Seyyid Ahmet Rufai hazretleriyle alakalı kaynaklar
Evliyalar ansiklopedisi/İmamı
Şarani/Bedir - Seyyid Ahmed Er Rifai, hayatı ve eserleri/es-Samarrai/Harf -
Ahmed er-Rifai Hazretlerinin menkıbeleri/Kazeruni/Semerkand - Onların
Alemi/Ahmed er Rifai/Alperen - Hak Yolcusunun Düsturları/Ahmed er Rifai/Erkam -
Kurtarıcı Öğütler/Seyyid Ahmed er Rifai/Bedir - Ebu’l Alemeyn Seyyid Ahmed
er-Rifai/Ken’an Rifai/Cenan
Seyyid Ahmed’in(ks)
gelmiş geçmiş ulular, pirler arasındaki müstesna yeri belli ki Sultanlar
Sultanı Peygamberimiz Muhammed Mustafa(sav) Efendimize muhabbette, sünnetine
bağlılıkta en ön safta yer alışındandır. İslam aleminde tevatür derecesinde
meşhur olan şu hadise bu yakınlığa delil kabul edilebilir;
Rifai Hazretleri 1160 yılında(demek 41 yaşında iken) ilk
hac vazifesini yerine getirdikten sonra, büyük dedesi olan Resulullah’ın(sav)
kabrini ziyarete gitmişti. Medine’ye yaklaşırken ayakkabılarını çıkarıp
Ravza’ya kadar yoluna yalınayak devam etti. Hz.Rifai bu hal üzere
Efendimiz’in(sav) kabri önüne vardıkta kıbleye dönerek; “Esselamü aleyke ya
ceddi” diye selam verdi ve diz çökerek şu beyiti okudu; “Uzakta iken ruhumu
elçi yolluyordum, Toprağını öpsün diye vekil tayin ediyordum, Şimdi ise huzurunda
hazır bekliyorum, Uzatıver elini, dudaklarım yansın istiyorum”.. Akabinde
binlerce hacının gözleri önünde Resulullah’ın “Aleykümselam ya veledi”
cevabıyla beraber mübarek eli de nurani bir şekilde kabirden dışarı uzanmış ve
Ahmed er-Rifai bu eli öpmüştür. Şahitler içinde Geylani Hazretleri(ks) başta
olmak üzere evliyadan ve ulemadan pek çok zat vardı ve vaktin ileri gelen
tarihçileri de bunu aktarırlar. Nitekim halkın arasında müthiş bir cezbe hali
meydana gelmiş, olağanüstü haller görülmüş, Rifai Hazretleri de bu hallerin
yolundan gelenlere miras kalmasını niyaz ederek, müthiş bir tevazuyla kerametin
kendinden kaynaklanmadığını nefsihana ispat için olsa gerek Mescid-i Nebevi’nin
kapı eşiğine boylu boyunca uzanarak namaza girenlerin üzerine basıp girmelerini
istemiştir. Rifailiğin alamet-i farikası diyebileceğimiz “burhan”ın(ispat,
delil göstermek) en büyüğü aslında bu hal olup, bu yolun düsturu da yolun
Pirinin tüm üstün hallerine galebe çaldığı anlaşılan bu tevazu,
alçakgönüllülüktür..
Kadiri yolunun Piri Geylani Hazretleri’nin, Hz.Rifai
için; “Sahabe-i Kiram, müçtehidin dışında tabakat-ı evliyadan hiç kimse Ahmed
er Rifai’nin makamına vasıl olamamıştır” dediği rivayet edilir. Rifai
Hazretleri’nin, yakın dost ve akraba olduğu Gavs’ül Azam Abdülkadir Geylani
Hazretleri ile birlikte, zaman içinde geniş kitleleri etkileyecek olan
kurumsallaşmış Tasavvuf ekollerinin ilk büyük kurucu öncüleri oldukları
söylenebilir. Keza genel kabul Rifai, Geylani, Bedevi ve Dusuki
Hazretleri’nin(hepsine selam olsun) Tarikat-ı Aliye’nin dört kutbu oldukları
yönündedir.
Kerametleri saymakla bitmeyecek Seyyid Ahmed er-Rifai’nin
bir lakabı “Ebü’l Alemeyn” olup, çift sancak sahibidir. Bunu iki kez
“Gavs”lıkla şereflendirilmesi ve iki cihan Sultanı olması ile açıklamak mümkün.
Rifai sancağı siyah ve beyaz, iki renklidir; beyaz nuraniyeti, temizliği temsil
ederken siyah ise kusurların üzerini örtmeyi temsil eder. Gece ve gündüz gibi..
“Ebü’l Ureyca”, “sakat kızın babası” olarak anılması da bilhassa hastalara,
sakatlara sahip çıkması, adeta babalık etmesine işaret eder. Fakirlerin,
gariplerin koruyucusu olmuştur. Yaşamını sürdürdüğü Ümmüabide köyünde(Bağdat
ile Basra arasında) dergah olarak tahsis ettiği ata yadigarı konağında her gün
dervişleriyle beraber yüzlerce kişiye sofra açar, bizzat hizmetlerinde bulunur,
kendisi ise çoğu zaman kalan sofra artıklarıyla beslenirmiş. Mahallenin uyuz
köpeklerini tedavi etmesi, bakması, hayvan dostu olmasıyla da bilinirdi..
Seyyid Ahmed(ks) ilimde de zamanının en ileri
şahsiyetlerindendi. Yedi yaşında Kuran’ı hatmetmiş, İslami ilimlerde kemali
bulduktan sonra Tasavvuf ilmide yükselmiştir. Hocalarından Vasıti
Hazretleri’nin “Herkes hocasıyla övünür, ben talebem Rifai ile övünürüm” dediği
bilinir. Tarikatı alışının beş biatte olduğu rivayet edilse de ilk biatini
aldığı dayısı Şeyh Mansur Betaihi Hazretleri’nin ondaki yeri ayrıdır ve onu hep
sitayişle anardı(selam olsun).
Yetiştirdiği onlarca halife dışında daha sonra Hz.Seyyid
Mahmud Hayrani, dolayısıyla Nasreddin Hoca, Sarı Saltuk ve dolayısıyla Tapduk
Emre’den Yunus Emre, ayrıca Selahaddin Eyyubi gibi bir komutanı ortaya çıkaran
Nureddin Zengi gibi İslam tarihinde önemli rol oynayan pek çok şahsiyetin bu
ulu Pir’den nasip aldığı söylenmektedir. Pir Seyyid Ahmet Hazretleri’nin erkanı
gibi tasarrufu da halen devam etmektedir. Yakın tarihimizde 2.Abdülhamid Han’ın
hocası Ebu’l Hüda es-Sayyadi Hazretleri, Sivas Kongresi’nin düzenlenmesine
önayak olan Abdullah el Haşimi Hazretleri, Kenan Rifai Hazretleri
sayabileceğimiz bir kaç isim..
Kendisinden “Ahmetçik” diye bahseten bu yüce şahsiyete
haset eden çevrelerden, ulemadan pek çok saldırı olmuş, Hazret asla
öfkelenmemiş, hatta aralarına girip çıktıktan sonra soran dervişana “aralarında
en edna kendimi gördüm” diyebilmiştir. Ona hakaretler içeren nice mektuplar
yazan kimselere hep kibarlıkla cevap vermiş, “az bile söylediniz, Ahmetçik
ancak sizlerin aciz hizmetkarınızdır, ne yapayım ki yüce Allah beni böyle
yaratmış” mealinde yanıtlarını müteakiben, izan sahibi olanları pes etmiş,
pişmanlıkla özür dilemiş, niceleri talebesi olmak üzere kendisine gelmişlerdir.
Nefsine yönelik eziyetlere sabırla, tevazuyla katlanır, Hakk’a, Hak dostlarına,
yoluna yönelik saldırılara karşı ise korkusuzca ve mertçe taviz vermeden
durudu. Her toplumda olduğu gibi toplumumuzda da bu hal üzere kimselerin
artmasına, bizlere referans noktası olacak, gönül açan, umut saçan böylesi
şahsiyetlere ne de çok ihtiyacımız var!
Seyyid hazretlerinin sözleri:
“Aşk bir av aletidir. Cenab-ı Hak onunla sevgi ve vefa
sahiplerini avlar”
“Bir bilgiden fayda gördüğünüz vakit onu insanlara
öğretiniz ki onlar da faydalansınlar. Böylece eseriniz dünya ve ahirette
görünmüş olsun”
“İnsana zarar veren ve kendi zararının başkasına
yüklenmesini, sözlerine ve işlerine güvenilmesini isteyen ve baş olma peşinde
olan bir kimseyi görürseniz, ondan sakınınız ve o gibilerle haşır neşir
olmayınız ki size onlardan zarar gelmesin!”
“Muhabbet kalpte biten dallar gibi olup, akıllar ölçüsünde
meyve verir”
“Kalp düzelirse vahyin, sırların, nurların ve meleklerin
ineceği yer olur. Kalp bozulursa zulüm ve şeytanların indiği yer olur. Kalp
iyileşirse arkanda ve önünde olanı sana haber verir ve mühim olan şeyleri
öğreterek seni ikaz eder. Eğer bozulursa sana değersiz şeyler söyler ve senin
doğru yolu bulmanı ve saadetini engeller”
“Şimdi ve gelecekte ricalin/erlerin en üstünü;
ihtiyacını, hacetleri yerine getiren Allah’a arz ettiği vakit cevabını alan
kimselerdir. Bunlardan bir kısmı cevabını ilham şeklinde bir kısmı da özel
olarak alır. Bir kısmı ise müşahade ettikleri, gördükleri şeyden asıl maksadın
ne olduğunu anlarlar; böyle bir sırra sahip olana ne mutlu!”
“Halk ile edep üzere ol! Halk ile edep Hak ile edeptir.
Az bir edep, çok ilimden ve amelden hayırlıdır”
“Kalbin cemali korku, aklın cemali fikir, ruhun cemali
şükür, lisanın cemali sükut, yüzün cemali ibadet, tenin güzelliği vesveseyi
terk, gönlün cemali hasedi terk, nefsin cemali ona muhalefet, sırrın cemali
sabır, halin cemali istikamet, seyrin cemali teslim, hizmetin cemali edep,
sözün cemali doğruluk, yolun cemali şeriate uygunluk, hepsinin cemali de
tevfik-i İlahi(Allah’ın başarıya erdirmesi)’dir”
“Cefakar/eziyet verici olma, vefalı ol! Horluk ve
hakirlik ve mahzunluk ve tevazu elbisesini çıkarma! Nefsini ve isteklerini
yenmeye ve dünyayı kalbinden çıkarmaya çalış! Mevki sahibi ve baş olma
hevesinde olma!”
“Kim ki kendisi ile istikamet üzere olursa, başkası da
onunla doğru olur. Değnek eğri olursa, gölgesi nasıl doğru olur?”
“Tasavvuf yolunda sonradan gelenler öncekilere uyarlarsa,
öncekiler onlara yardım eder. Eğer uymazlarsa, öncekiler onların başına
karanlığı sararlar”
“Bizim yolumuz üç şey üzerine kurulmuştur; Verilmeyeni
istememek, verileni ve isteyeni reddetmemek, biriktirmemektir”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder