30 Ocak 2021 Cumartesi

RİYAZAT

Eskiden tasavvuf yoluna girenler riyâzât yaparlarmış. Şimdi niye öyle bir şey yok? DİYENLERE iSMAİL Emre hazretleri şöyle cevap vermiş: – Şimdi yiyin, için; yeter ki aklî ve ahlâkî riyâzât yapın. Aklî riyâzât nasıl olur? denilirse – Mânevî ilimleri öğrenmekle. – Riyâzât ne vakit lâzım? Nefis insanı mahkûm ediyorsa, lazım… Nefis ilâhî aşka tâbi olduktan sonra riyâzâtın ne lüzumu var? Niyazî: “Her ne zaman galib gelirse kes gıdasın zâlimin!” diyor. – Ama ben riyâzâtı doğru buluyorum.DİYEN'e – Doğru bulan yapmalı.denir. Adana’ya her taraftan gelinir; Osmaniye’den de gelinir, Karaisalı’dan da. Siz Osmaniye’de olduğunuz halde Karaisalı’dan gelebilir miydiniz? Herkesi bulunduğu yere, yürüdüğü yola göre kabul etmeli. İlim mi diyor? Peki. Riyâzât mı diyor? Evet. En sür’atli yol; aşktır. Bu aşk, ilimle gitmek isteyende de mevcut ama, az mevcut. Eğer ilim ve riyâzât yolu “Aşk”a dayanmazsa, aşkta nihâyet bulmazsa, muvaffak olunamaz. Dinimiz İslâm dinidir. Tarifi de Kur’ân’da vardır ama, herkes aklına göre anlar. Kur’ân’ın bir yerinde “Nefsinizi öldürün!” diyor; bir yerde de “Nefsinize zulmetmeyin!” diyor. Bu sözler birbirini tuttu mu? Tutmuyor gibi. Öyleyse bu sözler, yerine ve icabına göre söylenmiş. Sözler, insanın anlayışına göre mânâlanır. Nefsi öldürmek, kurşunla değil… Bir insanın başına büyük bir taşla vurursan, ölür değil mi? – Evet. Kocaman bir kelle şekerle vurursak? Yine ölür. İşte benim deyişim de bu. Mesele, şu nefsin ölmesi değil mi? Sıkıntılı azaplı bir ölümle değil de, tatlı bir ölümle ölelim diyorum. İnsanı delâlete götüren de nefistir, hidâyete götüren de.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder