Adaleti Kim
Dağıtır: Toplum mu, Devlet mi?
Artık bu
noktada, adalet kimin sorumluluğundadır ve onu kim dağıtır veya bugün “adalet”
diye bir mekanizma varsa bu mekanizma nasıl ve kimin kontrolünde işlemektedir?
Sorusunu sorabiliriz. Yukarıdaki cümlenin bir devamı olarak söylersek, birey
veya toplumun devlet ile karşı karşıya kaldığı durumlarda eğer adalet terazisi
devletin elindeyse ve devlet de adalet dağıtıcısı konumundaysa devletin
kendisini önceleyeceği insanoğlunun tarihi boyunca yaşayageldiği bilinen bir
gerçekliktir. Tabi devlet dediğimizde soyut bir kavramdan söz etmediğimizi, devletten
kastın, devleti temsil eden makamlar/kurumlar ve bu makamları/kurumları işgal
eden kişiler olduğudur. Yani yönetici anlamında en aşağıdaki muhtardan en
tepedeki cumhurbaşkanına, memur ve bürokrat anlamında bekçi, asker, polis,
öğretmen, mübaşir, kâtip, banka ve nüfus memuru gibi sıradan memurlardan,
hâkim, savcı, general, genel müdür ve kurum başkanına kadar hepsi birlikte
devleti oluşturmakta ve temsil etmektedir. Devlet ile karşı karşıya gelmek
demek evvel emirde bunlarla karşı karşıya gelmek demektir. Kişinin devlet ile
karşı karşıya geldiğinde, adalet terazisinin devlet kefesinin daima ağır
gelmesi biraz da bundandır. Yoksa sorun sadece tepe noktasındaki sultan,
başkan, cumhurbaşkanı, başbakan’dan kaynaklanmamaktadır. Sadece onlardan
kaynaklansa terazinin kefesi bu denli hep devletten yana ağır basmaz, bir orta
yol bulmak mümkün olur. Oysa sorunun önemli kısmı, önemli- önemsiz, küçük-
büyük bu kurumları işgal eden kişilerin kendilerini devletin bir parçası/devlet
veya küçük bir sultan/başbakan olarak görmelerinden kaynaklanmaktadır ve
terazinin kefesinin devlet yönüne kaymasında bu kişilerin tavrı önemli rol
oynamaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder