24 Aralık 2020 Perşembe

MUCİZE KERAMET,FAKİRİZM,İSPİRTİZİM

Sual – Var mıdır bu gibi şeyler? – Vardır. İlâhî ilim rüsuh bulup “hâl”e inkılâb ederken kerâmet gibi hâller tecellî eder. Bunları yapan şey îmândır. Îmân aklın fevkinde bir şeydir. Îmân olmazsa akıl bir şey yapamaz. Sanat îmânı olmayan bir insan sanâtkâr, olamaz. Mucize, kerâmet gösterenler de bir kudrete îmân ederek ve ona sığınarak yapıyorlar bu işi. Mucizeyi yapan kendileri değil, o (Kudret)tir. Onlar sadece aradan çıkıp irâdelerini o (Kudret)e teslim ediyorlar. Peygamberler, velîler, zamanında mucizeler göstermişler, fakat sonra bunu terk etmişlerdir. Kerâmet göstermeyi “hayz-ı ricâl” olarak telâkki ediyorlar. Hz. Muhammed, son zamanlarda, mucize isteyenlere Kur’ân’ı gösterirdiAllah bizden mucize istemiyor, “kalb-i selîm” istiyor. Biz de ondan “rızâ” istiyoruz, kerâmet değil.Kerâmeti gösterenlerin akılları ona saplanır; onlar da kerâmet göstermeye çalışırlar; hâlbuki bizim gayemiz bu değildir. Kerâmet de bir noksanlıktır. Hz. Muhammed, vücuduna şiş sapladı mı? Kerâmet insanı kurtarmaz. Beşeriyyete de faydası yoktur kerâmetin. Hind fakirlerinin memleketleri sefalet içinde; ellerinde bir kudret varsa memleketlerini kurtarsınlar. Bunlar mânevîyyat hırsızlarıdır. Ruh çağıranların emekleri ve emelleri de boş yere harcanıyor. Onlar çağırdıkları ruhu dışarıdan, hariçten geliyor zannediyorlar; hâlbuki çağırdıkları da kendilerinde mevcuttur, her şey de. Çünkü insan mecmû-u kâinattır. Hz. Ali “Bu büyük âlem, yani kâinat ve içindekiler hep bir insanda dürülü bükülü hâlde mevcuttur!” diyor. Ruh, başka bir yerden gelip konuşmuyor, kendilerinde esasen mevcut. O ruh, yalnız onlarda değil, sizde de mevcut; fakat onların bundan haberleri yok. Bir insanda her lisân mevcuttur. Herhangi bir lisânı öğrenirken, içimizde mevcut olan o lisânın üstündeki kapağı veya örtüyü kaldırıyoruz demektir. Ruh çağırmanın tekâmülü buraya kadardır. Bazı ilâhî sırlar vardır ki onlara akıl ermez. Onları anlamak isteyenler parçalanır, mahvolurlar. Her şeyi bilmek bize zarardır. Bunlar olur amma, bizi aldatır. Ruh çağırandan çıkan hâl de kendine zarardır. Bu hâl tekâmül etse, esrâr-ı ilâhîyye bozulmaz mı? Filân milletle filân millet harbetsin mi, etmesin mi? Nerede maden var, nerede yok? Bunlar bilinse insanlar çalışmazlar, uyuşur kalırlar. Başkasının aklından geçen şeyin bana ne lüzumu var? Bana benim kafamdaki şey lâzım. Tasavvuf yolcuları bambaşkadır. Onlarda hokkabazların, ruh çağıranların veya fala bakanların bilemeyecekleri öyle bir kudret vardır ki, bir bakışta insanı eritirler. Ruh çağıranlar, manyetizmacılar “mânevîyyet”e doğru yürüyebilirler amma, hokkabazlar yürüyemezler. Bir “kâmil”in terbiye yağmuru altına düşen insanların içindeki her türlü ahlâk inkişâf eder. Yağmur kozaya gıda verir de ayrık otuna vermez mi? Bu hokkabazlar ayrık otunun büyümesine benziyor. Manyetizmacılar ve ruhçular ne kadar çalışsalar, “mukadderât”a hakîm olamazlar. Bu işle uğraşanlar zekâlarının parlaklığını kaybederler, donuklaşırlar. İnsan zekâsının, insan mânevîyyetinin böyle bir şeye harcanması yazık değil midir? Her istediğimiz olursa, mahvoluruz. “Akl-ı cüz”, “Akl-ı küll”ün büyümez çocuğudur. Biz onu götürüp “Akl-ı küll”e teslim etmediğimiz müddetçe öyle kalır, büyümez. Çocuk olduğu için (Küllü yevmin hüve fi şe’n) dir; yani her gün yeni bir oyuncak ister; bu gün beğendiğini yarın kırıp atar. Hiç parası yokken “Ah elli liram olsa..” der. Elli lirayı kazandıktan sonra ona kanaat etmez, elli lirayı kazandığı aklı o (elli) lira ile beraber sarar, bir tarafa kor, daha fazlasını ister. Hep daha fazlayı kapmaya meraklıdır. “Akl-ı cüz” damladır, “Akl-ı küll” deryâ. Damla deryâya atılsa da oyuncaklıktan kurtulsa, o vakit kazancı ebedî olur. “Akl-ı cüz” bizi türlü felâketlere sürükler. Bazı dalgın adamlar otomobil altında kalıp can veriyorlar. Onları öldüren şey, akıllarında gezdirdikleri arzulardır. Akıl onun peşinde koşarken otomobili görmüyor. Onu öldüren otomobil değil, aklında gezdirdiği şeydir. İşte herkesin Azrâili, sevdiği şeylerdir; bir gün onun altında kalacaktır. Bu meselenin ehemmiyyetini, ciddiyyetini anlayan insan uykuyu bile kaybeder. Zaten “Sevgi” tecellî etse, içimiz yansa, uykuda bile onu sayıklarız. Kerâmet, yapılır da terk edilirse kerâmet; terk edilmezse, kerâhettir. Kerâmetin kime faydası var? Kimin kudretini kime gösteriyor? Kerâmet gösterenler, bu yolun büyüklüğünü idrâk etmemiş demektir. Kerâmet çocuk oyuncağıdır; insan büyüdükten sonra oyuncakla oynar mı? Allah’ta fânî olmak isteyen insana bunların ne lüzumu var… Değil bunlar, insanın kendisi de yok olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder