24 Ağustos 2016 Çarşamba

ALLAH TEALA'YI BULMAK

*Caesar'ın gladiotorları arasında dövüşmediği için ümitsizliğe düşen, bu aylaklıktan kurtulmak için Allah’a adak götüren ve halkın önüne çıkmayı en büyük şeref sayan kimselere her gün rastlanır. Hâlbuki aramızda Allah’a olan sevgisini gös-termek için fırsat arayan kimse bulunmaz.
Allah seni şahit olarak çağırır ve sana sorar: «İra-deden başka bir yerde iyilik ve kötülük olmadığı doğru mudur? Bir kimseye zararım oldu mu? Her-kese faydalı olacak şeyleri herkesin iktidarına ver-medim mi?» Buna sen ne cevap verirsin?
«Rabbim, şüpheli bir durumdayım. İstırap ve felâket içindeyim. Kimse bana bakmıyor. Kimse bana yardım etmiyor. Herkes beni yeriyor, herkes bana küfrediyor ve ben insanların kusmuğu bir varlığım.»
Kendisinin büyüklüğünü tasdik etmek üzere seni şahitliğe çağırmak şerefine böyle mi mukabele ediyorsun? O kendi iyiliğinin, hakikatinin, adaleti-nin bir şahidini arıyordu. Hâlbuki sen onu suçlan-dıran adam oldun.
Hayatta aşağı yukarı hepimiz evden kaçmış esirle-rin tiyatrodaki durumundayız. Bu esirler oynanan piyeslerin zenginliğini görmekle büyük zevk du-yarlar. Seyrettikleri trajedinin aktörlerine hayran-dırlar. Fakat daima telâş içindedirler. Sağa sola bakarlar ve efendilerinin adı söylendiğini duyar duymaz dehşet içinde kalırlar, hemen kaçıp gider-ler. Biz de böyleyiz. Tabiatın harikalarına hayran oluruz, bu manzara bizi büyüler. Ama her ân üzüntü içinde yaşarız. Ve eğer efendimizin adını söyler-lerse mahvolmuş bir insan durumuna düşeriz.
O halde efendi nedir?
Bu bir adam değildir. Zira insan insanın efendisi olamaz. Bu ölüm, hayat, şehvet, ıstırap, fakirlik yahut servettir. Caesar bile üzerime bunlarla yürü-mesin, o zaman dayanmamı görürsün! Fakat gürle-yerek, aydınlatarak, tehdid ederek bu peyklerle gelirse ve ben korkarsam efendisini tanıyıp kaçan esir de değil miyim? Ama eğer korkmazsam tam hürüm ve kendimden başka efendim yoktur.
Sultanların ve büyüklerin huzuruna girdiğin vakit daha yükseklerde seni gören, seni duyan ve senin daha çok borçlu olduğun daha büyük bir sultanın var olduğunu hatırla.*
Bellenmesi lâzım gelen ilk bilgi ilâhî lütufları ile her şeyi idare eden bir Allah’ın varlığı, yalnız ha-reketlerimizin değil fakat duygularımızın ve dü-şüncelerimizin de ondan, saklanmayacağıdır. Bun-dan sonra onun mahiyetini çözmek gerekir. Mahi-yeti iyice bilindiği için ona kendini beğendirmek ve itaat etmek isteyenler bütün gayretlerini zarurî olarak ona benzemeğe sarf etmeli yani hür, vefalı, hayırsever, merhametli ve efendi olmalıdırlar. Bu-nun için senin de bütün düşüncelerin, sözlerin, işlerin Allah’ı taklit eden, ona benzemek isteyen adamın işleri, sözleri ve düşünceleri olmalıdır.
Hiçbir şey bilmedikleri; en basit anlamlardan bile haberleri olmadıkları halde büyük mevki sahipleri-nin her şeyi bildiklerini ileri sürmeleri her zaman rast gelinen bir olaydır. Servet içinde yüzdüklerin-den, muhtaç olmadıklarından, her hangi bir şeyden
yoksun oldukları akıllarına gelmez. Bu cins insan-ların en büyüklerinden birine şunu söylüyordum: «İmparator sizi seviyor. En yüksek mevkilere sahip birçok dostunuz ve büyük makamlarla münasebet-leriniz var. Bu imkânlarla dostlarınıza iyilik edebi-lir ve düşmanlarınızı ezebilirsiniz! O da bana «Be-nim yoksun olduğum, her hangi bir şey var mı?» dedi. «Gerçek saadet için lâzım olan en önemli unsurdan mahrumsunuz. Bu âna kadar size lâzım ve lâyık olan tarzdan başka türlü hareket ettiniz. İşte en köklü mesele: Ne Allah’ın ne olduğunu, ne de insanın ne olduğunu biliyorsunuz. İyiliğin ve kötülüğün mahiyetinden haberiniz yok, bütün bunlardan çok sizi şaşırtacak olan da, kendi kendi-nizi bilmemenizdir. Ah... kaçıyorsunuz ve sizinle bu kadar açıkça konuştuğum için öfkeleni-yorsunuz! Size ne kötülük ettim? Sadece kendinizi olduğunuz gibi gösteren aynayı karşınıza getir-dim.(epiktetos)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder