19 Kasım 2022 Cumartesi

DOSTLARI ANLATIYOR/FETHİ GEMUHLUOĞLU

 Prof. Dr. Muharrem Ergin de konuşmasına şöyle başlar: “Aziz dostlar, Fethi’nin aziz dostları, Fethi’nin aziz sevgilileri! Fethi’yi anıyoruz. Bu toplantı için, Aydınlar Ocağı Başkanı bizlere vazifeler verirken; sevgili Ahmet Kabaklı’nın, “konuşamayacağım ızdırabım buna manidir” dediğini şimdi daha iyi anlıyorum. Bu anma toplantısını ve burada konuşulanları Fethi’yi dille anlatmak değil, Fethi’de olmak, Fethi’yi düşünmek, Fethi ile tefekküre dalmak olarak kabul ediyorum.

…Evet bu büyük insan ne idi? Fethi’yi Fethi yapan; onun büyük yaratılışıydı. İkinci nokta, Fethi’nin ailesi ve yetiştiği çevredir. Göztepe’deki evi çok önemlidir. Bu küçük ev cadde kenarındaydı. Öyle ki bir duvarı doğrudan doğruya yola bitişikti. Arada küçük bir mesafe yoktu. Duvarın bir tarafında bir kalabalık gürültü, fakat öte tarafında inanılmaz bir sükûn vardı. Bu adeta Fethi’nin hayatının aynasıdır. Bahçe içindeki küçük eve girdiğiniz zaman, ki benim hiç unutamadığım mekanlardan birisidir. Bahçenin devamı olan bir ev, evin devamı olan bir bahçe! Arada bir duvar vardı; fakat ev nerede başlıyor, bahçe nerede bitiyor, bunu anlayamazdınız.

Fethi’yi Fethi yapan üçüncü mühim unsur, onun hanımefendisidir. Suzan Hanımefendi gibi büyük bir insanın görünmeyen, kimsenin bilmediği muazzam rolü, çok açık bir şekilde bize aksetmiştir. Yakın dostlarından, talebelerinden biri, onu anlatırken; “muvahhit, mustarip” (Allah’ın birliğine inanan iman eden ve acı çeken) tabirini kullanmıştı. Fevkalade isabetli bir tespittir. Ama, ızdırabı kabul etmiyordu. Hangi ızdırabı? Buhranı ve bunalımı… O batıya aittir, “mümin mustarip olmaz” diyordu. Şahsı için doğru, ama buna rağmen, Fethi büyük muzdaripti. Niçin? Türk toplumu hesabına, Türk milleti hesabına, Türkiye hesabına…

Aziz Fethi’nin yine gençlere örnek olacak, unutulmaması gereken bir tarafı da kendi kendisini yetiştirmenin unutulmaz bir örneği olmasıydı. İnsanın, mektepten, medreseden yetişemeyeceğini ancak kâmil olanlar bilirler. Fethi bu kemale herkesten önce ermişti. Fethi kardeşimiz, kötülüklerden arınmanın yolunu keşfetmişti. İnsanoğlunun kötülük yapma kabiliyeti vardır. Bu kabiliyetten sıyrılmak, kötülük yapmamakla değil, kötülük yapma kabiliyetini ortadan kaldırabilmekle olur. Fethi, bu kabiliyetini yok etmişti. İstese de kötülük yapamaz bir seviyeye ulaşmıştı.

Fevkalade yüksek bir nüfuz-u nazar sahibiydi. Ben bütün hayatımda, gördüğü bir insanın yüzüne ve gözlerinin içine bakıp, onunla konuşmadan ve tanımadan kalbine ve gönlüne Fethi kadar nüfuz eden (etki eden, tesir eden, içine sızan) bir insana rastlamadım. Bu tesirli bakışlar yüzde yüz isabet gösterirdi. O, baktığı insanın yüzünde ve alnında kimsenin görmediği şeyleri görür, okuduğu kitapların içinde de kimsenin bulmadıklarını bulurdu.

Çok okuyan bir insandı. Yeni nesillere kalacak özelliklerinden biri de çocuklar karşısındaki tutumuydu. Büyüklere gösterdiği saygıdan daha çok, çocuklara saygı gösterirdi. Hepimiz çocuklara sevgi beslenmesi gerektiğini zannederdik. Çocukları sadece sevmek değil, dikkat buyurun; Fethi çocuklara saygı duyardı. Karşılaştığı zaman bizim üç-beş yaşındaki, on yaşındaki çocuklarımızın ellerini öperdi. Ben şahsen Fethi’nin bu davranışı karşısında titrerdim.

Fethi’nin bu yüksek yaratılışında, yine Çavuşoğlu’nun temas ettiği gibi, şiirle kolay kolay anlaşılmaz, herkesin anlayamayacağı bir ilişkisi vardı. Bu tasavvuf yolunda ilerledikçe, çok tabii bir terkip (birleşim, sentez) olarak ortaya çıkar. Onun içindir ki Fethi’nin şiire tutkunluğu, çocukluğundan itibaren, hayatının sonuna kadar hiç sönmeden devam etmiştir. Aşk şiirleri de dahil her şiiri, adeta bir ibadet tazimi içinde okurdu. Çok tesirli ve güzel okurdu.

Fethi, meclislerin görkemi, süsüydü. Mevkisizdi. Kendisine layık olan hiçbir mevkiye isteğiyle gelmedi. Rütbesizdi. Kendisinden bahsedilmekten hoşlanmazdı. Ancak bu toplumun geleceğinin, Türk milli kültürünün, Türk-İslam düşüncesinin zamanımızdaki en büyük kutuplarından birisiydi. Bütün büyük insanlarda görüldüğü gibi, hepimizin de dikkatini çekmiştir. Söylediğim anda hemen anlayacaksınız; dinlemesini iyi bilirdi. Dinlemek büyük bir imtihandır aziz arkadaşlarım. İnsanlar konuşurlar, fakat iyi dinlemek, söylenenin arkasını anlayacak şekilde dinlemek her kula nasip olmaz. Bu vasıf Fethi’de kemaliyle kendisini bulmuştu. Dinlediği zamandaki duruşu, yüz ifadesi hiç kimsenin unutacağı bir manzara değildi.

O, hayatında hiç kimseye borçlu olarak gitmemiştir. Ama toplum olarak hepimizin ona borcu vardır. Bizim nesil olarak, evlatlarımıza bırakacağımız en büyük miras; ben herkese tercüman olacak şekilde rahatlıkla ifade ediyorum ki, Fethi’nin dostu olmaktır. Bu bizim hayatımızdaki en büyük mazhariyetten ve iftihardan birisidir. Görünüşte bir şey olmadığı sanılan, fakat onun arkasında her şey olan bir insan. Tarihimizde bunların misalleri var mıdır? Vardır: Horasan erenleri. Bu toplumun, bu devletin ayakta kalmasını temin eden, devletin yükünü omuzlarında taşıya taşıya ömrünü kısaltan isimsiz, bir Horasan ereniydi.

Vakıf onun son durağı, vazifesinin gayretinin son makamıydı. Fethi burada aradığını bulmuştu. Neydi aradığı? İnsan yetiştirmek. Nasıl insan yetiştiriyordu? Gelenleri mi yetiştiriyordu? Hayır. Eline feneri alarak toplumun içine düşüyor, yetişecek adamın peşinde koşuyor, arıyor, buluyor ve onu büyük bir mücadeleyle yetiştirmeye çalışıyordu.

Bizim, ölümü karşısındaki derin ızdırabımız ilahi kadere isyan değildir. Ölümün ne olduğunu anlamamak değildir. Ama memleketin ağırlığı, şimdi Fethi’nin kurduğu temel çekilince boşlukta kalmıştır. Bundan ızdırap çekiyoruz. Fethi’ye daha çok muhtaçtık. Biz muhtaçtık. Türk cemiyeti muhtaçtı. Fethi bütün hayatında bir yanardağ gibi yaşayan bir insandı. Hayat taşardı. En hasta halinde, hastanedeki hasta döşeğinde bile kendisini ziyaret edenlerden daha canlı bir yanardağ hayatı vardı. Türkiye’nin geleceğini tanzim edenlerin başında gelen, bu gösterişsiz büyük Horasan eri, kendi ölümüyle kendi meselesini halletmiş, fakat maalesef bize arkada, eskisi kadar güzel olmayan bir dünya ve omuzlarımıza daha büyük yükler yüklenen bir memleket bırakmıştır.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder