15 Kasım 2020 Pazar

FARKLI BİR SADAKA

Ulbe bin Zeyd de (r.a.) sahabenin gariplerindendi. Bir sefer öncesinde infak ve sadaka emri gelince o da Allah için bir şeyler yapmak istemişti. Ancak verecek bir şey bulamayınca, “Ben de bu yolda canımı ortaya koyar orduya katılırım” diye düşünmüştü. Ancak bu sefer de cihada çıkacak binek ve gerekli teçhizat bulunamamıştı. Bu durum karşısında Ulbe bin Zeyd çok üzülmüş ve kahırlanmıştı, “Allah yolunda muhakkak benim de bir şeyler yapmam gerekir” diye çırpınıp duruyordu. O kadar üzülmüştü ki gece gözüne uyku girmedi. Kalkıp tenha bir kenara çekilip ağlamış ve o gece namaz kıldıktan sonra ellerini açarak, “Ey Allah’ım! Sen cihadı emrettin ve insanları ona teşvik buyurdun. Ancak cihada gitmek için bana bir mal vermedin. Resûlünün elinde beni bindirecek bir imkân da yoktur. Ama ben de senin için bir şeyler infak etmek istiyorum malım da canım da namusum da bana yapılan her zulmü, yani kimde hakkım varsa tüm haklarımı senin yolunda infak ediyor ve Müslümanlar için helâl ediyorum, benden de bunu infak olarak kabul buyur” demiş ve sonra halkla beraber Resûlullah’ın (s.a.s.) ardından sabah namazına katılmıştı. Namazdan sonra Hz. Peygamber, “Bu gece sadaka veren nerededir?” diye sormuş. Kimse cevap vermediğinden, bir daha, “Bu gece sadaka veren kimse ayağa kalksın” deyince Ulbe (r.a.) çekingen bir halde ayağa kalkarak durumu kendisine anlatmış, Hz. Peygamber, “Müjdeler olsun. Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki senin sadakan, kabul edilen sadakalar arasına yazıldı” buyurdu. Ulbe bin Zeyd’in (r.a.) ve onun gibi birçok sahabenin bu kutlu müjdelere muhatap olmasının asıl nedeni malları, mülkleri, makamları değil bildiklerini büyük bir ihlâs ve samimiyetle uygulama niyetleri ve dertleridir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder