30 Aralık 2020 Çarşamba

ÖLMEK ARİFLERİN ELİNDEDİR

Sual – Mesnevî’de okudum: Şems-i Tebrîzî kaybolunca, Mevlânâ deliye dönüyor. Sonra Selâhaddin isminde birine âşık olmuş. O çalıştıkça Mevlânâ Semâ edermiş. Ve her gün Selâhaddin’in evine gidermiş. Selâhaddin hastalanmış. Mevlânâ’ya: “Çok ızdırap çekiyorum; müsaade et de öleyim.” diyor. Mevlânâ da “peki” diyor ve adam ertesi gün ölüyor. Nasıl oluyor bu iş? – Burası başka bir âlem. Ölen bir insana “va’desi yetti” diyorlar. “Va’de” söz vermektir. Bir devre gelir ki, insanın va’desine “gücü” yeter, istediği zaman ölür. Ölümün mâhiyyetini anlayan insanlar, bu vücut elbisesini istedikleri zaman çıkarırlar. Sual – Demek onu Mevlânâ bırakmıyormuş? – Evet, sevgiden bırakmıyor. Buralar, bu işler aklî değil, hâlîdir. Şeyh Attâr’ı bir dilenci uyandırmış gaflet uykusundan. Bir gün bir dilenci geliyor Attâr’ın dükkânına. “Attâr” çerçi demek değil mi? Attâr’a “Allah rızâsı için bana bir ekmek parası ver!” diyor. Attâr aldırmıyor. Dilenci: “Yahû, Allah rızâsı için bir ekmek parası ver, dedim, vermedin; eğer sen benden Allah rızâsı için canımı isteseydin, ölürdüm” diyor. Attâr da şaka olsun diye: “Hadi öl bakalım Allah rızâsı için!” deyince, dilenci torbasını bir tarafa kendisini bir tarafa atıyor. Attâr önce inanmıyor. Gidiyor adamı elliyor, bakıyor ki herif buz gibi olmuş. Bu hâdiseden müteessir oluyor. Bütün malını mülkünü, dükkânını fakîr fukarâya dağıtıyor; ondan sonra (Attâr) oluyor. İşte bu dilencinin yaptığı gibi, insan bir devre gelir ki ölme irâdesine sahip ve hâkim olur. Amma, bunlara hiç lüzum yok ha! Bunlar, hakîkat yolunda ilerlerken rast gelinen şeylerdir. Bunları da geçip gideceğiz. Bunları, olsun diye istersek, bunlar da bir arzu bir emel olduğu için yolumuzu keser. Şu kapıdan çıktıktan sonra karşımıza kim gelecek bilebilir miyiz? Rasgelirse, eyvallah!, rasgelmezse yine eyvallah! Hiç düşünmeğe değmez. Düşünürsen posteki. Postekinin kılı biter mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder