24 Aralık 2020 Perşembe

DÜNYA GAİLESİNDEN NİÇİN KURTULAMIYORUZ

Sual – Şu dünya gailesinden bir türlü kurtulamıyoruz. – İçinde bulunuyoruz; elbette onu da idare edeceğiz; Fakat mağlup olmayacağız. Şimdi şu evin içindeyiz. Bu evden başka bir yeri görebiliyor muyuz? İçinden çıkınca onu bir daha göremeyiz. Şimdilik dünyadayız; onun gailesiyle uğraşmaya mecburuz. Aklen içinden çıkarsak, bir daha semtine uğramayız. Kanâatlarımızın değişmesi de böyledir. Bulunduğumuz inanış evinden başka bir inanış evine göçeceğiz. Hadîs’te “Mü’minler ölmez, bir evden bir eve göçerler” denilmesi, bunu anlatmak içindir. Bir devir gelir ki ne ev kalır, ne sen, ne de ben. Söyleyenin de, dinleyenin de kendisi olduğu anlaşılır; ama bu hâl aklî değil, hâlîdir. Dünya meşgalelerinden kurtulamıyoruz, diyorsunuz amma, ilmin terakkîsi de bu âleme doğru yürüyor. Nesilden nesile böyle bir terakkî var. Yirminci asrın insanları görmedikleri şeye inanmıyorlar. Bu asırda çok Kudretullahlar tecellî edecek. İrfâniyyet değişecek. Her din, bizim dinimizin içindedir; onlar da bizim dinimizdir. Din bir yolsa, mutlaka yürünecektir; yürüyen de menziline ulaşacaktır. Evvelden din Hindistan cevizi gibi bir şey zannedilir; elde, onu kırıp lezzetini meydana çıkaracak bir âlet de yoktu; etrafında dolaşır dururlardı. Şimdiki nesil Hakîkati anlamak istiyor, eskiler küfür korkusundan anlayamazlardı. Eskiden döve döve okuturlardı; şimdi ise seve seve okutuyorlar. Çocukları dövmek iyi değildir. Yaramaz zannettiğimiz çocuk çok “yarar”. Çocuk radyoyu çekiyorsa, çekmeyi öğreniyor ve radyonun esrârını anlamaya çalışıyor demektir. Bu hareketinden dolayı bir çocuk dövülür mü? Onu döveceğine, eğer biliyorsan, radyonun esrârını şefkatle, seve seve anlat ona. Sual – Bütün mesele hesabı burada görmekte değil mi? – Evet, öbür âlemde nereye gideceğini bilmeyen bir insan nasıl hesap verecek? Siz “Ne yapacağımızı bilmiyoruz” diyorsunuz. Bunu söylemek kolay değildir; çünkü nefis bırakmaz. Gerçi dünyanın en büyük âlimi de o (Kudret) karşısında şaşırır amma, ayrılınca benlik ve gurur yine “biliyorum!” dedirtir. Biz “biliyorum!” diyenlerden olalım. Sual – Eski itiyâdlarımızı nasıl bırakalım? E– Biz onları bırakamayız da, onlar bizi beğenmezlerse bırakır giderler. Bir misafir, ev sahibinden hürmet ve riayet görmezse, o eve bir daha gelir mi? Biz de itiyâdlarımıza yüz vermezsek, başlarını alır giderler. Bir çok çocukluk itiyâdlarımız vardı; onları terk ederken haberimiz oldu mu? Biz de mânen büyüdükçe, itiyâdlarımız geride kalır. Maddî terakkiyyat gibi mânevî terakkiler de itiyâdları terk ettikten sonra başlar. İtiyâdlar, yani yaramaz hâller terakkinin gömleğidir; terakki onu soyunarak içinden çıkar. İki yaşımızdaki elbiseyi giyebiliyor muyuz? Akıl gömleklerimizi de böylece soyunup gideriz; soyunabilirsek. İtiyâd’ı terk edemeyenler büyüyemiyor: Çinlilerin ayakları, itiyâd ayakkabısı içinde hapsolduğu için küçük kalmıştır. Her günkü gıdamız buğday, topraktan çıkıp ağzımıza gelinceye kadar ne kadar kabuklardan soyunup ne devrelerden geçiyor. Biz de soyunmazsak Allah bizi yemez. Biz ona tâbi olur, soyulmaya rızâ gösterirsek soyar. Meyva kendi kendini mi soyuyor? Amma iş, tâbi olmada itirazsız, zansız, gümânsız bir îmânla tâbi olmada. Zan, gümân dedikleri şey, îmânın düşmanıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder