12 Ekim 2022 Çarşamba

VAHDET-İ VÜCUD

 Vahdet-i vücud kavramı İbnül Arabi’nin takipçileri tarafından icat edilmiştir. Kavramın Arapçası biraz sıkıntılıdır çünkü “vücud”, Arapça’da “bulunmaklık” anlamına gelir. Tarihçiler bunu genellikle yanlış bir biçimde “panteizm” olarak anlamıştır. İbnül Arabi, sırasıyla Zat-Sıfat-Esma ve Efal mertebeleri olduğunu yazar. Allah’ın Zat’ından sıfatları, sıfatlarından isimleri, isimlerinden de fiilleri kaynaklanmaktadır. Derviş olmak isteyenin dikkat etmesi gereken en önemli konu, varlıkta ikiliğin olmamasıdır. Şu şu fiillerin insandan, şu şu fiillerin Allah’tan olduğunu söylemek Şeriat mertebesinde makbul olabilir ama Tarikatta bunu söylemek şirktir. Hz. Ali nutuklarında sık sık Allah’ı tenzih ederdi çünkü karşısında dinleyici olarak putperestliği yeni bırakmış Araplar vardı. En küçük bir yanlış anlama, Arapların Allah’ı yeniden putlaştırmasına neden olabilirdi. Şeriat mertebesinde Allah’ı tenzih etmenin Allah’ı yücelttiği düşünülebilir ama Tarikat’ta Allah’ı tenzih etmek, Allah’a eksiklik yakıştırmaktır. Bu nedenle Tarikat mertebesinin dili teşbih dilidir. Tasavvufta hulûl ya da ittihad diye bir şey yoktur çünkü ancak iki ayrı şeyden biri diğerine hulul eder, oysa varlık birdir.

Hz. Ali, “Rabbini gördün mü?” diye soran Dı’bil-i Yemani’ye “Görmediğime ibadet etmem” demiş. Bakara suresinin yüz on beşinci ayetinde, nereye dönersek orada Allah’ın yüzünü göreceğimiz yazıyor. Baktığın her şeyde Allah’ın yüzünü görmek, varlığın birliğini idrak etmektir. “Başlangıçta yalnızca Allah vardı başka da bir şey yoktu” anlamındaki hadis için Cüneyd-i Bağdadi “Halen daha öyledir” demiş. Varlığın birliğini idrak etmek işte böyle bir neşdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder