24 Ocak 2020 Cuma

DÜNYA İSTEĞİNİN DEĞİŞMEYEN KURALLARI


Siyasette vasıflı kişilikleri harcamak, onların yerine rahatça “kumanda edilebilecek”, günün şartlarına göre “işe yarayan” adamlar getirmek maalesef bizim siyasi kültürümüzün köklü bir hastalığıdır. Bu hastalıktan arınmış siyasi bir parti ve hareket yoktur desem sanırım abartmış olmam. Bu aynı zamanda otoriter liderlerin değişmeyen ortak özelliğidir. 

Önce “dava” vardır. Sonra dava başka bir şeye dönüşür. Otoriter liderler, birlikte yola çıktıkları “dava arkadaşlarını” bir süre sonra dışlayarak kendi kişisel egemenliklerini kurarlar. Oysa işin ilk zorlu süreçlerinde, mücadele isteyen dönemlerinde “ortak eser”, “ortak akıl” vardır. Ancak aşılması gereken zorlu eşikler başarı ile aşıldıktan sonra “dava” yavaş yavaş şahsileşmeye, gittikçe her şey tek bir ismin elinde toplanmaya başlar.

Neden böyle?

Çünkü otoriter kişiliğe sahip liderler kendi egemenliklerini kurduktan sonra birlikte yola çıktığı arkadaşlarına emir veremeyeceği, yapacağı işlerde tek başına rahat karar alamayacağı, rahat hareket edemeyeceği için emir vereceği ve verdiği emirleri sorgusuz sualsiz yapacağı bir çevreye ihtiyaç duyarlar.


Böylece liderlerin etrafındaki liyakatlı kadrolar gider ve itaatkar kadrolar oluşur. Liderin yeni çevresi sadece itaatkar kadrolarla sınırlı da olmaz, liderin dost kadrosunu ise iktidarın uzun süre kalacağını anlayan geçmişin hasımları oluşturur.(Elif Çakır-KARAR GAZETESİ)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder