31 Aralık 2020 Perşembe

AŞK(VECD) HALİNDE SÖYLENENLER,SÖYLEYENLER

hAL'İN GALİP GELDİĞİ ESNADA Allah adamının ağzından dökülenler hayreti mucibdir.Bu durumu onlara söylediğinizde şöyle cevap verirler: "Ben şâir değilim. Doğuşları söylerken, ne söylediğimi bilmem. Aczimden başka birşey bilmiyorum. Aczim tamam olduktan sonra bu hâl zuhûr ediyor. Söylediklerimin bir harfi bile aklımda kalmaz. Eskiden, bizden zuhûr eden bu doğuşları zaptettikleri zaman, bunların yazıldığını istemezdim; ağzımdan çıkan sözlerden dolayı tövbe istiğfar ederdim. Sonra, kendi kendime dedim ki: (Sen misin söyleyen? Elindeyse, hadi istediğin zaman söyle! Sen bu hâlin mahkûmusun!) ondan sonra tövbeyi bıraktım. Kurtuluş (yokluk)tadır, yani aczimizi anlayıp tam bir teslîmiyyetle teslîm olmaktadır. İnsanın (benliği) kayboldukça, sırtındaki yük hafifler. Bir insan, kendine ne kadar pâye veriyorsa, o kadar müthiş bir cehennem içinde yanıyor demektir. Çünkü kendisine kıymet vermezlerse kızar, hürmet etmezlerse canı sıkılır. Vay sözümü tutmadılar! Vay bana pâye vermediler! Al sana cehennem. Cennet ise, insanın, kendini bu âlemde her şeyden küçük görmesidir; böyle gören insan hiç azâb bilmez. Ne kadar küçülürsek hedef o kadar küçülür. Hedef kalmadıktan sonra övme ilâ sövme bir olur. Sana sövseler, yine onlara acırsın, şefkat edersin. Tasavvuf, bütün insanları, cins, millet, din, mezhep tefrîk etmeden ve şehvetsiz olarak sevmektir. S. – Akıl bu sözleri bazan almıyor. – Vaktiyle (ârif)in biri (Vâdî-i Cünûn)dan geçerken dellenmiş fakat tabîi muvakkat bir delilik. Sonra aklı başına gelince, doktorlar, hakîkaten aklı yerine gelmiş mi diye onu tecrübe ediyorlar. Adamı deniz kenarına götürüp: Say bakalım şu dalgaları! diyorlar. Adam boyuna: Gelen gitti, gelen bir. Diyor. Hani sen hep (bir)le uğraşıyorsun, saymıyorsun? deyince: Zaten beni deli eden, o (Bir)di, diyor. Bu sözler, akıllı insanların havsalasına sığmıyor. Onların ikrâh edip kötü söylemeleri bundandır. Eğer, biz bu hareketlerinden dolayı onları hor görür ve onlara kızarsak, hatâ bizdedir. Çünkü biz de bir zaman onların şimdi bulundukları yerdeydik. Bu meseleleri konuşunca, ne güzel dinliyorlar değil mi? Mutaassıplar kızıyor, fakat münevver insanlar dinliyorlar, alâkadar oluyorlar. Dinleyen mutlaka anlar. Bilenle bilmeyen bir olur mu? Bilmeyen: dalga, bilen: (Deniz)in kendisi. Ama yine de bu insanlar ne kadar tatlı, bir bilseniz. Ah! onları benim gözümle görseniz. Ama ben de evvelce böyle görseydim deli olurdum. Bu dünya gaflet dünyasıdır; fakat gaflet de bir devlettir. Gaflet perdesi dedikleri şey (kan)dır. Kanın renginin kırmızılığında da bir hikmet var. Kanı bir şişeye doldursan da kaldırıp şöyle baksan, şişenin öte tarafındaki eşyayı görebilir misin? Vücuttaki kanın çokluğu da böyle, hakîkati bize göstermez, o ne kadar azalırsa, iç gözü, onun arkasındaki şeyleri o kadar görür. Onun için peygamberimiz ve büyük adamlar riyâzat yapmışlardır. Riyâzat esnasında bazı kudretler zuhûr eder, kerâmet ferde aittir, umûma şümûlü yoktur. Dua ile kerâmetle savaş kazanamayız… Kerâmet yapan adam bir (Nokta)ya dayanıyor, kerâmet yapıyor; fakat o (Kudret) ona ne yaptırırsa onu yapabiliyor. Hoş onu da terk etmek lâzım ya… Hz. Muhammed, karnına bıçak, avurduna şiş mi soktu? Samîmî olarak söylüyorum ki, ben daha âcîz ilmini bitiremedim; nerde kaldı tasavvuf ilmi… Amma o (Kudret) gelip beni istilâ edince, istediğini söylüyor; ben âcîzim. Herkes, yaptığında ve söylediğinde haklıdır. Bize kötü dedikleri için onları hor görmeyiz. Değil onlara fena bir söz söylemek, hattâ tenkid etmek bile istemeyiz; çünkü olabilir ki bu tenkitten onların gönülleri incinebilir onların gönlü de Allah’ın gönlüdür, bizim gönlümüzdür; hepimizin gönlü aynı gönüldür. Biz bu âleme kötü görmeğe, kötü dinlemeğe, kötü söylemeğe, kötülük yapmağa gelmedik… Bu âlemde birkaç günlük misafiriz, o kadar. Bir insan, bir ağanın evine misafir olsa, fakat ağanın adamlarının, çoluğunun, çocuğunun ahlâkını tenkid etse, ağanın zoruna gitmez mi? Çünkü adamlarının kabahatini görmek, ağanın kabahatini görmek demektir. (Bunların kabahatlerini ben görmüyorum da sen mi görüyorsun?) der, bize kızar. Allah da böyle kızar bize, eğer kullarına karışırsak. Onun için nemize gerek. Hakîkatin menba’ını anlayınca, fücûrat kendiliğinden kaybolur. Bir devre gelir ki bir zevk deryâsına düşülür. Tasavvuf hâlini, tasavvuf ahlâkını yazı ve söz ifade edemez. İlim, kelâm yetişmez buna… Bu deryâya her insan düşebilir, yeter ki tefekkür etsin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder