11 Ağustos 2022 Perşembe

NURİ ARLASEZ-6

 ● Yabancılarla bu münasebetleri elbette bildiğiniz yabancı diller sayesinde kurabiliyorsunuz. Fransızcayı Galatasaray’da öğrenmiş olmalısınız. Başka hangi dilleri biliyorsunuz?

 İngilizce ve Almanca... Fransızcayı Galatasaray’da öğrendim, evet. İngilizceyi ise kendi kendime... Almancaya gelince, bak sana onun da hikâyesini anlatayım. Ben üç defa askerlik yaptım. Birinci askerliğimi İkinci Dünya Savaşı sırasında Yalova civarındaki tayyare meydanında topçu kumandanı olarak yaptım. On üç er ve ben. Barınmak için salaş bir kulübe ve bir çadırdan başka yer yok. En yakın köy beş kilometre mesafede. Kulübeyi erlere verdim, kendim çadırda kalmaya başladım. Yazın sivrisinek dolu, sıtma yaygın. Kışınsa rutubet. Mutlak bir teslimiyet içindeyim. Allah’tan bir defa bile şartları değiştirmesini istemedim. Karşılaştığım bütün zorlukları bir lütuf olarak kabul ettim. Bana belki de Allah’ın en büyük lütfu o on sekiz aydı. Şartlara uyum sağlamak için, her gün, ufukta kendime bir nokta seçip oraya kadar yürüyordum. Bütün organizmayı çalıştırır bu yürüyüşler. Zamanla o hale geldim ki, zifîrî karanlıkta, köye iki üç saatte gidip gelebiliyordum. İşte bu yürüyüşler sırasında, kimseden tek ders almadan Almanca öğrendim. Şunu ifade etmeden geçmek istemiyorum; yabancılarla münasebetlerimde her zaman mensup olduğum kültürü temsil etmeye çalıştım. Dünyanın neresine giderseniz gidin, eğer büyük bir kültürün temsilcisi olarak gidiyorsanız, bütün kapılar açılır önünüzde. Bizimkiler, hep “Ben de sizdenim!” diye gidiyorlar. Kimse adam yerine koymuyor onları tabii. Türkiye’ye gelen birçok kültürlü yabancı beni arayıp buluyorsa, kaşıma gözüme hayran oldukları için değil, kültürümü temsil edebildiğim içindir.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder