25 Aralık 2020 Cuma

SOHBET

Sual – Bir fabrikada patronu herkes biliyor, görüyor. Biz de istiyoruz ki mânevî patronu, yani Allah’ı bilip görelim. Acaba eski telâkkilerimizden geçemediğimiz için mi göremiyoruz? – Evet, geçemediğimizden. Sual – Eski telâkkiler, uzviyetimizde taşıdığımız balgama benziyor, onları bir türlü atamıyoruz. – Balgam zararlı bir şeydir. Dışarı çıkar, havayla, ziya ile temasa gelirse daha zararlı olur; içindeki mikroplar, ışığı ve havayı görünce tekâmül eder, vahşileşirKafamızda da var böyle şeyler. Onları dışarı attıkça, yerine yeni ilimler koyup onları hazmedeceğiz. Ondan sonra bakacağız ki ne âlemler varmış…Bir meyvanın hamı ne kadar ekşi ise, olgunu da o kadar tatlıdır. Tatlılık ekşiliğin içinden çıkıyor, fakat mide o tatlıyı hazmedemezse, tatlılık ekşiliğe döner. Üzümün iptidası ekşidir ama, zararsız ekşidir. Lâkin son ekşilik, yani sirkelik zararlıdır; artık bir daha tatlı olmaz. Sual – Demek Peygamberimizin günde yetmişbin hicap değiştirmesi bu muymuş? – Evet. “Hicap” perde demek değil mi? Aklımızın perdeleri. Sual – Şems-i Tebrizî, Mevlânâ’yı ilk gördüğü zaman: (Ey Mevlânâ! Hz. Muhammed “Yârabbi, biz seni lâyıkıyla bilemedik” diyor; halbuki Bâyezid-i Bistâmî: “Cübbemin altında Allah’tan başka kimse yoktur!” diyor. Hz. Muhammed mi büyüktür, Bâyezîd-i Bistâmî mi?) diye soruyor. Siz buna ne dersiniz? – Bâyezid: “Cübbemin altında Allah’tan başka kimse yoktur!” dediği zaman Allah’ta fânîdir. “Cübbe” sözüyle kumaştan yapılmış cübbeyi değil, “vücut cübbesi”ni kastediyor. Hz. Muhammed: “Mâarefnâke…” dediği zaman Bâyezit’ten daha büyüktür; çünkü bizi kurtarmak üzere “Tenezzül” makamına gelmiştir; o sözü söylerken Allah’ta fânî değildir, ümmetinde fânidir. “Biz seni lâyıkıyla bilemedik Yârabbi!” derken Allah’tan ayrıdır. “Biz” ve “ben” Allah’ı bilemez. Bâyezit’te o sözü söylerken benlik yoktur. Doğuşlarda neler var… Bazen: Nice güneş, nice aylar gözağımda gizlidir… Büyük, küçük her yıldızlar dimağımda gizlidir; Bunlar daim mihverinde döner durur emrimle, Hep kuvveti benden alır, parmağımda gizlidir. der; bazen de: Ben âcizim, hem toprağım, ilân ettin sen, Mevlâ! Duramadım, bedenimi eyleyince istilâ; Lâyık mıdır haber vermek (Emre) gibi bir kula? Bu dilimi sen söylettin, neyleyim, ben ahmağım. diye yalvarır. Dolaştığı yerin hâli zuhûr ediyor da ondan. Mızrap kendi irâdesine hâkim midir? Çalgıcı hangi tele vurursa, mızrap o telin sesini çıkarır. Tadı da böyle çıkar. Bir tele boyuna dan! dan! dan! diye vursak tadı olur mu? Tadı, kesretinde. Seslerin sür’atle değişmesi bize zevk veriyor. Allah da böyle; bizim kesret seslerinden zevk aldığımız gibi, o da kendi kesretinden zevk ve gıda alıyor; kâh size vuruyor, kâh bana. Söyleyenin diline vuruyor; o da dinleyenin kulağına; hadi ordan da beynimize; bir zevk ki…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder