KABETÜ'L-UŞŞAK BAŞED İN MEKAM
HER Kİ,NA-KES AMED İNCA ŞOD TEMAM.........
Bu makam Aşıkların Kabe'si oldu. Noksan gelen tamamlanır.
ALLAH İÇÜN ALLAH İLE ALLAH'A GİDERSİN
ALLAH'TAN ALLAH İLE ALLAH'A GELİRSİN
31 Temmuz 2018 Salı
HEVA NEDİR?
Heva, kuran-ı Kerim de 30 yerde geçer.İnsanda var olan karar merkezlerinden nefsin,genel olarak, ana çalışma frekansıdır.Toplumsal çürümenin motoru olarak değrlendirilebilir.Heva, "benliğin şehvete meyli ve keyfiliği tercih etmesidir".İnsanın yücelikten basitliğe düşmesini sağlayan , zan ve tahmine dayalı bilgilerle insana hükmeden, hayatı sadece kendi ekseninde şekillendirmek isteyen bir nefsin düşünme ve davranma halini ifade eder, insan bencilliğinin etkin unsuru olarak dışavurumu ve hayatı tanzim girişimidir.Heva, ihsan nefsinin cehalet ve kibre dayalı olarak oluşturduğu ve ilahi bilgiye dayalı değerler sisteminin karşısında olan bir değerler topluluğudur, insan fıtratının bozulmasını ifade eder
YARATILMIŞ SINIFLAR/GIDALARI/HİLKAT NEDENİ
MELEK sınfı.Ruhani,ulvi ,latif venuranidir.GIDALARI zikir HİLKATLERİ ibadettir.
HAYVANAT.cismani olup süfli ve kesif-i zulmanidir.GIDALARI yemek.HİLKATLERİ hizmet ve ibrettir.
İNSANAT. İnsan melek-i ruhani ve cismi hayvaniden mürekkebtir.GIDASI :Ruhaniyete ait olan zikir , cismaniyeteait olanı da taamdır.HİLKATLERİ : ibadet,marifet veniyabeti Hak'dır.
İnsanlar üç sınıftır:
BİRİNCİ SINIF Hayvaniyeti, ruhaniyete galibdir.Cismani gıdası fazla olup ruhani gıdası pek azdır.Ruhunun gıdasızlığı ile nefsinin istilası onu hayvan mevkiinden aşağı düşürür.
İKİNCİ SINIF Ruhaniyeti ve hayvaniyeti eşit gelen sınıf ki , ruhunun gıdası olan zikir ile , cismani gıdası olan taam müsavi gelir.
ÜÇÜNCÜ SINIF Ruhaniyeti, hayvaniyete galip gelip, ruhunun gıdası olan zikrin baliğ olması nedeniyle hayvani gıdası azdır.Nefsi teslim olur,vahiyden ve ilhamdan evvel, ruhani kuvveti bedenini istila eder.Allah uğrunda mücahedesinde kendisine bir yol açılır ve müşahedeye nail olur.
İştenefs ile cihat etmeden Hakk'a muvafakiyet olur" demek Allah'a iftiradır.Kuldan ikdam, Hak'dan ikbaldir.Cenab-ı Hakk "Ve cahidu fillahi hakka cihadih.." buyurmuştur.
HAYVANAT.cismani olup süfli ve kesif-i zulmanidir.GIDALARI yemek.HİLKATLERİ hizmet ve ibrettir.
İNSANAT. İnsan melek-i ruhani ve cismi hayvaniden mürekkebtir.GIDASI :Ruhaniyete ait olan zikir , cismaniyeteait olanı da taamdır.HİLKATLERİ : ibadet,marifet veniyabeti Hak'dır.
İnsanlar üç sınıftır:
BİRİNCİ SINIF Hayvaniyeti, ruhaniyete galibdir.Cismani gıdası fazla olup ruhani gıdası pek azdır.Ruhunun gıdasızlığı ile nefsinin istilası onu hayvan mevkiinden aşağı düşürür.
İKİNCİ SINIF Ruhaniyeti ve hayvaniyeti eşit gelen sınıf ki , ruhunun gıdası olan zikir ile , cismani gıdası olan taam müsavi gelir.
ÜÇÜNCÜ SINIF Ruhaniyeti, hayvaniyete galip gelip, ruhunun gıdası olan zikrin baliğ olması nedeniyle hayvani gıdası azdır.Nefsi teslim olur,vahiyden ve ilhamdan evvel, ruhani kuvveti bedenini istila eder.Allah uğrunda mücahedesinde kendisine bir yol açılır ve müşahedeye nail olur.
İştenefs ile cihat etmeden Hakk'a muvafakiyet olur" demek Allah'a iftiradır.Kuldan ikdam, Hak'dan ikbaldir.Cenab-ı Hakk "Ve cahidu fillahi hakka cihadih.." buyurmuştur.
30 Temmuz 2018 Pazartesi
ANTİKA İNCİL VE TEVRAT YAZMALARINA İLGİ NEDENDİR?
Batının ve İsrail'in eski Tevrat ve metinleri ile İncil metinlerine olan ilgisi o kitapların tarihi niteliğinden dolayı değildir.Aksine o orijinal metinlerin içinde geçecek Peygamber (SAV)'in isminin geçtiği bölümün ifşa edilmemesi gayretidir.Çünkü Efendimizin geleceği her iki ilahi kitapta da geçmekte idi.Yahudiler ve Hristiyanlar bunu örtmek için kitaplarını tahrif ettiler.Tahrif ettikleri şeyi ise "Bu Allah'tandır" diye belirterek ifsat ve ıdlal ederler.
Çünkü Cenab-ı Hakk bütün enbiya ve ümmetlerden misak almıştır:Ferman buyararak:"Celalim hakkı için sizden sonra, sizin kitabınızı tasdik edici,bütün peygamberlerin peygamberi olan bir peygamber gelecektir.Ona mutlaka iman edeceksiniz ve muhakkak da yardım edeceksiniz.İkrar verdiniz mi?En mühim ahdim olan venakzı, en ağır azabı mucib olan bu ahdimi boynunuza aldınız mı?"
Bütün enbiya kemal-i hüşu ile:
"Sem'an ve tav'an ikrar verdik.Ümmetimize aldığımız gibi tebliğ edeceğiz.Habibini kim idrak ederse ona iman edeceğiz, yardım edeceğiz, emri Sübhaniyi beyan edeceğiz." dediler.(Sure-i Ali İmran 81)
Çünkü Cenab-ı Hakk bütün enbiya ve ümmetlerden misak almıştır:Ferman buyararak:"Celalim hakkı için sizden sonra, sizin kitabınızı tasdik edici,bütün peygamberlerin peygamberi olan bir peygamber gelecektir.Ona mutlaka iman edeceksiniz ve muhakkak da yardım edeceksiniz.İkrar verdiniz mi?En mühim ahdim olan venakzı, en ağır azabı mucib olan bu ahdimi boynunuza aldınız mı?"
Bütün enbiya kemal-i hüşu ile:
"Sem'an ve tav'an ikrar verdik.Ümmetimize aldığımız gibi tebliğ edeceğiz.Habibini kim idrak ederse ona iman edeceğiz, yardım edeceğiz, emri Sübhaniyi beyan edeceğiz." dediler.(Sure-i Ali İmran 81)
YALNIZ EMANET MÜSTESNA
Efendimiz (sav) buyurmuştur:Zaman-ı cahiliyetten kalan her şeyi ayağımın altına aldım.Yalnız emanet müstesna"
Ali imran suresinin 75 nci ayetinde:"Ehlikitaptan öylelerivardır ki onlara yüklerlekasalar dolusu altın emanet etsen onu sana tediye eder""Yine öylelerivardır ki ona bir altın veya daha azı birşe emanet etsen, başına binmedikçe onu sana ödemez"
Ali imran suresinin 75 nci ayetinde:"Ehlikitaptan öylelerivardır ki onlara yüklerlekasalar dolusu altın emanet etsen onu sana tediye eder""Yine öylelerivardır ki ona bir altın veya daha azı birşe emanet etsen, başına binmedikçe onu sana ödemez"
29 Temmuz 2018 Pazar
HIRISTİYANLARI ÖLDÜREN YAHUDİ PADİŞAHININ BUGÜNKÜ KARŞILIĞI(MESNEVİ HİKAYESİ 3)
farklı akideleri Mesnevi-i Şerif'in üçüncü hikayesi Hırıstiyanları öldüren Yahudi Padişanının hikayesine aittir.
Hırıstiyanlık inancını silmek isteyen Yahudi padişahının bu fikrini gerçekleştirmek için veziri bir tedbir geliştirir.Hırıstiyanların içine karışır,kendisini İsa (A.s)'ın temsilcisi gibi tanıtır.İsa dininin yok olmaması için türlü eziyetlere katlandığınıbelirterek o hırıstiyanların itikadlarını ifsad etme yolunu tercih eder.Farklı ı akideleri ihtiva eden emirlerini ayrı ayrı tomarlara yazar.ve hırıstiyanları teşkil eden on iki kabilenin reislerini ayrı ayrı kabul ederek ölümünden sonra ifşa edilmek üzere bu emirlere uyulmasını ayrıca artık İsa'nın vekili ve emirinin kendisi olduğunu beyan ederek buna kim karşı çıkarsa kılıçla cevap vermesini ister.Vezir kendini öldürür.ölüm yasından sonra her bir kabile reisi, emanetin kendisinde olduğunu ve kendisine itaat edilmesini isteyerek birbirlerine savaş açarlar ve bir birlerini öldürürler.
Bu hikayede kripto din adamlarının,ianananların akidelerini ifsad ederek ve işin içine devlet yönetme fikrini katarak dindarlara ne büyük zararlar verebileceğini göstermek maksadıyla ifade edilmiş çok güzel bir anlatımdır.Dinde reislikle zahirdeki devlet yönetimdeki reislik birleşirse ortaya bir felaket çıkacaktır.
Keza Kuran-ı Kerim buyurmaktadır:"ONLAR, DİNLERİNİ PARÇALADILAR.BÖLÜK BÖLÜK OLDULAR.hHR GURUP KENDİ İNANCI İLE SEVİNMEKTE VE FERAHLAMAKTADIR."(RUM SURESİ 32)
Hırıstiyanlık inancını silmek isteyen Yahudi padişahının bu fikrini gerçekleştirmek için veziri bir tedbir geliştirir.Hırıstiyanların içine karışır,kendisini İsa (A.s)'ın temsilcisi gibi tanıtır.İsa dininin yok olmaması için türlü eziyetlere katlandığınıbelirterek o hırıstiyanların itikadlarını ifsad etme yolunu tercih eder.Farklı ı akideleri ihtiva eden emirlerini ayrı ayrı tomarlara yazar.ve hırıstiyanları teşkil eden on iki kabilenin reislerini ayrı ayrı kabul ederek ölümünden sonra ifşa edilmek üzere bu emirlere uyulmasını ayrıca artık İsa'nın vekili ve emirinin kendisi olduğunu beyan ederek buna kim karşı çıkarsa kılıçla cevap vermesini ister.Vezir kendini öldürür.ölüm yasından sonra her bir kabile reisi, emanetin kendisinde olduğunu ve kendisine itaat edilmesini isteyerek birbirlerine savaş açarlar ve bir birlerini öldürürler.
Bu hikayede kripto din adamlarının,ianananların akidelerini ifsad ederek ve işin içine devlet yönetme fikrini katarak dindarlara ne büyük zararlar verebileceğini göstermek maksadıyla ifade edilmiş çok güzel bir anlatımdır.Dinde reislikle zahirdeki devlet yönetimdeki reislik birleşirse ortaya bir felaket çıkacaktır.
Keza Kuran-ı Kerim buyurmaktadır:"ONLAR, DİNLERİNİ PARÇALADILAR.BÖLÜK BÖLÜK OLDULAR.hHR GURUP KENDİ İNANCI İLE SEVİNMEKTE VE FERAHLAMAKTADIR."(RUM SURESİ 32)
MÜRŞİDİ DE DERVİŞİ DE ALLAH SEÇER
Velayette Mürşid makamı hakkında, bu şahıs olsun, yahut emanet bende yahut ben oğluyum yahut şunu tayin ettim demekle irşad makamı deruhte edilmiş olmaz.
Esasen Velayette Mürşid'i de , dervişi deAllah Seçer.
"Allah dilediğini kendine mücteba eyler(seçer) ve inabe edeni (mürşid'e bağlananı ) kendine hidayet eder)(Şura 13)
Cenab-ı Peygamberimiz vefat etmeden evvel müminlere halife olacak kimseyi isim olarak belirtmemiştir.Eğer belirtmiş olsa bu böyle devam ederdi."Benim ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayet bulursunuz" buyurmuştur.
Tarikatlarda sıklıkla görülen Şeyh efendi'den sonra irşad postunda kim oturacak tartışmalar seyrü süluk yoluna zarar vermektedir.
Esasen Velayette Mürşid'i de , dervişi deAllah Seçer.
"Allah dilediğini kendine mücteba eyler(seçer) ve inabe edeni (mürşid'e bağlananı ) kendine hidayet eder)(Şura 13)
Cenab-ı Peygamberimiz vefat etmeden evvel müminlere halife olacak kimseyi isim olarak belirtmemiştir.Eğer belirtmiş olsa bu böyle devam ederdi."Benim ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayet bulursunuz" buyurmuştur.
Tarikatlarda sıklıkla görülen Şeyh efendi'den sonra irşad postunda kim oturacak tartışmalar seyrü süluk yoluna zarar vermektedir.
TASAVVUF VE SİYASET
Birlikte olabilir mi ? Birbirleri ile asla imtizac etmeyen iki şey.Birisi dünya, öbürüsü ahiret.Su ve zeytin yağı. Ancak ahiretikazanmak dünya ilemümkün.Ruhun tekamülü nefsle mümkün.Birbirlerine muhtac bu ikizıt arasında denge.Ancak, bunların sahibine doğru yükseldikce görülecektir ki ağyar kalmayacak.O hale eriştikten sonra isene dünya, ne ahiret.
Ancak , siyaset liderleri çok zor olmakla birlikte yapabilirlerse Manevi idareciyi bulup onun sözünü tutabilirse sıkıntısız bir devre geçirir.Bu okadar zor ki:
Adnan Menderes şeyhi konumundaki Eyüp Sultan Cami baş imamı olan zatın sözünü tutamadı.
Erbakan ise defayarca ziyaretien geldiği Dörtyollu Fırıncı Mehmet Ağa'nın sözünü tutamadılar.
Her şey karşılıklıdır.İDARE bölümündeki zat hem kuvvetli olacak,ona tabi olan ise tabiiyet ve teslimiyet konusunda da azim sahibi olacaktır.Kader sırrı olan konuları kabul çok zordur.
Ancak , siyaset liderleri çok zor olmakla birlikte yapabilirlerse Manevi idareciyi bulup onun sözünü tutabilirse sıkıntısız bir devre geçirir.Bu okadar zor ki:
Adnan Menderes şeyhi konumundaki Eyüp Sultan Cami baş imamı olan zatın sözünü tutamadı.
Erbakan ise defayarca ziyaretien geldiği Dörtyollu Fırıncı Mehmet Ağa'nın sözünü tutamadılar.
Her şey karşılıklıdır.İDARE bölümündeki zat hem kuvvetli olacak,ona tabi olan ise tabiiyet ve teslimiyet konusunda da azim sahibi olacaktır.Kader sırrı olan konuları kabul çok zordur.
AİLEVİ KONULARA MÜDAHİL OLMAK
Ailevi konular kader sırlarıdır.Bu nedenle muhataplarına müdahale olmaz.Çünkü bu olur, yahut olmaz gibi sözler sarfetmek o kimsenin maddi ve manevi yükünü almak gibidir der büyüklerimiz.
YAŞANMIŞ SIRLAR
Allah adamlarının varlıkları sırdır.Bu nedenle yaşadıkları alemdesır olduğu için bunları hiç ifade etmezler.Bu tıpkı bir devletin gizli teşkilatına mensubiyet eden insanların hali gibidir.Zira yaptıkları iş,duyduklarıve gördükleri hep sır olarak kalır açıklanamaz.Bu nedenle Allah adamları bazen kenarından ve kıyısından da olsa şahit oldukları bazı hadiseleri çıtlatırlar.Dinleyenler "acaba nereden muttali oldu?" diyebilirler.Ancak bu yoldaki iman tamamen kabulü gerektirir.
AzizimNecibSultan'ın anlatmıştı sanırım 1995 milletvekili seçimleriakabindeki siyasi durumla alakalı olarak:Erbakan birinci parti çıkmıştı.Çiller ile koalisyon yapılacaktı.Çiller ,Çankaya köşküne çıkmış,Cumhurbaşkanı Demirel'i ziyaret etmekte.Hükümet kurma görevinin kendisine verilerek Başbakanlığı istemektedir.Demirel reddeder.Çiller kızar.Bu restleşme üzerine Demirel'de kızar ve Çiller'e hitaben :"Bayan olmasan seni şu pencereden aşağı atarım" der.
Bu olaylar muhatapları arasında ceryan etmiştir.Sadece kendileri bilirler.Başkaları nasıl bilir? denirse eğer anlatan şahıs farklı ise o'na nerden biliyorsun denmez.imkanın varsa gidip muhatabına sorabilirsin.oda gerçeği anlatırsa.
Seyrü süluk esnasında mürşide kaynak sorulmaz.Zira onlar yaşamadıklarını anlatmazlar.Yaşamadıklarını anlatanlar Mürşid değil, hikaye nakledicileridir.
AzizimNecibSultan'ın anlatmıştı sanırım 1995 milletvekili seçimleriakabindeki siyasi durumla alakalı olarak:Erbakan birinci parti çıkmıştı.Çiller ile koalisyon yapılacaktı.Çiller ,Çankaya köşküne çıkmış,Cumhurbaşkanı Demirel'i ziyaret etmekte.Hükümet kurma görevinin kendisine verilerek Başbakanlığı istemektedir.Demirel reddeder.Çiller kızar.Bu restleşme üzerine Demirel'de kızar ve Çiller'e hitaben :"Bayan olmasan seni şu pencereden aşağı atarım" der.
Bu olaylar muhatapları arasında ceryan etmiştir.Sadece kendileri bilirler.Başkaları nasıl bilir? denirse eğer anlatan şahıs farklı ise o'na nerden biliyorsun denmez.imkanın varsa gidip muhatabına sorabilirsin.oda gerçeği anlatırsa.
Seyrü süluk esnasında mürşide kaynak sorulmaz.Zira onlar yaşamadıklarını anlatmazlar.Yaşamadıklarını anlatanlar Mürşid değil, hikaye nakledicileridir.
MANEVİ MAKAMLAR
Azizim NECİB SULTAN anlatmıştı."İrşad makamı meşakkatli bir makamdır.Yükleri ağırdır.Ancak bu makamda olanların aşağı inmeleri pek olmaz.Ancak idare makamında olanların durumları Barometre gibi iner çıkar."
28 Temmuz 2018 Cumartesi
MESNEVİDEKİ PAPAĞAN HİKAYESİ
Mesnevi-i Şerifin ikinci hikayesi bir papağana aittir.bir kediden kaçayım derken dükkandaki gül yağı şişelerini devirmiştir ve dükkan sahibi bundan dolayı başına vurur saçları dökülerek cavlak olmuştur.hiç konuşmaz.ta ki dükkan önünden başı cavlak biri geçene kadar ve ona:"Ey kel,ne diye kellere karıştın? sen de mi şişeden gül yağı döktün?"
Bu hikayede insanda bulunan kıyas'ın insanı yanlışa götüreceğini anlatır.ve devamında derki:Farsçada aslan ve süt anlamına gelen "şir" kelimesinin yazıdra birbirine benzerse de manada ayrıdır.Bunun gibi sende seçkinlerin , temiz kişilerin halini kendine kıyas etme.Bütün insanlar, velileri , kendi nefisleri ile kıyas ettikleri için yoldan çıkmışlardır.Bu sebebden ötürü , Allah7ın seçkin kullarından pek az kimse haberdar olabildi.
Yasin suresinde zikredilen Habib-i Neccar haberindede Antakya ahalisi gelen elçilere "Sizde bizim gibi bir insansınız" demişlerdir.kendileri ile elçileri kıyas etmeleri onları yanlışa götürmüştür.
Allah'ın velileri seçilmişlerdir.Seçmek Hakk Teala'ya ait bir tasarruftur.Bu nedenle şeyh efendilerin ,kendinden sonrası için layık değilse bel evladını işaret buyurması uygun olmadığı için sestim devam etmemektedir.
Bu hikayede insanda bulunan kıyas'ın insanı yanlışa götüreceğini anlatır.ve devamında derki:Farsçada aslan ve süt anlamına gelen "şir" kelimesinin yazıdra birbirine benzerse de manada ayrıdır.Bunun gibi sende seçkinlerin , temiz kişilerin halini kendine kıyas etme.Bütün insanlar, velileri , kendi nefisleri ile kıyas ettikleri için yoldan çıkmışlardır.Bu sebebden ötürü , Allah7ın seçkin kullarından pek az kimse haberdar olabildi.
Yasin suresinde zikredilen Habib-i Neccar haberindede Antakya ahalisi gelen elçilere "Sizde bizim gibi bir insansınız" demişlerdir.kendileri ile elçileri kıyas etmeleri onları yanlışa götürmüştür.
Allah'ın velileri seçilmişlerdir.Seçmek Hakk Teala'ya ait bir tasarruftur.Bu nedenle şeyh efendilerin ,kendinden sonrası için layık değilse bel evladını işaret buyurması uygun olmadığı için sestim devam etmemektedir.
MESNEVİ HİKAYELERİYLA ANLATILMAK İSTENEN
(1)NCİ HİKAYE Padişah ve Cariye kıssası
Padişah RUH'u temsil eder.Cariye, NEFS'İ TEMSİL EDER.ilahi hekim,MÜRŞİD-İ KAMİL'İ TEMSİL EDER.kuyumca , DÜNYA SEVGİSİNİ ,ALTINI,GÜMÜŞÜ ,maddi zenginliği heva ve hevesi temsil eder.
Padişah, ruh, her bakımdan üstün bir varlık olduğu halde, kendi mevkiini, şerefini düşünmeden, bir cariyeye(nefse) gönül vermiştir.Böylece Ruh, aslının ne olduğunu hesaba katmadan nefsin esiri olmuş ve şehveti sevgili olarak seçmiştir.Nefs tineti gereği gözü aşağılardadır.Heva ve hevesine kapılmıştır.Onun dünyevi istekleri, altını ve gümüşü sevmesi , hastalığı ,kuyumcuya olan aşkıyla sembolize edilmiştir,Cariyenin maddeye karşı duyduğu kuvvetli arzu , onu padişah ruhdan uzaklaştırmaktadır.Ruh, gönül verdiği nefsin kendisen yar olmayışından ve hastalığından çok üzgündür.Onu bir çok hekimlere gösterir.Onu tedavi edemeyen hekimler , sahte şeyhlerin sembolüdür.Ruhun, nefsi sıhhate kavuşturması için becerikli bir hekime yani mürşidi kamil'e ihtiyacı vardır.Allah'ın lütfuyla ruh,gerçek bir hekime ,mürşidi kamile kavuşunca hakikatı anlar ve ona"Benim gerçek sevgilim sensin"der.Çünkü mürşid-i kamilin yüzünde ilahi nuru, ilahi güzelliği bulur.Fakat gönül verdiği cariye(=nefs)aşağı duygulardan ,manevi hastalıktan kurtulmasını istemektedir.Padişah(=ruh) mürşidi kamilin tavsiyesine uyarak cariye(=nefs)'i vaktiyle gönül verdiği cismani arzu ve şehveti temsil eden kuyumcu ile evlendirir.Nefsin maddi sevgiliye kavuşması , onun şehvetten bıkmasını sağladı.Neticede dünyevi arzuların , maddi zenginliğin sebbolü olan kuyumcu yok olunca,nefs, düştüğü hatayı anladı.Şehvetten, ihtirastan yakasını sıyırdı, temizledi ve ruha layık bir sevgili oldu.
Bu temel hikayeden anlaşılacak kurallar:Nefis ancak mürşid-i kamille terbiye olunur.Mürşidi kamili bulmak Allah'ın bir lütfudur.Mürşide teslim olmak ve tavsiyeleriyle hareket etmek maksada ulaştırır.
Bu hikayeye başlamadan önce Hz.Pir Mevlana efendimiz:Bu hikaye gerçekte kendi halimizi anlatan bir hikayedir" diye buyurarak,ezelde , ruh aleminde mutlu bir hayat sürerken , bu dünyaya sürgün edilen "ruh"un nereden geldiğini unutarak, maddi arzulara kapılması, fani güzellere gönül vermesi yüzünden uğradığı musibetlerin , ızdırapların hikayesidir,demek istemektedir.
Bugünün insanı çözüm arıyorsa izdirabına yahut ahirete ait hakikat arıyorsa Mesnevi-i şerifin birinci hikayesinden işe başlayabilir.
Cami bu ihtiyacı gidermemektedir.
Padişah RUH'u temsil eder.Cariye, NEFS'İ TEMSİL EDER.ilahi hekim,MÜRŞİD-İ KAMİL'İ TEMSİL EDER.kuyumca , DÜNYA SEVGİSİNİ ,ALTINI,GÜMÜŞÜ ,maddi zenginliği heva ve hevesi temsil eder.
Padişah, ruh, her bakımdan üstün bir varlık olduğu halde, kendi mevkiini, şerefini düşünmeden, bir cariyeye(nefse) gönül vermiştir.Böylece Ruh, aslının ne olduğunu hesaba katmadan nefsin esiri olmuş ve şehveti sevgili olarak seçmiştir.Nefs tineti gereği gözü aşağılardadır.Heva ve hevesine kapılmıştır.Onun dünyevi istekleri, altını ve gümüşü sevmesi , hastalığı ,kuyumcuya olan aşkıyla sembolize edilmiştir,Cariyenin maddeye karşı duyduğu kuvvetli arzu , onu padişah ruhdan uzaklaştırmaktadır.Ruh, gönül verdiği nefsin kendisen yar olmayışından ve hastalığından çok üzgündür.Onu bir çok hekimlere gösterir.Onu tedavi edemeyen hekimler , sahte şeyhlerin sembolüdür.Ruhun, nefsi sıhhate kavuşturması için becerikli bir hekime yani mürşidi kamil'e ihtiyacı vardır.Allah'ın lütfuyla ruh,gerçek bir hekime ,mürşidi kamile kavuşunca hakikatı anlar ve ona"Benim gerçek sevgilim sensin"der.Çünkü mürşid-i kamilin yüzünde ilahi nuru, ilahi güzelliği bulur.Fakat gönül verdiği cariye(=nefs)aşağı duygulardan ,manevi hastalıktan kurtulmasını istemektedir.Padişah(=ruh) mürşidi kamilin tavsiyesine uyarak cariye(=nefs)'i vaktiyle gönül verdiği cismani arzu ve şehveti temsil eden kuyumcu ile evlendirir.Nefsin maddi sevgiliye kavuşması , onun şehvetten bıkmasını sağladı.Neticede dünyevi arzuların , maddi zenginliğin sebbolü olan kuyumcu yok olunca,nefs, düştüğü hatayı anladı.Şehvetten, ihtirastan yakasını sıyırdı, temizledi ve ruha layık bir sevgili oldu.
Bu temel hikayeden anlaşılacak kurallar:Nefis ancak mürşid-i kamille terbiye olunur.Mürşidi kamili bulmak Allah'ın bir lütfudur.Mürşide teslim olmak ve tavsiyeleriyle hareket etmek maksada ulaştırır.
Bu hikayeye başlamadan önce Hz.Pir Mevlana efendimiz:Bu hikaye gerçekte kendi halimizi anlatan bir hikayedir" diye buyurarak,ezelde , ruh aleminde mutlu bir hayat sürerken , bu dünyaya sürgün edilen "ruh"un nereden geldiğini unutarak, maddi arzulara kapılması, fani güzellere gönül vermesi yüzünden uğradığı musibetlerin , ızdırapların hikayesidir,demek istemektedir.
Bugünün insanı çözüm arıyorsa izdirabına yahut ahirete ait hakikat arıyorsa Mesnevi-i şerifin birinci hikayesinden işe başlayabilir.
Cami bu ihtiyacı gidermemektedir.
ŞEKLİN İFLASI
Osmanlı'nın inkırazının başlaması ,Niyazi Mısri'nin Limni'ye sürgünü ve 14 yıl ayağında prangalarla yaşayarak hayata veda etmesidir.Gönlü kırılmıştır.O zaman dahi bir şeriat devri olmasına rağmen Hak dostları anlaşılamamış yahut şeriatı temsil ettikleri belirtilen makamlardaki dünyevi isteklilerin hasedleri buna sebeb olmuştur.Bu hasedçiler Allah dostlarını,devlete düşman göstererek saltanat için tehlike olabilir fikrini padişaha empoze etmişler ve neticede bir Allah dostunun kalbini kırmışlardır.
Mondoros nerede dir bilirmisiniz?Hz.Niyazi'nin türbesinin bulunduğu LİMNİ adası ile birbirine bitişik Midilli adasında .Sanki mübarek,Osmanlı'nın mütareke masasındaki pişmanlık sesini duyabilmek için bu mütarekeyi hemen yanıbaşında yaptırmıştır.
Bugün durum pek farklı değildir.Cami yapıp secde etmekle meselenin bittiğini ima ve ifade eden zihniyet,dinin özünü kurutarak,şekle,resme ve isme müptela olanlar muhtemeldir ki bir Hakk dostunun kalbini kıralar , çöküş kaçınılmazdır.
Çok hızlı ceryan eden olaylar şekli,ismi,resmi çökertecektir.Hakikatı geremeyen sarhoşları Celal sıfatının terbiyesi kendilerine getirecektir vesselam
Mondoros nerede dir bilirmisiniz?Hz.Niyazi'nin türbesinin bulunduğu LİMNİ adası ile birbirine bitişik Midilli adasında .Sanki mübarek,Osmanlı'nın mütareke masasındaki pişmanlık sesini duyabilmek için bu mütarekeyi hemen yanıbaşında yaptırmıştır.
Bugün durum pek farklı değildir.Cami yapıp secde etmekle meselenin bittiğini ima ve ifade eden zihniyet,dinin özünü kurutarak,şekle,resme ve isme müptela olanlar muhtemeldir ki bir Hakk dostunun kalbini kıralar , çöküş kaçınılmazdır.
Çok hızlı ceryan eden olaylar şekli,ismi,resmi çökertecektir.Hakikatı geremeyen sarhoşları Celal sıfatının terbiyesi kendilerine getirecektir vesselam
27 Temmuz 2018 Cuma
TEKERRÜR EDEN TARİH İÇİN BUGÜN NEREYİ OKUMALIYIZ
Bugünün Türkiyesinde ,hangi tarihin tekraren yaşandığı merak edilirse Hz.Musa-Firavun kıssasında buna ilişkin iz bulabilirler.
Bugün dünyanın ekonomik imkanı,silahı ve teknolojisine sahip ülkeleri (İsrail/ABD,AB,ingiltere/SİYONİZM)'in sahip olduğu güç ve imkanı Firavun olarak telakki edersek,onların karşısındaki Müslümanları zayıf esir köleler olarak telakki edersek,Firavunun bu zulmünün kırılması için bir Hz.Musa gerekmektedir.ancak Firavun bu çocuğun doğmaması için nasıl bir gayret içine girmişse de bugün aynı gayretin içindedir.Bu nedenle mevcud olan manevi Zat gizli kalmaktadır.Şartlar oluştuğunda,yahut zulüm ayyuka çıktığında emir verilip meydana çıkacaktır.İşte o gün,Bu zat'ı kabul edecek Müslümanlardaki tereddütler tıpkı Kutsal Toprakları işgalci Amelika kavminden kurtarmak için yola çıkan Talut ordusunun bir nehir geçişinde komutanın emrine uymamaları neticesi pek az kişinin Calut'a karşı savaşta Talut'un yanında durması,diğerlerinin geri dönmesi gibi bir durum yaşanacaktır.
Bu kabullenme kolay olmayacağı için imtihanı geçecek kişi az olacaktır.
Bugün iktidar imkanlarındana yakın olabilmek uğruna gücü methedenler hakiki bir can pazarında ,dünya nimetlerinin verdiği sarhoşlukla tıpkı Hz.Musa'nın kavminin Peygamberlerine dedikleri gibi "biz gelmiyoruz,git rabbinle birlikte sen savaş" olacağından şehadet kelimesini ezberden okumakla işin bitmediğini anlayacaklardır.
Bugün dünyanın ekonomik imkanı,silahı ve teknolojisine sahip ülkeleri (İsrail/ABD,AB,ingiltere/SİYONİZM)'in sahip olduğu güç ve imkanı Firavun olarak telakki edersek,onların karşısındaki Müslümanları zayıf esir köleler olarak telakki edersek,Firavunun bu zulmünün kırılması için bir Hz.Musa gerekmektedir.ancak Firavun bu çocuğun doğmaması için nasıl bir gayret içine girmişse de bugün aynı gayretin içindedir.Bu nedenle mevcud olan manevi Zat gizli kalmaktadır.Şartlar oluştuğunda,yahut zulüm ayyuka çıktığında emir verilip meydana çıkacaktır.İşte o gün,Bu zat'ı kabul edecek Müslümanlardaki tereddütler tıpkı Kutsal Toprakları işgalci Amelika kavminden kurtarmak için yola çıkan Talut ordusunun bir nehir geçişinde komutanın emrine uymamaları neticesi pek az kişinin Calut'a karşı savaşta Talut'un yanında durması,diğerlerinin geri dönmesi gibi bir durum yaşanacaktır.
Bu kabullenme kolay olmayacağı için imtihanı geçecek kişi az olacaktır.
Bugün iktidar imkanlarındana yakın olabilmek uğruna gücü methedenler hakiki bir can pazarında ,dünya nimetlerinin verdiği sarhoşlukla tıpkı Hz.Musa'nın kavminin Peygamberlerine dedikleri gibi "biz gelmiyoruz,git rabbinle birlikte sen savaş" olacağından şehadet kelimesini ezberden okumakla işin bitmediğini anlayacaklardır.
MESNEVİ-İ ŞERİFTEN
Dünyada sadece bedenleri ile yaşayanlar, yani ruhani hayattan nasibi olmayanlar, ruhani hayat yaşayanların din ve iman kalelerine saldırdılar.
Bu saldırıların maksadı; ruhanilerin bulunduğu alemden , yani mana aleminden bir er gelmesin diye, gayp aleminin kapısını , gizlilik geçidini tutmaktır, orasını ele geçirmektir.
Mana gazileri ruhani erler, savaşta gevşek davranırlarsa , imansızlar, Allah'ı inkar edenler saldırıya geçer!
Ey kötü huylu Firavun, ey imansız kişi!gayb gazileri hilmleri, yumuşak tabiatları yüzünden sana hücum etmediler
Sen ise gayb erlerinden bu dünyaya kimse gelmesin diye , gayb geçitlerine saldırdın.
Bu tarafa gayb aleminden bir kişi gelmesin diye , gizlilik geçidi olan ana rahimlerine, ata bellerine pençe attın; zulümle geçidi tutmak istedin.
Ey inatçı Firavun sen gayb aleminin geçitlerini kapattın ama, sana körlükverrmek için yine bir er çıktı.
Kader gelip çatınca çekinmek , kaçınmak faydasızdır.Kader gözleri köreder bilesin zdiye kader, bıyığını tel tel yolar
Senin bıyığın, yani saltanatın mi daha güçlüdür.Ad kavmi mi?Şehirler onların nefeslerinden titrer dururdu.
Bu saldırıların maksadı; ruhanilerin bulunduğu alemden , yani mana aleminden bir er gelmesin diye, gayp aleminin kapısını , gizlilik geçidini tutmaktır, orasını ele geçirmektir.
Mana gazileri ruhani erler, savaşta gevşek davranırlarsa , imansızlar, Allah'ı inkar edenler saldırıya geçer!
Ey kötü huylu Firavun, ey imansız kişi!gayb gazileri hilmleri, yumuşak tabiatları yüzünden sana hücum etmediler
Sen ise gayb erlerinden bu dünyaya kimse gelmesin diye , gayb geçitlerine saldırdın.
Bu tarafa gayb aleminden bir kişi gelmesin diye , gizlilik geçidi olan ana rahimlerine, ata bellerine pençe attın; zulümle geçidi tutmak istedin.
Ey inatçı Firavun sen gayb aleminin geçitlerini kapattın ama, sana körlükverrmek için yine bir er çıktı.
Kader gelip çatınca çekinmek , kaçınmak faydasızdır.Kader gözleri köreder bilesin zdiye kader, bıyığını tel tel yolar
Senin bıyığın, yani saltanatın mi daha güçlüdür.Ad kavmi mi?Şehirler onların nefeslerinden titrer dururdu.
ALLAH TEALA'NIN İNSANLA OLAN MÜNASEBETİ/MUHADDESUN
Yahudiler ve Hırıstiyanlar,Şeriatlarını vaz eden Peygamberleri(Hz.Musa,Hz.İsa) vefat ettikten sonra Allah Teala'nın insanla münasebetinin olmadığı vehmindedirler.Keza müslümanların çoğunluğu'da Kur'an'ın tamamlanmasıyla Resulullah Efendimiz(sav)'in vefatı sonrasında da bu kanaatı taşırlar.Mezhep imamlarının güncel meselelere getirdikhleri fetvalar bugüne kadar gelmiş ,din bugüne taşınmıştır.Ancak,milyarca müslüman bugün Allah7ın arzu ettiği iman noktasından uzaktır.İslam adına yapılan uydurmaların zamanla yaygınlık kazanması da şüphesiz bunda etkilidir.Kur'an bu durumu açıklamıştır:"Eğer yer yüzündekilerin çoğuna uyarsanseni Allah yolundan saptırırlar.Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan söylüyorlar"(Enam 116)
Efendimiz (sav) in gelişi önrcekikitaplarda belirtildiği gibi, önceki tüm peygamberlerden Hz.Muhammed (sav) için misak alınmıştır.ve peygamberlik(Risalet) Efendimiz (sav) ile hitama ermiştir.Peygamberimiz (sav) muhaddesun gönüller ile ünsiyet edilmesini tavsiye buyurmuşlardır.Bu da her zaman için Allah'dan bir ilham noktası bulunduğunu işaret etmektedir.Bu gönül noktası sadece dinikonuları değil, hayat neşesi sunmaya yetkili bir gönüldür.O gönlün dünyada bulunmaması dünyanın geçerliliğini ortadan kaldırır.
"Muhaddesun" diyetarif edilen zümre,kalbinden ilham alarak Allah'ın o zaman için arzu ettiği idraki insanlara intikal ettiren gönüllerdir.
Sahihi Buhari'de muhaddesun"dillerine doğruların geldiği kişiler" olarak tarif edilmektedir.
MUHADESUN ,ALLAH'DAN İLHAM VE BEYAN ALAN İLAHİ GÖNÜL SAHİPLERİDİR.ZAMANIN SAHİPLERİ OLAN VELİLER MUHADDESUN ZÜMRESİNDENDİR.
Efendimiz (sav) in gelişi önrcekikitaplarda belirtildiği gibi, önceki tüm peygamberlerden Hz.Muhammed (sav) için misak alınmıştır.ve peygamberlik(Risalet) Efendimiz (sav) ile hitama ermiştir.Peygamberimiz (sav) muhaddesun gönüller ile ünsiyet edilmesini tavsiye buyurmuşlardır.Bu da her zaman için Allah'dan bir ilham noktası bulunduğunu işaret etmektedir.Bu gönül noktası sadece dinikonuları değil, hayat neşesi sunmaya yetkili bir gönüldür.O gönlün dünyada bulunmaması dünyanın geçerliliğini ortadan kaldırır.
"Muhaddesun" diyetarif edilen zümre,kalbinden ilham alarak Allah'ın o zaman için arzu ettiği idraki insanlara intikal ettiren gönüllerdir.
Sahihi Buhari'de muhaddesun"dillerine doğruların geldiği kişiler" olarak tarif edilmektedir.
MUHADESUN ,ALLAH'DAN İLHAM VE BEYAN ALAN İLAHİ GÖNÜL SAHİPLERİDİR.ZAMANIN SAHİPLERİ OLAN VELİLER MUHADDESUN ZÜMRESİNDENDİR.
26 Temmuz 2018 Perşembe
MATEMATİK YAHUT RAKAMLAR
Rakamlar bu dünyaya aittir.hikmetleri vardır.Matematik bir ölçüdür.Allah'ın arzusuna hiçbir şekilde tahdit getirilemez,Allah'ın velayet gönüllerinden tekellüm buyurdukları sözler de değişmez, ancak anlamalar her zamana ve idrake göre değişir.Kur'an ayetleri,kıyamete kadar gelecek insanların idraklerine cevap vermesi ve verecek olması ,Allah7ın sözlerinin sınırlandırılamayacağı ve "herkes aynı manayı anlamalıdır" sözünün hakikatı yansıtmadığını göstermektedir.
Sayıları ve rakamı ve hesabı(matematiği) dünya işlerini kolaylaştırmak için lütfetmiştir.Sayılar dünyaya aittir., geçen zamanın hesaplanması için mütfedilmiştir.Ebediliğin hakim olduğu ilahi alemi sayılar ile tahdit etmek mümkün olmasa gerekir.
Sayıları ve rakamı ve hesabı(matematiği) dünya işlerini kolaylaştırmak için lütfetmiştir.Sayılar dünyaya aittir., geçen zamanın hesaplanması için mütfedilmiştir.Ebediliğin hakim olduğu ilahi alemi sayılar ile tahdit etmek mümkün olmasa gerekir.
25 Temmuz 2018 Çarşamba
ALLAH DOSTLARI KERAMETİ ÖNEMSEMEZ
Allah dostları kerameti önemsememiştir. Keramet gösterenlere rıza göstermemişlerdir. Keramet göstermeden çekinmelerinin nedeni,kerametin amelin bir semeresi olmasıdır.Amelin bir semeresi olan keramet riya olacağından gösterilmesi yasaktır. Bundan dolayı Allah dostları havada uçmaz,suda yürümezler.Vahşi hayvanların emirlerine ram olmasını istemezler.Ayaklarını yere vurarak su fışkırtmaz, cüzzamlı ve abraşlı hastaya dokunup iyileştirmezler.
"Ebrarın iyilikleri,mukarrebinin kötülükleri gibidir.Bu sözün açıklaması şu şekildedir:
Mukarreb olan Allah dostu, hatırına gelenleri ve bütün anlarını kontrol altında tutar.bunları ihmal etmeyi zelle(küçük günah) kabul eder.Ayrıca o nefsin arzularına gem vurur.Nefesinin çıkışını murakebe eder, günahkar bir insanın günahından korktuğu gibi iyiliklerinin kabul edilmeyeceğinden korkar. Ebrar olanlar ise bunlara muktedir değildir.
Sizden birisi çirkin işler yaptığı , miskin, rüşvetçi, faizci zalim ve onlara yardımcı olanların yemeğini yediği halde nasıl salihlerden olduğunu iddia edebilir.
"Ebrarın iyilikleri,mukarrebinin kötülükleri gibidir.Bu sözün açıklaması şu şekildedir:
Mukarreb olan Allah dostu, hatırına gelenleri ve bütün anlarını kontrol altında tutar.bunları ihmal etmeyi zelle(küçük günah) kabul eder.Ayrıca o nefsin arzularına gem vurur.Nefesinin çıkışını murakebe eder, günahkar bir insanın günahından korktuğu gibi iyiliklerinin kabul edilmeyeceğinden korkar. Ebrar olanlar ise bunlara muktedir değildir.
Sizden birisi çirkin işler yaptığı , miskin, rüşvetçi, faizci zalim ve onlara yardımcı olanların yemeğini yediği halde nasıl salihlerden olduğunu iddia edebilir.
23 Temmuz 2018 Pazartesi
TEKERLEMELER
“Evvel zaman
içinde, kalbur saman içinde, eşek tellal iken, deve berber iken…” diye
başlayan popüler masal tekerlemelerinin yazılıp söylendiği zamanların ne kadar
geride kaldığını anlatıyor bu gibi tekerlemelerin içerisinde sözü geçen işler,
meslekler, mekan ve terimler. Halbuki bizim gelenek tazeliği de sever…
“Çakmaksız,
namlısız, kundaksız tüfekle, bitmedik çalı dibinde doğmamış tavşan avına
giderken ‘zombala’ devrilen ördekleri bulan kör ile onları koynuna koyan
çıplak” dostları artık hayal bile etmekten uzak kalmıyoruzdur umarım, neyi
nasıl düşüneceğimizi teknolojiyi yücelten kitle iletişim araçları belirleyeli,
insanlar kalabalık şehir sokaklarında para peşinde sürüklenen zombilere
dönüşeli beri.. Ya sahiden zihnimiz tembelleşiyor, nakıslaşıyorsa böyle
zamanla; ölüyoruz demekki. Peki ne etmeli?
Belki de yazarlar inadına ve daha fazla yeni, yepyeni,
çağa ayak uydurmuş tekerlemeler, şathiyeler, böylesi edebi eserler üretmeli,
zihni tüm olasılıklar alanına açan farklı izlekleri daha sık katetmeli,
havsalayı cesurca genişletmeyi hep öncülemeli. Bir gün gelir de tamamen
robotlaşan insanlar özgür hayal gücünün tadını iyiden iyiye yitirir, istese
bile hatırasını dahi bulamaz diye, gelecek nesiller için zamana çılgın
gelenekten hikmetli kırıntılar serpiştirmeye devam etmeli… Varsın “deli
saçması” desinler! Popüler kültür bizi tektipleştirmemeli…
“Üç beşlik
verdiler beğenmedim ‘iridir’ diye, sade Osmanlı lirası verdiler almadım
‘sarıdır’ diye, beni aldılar tımarhaneye götürdüler ‘delidir’ diye, iki adam
geldi şahitlik etti ‘veli oğlu velidir’ diye; tımarhaneyi dürdüm katladım
sırtladım ‘halıdır’ diye, beş on sopa vurdular ‘yeridir’ diye; beni padişaha
bildirdiler ‘geridir’ diye, padişahtan ferman çıktı ‘bırakın onun eski huyudur’
diye”…
Şimdi de bendenizden kendimce, tekerlemeli bir deneme,
bulunsun diye, absürt bir kısa hikaye ile:
Evvel zaman içinde, iğne iplik peşinde, yırtık pırtık bir
yerde, makinalar terzi, arabalar şoför iken, maymun astronot, karınca
programcı, sülük doktor, yunus animatör iken, köpekler süs, kediler kısır iken,
bir çocuk yaşarmış, valiziyle doğmuş. Anasız, babasız, sütsüz, mamasız, bu
çocuk ne isterse valizinin içinde bulunurmuş. Şehrin sokaklarında dolaşır,
herkesle ve herşeyle kendi dilinde konuşurmuş. Ancak az geçmeden sıkılır, yine
yoluna koyulurmuş. Çok arkadaşı olmuş ama dostu yokmuş, anlamış ki kalbi
boşmuş. Derken kendine bir dost yapmaya karar vermiş. Valizine sormuş. Valizi
de demiş ki; “Dostluk emek ister, aç iken yemek ister, küs iken sevmek ister,
bunlar beni aşar, olsa da valizden taşar; Bul o dostu kendine, insan akar
dengine, birlikteyken sabreyle, geç kendinden kendisine! Bak o zaman seyreyle,
gönlün nasıl coşar, kainat şaşar”…
Çocuk başlamış aramaya. Valizden en kalın kitapları
çıkartmış üst üste dizmeye. Ki üzerine çıkıp dostu gözleye. Amma kocamanmış
yerküre! Sonra bir ip alıp kement yapmış aceleyle, atmış ucunu hilale, bırakmış
kendini Dünya’nın etrafında süzülmeye. Göğe yükselen sesler başını ağrıtmış,
dumanlı gazlar gözünü yakmış, dalgalar yolunu saptırmış, nihayet bir uydunun
kanadı ipini kesmiş ve düşmüş valiziyle uzak bir beldeye. Burada insanlar hep
şaşıymış, ona bakar ötekini görürlermiş. Dostluk için fedakarlığa hazırmış ama
öteki olamazmış. Hemen valizinden bir sırık çıkarmış, bir başka yere atlamış.
Buradaki insanlar da birbirini yiyerek beslenirlermiş, paylaşmayı yanlış
anlamışlarmış. Neyse telef olmadan oradan da uzamış. Valizinden çıkardığı
yelkenle, rüzgarlara karışmış. Derken bir hortuma kapılmış da hortum onu
yalnızlar adasına bırakmış. Buradaki insanlar ise kainatı kendilerinden ibaret
sanırmış, uğraşsa da hiçbirine ulaşamamış. Ve özlemi iyiden iyiye artan çocuk,
adayı dolduran çöplerden bir denizaltı yapmış, denize açılmış. Denizaltı
kayalıkları aşmış, boğazlardan geçmiş, derinlere dalmış, çıkmış, içinde dostça
sevecek kimseyi bulamamanın üzüntüsüyle küskünleşen çocukla oradan oraya
sürüklenirken, birden bir oltaya takılmış.
Oltaya çektildikleri yer bir yanardağ ağzıymış. Çocuk
denizaltıdan çıkmış, oltanın sahibine bakmış. Yaşsız bir dedeymiş; “Sen balık
bile değilsin” demiş dede. “Ben dost arıyorum dede, sen oysan ‘he’ de”. Dede;
“Ben denizden çıkan iyilikleri avlarım çocuk, sonra bu yanardağın içine atarım,
‘yanmadan olmaz’ diye”. Çocuk; “Dostu bulmadan sevmişim, rahatımı terketmişim,
bak peşinden nerelere gelmişim. Başkaca iyilik bilmem, çocuğum ben, gayrisi
senden gele”. Dede; “Tamam, beklediğim sensin öyleyse, Dünya’ya borçlandığın
tüm iyilikler valizinde, güvenirsen bana, şunu bir boşaltalım hele”. Çocuk
vermiş valizini dedeye, dede savurmuş valizi öteye, içinden neler neler
çıkmamış ki; kelebekler, çiçekler, herkese iyi niyetler, isteyene maydanozlu
köfteler, kampanyalar, paketler, dağılmışlar heryere.. Dede tutmuş çocuğun
elini ve; “Sanki manki maniki, kablolar değil bağlayan bizi. Birlikte yanacağız
şimdi. Dostluk öyle bir şey ki, birlik potasında erimeli”… Gülmüşler, sıcacık,
dostça; erimişler, şekilden şekile girmişler, birleşmişler, şekilsizleşmişler;
böylece güldürmüşler herkesi ki, yaşlı çocuk yaşasın, hoşça!
Bir varmış, bir yokmuş, iki çokmuş.. Son baş, baş sonmuş;
arası hayal! Teker döner, biçer döver, sonunda ekmek pişer, yiyen ekin eker… Hu
(alıntıdır)
KUDÜS ÜZERİNE
Keza şehrin bir başka güzel ismi olan “Kudüs”, yani
“kutsal/mukaddes” için şöyle yazıyor NND sözlükte; “Güçlü bir dîni saygı
uyandıran veya uyandırması gereken, kutsi, mukaddes. Tapınılacak veya yolunda
can verilecek derecede sevilen. Bozulmaması, dokunulmaması, karşı çıkılmaması
gereken, üstüne titrenilen. Tanrı'ya adanmış olan, tanrısal olan, bütün var
olanların, yeryüzüne ilişkin olanın üstünde yükselen, ondan bütünüyle başka
olan. (Ve) Ahlaksal yetkinliğe ulaşan, bu yolla Tanrı'ya yakınlaşan kişilerin
niteliği”.. Elbet asıl makamı gönülde, gönül sahipleri nezdinde…
O halde tüm bunlar oluyorsa sormalı; yapılanlar Allah
rızası için mi? Bugün kim Müslüman, kim Nasrani, kim Yahudi? Değerlendirmeli;
içimizdeki mukaddesat ne alemde, ‘akl-ı selim’imiz ne halde? İçte bu hasletler
olması gerektiği gibi değilse, dıştan gelen saldırılara karşı elden gelmez
çare. Ve akıl elden giderse, sonrasında belki kalp de tehlikede. Fakir için
onun da yeryüzündeki temsili mekanı, “Kabe”. Halihazırda o beldeyi yönetenlerin
de ne kadar hikmet üzere olduğu düşünüle… Ola ki bu bir fırsat, bıçak kemiğe
dayanana dek sabredebilen, istikamet sahibi mazlumlar için yakındır necat..
“Sakın Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma!
Sadece Allah onları, korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor”
(İbrahim 14;42)
Artık umulur ki tüm barışseverler, insanlıkta inat
edenler, inananlar, sevenler, gerekirse tüm kişisel çıkarlarını bir kenara
bırakarak, birliğimize hizmet edenlerin başımızda olması için, selametliğimiz
icin, bunun karşısında olanların bertaraf edilmesi için uyanık olup,
gayretlerini artırsın. Allah bu günlerimizi aratmasın ancak alametler, gerçek
Müslümanlar için zor geçecek birkaç SENENİN AKABİNDE (2023), yaşanacak bir
arınma, bir temizlenme sonrasında doğruluk üzere sabretmiş olanlar için -yine
bir şemsiye altında- yeni ve hayırlı bir çağın kapısının aralanmaya başlayacağı
yönünde. İnşa’Allah, güzel günler göreceğiz birlikte, Ya Sabır, Ey Kuddus,
Zü’l-Celal-i Ve’l İkram, Ya Selam!
MEHDİ/AHİD SANDIĞI/TARSUS KAZILARI
Son zamanlarda gündemi meşgul eden haberlerden biri de
Tarsus’ta resmi makamlarca, yüksek güvenlik önlemleri altında yaklaşık bir
senedir sürdürülen gizemli kazı…
Kazının başlatılmasında görünür sebebin 2012’de,
-uluslararası bağlantıları olduğu iddia edilen define arayıcılarının bölgeyle
ilgili girişimlerini araştıran(?)- polis memuru Mithat Erdal’ın öldürülmesiyle
açığa çıkan bilgiler olduğu biliniyor.. CHP Mersin Milletvekili Sn.Aytuğ
Atıcı’nın kazı alanını ziyareti ve orada yüksek önem arzeden bir şeyler döndüğü
şüphesini dillendirmesi, meseleyi kamuoyunda daha merak edilir hale getirdi.
Ancak kazı, alınan karar uyarınca gizlilikle sürdürülmekteydi. Ve nihayet
geçtiğimiz hafta neticelendirildi. Açılan kazı çukurları kapatıldı. Hazırlanan
rapora göre bulunanlar topu topu; “bir adet bronz sikke, kırık sütun parçası,
etütlük durumda seramik parçaları” idi.
Halbuki söylenceler “Tek kapılı büyük bir yeraltı
şehrinde Dakyanus Hazinesi”nin bulunmasından, Tarsus’lu Aziz Paul’un kayıp
(orijinal) İncil’inin ortaya çıkmasına ve dahi Kuran ve Tevrat’ta bahsi geçen
kutsal “Ahit Sandığı”nın keşfine kadar uzanıyordu. Bu derece gizlilik, özel
harekat polislerinin koruması altında devam eden kazılar, sırlı bir cinayet,
iddia edilen FETÖ bağlantıları, MİT’in dahli, İngiltere, İsrail parmağı
şüpheleri, Vatikan’ın “alakamız yoktur” açıklamaları, çevreye yayıldığı
söylenen yüksek radyasyon, Dünya gündeminde eşzamanlı değişen parametreler,
bazı mâna ehlinin bir süre önce, hararetle aranan (beklenen Mehdiyi işaret
edici olmasıyla kıyamet alametleri arasında kabul edilen ve eline geçirene
zamanın son savaşında büyük manevi güç kazandıracağı belirtilen) “Ahit
Sandığı”nın zannedildiği gibi Kudüs’te değil de kuvvetle muhtemel Anadolu’da
ortaya çıkacağı ile ilgili öngörüleri… Ve şimdi açıklanan raporla dağ fare mi
doğurmuş oldu, yoksa bilmediğimiz başka şeyler mi vardı?
“Peygamberleri onlara şöyle dedi: ‘Onun hükümdarlığının
alameti, size o sandığın gelmesidir. Onda Rabbinizden bir güven duygusu ve
huzur ile Musa ailesinin, Harun ailesinin geriye bıraktığından kalıntılar
vardır. Onu melekler taşımaktadır. Eğer inanmış kimselerseniz, bunda şüphesiz
sizin için kesin bir delil vardır”(Bakara 2;248)
Tevrat’ta geçtiği biçimiyle “Ahit Sandığı”(Aron Aberit/Antlaşma
Sandığı yahut Aron Aedut/Tanıklık Sandığı) içinde “Tanıklık”(levhalarını) taşır
ve temsilen tüm kutsal emanetleri kendinde barındıran “Mişkan”ın(mesken)
ortasında yer alır. Sandığın üzerindeki kanatları açık iki “Keruvim”in(yakin
melekler) arasındaki alanda Yaradan’ın “Şehina”sı(Sekinet) kendini gösterir.
Mişkan hem kainata, hem de insan vücuduna benzetilir ki “Sandık” da bu vücudun
kalbi konumundadır. Dolayısıyla (ruhun makamı da diyebileceğimiz) sandığın
içindeki (on emir olarak bilinen) “Tanıklık Levhaları” da “Yakin” bilgisini
temsil etmiş olur. Sandığı barındıran “Mesken”, Hz.Musa ile yolculuklarında
“Ben-i İsrail”in(temsilen Allah’a yönelenler) 12 kabilesinin(12 meşrep, 12
tarik…) yerleşimlerinin orta yerinde bulunur. En yakın çevresinde ise kabileler
içinde kendilerini Hakk yolunun hizmetine adayan zümre bulunur(Kohenler,
Levililer).
Levililer’in içinde, emanetlerin kutsiyetinin
koruyucularından, sandığın da korunması ve taşınması vazifesini üstlenmiş olan
“Keati”ler ona çok yakın olmaları bakımından en tehlikede olanlardı. Çünkü
sandığa bırakın dokunmayı, bakmak bile ölümle neticeleniyordu (konuşan/canlı
“tanıklık” olan Hz.Musa’nın bu tehlikeden muaf olduğu anlaşılıyor). Sandık,
kenarındaki halkalara geçirilmiş sırıklarla taşınıyor, özel muhafaza ve örtüler
altında tutuluyordu. İlgili vazifeleri gerçekleştirmek yüksek bir manevi
hazırlık ve temizlik gerektirmekteydi.. Tüm bunlar “hakikat bilgisi” ile meşgul
olanların edeplerine dair bize ibretliktir ve Yaradan bu zümrenin(Keatiler)
halkın içinden kesilmesine meydan verilmemesi için (vaktin manevi kutbu)
Hz.Musa ve Hz.Harun nezdinde tüm halkı uyarmıştır.
“Ona Mehdi denilmesinin nedeni, gizli olan bir şeyin yolunu
göstermesidir. Antakya denilen bir yerden Tabut’u(ahit sandığını) ortaya
çıkaracaktır” (Suyuti, el- Havili’l Feteva, II.82)
Vakti zamanında Antakya’ya bağlı olan Tarsus (kısa zaman
önce yine gizemli bir şekilde ortaya çıkan) Danyal Peygamber’in türbesini
barındırmanın yanında, Şit a.s., Lokman Hekim, Bilal-i Habeşi Hazretleri’nin de
makamlarına ve Ashab-ı Kehf mağarasına ev sahipliği ediyor. Antakya’da bulunan
“Habib-i Neccar” Hazretleri’nin türbesi, Hz.Beyazid-i Bistami’nin makamı ve
Hz.Musa ile Hz.Hızır’ın buluştuğu yer olarak rivayet edilen Hızır Türbesini de
katarsanız bölgenin ne kadar münbit olduğu anlaşılır. Buralarda taşın altından
tarih fışkırıyor..
Tarsus’taki kazının sırrını tam olarak bilemiyoruz ama
ola ki -vakit yakınlaştıkça her şeyin iyiden iyiye zuhura geldiği bu devirde-
buradan insanlık tarihini etkileyecek önemde bir şey çıktı çıkacaksa, umarım
hayırlı ellerde olsun, hayırlara vesile olsun. Velhasıl bunun dışındaki
ihtimallere, -hele ki söz konusu “Ahid Sandığı” ise- Hakk’ın imkan tanıyacağını
düşünmüyorum..
EL KUDDUS/KUDÜS/BU ALEMİN SON YİĞİTLERİ
Osmanlı’nın tasfiye edilmesinden sonra İslam kültürel
birikiminin Dünya üzerindeki etkisi hızla zayıfladı. İslam ümmetini bir arada
tutan değerler bütünü “modern dünya” önermesi karşısında yetersiz ve hatta
engel görüldü. Bu “yeni dünya”nın geçerlilikleri; yalnızlığı getiren bencillik,
aşırı tüketimle ikame edilmek istenen parçalanmışlık ve eksiklik,
yetersizlikten beslenen ve bizi korku içinde yaşamaya zorlayan güvensizlik,
insanları ele muhtaç bırakan nihilist bir umarsızlık, yahut uyuşuk bir öfke ve
içi boş isyan oldu. Tek havucu da konformist bir dünyevi teknoloji yığınağı
üstünde tepinme imkanı… İnsanoğlu cennete karşın cinneti tercih ediyordu!
Halbuki bize verilen “Din”den maksat hikmet değil miydi? İnsan’ın ulaşabileceği en yüksek
düzeydeki bilgelik… Kendini bilme, Rabbini bilme, hakikati özümseme, fıtratına,
kudsiyetine en uygun düşünüş, eyleyiş, yaşayış üzere olmakla barış ve huzura
erme… Kendini kısıtlayan tüm suniliklerden aşkınlaşma ve gerçek değerini bulma,
ikiliklerden sıyrılarak tevhid(birlik) içre olma… Bunun yol ve yordamına dair
bir yardım, ancak özgür iradeyle tercih edilecek bir teklif, yaradılış ile
uyumlanmanın ilahi formülü, hidayet rehberi… Kavuşmak isteyene…
Sanırım yanlış anlatıldı yahut yanlış anlaşıldı. Bu
yanlışlıkta ısrar, cehennemî bir yokoluş tarafından yutulmaya mahkumdu. İçteki
yozlaşma dışta da kendini gösterecekti. Mânasız şekil, kof, hayatiyeti olmayan
bir kabuk misali çürümeye yüz tuttu. Önce, tüm insanların bir hikmet üzere bir
arada oluşu unutuldu. Bizi zenginleştiren farklılıklarımız, ulus-devlet düzeni
üzerinden -ancak çıkar ilişkilerinin geçici bir süre ayakta tutabileceği-
hasımlıklara dönüştü. İnsanların kardeş oluşuna dair izleğimiz önemsizleştikçe
birbirimizi tüketmenin önünde engel kalmıyordu. İnananların da arasına nifak
girdi nihayet. Oysa bizi birleştiren şeyler ne kadar daha çoktu. Museviyet,
İseviyet, Muhammediyet… hepsi İslam
şemsiyesi altında kutluydu.
Yeni dünya düzeni silahşörlerinin hücumu bu şemsiyeye
olmuştu. Yerine de elle tutulur bir muadilini koymadan. Konulabilir sandık,
beter oldu. Şemsiyenin sapını biz tutuyorduk en son, hakkını veremedik demek
ki, elimiz kırıldı. Sonra da kendilerini “Müslüman Devletler” diye
niteleyenlerin birbirine düşürülmesi. Biz elimiz alçıda iyileşmeye
çalışaduralım, bu esnada bir baktık ki etrafımız kan gölü, içimiz huzursuz,
paramparça, lokmamız hırsızların tabağında, kutsallarımız namahrem ellerin
eğlencesi artık. Buna “dur” deyecek babayiğit yok mu? Kim olacaktı bizden
başka. Biz bu alemin son yiğitleri idik. Son feta(Kuranî bir kavram; delikanlı,
yiğit, civanmert anlamında)…
Çıkmadık candan ümit kesilmez ya, batıl davalarının
ardısıra canımızı çıkarmaya azmetmişlerin hücumlarını şiddetlendirmeleri de
normal aslında. Ve bu arada yaralı aslanın etrafında dişe dokunur ne bulursa
koparmaya çalışan çakallar. Çünkü insanı insan yapan değerlerin yokluğunda
hayvandan beter olasıdır insanlar. O değerler ki kutsaldırlar, şeytani güçlerin
temsillerine saldırması doğal.. Demek elimizde hala temiz kalan -kıymeti
bilinesi- birşeyler var!
El Kuddus; Allah’ın “kutsal”(temiz, pak, eksiksiz)
anlamına gelen bir güzel esması. Ve başından geçen onca şeyden sonra,
yüzyıllarca Osmanlı’nın -İslami değerler ışığında- barış içinde idare ettiği
bir kadim şehrin adı. Tam yüz yıl olmuş sınırları bu değerlerin garantörlüğü
altından çıkalı, elimizden alınalı. Biz zaten emanetçiydik, ne olur ki
başkaları idare etse, kutsallığına layık bir şekilde, huzur, barış, insaniyetle
yönetilse; başımız üstüne. Tüm insanlığa bir birlik vesilesi olabilse keşke.
Gel gör ki yeni düzenin egemen güçlerinin egoistçe politize etmesiyle irkildik
fena halde..
kUDUSÜ'Ü İŞGAL EDEN SİYONİST YAHUDİ İLE İŞ TUTANLAR UTANSIN.
EL-MÜNTAKİM İSMİ MUTLAKA TECELLİ EDECEKTİR.KUTSALIMIZI KİRLETENLER HAK İLE YEKSAN OLACAKLARDIR.
LA TAHZEN (ÜZÜLME)
“İnsanlar senin kalbini kırmışsa üzülme! Rahman(cc) ‘Ben
kırık kalplerdeyim’ buyurmadı mı? O halde ne diye üzülürsün ey can? Gündüz gibi
ışıyıp durmak istiyorsan; Gece gibi kapkaranlık nefsini yak!.. ’Derdim var’
diyorsun; Dert insanı Hakk’a götüren Burak’tır; sen bunu bilmiyorsun. Sanma ki
dert sadece sende var. Şunu bil ki; Sendeki derdi nimet sayanlar da var.
Umudunu yıkma; Yusuf’u hatırla. Dert nerede ise deva oraya gider. Yoksulluk
nerede ise nimet oraya gider. Soru nerede ise cevap oraya verilir. Gemi nerede
ise su oradadır. Suyu ara, susuzluğu elde et de sular alttan da yerden de
fışkırmaya başlasın. Dünya malı Allah’ın tebessümüdür: ona bak! Ama sarhoş
olma…
Lâ tahzen! Irmağa deniz, denize okyanus sığmaz.. ‘Aşık’
olmayana anlatsan da ‘Ben’, ‘Sen’ anlamaz. ‘Hakk’a ulaşmak için yoldur’ desen
kimse inanmaz… Gönlünde zerre-i miskal şems olmayan; Yanmaz, yanamaz… Ayağın
kırıldı diye üzülme! Allah senden aldığı ayak yerine belki sana kanat verecek. Kuyu
dibinde kaldın diye üzülme! Yusuf kuyudan çıktı da Mısır’a sultan oldu, unutma!
İstediğin bir şey; olursa bir hayır, olmazsa bin hayır ara… Geçmiş ve gelecek
insana göredir. Yoksa hakikat âlemi birdir. Bu âlem bir rüyadır. Zanna kapılma
ey can! Rüyada elin kesilse de korkma, elin yerindedir. Dünya bir rüya ise,
başına gelen felaketler de geçicidir. Neden çok üzülürsün ki? Herşey üstüne
gelip seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde sakın vazgeçme: Çünkü orası
gidişatın değişeceği yerdir. Bu âlemin, bu kâinatın kitabı sensin: Aç da
kendini oku ey can! Kâinatın en uzak köşesi, senin içinde ufak bir nokta… Ama
sen bunun farkında bile değilsin. Derdin ne olursa olsun korkma! Yeter ki
umudun Allah olsun… Herkes bir şeye güvenirken; Senin güvencen de Allah olsun.
Hiçbir günah, Allah’ın yüce merhametinden büyük değildir ama; Sen yine de günah
işlememeye bak!
Lâ tahzen! Derdin ne olursa olsun bir abdest al, nefes
gibi… Ve bir seccade ser odanın bir köşesine, otur ve ağla, dilersen hiç
konuşma… O seni ve dertlerini senden daha iyi biliyor unutma. Dua ederken O’na
kırık bir gönülle el kaldır. Çünkü Allah’ın merhamet ve ihsanı, gönlü kırık
kişiye doğru uçar. Sopayla kilime vuranın gayesi, kilimi dövmek değil, tozu
kovmaktır. Allah tozunu alıyor diye, niye kederlenirsin ey can!?
Lâ tahzen! Bir şey olmuyorsa: Ya daha iyisi olacağı için,
ya da gerçekten olmaması gerektiği için olmuyordur. Şu uçan kuşlara bak! Ne
ekerler, ne biçerler… Onların rızkını düşünen Allah; Seni mi ihmal edecek
sanırsın! Yeter ki sen istemeyi bil… Belalar sağanak yağmurlar gibi yağar.
Ancak başını ona tutabilenler aşk kaydına geçerler. Belâ yolunda muayyen bir
menzildir âşık. Her nereden gam kervanı gelse de.. Aşk derdinde olan kişi; Baş
derdinde değildir… Yapılma, yıkılmadadır; Topluluk, dağınıklıkta; Düzeltme,
kırılmada; Murat, muratsızlıktadır; Varlık, yoklukta gizlidir… Ne kötüdür
insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması. Ne kötüdür zamanın bir an
kadar yakın, bir asır kadar uzak olması. Ve bilir misin? Ne acıdır insanın
bildiğini anlatamaması.. ’Ben’ deyip susması… ’Sen’ deyip ağlamaklı olması…
Eğer sen Hak yolunda yürürsen, senin yolunu açar, kolaylaştırırlar. Eğer
Hakk’ın varlığında yok olursan, seni gerçek varlığa döndürürler. Benlikten
kurtulursan o kadar büyürsün ki âleme sığmazsın. İşte o zaman seni sana, sensiz
gösterirler. Sevginin diğer bir adı da sabırdır: Açlığa sabredersin adı ‘oruç’
olur. Acıya sabredersin adı ‘metanet’ olur. İnsanlara sabredersin adı ‘hoşgörü’
olur. Dileğe sabredersin adı ‘dua’ olur. Duygulara sabredersin adı ‘gözyaşı’
olur. Özleme sabredersin adı ‘hasret’ olur. Sevgiye sabredersin adı ‘Aşk’ olur…
Ne istersem ben Mevlâ’dan isterim. Verirse yüceliğidir.
Vermezse imtihanımdır… Allah’tan bir şey istersen: Kapı açılır, sen yeterki
vurmayı bil!… Ne zaman dersen bilemem ama, açılmaz diye umutsuz olma, yeterki o
kapıda durmayı bil…!”(Hz.Mevlana Celaleddin Rumi)
İSRAİL NEDEN IRKÇI BİR DİN DEVLETİDİR
Yahudiliği yahut siyonizmin özünü genlerini Hak Teala tarif ediyor.Ali İmran suresi:
Yahudilerin reisleri yahudilere dediler ki:"Kendi dininize tabi olanlardan gayrisine aman vermeyin."Size verilen nimetlerin başka birine verildiğine, yahut Rabbinizin huzurunda size galebe edeceklerine hüccet gösterseler de inanmayın, kendi milletinizden dönmeyin, ayrılmayın"(Ali imran suersi ayet 73).Bu nedenle İsrail meclisinde kabul edilen yasayı garipsememek gerekir.
Kuran'ı Kerim'in tüm ayetlerine "nazil oldu,oldu bitti,yaşandı, geçmişin bir örneğiydi" demeyelim.Çünkü kıyamete kadar her hadise hergün yeniden yaşanmaktadır ve yaşanacaktır.Bu nedenle Hak Teala yahudilerin ciğerlerini bize anlatıyor.Hasedlikte zirve olan bir kavim.Yeni bir şeriat getirdi diye kendi kavminden gelen Hz.İsa (a.s)'ı öldürmeye yeltenmiş,hırıstiyanlığın kökünü kazımak istemişlerdir.Bugün Hırıstiyanlık ve siyonizm birlikte görünseler de bu,İslam'a karşı birlektiliktir.Ancak kendi aralarında derin uçurumlar vardır.HakTeala onları birbirlerine karşı husumetli tutarak Müminleri korusun.
Kudüs İslam'ın mutusal mekanlarındandır.Yahudilerin eline geçmesin diye cennetmekan sultan 2.Abdülhamit Han,tüm filistin toprağını kendi mülkü olarak tapulamıştır.İsrail Filistin'de işgalcidir.İsrail'in ve işbirlikcileri olan Suud'un bu tahakkümlerinin sona ermesi yakındır.Seyyid Ali Baba hazretlerinin kabir kitabesindeki şahidede:NASRUN MİNALLAH VE FETHUN GARİİB"ayeti yazılmıştır.Sahibül vakt olan bu zatın dünyadan göçüşünün(1984)üzerinden 40 yıla yakın bir zaman geçtikten sonra sahibül vakt olan bir zat zuhura geldikte(2023) yeni bir dönem başlayacaktır.Bu gelen zaman İslamın zamanıdır. Bu nedenle bugün hadiseler süratle seyretmekte,olmayacak işler kısa zamanda gerçekleşmektedir.
Yahudilerin reisleri yahudilere dediler ki:"Kendi dininize tabi olanlardan gayrisine aman vermeyin."Size verilen nimetlerin başka birine verildiğine, yahut Rabbinizin huzurunda size galebe edeceklerine hüccet gösterseler de inanmayın, kendi milletinizden dönmeyin, ayrılmayın"(Ali imran suersi ayet 73).Bu nedenle İsrail meclisinde kabul edilen yasayı garipsememek gerekir.
Kuran'ı Kerim'in tüm ayetlerine "nazil oldu,oldu bitti,yaşandı, geçmişin bir örneğiydi" demeyelim.Çünkü kıyamete kadar her hadise hergün yeniden yaşanmaktadır ve yaşanacaktır.Bu nedenle Hak Teala yahudilerin ciğerlerini bize anlatıyor.Hasedlikte zirve olan bir kavim.Yeni bir şeriat getirdi diye kendi kavminden gelen Hz.İsa (a.s)'ı öldürmeye yeltenmiş,hırıstiyanlığın kökünü kazımak istemişlerdir.Bugün Hırıstiyanlık ve siyonizm birlikte görünseler de bu,İslam'a karşı birlektiliktir.Ancak kendi aralarında derin uçurumlar vardır.HakTeala onları birbirlerine karşı husumetli tutarak Müminleri korusun.
Kudüs İslam'ın mutusal mekanlarındandır.Yahudilerin eline geçmesin diye cennetmekan sultan 2.Abdülhamit Han,tüm filistin toprağını kendi mülkü olarak tapulamıştır.İsrail Filistin'de işgalcidir.İsrail'in ve işbirlikcileri olan Suud'un bu tahakkümlerinin sona ermesi yakındır.Seyyid Ali Baba hazretlerinin kabir kitabesindeki şahidede:NASRUN MİNALLAH VE FETHUN GARİİB"ayeti yazılmıştır.Sahibül vakt olan bu zatın dünyadan göçüşünün(1984)üzerinden 40 yıla yakın bir zaman geçtikten sonra sahibül vakt olan bir zat zuhura geldikte(2023) yeni bir dönem başlayacaktır.Bu gelen zaman İslamın zamanıdır. Bu nedenle bugün hadiseler süratle seyretmekte,olmayacak işler kısa zamanda gerçekleşmektedir.
22 Temmuz 2018 Pazar
DOĞUMUNUN 900 NCÜ YILINDA:SEYYİD AHMET RUFAİ
Seyyid Ahmet Rufai hazretleriyle alakalı kaynaklar
Evliyalar ansiklopedisi/İmamı
Şarani/Bedir - Seyyid Ahmed Er Rifai, hayatı ve eserleri/es-Samarrai/Harf -
Ahmed er-Rifai Hazretlerinin menkıbeleri/Kazeruni/Semerkand - Onların
Alemi/Ahmed er Rifai/Alperen - Hak Yolcusunun Düsturları/Ahmed er Rifai/Erkam -
Kurtarıcı Öğütler/Seyyid Ahmed er Rifai/Bedir - Ebu’l Alemeyn Seyyid Ahmed
er-Rifai/Ken’an Rifai/Cenan
Seyyid Ahmed’in(ks)
gelmiş geçmiş ulular, pirler arasındaki müstesna yeri belli ki Sultanlar
Sultanı Peygamberimiz Muhammed Mustafa(sav) Efendimize muhabbette, sünnetine
bağlılıkta en ön safta yer alışındandır. İslam aleminde tevatür derecesinde
meşhur olan şu hadise bu yakınlığa delil kabul edilebilir;
Rifai Hazretleri 1160 yılında(demek 41 yaşında iken) ilk
hac vazifesini yerine getirdikten sonra, büyük dedesi olan Resulullah’ın(sav)
kabrini ziyarete gitmişti. Medine’ye yaklaşırken ayakkabılarını çıkarıp
Ravza’ya kadar yoluna yalınayak devam etti. Hz.Rifai bu hal üzere
Efendimiz’in(sav) kabri önüne vardıkta kıbleye dönerek; “Esselamü aleyke ya
ceddi” diye selam verdi ve diz çökerek şu beyiti okudu; “Uzakta iken ruhumu
elçi yolluyordum, Toprağını öpsün diye vekil tayin ediyordum, Şimdi ise huzurunda
hazır bekliyorum, Uzatıver elini, dudaklarım yansın istiyorum”.. Akabinde
binlerce hacının gözleri önünde Resulullah’ın “Aleykümselam ya veledi”
cevabıyla beraber mübarek eli de nurani bir şekilde kabirden dışarı uzanmış ve
Ahmed er-Rifai bu eli öpmüştür. Şahitler içinde Geylani Hazretleri(ks) başta
olmak üzere evliyadan ve ulemadan pek çok zat vardı ve vaktin ileri gelen
tarihçileri de bunu aktarırlar. Nitekim halkın arasında müthiş bir cezbe hali
meydana gelmiş, olağanüstü haller görülmüş, Rifai Hazretleri de bu hallerin
yolundan gelenlere miras kalmasını niyaz ederek, müthiş bir tevazuyla kerametin
kendinden kaynaklanmadığını nefsihana ispat için olsa gerek Mescid-i Nebevi’nin
kapı eşiğine boylu boyunca uzanarak namaza girenlerin üzerine basıp girmelerini
istemiştir. Rifailiğin alamet-i farikası diyebileceğimiz “burhan”ın(ispat,
delil göstermek) en büyüğü aslında bu hal olup, bu yolun düsturu da yolun
Pirinin tüm üstün hallerine galebe çaldığı anlaşılan bu tevazu,
alçakgönüllülüktür..
Kadiri yolunun Piri Geylani Hazretleri’nin, Hz.Rifai
için; “Sahabe-i Kiram, müçtehidin dışında tabakat-ı evliyadan hiç kimse Ahmed
er Rifai’nin makamına vasıl olamamıştır” dediği rivayet edilir. Rifai
Hazretleri’nin, yakın dost ve akraba olduğu Gavs’ül Azam Abdülkadir Geylani
Hazretleri ile birlikte, zaman içinde geniş kitleleri etkileyecek olan
kurumsallaşmış Tasavvuf ekollerinin ilk büyük kurucu öncüleri oldukları
söylenebilir. Keza genel kabul Rifai, Geylani, Bedevi ve Dusuki
Hazretleri’nin(hepsine selam olsun) Tarikat-ı Aliye’nin dört kutbu oldukları
yönündedir.
Kerametleri saymakla bitmeyecek Seyyid Ahmed er-Rifai’nin
bir lakabı “Ebü’l Alemeyn” olup, çift sancak sahibidir. Bunu iki kez
“Gavs”lıkla şereflendirilmesi ve iki cihan Sultanı olması ile açıklamak mümkün.
Rifai sancağı siyah ve beyaz, iki renklidir; beyaz nuraniyeti, temizliği temsil
ederken siyah ise kusurların üzerini örtmeyi temsil eder. Gece ve gündüz gibi..
“Ebü’l Ureyca”, “sakat kızın babası” olarak anılması da bilhassa hastalara,
sakatlara sahip çıkması, adeta babalık etmesine işaret eder. Fakirlerin,
gariplerin koruyucusu olmuştur. Yaşamını sürdürdüğü Ümmüabide köyünde(Bağdat
ile Basra arasında) dergah olarak tahsis ettiği ata yadigarı konağında her gün
dervişleriyle beraber yüzlerce kişiye sofra açar, bizzat hizmetlerinde bulunur,
kendisi ise çoğu zaman kalan sofra artıklarıyla beslenirmiş. Mahallenin uyuz
köpeklerini tedavi etmesi, bakması, hayvan dostu olmasıyla da bilinirdi..
Seyyid Ahmed(ks) ilimde de zamanının en ileri
şahsiyetlerindendi. Yedi yaşında Kuran’ı hatmetmiş, İslami ilimlerde kemali
bulduktan sonra Tasavvuf ilmide yükselmiştir. Hocalarından Vasıti
Hazretleri’nin “Herkes hocasıyla övünür, ben talebem Rifai ile övünürüm” dediği
bilinir. Tarikatı alışının beş biatte olduğu rivayet edilse de ilk biatini
aldığı dayısı Şeyh Mansur Betaihi Hazretleri’nin ondaki yeri ayrıdır ve onu hep
sitayişle anardı(selam olsun).
Yetiştirdiği onlarca halife dışında daha sonra Hz.Seyyid
Mahmud Hayrani, dolayısıyla Nasreddin Hoca, Sarı Saltuk ve dolayısıyla Tapduk
Emre’den Yunus Emre, ayrıca Selahaddin Eyyubi gibi bir komutanı ortaya çıkaran
Nureddin Zengi gibi İslam tarihinde önemli rol oynayan pek çok şahsiyetin bu
ulu Pir’den nasip aldığı söylenmektedir. Pir Seyyid Ahmet Hazretleri’nin erkanı
gibi tasarrufu da halen devam etmektedir. Yakın tarihimizde 2.Abdülhamid Han’ın
hocası Ebu’l Hüda es-Sayyadi Hazretleri, Sivas Kongresi’nin düzenlenmesine
önayak olan Abdullah el Haşimi Hazretleri, Kenan Rifai Hazretleri
sayabileceğimiz bir kaç isim..
Kendisinden “Ahmetçik” diye bahseten bu yüce şahsiyete
haset eden çevrelerden, ulemadan pek çok saldırı olmuş, Hazret asla
öfkelenmemiş, hatta aralarına girip çıktıktan sonra soran dervişana “aralarında
en edna kendimi gördüm” diyebilmiştir. Ona hakaretler içeren nice mektuplar
yazan kimselere hep kibarlıkla cevap vermiş, “az bile söylediniz, Ahmetçik
ancak sizlerin aciz hizmetkarınızdır, ne yapayım ki yüce Allah beni böyle
yaratmış” mealinde yanıtlarını müteakiben, izan sahibi olanları pes etmiş,
pişmanlıkla özür dilemiş, niceleri talebesi olmak üzere kendisine gelmişlerdir.
Nefsine yönelik eziyetlere sabırla, tevazuyla katlanır, Hakk’a, Hak dostlarına,
yoluna yönelik saldırılara karşı ise korkusuzca ve mertçe taviz vermeden
durudu. Her toplumda olduğu gibi toplumumuzda da bu hal üzere kimselerin
artmasına, bizlere referans noktası olacak, gönül açan, umut saçan böylesi
şahsiyetlere ne de çok ihtiyacımız var!
Seyyid hazretlerinin sözleri:
“Aşk bir av aletidir. Cenab-ı Hak onunla sevgi ve vefa
sahiplerini avlar”
“Bir bilgiden fayda gördüğünüz vakit onu insanlara
öğretiniz ki onlar da faydalansınlar. Böylece eseriniz dünya ve ahirette
görünmüş olsun”
“İnsana zarar veren ve kendi zararının başkasına
yüklenmesini, sözlerine ve işlerine güvenilmesini isteyen ve baş olma peşinde
olan bir kimseyi görürseniz, ondan sakınınız ve o gibilerle haşır neşir
olmayınız ki size onlardan zarar gelmesin!”
“Muhabbet kalpte biten dallar gibi olup, akıllar ölçüsünde
meyve verir”
“Kalp düzelirse vahyin, sırların, nurların ve meleklerin
ineceği yer olur. Kalp bozulursa zulüm ve şeytanların indiği yer olur. Kalp
iyileşirse arkanda ve önünde olanı sana haber verir ve mühim olan şeyleri
öğreterek seni ikaz eder. Eğer bozulursa sana değersiz şeyler söyler ve senin
doğru yolu bulmanı ve saadetini engeller”
“Şimdi ve gelecekte ricalin/erlerin en üstünü;
ihtiyacını, hacetleri yerine getiren Allah’a arz ettiği vakit cevabını alan
kimselerdir. Bunlardan bir kısmı cevabını ilham şeklinde bir kısmı da özel
olarak alır. Bir kısmı ise müşahade ettikleri, gördükleri şeyden asıl maksadın
ne olduğunu anlarlar; böyle bir sırra sahip olana ne mutlu!”
“Halk ile edep üzere ol! Halk ile edep Hak ile edeptir.
Az bir edep, çok ilimden ve amelden hayırlıdır”
“Kalbin cemali korku, aklın cemali fikir, ruhun cemali
şükür, lisanın cemali sükut, yüzün cemali ibadet, tenin güzelliği vesveseyi
terk, gönlün cemali hasedi terk, nefsin cemali ona muhalefet, sırrın cemali
sabır, halin cemali istikamet, seyrin cemali teslim, hizmetin cemali edep,
sözün cemali doğruluk, yolun cemali şeriate uygunluk, hepsinin cemali de
tevfik-i İlahi(Allah’ın başarıya erdirmesi)’dir”
“Cefakar/eziyet verici olma, vefalı ol! Horluk ve
hakirlik ve mahzunluk ve tevazu elbisesini çıkarma! Nefsini ve isteklerini
yenmeye ve dünyayı kalbinden çıkarmaya çalış! Mevki sahibi ve baş olma
hevesinde olma!”
“Kim ki kendisi ile istikamet üzere olursa, başkası da
onunla doğru olur. Değnek eğri olursa, gölgesi nasıl doğru olur?”
“Tasavvuf yolunda sonradan gelenler öncekilere uyarlarsa,
öncekiler onlara yardım eder. Eğer uymazlarsa, öncekiler onların başına
karanlığı sararlar”
“Bizim yolumuz üç şey üzerine kurulmuştur; Verilmeyeni
istememek, verileni ve isteyeni reddetmemek, biriktirmemektir”
SEYYİD AHMET RUFAİ HAZRETLERİ
Tevazusuyla bilinen Seyyid Ahmed’in yolunu ve yöntemini
en güzel kendi sözleri anlatıyor; “Allah’ın emrini yüceltmekte, yaratıklarına
şefkatle ve Resulullah’ın(sav) sünnetine uymada, Hakk’a giden yol olarak, taat,
fakr ve alçakgönüllülükten daha yakınını ve kolayını görmedim”, “Sufiler
topluluğu birkaç fırka olmuş; Ahmedceğiz ise horluk hakirlik, alçakgönüllülük,
acizlik ve ızdırap fırkasıyla beraber kalmıştır”…
Hem Seyyid(Hz.Hüseyin-ra- soyundan) hem
Şerif(Hz.Hasan-ra- Soyundan) idi, “Ebu’l Alemeyn” yani çifte sancak sahibi
olarak anılmasının bir sebebi de ola ki buydu.. “Adına Hamid de diyordu.
(Hakk’a yürümesine yakın)Bir gün arkadaşlarına; ‘İçinizden kim ki, bu Hamid’de
bir ayıp görür; ona bildirsin’ dedi. Aralarından biri kalkıp şöyle dedi;
‘Efendim, sende büyük bir ayıp var’.. ’Söyle ey kardeşim, o ayıbım ne ola ki?’
O şahıs da şöyle dedi; ‘Senin ayıbın bizim gibi müridlerin olmasıdır’… Sohbette
bulunan fukara hep birden hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Rifai hazretleri de
onlarla birlikte ağlıyordu. Bir ara ağlamaları diner gibi olunca şöyle dedi;
‘Ben size hizmetçiyim.. Ben hepinizden aşağıyım’…
“Vuslat kapıdır,
Allah’ın lütfu anahtardır, cömertlik merdivendir, ihlas kuvvettir. İhlas sahibi
olduğun vakit merdivene çıkarsın, cömert olduğun vakit anahtara ulaşır,
Allah’ın izniyle kapıyı açarsın. Tarikat; doğruluk, ihlas, iyi huy ve kerem
üzerine kuruludur. Zenginlik ilimle ve süs hilim(yumuşak huy) iledir…”
“İnsanların
ayıbına bakmamak dervişin şartlarındandır”
*“Biri sana; ‘Ben göklere yükseldim veya yükselirim’
derse ona inan, inkar edip yalanlama! Eğer yalancı ise yalan kendisinedir, sana
bir zararı yok. Eğer o kimse doğru söylemişse onu yalanlayıp inkar ettiğinden
dolayı sen zarar görürsün”
*“Cenab-ı Hak’tan başkasının külli ve cüzi herhangi bir
etkisi olduğuna inanmak Allah’a ortak koşmaktır, küfürdür”
*“Hikmet, Allah’tan korkmaktır. Rabıta, Allah’a
tevekküldür. Tedbir, işlerini Hakk’a havale etmektir. Teslim ‘Hepsi
Allah’tandır de’(Nisa 4;78) sırrı üzerine amel etmektir”
*“Nefsini, hallerini ve amellerini görmek, yani onlara
değer vermek Allah’ın gazabına yol açan şeylerdir. Ameli için Allah’tan
karşılık beklemek ise ondan daha ağır sonuç doğurur”
*“Bir kimsenin Hak’tan gayri şey için sevinç duyması daha
sonra o kimsenin vehime, kuruntuya kapılmasına yol açar”
*“Boş sözden, dedikodudan ne kadar başlar uçmuş, ne kadar
kimsenin dini mahvolup gitmiştir”
*“Mevcudatı genellikle beğenmek muhabbetin sağlamlığına,
onları kısmen beğenmek ise zulmete yol açar. Nurlar kalpte yerleşirse,
organlardan iyilik doğar. Dünya sana yönelirse onun meşguliyeti bitmek tükenmek
bilmez; yüz çevirdiğinde ise ateşine katlanılmaz. Akıllı olan, ikbalinde
meşguliyet, idbarında hasret olan şeye güvenmez. İddia sahibi olmak
ahmaklıktır, kalp onu tutmaya dayanamayıp dile sevkeder. Ahmağın dili de onu
söze getirir”
*“Kimseyi küçük görmemelisiniz! Dünya işlerine ve ümmetlerin
hallerine ve adetlerine ibret gözüyle bakmalısınız”
*“Kalp bir cevherdir, gaflet toprağı ile karanlık ve
yıkık hale gelir ki, cilası fikir, nuru zikir, koruyucusu sabırdır”
*“Zikir, vesvese verenden kalbi korumak, insanlara
meyletmeyi terketmek, her türlü davadan boşalmak, vahdeti kesrette bulmak,
kalbe gelen manayı iyice düşünmektir. Doğruluk, Hakk’ın yardımının merdiveni,
takva, hidayetin evi, teslim olmak, ilahi emre riayetin ta kendisi, ihlas en
iyi korunma yolu, velayet ise Hak için mahzun ve alçakgönüllü olmaktır”
*“Her Müslümanın kalbinde ilahi bir vaiz vardır. İnsanın
kendine kendinden öğüdü olmazsa, edilecek vaaz ve nasihatten faydalanamaz.
Gaflette kalan biçare nasihatten ne fayda görebilir? Gaflet yüreğin
karalığıdır”
*“Korkudan muhasebe(kendini hesaba çekme), muhasebeden
murakabe(kendi iç alemini gözetme), murakabeden meşguliyet, meşguliyetten Hak
için meşguliyete devam etmek hasıl olur”
*“İslam hikmetin ruhudur. Arif akıllı olmazsa vesveseci
olur, akıl sahibi hakim(hikmet sahibi) olmazsa hata eder. Hakim mümin olmazsa
evhamlı olur”
*“Hikmeti bulduğunuz yerden alınız! Dikkat nazarınızı
hikmet ve hakikate açınız, nereden çıktığına ve kimden göründüğüne bakmayınız!”
*“Kuran okuyunuz, Kuran okumayı bilmeyen ‘Kul Hüvallahü
Ahad’ı okusun; onu üç kere okumak hatim gibidir” derdi, Hz.Peygamber(sav)
hakkında da” “O delil, o kapı, o vasıta ve en çok nasibe sahip olan ve o en
büyük sırdır” buyururlardı”
*“Ehl-i Beyt’in şanını ululayın, onlara ikram ve hürmet
ediniz! Onlar hakkında bir kimsenin kötü şeyler söylediğini işittiğiniz vakit,
gücünüz yeterse susturunuz, mümkün olmazsa, parmaklarınızı kulaklarınıza
tıkayınız! Çünkü dünya ve ahiret ve bunlardaki her şey, bu büyük aileye bağış
olarak verilmiştir; ve onlar hakkında Cenab-ı Hak ‘Ey Ehl-i Beyt, Allah sizden
sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor(Ahzab 33;33)’ ve ‘De ki:
Ben buna karşılık, akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum(Şura
42;23)’ buyurmuştur”
*“Senden üstün olanlarla sohbette dikkat edilecek edep,
iyi hizmettir. Aynı seviyeden olanlarla sohbet, onları kendine tercih etmektir.
Kendinden aşağıda olanlar hakkında edep, onlara şefkat etmek, öğüt vermek ve
güzel terbiye vermektir”
*“Derviş olana göre bir nefes alacak kadar zaman, pek
değerlidir. Vaktinizi boşa geçirmekten sakınmalısınız; çünkü vakit kılıçtır,
iyi ameller işlemezseniz sizi keser”
*“Bir buğday tanesi ayak altında kalır da hürmet
gösterilmezse Hakk’a şikayet eder, bundan dolayı da fiyatlar artar”
*“Nimeti inkar etmek, onun yok olmasına sebep olur;
karşılığı budur. Nimetin şükrü, nimetin değerini itiraf etmektir”
*“Teslimiyet bıçağıyla, itiraz ve muhalefet ipini kesip
bitirdiğiniz vakit zikretmiş olursunuz. Size ‘deli’ deninceye kadar Allah’ın
zikri ile meşgul olunuz”
*“Vecd ve sema/musiki tarikatın kandili, tevhid ve
marifet ise hakikatin kandilidir”
*“Ben size ‘sebeplere sarılmayı bırakarak ticaretle,
sanatla ilgilenmeyiniz’ demiyorum; fakat ‘haram ve gaflet karıştırmayınız!’
diyorum”
*“Tevazu ilmini tahsil et, hayret ilmini öğren, alçak
gönüllülük ve Hakk’a muhtaçlık bilgisini tahsile çalış! Alemi de kendini de bu
hallerinle aldatıyorsun. Dostunun düşmanlarından uzaklaşmayınca, kendisine
yaklaşamazsın. Düşmanlarıyla düşüp kalkarsan seni kabul eder mi?”
*“Kolaylıkla ve zahmetsizce dost arayan, vaktini dostsuz geçirir”
*“Senin dostun, seni günahlardan sakındırandır,
arkadaşın, ayıplarını gösterip gördüren ve kardeşin, seni Hakk’a irşad edendir”
*“Cenab-ı Hakk’a; ‘Ya Rab, beni ilimle zenginleştir,
yumuşak huyla süsle, takva ile yücelt ve afiyetle güzelleştir’ diye dua eyle!”
*“Arifin vecdi imandır, durması izandır. Samimi kulluk,
kulun Cenab-ı Mevla’sına teslimiyette bulunmasıdır; çünkü insan, kendi nefsine
yardım etmeye kalkışır ise yorulur. Cenab-ı Hakk’a işleri havale ederse
akrabası ve yakınları olmaksızın yardım görür ve başarıya ulaşır”
*“Nefsinden ve masivadan vazgeçmiş ve doğuştan getirdiği
tabiatını yok etmiş olanlar ebedi olarak cehaletten kurtulmuşlardır. Dervişlik,
cübbe ve sarıktan ibaret değildir. Cübbe hüzünden, sarık doğruluk ve ihlastan
olmalı, elbiseler tevekkülden dokunmalıdır. Biliniz ki, arif olan görünüşte
şeriat nurlarından uzak olmaz. İçindeki muhabbet ateşi sönmez. Kıl ucu kadar
bile yoldan sapmayarak emirlere uyar. Yüreği vecd ve hal ateşi üzerinde kebap
olur”
*“Aşağıda gelecek vasıflar ve huylar öldürücü zehir
olduğundan, onlardan sakınıp uzaklaşarak Allah’tan korku üzere bulunmanızı
tavsiye ederim. Bunlar; haset, kibir, yalan, gıybet, hırs, öfke, riya ve
zulümdür”
*“Nefis üç kısımdır; emmare, cahil ve asilerin, levvame,
müminlerin, mutmainne de başarıya erenlerin ve ariflerin nefsidir”
*“Nefse ait güçlerden en üst seviyede olanı şehvettir;
onu rahatsızlık verici bir korku yahut kuvvetli ve sağlam bir şevkten başka bir
şey yok etmez”
*“Hak Teala’nın kulları olan yüce veliler hazretlerinden
yardım isterseniz, görülecek yardımın kendilerinden olduğuna itikat
etmemelisiniz. Bu inanış şirktir. Ancak Hakk’ın veli kullarına ilahi sevgisi
olduğundan, yardımı bu sevgi üzerine kurup, istedikleriniz Allah’tan olmalıdır”
*“İhlas, amelleri dünya ve ahiret için yapmayıp sırf
Allah için yapmaktır”
*“Bir adamın akıllı olduğu sıkıntı zamanında sabırlı,
bolluk zamanında alçak gönüllü, her işte ihtiyatlı ve hakkı gözetici olmasından
bilinir”
*“Halkın haklarını bilip tamamiyle yerine getirirseniz,
yani büyüklere hürmet, küçüklere merhamet, kötülük edenlere iyilik, iyilik
gördüklerinize layık olan davranışı gösterip, halkın büyüklerinin öğüdünü
dinler, kötülerinden uzaklaşır, biçarelere yardım ederseniz, halk sizden emin
olur, hepsinin güvenini kazanırsanız, nefsinizi iyi yönetmedeki başarınızdan
dolayı, Cenab-ı Hakk’ı razı etmiş olur ve akıllı ve hikmet sahibi kimselerden
sayılmış olursunuz. Eğer nefsinizi bilmeyerek cahillik eder ve halk katında
değer bilmezlikte bulunursanız, o halde kendinize yazık etmiş olursunuz.
Allah’ın gazabına uğrarsınız ve ahmaklardan sayılırsınız. Kıvılcımı üstünüze
sıçratıp kendinizi ateşe yakmayınız!”…
Hz.Pir Rifai(ks) Allah’a
niyaz ettiği üzere O’na, kendi nefsinden neredeyse hiçbir şey kalmayacak
biçimde vusul etti. “(Bedeninin) ölüm hastalığı içtendi. İçi erir giderdi.
Allah ne verdiyse dışarı çıkardı. Bu hastalık bir ay kadar devam etti. Yirmi
gün olmuştu ki, ne bir şey yemiş, ne de içmişti. Biri sordu; ‘Yirmi gündür ne
birşey yedin, ne de içtin; ya bu gelen nereden geliyor?’ Şu cevabı verdi; ‘Bu
gelen ettir. O çıkıyor. Artık et kalmadı. Yalnız ilik kaldı. O da bugün
çıkacak. Yarın Allah Teala’ya gideceğiz’. Dediği gibi oldu. İki veya üç defa
beyaz birşeyler çıktı. Sonra kesildi. Ve vefat etti. Perşembe günüydü. Son
kelimesi şu olmuştu; ‘La İlahe İllallah, Muhammedin Resulullah”… Gani rahmet
olsun, yolunda sabit-i kadem olma dileklerimle, sevdikleri ve sevenlerine Selam
olsun, Hakk razı olsun, himmetleri ve şefaatleri üzerimizde sahiban ve daim
olsun!
KADİR GECESİ İÇİNDEKİ AN
Zam’an, ânın zamlanmışı, asırlar, yıllar, aylar, günler, geceler, saatler; hep o tek ânın türevidirler; Kadir gecesi içre bulunur ki o an, geri kalan tüm geceler onun peşinde, beşer ise İnsan-ı Kamil’in izincedir.
KAYGUSUZ ABDAL DİLİNDEN
Kaygusuz Abdal Hazretleri, “Ebu’l Vakt”(Zamanın Babası)
dilinden anlatıyor düzeni, alalım bereketini; “Bu cihan bir kubbe misalidir. Ay
ve gün kandile benzer. Gice gündüzü bildirir. Yedi kat yerler vücudumdur. Sular
damarlarım, gökler çadırımdır, Arş seyranımdır, çarh devranımdır. Yıldızlar meşalemdir.
Bu nakş-ı pürkârlar(nakşedilmiş eserler) seyranımdır, yedi kat yer bir avuç,
dokuz felek bir tekke, yerden göğe bir kulaç, yerin eni ve uzunu bir karış.
Gece vilayet, gündüz nübüvvet. Doğmak bahar, ölmek güz, sağlık gülistan,
sayrulık(hastalık) zindan. Yalan dimek zagallık(alçaklık), doğru dimek erlik.
Uyku münacat(yakarış), uyanıklık ariflik, hulk(iyi huy) cennet, kahr cehennem,
evliya vezir, peygamberler elçi, akıl Cebrail, kitablar vasf-ı hal,
bahillere(serserilere) zahmet, cömerdlere rahmet, münkirlere zulmet, ariflere
vahdet, aşıklar ferah, cahiller melül(üzgün), nâdanlara(cahillere)
mihnet(sıkıntı), âdillere nur, zalimlere ateş, pirlere bereket, yiğitlere
sıhhat, sabilere(küçük çocuklara) selamet…” Bu pazardan ne beğenirsen, gel
dualarınla resmet! Paylaşalım tamamı…
YÖNETİCİLERE ÖĞÜTLER(HZ.ALİ KV)
Hz.Ali’nin(ra) yöneticilere öğütlerinden birkaçını
zikretmek isterim bu bağlamda;
* Adalet, halkın dirliği ve düzeni, idarecilerin süsü ve
güzelliğidir.
* Hükümdarın devleti, adalette saklıdır. Hiddetine,
öfkene, eline ve diline hakim ol. Sakın halkından uzun müddet uzak durma veya
gizlenme. Halka sevgi ve merhamet besle. Alçak gönüllü ve ölçülü ol. Denetime
önem ver. Hiçbir işi ihmal etme. Sana helal olmayan şeylerde nefsine karşı sıkı
dur.
* Halk bölümlere ayrılmıştır. Bölümlerin bir kısmı diğer
bölümün tamir edilmesiyle düzelir, huzur bulur. Bir bölümün diğer bölümden
bağımsız kalması düşünülemez.
* Onlara öyle muamele et ki, halk senin hakkında güzel
duygulara sahip olsun. Güzel duygular senin işini kolaylaştırır. Şunu da bil
ki, senin hakkında iyi düşünen halk, idarenden memnun demektir. İdaren
altındaki şehirlerin düzene girmesi ve halkın güvenliğe, huzura kavuşması için
daima bilginlerle görüş, bu konuda erdemli, vefakar, cömert, merhametli
yardımcılarla çalış.
* Cimri kişiyle toplantıda bulunma; seni üstünlükten
alıkoyar, ihsandan men eder, sana yoksulluğu gösterir. Korkakla toplantıda
bulunma, ona danışma. Çünkü o, işlerinde zaafa düşürür, yapacağın şeylerden
seni alıkoyar. Aşırı hırslı kişiye de danışma; zulümle mal yığmasını sana güzel
gösterir.
* Vakitlerin en üstününü seninle Allah arasındaki vicdan
muhasebesine ayır. Fakat halka ayırdığın en önemli zamanlar eğer adaletli ve
mutluluk vericiyse Allah’a ayrılmış zaman gibidir…
"EDEPLİ İNSANLAR" MODEL OLMADIKÇA OLMAZ
“Edebi
edepsizlerden öğrendim”(Lokman)
Biz de arıyoruz işte; bir sihirli değneğimiz olsa, onunla
dokunduğumuz nokta iyileşse ve öyle olsa ki o noktadaki iyileşme diğer tüm
sıkıntılı noktalarda da iyileşme getirse. Cahillik giderilse, güvenliğimiz
pekişse, rızkımız genişlese.. Sokakta herkes birbirine selam verse, anlayış
gösterse, olan olmayanla paylaşsa, kardeşler birbirinin sıkıntılarını gidermeyi
bilse.. Bas bas bağırmasa gecenin bir saatinde şu komşular, naralar atmasa
sokaktan geçen gençler, silahlar patlatmasa sevinmeyi bilmeyen bazı
vatandaşlar, gürültü kesilse, taciz bitse, her türlü kirlilik silinse,
yoksulluk gitse, kimse kendine yapılmasını istemediğini diğerine etmese… Merkez
Efendi Hazretleri değiliz ya “elinizde bir sihirli değnek olsa ne yapardınız?”
diye soran mürşidine “şunu değiştirirdim, bunu düzeltirdim” gibi cevap veren
diğer dervişlerden farklı olarak “Hakk’ın tesis ettiği düzeni aynen devam
ettirirdim, zira herşey zaten merkezinde” diye cevap verelim.
“Biz çok ilimden ziyade az da olsa edebe muhtacız”(Abdullah
b. Mubarek)
Fakir, çevremizde şikayetçi olduğumuz tüm kötülüklerin,
çirkinliklerin kökeninde “edep” eksikliğimiz olduğunu düşünüyor, bir sihirli
değneğim olsa, biz Dünya’ya hükmetme gücünü elinde bulunduran insanların,
bilhassa da kendimin edep üzere olması yönünde kullanırdım zannediyorum. Demiş
ya şair; “Ehl-i irfan meclisinde aradım kıldım taleb / İlim geride kaldı, illa
edeb, illa edeb”… O halde hazır geride bıraktığımız seçim neticesinde geleceğe
dair umutlarımızı yeşertmeye namzet seçilmişler önümüzdeki yılların planlarını
hazırlıyorken, talep edelim; edebin incelikleri ancak edep sahiplerinden
öğrenileceği için, bu konudaki köklü tecrübe ve birikimlerinden yararlanmak
üzere ehl-i irfan meclisleri uyandırılmasına önayak olsunlar memleketin her
yerinde. İlimin yanına irfanı koyalım yeniden, çünkü bu zaten var genlerimizde,
geleneğimizde. Hem şimdi geçmişin de tecrübesiyle eskisinden iyisini yapmak
inşaallah elimizde.
“Edebiyat fennî bir marifettir ki, insana edep hasletini
kazandırdığı için ona edep, edebiyatçıya da edip denmiştir”(Şinasi)
Herşeyin bir edebi var. Bilim, eşyanın edebini bilmekle.
Sanat, ruhun edebi. İyi bir cemiyet hayatı ise insani edepleri gözetmekledir.
Edep, herşeyi gereğince ve yerince yapmaktır, kendini bilmek, gelişmişliktir.
Keza edebin iyisi neredeyse, iyi yaşamak isteyenler onun peşinde. Kimi yetişmiş
insanımızın, gençlerimizin başka ülkelerde yaşama hayalleri varsa, bu ola ki o
ülkelerde edebe bizden fazla riayet edilmesindendir. Halbuki kültürümüz ve
dinimiz bu hususta en önde olmamızı nasihat ediyor. Nitekim “Gönül gözümüzü
açıp Allah kelamına bakınca görürüz ki ayet ayet bütün Kuran’ın manası
edeptir…” diyen Hz.Mevlana ve nice ehl-i edep bizim değerlerimizden.. Öyleyse
neden?
Yoksa istemiyor muyuz Lütfi Filiz Efendi’nin hayalini
kurduğu gibi “edepli insanlar”ın rol modelleri olduğu bir toplumsal düzen:
“Edepli insan, aklı feraset noktasına erişmiş, zeki, akl-ı selim ve kalb-i
selim sahibi, güzel düşünceli, hile hurda bilmeyen, insanlık katarından
ayrılmayan, her tarafta Hakk’ı gören, Allah’tan ve kendisinden korkusundan kötü
bir iş yapamayan, kimseye zarar vermeyen, kainatı bir noktada toplayan
kimsedir. Böyle bir kimse, herkesi Allah’ın yarattığını bile bile ‘şu
Musevi’dir, bu Hıristiyan’dır, öbürü Çingene’dir vb’ diyerek ayırımcılık
yapabilir mi? Bir ülkenin tüm fertleri bu hale gelse, o ülke, kalkınması dahil
her yönüyle örnek bir ülke olmaz mı? Tüm fertleri böyle olan bir ülkede
şeriatın fertlere ’şunu şöyle, bunu böyle yap’ diye emirler yağdırmasına gerek
kalmadan herkes yapması gerekeni yapmaz mı? İşte en büyük namaz olan ‘Daimi
namazda kalanlar başka’(Mearic 70;23) ayetinin açıklaması budur. Artık şekilden
kurtulunup marifete ulaşılmıştır”..
“Edepsize(hadsize) haddini bildirmek(edep öğretmek)
yetime hırka giydirmek gibidir”
Hakk’ın böylesi rahmetini kim istemez? “Sahabe dedi ki;
‘Rahmet kapısı açıktır, oradan ancak edep ile girilir”(Seyyid Yahya Şirvani)
Biraz aklımız varsa girelim tez! Akılsız olmaz, çünkü; “Edep, aklın
tercümanıdır”(Seriy es-Sakati). Edep ancak aşıklarda aranmaz, çünkü aşk zaten
baştan sona edeptir. Gönül iledir(gönül ehli bilir). Gönül temiz ise gerisi
gelir. O dahi edeple temizlenir. Nitekim “Edep kişideki bir meleke olup onu
kötü hal ve hareketlerden vazgeçirir”(Tasavvuf Terimleri Sözlüğü) Tasavvuf
zaten tümüyle edepten ibarettir. Ve “Edebin kemale ermesi kendinize
gösterdiğiniz edep iledir”(Abdülkadir es-Sufi) Gafleti yok etmek edeple mümkün.
Günümüz, geleceğimiz ancak böyle kurtulur. Velhasıl; “Kendisi güzel huylara
sahip olmayanların, çocuklarını doğru ve iyi yetiştirmesi beklenemez.. Eğer
çocuk iyi yetişirse, o zaman cemiyetteki tüm insanlar düzelir”(Lütfi Filiz)
Anlayacağınız; “Edep bir tac imiş nur-i Huda’dan / Giy o
tacı emin ol her beladan”.. Kelimenin Arapça etimolojik kökeninden bile belli
hikmeti, bereketi; “edb”in bir anlamı da düğün, ziyafet yemeği(bir diğer anlamı
“sünnet”tir). Habibullah(sav) da demiş ki; “Gerçekten bu Kur’an Allah’ın bir
sofrasıdır(me’dübetullâh); O’nun sofrasından gücünüz yettiğince bilgi toplamaya
çalışın”(Dârimî, Fezâilü’l-Kurân, 1) ve öğreniyoruz ki edeb aynı zamanda
bilgidir, okuyana Rabb’in ayetleri her yerdedir.. “Oku” emriyle başlayan bir
“edebiyat” kitabımız var, o kitabı yaşayan bir rehberimiz var, yolu da açıkken,
edepsizliklerimizin sebebinin açıklaması ancak bu yolun uzağında kalmış
olmamızdır sanırım. Öyleyse yalvaralım “Edep Ya Hu!” diye de “Beni Rabbim
eğitti(eddebenî) ve eğitimimi(tedîbî) en iyi şekilde yaptı”(TDV İslam Ansiklopedisi) buyuran
Peygamberimize(sav) layık ümmet olabilelim biz de. Ne şikayet kalsın ne gam,
edeple olalım tamam, lütufla dönelim; Hayy’dan geldik, Hu’ya doğru…
“Şüphesiz sen yüce bir ahlak üzeresin”(Kalem 68;4) Hu
DERVİŞİN EDEBİ
“Eline, beline, diline sahip ol”(Hacı Bektaş-ı Veli)
Pek çok şikayetimiz var gidişattan, hayattan! Herkes
derviş olacak değil ki “Dervişin edebi şikayeti kesmektir” diyebilelim. Bunun
için herşeyin Hakk’tan, herşeyin yerli yerince olduğunu müşahade edebilmek
gerekir. Henüz kusur gören gözlerimizi kör edemesek de bizler, bari görülen
kusurların düzelmesi için gayret etmelidir. Herşeyin yerli yerinde, olması
gerektiği gibi ve en hayırlısı olduğunu bilenler dahi “marifetullah”ın gereği
“Halka hizmet Hakk’a hizmettir” diyerek Allah’ın rızasınca hareket etmeye çalışmakta,
hepimizden fazla iyilik peşinde koşmaktadır. Hayat tembel işi değil; Tasavvuf
öğretisinde “miskinlik” dedikleri ise Hakk’a teslim olmuş olarak, nefsini
aradan çekip, fiillerinin sahibini bilmekledir, yoksa atalet degil..
HEM DAL, HEM MUDIL OLANLAR
Hem dal hem mudıl olanlar;ehli kitaptan olup delalette oldukları halde islamın şeriat yolunu kapatmak isteyen fesadçı ve fitnecilerdir.Bugünün masonik yapılarını işaret ederler.müslümanları şaşırtmak, yoldan çıkartmak ,tevhid zirvesine çıkan şeriat yolunu kapatmak isterler.tağyirve tahrifatla sahte poropağanda ile iman ve tevhid yolundan müslümanları ayırmayı arzu ederler.Bu zavallılar hem dal(delalette)dir hemde mudıl'dir(saptırıcıdırlar.Bugün müslüman olduklarını belirtip devletin bir makamını işgal edenler,açık ve aşikar olarak İslamın temeli olan Peygambere tabiiyet ve teslimiyete işaret eden tasavvuf müesseselerini tahrip etme amaçlı demeçleri vermektedirler.İnsanın iç dünyasına hakim olan inanma,tabiiyet ve teslimiyeti gayri islami gören bu açıklamalardan maksat Türk toplumunun mayasında bulunan tasavvuf müessesesini zayıflatarak bu amiral gemisini yok etmek amaçlanmaktadır.
15 Temmuz gecesi,ihtilalin başarısızlığı anlaşıldıktan sonra meydanlarda en önde durup selfi çekerek paylaşım yapanlara nasıl dikkat çekersek,bugün yağcılık ve meddahlık yaparak itikadımızla alakalı bu açıklamaları yapan kişilere de aynı dikkati çekmek durumundayız.Bunlar bilinçli maşalardır.Erdoğan'ın zayıfladığını hissettiklerinde ilk olarak onun aleyhinde olacak olanlar da bunlardır.
15 Temmuz gecesi,ihtilalin başarısızlığı anlaşıldıktan sonra meydanlarda en önde durup selfi çekerek paylaşım yapanlara nasıl dikkat çekersek,bugün yağcılık ve meddahlık yaparak itikadımızla alakalı bu açıklamaları yapan kişilere de aynı dikkati çekmek durumundayız.Bunlar bilinçli maşalardır.Erdoğan'ın zayıfladığını hissettiklerinde ilk olarak onun aleyhinde olacak olanlar da bunlardır.
21 Temmuz 2018 Cumartesi
ŞEYHLERLE MÜNASEBET
Mürid şeyhinhuzurunda sesiz ve sakin olmalı,izinsiz olarak konuşmamalıdır.Yine ondan izin almadan evlenmeye, sefere çıkmaya, sohbetekatılmaya veya sohbetten ayrılmaya, uzlete çekilmeye veya insanlar arasına katılıp tebliğ yapmağa, ilim, Kur'an, zikir veya tekkede hizmetle meşgul olmaya kalkışmamalıdır.Gerek self, gerekse halefin şeyhleri ile münasebet böyleydi.Zira şeyh müridin pederi yerindedir.Bundan dolayı mürid şeyhine asi olamaz. Asi olmasını grektirecek bir durumda yoktur.Bütün hallerindeona saygılı olması gereklidir.mürid şeyhin huzurunda gassal elinde meyyit(cenaze yıkayıcısının elindeki ölü) gibi olmalıdır.Manevi peder, maddi pederden üstündür.Çünkü mürşit, müridi ham bir demirparçası olarak teslim alır, onu mana ocağına atar ve eritir, su haline getirir sonra üzerine manevi sırlar damlatır, böylece onu halisbir ALTIN haline sokar.
KÖTÜLÜKLERETRAFI SARDIĞI ZAMAN
Temkinehli olan Allah dostları , kötülüğün her tarafı sardığı dönemde. insanlardan uzak durulmasını tavsiyeetmişlerdir.Çünkü o insanlarla haşır neşir olmak onların dertlerine çare bulmaya çalışmak insanın kendi nefsini ıslah etmesine mani olur.Bu yolda yapılan çalışma semere vermez.Bu tecrübe ile sabit olmuştur.
KALPTEKİ İLAHİ NUR KUVVETLENİNCE
Asıl dervişlik ,bütün kalbinleihlaslı olman, azminde sadakat göstermen ve imanını kuvvetlendirmendir.Bütün amelin ihlasla olursa faydalı ve karlı bir iş yapmış olursun.Böylece kalbin nurlanır.mötülükler yok olur.kalb Allah korkusu ve sevgisi ile dolar.İnsan bu mertebeye çıkınca ne ince ne dekalın elbiseye ihtiyaç kalmaz.Çünkü bir insanın kalbinde ilahi nur kuvvetlenince , sahibi ince elbiseleri taşıyamayacak hale gelir.
SEYYİD ALİ BABA'DAN HİKMETLİ SÖZLER
Güzel insan mmar Ömer Özel "Dörtyol Evliyaları" isimli kitabında Seyyid Al Baba hazretlerine ait sözleri tespit etmiş:
1-Sevgi ancak Allah içindir.Bir kalpte iki sevgi olmaz.Allah'dan başka neyi sevrsen o sana perde olur.(Putundur)
2-Bu devirde Müslümanlar para ve şehvet ırmağını geçemiyorlar.Bu nedenle menzile (Hakk'a ) ulaşamıyorlar.
3-Allah'ın yanında dünyanın "sivrisineğin kanadı kadar"değeri yoktur.Sende kıymet verme gönül bağlama.
4-Ne yersen ye hepsi değişik renkteki ottur.
5-Dana ve tavuk eti yemeyin.Çünkü her hayvanın kendine özgü nefsani yönü vardır.Bu insana nüfuz eder.Koyun eti yiyiniz.Çünkü o uysal ve melek huyludur.
6-Hamamda bir avuç kil verilmiş.Güzel kokuyormuş.Kil'e bu kokuyu nereden aldın demişler."Gül ağacının dibindeydim oradan aldım" diye cevap vermiş.İyi insanlarla oturmak lazım ki, ahlakı bulaşsın
7-Mekke'ye inglizler girdiğinde , müezzin ezan okuyormuş."Allahü Ekber" demiş.İçine ateş düşmüş.(vecde gelmiş).Minareyi altınoluğa çevirip zemzem suyuna yatırmış.Zemzemden içmiş minare yeniden doğrulmuş.Bunu gören İngilizler Müslüman olmuş.Keramet her zaman gösterilmez.İman meselesinde gösterilir.
8-Vücudun shhati akıldır.Beynin ifade alanı da kalbtir.Allah daima kalbe bakar.
9-Akrep karnında yavru yapar,yavru anasını yiyerek meydana çıkarmış.Şimdiki çocuklar Anne babasının dünya ve ahiretini yiyor.Ona göre evlat yetiştiriniz.
10-Dünya hayatı bir saat, o da bulunduğun andır.Bu anı ganimet bil, gafletle geçirme, ibadete vakfet.
11-Üzerindeki yamalığını hor gören birisine :"Allah gökyüzünü parça parça yıldızlarla süsledi"
12-Yağmur akabinde yerde biriken Su başını beklemesindeki sebebi soranlara "Ah bu suların neler anlattığını bir bilseniz"demiştir.
13-İnsanlardan değer beklemek şirktir.Değer Allah'dan beklenir.
Sıkıntılı zamanınızda fetih suresini okuyunuz buyururdu.
1-Sevgi ancak Allah içindir.Bir kalpte iki sevgi olmaz.Allah'dan başka neyi sevrsen o sana perde olur.(Putundur)
2-Bu devirde Müslümanlar para ve şehvet ırmağını geçemiyorlar.Bu nedenle menzile (Hakk'a ) ulaşamıyorlar.
3-Allah'ın yanında dünyanın "sivrisineğin kanadı kadar"değeri yoktur.Sende kıymet verme gönül bağlama.
4-Ne yersen ye hepsi değişik renkteki ottur.
5-Dana ve tavuk eti yemeyin.Çünkü her hayvanın kendine özgü nefsani yönü vardır.Bu insana nüfuz eder.Koyun eti yiyiniz.Çünkü o uysal ve melek huyludur.
6-Hamamda bir avuç kil verilmiş.Güzel kokuyormuş.Kil'e bu kokuyu nereden aldın demişler."Gül ağacının dibindeydim oradan aldım" diye cevap vermiş.İyi insanlarla oturmak lazım ki, ahlakı bulaşsın
7-Mekke'ye inglizler girdiğinde , müezzin ezan okuyormuş."Allahü Ekber" demiş.İçine ateş düşmüş.(vecde gelmiş).Minareyi altınoluğa çevirip zemzem suyuna yatırmış.Zemzemden içmiş minare yeniden doğrulmuş.Bunu gören İngilizler Müslüman olmuş.Keramet her zaman gösterilmez.İman meselesinde gösterilir.
8-Vücudun shhati akıldır.Beynin ifade alanı da kalbtir.Allah daima kalbe bakar.
9-Akrep karnında yavru yapar,yavru anasını yiyerek meydana çıkarmış.Şimdiki çocuklar Anne babasının dünya ve ahiretini yiyor.Ona göre evlat yetiştiriniz.
10-Dünya hayatı bir saat, o da bulunduğun andır.Bu anı ganimet bil, gafletle geçirme, ibadete vakfet.
11-Üzerindeki yamalığını hor gören birisine :"Allah gökyüzünü parça parça yıldızlarla süsledi"
12-Yağmur akabinde yerde biriken Su başını beklemesindeki sebebi soranlara "Ah bu suların neler anlattığını bir bilseniz"demiştir.
13-İnsanlardan değer beklemek şirktir.Değer Allah'dan beklenir.
Sıkıntılı zamanınızda fetih suresini okuyunuz buyururdu.
SADİ-İ ŞİRAZİ
Kimin üstü başı tmiz fakat ahlakı pis ise ona cehennem kapısı açmaya anahtar lazım değildir.Cehennemin anahtarı onun fena ahlakıdır.
Cenabı Hakk7ın eşiğinde acizlik, miskinlik, kendi ibadetine güvenerek gururlanmaktan daha iyidir.
Eğer mert isen mertlikten bahseyleme.Her binici topu çelip çıkaramaz.
Kendini iyilerden sayacak olursan kötüsün.Allahlık insanda benlik olmaz.
Fıstık gibi kendinde bir iç var zanneden kimse , soğan gibi kabuk çıkar.
Benlikli itaat işe yaramaz.Binanaleyh benliği bırakda itaatte kusur ediyorum diye özür dilemeye bak.
Hakk'a karşı iyi, halka karşı kötü olan kimse , ibadetinden müstefit olamaz.
Nezdi ilahide , bedbaht ayyaş ile kendini ibadet için sıkan zahidin farkı yoktur.Cenabı Hakk birincinin günahından butazarrır olmaz.İkincinin ibadetinden müstefit olmaz.
Arkadaş zühdü takvaya , sıtkı safaya çalış .Fakat hazret-i Peygamber'in yaptığından fazlasını yapmaya kalkışma .Derecesiz beyazlık isteme .Çok beyazlık da çok siyahlıkda istemez.
Akıllardan yadigar söz kalır.Sadi'den şu sözü yadigar tut:Allah'dan korkan günahkar, ibadetine güvenen abidden daha iyidir.(Sai Şirazi
Cenabı Hakk7ın eşiğinde acizlik, miskinlik, kendi ibadetine güvenerek gururlanmaktan daha iyidir.
Eğer mert isen mertlikten bahseyleme.Her binici topu çelip çıkaramaz.
Kendini iyilerden sayacak olursan kötüsün.Allahlık insanda benlik olmaz.
Fıstık gibi kendinde bir iç var zanneden kimse , soğan gibi kabuk çıkar.
Benlikli itaat işe yaramaz.Binanaleyh benliği bırakda itaatte kusur ediyorum diye özür dilemeye bak.
Hakk'a karşı iyi, halka karşı kötü olan kimse , ibadetinden müstefit olamaz.
Nezdi ilahide , bedbaht ayyaş ile kendini ibadet için sıkan zahidin farkı yoktur.Cenabı Hakk birincinin günahından butazarrır olmaz.İkincinin ibadetinden müstefit olmaz.
Arkadaş zühdü takvaya , sıtkı safaya çalış .Fakat hazret-i Peygamber'in yaptığından fazlasını yapmaya kalkışma .Derecesiz beyazlık isteme .Çok beyazlık da çok siyahlıkda istemez.
Akıllardan yadigar söz kalır.Sadi'den şu sözü yadigar tut:Allah'dan korkan günahkar, ibadetine güvenen abidden daha iyidir.(Sai Şirazi
20 Temmuz 2018 Cuma
MANEVİ HEDİYELERİ KABULLENMEMEK
Azizim Necib Sultan anlatmıştı.Said Nursi hazretleri sahibü zaman idi.Kafkasya cephesinde orduda albay rütbesinde savaştı.Ruslara karşı esir düştü.Kılıcını Ruslar almak için zor kullanmadı kendisi teslim etti.Esareti esnasında haber gönderdi:"Bolşevikler istila edecek"diye..Ama bizim idarecilerimiz itibara almadılar..çini mürekkeple yazılmış bir eserini hediye etmek istedi.Kabul etmedim.Eğer etse idim bende manevi bir duraklama olacaktı.Aynı Seyyid Ali Baba hazretlerinin bir Nakşi şeyhi ile beni birlikte çağırıp bana manevi görev tevdi etmek istemesinden kaçtığım gibi,bu irşad görevini bana tevdi etme ihtimalini yüksek gördüğüm için,ben bundan ferağat ettim,Ziya Efendi devam etti.Halkın irşadı görevini kabul mübarek bir vazifedir.Ancak ,zahiri makam sahiplerini ntehlikesi gibi, manevi makamların da kendilerine has tehlikeleri vardır.
MÜMKÜNSE SUYU ÇİĞNEYİN
Azizim Necibsultan anlatmıştı:on iki yaşında iken almanca dersimize giren 80 yaşındakiöğretmenimiz:"Çocuklar yiyeceklerini o kadar çiğneyin kimideniz rahat kalsın.Hatta mümkün olursa suyu dahi çiğneyin.Bunun bir hakikat olduğu bugün için kabullenilmektedir.
MÜCEDDİDİ DİN/SAHİBİ ZAMAN 2023
Azizim Necib Sultan'a sordum:Efendim,bu insanlar müceddidi din olan kişiyi nasıl kabullenecekler ve tasdik edecekler.Sultanım buyurmuştu:20023 de gelecek olan Müceddid aynı zamanda sahibül Zaman'dır.İnsanların onu nasıl kabulleneceği bir sırdır ama bir işaret söyliyeyim sen anla:Bugün en fazla borçlu insanı barındıran vilayetimiz Çorum'dur.Her 5 insanın 4 tanesi borçludur.İcralıdır veya değildir.ancak borçluluk oranı bu kadar yüksek olan bir vilayette Ak Parti en yüksek oyu almıştır"
Bu sözden değişik manalar çıkabilir.Osmanlı zamanında halkda dini temeller vardı.Bugünün insanı bundan mahrumdur.Bu durumda inanma açısından boş bir sahifeyi andıran insanımız acaba bu bilgisizliği nedeniyle sahibül zamanı kolayca mı kabullenecekler.Bu husus benim için muammadır.
Bu sözden değişik manalar çıkabilir.Osmanlı zamanında halkda dini temeller vardı.Bugünün insanı bundan mahrumdur.Bu durumda inanma açısından boş bir sahifeyi andıran insanımız acaba bu bilgisizliği nedeniyle sahibül zamanı kolayca mı kabullenecekler.Bu husus benim için muammadır.
TEK TİP ETME GAYRETLERİ
Bütün Müslümanları aynı tornadan çıkmış kalemler gibi tek tip hale getirme çabası hoş değildir ve zaten beyhudedir.
Farklı farklı mizaçlar oldukça farklı farklı ‘ekoller’, cemaatler, tarikatlar da olacaktır.
Devletin ‘Şu andan itibaren falanca çerçeveye girmeyen Müslüman kalmayacak, bütün Müslümanlar tek tip olacak!’ diyerek cemaat ve tarikatların, dernek ve vakıfların tepesine binmesiyle değişmez bu durum.
Silah zoruyla da değişmez.
Bir süreliğine değişmiş gibi görünse de o görüntü yanıltıcı olur.
Tek parti diktatörlüğünün hüküm sürdüğü 1930’lu-40’lı yıllarda bu iş kesinkes hallolmuş gibi görünüyordu; halbuki cemaat ve tarikatlar o amansız baskı ortamında bile neşvünema bulabildiler.
***
Siyaset dili gönüllerin süruruna yetmez.
Siyasi iktidarın dayatması olan bir ‘maneviyat dili’ de yetmez buna.
Su, kendi mecrasında akmak ister.
Hür gönül, hürriyet içinde tercih yapmak ister.
Kimi Risale-i Nur okumalarında bulur huzuru, kimi de zikir halkalarında.
Kimi gelenekçiliğe mütemayildir, kimi de ıslah ve tecdide.
Bu böyledir ve böyle güzeldir; gökkuşağı gibi.
Tek renkli gökkuşağı olmaz.
Tek tip dindarlık da olmaz.
O ‘tek tip’i belirleyenler allame-i cihan da olsalar ve o ‘tek tip’ aliyyülâlâ da olsa, gene olmaz.
Tekrar: Farklı farklı mizaçlar oldukça farklı farklı ‘ekoller’, cemaatler, tarikatlar da olacaktır.
Bu, eşyanın tabiatının gereğidir.
‘Devlet bütün İslamcı grupların, cemaatlerin ve tarikatların kökünü kazısın!’ diyenler, devleti eşyanın tabiatına isyan etmeye çağırıyorlar(Hakan Albayrak)
BİR CUMA HUTBESİ:DÜĞÜNLERİMİZ
annemiz ile Hz.Ali (kv)hazretlerinin düğün törenindeki çeyiz olan eşyalardan bahsetti.Düğünlerimizde israf yapmayalım fikri çerçevesinde merkezi bir Cum'a hutbesi dinledik.İmam efendi minberden"Resulullah Efendimiz(sav)'in kızı,Hz.Fatımanın cehizinden bahsetti.Bugünün en fukarasında onların bin misli eşya mevcuttur.
Diline sağlık hocam.
1-Sen çocuklarını bu mihval üzerine evlendirebilir misin? cevap:Hayır.soru:Niçin:En başında karım ve kızım kabul etmez.hem etraf ne der?..olmadı hocma.toplum olarak o yerden çok uzaktayız.Üstelik,itibarda israf olmaz deyu trilyonluk araca binen Diyanet reisimize hiç uygun değil.Koruma orduları il gezen idarecilerimiz.Bu ordu bir zaruretmidir?Bu masraf zaruretmidir?bu sorulara cevap verilmeden,hutbelerde bir şeyler anlatmak boşa kürek çekmek gibidir.Zaten anlatan da yaşamıyor ki.
Diline sağlık hocam.
1-Sen çocuklarını bu mihval üzerine evlendirebilir misin? cevap:Hayır.soru:Niçin:En başında karım ve kızım kabul etmez.hem etraf ne der?..olmadı hocma.toplum olarak o yerden çok uzaktayız.Üstelik,itibarda israf olmaz deyu trilyonluk araca binen Diyanet reisimize hiç uygun değil.Koruma orduları il gezen idarecilerimiz.Bu ordu bir zaruretmidir?Bu masraf zaruretmidir?bu sorulara cevap verilmeden,hutbelerde bir şeyler anlatmak boşa kürek çekmek gibidir.Zaten anlatan da yaşamıyor ki.
GIYBET
Gıbet,yalancı abidlerin meyvesi, fasıkların ziyafeti, kralların mahçesi, kendini bilmez kadınların otlağı, müttakilerin ise çöplüğüdür.
TEVBE
Kulunkalptendeğil desadece dil ile tevbe ettim demesi tevbe değildir.Kitap yazmak yahut bilgitoplamakla datevbeolmaz.Tevbe, kulun bütün kainattakileri tevbesinde anması, Mevlasından başka her şeyi kalbinden çıkartmasıdır
UZLET (YALNIZLIK) NEDEN TERCİH EDİLİR
Geçmiş zamanda bazı zatlar, toplu halde bulunmanın tehlikelerinden korkarlar ve bundan dolayı uzleti tercih ederlerdi.Çünkü kalabalık içinde riya, yersiz münakaşa, ucub ve aldatmanın bulunması muhtemeldir.
MUHABBET NEDEN OLUŞUR
İki insan maddi olarak bir araya gelmekle muhabbet oluşmaz.Muhabbetancak , ruhlarımızın cesetlerimiz ile tek mizac haline gelip kaynaşmasıyla oluşur.
Allah dostlarından hiçbirisi bidat ehlideğildir.Onlar edepkonusunda sadece Allah'ın Resulünü takip ederler.Bir edep kuralı olan şu hal Kur'andan bulunur:"Ey Müminler! Sizin eviniz olmayan evlere izin alıp ev halkına selam vermeden girmeyin(Nur 24/27).
Allah dostlarından hiçbirisi bidat ehlideğildir.Onlar edepkonusunda sadece Allah'ın Resulünü takip ederler.Bir edep kuralı olan şu hal Kur'andan bulunur:"Ey Müminler! Sizin eviniz olmayan evlere izin alıp ev halkına selam vermeden girmeyin(Nur 24/27).
19 Temmuz 2018 Perşembe
ALLAH DOSTLARINDA NE OLMAZ
Allah dostunda BULUNMAYANLAR:
haset,
isyan,
aldatma,
kendini beğenme,
gösteriş,
başkalarının önünde eğilme,
Yalan,
Kibir,
Ucub,
Şımarıklık, övünme,
boş söz,
nefsingayrı meşru isteklerine uyma,
meclislerdeenöndeoturma,
kendinin devar olduğunu gösterme,
münakaşa,
başkalarını imtihan etme,
onların noksanlarını söyleme,
sui zanda bulunma,
gibi hususlar bulunmaz.O güzel ve gösterişli elbise giyen kimseler hakkında bu kötü zanda bulunmaz.bu yolda hırka giyerek kendini belli edeni ayıplamaz.Ancak bilerek şeriata muhalefet edenler olursa onlara karşı ilgisiz dedeğildir.
Allah'ın veli kulu mahlukatın kendisine hürmet etmesine , ona saygı duymasına, onun için ayağa kalkıp oturmasına, onu kabul veya reddetmesine ve buna benzer zahiri hallere iltifat etmez.O,yalnız Allah Teala tarafından gelecek iltifatı sever.
haset,
isyan,
aldatma,
kendini beğenme,
gösteriş,
başkalarının önünde eğilme,
Yalan,
Kibir,
Ucub,
Şımarıklık, övünme,
boş söz,
nefsingayrı meşru isteklerine uyma,
meclislerdeenöndeoturma,
kendinin devar olduğunu gösterme,
münakaşa,
başkalarını imtihan etme,
onların noksanlarını söyleme,
sui zanda bulunma,
gibi hususlar bulunmaz.O güzel ve gösterişli elbise giyen kimseler hakkında bu kötü zanda bulunmaz.bu yolda hırka giyerek kendini belli edeni ayıplamaz.Ancak bilerek şeriata muhalefet edenler olursa onlara karşı ilgisiz dedeğildir.
Allah'ın veli kulu mahlukatın kendisine hürmet etmesine , ona saygı duymasına, onun için ayağa kalkıp oturmasına, onu kabul veya reddetmesine ve buna benzer zahiri hallere iltifat etmez.O,yalnız Allah Teala tarafından gelecek iltifatı sever.
ALLAH DOSTLARI
Allah dostları içinde bulundukları huzurortamına göre ,
bazen teferruatlı bir şekilde , bazen dehakikat lisanı ile konuşurlar.Onların
hallerinin tatmadan , kendilerinitanıyamayız ve onların iç alemlinenüfuz
edemeyiz.Çünkü, yüzmebilmeyen birisinin kendisini denizeatması kendi zararınadır.Unutulmamalıdır ki
bizevacip olan Allah dostlarının duasını almak veonların bereketlerinden
istifade etmektir.Onların amelleri gibiamel işliyemeyeceğimizden yapılacak
budur.
Allah dostlarının lisanları maneviyat aleminedaldıkları
vakit çeşit çeşit olur.Onların işaret ve kelimelerinden anlaşılabilenler olduğu
gibi , anlaşılamayanlar da olabilir.Onların öyle hallerivardır ki birkısmı
tabir ve tefsir edilir, bir kısmı ise edilmez.Onların öylesırları vardırki
hiçbir tevilci , hiçbirtabirci ve hiçbir tefsirci muttali olamaz.Bu nedenle
Allah dostlarının hallerikonusunda Allah’a teslim olmak ve onlara hüsnü zanda
bulunmak düşer.Allah dostlarına iftira atan ve dil uzatanlara Allah buğz eder,
yardımını keser,ibadetlerini kabul etmez.
Allah dostlarının ahlakını öğrenmemek muhrumiyetesebeb olur.Onlara karşı edebe riayet etmemek ise helakegötürür.Allah'ın rahmet kapısı açıktır ve hiçbir zaman kapanmamıştır.Allah dostları daima Allah'ın rahmet kapısında durup yalvarırlar.
Allah dostlarının ahlakını öğrenmemek muhrumiyetesebeb olur.Onlara karşı edebe riayet etmemek ise helakegötürür.Allah'ın rahmet kapısı açıktır ve hiçbir zaman kapanmamıştır.Allah dostları daima Allah'ın rahmet kapısında durup yalvarırlar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)