ömer (r.anhüma) dedi ki:
"Resulullah (sav)iki omuzumdan tutup şöyle buyurdu:DÜNYADA GARİP(yurdundan uzakta olan) BİRİ GİBİ YA DA BİR YOLCU GİBİ OL"
Bütün peygamberlerin ve  onların takipçilerinin tavsiyeleri hep bu noktada toplanmaktadır.
Düstur bu olunca,kendisini müslüman diye vasıflandıranların ölçüsü bu olmalıdır.
Ne kadar tedbir alınırsa alınsın,ne kadar arge çalışması yaptırılırsa yaptırılsın her metalin bir ömrü vardır.boyamakla, pasını silmekle,galvaniz çekmekle bu ömür uzatılamaz.Bu bilinmelidir.
Efendimiz (sav) buyurmuştur:"Dünya rahatlığı ile benim bir ilişiğim yok! Benim dünyaya karşı durumum, bir ağacın altında gölgelenen sonra oradan ayrılıp giden bir atlının durumu gibidir."

ÜMMETİ MUHAMMED'E YAPILAN LÜTUF

"ALLAH TEALA ÜMMETİMİN  HATA, UNUTMA VE ZORLAMA ALTINDA YAPTIĞINI BANA BAĞIŞLADI"(Hadisi şerif-İbni Abbas)
Bakara suresi 286 ayetinde mevcuttur:Cenab-ı Hakk:"Rabbimiz, Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma"manasındadır.

20 Kasım 2017 Pazartesi

DUASI KABUL GÖRENLERDEN ÖRNEKLER

Resulullah Efendimiz buyurmuştur:"Üstü başı eski, zayıf olan ve zayıf görülen nice kimseler vardır ki, Allah adına yemin edecek olsalar , Allah onları yeminlerinde doğru çıkarır.Bera b. Malik onlardan biridir."
Bera (r.a) müşriklerle yapılan bir savaşta bulunuyordu.Müslümanlar ona ,"Rabbinin adına yemin et(yardım dile)" dediler.O da,"Ya Rabbi , sana yemin ediyorum, onların bize esir düşmelerini sağla" diye yemin etti.Allah teala da düşmanın onlara esir düşmesini sağladı.
Daha sonra ikinci bir defa düşmanla karşılaştılar.Müslümanlar yine Bera'dan (r.a) yemin etmesini istediler.O da "Ya Rabbi , sana yemin ediyorum ki , düşmanlar bize esir düşsün ve beni de Resulullah'a (s.a.v) kavuştur!" diye yeminle dua etti.Müslümanlar savaşı kazandılar, Bera (r.a) da şehid oldu.

ALLAH SEVGİSİNE DAİR PEYGAMBER DUASI

Efendimiz Sav şöyle buyurdu:"Rabbim bana -rüyamda- şöyle buyurdu.Ey Muhammed! Şöyle de:
Allahım! Senden senin sevgini , seni sevenlerin sevgisini ve beni sana ulaştıracak amelin sevgisini isterim

YÜCE ALLAH'A YAKLAŞMANIN YOLLARI

Ebu Hüreyre  (r.a) der ki:Resulullah (sav)şöyle buyurdu:
"Allah Teala şöyle buyurdu:
Kim benim bir velime düşmanlık ederse, ben ona savaş açarım.Kulum, kendisine farz kıldığım şeyden daha çok sevdiğim bir şeyle bana yaklaşmaz.Kulum nafilelerle bana yakınlaşmayı sürdürür, nihayet ben onu severim.Onu sevdiğim zaman da işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum.Benden bir şey istediğinde kendisine veririm ve bana sığındığı zaman onu mutlaka korurum".
Allah'a yaklaştıran farzlar:
Beden ile yapılan farzların en büyüğü namazdır.
Allah'a yaklaştıran farzlardan biri de, yöneticinin yönetimi altındakilere adaletli olmasıdır.
Farzları edadan sonra nafileler ve taatleri yerine getirmek için gayret göstererek Allah'a yaklaşmaya çalışırlar.Sahip oldukları Vera hasleti ile en küçük ve hassas mekruhlardan bile kaçınmaya özen gösterirler.Bu da o kulun Allah Teala tarafından sevilmesini sağlar.
Allah her kimi severse , muhabbetini, taatini, zikriyle ve hizmetiyle meşgul olma nimetlerini ona tattırır.
"Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse ( bilsin ki)Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü(şefkatli), kafirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir.(Bunlar)Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar( hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar).Bu , Allah'ın dilediğine verdiği lütfudur.Allah'ın lütfu ve ilmi geniştir."(Maide 5/54)

19 Kasım 2017 Pazar

İNSANLARIN HİZMETİNİ GÖRMEK

Resulullahın ashabından bir takım insanlar Hz.Peygamber'in (sav) yanına gelmiş  bir arkadaşlarını hayırla övüyorlardı.Adam hakkında dediler ki:
'Filan kişinin emsalini (benzerini) hiç görmüş değiliz.Ne zaman bir yolculuğa çıksak mutlaka yolculukta Kuran-ı Kerim okur.nerede konaklasak hemen kalkar namaz kılar'.Peygamber Efendimiz de,
'Onun ihtiyaçlarını kim görürdü.Devesini veya bineğini kim yemlerdi?' diye bir takım sorular sordu.Onlar da:
'Biz yapardık' deyince Resulullah (sav)buyurdular ki:
'Sizin hepiniz ondan daha hayırlısınız."
"İşlerin en faziletlisi, çıplak olanı giydirmek, aç olanı doyurmak ve bir ihtiyacını yerine getirmek suretiyle bir mümini sevindirmektir"(Hadisi Şerif)
Hasan Basri (rh.a),bir kaç dostunu bir kişinin ihtiyacını gidermeleri için bir topluluğa gönderdi ve onlara dedi ki:
"Durumu Sabit el-Bünani'ye de söyleyin o da sizinle gelsin."
Onlar Sabit'in yanına geldiler ve durumu bildirdiler.Sabit de onlara:
"Ben şu an itikaftayım" dedi.
"
Dostları gelip Sabit'in sözünü bildirince Hasan Basri dostlarına dedi ki:
"Ona deyin ki:Ey gözleri hakkı görmeyen kişi.Sen bilmez misin ki,müslüman bir kardeşinin ihtiyacını gidermek için gayret göstermek, senin için peş peşe hac yapmaktan daha hayırlıdır."
Onlar da geldiler ,Hasan Basri'nin sözünü Sabit'e bildirdiler.O da itikaftan çıktı ve müslüman kardeşinin ihtiyacını gidermek için onlarla beraber gitti.

CENNETLİK KİMDİR? CEHENNEMLİK KİMDİR?

Resululah Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
"Size cennetlikleri bildireyim mi?Her zayıf görülen(zulme uğrayan) zayıf kimsedir.Eğer Allah'a yemin etse , onu yemininde sadık çıkarır.Size cehennemlikleri haber vereyim mi?Çok katı, çalımlı ve kibirli herkes."
Bu hadis-i şerifin bir diğer rivayeti:"Cennetliklere gelince, zayıf görülen her zayıf, eski elbiseleri olan pejmürde kişilerdir.Onlar Allah adına yemin edecek olsalar , onları yeminlerinde sadık çıkarır.Cehennemlikler ise kötü huylu , çalımlı hep toplayan  ve hiç vermeyen etrafı kalabalık olan herkes"

18 Kasım 2017 Cumartesi

KİNDARLIK

“Sizden önceki milletlerin hastalıkları sizde de harekete geçti; kıskançlık ve kindarlık.Kindarlık traş eder; saçı traş eder demiyorum, dini traş eder. Muhammed’in nefsini elinde tutana yemin ederim ki birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız.Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz  bir şeyi size haber vereyim mi?Aranızda selamı yayınız.”
“Önceki ümmetlerin hastalığı benim ümmetime de bulaşacak! Sahebe-i Kiram :”Ey Allah'ın Resulü !O ümmetlerin hastalığı ne idi?” diye sordular.buyurdular ki:

‘Kibir ve gurur, varlığın çokluğu ile övünmek ve dünyalıkta yarışmak, karşılıklı kin tutmak ve kıskançlık.Bunların sonucunda Allah'a isyan ve kargaşa ortaya çıkar.”

ŞEYTANIN İNSANI HELAK ETTİĞİ İKİ ŞEY

İbn-i Ömer’den (r.anhüma) rivayet edildiğine göre İblis’in Hz.Nuh’a (a.s) şöyle dediği rivayet edilir:
“İnsanoğlunu iki şeyle helak ederim.Birincisi kıskançlık.Zaten kıskançlık yüzünden lanetlendim (ilahi rahmetten uzaklaştırıldım) ve kovulmuş şeytana dönüştüm.İkincisi ise hırstır.Hırs sayesinde Adem cennetteki her şeyden yemek istedi.Ben de ona karşı yapmak istediğimi hırs sayesinde gerçekleştirdim.”
Hak Sübhanehu Teala Kuran’ı Kerim de Yahudileri değişik yerlerde kıskançlık hasletiyle niteler.
Bakara suresi 109 ayeti:”Ehli Kitaptan çoğu , hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra , sırf içindeki kıskançlıktan ötürü ,sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler.Yine de siz, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedip bağışlayın.Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.”
Nisa suresi 54 ayeti:”Yoksa onlar, Allah’ın lütfundan verdiği şeyler için insanlara haset mi ediyorlar?”

AVAMI KENDİ HALİNE BIRAKMAK

Ebu Sa’lebe’ye,
Şu ,”Ey İman edenler! Siz kendinize bakın! Siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar veremez”(Maide 5/105)ayeti hakkında ne dersiniz? Diye sordular.Dedi ki:
‘Vallahi ben de bunu Rusulullah’a (sav) sormuştum.’Buyurdular ki:
Bilakis siz iyiliği emredin ve kötülüğe engel olun.Ancak cimriliğe boyun eğildiğini, nefsin arzusuna uyulduğunu , dünyanın (dine ve ahirete) tercih edildiğini  ve her görüş sahibinin kendi görüşünü beğendiğini gördüğünüz vakit yalnız kendi nefsinizin çaresine bakın ve avamı(halkı kendi haline)bırakın.
Bu  ayet i kerime için denirki “Bir insanın nefsinin arzusuna uyduğunu , hep onun peşinde koştuğunu ve her görüş sahibinin kendi görüşünü beğendiğini  gördüğü zaman ; siz kendi nefsinize bakın.Siz doğru yolda olduğunuz zaman  sapan kimse size zarar vermez.
Hasan Basri hazretleri bu ayetle alakalı olarak şöyle der:”Bu ayet bazılarını sımsıkı bağlarken bazılarını da olabildiğince rahatlatmaktadır.”

17 Kasım 2017 Cuma

ALVARLI EFE HAZRETLERİ(İNCİTME)


Hazer kıl! Kırma kalbin kimsenin cânını incitme!               

Esîr-i gurbet-i nâlân olan insanı incitme!              

Tarîk-i ışkda bîçâre-i hicrânı incitme!

Sabır kıl her belâya, Hâne-yi Rahman’ı incitme!


Felekde hâsılı insan isen bir cânı incitme!

Günahkâr olma, Fahr-i Âlem-i Zî-Şânı incitme!


Elin çek meyl-i dünyadan, eğer âşık isen yâre,

Muhabbet câmını nûş et, asıl Mansur gibi dâre,

Misafirsin felek bağında, bendin salma efkâre,

Düşersen bir belâya, sabır kıl; Mevla verir çâre,

Felekde hâsılı insan isen bir cânı incitme!

Günahkâr olma, Fahr-i Âlem-i Zî-Şânı incitme!


Bulaşma çark-ı dünyâya, vücûdun pak u tâhirken,

Güvenme mâl u mülk ü mansıbın efnâsı zâhirken,

Nic’oldu malı Karun’un felek bağında vâfirken,

Nedir bu sendeki etvâr-ı dert gönlün misafirken,

Felekde hâsılı insan isen bir cânı incitme!

Günahkâr olma, Fahr-i Âlem-i Zî-Şânı incitme!


Hasislikden elin çek, sen cömerd ol kân-ı ihsan ol!

Konuşma câhil-i nâdân ile gel ehl-i irfân ol!

Hakîr ol âlem-i zâhirde, sen mânâda sultan ol!

Karıncanın dahi hâlin gözet, dehre Süleyman ol!

Felekde hâsılı insan isen bir cânı incitme!

Günahkâr olma, Fahr-i Âlem-i Zî-Şânı incitme!


Ben insanım diyen insana düşmez şâd’u handanlık,

Düşen bî-çareyi kaldırmadır âlemde insanlık,

Hakîkat ehlinin hâlidurur dâim perîşanlık,

Bir işi etme kim gelsün sana sonra peşîmanlık,

Felekde hâsılı insan isen bir cânı incitme!

Günahkâr olma, Fahr-i Âlem-i Zî-Şânı incitme!


Ehl-i irfânım deyü, her yerde bendin atma meydâna,

El elden belki üstündür, ne lâzım; uyma şeytâna,

Yakın olmak dilersen Hazret-i Hallâk-ı Ekvâna,

Cihanda tatlı dilli olması lâzımdır insâna,

Celîs-i meclis-i ehl-i hakîkat ol firâr etme!

Hevâ-yı nefsine tabi’ olan yerde karâr etme!

Tekebbürlük eden insana asla i’tibâr etme!

Sana cevr ü cefâ ederse bir keş inkisâr etme!

felekde hâsılı insan isen bir cânı incitme!

Günahkâr olma, Fahr-i Âlem-i Zî-Şânı incitme!


Vefâsı var mıdır gör kim sana bu çarh-ı devrânın

Eser yeller yerinde hani ya taht-ı Süleymân’ın

Yalınız adı kaldı âlem-i zâhirde Lokmân’ın

Geçer bir lahzada rü’yâ misâli ömrü insânın

Felekde hâsılı insan isen bir cânı incitme!

Günahkâr olma, Fahr-i Âlem-i Zî-Şânı incitme!


Sana bir fâ’ide yokdur bilirsin halk-ı gıybetden

Gözün aç âlemi bir bir geçersin çeşm-i ibretden

Zarar gördüm diyen gördün mü sen ehl-i muhabbetden

Yeme kul hakkını korkar isen rûz-i kıyametden

Felekde hâsılı insan isen bir cânı incitme!

Günahkâr olma, Fahr-i Âlem-i Zî-Şânı incitme!


Hakîkat bahrının gavvâsı ol terk-i mecâz eyle

Çıkar ha alma mazlûmun âhın seni i’tirâz ile

Çehil semt-i Habîb’e ey gönül azm-i Hicâz ile

Yüzün tuk hak-i payine hemen arz-ı niyâz ile

Felekde hâsılı insan isen bir cânı incitme!

Günahkâr olma, Fahr-i Âlem-i Zî-Şânı incitme!


Gönül âyînesin silmek gerekdir kalb-i âgâha

Muhabbet şemsi doğmuşken ne lazım mihr ile mâha

Ne müşkil hâcetin varsa hemân arzeyle Allah’a

Der-i Mevlâ dururken bakma LUTFÎ başka dergâha


Felekde hâsılı insan isen bir cânı incitme!

Günahkâr olma, Fahr-i Âlem-i Zî-Şânı incitme!


Alvarlı M. Lutfî Efendi

ALLAH KATINDA BİR MAZERET

Zalime karşı kötülüğünü söylemek insanı,Hak katında mesuliyetten kurtaracak bir mazerettir.Bu husus, cumartesi yasağını çiğneyenlere nasihat edenlerin durumunu  haber veren şu ayet-i Kerimeye benzemektedir:
"İçlerinden bir topluluk,'Allah'ın helak edeceği yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?' dedi.(Öğüt verenler) dediler ki:Rabbimiz'e mazeret beyan edelim diye, bir de sakınırlar ümidiyle(öğüt veriyoruz)"Araf 7/164)

İYİLİĞİ EMREDİP KÖTÜLÜĞE ENGEL OLMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ NE ZAMAN DÜŞER?

Bir kimse, sultanın ölüm cezası vermesinden , kırbaş vurdurtmasından, hapsetmesinden, zincire vurmasından, sürgüne göndermesinden , malını almasından  v.b. işkencelerinden korkarsa, bu gibi durumlarda sultanlara iyiliği emretme ve kötülüklerine engel olma sorumluluğu o kişinin üzerinden düşer
"Cihadın en faziletlisi , zalim sultanın yüzüne karşı adaletin gereği olan sözü söylemektir"(Tirmizi,EbuDavud)
İmam Ahmed hazretlerinin "Mümin kişinin kendisini zelil etmeye hakkı yoktur"şeklinde buyurduğu hadis şuna delalet eder:Bir kimse yapılacak işkenceye dayanamayacağı ve sabır gösteremeyeceğini biliyorsa o zaman kendisini sultanın ezasına maruz bırakmamalıdır.En yukarıdaki hadis, yapılacak işkencelere nefsinin sabır göstereceğini bilenlere yöneliktir.
Bu nedenle Şehidler içinde en değerli olanlar Zalim sultanın huzurunda kalkıp iyiliği emreden ve kötülüklerden uzak durmasını söyleyen ve bundan dolayı öldürülen kişi olarak zikredilmiştir.

HAKKI SÖYLEMEK HUSUSU

Efendimiz (sav) buyurdu:"Herhangi biriniz kendisini hakir duruma düşürmesin.Biz
'Ey Allah'ın Resulü! Bir kişi kendisini  nasıl hakir duruma düşürür?'( diye sorduk.Buyurdular ki:
Allah Teala'nın bir emrini görür, orada kendisine söz söylemek düştüğü halde o konuda konuşmaz.Allah teala kıyamet günü ona,
'Benim hakkımda şunu şunu söylemene en gel olan neydi?! diye sorar.Kul,
'İnsanlardan korkmuştum!'diye cevap verince, Hak teala,
'asıl korkulması gereken ben değilmiyim!' buyurur."
Efendimiz buyurmuştur ki:"ŞUNU İYİ BİLİN, BİR HAKKI SÖYLEMEK YA DA ÖNEMLİ(BÜYÜK)BİR ŞEYİ HATIRLATMAK NE ECELİ YAKLAŞTIRIR NE DE RIZKIN UZAKLAŞMASINA SEBEB OLUR."

İSKİLİPLİ ATIF HOCA'NIN İMANI

İdam kararının verileceği günün gecesinde gördüğü rüya üzerine İskilipli Atıf hoca,mahkeme de savunma yapmaktan vazgeçer.ve Seve seve idam sehpasına gider.Bu imanın müşahede halidir.Müşahede,gaybi bir takım perdeler açılıp kaderle alakalı hikmetler kişiye gösterildiğinde kişi severek ve sevinerek bu kadere razı gelmesidir.Bir anlamda en büyük mükafatın kendisine verileceğini gören ve bilen kişinin küçük meselelerden ferağat edip vazgeçmesidir.Efendimiz böyle bir iman için şu duayı yapmıştır :ALLAHÜMME İNNİ ESELÜKE İMANEN YÜBAŞİRÜ KALBİ VE YAKINEN SADIGAN.HATTA A'LEMÜ ENNEHU LEN YÜSIBENİ İLLA MA KETEPTEHU ALEYYE FARDINİ  BİMA GASEMTEHU Lİ (Allahım ! Senden kalbimi şevke getiren sarsılmaz iman isterim.Doğruluğunda şüphe olmayan yakin isterim.Ta ki Senin benim hakkımda yazdığından(takdir ettiğinden)başka bir şeyin bana isabet edemeyeceğini kesinlikle bileyim)

FİTNE ZAMANI KÖTÜLÜĞÜ KALBİYLE REDDETMEK

Hz.Ali (r.a)'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte buyurulur ki:
"Ben Resulullah'ın şöyle buyurduğunu işittim:
'Benden sonra ,mümin kişinin eliyle ve diliyle değiştirmeye güç yetiremeyeceği fitneler olacak!' Ben dedim ki:
'Ey Allah'ın Resulü ! Onların durumu nasıl olacak?' Buyurdular ki:
'Onları(fitneleri) kalpleriyle rededecekler.' Ben tekrar,
'Ey Allah'ın Resulü! Bu durum onların imanlarından bir şey eksiltecek mi? diye sordum.Buyurdular ki:
Hayır! Sadece su tulumundan damlayan bir damla kadar!
Bu hadis-i şerif kıyamete kadar müminler için rehberdir.İçinde bulunduğumuz şu zaman azim bir fitne zamanıdır.yönetici güç sahiplerine karşı onları ikaz eden bir otorite yoktur.İnsan hatadan uzak değildir.Bu gün sabır ve sükutla hakkın hükmünü beklemek vaktidir.Çünkü elimizde güç yoktur. Dilimizle ikazda ise fitne nedeniyle şucu musun diye yaftalanmak an meselesidir.
Hz.Ali (r.a) dedi ki:"Kaybedeceğiniz ilkşey cihaddır.Önce ellerinizle cihadı kaybedeceksiniz,sonra dilinizle cihadı, sonra da kalblerinizle cihadı kaybedeceksiniz.Her kim kalbiyle iyiliği tanıyıp kabul etmez ve kötülüğü de çirkin görüp reddetmez se ters yüz olur, en üstü en alta gelir."

16 Kasım 2017 Perşembe

YALAN YEMİNDEKİ BÜYÜK TEHLİKE

Eşas b.Kays (r.a) şöyle rivayet eder:
"Benimle bir adamın arasında kuyu konusunda bir dava(anlaşmazlık) vardı.İkimiz gelip Resulullah'ın huzurunda davalaştık.Resulullah (sav)(bana) buyurdular ki:
Ya senin iki şahidin  ya da onun yemini!.Bende dedim ki"O zaman o aldırış etmeden yemin eder".Bunun üzerine Resulullah (sav)buyurdular ki:Günahkar (facir) olarak bir malı almak için yemin eden kişi , Allah'ın azabına uğramış olarak ilahi huzura çıkar.Bunun üzerine Allah Teala:
"Allah'a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere gelince , işte bunların ahirette bir payı yoktur.Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak,onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır.Onlar için acı bir azap vardır"ayetini indirdi.(Ali imran 3/77)
t

ZARAR VERMEK-VASİYET İLE CEHENNEME GİRMEK

Efendimiz (s.a.v.)buyurmuştur,
"Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur.Kim zarar verirse, Allah da ona zarar verir.Kim zorluk çıkarıp zahmet verirse Allah da ona zorluk çıkarır."
Vasiyet konusunda zarar verme
Ebu Hüreyre (r.a) dan rivayet edilmiştir ki:"Bir kul Allah'a itaat yolunda altmış yıl amel eder.Sonra ölüm anı gelip çatar ve yaptığı vasiyet ile zarar verir, bundan dolayı cehenneme girer."
Zarar vermenin çeşitli şekilleri vardır.Bunlardan birisi de Alışverişte zarar vermektir.Zor durumda olan birinden mal almak, yahut zor durumda olana mal satmaktır. Hz.Ali efendimiz insanlara bir hutbe irad etti ve dedi ki:
"İleride insanların başına ısırıcı (zarar verici)bir zaman gelecek, o devirde bulunan zenginler izin verilmediği halde insanların ellerindekini ısıracaklar(almaya çalışacaklar).Nitekim Cenab-ı Hakk "ARANIZDAKİ İYİLİK VE İHSANI UNUTMAYIN"(Bakara 2/237) buyurmuştur.Zorda kalanların mallarını satın alacaklar.Halbuki Hz.Peygamber (sav) zor durumda yapılan alışverişi yasaklamıştır."

KIYMET VE NEFRETİN SEBEBİ

Hasan Basri (r.a.) şöyle der:
"İnsanların ellerindekine göz dikmediğin sürece , insanlara karşı kerim(değerli)olmaya devam edersin yahut insanlar sana değer vermeye devam eder;ellerindekiyle ilgilenmeye başladığın zaman senin sözlerinden hoşlanmazlar ve senden nefret etmeye başlarlar."
Bir kimse insanların elindekilerine karşı zühd sahibi olur, onlara göz dikmez se , onlara karşı iffetini korumuş olur. Onlar da kendisini sever, ikramda bulunur ve ihtiyaçlarını giderirler.Nitekim bir Bedevi7nin Basralılara şu sözde bu husus şöyle ifade edilir:Bedevi,
"Bubeldenin efendisi kimdir?"diyesordu. Onlar da,
"Hasan Basri'dir"dediler.Bedevi,
"Ne ile onların önderi oldu? " diye sordu.Onlar da,
"İnsanlar onun ilmine muhtaçtır, ancak o insanların dünyalıklarına karşı tok gözlüdür(müstağnidir)" dediler.

HZ.İSA'NIN VASİYETİ

Havariler Hz.İsa'ya(a.s.) dediler ki:"Ey Ruhullah! Bize bir kelime öğret ki ondan dolayı Allah bizi sevsin" Buyurdu ki:Dünyaya buğzedin Allah da sizi sevsin!"

CENNETE DAİR

Büyüklerin nakillerinden anlaşılmaktadır ki cennette amel yoktur.Yani dünyada mevcut olan namaz,oruç gibinefsi zorlayan ve yoran ibadetler cennette yoktur.Cennette tesbih vardır.Kuran tilavetive zikir hiç kesilmeden devam edecektir.İbni Uyeyne der ki:Cennet ehli için la ilahe illallah sözü , dünya ehli için sıcak gündeki soğuk suyun verdiği lezzet gibidir.Ariflerin,Allah Teala'nın zikrinden dünyada aldıkları zevk nerede, cennette tattıkları buzevk nerede!..

15 Kasım 2017 Çarşamba

HAZRETİ ALİ EFENDİMİZİN "DÜNYA" HAKKINDAKİ SÖZLERİ

Hz.ali, bir kişinin dünyaya sövdüğünü işitir.adama der ki:
Dünya , kendisine sadık olanlara sadık bir yurt,onu anlayanlar için bir afiyet yurdu,ondan azık edinenler için çok zengin bir yurt, Allah aşıklarının mescidi, vahyin iindiği mekan, meleklerin namazgahı  ve evliyanın ticarethanesidir.Orada Allah’ın rahmetini kazanın ve kar olarak cenneti elde edin.
Kim dünyayı zemmediyorsa (kötülüyorsa); o da kendisinden ayrılmasına izin veriyor, hem kendisinin  hemde kendisine bağlananların ayıplı olduğunu ilan ediyor.O belalarıyla ibret verir, sevinçleriyle şevk vesüruru artırır.Pişman olanlar onu kınar, diğer taraftan öbürleri de onu över.Onun (dünyanın)size anlattıklarını (naklettiği hadiseler)tasdik eden, nasihatlarından ibret alın.
Ve sen, ey dünyanın aldatıcı yönleri ile aldatılmış kişi ! dünya sana ne zaman teslim edildi? Seni ne zaman aldattı? Toprağa uzanmış babalarınla mı? Yoksa çürümüş olan annelerinin bedenleriyle mi? Nice defalar onu avuçlarınla didik didik ettin, ellerinle karıştırarak şifa istedin, onun için doktor aradın! Ama ihtiyacını elde edemedin vetalebin yerine getirilmedi.Yarın onların çürüdüğü yerde seni de çürüterek dünya sana güzel bir ders verecek.Ama ağlaman sana fayda vermeyecek.Dostlarının da sana bir faydası olamayacak.”

Yahyu b.Muaz şöyle der:”Eğer insanlar, galb aleminde dünyanın sonlu olmasından dolayı yakılan ağıtları işitmiş olsalardı kalpler paramparça olurdu.”

Ladikli Ahmet Ağamızın Sesinden ilahi aşk ile dökülmüş mısralar

MOSKOF MEZALİMİ

Bu başlık. Kadir Mısıroğlu'nun kitabının bir başlığı olup Rusların ,müslüman Osmanlıya yaptığı zulmü anlatır.Kırım tatar Türklerinin,ahıska Türklerinin başına gelenleri bu kitapta bulmak mümkündür.Kadir Mısıroğlu,birileri itibarsızlaştırmak istese de sağlam bir müslümandır.Kadı kızında da kusur vardır.Allah ve peygamber davasından  ödün vermez bir yapı sergilemektedir.Patronu Aydın Doğan'ın çilingir sofrasına hizmet etmekle övünen Ahmet Hakan gibileri"Fesli Kadir" benzetmesinin altında yatan gerçek,Müslüman Osmanlı'yı hatırlatanları tahkir edip itibarsızlaştırma hezeyanıdır.Ancak,doğruları söylemekten çekinmez bir görüntü sergileyen Kadir Mısıroğlu, acaba yer ve göğe sığdıramadığı Reis'inin Rusya ile olan bu sınırsız yaklaşımlarına karşı da bir şey söylemesi gerekmez mi? Sevgi , gözlerimizi kör etmemeli.Hakk'ı ifade etmek (iyiliği emr ve kötülükten nehy'den geçer).

DÜNYANIN DEĞERİ

“Resulullah (sav), iki tarafında insanların bulunduğu halde bir Pazar yerine uğradı.Derken küçük kulaklı ölmüş bir oğlağınyanından geçti.Sonra onu aldı ve kulağından tutarak,
‘Hanginiz şunu 1 dirheme almak ister? Diye sordu.Sahabe-i Kiram da dediler ki:
‘Biz onun herhangibir şey karşılığında bizim olmasını istemeyiz’ Resulullah da (sav),
‘Peki , bunun sizin olmasını istermisiniz? Diye sordu.Sahabe-i Kiram da,
‘Vallahi eğer canlı bile olsaydı zaten kusurlu idi, kulakları kısaydı.Ölmüş iken onu ne yapalım? Dediler.Bunun üzerine Resulü Ekrem (sav),


‘Vallahi dünyanın Allah katındaki değeri, şu oğlağın sizin yanınızdaki değerinden daha da aşağıdadır’ buyurdu.

BİN SENE YAŞAMAYI İSTEMEK

Dünyaya meyyal insanlara ait bir duygudur.Hatta meşhur  tıp alimi  İbni Sina için derler ki:”Tek ölmiyeyim de Katırın kıçında tek gözlü olarak dünyayı seyrederek  yaşamaya razıyım.”
Cenab-ı Hakk kitabında buyurmuştur ki:”Yemin olsun ki sen onları yaşamaya karşı insanların en düşkünü olarak bulursun .Putperestlerden her biri  de arzular ki, bin sene yaşasın.Oysa yaşatılması hiç kimseyi azaptan uzaklaştırmaz.Allah onların yapmakta olduklarını eksiksiz görür.’(Bakara 2/96)

YAKİN (GERÇEK ANLAMDA İMANIN HAKİKATI)

Yakin, insanları razı etmek için Allah’ı öfkelendirmemek, Allah’dan verdiği rızıktan dolayı bir kimseyi övmemek veAllah sana bir şey vermedi diye bir kimseyi kınamamaktır.Çünkü rızık kişiye , ne hırs sahibi kişilerin hırsları ile gelir, ne de kötü görenlerin kötülemesiyle uzaklaşır.Allah Sübhanehu ve Teala ilmi ile hikmeti gereği rahatlığı ve sevinci yakin ve rızaya yerleştirmiş, sıkıntı ve üzüntüyü de şüphe ve öfkede takdir buyurmuştur.
Bir büyük zat, şu sözleri söylemeden meclisten ayrılmazdı:”Allahım, bize öyle bir yakin ver ki dünyada musibetler, bizeçok hafif gelsin! Senin yazdığından başkasının başımıza gelmediğinri ve bizim için taksim ettiğin rızktan başkasının bize ulaşmadığını idrak edelim”
İbniMesud (ra) birsözündebelirtmiştir:”Yakin, insanları razı ve memnun etmek için Allah7ı öfkelendirmemektir.Çünkü Allah Teala , kınayanların kınamasına aldırmadan kendi yolunda cihad edenleri övmektedir.”

ZÜHD TARİFLERİ

“Dünyaya karşı zahitlik, helal olan bir şeyi haram kılmak vemalı elden çıkarmak değildir. Fakat dünyaya karşı zahitlik şudur:Kendi elinde bulunana Allah elinde olandan daha fazla güvenmemendir.Başına bir musibet geldiği takdirde , malın elinde kalmaktansa(gelen musibetten dolayı) sevabını ve ahiret azığını daha çok istemendir.
Zühd kalptedir.Bu nedenle bir kimsenin zahid olduğuna şahitlik etme denmiştir.
Hasan Basri  hazretleri şöyledemiştir:”Zahid kişi, birini gördüğü zaman ‘O benden üstündür’ diyen kişidir.Busöz nefsi övmeye ve yüceltmeye değer vermemek esasına dayanır.Bundan dolayı denilmiştir ki:”Baş olma sevdasına karşı zühd (bunudan kurtulmak) KİŞİ İÇİN ALTIN VE GÜMÜŞ SEVDASINDAN KURTULMAKTAN DAHA ZORDUR.”
Ahmed b.Hanbel’e birisi şunu sorar:”Bir kimse yanında malı bulunduğuhalde zahid olabilir mi??” Şöyle der:”Eğer malın artmasından dolayı sevinmiyor ve azalmasından dolayı da üzülmüyorsa, bukişiye zahid denilebilir.”

GERÇEK ZÜHD

 Sehl b.Sa’d es-Saidi (r.a) şöyle rivayet eder:
“ Adamın bir geldi ve şöyle dedi:
‘Ey Allah’ın Resulü ! Bana öyle bir iş göster ki onu işlediğim zaman beni hem Allah sevsin hem de insanlar! Efendimiz buyurdular ki:
Dünyaya karşı zahid ol ki Allah sen sevsin.İnsanların elinde bulunanlara karşı zahid ol ki insanlar seni sevsin.”
Dünyaya karşı zühd,Allah Teala’nın kuluna muhabbetini gerekli kılan haslettir.İkincisi ise insanların elinde bulunana karşı zühd olup bu da insanların sevgisini kazandıran haslettir.            
Dünyaya karşı zühdü ifade buyuran ayetler:
1.Fakat siz(ey insanlar) dünya hayatını tercih ediyorsunuz.Oysa ahiret daha hayırlı daha devamlıdır.(Ala suresi 87/16-17)
2.“Siz geçici dünya malını istiyorsunuz.halbu ki Allah(sizin için)ahireti istiyor.”(Enfal 8/67)
3. “Derken Karun,ihtişamı içinde kavminin karşısına çıktı.Dünya hayatını arzulayanlar , ‘Keşke Karun’a verilenin benzeri bizim de olsaydı;doğrusu  o çok şanslı ! ‘ dediler.Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle dediler:’ Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara göre Allah’ın mükafatı daha üstündür.Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.’ Nihayet biz, onu da sarayını da yerin dibine geçirdik.Artık Allah’a karşı kendisine yardım edecekavanesi olmadığı gibi , o, kendini savunup kurtarabilecek, kimselerden de değildi.
Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler, ‘Demek ki Allah rızkı, kullarından dilediğine bol veriyor, dilediğine de az.Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçiriridi.Vay! Demek ki inkarcılar iflah olmazmış!’ demeye başladılar.
İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz.(En güzel) akıbet takva sahiplerinindir.”(Kasas 28/79-83)
4. “Allah dilediğinerızkını bollaştırır da daraltır da.Onlardünya hayatıyla şımardılar.Oysa ahiretin yanında dünya hayatı, geçici bir faydadan başka bir şey değildir.”(Rad 13/26)
5. “Onlara de ki:Dünya menfeatı önemsizdir, Allah’dan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez.”(Nisa 4/77)
6. “O iman eden kimse:Ey kavmim, dedi, siz bana uyun, sizi doğru yola götüreceğim. Ey Kavmim! Şüphesiz bu dünya hayatı,geçici bir eğlencedir.Ama ahiret, gerçekten kalınacak yurttur.”(Mümin 40/38-39)

RİYA'NIN VAZGEÇİLMEZLİĞİ

Halkın seçimiyle bir makama gelmiş olanlar mutlaka yaptıkları işten halkın haberdar olmasını istemeleri nefislerinin vazgeçilmez bir dürtüsüdür.”Biz başa geldiğimizde ne idi şimdi ne hale getirdik”söylemleri sıklıkça kullanılan sözlerdir.Bu sözde , çorbada tuz misali başkalarını çalışmaya teşvik düşüncesi olsa da kahir ekseriyet  temsil  ettiği siyasi oluşumu güçlendirme ve kendi varlığını ön plana çıkarma egosu vardır.Bu nedenle eskinin fotoğrafının yanına yeniyi koymak en popüler propaganda yöntemidir.
Tanımasam da Ankara’ya yeni seçilen Büyükşehir Belediye Başkanı mustafa TUNA’yı sevdim.Niçin derseniz? İki dönemdir Belediye başkanı olarak  görev yaptığı Sincan’ da bir karış toprağı yokmuş.Hiçbir açılış yapmaz imiş.v.s.Bu duygu tasavvuf büyüklerinde mevcut olan Zühd halinin işaretleridir.Allah vergisidir.
Cenab-ı Hakk tarafından bahşedilen bu güzel haller,insanın başına konmuş bir kuş gibidir.insan hareketsiz kalırsa bu kuş durmaya devam eder.Ancak ne zaman varlık ifadesi olan harekete başlarsa kuşta uçar gider.Varlık iddiası ve ifadesi olmayanlara ne mutlu

14 Kasım 2017 Salı

MUHAMMED DERKEN CENABI HAKKI ZİKRETMEK

"Allah'ın ilk yarattığı şey benim nurumdur"sözü ile Efendimiz(sav) yaratılmanın başlangıcını ifade etmiştir.ancak,yaratılan her şeyde Cenab-ı Hakk'ın zahire gelme, bilinme isteği mevcuttur.Buna sebeb Efendimiz(sav)dir."İlim bir noktadır cahiller onu çoğalttı"sözünde  Hz.Ali  efendimiz hakikatte Hz.Peygamber (sav)'i kastedmiştir. Hz:peygamber (sav) Cenabı hakk'ın insan olarak yaratılmışlık alemine çıkışının kemali ve en özelidir.Bizler Cenabı Allah'ın insan sıfatı ile zahir oluşuyuz.Efendimiz Sav,Hakk'ın zatının insan olarak zahiridir.
Bu hali İbni Arabi hazretleri:"Alemde tek bir varlık vardır.Bu varlık Allah'a aittir.Alem, Allah'ın isim ve sıfatlarının görünümlerinden ibarettir.Varlık, bir tek hakikatten ibarettir.Çeşitlenme ve çoğalma , dış duyuruların meydana getirdiği zahiri bir şeydir.Allah mutlak varlıktır.O'nun varlığının sebebi yoktur.O, kendi zatıyla vardır.O'nu bilmek varlığını bilmektir.Zatının hakikatını bilmek mümkün değildir.Allah ezelde vardı ve kendisiyle birlikte hiçbir şey yoktu.Alemi yaratmak isteyince kendinde mevcut  ve her şeyin aslı olan kadimle kadim, muhdesle muhdes sıfatını kazanan Külli hakikate ,Allah'dan heba denen bir hakikat tecelli etti. Bu tıpkı yapılacak bir binanın , kağıt üstünde planını çizmeye benzer.Sonra yüce Allah kendi nuruyla o hebaya tecelli etti.Bütün alem, bilkuvve bu hebada var idi.Hebada bulunan her şey , gelen bu tecelli nurunu kendi istidadına göre kabul etti.Bu nuru en çok alan da hebada bulunan Hakikatı muhammediyye oldu.Bu suretle Allah'ın tecellisinden heba ve hebanın tecellisinden alem meydana geldi.Allah'ın ezel bilgisinde bizim bu şeklimiz vardı.Bizi ezeli bilgisiyle böyle bilmiştir.O halde biz, bilkuvve O' nda vardık.O'nun bizi bilmesinin aynısı olan bizim misalimiz kendi varlığında kadimdir.Çünkü bilgi O' nun sıfatıdır.Sıfatı da ezelidir.

ALLAH TEALANIN HÜKÜMLERİ

“Muhakkak ki Allah Teala bir takım işleri farz kılmıştır,onları zayi etmeyiniz.Bir takım sınırlar çizmiş, onları da aşmayınız.Bazı şeyleri de haram kılmıştır, onları çiğnemeyiniz.Bazı konularda ise , unuttuğu için değil de sizlere rahmet olması için susmuştur.Onları da araştırmayınız.”
Hadislerden anlamaktayız ki:Allah Teala’nın hükümleri dört kısma ayrılmıştır:
1.       Farzlar
2.        Haramlar
3.       Sınırlar
4.       Sükut edilen şeyler     Denilmiştir ki kim bu hadisi şerifle amel ederse, sevabı elde etmiş ve cezadan emin olmuş olur.Çünkü farzları yerine getiren, haramlarından sakınan, sınırları aşmayan ve sükut edilen şeyleri araştırmayı bırakan kişi, faziletlerin bütün kısımlarını kendisinde toplamış ve dinin bütün hukukunu yerine getirmiş olur.Zira şeriatın hiçbir hükmü , bu hadiste sayılan kısımların dışında kalmaz.”