30 Aralık 2020 Çarşamba

ŞEYTANIN İYİLİĞİ

Kiliselerde Meryem Ana’nın, Îsâ’nın heykelleri önünde mum, ışık yakarlar, Şeytânı karanlıkta bırakırlar. Şeytân dedikleri, nefistir. Vaktiyle Bekri Mustafa bir meyhanede sabaha kadar kalıyor. Meyhaneci de usanmış. Bekri’yi bir dalavereyle kapı dışarı ediyor. Bekri kendini dışarıda bulunca eve gitmek istiyor. Fakat bakıyor ki bir yerde ışık var, aklında meyhane olduğu için, orayı meyhane zannediyor, giriyor. Bekri, papazı meyhaneci zannediyor: “Doldur bir tane!” diyor. Papaz: “Sus, burası kilise! Burda öyle şey olur mu?” diyor. Bekri, papaza musallat oluyor: “Öyleyse beni gezdir!” Papaz: “Olur mu canım… Benim işim var” diyorsa da, Bekri tebelleş oluyor: “Gezdireceksin! Ben başka lâf anlamam!” Papaz mecburen “peki” diyor, Bekri’yi gezdiriyor. Bekri bakıyor ki her heykelin önünde bir mum var, yalnız bir heykel karanlıkta, soruyor: “Buna niçin mum yakmadın?” Papaz: “Ona mum yakılmaz; o, Şeytân’dır.” diyor. Bekri kızıyor: “Olur mu öyle şey be!” diyor ve heykellerden birinin önündeki mumu alıp Şeytân’ın heykelinin önüne dikiyor. Papaz korkusundan sesini çıkaramıyor. Bekri’yi taltîfle, izâz ve ikramla başından savıyor. Bekri (ölmüş yatıyor). Rüyasında ölüyü tanıyor: tak! tak! “Kim o?” “Ben!” “Sen kimsin?” “Ben Şeytânım! Sen bana kilisede bir iyilik ettin, ben de sana bir iyilik etmek istiyorum; hadi seni cennete götüreyim”. O gider, bu gider… Bir mağfir gittikten sonra, bir yere geliyorlar ki etrafı duvarla çevrili. Şeytân diyor ki: “Haydi şu duvarın üstünden içeriye sark; çünkü kapıdan bırakmazlar.” Bekri duvara çıkıyor; cennetten tarafa aşağıya sarkarken cennetin bekçisi Bekri’yi ayaklarından yakalamış. Bekri, Şeytâna seslenmiş: “Aman yahu, beni yakaladılar… Tut elimden, çek beni!”. Şeytân ellerinden çeker Bekri’nin, cennet bekçisi ayaklarından. Bekri kan ter içinde kalır. Şeytân, Bekri’ye akıl öğretir: “Tekmele bekçiyi!” “Tekmeledim, yine bırakmıyor!” “Başına işe!” “Yine bırakmıyor!” “Ötekini yap!” Bekri bekçinin kafasına nasıl bırakırsa, yatağını dolduruyor. Bekri’nin sayıklamasına ve telâşına karısı da uyanmış. Bekri kadına karşı mahcup da olunca yataktan kalktığı gibi doğru kiliseye gidiyor. Papaz daha gitmemiş. Bekri hiddetle mumu Şeytân’ın önünden kaldırıp eski yerine koyuyor ve macerayı papaza anlatıyor. “Yâ, diyor papaz, Şeytânın yapacağı iyilik bu kadar olur!” Hıristiyanlar Kudüs’ten ışık getirirler ve bu ışığı söndürmemeğe çalışırlar. Hâlbuki o “Mukaddes Işık”, bir Kâmil insanın gözünden, gönlünden alınır. O ışığı kalbimize geçirebilirsek ve söndürmezsek, mesele hallolmuş olur. Bizde de ziyaretlere ikişer mum yakarlar. Hakîkati rumuzla anlatmak istemişler. O mumlar bu “görgü”ye, yani Kâmil insanı görebilmeye işarettir. Kâmil insanı da, nefsini öldürmüş olduğu için “türbe”ye, “ziyâret”e teşbîh etmişler. Sual – Bu varlıktan nasıl vazgeçeceğiz? – Tefekkür yoluyla: “Bu varlık bizim değil” diyeceğiz. Sual – Mum neydi? Bizim gözlerimiz. Gözlerimizin mumunu “O”ndan yaktık mı, tamam… Îsâ da bunu anlatmak istemiş amma, yanlış anlaşılmış; gitmişler, Kudüs’ten ışık getirmişler. Zengin Hıristiyanların evlerinde birkaç asırdan beri yanan ışıklar vardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder