"Tekke,dini bilfiil yaşayan insanların karargahı demekti.Din yaşanmadığı,gayesinden habersiz bir otomatizm içine düştüğü zaman cemiyete hız,hareket ve şuur veren dinamizminden de mahrum kalmış demektir.Halbuki sosyal hayatın ipuçlarına hakim bulunan din her şeyden evvel kitlenin fikri ve ruhi hamlelerinde şevk ve ideal kaynağı olabilmek vasfını muhafaza etmelidir.onun içinde tekke her türlü taassuba ve geriliğe karşı müesseseleşerek direnen iman gücünü ifadelendiren ocak demekti.Mesela musikiyi kapısından içeri sokmayan taassuba karşı tekke,insan gönlünü yıkayıp , piri pak edecek vecdli ibadetin içine ,şiiri de musikiyi de güzel sesi de kabul ettikten başka,zikir ve sema dediği ritmik hareketleri almak suretiyle ilahileştirdiği raksa da yer vermiş oluyordu.İnsanoğlunu kendi kendisiyle muhasebeye çağıran ,riya,yalan,hile ve fesat gibi küçültücü ve küçük düşürücü sıfatların, hayır,hasenat ve doğruluk,saffet ve ihlas ile yer değiştirmesini sağlayan tekke,şüphesiz ki terbiyesine el koyduğu kimselerden ağır bir bedel ödemelerini istiyordu.Öyle ya..Bunca hayvani vasıfları atıp yerine insani ve ilahi sıfatlar getirmek kolay değildi.Amma o çatının nizam ve inzibatı altına girmeyi kabul edenin de bu safrayı atması kaçınılmazdı.İşte bu temizlenme ve değişme ameliyesinin güçlüğünü idrak eden tekke ,sel ile su ile paklanmayan ,okumakla yazmakla başarılamayan bu zorlu derdin devasını muhkem bir şevk ve tükenmez bir muhabbet ve aşkta bulmuştu.Müşkülleri asan eden ,olmazları olduran bu yürek yanığının emrinde seferber olan şiir,raks ve sohbet ile beslenen kitlelerden ise büyük hamleler yapacak güçlü zümreler doğuyordu.(Samiha Ayverdi-Boğaziçinde Tarih)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder