22 Ağustos 2016 Pazartesi

HIZIRLA KIRK SAAT

Bu çok sağlam surlu şehirden de geçtim
Beni yalnız yarsalar tanıdı
Az kalsın bir bağ bekçisi beni yakalayacaktı
Adım hırsıza da çıkacaktı
Her evde kutsal kitaplar asılıydı
Okuyan kimseyi göremedim
Okusada anlayanı görmedim
Kanunlarını kağıtlara yazmışlar
Benim anılarım gibi
Taşa,kayaya su çizgisine
gök kıyısına çiçek duvarına değil
kedi yavrularından başka
-O da gözleri açılmamış olanlardan başka-
El uzatmaya değer
Soluk alır bir nesne bulamadım
Bir gün daha öldü
Ey batıdaki mağralar
Beni afyonunuz bağlasaydı da
Uyusaydım
Bu katı bu sert kente gelmeseydim
Bir kaç eski ölünün kemiğini fosforladım
ışıklarını arttırdım bin yıl sonraki çocuklar için
Yaşlı bir adamın şapkasını düşürdüm
Karpuz kopardım
Dağdan taş yuvarladım
Irmakta yıkandım
Ölümsüz çamaşırlar giyindim
Çiuvi yazısıyla yazılmış bir taşa oturdum
Yanımda tak kuran işçiler ve turistler geçti
Şimdi ayı bekliyorum
Ay doğunca onu yerime gözcü bırakacağım
Aradığım bu ülkede de yok
Taşlar hatıra yazılamayacak kadar
Fazla kararmış"
(Sezai Karakoç)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder