“Edebi
edepsizlerden öğrendim”(Lokman)
Biz de arıyoruz işte; bir sihirli değneğimiz olsa, onunla
dokunduğumuz nokta iyileşse ve öyle olsa ki o noktadaki iyileşme diğer tüm
sıkıntılı noktalarda da iyileşme getirse. Cahillik giderilse, güvenliğimiz
pekişse, rızkımız genişlese.. Sokakta herkes birbirine selam verse, anlayış
gösterse, olan olmayanla paylaşsa, kardeşler birbirinin sıkıntılarını gidermeyi
bilse.. Bas bas bağırmasa gecenin bir saatinde şu komşular, naralar atmasa
sokaktan geçen gençler, silahlar patlatmasa sevinmeyi bilmeyen bazı
vatandaşlar, gürültü kesilse, taciz bitse, her türlü kirlilik silinse,
yoksulluk gitse, kimse kendine yapılmasını istemediğini diğerine etmese… Merkez
Efendi Hazretleri değiliz ya “elinizde bir sihirli değnek olsa ne yapardınız?”
diye soran mürşidine “şunu değiştirirdim, bunu düzeltirdim” gibi cevap veren
diğer dervişlerden farklı olarak “Hakk’ın tesis ettiği düzeni aynen devam
ettirirdim, zira herşey zaten merkezinde” diye cevap verelim.
“Biz çok ilimden ziyade az da olsa edebe muhtacız”(Abdullah
b. Mubarek)
Fakir, çevremizde şikayetçi olduğumuz tüm kötülüklerin,
çirkinliklerin kökeninde “edep” eksikliğimiz olduğunu düşünüyor, bir sihirli
değneğim olsa, biz Dünya’ya hükmetme gücünü elinde bulunduran insanların,
bilhassa da kendimin edep üzere olması yönünde kullanırdım zannediyorum. Demiş
ya şair; “Ehl-i irfan meclisinde aradım kıldım taleb / İlim geride kaldı, illa
edeb, illa edeb”… O halde hazır geride bıraktığımız seçim neticesinde geleceğe
dair umutlarımızı yeşertmeye namzet seçilmişler önümüzdeki yılların planlarını
hazırlıyorken, talep edelim; edebin incelikleri ancak edep sahiplerinden
öğrenileceği için, bu konudaki köklü tecrübe ve birikimlerinden yararlanmak
üzere ehl-i irfan meclisleri uyandırılmasına önayak olsunlar memleketin her
yerinde. İlimin yanına irfanı koyalım yeniden, çünkü bu zaten var genlerimizde,
geleneğimizde. Hem şimdi geçmişin de tecrübesiyle eskisinden iyisini yapmak
inşaallah elimizde.
“Edebiyat fennî bir marifettir ki, insana edep hasletini
kazandırdığı için ona edep, edebiyatçıya da edip denmiştir”(Şinasi)
Herşeyin bir edebi var. Bilim, eşyanın edebini bilmekle.
Sanat, ruhun edebi. İyi bir cemiyet hayatı ise insani edepleri gözetmekledir.
Edep, herşeyi gereğince ve yerince yapmaktır, kendini bilmek, gelişmişliktir.
Keza edebin iyisi neredeyse, iyi yaşamak isteyenler onun peşinde. Kimi yetişmiş
insanımızın, gençlerimizin başka ülkelerde yaşama hayalleri varsa, bu ola ki o
ülkelerde edebe bizden fazla riayet edilmesindendir. Halbuki kültürümüz ve
dinimiz bu hususta en önde olmamızı nasihat ediyor. Nitekim “Gönül gözümüzü
açıp Allah kelamına bakınca görürüz ki ayet ayet bütün Kuran’ın manası
edeptir…” diyen Hz.Mevlana ve nice ehl-i edep bizim değerlerimizden.. Öyleyse
neden?
Yoksa istemiyor muyuz Lütfi Filiz Efendi’nin hayalini
kurduğu gibi “edepli insanlar”ın rol modelleri olduğu bir toplumsal düzen:
“Edepli insan, aklı feraset noktasına erişmiş, zeki, akl-ı selim ve kalb-i
selim sahibi, güzel düşünceli, hile hurda bilmeyen, insanlık katarından
ayrılmayan, her tarafta Hakk’ı gören, Allah’tan ve kendisinden korkusundan kötü
bir iş yapamayan, kimseye zarar vermeyen, kainatı bir noktada toplayan
kimsedir. Böyle bir kimse, herkesi Allah’ın yarattığını bile bile ‘şu
Musevi’dir, bu Hıristiyan’dır, öbürü Çingene’dir vb’ diyerek ayırımcılık
yapabilir mi? Bir ülkenin tüm fertleri bu hale gelse, o ülke, kalkınması dahil
her yönüyle örnek bir ülke olmaz mı? Tüm fertleri böyle olan bir ülkede
şeriatın fertlere ’şunu şöyle, bunu böyle yap’ diye emirler yağdırmasına gerek
kalmadan herkes yapması gerekeni yapmaz mı? İşte en büyük namaz olan ‘Daimi
namazda kalanlar başka’(Mearic 70;23) ayetinin açıklaması budur. Artık şekilden
kurtulunup marifete ulaşılmıştır”..
“Edepsize(hadsize) haddini bildirmek(edep öğretmek)
yetime hırka giydirmek gibidir”
Hakk’ın böylesi rahmetini kim istemez? “Sahabe dedi ki;
‘Rahmet kapısı açıktır, oradan ancak edep ile girilir”(Seyyid Yahya Şirvani)
Biraz aklımız varsa girelim tez! Akılsız olmaz, çünkü; “Edep, aklın
tercümanıdır”(Seriy es-Sakati). Edep ancak aşıklarda aranmaz, çünkü aşk zaten
baştan sona edeptir. Gönül iledir(gönül ehli bilir). Gönül temiz ise gerisi
gelir. O dahi edeple temizlenir. Nitekim “Edep kişideki bir meleke olup onu
kötü hal ve hareketlerden vazgeçirir”(Tasavvuf Terimleri Sözlüğü) Tasavvuf
zaten tümüyle edepten ibarettir. Ve “Edebin kemale ermesi kendinize
gösterdiğiniz edep iledir”(Abdülkadir es-Sufi) Gafleti yok etmek edeple mümkün.
Günümüz, geleceğimiz ancak böyle kurtulur. Velhasıl; “Kendisi güzel huylara
sahip olmayanların, çocuklarını doğru ve iyi yetiştirmesi beklenemez.. Eğer
çocuk iyi yetişirse, o zaman cemiyetteki tüm insanlar düzelir”(Lütfi Filiz)
Anlayacağınız; “Edep bir tac imiş nur-i Huda’dan / Giy o
tacı emin ol her beladan”.. Kelimenin Arapça etimolojik kökeninden bile belli
hikmeti, bereketi; “edb”in bir anlamı da düğün, ziyafet yemeği(bir diğer anlamı
“sünnet”tir). Habibullah(sav) da demiş ki; “Gerçekten bu Kur’an Allah’ın bir
sofrasıdır(me’dübetullâh); O’nun sofrasından gücünüz yettiğince bilgi toplamaya
çalışın”(Dârimî, Fezâilü’l-Kurân, 1) ve öğreniyoruz ki edeb aynı zamanda
bilgidir, okuyana Rabb’in ayetleri her yerdedir.. “Oku” emriyle başlayan bir
“edebiyat” kitabımız var, o kitabı yaşayan bir rehberimiz var, yolu da açıkken,
edepsizliklerimizin sebebinin açıklaması ancak bu yolun uzağında kalmış
olmamızdır sanırım. Öyleyse yalvaralım “Edep Ya Hu!” diye de “Beni Rabbim
eğitti(eddebenî) ve eğitimimi(tedîbî) en iyi şekilde yaptı”(TDV İslam Ansiklopedisi) buyuran
Peygamberimize(sav) layık ümmet olabilelim biz de. Ne şikayet kalsın ne gam,
edeple olalım tamam, lütufla dönelim; Hayy’dan geldik, Hu’ya doğru…
“Şüphesiz sen yüce bir ahlak üzeresin”(Kalem 68;4) Hu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder