"Çocuk demirci dükkanına gelir ve denir ki "Usta ! bu çocuğa bir sanaat öğret".Usta yanına çırak olarak verilen çocuğa derki "Oğlum bizim mesleğimiz demircilik.Şu gördüğün ham demir kütlesi var ya onu potada ısıtır eritiriz.sonra erimenin akabinde piyasanın hangi alete ihtiyacı varsa onu yaparız".Başlarlar çalışmaya,Çocuk önce çıraktır.Yavaş yavaş işin bir ucundan tutarak kalfalaşmaya doğru yükselir.Ustası ona sanatı zahiren öğretir.Sonra onun kulağına fısıldar:"oğlum ,aferin,istediğim gibi yapıyorsun sende istidad var.Şimdi sana bazı şeyler söyliyeyim,bizim nefsimizde ilk baştaki demir gibidir.Bu ham demirden bir şey olmaz.Bizde eğer bir kamil insana denk gelirsek bizi alır Kelime-i tevhid potasında eritir,vurulan esma darbeleri ile üzerimizdeki curuflar ,pıhtılar gider sonra cezbe ateşi ile eritilir.İnsan nefsini ancak ilahi aşk eritir.Aksi halde ham olarak gelir,ham olarak gider.eriyen bu demirden de istenilen şey olur.Bunu da "Anladın mı?"diye sorar.Anlamışsa o zaman ustalık beratını verir.Şed kuşatır.Şed kuşatma töreni aynı zamanda "Sen şeyh oldun"anlamına gelir.Zahiren bir dış meslek öğretilirken batınen de seyrü süluk öğretilir.Atelye tekke olur."(M.Erol Kılıç)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder