23 Temmuz 2018 Pazartesi

EL KUDDUS/KUDÜS/BU ALEMİN SON YİĞİTLERİ


Osmanlı’nın tasfiye edilmesinden sonra İslam kültürel birikiminin Dünya üzerindeki etkisi hızla zayıfladı. İslam ümmetini bir arada tutan değerler bütünü “modern dünya” önermesi karşısında yetersiz ve hatta engel görüldü. Bu “yeni dünya”nın geçerlilikleri; yalnızlığı getiren bencillik, aşırı tüketimle ikame edilmek istenen parçalanmışlık ve eksiklik, yetersizlikten beslenen ve bizi korku içinde yaşamaya zorlayan güvensizlik, insanları ele muhtaç bırakan nihilist bir umarsızlık, yahut uyuşuk bir öfke ve içi boş isyan oldu. Tek havucu da konformist bir dünyevi teknoloji yığınağı üstünde tepinme imkanı… İnsanoğlu cennete karşın cinneti tercih ediyordu!
 
Halbuki bize verilen “Din”den maksat hikmet değil miydi? İnsan’ın ulaşabileceği en yüksek düzeydeki bilgelik… Kendini bilme, Rabbini bilme, hakikati özümseme, fıtratına, kudsiyetine en uygun düşünüş, eyleyiş, yaşayış üzere olmakla barış ve huzura erme… Kendini kısıtlayan tüm suniliklerden aşkınlaşma ve gerçek değerini bulma, ikiliklerden sıyrılarak tevhid(birlik) içre olma… Bunun yol ve yordamına dair bir yardım, ancak özgür iradeyle tercih edilecek bir teklif, yaradılış ile uyumlanmanın ilahi formülü, hidayet rehberi… Kavuşmak isteyene…
 
Sanırım yanlış anlatıldı yahut yanlış anlaşıldı. Bu yanlışlıkta ısrar, cehennemî bir yokoluş tarafından yutulmaya mahkumdu. İçteki yozlaşma dışta da kendini gösterecekti. Mânasız şekil, kof, hayatiyeti olmayan bir kabuk misali çürümeye yüz tuttu. Önce, tüm insanların bir hikmet üzere bir arada oluşu unutuldu. Bizi zenginleştiren farklılıklarımız, ulus-devlet düzeni üzerinden -ancak çıkar ilişkilerinin geçici bir süre ayakta tutabileceği- hasımlıklara dönüştü. İnsanların kardeş oluşuna dair izleğimiz önemsizleştikçe birbirimizi tüketmenin önünde engel kalmıyordu. İnananların da arasına nifak girdi nihayet. Oysa bizi birleştiren şeyler ne kadar daha çoktu. Museviyet, İseviyet, Muhammediyet…  hepsi İslam şemsiyesi altında kutluydu.
 
Yeni dünya düzeni silahşörlerinin hücumu bu şemsiyeye olmuştu. Yerine de elle tutulur bir muadilini koymadan. Konulabilir sandık, beter oldu. Şemsiyenin sapını biz tutuyorduk en son, hakkını veremedik demek ki, elimiz kırıldı. Sonra da kendilerini “Müslüman Devletler” diye niteleyenlerin birbirine düşürülmesi. Biz elimiz alçıda iyileşmeye çalışaduralım, bu esnada bir baktık ki etrafımız kan gölü, içimiz huzursuz, paramparça, lokmamız hırsızların tabağında, kutsallarımız namahrem ellerin eğlencesi artık. Buna “dur” deyecek babayiğit yok mu? Kim olacaktı bizden başka. Biz bu alemin son yiğitleri idik. Son feta(Kuranî bir kavram; delikanlı, yiğit, civanmert anlamında)…
 
Çıkmadık candan ümit kesilmez ya, batıl davalarının ardısıra canımızı çıkarmaya azmetmişlerin hücumlarını şiddetlendirmeleri de normal aslında. Ve bu arada yaralı aslanın etrafında dişe dokunur ne bulursa koparmaya çalışan çakallar. Çünkü insanı insan yapan değerlerin yokluğunda hayvandan beter olasıdır insanlar. O değerler ki kutsaldırlar, şeytani güçlerin temsillerine saldırması doğal.. Demek elimizde hala temiz kalan -kıymeti bilinesi- birşeyler var!
 
El Kuddus; Allah’ın “kutsal”(temiz, pak, eksiksiz) anlamına gelen bir güzel esması. Ve başından geçen onca şeyden sonra, yüzyıllarca Osmanlı’nın -İslami değerler ışığında- barış içinde idare ettiği bir kadim şehrin adı. Tam yüz yıl olmuş sınırları bu değerlerin garantörlüğü altından çıkalı, elimizden alınalı. Biz zaten emanetçiydik, ne olur ki başkaları idare etse, kutsallığına layık bir şekilde, huzur, barış, insaniyetle yönetilse; başımız üstüne. Tüm insanlığa bir birlik vesilesi olabilse keşke. Gel gör ki yeni düzenin egemen güçlerinin egoistçe politize etmesiyle irkildik fena halde..
kUDUSÜ'Ü İŞGAL EDEN SİYONİST YAHUDİ İLE İŞ TUTANLAR UTANSIN.
EL-MÜNTAKİM İSMİ MUTLAKA TECELLİ EDECEKTİR.KUTSALIMIZI KİRLETENLER HAK İLE YEKSAN OLACAKLARDIR.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder