Din, istifâde edilecek bir hazînedir. Bir hazînemiz olsa da ondan istifâde etmesek neye yarardı? Bazı insanlar da eline geçen şeyden hakkıyla istifâde etmesini bilirler. Din bize “size fenalık yapanları affedin.” diyor. Bu sözü yerine getirmezsek, af hâzinesinden istifâde etmemiş oluruz. Af hâzinesi şurada durur, biz de ona uzaktan bakarız. Neye yaradı bu?
Öbür dinleri yıldızlara benzetecek olursak, İslâm
dinine de, bunların hepsine ışık veren bir güneş diyebiliriz. Lâkin biz bu
güneşten istifâde etmez de ona arkamızı dönersek, yüzümüz karanlıkta kalmaz mı?
Dini anlamak için, Kur’ân’ı, hadîsleri ve din ahkâmını
tahlil ederek hazmetmek lâzımdır. Din bir yoldur. Bu yolu akıl, idrâk ve
tefekkürle yürüyüp bitirmek, yani yolun sonuna varmak lâzımdır.
Dinin gâyesi, Allah’ı bilmek ve onda fânî olmaktır.
Allah’ı bilen “Allah’ı bilirim” dese, mutaassıplar “bak şu kâfire!” derler;
“bilmiyorum” dese, yine “kâfir!” derler; hâlbuki îmânın sonu Allah’ı görmektir.
Hz. Muhammed bunu (Eşhedü) ile anlatmak istemiş. (Eşhedü)nün mânâsı, (görerek
şehâdet ederim) demektir. Öyleyse (Eşhedü)yü sadece sözle söylememeli, görme
fiilini de tamamlamalı. Îmânın bu şartına (Kelime-i Şehâdet getirmek) diyorlar.
Şehâdetin sadece kelimesinde, yani sözünde kalmamalı, bizzat şehâdet etmeli,
yani Allah’ı görmeli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder