28 Ağustos 2018 Salı

İDARE EDENLER VE İDARE EDİLENLER ÜZERİNE

Ülkeyi partiler, programlar, reçeteler düzeltmez. Ahlakımız düzelmedikçe, ahlak siyasete egemen olmadıkça memleket de düzelmez.”
HENDEK SAVAŞINDA Medine kuşatılmıştı Peygamber SAV ve SAHABE açlıktan karınlarına taş bağlarken, hiç müşrikler ne derse yapalım DEMEDİLER. Çünkü onlar bu AYETLERLE tefekkür ediyorlardı.
“Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Rasulü’ne itaat ederse, muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır.” (Ahzab 70-71)
Her kim Allah’tan hakkıyla sakınırsa Allah ona mutlaka bir çıkış yolu ihsan eder ve kimsenin ummadığı yerlerden onu rızıklandırır.
“Kim Allah’tan sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar. Onu beklemediği yerden rızıklandırır.” (Talak 2-3)
‘’Yaptıklarından dolayı zalimleri zalimlere hükmeder kılarız.
El-eman-129
‘’Bir millet nefislerini (kendini) bozmadıkça, Allah onların durumunu değiştirmez.” (Ra’d, 13/11)
Allah Teâlâ bir kavme, bir topluma ihsan ettiği nimeti durup dururken değiştirecek değildir. Ta onlar kendilerindekini değiştirinceye kadar. Yani onlar o nimete erdikleri zaman, kendilerinde o nimete sebep ve vesile olan fıtri misakı, ahlâk ve güzel amelleri, kendileri bozup değiştirinceye kadar, huylarını değiştirinceye kadar Allah’ın o nimeti değiştirmesi, Allah’ın âdetlerinden değildir.
İnsanlar, Allah›ın hoşnut olmadığı bir şekilde değişirler, öz değerlerine yabancılaşırlar, ellerindeki nimetin şükrünü yerine getirmez, onu gerektiği yerde, gerektiği gibi kullanmazlar, şımarırlar, nimetlerin Allah’ın lütfu ile ilişkisini unutur, kerameti kendilerine mal ederler; güç, servet, ilim, iktidar gibi ilâhî nimetleri zulüm için kullanırlar... İşte böyle değişen ve bozulan insanların elinden nimet, onu veren Allah tarafından alınır ve yerine zıddı (felâket, mahrumiyet, sıkıntı) verilir.
Bir başka hadîslerinde de Efendimiz şöyle buyurur: “Nasıl olursanız, öyle idare edilirsiniz.
Keyfiyetiniz ne ise, başınızdakilerin keyfiyeti de o olur. Siz nasıl bir kaynak iseniz, başınızdakiler de o kaynağın mahsulüdür. 
: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüğünüzden mes’ulsünüz.” fehvasınca, herkesin bir mes’uliyet sınırı vardır; tâ devlet reisine kadar... Devlet reisi de, idare ettiği dairenin bütününden mes’uldür. Ancak, “Siz nasıl olursanız, başınızdaki idareciler de öyle olur.” ifadesi, bu hususa, içtimâî hukuk açısından apayrı bir buud kazandırmaktadır.
Evvela, bu hadîs, idare edilenlere diyor ki, siz çok önemlisiniz. Çünkü, başınıza geçecekler, sizin aynanız olacak!
İçtimâînin de kendine göre değişmeyen prensipleri vardır. Nasıl ki fiziğin, kimyanın, astronominin kendine göre değişmeyen ve adına “şeriat-ı fıtriye” kanunları denilen prensipleri var, öyle de içtimaînin de kendine göre prensipleri vardır ve bunlar kıyamete kadar da değişmeyecektir. Onun içindir ki, insanlar, şerre, şirretliğe yol veriyor, bağırlarında kötülüklerin barınmasına açık yaşıyorlarsa, o insanları kötüler ve şirretler idare edecektir. Bu Cenâb-ı Hakk’ın değişmeyen kanunudur.
Esas olan, idare edilen insanların ahlâkî yapılarıdır.
Her insan suçu kendinde aramalıdır. Herkes kendinin avukatı olduğu, suçu hep dışarda aradığı müddetçe, müsbet mânâda mesafe katetmek mümkün değildir... İnsanlar, iç âlemlerinde, özlerinde kendilerini değiştirmedikçe, Cenâb-ı Hak onları değiştirmez. 
(Ra’d, 13/11)
Eğer içte bir bozulma olursa, bu mutlaka, zirvelere kadar her tarafa yansır. İnsanların iç istikameti için de aynı şeyleri söylemek mümkündür. Demek oluyor ki, idare edilenlerin durumları, idare edenlerin durumlarına, âdeta sebep-netice münasebeti içinde bir müessiriyeti var. “



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder