Hangi hususlarda sevad-ı azama uyulmalı, hangi hususlarda uyulmamalı.
“Sevad-ı azam” çoğunluğa uymak demektir. Bediüzzaman “sevad-ı azam”ı birkaç yerde kullanır ve bilhassa “maddi hayat şartları ve geçim” noktasında “sevad-ı azama” (büyük çoğunluğa) uymayı esas alırdı: “Eskide ekser İslâm filcümle aç değildi. Tenâuma (lüks nimetlere) ihtiyâr bir derece var idi. Şimdi ise ekseri açlığa düştü kaldı. Telezzüze ihtiyâr izn-i şer’î kalmadı.” (Mektubat, s. 460.)
Bu tesbitler ışığında “sevad-ı azam”ı nasıl anlamalı ve şu sözlerle nasıl te’lif etmeli: “Nev-i insanın yüzde sekseni ehl-i tahkik değildir ki, hakîkate nüfûz etsin ve hakîkati hakîkat tanıyıp kabul etsin. Belki, sûrete, hüsn-ü zanna binâen, makbul ve mûtemet insanlardan işittikleri mesâili taklîden kabul ederler. Hattâ, kuvvetli bir hakîkati zaif bir adamın elinde zaif görür ve kıymetsiz bir meseleyi kıymettar bir adamın elinde görse, kıymettar telâkki eder.” (Bediüzzaman, Mektubat, s. 629.)
Buna göre, birilerinin “sevad-ı azam” dediği ‘siyasî kalabalıklara’ uymalı mıyız? 12 Eylül darbe anayasayı yüzde 92 ile tasdik etmiş, Yeni Asya “Hayır” demişti. O halde “sevad-ı azam”, anayasayla ilgili olarak şimdilerde bir kısmının “Yanıldık!” itirafında da bulunduğu bu büyük kitle miydi?
Bakınız, çoğunluk, kitleler nasıl bir duruş sergiliyor? Diyanet İşleri eski Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, 16 Haziran 2008’de şu açıklamayı yapmıştı: “Türkiye’de beş vakit namazlarını kılanların oranı 1/40 (kırkta bir).”
Keza, Prof. Dr. Mehmet Görmez, 2010’da yapılan bir araştırmanın sonuçlarının kendilerini ürküttüğünü söyledi: “Ülkemizde (...) yüzde 20’lik bir kesimin Kur’ân-ı Kerim’i hiç eline almamış olması bizleri çok üzdü.” (AA, 14.05.2010.)
Ya sosyal hayatı düzene koyan zekâtı
hakkıyla verenler ne kadar? Ya, faizden kaçınanlar? Kalabalıklar haramlardan
sakınıyor mu? Demek imanî, içtimâî, siyasî mevzularda kalabalıklara değil, yeri
geldiğinde “sevad-ı azam”ı temsil eden azınlığa uyup, kalabalıkları da oraya çekmeli…(ALINTI)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder