(ADANALI MELAMİ MÜRŞİDİ iSMAİL EMRE SOHBETİNDEN
Konuşmada bulunanlardan bir zât şöyle dedi:
- Sizi hiç tanımadıkları halde, hakkınızda çok fena şeyler
söylüyorlar. Hâlbuki Allah ve Peygamber: “Gıybet, dedikodu etmeyin!”; hattâ
“Tecessüs bile etmeyin”; “Gıybet etmek, ölü kardeşinin etini yemek gibidir”
diyorlar.
Diğer bir zât da:
- Ayşe, ortaklarından biri için “boyu kısa” demiş de, Hz.
Muhammed: (Bu söz koca bir denizi bile kokutur.) demiş.diyerek ilk konuşanı
te’yid ve tasdik etti. Bunun üzerine Emre şunları söyledi:
İsmail Emre – Kime “kötü!” diyorsak, onun haberi olmasa
bile, Allah’ı incitmiş oluyoruz. Çünkü Allah, her kulunu severek yaratmıştır.
Biz onun kullarına “kötü” dersek râzı olur mu? Bu dedikodu ahlâkını Kur’ân
yasak etmese bile, aklen ve vicdânen düşünelim, iyi bir şey midir bu? İlâhî
aşkın lezzetini alan bir insan, bir daha dedikodu etmez.
Mamâfih onları, hoş görmeli. Bilseler, bizi yakından
tanısalar, hakîkat olmayan şeyleri bize isnâd ederler mi? Siz niçin onlar gibi
söylemiyorsunuz? Çünkü tanıdınız ve anladınız. Onlar da sizin bilginize ve
görgünüze sahip olsalardı, bu kötü sözleri söylemeyeceklerdi. O halde onları
hoşgörelim. Hoşgörmek ve affetmek büyük bir fazîlettir. Fazîlet karşısında
dağlar bile erir.
Öteden beri böyledir. Tasavvuf ahlâkına uyanlar aynaya
benzerler; yani parlarlar. Parlayan bir şeyi ise herkes görür. Öbür tarafta
hertürlü fenalığı yapan bir insanı kimse görmez de, tasavvufçuların her
hareketi göze batar. Karanlıkta kimse kimseyi göremez. İnsanlar birbirlerinin
yüzlerini ve kendi yüzlerini ışıkta, aynada görürler.
Öyleyse onları hoşgörelim ve affedelim. Çünkü onlar bizi
ikaz ediyorlar. Biz asıl bizi medhedenden kaçarız. Çünkü olabilir ki biz gurura
düşürür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder