13 Temmuz 2016 Çarşamba

ENDÜLÜS'E AĞIT

Çıkan iner,kalkan düşer, her yükselişin var bir sonu.
Niçin bunca gurur maldan, mülkten, addan,sandan insanoğlu
      Oluşta ne varki olduğu gibi dursun, hiç değişmesin
      Sen de gök gibisin, bir gün masmavi güneşlik, bir gün bulutlu
Bu dünya kime kalmış, yaramış ki kalsın yarasın sana da,
Yok hiçbir çizgisinde bu yeryüzünün ölmezlik rengi ve ölmezlik korkusu
      Zaman değişmek bilmez kesin ölçülü ve hükümlüdür:
      Geri döner, paralar sahibinin zırhını,kılıçlar ve kargılar ileri doğru işlemez oldu mu,
Zaman bu, ona ne kılınç kını dayanır,ne meşhur kaleleri sultanların
Kınlar eskir kaleler çürür,o kaleler dünyanın en sarp yurdu
gımdan olsa da ; Gımdan,şahin bakışlı ve kartal duruşlu
      Nerede, de bana, o taçlı hükümdarları Yemen'in?
      De bana, onların taçlar içinde bile taç olan taçları ne oldu?
 Şeddat'ın cennet diyerek kurduğu saraylar ülkesi İrem,
Sasanilerin ebedi sanılan devleti ne oldu?
      Altınları yığdı yığdı da bir dağ yaptı,Karun,hani o dağ?
      Hani Ad, hani Adnan, hani Kahtan, dünya nimetlerinin köpüren yurdu?
Reddi mümkün olmayan bir hale uğradılar,
Bir masal oldu onlar,Bir varmış bir yokmuş.Biz toz toprak bulutu.
      O taçlar,o devletler, o mülkler saltanatlar,bir rüyadır artık.
      Her biri hayelden geçen gölge gibi,zamandan geçip durdu.
Gün oldu zaman denen yaman er,sağa döndü Dara'yı uçurdu bir vuruşta
Sola döndü Kisra'yı .Kisrayı ne takı,ne sarayı kurtarabildi,korudu.
      Saltanatının yerinde yeller esti,yellere hükmeden Süleymanın;
      Şiddetinden ötürü Sab denen Münzirse ,don vurmuş ağaçlayın kurudu.
Zamanın faciaları çeşit çeşit,türlü türlüdür:O ne zengin facia bezirganı !
İki burçlu bir kaleyse o,sevinç bir burcu,hüzün bir burcu.
      Her faciayı unutmak mümkün,olup biten bütün bunları unutmak olabilir.
      Ama İslamın başına geleni avutacak ne bir neşe olabilir,ne unutturacak bir korku.
Endlüse öyle bir felaket çöktü ki ,yok bir eşi.
Dehşetinden Medine'de Uhut,Necid'deki Şehlan dağları yerinden oynadı,bir deprem ki yer yarıldı arz boyu.
      Ah !Yarımadada İslam'a göz değdi,Yağdı bela yağmur gibi.
     Şimdi o canım Endülüs şehirlerinde ,İslamın ne namı var ne nişanı;sanki hiç olmamıştı,sanki baştan beri yoktu.
Belensiyeye bir sor,Mursiyenin hali nicedir?
Şatibenin başına gelenler?Ceyyan ne oldu?
     Toprağı buram buram bilgi tüten Kurtuba.
    Bilginlerinin adı ta uzaklarda çınlayan Kurtubaya ne oldu?
Nerde Hıms'ın o ışıklı,o aydınlık bahçeleri,güneşi tazeleyen bahçeleri.
Tükendi mi çılgın çılgın akan şeker gibi tatlı nehirlerin suyu?
     Endülüs binasının temelinde birer köşe taşıydı bunlar.
      Bu güzelim vatan köşeleri kül haline geldikten sonra yaşamak boşun boşu, insan yaşamaya ne borçlu?
Yüce Şeriat, yârinden ayrılmış bir genç gibi.
Güçlü bir genç gibi,sessiz fakat gözünde gözyaşı dolu
     İslamdan boşalıp inkar karanlığı ile dolan
      Endülüs için ,Ulu şeriat, karalar bağladı, gece gündüz yas tuttu.
Cami kilisedir artık,hilal yerine haç asılı.
Nur yüzlü ezan yerine ,bitmeyen bir çan sesi,bir baykuş uğultusu.
      Mihraplar ki taştandır,minberler ki ağaçtan,
      Canlı cansız ne varsa bu hale inledi durdu.
Ey ibret dolu geçmişten ibret alacak yerde,günübirlik işlere,dedikodulara batmış kişi
Sen uyu bakalım; ama zaman için ne demek dinlenmek,ne demek uyku
      Ey göğsnü gererek "benim ülkem,saltanatım"diyerek kurumundan geçilmeyenler
      Siz Hıms'ı gördünüz mü?Hıms'dan sonra hangi vatan verir insana vatan fikrini,duygusunu.
Endülüsün başına gelen felaket,tarihin bütün felaketlerini unutturdu.
Ama dünya durdukça unutulmayacak.yad edilecek bir felakettir bu.
      Ve siz ey yarış yerlerinde şahin gibi uçan.
     Yay gibi gergin arap atlarının üstüne kurulu
Süvariler !ve siz savaşın karanlığı toz duman içinde,
Pırıl prıl kılıçlarnı savuran kahramanlar ordusu.
      Ve hele siz denizaşırı ülkelerde, bin nimet içinde,
      Saltanat içinde muhteşem bir hayat sürenler. bir hayat kesiksiz bir ömür boyu
Endülüsten,Endülüsün zavallı halkından var mı haberiniz?
Her yer onların felaketini duydu, sizin kulağınız sağır,gözünüz kör,kalpleriniz mefluç mu?
      Ölen asker,esir kadın ufuklara bakıp bizden
      İmdad ummuş beklemişti,son ana dek.Hiç düşündünüz mü bunu?
Onların sesi ,insan olanın yreğini eritirken.
Siz Müslümanlar,onların kardeşi,kayıtsız,halinden memnun ve haz maymunu!
      Yürekli,utanan,alçalmaktan korkan,kardeş için can veren kimse kalmadı mı yeryüzünde?
       Hakkın yardımcısı,Hak peşinden giden,kendini Hakka adamış tek kişi yok mu?
Dünyanın efendisiydi bu millet,şimdi dünyanın kölesi
Neler çekiyorlar?yüzleri bile tanınmaz hale geldi.Yarabbi ne kaderdir bu!
     Kendi yurtlarında bey idiler,şimdi küfür ülkesinde uşak.
     Ululuğun doruğundan eziliş uçurumuna yuvarlanan bu halka acıyan yok mu?
Alçalışın örtüsü kalın bir gece gibi sarmış dört yanlarını.
Başsız,şaşkın,olup bitene hayrette,gözleri büyümüş,bakışları korkulu
      Sende şahit olsaydın benim gibi onların
      Yurtlarından koparılıp satılışlarına pazarda,Ey Tanrı kulu
O hıçkırıklar seninde aklını komazdı yerinde benim gibi
Canı vücuttan çeker gibi ayırdılar anadan yavrusunu
      Ya o kızlar ki yakuttan ve mercandan dökülmüşlerdi sanki
     Ve sabah bir dağ ucundan yeni çıkan bir güneşin masumluğu
İçindeki o Meryem yüzlü kızları da saçlarından sürükleyip götürdüler
Kirli yataklarına.Haykırışları yırttı gökleri.Yürekleri parça parça,babalarsa kan kustu
      Daha ne anlatayım,yüreklerin erimesi için bir tanesi yeter anlattıklarımın:
      Eğer o yüreklerde İslamdan ve imandan eser varsa elbet ey Tanrı dostu !
(EBÜL BEKA SALİH BİN ŞERİF)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder